1. 1.
    0
    düzen nedir. benim aklıma iki anlam geliyor; biri herhangi bir ortamda
    işlerin yürümesini ve devamlılığını sağlayan alışılmış yaşam şekli,
    diğeri ise düzülenin üzerindeki kişi yada kurum. içinde yaşadığımız
    "düzen" aslında iki anlamıda karşılıyor. hem işlerin devamlılığı
    sağlanıyor hemde güzelce düzülüyoruz üstelik çoğumuz düzülmeyide
    kurulu düzenin parçası sayıyor. şimdi bu girişten sonra beni akepe
    karşıtı görünen kampın tarafı görebilirsiniz çünkü buda kurulu düzenin
    şartlarından, yani ya akepe yandaşısınızdır yada akepe karşıtı. düzen
    size kendi beyninizle düşünme hakkı vermez iki seçenek koyar ortaya
    sizde bunları gerçekten seçenek sanar ve birini seçersiniz.
    ···
  2. 2.
    0
    şöyle bi
    geriye dönüp baksak son iki yılda türkiye gündeminden aklınızda kalan
    ne var? benim aklımda darbe planları, ergenekon, ve açılım süreci var,
    ha bide van minut var onunda içi boş. caddede, sokakta, kahvede, evde,
    işte, televizyonda, radyoda, gazetelerde, heryerde bi bunlar
    konuşuldu. birileri bunlara karşı çıktı birileri destekledi. sabah
    uyandık ya yeni bi ergenekon dalgası konuşuluyor, ya yeni bi darbe
    planı yada bi liderin açılımla ilgili sözleri. adamlar utanmadan iki
    yıl boyunca sadece birbirlerine laf yetiştirdiler ve hiçbiri yeni
    birşey söylemedi. şimdi diyeceksiniz ki darbe mi olsun. olmasın tabi,
    genelkurmay baskani milli savunma bakanının kendi üstü olduğunu
    bilsin, hükumetin emri olmadan birtek mermi atamayacağını içine
    sindirsin tabi. çeteler en en en ağır şekilde cezalandırılsın hele
    devlet gücünü kullanan çete mensupları sucları sabit olunca direk idam
    edilsin. ama koca iki yılım bununla niye geçti. yani koca iki yılımın
    bununla geçmesi ne işe yarar. söyliyeyim. şu ise yarar: türkiye'de
    çalişabilecek durumdaki insanların 1/4 nün yani dörtte birinin yani
    karşıdan gelen her dört kişiden bir tanesinin çalışacağı bir işi
    olmadığı halde türkiye'de kıyametin kopmamasına yarar. bu işsizlerin
    çalişsalar alabilecekleri maaşın 7-8 katının, hiçbir şey üretmeyen bi
    kaç kişinin(büyük sermaye guruplarının(yok canım dolar milyoneri yada
    milyarderinden bahsetmiyorum, dolar trilyonerinden bahsediyorum))
    cebine girişini umursamamıza yarar. peki nedir bu? bu bir tercihtir.
    bu ülkeyi yönetenlerin risk (hayati risk) almadan, sadece önlerindeki
    programı uygulayarak yani büyüklerin "düzenli" bir şekilde büyümesini
    sağlayip gittikçe küçülen küçüklerinde isyan etmeyi unutmalarını
    sağlayarak mührü ellerinde tutma tercihidir.
    ···
  3. 3.
    0
    burda bi kaç seyi açalım.
    hayati riskten kastım bazen öldürülmek olsada çoğu zaman insanların
    gözünde onursuz duruma düşmek, şerefsiz ilan edilmek. bunun en yakın
    örneği bülent ecevit. bülent ecevit 1974 de kıbrıs harekatını
    amerikanın olmazına rağmen yapınca amerikan ambargosu başladı, bunun
    üzerine ecevit'de türkiye'deki amerikan üslerini kapattı. neticesi
    evren cuntasına emredilerek türkiye'nin binlerce gencinin ölmesi ve
    ardından darbenin yapılmasi sağlandı. arada bir sürü teferruat var. 28
    şubattan sonra kurulan hükumetin başına ecevit getirildi, cumhuriyet
    tarihinin en büyük krizi diye bildiğimiz kriz yasatıldı, karısı
    bakamıyor, altını ıslatıyor, tırnakları bile kesilmiyor denerek ecevit
    hastanelere yatırıldı, ve o cok sevilen karaoğlan bütün toplumun
    gözünde rezil edildi. halbuki kriz falan yoktu sadece 11 aylık erbakan
    hükumeti döneminde soyulamayan milletin, 28 şubatta bankalardan bir
    gecede 130 milyar doları buhar edilmiş ve bu enkazın üstüne herşeyden
    habersiz ecevit getirilmişti. üstüne bide apo teslim edilerek ikinci
    seçimden galip çıkmasıda hazırlanmıştı, gariban düzelticem diye
    uğraşırken bütün ihale üstüne kalmıştı. bugün hangimiz ecevit'i mavi
    gömlekli, işçi kasketli kıbrıs fatihi diye hatırlıyoruz, hepimizin
    aklındaki resim dik dursun diye beline çelik korse takılan, korumaları
    kollarına giren, sesi titreyen bide clinton'in önünde süklüm büklüm
    oturan yaşlı adam değilmi. işte düzen otuz yıl sonrada olsa intikdıbını
    böyle alır. peki bu sadece türkiye'de mi böyle? hayır.
    ···
  4. 4.
    0
    en gelişmiş
    ülkelerde de durum bundan farksız. insanların hayatlarında bir tek
    amaç var: daha fazla kişiyi etkilemek. erkekler daha fazla kadınla
    birlikte olmanın, kadınlar daha fazla erkeği ayartmanın peşinde,
    kimiside eşcinsel. kendilerini özgür hissediyorlar, sınırsız tercih
    hakları var sanıyorlar. çünkü onlar için özgürlük daha çok ve daha
    kolay sex demek. çok şükür biz daha o raddeye gelmedik(galiba). ama
    beyinleri bizimle aynı durumda. medya aracılıgıyla sanal bi dünyanin
    içine itildik. dünyayi bize gösterdikleri kadariyla var sayıyoruz. bir
    insanın elmadan hiç haberi yoksa o insanın elma talep etmesini
    bekleyemezsiniz. günümüzün özgürlük anlayışı bu, içinde bulundugumuz
    balonun içi zannediyoruz evreni. peki bunu kim yapıyor? hakim ekonomik
    güçler(dolar trilyonerleri). sahip olduklari devasa güçle kapitalizm
    adına. kapitalizm insanları sınıflara böler ve her sınıfa isyan
    etmesini önleyecek minimum ücreti verir, işçiye işçi, memura memur,
    esnafa esnaf, bürokrata bürokrat, yöneticiye yönetici, beyaz yakalıya
    beyaz yakalı, kirli yakalıya kirli yakalı ücreti. birinin isyanına
    onun hemen üstündeki sınıf karşı çıkar. mesela yanınızda çalışan biri
    "biz 800-1000 liraya çalışmıyoruz insan gibi yaşamak için en az 3000
    lira istiyoruz" dese işten çıkarır tanıdığınız bütün esnaflara bunu
    anlatır ve o kişinin iş bulamamasını sağlarsınız, bütün esnaflar sizin
    istediğiniz gibi davranır ve o kişi neticede sizin istediğiniz
    şartlarda çalışmaya mecbur olur. sınıflar oluştuğu için insanlar
    birbirinden kopar, birlikte hareket edemez. halbuki nasıl siz en
    azından yanınızda calışan işçilerin maaşının toplamı kadar kazanmayı
    hedef olarak görüyorsanız hakim güçlerde hepimizin kazandığının
    toplamı kadar kazanmayı hedef görürler. bu sebeple sınıflar oluşmalı
    insanlar birbirine "öteki" diye bakmalı ve dayanışamamalıdır ki
    "düzen" düzmeye devam etsin- yürüsün.
    ···
  5. 5.
    0
    türkiye'nin özel durumuna gelince: türkiye'de mecliste dört parti var.
    biri iktidar, dokuz yıldır orda. dokuz yıldır yavaş yavaş daha da
    fakirleşiyoruz ama iktidara kızmıyoruz, iki sebebi var: bir kurbağayı
    kaynar su dolu bir tencereye atarsanız refleksif bi şekilde hemen
    sıçrar ve kurtulur ama eğer soğuk su dolu bir tencereye atar ve suyu
    yavaş yavaş ısıtırsanız önce kasları gevşer sonra refleksleri ölur ve
    yandım dediği anda sıçramaya mecali kalmaz, bizde öyle yavaş yavaş
    fakirleşiyoruz. ikincisi büyük sermaye transferi operasyonunu bize yüz
    yılın en büyük küresel krizi diye yutturarak kızmamamız gerektiğini
    öğrettiler. halbuki dünya aynı dünya, iki yıl önce dünyada var olan
    herşey bugünde var, uzaydan birileri gelip dünyadaki nakiti baska bir
    yerede zütürmedi, peki bu neyin krizi? yok kriz falan, elindeki para
    transfer ediliyor o kadar. artık daha ucuza calışıyorsun, daha duşuk
    karla satıyorsun yani emeğin ucuzluyor yani sermayen elinden alınıyor
    ama kızmıyorsun, çünkü diyorsun, bu kriz küresel. bu sihirli cümle
    bütün itirazlarını engelliyor. inanmıyormusunuz, peki hakim ekonomik
    sistemin dışında olan iranda krizmi var? ya malezyada? işte iktidar bu
    süreçte dümeni tutuyor.
    ···
  6. 6.
    0
    diğer üç parti muhalefet. biri cehepe. iktidar ne yaparsa yapsın
    onların derdi laiklik. birileri darbe planlarını yayınlar cehepe çıkar
    bunlar laikliğin bekçisi orduyu yıpratıyor der, birileri gizli
    belgeleri yayınlar cehepe bunlari kim sızdırıyor der, yav bu "gizli
    belge" insanlar okusunda iktidarı desteklesin diye yazılmışsa bunun
    yayınlanmasından daha dogal ne var. cehepe'nin işi kendini laik diye
    tanımlayanların gazını almak ve kendini muhafazakar diye
    tanımlayanları(%60) kışkırtarak akepeye sahip çıkmalarını sağlamak.
    akepenin ne kadar oya ihtiyacı varsa o kadar çok çok kışkırtır. niyeti
    samimi olsa "tamam hemşerim, birileri darbe planlamışsa gerekeni yap,
    yargıyada bütün gücünle sahip çık ki korkusuzca bu işin üstüne gitsin
    ama o kadar, bizi hergün bununla meşgul etme, bizim gündemimiz baska"
    der ve iktidarın elinden ekmeğini alır.
    ···
  7. 7.
    0
    diğeri mehepe. onunda görev tanımı şu: büyük güçlerin "tamam sizden
    silah satarak kazandığımızdan daha fazlasını diğer devletlerden
    çaldığımız petrolü-gazı sizin üzerinizden taşıyarak kazanabilir duruma
    geldik bunun için artık burda çatışma olmayacak, bi kaç kendini
    bilmezin gelip boru hatlarını patlatmasını göze alamayız. silahları
    artık irakl'ı şiilere, sünnilere ve afgan talibana satıyoruz, siz
    gerekeni yapın bizde dağı boşaltacagız" emriyle başlanan açılım süreci
    boyunca kendini milliyetçi diye tanımlayanların tepkilerinin kontrol
    altında tutulması. yoksa defalarca genel baskanlığı ve siyaseti kesin
    olarak bıraktım diyen ılımlı milliyetçi lider niye dönsün.
    ···
  8. 8.
    0
    bi diğer parti bedepe(ex detepe) onlarda açılım süreci boyunca dağın
    boşaltılmasını kolaylaştırmak ve kürt'lere istediklerimizi alıyoruz,
    özgürleşiyoruz mesajını vermek görevini ifa ediyorlar. bu partilerin
    içinde hiçmi iyi insanlar yok? var tabi, hemde hepsinde ama onlarda
    bizim gibiler, evreni balonun içi zannediyorlar.

    hepimiz bu duzene alıştık , yenisini aramıyoruz, varlığındanda haberdar degiliz.

    peki başka nasıl olabilir. aslında basit. en baştaki tercihi farkli
    olacak birilerini destekler ve sahip çıkarsak bu balonun içinden
    kurtuluruz. aslında bunu yaşadık ama sahip çıkmadık, bir iktidar
    döneminde cok hızlı bir şekilde refahımız arttı, rahatladık,
    hayatımızdan memnun olmaya başladık. hatta o iktidar belki yanıma
    çekerim umuduyla ordu mensuplarına diğer memurlardan iki kat fazla
    refah sundu ama kaybettikleri neyse artık razı olmadılar. hakim
    ekonomik güç ancak biz sahip çıkar ve kendi beynimizle düşünürsek
    bizden faydalanamaz. bize doğru dediklerini doğru, yanlış dediklerini
    yanlış, güzel dediklerini güzel, çirkin dediklerini çirkin kabul
    edersek, düzen düzmeye, düzülen düzülmeye devam eder. baksanıza
    byonce'u bile güzel zannediyoruz amk.
    ···
  9. 9.
    0
    @14 eyvallah
    ···