-
26.
+2evin ilk sahibi ahmet diye bir adammış. kimi adam alkoliklikten kalkar hacı hoca olur ya, işte bu adam tam tersi. bir kız sevmiş. evi sırf onun için yapmış. kız başkasına yar olunca kafa gitmiş bu rahmetlinin. içkiye bulaşmış. ailesi unutur belki diye başkasıyla evlendirmiş, atta adam çoluk çocuğa karışmış ama nafile. her gün zil zurna her gün deli. sonunda karısı çocukları almış kaçmış. adam tek başına takılmaya başlamış. ebenin söylediğine göre "ama günahını da almayayım rahmetlinin" eklemesiyle de rahmetli kumara da bulaşmış. bir alacak verecek mevzusu olmuş. intihar mı cinayet mi bilinmez ama adamın bir gün cesedi bulunmuş evde. diz kapaklarından aşağısı yokmuş. kan kaybından gitmiş. sağ elinde de balta varmış. "oduncuydu zaten rahmetli, tüm mahalleli odununu ondan alırdı" dedi. polis evi detaylı araştırınca adamın bacaklarını evin arkasındaki kuyuda bulmuş. oraya nasıl gittikleri tam muamma. ne kadar alacaklı varsa cinayet şüphesi ile alınsa da sonuç çıkmamış. hepsi beraat. "ama ahmet de deliydi haa, sürekli evde kendi kendine konuşurdu" diye devam etti nine. "nasıl konuşurdu teyze, hele bir anlat, ne derdi?" kadın durdu. olmayan evin olduğu yere doğru baktı. "karısı gittikten sonra baya bir sonra tabi, durdane hanım yemek yaptı akşam gelin dedi. bizim bey de komşumuz ayıp olmasın, bak barışmışlar galiba diye gidelim dedi. tamam dedik ne bilelim. kapıyı açtı bu deli, içeride bir yemekler bir yemekler. hanımı yok yalnız ortada. burada o da diyor ama biz göremedik o an. bizim bey başladı yaprak dolması yemeye ben de bir tane alayım dedim." ee teyze sonra dedim merakla. "o an bi besmele çektim bir baktım dolma falan değil, bildiğin at takunu sarmış dolmaya koymuş önümüze. bizim bey hapur hupur yiyor. bir bağırdım, kalktık hemen. bizimki anlamadı olanları, ben de söylemediydim tiksinmesin diye ama oğul bir tuhaflık vardı adama." üniversitede bunlara karşı kendimi korumak için araştırma yaparken bir bilgi edinmiştim. ruhaniler belli bir süre geçince sahipsiz eşyaları sahiplenirlermiş. anlaşılan o ki, bu evi içinde ahmet beyle birlikte sahiplenmişlerdi. teyze dur durak dinlemeden anlatırken ben avucumda muskayı sımsıkı sıkarak asıl sorumu sordum. "teyze bu kuyu hala evin arkasında mı?"
-
27.
+1ayaklandım yavaş yavaş evin arsasına daldım. hala yerde tahtalar, kırık dökük parçalar vardı. arsanın arka tarafı genişçe bir bahçelikti. biraz ilerleyince taştan kuyu gözüme ilişti. üzerinde betondan bir kapak vardı. kapağı ittim. o an aklımdan neler neler geçti ama hiçbir şey yoktu. az bir su birikintisi dipte yalan yanlış parıldıyordu. fırsat bu fırsattı. muskayı suya fırlattım. sihirli bir patlama falan bekledim ne bileyim bir nur gelir gökten diye ama hiç bir şey olmadı. kafan huzurlu bir ıslık tutturarak annemin yanına gittim. eve dönme zamanıydı. hocanın her dediğini yapmıştım. ama yine de bir yerlerde bir hata var gibiydi. sanki bir şeyi yanlış yapmıştım.
-
28.
+2aradan 3 seneye yakın vakit geçti. iş hayatına atıldım. keyfim yerindeydi. o günden sonra ne bir şey görüm ne duydum. rahattım. insanoğlu çabuk unutan bir varlık. ama karşımdakinin ne kadar sabırlı olduğunu da unutmuştum. bayram tatilinde ailemin yanına gittim. hava hafif yağmurluydu. bir iki gün kafa tatili yaptım. bir gün hava kararmaya yakın babamın sesi geldi aşağıdan. beni tavukları kümeslerine katmamda yardım etmem için çağırıyordu. indim aşağıya. gırgır şamata bir iki cümle kurdum ama adamın ağzını bıçak açmıyor. neyse dedim. takıldım peşine. bir yandan da kızar mızar ama ses etmez diye sigaramı da yaktım. normalde laf sokan adam ona da bir şey dememişti. yalnız bir şey benim dikkatime takıldı. ağzımdan bıraktığım her duman babama doğru gidiyor ve yok oluyordu. gittikçe evden uzaklaştık. neredeyse komşu tarla sınırına gelmiştik ki dayanamadım sordum. "baba tavuklar buraya kadar gelmemiştir. dönelim artık." adamda hala gık yok. bu su işletmelerinin tarlalar için su kanalları olur. işte öyle bir kanal komşu tarla ile aramızda neredeyse sınırdı. o sınıra geldiğimizde babam karşıya atladı. ve bana döndü. "haydi sen de gel" neredeyse adımımı atıyordum. dedim ya insanın beyni çok zeki. gözümün önüne memleketteki hoca geldi. "bir su akıntısının üstünden atlatmaya çalışacaklar... " o an ne bekledim de yaptım bilmiyorum sigaranın izmaritini babama doğru fırlattım. sigara filtre kısmıyla birlikte saman alevi gibi parlayıp kül oldu. babam gibi görünen varlık bir kez daha konuştu. sesi çatallaşıyordu. "gelsene evladım, niye zora koşuyorsun bizi". durdum karşısında. sanki su kanalı kalkandı aramızda. tüm cesaretimi toplayıp sordum. "siz kimsiniz?"
-
-
1.
0hadi lan hadi
-
1.
-
29.
+2"biz tek bedendeki çokluğuz" dedi çatallı ses. o bana bunları söylerken seslerin arasında arapça,bir tahmin hakkım olsa ibranice (filmlerden izlediğim kadarıyla), ve anlayamadığım bir kaç dilde ses alçak tonda ona eşlik ediyordu. konuşmaya devam etti varlık. aklımı toparlayamıyordum ama o günden aklımda kalan bir kaç cümle "isa bizi domuzlara sokup boğdurdu, süleyman kendine köle yaptı ama biz hep yaşadık onlar öldü" bunlar kaldı. "iblis sözün bu kadar mı" dedim. o anda babam suretinde olan varlık 32 diş sırıtmaya başladı ama tarifi çok güç. gözler donuk, vücut kasılmış, hareketsiz sadece ama sadece dudaklar gerilmiş dişler ortada. yavaşça geri döndüm. bir sigara daha yaktım. hava kararmadan eve dönmeliydim. içimden yarı mutlu halde konuştum. "kaldı iki hakkınız."
-
-
1.
0devam etsene lan niye durdun mk
-
1.
-
30.
+2ikinci kez saldırdığında işten yeni çıkış yapmıştım akşam vaktiydi. yolda giderken hava da henüz kararmamıştı ara sokakta biri seslendi bana. "birader baksana buraya" ulan serseridir ilişmemek lazım dedim içimden. sigara falan istiyorsa vereyim gideyim yoluma dedim. "ne var" diye sordum. "gelsene bi buraya" diye ikinci kez söyleyince hadi hazırlan kavgaya deyip yaklaşmaya başladım. yürürken gözüme yerdeki mazgal takıldı. içinden hafif hafif su akıntısı vardı. mazgalı geçmeden durdum. adım atmadım. "söyle birader". gençten ses yok. başladı sırıtmaya. yine o donuk, mat pis sırıtışla. cebimden sigarayı çıkarıp yaktım. duman süzüle süzüle buna doğru ilerledi. gayet net duyacağı tonda hafifçe fısıldadım. "amk çocuğu". arkamı dönüp giderken kaldı bir hak diyordum ama müthiş bir çığlık duydum. "gelllll lannnn buraaayaaaaa!" telaşla arkamı dönüp baktım. kimse yoktu. sonunda onun da sabrı bitiyordu. biten sadece onun sabrı değildi. kuyuda ıslanan muska da her geçen gün özelliğini yitiriyordu.
-
31.
+2"bu ahmet bey değil mi" dedim kendi kendime. oysa ahmet beyi hiç görmemiştim ki. "ne önemi var" dedi iç ses. bu, o işte. adam yiyecekleri alıp o ahşap evine girdi. "lan bu ev yıkılı değil miydi". "izle sadece" diye uyardı iç ses. yürümüyor sanki uçuyordum. amacım bir an önce ahmet bey evin kapısını kapatmadan içeri girebilmekti. öyle de yaptım. orada, uzakta izliyordum. yemek masasının etrafında hızla havada dolanan mor bir bulut vardı. her turda masaya bir şeyler konuyordu. tabaklara yavaşça eğildim baktım. durdane teyzenin anlattığı gibi, sarım sarım sarılmış dolma gibi konmuş hayvan pislikleriydi. ama ahmet bey doya doya yiyordu. kahkaha atıyordu. mor sis onun kucağına oturunca adamın tahrik olmuş zevk bakışları parıldıyordu gözlerinde. titreyerek boşaldığını görünce adama büyük bir nefret hissettim. diğer yandan içimden "bu yaratığın yanında cenabet mi kalınır" diyordum. sanki ahmet bey bu düşündüklerimi duymuş gibi korkuyla ayağa kalktı. sis de peşinden. bir patırdı koptu. üst kata çıkıyorum. adam yere oturmuş sağ kolunu tutmaya çalışıyor ama beceremiyor. sağ elinde kocaman bir balta. balta mora boyanmış. ard arda iniyor sağ el. bacaklar diz kapağından ayrılıyor. ahmet bey sürünerek yatağa geçiyor. ama kan bir türlü bacaklarından boşalmıyor. yatağa uzanınca birden her yer kan gölüne dönüyor. adam titreyerek ölüyor. bacaklar ve baltaya bakıyorum. etrafta yoklar. hızla kuyuya gidiyorum. aşağıya eğilip bakıyorum. beni okuyan hoca kuyunun dibinde. "hocam ne yapıyorsun orada" diyemeden "bunu mu arıyorsun" diyor. elinde sudan parçalanmış muska var. kahkaha atıyor, evin salonundan gelen kahkahayla aynı. o anda eyvah ne yaptım diyorum. derken annem uyandırıyor. "kalk oğlum acil kalkman lazım"
-
32.
+1son üç part...
bağ evinde gözlerimi açtım. nasıl bir rüyaydı o! annem uyandırınca ne oldu diye sordum. "oğlum sorma, senin cinci hoca kalkmış gelmiş buraya kadar. kapıda seni bekliyor." şaşırmıştım. "ya anne adam bizim memleketten buraya niye gelir onca yolu". dememle birlikte kafamda jeton düştü."kalk kalk çabuk" dedikçe annem. son hesaplaşma bugündü. "tabi" dedim, sen geç hemen geliyorum. annem dışarı çıktı. ben de dışarı çıkmadan mutfaktan keskince bir bıçak aldım. bu iş burada bitecekti. dışarı çıktığımda annem bahçe kapısının hemen önündeydi. ayaklarının dibinden köpeklere su vermek için açtığımız yalak musluğunun suyu akıyor ve ufak bir dere oluşturuyordu. "gel bak ilerde. bahçeyi dolaşadurun dediydim ileriden geliyor". nefesimi tutup "ya allah" diye bıçağı çekip saldırdım. keskin bir kahkaha, morlaşan bir bulut bekledim. oysa sadece ağzından kenarından süzülen kanı gördüm. bir de hocanın "yapma evlat!" diye haykırışını duydum. bıçağı çektiğimde kızıl kan bıçaktan ellerime süzülüyor annem ise yavaşça yere yığılıyordu. -
33.
+3son 2 part...
her yerde siren seslerini hatırlıyorum. polisler ambulanslar. sonrası tam bir bataklık. olan biteni kaç kişiye anlattım hatırlamıyorum. hastane hastane dolandırdılar. kimisi kasıt var dedi, kimisi deli dedi. bazıları rol yapıyor bile dediler. ailemden kimse ne gelip olan biteni sordu, ne de olacakları merak ettiler. tek başıma yargılanmam başladı. hoca da kendi derdine düşmüştü. onu da aldılar içeri. çabalıyor ama derdini anlatamıyor. bir kere yanımda bulunmuş oldu. hakim sonunda 11 yıla hükmetti. yazılanlar söylenenler derken parmaklıklar arkasında buldum kendimi. iki güne bir kendimi öldürmeye düşünüyordum. şimdi geriye dönüp baktığımda ahmet beyin neden öldüğünü veya intihar ettiğini daha net anlıyordum. en önemli sebep olanları anlatamamaktı. hapiste günler sıkıntılı geçiyordu. insanlar size direk deli damgası vuruyordu. belki de öyleydim ama ya değilsem. kendimi toparladım. intikam için yeniden toparlanmaya başladım. imkan bulduğum sürelerde varımı yoğumu bu konuya araştırmaya ayırdım. hoca kısa sürede suçsuz olduğu anlaşılınca çıktı dışarı. allah var, sadık insanmış. beni ziyarete bir o geldi. her gelişinde detaylıca olayı nerede hata yaptığımızı konuşuyorduk. onu durdurmanın başka bir yolu olmalıydı ama nasıl? geçişlerle ilgili pek çok şey vardı. aynalar, duman, dualar. ama ya durdurma? bilinmezdi. peki neyden çekiniyorlardı? bu da bir muammaydı. sonunda bir detay yakaladık. rüyamda ayakları kesilen ahmet beyin kanını akmaması. akmasına engel olmuşlardı. "çünkü kan büyüsünden korkuyorlar" dedi hoca. artık nereye yöneleceğimizi biliyorduk. içerideki 6. yılımda nasıl çağıracağımızı ve en önemlisi nasıl yok edeceğimizi biliyorduk. -
34.
+4son 1 part... (sonraki final olacak)
akşam olunca koğuşta herkes bir köşeye ilişti. gece geç vakte kadar bekledim. hoca dışarıdan inceden inceye her eksiğimi tamamlamıştım. herkes uyurken tuvalete geçip mumu yaktım. üzerinde hocanın verdiği dua yazılı kağıdı bırakıp yanmasını izledim. çıkan duman birazdan arkama doğru toplanmaya başladı. bir cebimde ayna diğer cebimde içeride yaptığım ince bir mıh ile dumanın süzülüşünü izledim ama arkamı dönmedim. birazdan da arkamdan gardiyanın sesi yükseldi. "ne yapıyorsun burada!" ses vermedim. "takip et beni, hakkında zabit tutacağım!" adama baktım. gündüz olsa bizim sümsük gardiyan derdim ama şimdi karşımda duranın ne olduğundan bu sefer emindim. beraber müdüriyete diye avluya çıktık. elime cebime atıp küçük aynayı hafifçe kırdım. parmaklarım kesilmişti. kan sıcaklığı ile avucumu doldurdu. hala takipteydim. az ileride su toprakta yarıklar çizerek avluyu boydan boya kesmişti. sonunda suyun üstünden atlayıp arkasını döndü gardiyan "haydi çabuk ol" "geliyorum" dedim. bu sefer durmadan hızlı adımlarla yaklaştım. kan dolu elimi cebimden çıkardım, diğer elime de ufak çakımı aldım ve onu kana boyadım. hepsi 1 saniyede olmuştu. gariyan kılığına girmiş varlık ne olduğunu anlayamadan suyun diğer tarafına geçip ard arda bıçak darbelerini indirdim. bir yandan etraf kararıyor, diğer yandan kan büyüsü ile ruhani varlık çığlık atıyordu. her darbenin saplandığı yerden dumanlar yükseliyordu. "unutma" demişti hoca, "onu burada yenemezsin sadece onların diyarında yenebilirsin. ve bir kere oraya geçtin mi aynayı kullanmayı unutma yoksa arafta kalırsın." her yer zifiri karanlığa gömülmeden önce cebimden aynayı çıkardım. hangi tarafta kalacağım belirsizdi. yanımda iblis ölüm öncesi garip sesler çıkararak can çekişirken kırık ayna parçalarına baktım. daha dikkatli ve daha dikkatli. karanlık tamamıyla her yeri kaplamadan herşey değişti. farklı bir diyardaydım ama burası dünya değildi. hissedebiliyordum. burada insanoğlu çok güçlüydü. görünmezdi. bedenimi ve ruhumu bu yaratıklara karşı intikam hırsıyla doldurmaya başladım. bir saniyede müthiş hapishaneden çıkıp dağları taşları aşabildim. varlıklar beni göremiyordu da. ilk elime geçirdiğimi doğramalıydım. ve yapacaktım da... -
35.
+1Bugun sahura kadar son parti yazip bitirecegim ama suan misafirlikteyim. Bomba bir finale hazir olun.
-
36.
+3***final***Tümünü Göster
diğer taraf karanlık evleri leş gibi. sokaklar alev alev yanıyor. ama hissediyorum. güçlüyüm. etrafımda mor bir ışık var. demek ki ışığın kaynağı diyarmış. bana. anneme. hatta ahmet beye ne yaptılarsa tek tek aynısını yapacaktım. yıllar burada dakika gibi geçiyordu. muazzam hızlıydım. asla yaşlanmayacağımı hissediyordum. intikam vaktiydi. bir eve girdim. karanlık bir adam var. bedenini kontrol edebildiğimi farkettim. loş odalarda hızla turluyorum. gözüme bir balta ilişti. erkek iblisin vücuduna girsem de sadece kollarını kontrol edebiliyordum. zaman gelince tüm bedenlerini kontrol edecektim. sağ koluyla baltayı tutturdum. garip bir dilde yalvardığını farkettim. ahmet bey'e acımamışlardı. ben de acımadım. bacaklarını kendine koparttırdım. bacaklarını en yakın kuyuya attım. derin bir nefes aldım. intikam ateşi her yerimi sarıyordu. o nefes aralığında bu diyarda yılların geçtiğini farkediyordum. evin içine süzüldüm. çocuk iblisin birinin beni gördüğünü farkettim. çocuklarına bile acımayacaktım. bana annemi nasıl öldürttülerse aynen yavaş yavaş delirterek ona kendi annesini öldürtecektim. annem. zavallı annem. sinirle elime geçirdiğim bir taşı evin cdıbına fırlattım. bu dünyayı onlara dar edecektim. çocugun peşine düştüm. her adımımda yıllar geçti. çocuğu evine kadar takip ettim. tarlalık bir yerdi. tüm meyveler dallarında çürük leş gibi kokuyordu. çocuk delikanlı çağına girmişti ama ben hala aynıydım. kapısına sertçe ard arda vurdum. kapıyı açtı karanlıktaki genç iblis. beni göremiyordu. demek ben de görememiştim. ızdırabım daha yeni başlıyordu.bir gece uyurken yattığı yere girmeye çalıştım ama kapıda iki gardiyan vardı. onları geçemeyeceğimi hissettim. bende garip sesler çıkararak onu odanın dışına çıkarmaya çalıştım. ama çıkmadı. işkemcem devam edecekti. onun beni unuttuğu bazı gecelerde gırtlağına çöktüm. elimi ağzına zütürdüm ama hayır. bu kadar kolay ölümü haketmiyorsun. kızgın eriyik lav var burada bazı yerlerde. artık şekle bürünmeyi de öğrendim burada. iki kere kandırıp eriyik lava çekmeye çalıştım ama gelmedi. halbuki okuduğum kitaplarda bunlar için aptal diyorlardı. takipteyim bu genç veledi. o da ne! annesi çağırıyor. kulağına yaklaşıp vesvese veriyorum. "neden bıçağı da almıyorsun" sonunda başardım. annesini öldürdü. rahatlamıştım ama tam değil. en son onu da öldürmeliydim. karşısını da dikildim yıllar sonra. pislik bir yerdeydi. ne yaktıysa dumanı etrafımı sardı. demek bunlarda da büyü vardı ama bana engel olmazdı. kalk dedim benimle gel. peşime takıldı. eriyik lavın önüne kadar getirtmiştim. o anda beni gafil avladı. sivri alev alev yanan bir cisimle bana saldırdı. garip bir sıvı vardı cismin üstünde. beni zehirlemişti. istediklerimi başaramadım ama yaptıklarım bile yeterdi. ruhum en son gözlerimden çıkarken garip bir görüntü son kare olarak hafızama kazındı. bu çocuğu bir yerden tanıyordum. ama nereden.
son...
başlık yok! burası bom boş!