+5
-3
migros'ta duygulanıp gözyaşlarına boğulmaktır.
2 yıl 8 aydır beraber olduğum hanımefendi tarafından pek hoş olmayan bir biçimde terkedileli bir hafta olmuştu. kendimi bol bol mesai yapmaya ve alkole verdiğim için evle pek ilgilenememiş, yine bir duygulanma anında buzdolabında kız arkadaşımla beraber aldığımız ne varsa bir poşete koyup çöpe atmış, sonuçta bomboş bir buzdolabı ve pis bir mutfakla yaşamaya başlamıştım. cuma günü iş çıkışında artık kendime zarar vermeyi bırakmam gerektiğine karar verdim ve migros'a uğradım. niyetim bir miktar abur cubur, kola ve az biraz meyva almaktı. biten ilişkinin üstüne migros'a girebilmek, oradan alışveriş yapabilmek benim için büyük bir hedefti ve eğer bunu başarabilirsem, herşeyi yapabilirdim. ilişki boyunca neredeyse her haftasonu mutlaka migros'a gidilmiş, balıktı, pirzolaydı, kalamardı, tavuktu, ciğerdi, ezmeydi, humustu, rus salatasıydı alınmış, sonrasında güzel rakı sofraları kurulmuş, muhabbetin dibine vurulmuştu. ah hele bir patlıcan salatası yapardı ki 2 yıl 8 aydır beraber olduğum hanımefendi, cenneti dilinizde betimlerdi.
uzun lafa gerek yok. kapıdan girdim, sağ tarafta sebzeler duruyordu, korktuğum olmuştu, birden burnumda bir uyuşma hissettim, midem ağrıyordu. közlemelik tombul patlıcanlara , salata olabilecek kıvırcık marullara, taze soğanlara baktım. yutkundum, almayı planladığım şeftali bile yalan olmuştu, reyona hiç giremedim.
adımlarımı hızlandırma kararı aldım ki, balık reyonu karşıma çıktı. çipuralar koyun koyuna dizilmişti, ben yatağımda tek başıma üşürken, onlar huzurla buza uzanmışlar, üşümüyorlardı, yanlız değillerdi, sırtsırta vermiş, muhtemelen biri ağa yakalandığı için diğerleri de peşinden gelmiş, büyük bir aşkın tasviriydiler. gözlerim doldu, o çipuraları alsam yemeğe çeviremezdim, çevirsem, soframı kuramazdım, kursam muhtemelen ya beni hiç anlamayan bir kız ya da sürekli abi sana kız mı yok diyen papağan bir arkadaşla paylaşmak zorunda kalacaktım, balığımın yanak etini. gözlerim dolmaya devam ediyordu, alnım gıdıklanıyordu, ellerim terliyordu.
oradan da kaçtım, tam kurtuldum derken, meze reyonuna geldim, rus salatasını çok severdi 2 yıl 8 aydır beraber olduğum hanımefendi, ekmeksiz yiyemez, ben yiyince de beni ayı olmakla suçlardı. beni, benden soğudu için terketmişti, belki de rus salatasını ekmeksiz yiyorum diye soğumuştu, belki de suyu şişeden içiyorum diye olabilirdi. aslında şu markette ki her yiyecek malzemesiyle ilgili benden soğunacak bir neden vardı. iğrençtim. balığımı bile güzel ayıklıyamıyordum. rus salatasına son bir kez baktım, gözlerimden ilk damla süzüldü. utandım, kaçtım, boş bir reyon aradım. ramazan ayıydı, muhtemelen içki reyonu boştur diye düşündüm, tahmin ettiğim gibiydi. kırmızı şarapların önünde ağlamaya başladım, kimse beni görmüyor sanıyordum, koyverdikçe koyverdim kendimi. sepeti elimden bırakmış, öne eğilmiş şarap şişelerini inceler gibi yaparaktan ağlarken birden kuruyemiş reyonundaki görevliyi farkettim, bana bakıyordu, sanıyorum ramazan dolayısıyla alkol almayı bıraktığımı ve bu yüzden şarabı çok özlediğim için ağladığımı sanıyordu. suratında tiksinti vardı.
hızla kapıya yürümeye başladım, kasiyerlerin yanından uçarcasına geçtim. ve ben o gün ömrümde ilk kez migros'tan elim boş çıktım.
buda böyle bir anımdır :(