-
1.
+4 -1kimse yazmamış hayret. gel ne olursan gel
-
2.
+4 -6eğer bi gün mucize olurda inanmaya başlarsam adresim bu herif olur.
-
-
1.
0oldu mu panpa
-
2.
0inşallah olmuştur
-
1.
-
3.
+1korkuyo ipnelller
-
4.
0aksakallı degilde anayasa cuppelileri gibebilir. gerci sana gore problem yok kalın seviyon.
-
5.
0sagmaya baslamisken anayasa cuppelilere sende benimkine bir el atsan fena olmaz arife gecesi.
-
6.
+1 -9islamın i'sinden bile hoşlanmam,ama bu adamın yunus emre'nin, hacı bektaşi veli'nin, birde mevlananın hocası vardı..Hah geldi,Şems bu kişilerin yeri farklıdır bende..Özeldir bu adamlar özel..Aha bir tane daha geldi, Hallac mansur..dur dur bi tane daha geldi,Pir Sultan Abdal..bu adamlara dikkat, özeldir bunlar, okunmalı anlamaya çalışılmalıdır..
-
7.
0şemsin ilahi aşkı ama çok ilahi, burdan konyaya yol olur
hem de git-gel -
8.
+1ben bundan bir şey anlamadım. züt altına gitmeyelim, susuyorum şindilik.
-
9.
0ne diyonuz lan biz ne anlarız tasavvuftan zütler bari anlayana saygı duyalım.
-
10.
+1 -1Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinde, Belh şehrinde doğmuştur.Tümünü Göster
Mevlâna'nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup sağlığında "Bilginlerin Sultanı" ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahaeddin Veled'dir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur.
Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'ten ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü'l-Ulemâ 1212 veya 1213 yıllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'ten ayrıldı.
Sultânü'l-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış Mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaşmıştır. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır.
Sultânü'l-Ulemâ Nişâbur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâbe'ye hareket etti. Hac farizasını yerine getirdikten sonra dönüşte Şam'a uğradı. Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldi. Karaman'da Subaşı Emir Musa'nın yaptırdıkları medreseye yerleşti.
1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'l-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldı. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adında iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun' u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerra Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Alim Çelebi adlı iki oğlu ve Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.
Bu yıllarda Anadolu'nun büyük bir kısmı Selçuklu Devletinin egemenliği altında idi. Konya ise bu devletin başşehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve devletin hükümdarı Alâeddin Keykubad idi. Alâeddin Keykubad, Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi.
Bahaeddin Veled, sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldi. Sultan Alâeddin onu muhteşem bir törenle karşıladı ve ona ikametgâh olarak Altunapa (iplikçi) Medresesi'ni tahsis etti.
Sultânü'l-Ulemâ, 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Mezar yeri olarak Selçuklu Sarayı'nın Gül Bahçesi seçildi. Günümüzde müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'na bugünkü yerine defnedildi.
Sultânü'l-Ulemâ ölünce talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, iplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Medrese kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.
Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems'te "mutlak kemâlin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî'nin yerini doldurmaya çalıştılar.
Yaşdıbını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 pazar günü Hakk'ın rahmetine kavuştu. Mevlâna'nın cenaze namazını vasiyeti üzerine Sadrettin Konevi kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevi çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Siraceddin kıldırdı.
Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.
"Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir"
Hz. Mevlâna -
11.
0bir gece aşka; "doğru söyle, sen kimsin?" dedim. "ben ölmeyen hayatım, ölmeyen yaşanışım. ben daima devam eden, hoş geçen bir ömürüm." dedi. tekrar sordum: "ey mekandan dışarı olan aşk! senin evin nerededir?" "ben gönül ateşinin dostuyum. ben yaşlı gözlerin yanı başındayım." diye cevap verdi. (hz. mevlana)
-
12.
+2 -2şemsle arasındaki lişki hakkında epey tevatür dolaşır bu kişinin. çok samimilermiş çok.
mevlana aşıkmış şemse. şems konya:'dan ayrıldığında yataklara düşmüş üzüntüden. kara sevdaymış. -
13.
0(bkz: #6225214) başlığını açmış huur çocuğu yazar.
-
14.
+1Ben âşıklığı senin kemâlinden öğrendim.
Beyit ve gazel söylemeyi cemâlinden öğrendim.
Gönül perdesinde hayalin raksetmede;
Ben en güzel raksı senin hayalinden öğrendim...
aşk onun dilinden okunmalı -
15.
0kötü adam değildi mevlânâ.
-
16.
0tekerleme gibi anlatır hayatı;
Zamanı öğrendim. Yarıştım onunla. Zamanla yarışılmayacağını,
Zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim... -
17.
+1 -2aşırı derecede abartılıyor. bugünlerde facebook listemde kaç dallama varsa sözlerini paylaşır bunun. iyice baydınız yani. neyse sonucunda islam ve tasavvuf dünyasında şair ve düşünce adamı olarak kayıtlara geçen bir kişi. binlerce şair var.
-
18.
0@18
ey gönül, bu söz, kırık dökük geliyor. bu söz incidir...
...
ey inci kırıldığına acınma..
kırılmakla parlayacak, apaydın olacaksın!
böyle o kırık dökük söylenecek..
... ey aşık, senin de suçun belli oldu..
artık suyu, yağı bırak da kırık dökük bir hale gel. -
19.
0isyan etmişim
aya öfkelenmişim ben,
işte böyle kapkaranlık bir gece olmuşum.
padişaha kızmışım,
çırılçıplak bir yoksul olmuşum.
güzeller sıltanı gel demiş,
evine çağırmış beni.
ben bir yolunu bulmuşum,
yola baş kaldırmışım.
sevgilim baş çeker, naz ederse,
gamlara atar, kararsız korsa beni,
bir kez olsun ah demem, inad için.
ah'a da kızmışım ben.
bir bakarsın altınla aldatırlar beni o.
bir bakarsın şanla şerefle aldatırlar beni.
oysa altın falan istemiş değilim ondan,
şanla şerefe hele çoktan boş vermişim.
ben bir demirim,
mıknatıstan kaçıyorum.
bir saman çöpüyüm ben,
mıknatıslara yan çizmişim.
ben öyle bir zerreyim ki,
bütün âleme isyan etmişim.
havaya, toprağa isyan etmişim,
ateşe, suya isyan etmişim.
altı yöne isyan etmişim.
beş duyuya isyan etmişim.
hava, toprak, ateş, su da neymiş ki,
altı yön de neymiş,
beş duyu da ne.
benim için hiç bir şey umurumda değil -
20.
0neyi arıyorsan sen osunTümünü Göster
zulmün peşindeysen zalimsin
aşkı arıyorsan aşık..
bak.. bil ki domuzların önüne inci serilmez
mücevherden sarraflar anlar ancak, başkası bilmez
ne fark ederki kör insan için elmas da bir cam da
sana bakan bir kör ise, sakın kendini camdan sanma.
her gün bir yerden göçmek ne iyi
bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
her gün bir yere konmak ne güzel,
bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
dün de beraber gitti cancağızım,
şimdi yeni şeyler söylemek lazım.
ne kadar söz varsa düne ait,
şimdi yeni şeyler söylemek lazım.
kardeşim sen düşünceden ibaretsin
geriye kalan et ve kemiksin
gül düşünür gülistan olursun
diken düşünür dikenlik olursun
ey ay felek harb olmuş ziyan olmuş senin için
bizi öyle harap ziyan ediyorsun etme!!
ey makamı var ile yokun üzerinde olan
sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme!!
sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
ayın evini yıkmayı kastediyorsun etme!!
harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
ey hırsıza değen hırsızlık ediyorsun etme!!
aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
aşka öğleyse ne diye hayret ediyorsun etme!!
isyan et ey arkadaşım söz söyleyecek zaman değil
aşkın baygınlığı ile ne meşk ediyorsun etme!!
ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
olur ya... kalp durur... akıl unutur...
ben dostlarımı ruhumla severim. o ne durur, ne de unutur...
iranlı şair der ki: aşka uçarsan kanatların yanar!
mevlana: aşka uçmazsan kanat neye yarar?
öyle birini bulun ki;
size içten bir şekilde güzel olduğunuzu söyleyen;
suratına kapadığınızda sizi geri arayan;
sizin uykuya dalmanızı seyretmek için uyumayan;
sizi alnınızdan öpen;
size en zor anlarınızda bulutların üstüne çıkarmak isteyen;
arkadaşlarının önünde elinizi tutan...
öyle birini bekleyin ki;
size durmadan size sahip olduğu için kendini şanslı saydığını veya ne kadar önemsediğini hatırlatan;
arkadaşlarına dönüp 'aradığım o... ' diyen...
tenini besleyip geliştirmeye bakma, çünkü o sonunda toprağa verilecek bir kurbandir.sen gönlünü beslemeye bak! yücelere gidecek, şereflenecek odur.
hayattan ne öğrendim?
sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. ışığı gördüm, korktum. ağladım.
zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
karanlığı gördüm, korktum.
gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi. ..
ağladım.
• * *
yaşamayı öğrendim.
doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
• * *
zamanı öğrendim.
yarıştım onunla...
zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
• * *
insanı öğrendim.
sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
• * *
sevmeyi öğrendim.
sonra güvenmeyi...
sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
• * *
insan tenini öğrendim.
sonra tenin altnda bir ruh bulunduğunu. ..
sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
• * *
evreni öğrendim.
sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
• * *
ekmeği öğrendim.
sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini. ..
sonra da ekmeği hakça üleşmenin,
bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
• * *
okumayı öğrendim.
kendime yazıyı öğrettim sonra...
ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
• * *
gitmeyi öğrendim.
sonra dayanamayıp dönmeyi...
daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
• * *
dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
• * *
düşünmeyi öğrendim.
sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
• * *
namusun önemini öğrendim evde...
sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah el inin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
• * *
gerçeği öğrendim bir gün...
ve gerçeğin acı olduğunu...
sonra dozunda acının,
yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
• * *
her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.