rahatına düşkün birisi olduğum için önceliğim kot pantolon üzeri tişört. fakat geçenlerde bir çılgınlık yapıp mini etek giymek istedim, istemez olsaydım...
salı günü üniversitede program olduğu için şık olmam gerekiyordu, ben de bunun için babamdan gizli mini etek aldım. babamdan gizli diyorum çünkü o da biliyor erkeklerin ne mal olduğunu. mini etek giymeme izin vermeyeceği ise su zütürmez bir gerçek. sabah okula gitmek için de babamın evden çıkmasını bekledim. 15 dakika sonra çıktım ben de.
sokağa adımımı atar atmaz kendimi çıplak gibi hissettim, hatta bir ara vazgeçmeyi bile düşündüm. pantolon harici en fazla kapri giymiş biri olarak rüzgarın tenime değmesi bile beni tedirgin ediyordu. sanki herkesin gözü bendeymiş, daha doğrusu bacaklarımdaymış gibi düşündükçe kalbim küt küt atıyordu.
her zamanki otobüs durağıma yürümeye başladım. kafamı sağa sola çevirmeden, hızlı adımlarla. yol üzerindeki marketin sahibi vehbi abi her sabah olduğu gibi yine dükkanın önünü süpürüyordu. biraz rahatlayabilmek adına günlük ritüelimizin bana düşen kısmı için "hayırlı sabahlar vehbi abi." diye seslendim. doğrulup arkasını dönünce güler yüzle beklediğim yanıtın yerine kaybolan bir gülüş ve mırıltılar arasında bir "tövbe tövbe... " işittim. ama olsun moral bozmak yoktu, kendimi her şeye hazırlamıştım.
durağa gelişimle beraber çevredeki insan sayısı arttıkça uğultular da artmaya başladı. annesiyle okula giden bacak kadar oğlandan tutun telefonla konuşan liseli bir kıza varıncaya dek herkes bana bakıyordu. gözlerimi kapatıp bunların sadece bir kuruntu olduğunu kendime telkin ede ede otobüsü bekledim. otobüs gelir gelmez atladım ama şoför de sanki ilk kez bacak görmüş gibi bana bakıyordu. mini eteğin yaygın olmadığını biliyordum bu şehirde ve sanırım sebebini de yeni yeni öğreniyordum.
arka koltuklarda oturan liseli erkeklerin anıra anıra gülmesini üzerime alındım, ben bakınca başka yöne dönen insanların bakışını üzerime alındım, duyduğum her ses her gülüşü üzerime alındım... ağlamak istiyordum. ibrahim tatlıses'in "bak şerefsiz evladıyım ağlamamak için kendimi zor tutuyorum." lafını aklıma getirip gülümsemeye çalıştım. daha üniversite yolundayken tükenmişti enerjim.
günün geri kalanı da aynıydı. 3 yıllık öğretmenim, profesör ünvanı olan adam da beni baştan aşağı süzdü, dostum dediğim erkekler de. uzağımda kalıp seyretmek istiyor gibilerdi. akşam olana dek bir yandan programla diğer yandan eteğimle uğraştım. indirebildiğim kadar aşağıda tutuyordum eteğin boyunu. artık eve gitmek için can atar olmuştum, evde olacaklardan bihaber...
babamdan evvel evde olmam gerekliydi ve burada da murphy bey devreye girip beni trafiğin ortasında bıraktı. o kadar geç kalmıştım ki babamın evde olduğundan adım gibi emindim. tek çarem sessizce eve girmekti. kapıda uzun uzun soluklanıp anahtarı sessizce deliğe soktum. tam açtım derken kapı içerden açılıverdi...
kardeşim sinem benden erken davranmıştı. ben ise öncesinde gülümserken eteğimi görünce gözlerinde oluşan dehşeti an be an gördüm. babamı soracaktım ki sinem'in arkasından çıkageldi. sonradan öğrendiğim kadarıyla mükemmel zamanlama ile sofradan kalktıkları ana denk gelmiştim. babamı hiç o kadar sinirli görmemiştim, bir insanın bir anda o kadar sinirlenebileceğini de... daha ağzımdan tek kelam çıkmadan babamın tokadını yedim, ardından bir daha ve bir daha. kapıyı bile kapatmadan bağırış çağırış içinde vücudumun hemen her yerine bir darbe almıştım. babam ise giderek daha da sert vuruyor, bağıra bağıra "gerizekalı mısın sen? elaleme rezil mi edeceksin bizi? allah belanı versin! namussuz! senin yapacağın işe s.çarım. evlat değil düşman." minvali lafları soluksuz sıralıyordu.
hatırladığım son şey annem ve sinem'in araya girme çabalarıydı. sonrasında kendimi odamda, yatağımda otururken bulmuştum. hangisi daha kötü, morluklar mı yoksa babamın sözleri mi diye düşünürken kapı açıldı. elinde bir bardak suyla annem gelmişti, babam ise hâlâ içeride küfürler savuruyordu. annem önce suyu uzattı sonra yanıma oturdu. elini dizime koyup babama hak verdiğini, ailemize yakışmadığını anlattı uzun uzun. kardeşime güzel örnek olmamı, bir daha böyle aptallıklar yapmamamı öğütledi. kalkıp kapıya yöneldiğinde ardından titreyen sesimle korkmadığımı, tekrar yapacağımı, ne giyeceğime karışmamalarını söyledim. birden annem de üzerime yürüyüp dedi ki:
-bak fatih alttan aldım diye şımarma, ağzına s.çarım senin! erkeksin sen, salak salak işler yapma.
sanırım bir daha mini etek giyemeyeceğim. mahalle baskısı bir genci daha yuttu vesselam...
dipnot: işbu entry türkiye'de kadın olmanın ne kadar zor olduğunu mizahi bir finalle de olsa vurgulamak için yazılmıştır. kadınlar başımızdan ekgib olmasın, onlara hayatı zindan eden zihniyetler kahrolsun.
EDiT:Modlar geçen siyasi açtığım başlığı kapatmıştınız dexer kelimesi geçiyor diye. Yeter lan yeter. Kadın haklarını savunmak da muhalefetse asın bizi kurtulalım amk. (bkz:
idam)
edit2: (bkz:
beyazatlidonkisot)