-
1.
+1 -3Bu sayfada küfürlü ya da erotik şeyler arayacaksanız en azından benim yazacaklarımda bulamayacağınıza emin olabilirsiniz. Kaba, çirkin, argo ya da jargon yorum yapanları da kendi hallerine bırakıyorum. Bu açıklamadan sonra Esas konuya girmek istiyorum.
METiN2 Oyun mu?
Hatırlarsınız mutlaka bir ara televizyonlarda bu konu bir süre gündemi meşgul etmişti. Erzurum'da sırf bu oyun için cinayet bile işlenmişti. Merak saldım, acaba nedir, ne değildir, tuttum kendime bir Çar açtım. Bu arada Çar hesap demek ve sanırım ingilizce Character sözcüğünün kısaltmasından geliyor. Başlangıçta tamamen oyundu ve ben bu oyunun sanal ve belki de gerçekte kendimin, kim ve nasıl biri olduğunu kendimin bile bilmediğim bir kimlikle oyunda dolaşmaya ve oyunu çözmeye çalıştım. Her şeyin ilkinin zor olduğu gibi bu oyunu öğrenmek uzunca bir zamanımı aldı. Gerçi hiç kimse her halde tam olarak öğrenememiştir. Bu yazıda belki bazen oyunla ilgili detaylara gireceğim ama esas konum bu detaylar değil, oyunda yaşadığım çok ilginç bir olayı sizinle paylaşmak olacak. inanıp inanmamanız da tamamen size kalmış.
Bu nasıl bir oyundu ki uğrunda cinayet bile işlettiriyordu. Beni asıl ilgilendiren buydu.
Oyunda belirli bir seviyeye gelmek dedim ya uzun bir zamanımı aldı. Bu arada oyuncuların
Sa (selamünaleyküm) le başlayan ve abi ya da abla beni kasar mısın?(kasmak oyunda "Seviye yükselmeme yardımcı olur musun" anldıbına geliyor) diye başlayan mesajlaşmadan sonra ya da 50 k (50.000 oyun parası yani yang) 1 m (1.000.000 yang) verir misin? gibi sohbetlerle devam ediyordu. Oyundaki karakterinizi geliştirebilmeniz için belirli seviyelerde eşyalara ihtiyaç duyuyorsunuz. Seviyeniz yükseldikçe bu eşyaları da değiştirmek zorunda kalıyorsunuz. Bu oyunu da en karmaşık duruma getiren ve zorlaştıran da zaten bu işte. Tam "Her şey güzel oldu bu eşyalar bana uzun süre yeter." diyorsunuz, seviyeniz yükseldiği için seviyenize uygun yeni eşyalara ihtiyaç duyuyorsunuz. Bunun için de oyun parası yani YANG kazanmanız kazanmanız gerekiyor. Bunun da o kadar çok yolu var ki anlatmakla bitiremezsiniz. Bazen öldürdüğünüz yaratıklardan kazandığınız paralardan ve elde ettiğiniz eşyalardan, bazen madencilik yaparak elde ettiğiniz maden cevherlerinden, bazen bazen de pazarları dolaşarak ucuza alıp pahalıya satacağınız eşyalardan ticaret yoluyla kazanıyorsunuz. Bu ticaret işi sadece bunlardan bir kaç tanesi. Eşyaları da geliştiriyorsunuz buna + basmak ifadesi kullanılıyor. Neyse sadede geleyim; işte bu yüzden oyunda daha iyi olabilmek için hep çalışmak ve oynamak zorunda kalıyorsunuz. Gerçek hayatta ne ararsanız bu oyunda bulabilirsiniz. Hilekarlar, sahtekarlar, dolandırıcılar, fırsatçılar, hırsızlar gibi olumsuz özellikleri barındıran oyuncular olduğu gibi yardım severler ve iyi özellikler taşıyan oyuncular da var. Gerçek hayatta kimse kimsenin kim olduğunu bilmediği için (bu arada gerçek hayatta da tanışanlar var onlar hariç, onların da sayıları çok fazla değil zaten) daha rahat davranıyorsunuz.
Bütün kötüler önce güven sağlıyor, iyi gibi görünüyor, bir kaç küçük iyilik yapıyor ve son hamlede yapacağını yapıp uzunca bir süre çalışarak kazandıklarınızı bir kaç saniye içinde kapıp kayıplara karışıyor. Ben pek öğrenemedim ama bu oyunun kurdu olanlar -içlerinde konu komşu oynayanlar bile var- onlara bile güvenmiyorlar.
Ne kadar güçlü olduğunuzu göstermek için ara sır düello yapıp insanlara kendiniz için "Vay be!" dedirttiriyorsunuz. "Adam ne çar yapmış be!"
işte ben bu oyunda bu isimlerden biri olamadım. Acemilik zor kardeşim. Sadece usta ve güçlü oyuncu sahibi olabilmek için gerçek para ile binlerce lira harcayanlar var. Bu sayede bir kaç hafta vaya bir kaç ay içinde çok güçlü bir oyuncu sahibi olabiliyorsunuz. Öyle bir oyuncu sahibi olabilmek için yıllarca gece gündüz bilgisayar başından kalkmadan oyun oynayarak da kazanabilirsiniz ama dedim ya yıllarınızı alıyor bu şekilde.
zamanla oyundan bir kaç kişi ile tanıştım. Bu sadece oyun içi tanışmadan ibaretti sadece. içlerinde Face hesabımı, skypee hesabımı e posta adresimi soranlar oldu ama hiç biri ile bu bilgilerimi paylaşacak kadar ileri düzeyde bir dostluk kurmamaya kararlı olduğum için bu ilkemden taviz vermedim bilgilerimi onlarla paylaşmadım. Benim de herkesin olduğu gibi bir gerçek hayatım var ve sanal değil. Şimdilik burada kesiyorum sonra devam ederim.
-
2.
+1Okuyam dedim de üşendim ya
-
3.
+1 -1okudum adam haklı oyunun başlangıcında o kadar çok eziliyorsunuz ki eğer bırakmayıp devam ederseniz insanları ezen o kişilerden biri haline geliyosunuz gerçekten böyle ilginç bir etkisi var
bu arada bu oyundaki dolandırıcılardan biride bendim server illallah etmişti benden şu birkaç yıl içinde bana edilen bedduayı bir ömür boyu duyamam heralde. merak eden olursa insanları nasıl dolandırdığımı nasıl tuzağa çektiğimide anlatabilirim -
4.
0benim de cocuklugumun oyunudur bu oyun 3-5 senemi yemistir ama simdi biraktim tek kazancim bi hesabimi 50 liraya satmakti onun disinda bazi hesaplarim banlandi bazilarinin da sifresini falan unuttum oynadigim serverlar truva yakamoz constantine
-
5.
0Anlatacaklarım bitmedi. Daha başlamadım bile.
-
6.
-1işte bu şekilde belirli bir seviyeye gelmem pek kolay olması. Bu süreç içerisinde benden çok geriden gelen oyuncuların çok kısa bir sürede benden çok ilerlediğine şahit oldum. Oyun diliyle hep eziktim ve ezik olmaya da devam edecektim. Durum bunu gösteriyordu. Çoğu zaman kendimden 10-15 seviye daha aşağı olanlara karşı bile düelloda kaybediyordum. aslına bakarsanız bu çok umurumda da değildi. Zira ben bu oyuna başlarken oyunda seviye yükseltme niyetinde değildim. Asıl niyetim Metin2'nin nasıl cinayet işlettirecek kadar bağımlılık yapacak nitelikte bir oyun olduğunu anlamlandırmaktı.Tümünü Göster
Bu oyunu oynayanlar çok iyi bilirler. Oyuncular arasındaki iletişim çok önemlidir. Bu iletişim çeşitli şekillerde yapılmaktadır. bire bir konuşmaları ifade eden sohbet pencereleri vardır ve bu sohbet pencereleri sadece iki kişi arasında yapılan iletişime yarar. Pm diye adlandırılır. (PM bana öyle geliyor ki ingilizce Personal Messagenin kısaltılması.) Ayrıca oyun esnasında ekranın altından sürekli yazılar akar. Beyaz yazılar yakınınızdaki oyuncuların arasında gerçekleştirilen topluluk konuşmalarını ifade ederken, sarı yazılar sadece o anda online olan tüm aynı lonca üyeleri tarafından okunabilen mesajlardır. Bunun yanında en çok görülen yazı rengi ise yeşil olan yazılardır. Bu yazılar ise bağırma diye adlandırılır. oyuncu hangi bölgede olursa olsun tüm online oyuncular tarafından okunmaktadır. Neler yoktur ki bu mesajlarda: Ağza alınmayacak küfürler, eşya alıp satmak isteyenlerin, alacakları veya satacakları eşyaların özellikleri, hangi oyuncunun hangi takımı tuttuğunu öğrenmek isteme talebi, kim nerelidir, kimler hangi yaş grubu içindeler, özel günlerde, bayramlarda ve kandillerde tebrik mesajları, açık olup olmadığına emin olmadığı oyuncuların kendilerine pm atma talebi... Saymakla bitecek gibi değil. Kısacası günlük hayatta gerçekleştirilecek her türlü iletişime dair mesajları okuyabilirsiniz.
Bu masajlarda bazen oyuncular yakın çevrelerinden oyuna katılıp katılmadığını da öğrenmek isterler. "Filanca şehirden, filanca semtten, oyuna katılan var mı?" Bende bu tür mesajların nedense pek tekin olmadığı fikri gelişti. Bana öyle geliyordu ki oyuncular bu sayede yakın çevrelerindeki diğer oyuncularla tanışıyorlar, sanal ortamın dışında sahte - gerçek - çıkar dostlukları kurup güven sağladıktan sonra çar soyma eylemini gerçekleştiriyorlardı.
Size bu yazıları yazmama neden olacak olay da işte böyle bir mesajla başladı. Oyunculardan biri Yaşadığım şehri, hatta semtini ve hatta hatta oturduğumuz sitenin tam karşısında bulunan oldukça büyük ve kalabalık bir sitenin adını yazarak "Buradan Oyuna katılan biri varsa lütfen pm atsın." diye bağırıyordu. oyunda yaşanan her şeyin oyunda kalması, sanal hayatın gerçek hayata taşınmaması prensibime rağmen yürüme mesafesiyle belki bir dakika bile tutmayacak kadar kısa mesafedeki bir yerin sorulması, üstelik bu mesajın uzun bir süre tekrar tekrar gönderilmesi, beni bu mesaja cevap vermeye zorladı. Yine de her ne pahasına olursa olsun bu görüşmenin sanalın dışına taşınmaması kararımda sabit bir düşünceyle mesaja cevap verdim. Anında geri dönüş gerçekleşmişti belli ki bu konu, o kişi için çok önemliydi. Gerçeği biraz değiştirerek bahsettiği sitenin yürümeyle oturduğumuz yere 7-8 dakikalık bir mesafede olduğunu söyledim. Yaşadığım yerin nokta atışıyla tespit edilmemesi için söylediğim bu küçük yalanı pek önemsemedim. Belli ki bir süre sonra görüşme talebi gerçekleştirecekti.
Benden siteyle ilgili betimleme yapmamı istedi. Bilgisayarın başında oturduğum yerden sitenin tamdıbına yakınını -arka taraflarda kalan binalar hariç- görebiliyordum. Bana, gerçekten yakınlarda oturup oturmadığımı öğrenmek için olduğumu zannettirecek sorular sormaya başladı. Siteyi tarif etmemi istiyordu. Bana inanmıyorsan inanma. "Sana hiçbir şey ispatlamak zorunda değilim." diyerek kestirip attım. Bu konuşmayı daha fazla uzatmak da istemiyordum açıkçası. Derdinin ne olduğunu sordum. Bu sefer site ile ilgili betimlemeleri kendi dökülmeye başladı. Bu sorular, binalar şu kadar katlı mı, renkleri şu renk mi, her katta şu yerleşimle şu kadar daire mi var? gibilerinden sorulardı. Siteyi, bazı küçük ayrıntılardaki hataları saymazsak sanki penceremden gördüm bir noktadan tarif ediyordu. Başlangıçta bu hataları da kasten beni denemek için bilerek yaptığını düşünmeye başlamıştım. "Acaba aynı binada oturduğumuz ergenlerden biri benimle dalga mı geçiyor," diye düşünmeye başladım. Sinirlenmeye başladım. "Oturduğun yerin nasıl bir yer olduğunu bilmiyor musun?" dedim. Bu muhabbetten sıkıldığımı bir daha da mesaj atmamasını yazdım. Israrla o sitede oturmadığını yazıyordu. Hatta bu şehre hiç gelmediğini defalarca yazdı. Bu kadar da basit bir yalanı yutmayacak kadar akıllı olduğumu yazmak zorunda hissettim. "Peki." dedim. "Hiç gelmediğin bir şehirdeki bir siteyi sanki karşıdan seyrediyormuşsun gibi nasıl bana anlatabiliyorsun. Mantıklı bir izahını yapamazsın." mesajını gönderdim. Cevap hiç gecikmedi. Resmen şok olmuştum. Kendimi bir polisiye,bir romantik macera romanının içindeymişim gibi hissetmeye başlayacağım ilk halka burada başlıyordu işte -
7.
+12 sayfa yazı yazmışın şuku yok üzüldüm amk
-
-
1.
0Sitenin yabancısıyım. Şuku muku nedir bilmiyorum. Öyle bir beklenti içinde de değilim. Her bir sayfa küfürlü ifadelerle dolu en azından bu sayfalara öyle şeyler yazmasanız iyi olmaz mı?
-
1.
-
8.
0"Arkadaş" dedi. "Ben o sitenin o şehirde olup olmadığından bile emin değilim. Öyle bir site olup olmadığından da... " Mesajlar peş peşe geliyor ve ben sadece okumakla yetiniyordum. Bütün bu betimlemeleri romandan okuduğunu söyledi. Arada bir burada olup olmadığımı soruyordu. Yazdıklarını okuyup okumadıklarımı... Metin2 bir oyundu ve ben Metin2 de oyun içinde bir oyunun içine düştüğümü düşünmekten başka bir şey düşünemiyordum. "Öyleyse" dedim. Romanın adını söyle ben de okuyayım. Yeni çıkanları genelde takip etmeye çalışır, en azından okuyanlardan roman hakkında yorum alırdım. "Henüz yayınlanmış bir roman değil ki." dedi. Ya bir roman taslağıydı ya da henüz yayınlanmamış bir romanın ilk ve belki de tek yazıcı çıktısıydı.Tümünü Göster
Zekî olduğumu düşünürüm. Genelde olaylara ve kişilere en azından başlangıçta şüpheyle ve sorgulayıcı yaklaşırım. Elimde olmadan karşımdakinin benden daha zekî olduğunu düşünmeye başladım. Ya bir kurgulanmış gerçekle karşı karşıyaydım ya da mükemmel kurgulanmış basit bir yalanın içinde... "Gel ve kendi gözünle gör, öyle bir sitenin olduğunu öğrendin işte." dedim. Kendisi için uygun bir zamanda zaten geleceğini söyledi. Beni yemliyor olma ihtimali o kadar fazlaydı ki madem o beni yemliyordu ben de onu yemlemeliydim. "Gelirsin, hem tanışmış oluruz hem de kendin araştırırsın." dedim. Bu tuzağa düşmeyecek insan yok gibidir. Ben onun bu teklife balıklamasına atlayacağını beklerken o, bana "Yo! Sanalda yaşananlar sanalda kalmalı, ben kendi işimi kendim hallederim ancak gelmeden önce en azından bazı şeylerden emin olmalıyım. Geldiğime değmeli. Gerçek hayatta seninle tanışma gibi bir niyetim yok." cevabını verdi.
Bir süre daha mesajlaştık. bu süre içinde elindeki roman ya da taslağı her neyse onunla ilgili bilgiler verdi. Özetle geçecek olursam yıllar önce yazılmış bir romandı bu roman. Söylediği kadarıyla romanı yazan her kimse o sitede yaşadığını iddia ettiği bir kızla yaşadığı gönül ilişkisini anlatıyordu. Romanın tamamen şifreler üzerine kurulmuştu. Ne bir şehir, adı vardı ne bir insan adı... Şifreleri çözebilmesi için oraları çok iyi bilen birine ihtiyacı vardı. Hangi şifreyi nasıl çözdüğüne dair bir kaç şeyden bahsetti. Kesinlikle ya çok zekiydi ya da benimle oyun oynuyordu. Böyle biri gerçekte var mıydı? Hala orada mı yaşıyordu? Yoksa yıllar önce taşınmışlar mıydı? Kız, evlenip gitmişti belki ama bina numarası, katı ve kapı numarasıyla birlikte verdiği daire babasının dairesiydi. O daire satılmış, şu anda orada başkaları mı oturmaktaydı yoksa annesi ve babası hala orada mıydılar? işte bu soruların cevabını arıyordu. Sitenin ve çevrenin betimlemesindeki küçük ayrıntılardaki farklılıkların da bu zaman diliminde meydana gelen değişimlerden olduğuna kesin gözüyle bakmaya başladım. Sorduğu sorulara kısa cevaplar veriyor, doğruları tasdik edip farkları sık sık "Sanırım" sözcüğüyle başlayarak düzeltiyordum. Öyle ya ben o siteye 7- 8 dakikalık bir yürüyüş mesafesindeydim. Benim adı geçen bu sitenin tam karşısında oturduğumu anlamamalıydı. Tamamen doğru olsa da bazı şeyleri bilmiyormuş gibi yapıyordum. Hiç dikkat etmediğimi söyleyip arada bir siteyle aramızdaki mesafeyi hatırlatıyordum.
Nedense güvenmeye başlamıştım bu adama. Aslında adam mıydı onu da bilmiyordum aslında. Hayatım Metin2 den ibaret değildi. Dışarıda beni bekleyen bir hayat daha olduğunu oyundan çıkacağımı söylediğimde "Bir kaç dakikanı daha alabilir miyim?" diye yazdı. "Oyun içinde dost isteği göndermek istiyorum. Kabul eder misin?" "Gönder." dedim. Kabul ettim. Bunu yaparak eğer bu oyun içinde bir oyunsa bu oyunun içinde bir oyuncu olmayı kabul ettim belki de bu şekilde. Belki de önemsiz bir figüran olmaktan öteye geçmeyecektim.
Benden bir araştırma yapmamı istedi. Çok basitti. Sitede, numarasını verdiği binaya girip söylediği kata çıkacak ve bahsettiği kapı numarası üzerindeki ismi öğrenecektim. Karşılığında bana vaat ettiği Oyun eşyası, Oyunda hiç küçümsenemeyecek bir şeydi ve kendimi geliştirebilmek için o eşyaya çok ihtiyacım vardı. Dedim ya Bu oyunu oynayanlar çok iyi bilirler "15 tane Ruh Taşı" bu benim için reddedilemeyecek bir teklifti. Bunları oyunda kazanabilmem için en az 15 gün boyunca her gün saatlerce taş kırmak zorunda kalacağım bir uğraş gerektiren durumdu.
Kendisine nasıl güvenebileceğimi sordum. Vaat ettiği eşyaları verecek miydi? Öğrenmek istediği şeyleri öğrendikten sonra üstüne bir de benimle dalga geçip çekip gidecek miydi? Oyunu kapatmak zorundaydım. işim vardı ve hala kapatamıyordum. Arada bir çıkmak zorunda olduğumu hatırlatıyordum. "Hemen" dedi. "Bir dakika sürmeyecek. Oyunda nerede olduğunu söyle yanına geliyorum." ... Ch (Channel) ve bulunduğum yeri söyledim. Bir dakika sürmeden yanımdaydı. Oyuncusu eşyalarıyla parıl parıl parlıyordu. Oyunun iyilerinden olmalıydı. Belki iyi bir para, belki de uzunca bir emek harcamıştı. Bu oyunda kimin nasıl biri olduğunu asla bilemezsiniz. Belki de oyun hırsızlığı ve soygunculuğuyla bu hale gelmişti.
Gelir gelmez ticaret penceresi açıldı. 1, 2, 3, 4, 5, 6 evet, tam altı tane ruh taşını pencereye koyup kabul tuşuna bastı. "Bu" dedi. "Vaat ettiğini gerçekleştirirsen ben de vaadimi yerine getireceğimin nişanesi. Kapıda aradığı ismin ne olduğunu sordum. Söylemedi. Belli ki o da karşısındaki kişiye güvenmek istiyordu. Aradığı isimlerin ve soy ismin baş harflerini verdikten sonra "Ben" dedi. adını yazdı. Bayandı. Ben de oyun içinde kullandığım adımı yazdım. Karşılıklı memnun oldum dileklerinden sonra gerçekten bayan olup olmadığını sordum. Gülücük işareti gönderdi. "Bu oyunu oynayan az mı bayan var zannediyorsun" cevabını verdi. Görüşmek temennisini yazdı. Öyle ki "Görüşürüz" yazıp enter tuşuna bastığımda "Oyuncu bağlı değil" ikazıyla karşılaşmıştım. Ne de çabuk çıkmıştı. -
9.
-1bu yazıyı kim okuyacak *** *** *** ***
-
-
1.
-1okuryazarların okumasını beklemiyorum ki bir kaç okur okusun yeter.
-
-
1.
+1Sen yaz panpa ben okuom
-
1.
-
2.
+1 -1be başlığını gibtimin burası forum sitesi mi okuryazarlar okusunmus bilmem ne gibtr git ekşide forum siterinde aç got lalesi seni
-
1.
-
10.
-1bunu okuyan gibtirsin gitsin aq
-
11.
0Lasthuur sen ne yazarsan yaz sana karşı ağzımı bozmayacağım. Okumak zorunda değilsin. Okumazsın olur biter. Daha bir cümlemi bile adam gibi okumamışsın. O cümleyi iyi oku. Yeniden yazıyorum. Okuyabilmen içinde vir kaç kez ctrl+ v yapacağım.
okuryazarların okumasını beklemiyorum ki bir kaç okur okusun yeter.
okuryazarların okumasını beklemiyorum ki bir kaç okur okusun yeter.
okuryazarların okumasını beklemiyorum ki bir kaç okur okusun yeter.
okuryazarların okumasını beklemiyorum ki bir kaç okur okusun yeter.
okuryazarların okumasını beklemiyorum ki bir kaç okur okusun yeter.
okuryazarların okumasını beklemiyorum ki bir kaç okur okusun yeter. -
12.
0Benim sayfamda kaba, çirkin, argo, jargon küfür tarzı şeyler olmayacağını yazmıştım. Buna rağmen bazı üyeler pantolonunun içinde taşımaları gereken şeyi neden ağızlarında dolaştırıyorlar? Burası hep böyle midir yoksa bu bir kişilik çatışması mı? Sanalda farklı, gerçek hayatta farklı kişilikler mi sergileniyor.
-
13.
-1bunu yazmak için mi üye oldun dıbını dengesini gibtiğimin manyağı
-
-
1.
0Ağzındakini olması gereken yere, müsait bir yerine soksan nasıl olur.
-
1.
-
14.
0Dışarı çıkmam gerekiyordu. Eve alınması gereken ufak tefek şeyler vardı. market de oldukça yakındı zaten. Bilgisayarımı kapatma gereksinimi görmeden öylece dışarı çıktım. Kafam allak bullak olmuştu. ilgi çekici bir durumla karşı karşıyaydım. Belki de biri tarafından kedinin fareyle oynandığı gibi oynanıyordum. Evin anahtarının cebimde olduğunu kontrol ettikten sonra kapıyı çektim. Bir çok kişinin anahtarı evde unuttuğu için çilingir çağırdığına şahit olduğum için aynı sıkıntılara düşmek zorunda kalmamaya özen gösteriyordum. Zaten kapı kale kapısı gibiydi. Mesleğim değildi belki çilingirlik ama çilingirin gelip de öyle hemen bir kaç dakikada açtığı kapılara pek benzemiyordu. Ev sahibi masraftan kaçınmamıştı belli. Bu daireyi de kiraya vermek için yaptırmamıştı. Ancak eşi vefat ettikten sonra yalnız yaşamayı pek göze alamadığı için kendilerine ait olan özel eşyalarını aldıktan sonra, eşyalarıyla birlikte kiralamayı uygun görmüş, çok ısrarcı davranan hayırlı evladının evine taşınmayı tercih etmişti. Ben çıkmadan "Evi boşalt!" emriyle karşılaşacağım bir ortam yoktu. Ne de olsa gerek kirayla ilgili gerekse binanın diğer ödemelerini aksatmıyordum. Boş bir daireye göre elbette biraz farklıydı kirası ama düzenli bir hayatı henüz kuramamış ve rüzgarın nereye sürüklerse oraya zütürdüğü, en azından bir kaç yıl daha bu hayata devam edecekmiş gibi görünen bir yaprağa benzeyen biri için bulunmaz bir nimetti. Asansör zemin kata indiğinde cüzdanımı almadığımı fark etmiştim. Daha kapıyı açmadan tekrar yukarı çıkmak zorunda kalacaktım. Geldiğim katın düğmesine basacakken vazgeçtim. Dışarı çıktım. O siteye doğru yürümeye başladım. Sitenin bahçe duvarıyla oturduğum binanın arasında zaten sadece gidiş - geliş ayrı bir yol vardı. Ha bir de yolun her iki tarafındaki geniş kaldırımları ve gidişi ve gelişi ayıran orta refüjden bahsetmeye gerek var mı bilmiyorum.Tümünü Göster
Kendi hayatımın deşifre edilmesine ne kadar karşıysam başka birinin hayatının deşifre edilmesine o kadar karşı olduğumu bilmenizi isterim. işte bu yüzden Yazacaklarımın hiç birinde ne site ne şehir ne de ister gerçek olsun isterse yalan hiç bir ismi kullanmayacağımı şimdiden bilmenizi istiyorum. Site sınırlarını belirleyen duvardan içeri girmem bir dakikamı almamıştı. Bina numaralarını kontrol ederek biraz yürüdüm Oturduğum yerden gördüğüm binaların arkalarında kalan binalardan biriydi. Önünden numaralarını kontrol ederek geçtiğim bir çok binanın giriş kapısı açık olmasına rağmen bu binanın giriş kapısı kapalıydı. Açık olsa hiç düşünmeden içeri girip bahsi geçen daire kapısının üzerindeki ismi okuyacaktım. Ne yalan söyleyeyim, heyecanlanmıştım. Suç işlemeye hazır bir potansiyel suçlu gibi hissettim kendimi. Evime döndüm. Anahtarı aldıktan sonra market ihtiyaçlarını görüp biraz yürüyüş yaptım. Beni hiç ilgilendirmeyen bir mevzunun içinde bulmuştum kendimi. "Bu gün oyunun başında biraz daha vakit geçirip o kişinin bana mesaj atmasını bekleyecek, hemen ondan aldıklarımı kendisine geri verecektim. "Oyun bile olsa kimseye borçlu kalmak, kimseyi dolandırmak istemem." diye düşünüyordum. O kadar vakit bilgisayarın başında boş boş oturmama rağmen o gün bir kez bile oyuna girdiğini görmedim. -
15.
0Bir kaç gün boyunca da oyuna hiç bağlanmadı. Muhtemelen oyuna bağlanır bağlanmaz bana araştırma yapıp yapmadığımı soracaktı. Güya kesin kararımı vermiştim, ona çeşitli mazeretler uydurup böyle bir araştırma yapamayacağımı söyleyecektim. Kafamdan işte bunun senaryosunu hazırlamıştım. Mevsim kıştı. Pekala düşüp ayağımı kırdığımı bu yüzden o kadar yolu yürüyemeyeceğimi söyleyecektim. Bağlandığında öyle de yaptım. Çok üzülmüştü. Nerede olduğunu sordum. Birinci köyde öylesine dolaştığını söyledi. Köy gardiyanında buluştuk. Oyun içinde insanlar zaten genelde orda buluşmayı tercih ederler. Onun bana verdiği eşyaları ekgibsiz bir şekilde ticaret penceresine yerleştirdim ve kabul tuşuna bastım. Verdiklerini tekrar alacağını zannediyordum. Hatta zandan da öte oyun gereği emindim. Öyle yapmadı pencereyi tekrar kapattı. Kendisine bu eşyaların ona ait olduğunu hatırlattım. Hak etmediğim bir şeyi kabul edemeyeceğimi söyledim. Hediye olarak kabul etmemi istedi. Nasıl düştüğümü, ayağımı nasıl kırdığımı soruyor, olmayan kazayla ilgili ayrıntıları öğrenmek istiyordu. Sık sık da bir üzülme işareti gönderiyordu. Üzülmememi, yaşımın genç olduğunu, kırığın çabuk iyileşeceğini söylüyor, bir taraftan da teselli ediyordu. Ora bura derken konu işle, yaşla ilgili konuşmalara dönüşmüştü. Aramızda 6 yaş fark vardı. Benden büyüktü ancak o bu yaş farkını 14 zannediyordu çünkü yaşımı olandan 8 yaş daha küçük söylemiştim. Ben böyle düşünüyordum ama onun kendisiyle ilgili anlattıkları doğru muydu yoksa o da benim gibi bazı gerçekleri değiştiriyor muydu bunu bilemiyordum.Tümünü Göster
3-5 gün bu araştırmayla ilgili hiç bir şey konuşulmadı. Her ikimizin de online olduğu zamanlarda mesajlaşıyorduk Her seferinde nasıl olduğumu soruyordu. Daha önce de başımdan hiç kırık geçmediği için bazı sorularını geçiştiriyordum. Bu yalan oyunu sandığımdan daha zor çıkmıştı çünkü karşımdaki kişi her ayrıntıyı sorgulayan yapıda biriydi. Bu yalan başlamıştı madem devam etmeliydi. Çeşitli sitelerden kırıklarla ilgili bilgiler edinmek zorundaydım. Öyle yaptım. Sorduğunda artık daha mantıklı cevaplar veriyor sorularını geçiştirmiyordum. Kırığın olduğu bölgede kaşıntıyla birlikte bir elektriklenme olduğunu söylüyordum. Zaman zaman çeşitli ihtiyaçlarımı görmek için ayağım kırık gibi davranıyor, tek kişilik bu evde oynadığım bu oyunu ona gerçek gibi anlatıyordum. Yanımda olmayan annemin beni nasıl şımarttığından, babamın, geçici bile olsa, üzerimdeki bazı sorumlulukları kaldırdığından bahsediyordum. Kırığın sözüm ona hayatımda olmayan kişilerle aramızdaki ilişkileri olumlu yönde etkilediğinden ve iyi yanlarından bahsediyordum. Birbirimize gülücük işaretleri gönderiyorduk.
Araştırma meselesinin açılmaması bu durumdan artık kurtulduğumu gösteriyordu. Bir taraftan da açılmaması için Dua ediyordum. Bir kaç gün daha böyle geçti. Konu arkadaş mevzuundan açılmıştı. iş arkadaşlarımdan birini kafamda bu duruma uygun bir arkadaş profili olarak yeniden çizip ona anlattım. Bilirsiniz işte yediği içtiği ayrı gitmeyen iki samimi arkadaş, iki sırdaş hatta iki ayrı dost...
"Öyleyse" dedi. "Pekala, senin yapamadığın bu araştırmayı bu arkadaşın yapabilir.".. "her ne kadar dost da olsak bunu kendisine sormalıyım." dedim. "Nihayetinde dostum da olsa yapacağı şey benim için yapılmış bir şey değil ve bunu kabul etmeyebilir."dedim. Arkadaşımın işe girdiğini şu sıralarda pek görüşemediğimizi anlattım kendisine. Ayağımın durumunun da onun yanına gitmemi engellediğini ancak hafta sonunda görüşebileceğimizi söyleyerek kendimce biraz daha zaman kazanmıştım. Bu süre zarfında zaman zaman yürüyüş güzergahımı değiştiriyor, bahsedilen binanın önünden geçiyordum. Binanın dış kapısını açık görmek hiç kısmet olmadı. -
16.
0Okuduğu bir roman. Ya da roman taslağı her neyse. Bir insan neden orada yazılanların gerçek mi kurgu mu olduğunun peşine düşer ki anlamıyorum. Anlamlandıramıyorum. Sordum ama verdiği cevap beni pek tatmin etmedi. Romantik bir kişiliğe sahip olduğu kesin. "Dünyada hala böyle sevenler kaldı mı?" diyor. iyi de dünyada yedi milyar insan yaşıyor ve bu yedi milyar insanın hiç biri sevdiğini bir diğeri gibi sevmiyor ki. Kimi cananının canını seviyor, kimi tenini. "Ben de beni böylesine sevecek birini arıyorum." diyor. iyi de hayat her insanın önüne aynı şeyleri çıkarmıyor ki. "Hadi buldu diyelim." diyorum kendime, gidip de ona "Onu sevme, beni sev!" diyecek değil ya. Hadi! dedi diyelim, bir ipte iki cambaz oynamaz, gönül mantığın istediğini değil, kendi istediğini kendi istediğini sevmiyor mu?
-
17.
0"Bu roman elime geçmemeliydi." diyor. "Okumamalıydım." diyor. Yazar, romanı yayımlamak için yazmamış. Bu romanı bir tek kişi okumalıymış, o da romanı kendisine yazdıran kişi olmalıymış. Şimdi esas okuması gereken kişiye okutturmanın çabası içine girdiğini uzun uzun anlatıyor bana. "Biri sevmiş, belki ölümüne sevmiş ama diğeri o kadar sevmemiş ki ayrılmışlar işte." diyorum, "Hayır! ikisi de sevmiş." diyor, "Seni terslerse, üzerine vazife olmayan işlere neden karışıyorsun." derse diyorum. "Unutma!" diyor, "Ben de bir bayanım, bayan ruhundan erkeklerin anladığından daha fazla anlarım." diyor.
-
18.
0hari harbi bunu okuyan varmı lan
-
19.
0"Bir bayan kendisini çok seven bir erkeği asla unutmaz." diyor. Bence yanılıyor, bu bayana ve erkeğe göre değil, insanın kişilik özelliklerine göre değişiyor. Ne olursa olsun iyi niyetine inandığım bu sanal oyun arkadaşımın bahsettiği dairenin kapısı üzerinde olması gerektiği isimlerin ve soy ismin baş harflerini kafamdan atamıyordum. Her gün soruyordu. Ben de onu her gün çeşitli bahanelerle oyalıyordum. En son, Arkadaşımın işi gereği başka bir şehre gittiğini söylüyordum. Her şeye inandığı gibi buna da inanıyordu. Ben mi iyi yalan söylüyordum yoksa o mu aslında zannettiğim kadar akıllı değil bilmiyorum. "Belki de" diyorum kendi kendime, "inanmadığı halde inanmış gibi görünmeyi tercih ediyor." Bir birlerini hiç tanımayan iki insandan birinin hayatının, diğerinde nasıl bir saplantıya dönüşebileceğini anlamaya çalışıyorum. Anlayamıyorum. Acaba benim o isimlerin ve soy ismin baş harflerini unutamadığım gibi bir şey mi? Yoksa daha mı ötesinde? Metin2 öyle sanıyorum ki artık benim için bir oyun olmaktan çıkıp hayatıma müdahale etmeye başlıyor. Normalde hiç yapmayacağım bir şeyi bana yaptırıyor. Akşamları ne zaman dışarı çıksam bu şehrin bu mevsimindeki bu buz gibi havasına rağmen araştırma konusu olan o binanın giriş kapısına en yakın banklardan birine oturup kapının açık olmadığını kontrol ediyorum. Belki biri girer ya da çıkarken kapıyı açık bırakır, ben de kapı ismindeki isimleri kontrol ederim diye yaktığım sigaranın bitmesini bekliyorum. Her seferinde sanki bina sakinleri kapıyı açık bırakmamaya yemin etmişler gibi kapıyı açık bırakmadıkları için, kapalı kapının yanından başım önde geçip evime doğru yol alıyorum.
-
20.
0Kadına karşı şiddetin çok arttığı bir dönemde yaşıyoruz. Neredeyse hemen her hafta televizyonlarda "Bir kadın cinayeti daha." haberine şahit oluyoruz. O gün yine böyle bir haber izledim. Hele ki insanın yaşadığı şehirde olunca insan daha da çok etkileniyor. Gayr-ı ihtiyari ağzımdan "Şerefsizler bütün güç gösterilerinizi gücünüzün yettiği kadınlara mı gösterebiliyorsunuz?" cümlesi dökülüyor. Bu şehir Türkiye'nin en büyük şehirlerinden biri ve maalesef çok sık olduğu gibi yine yaşadığım bu şehirde gerçekleşmişti bu olay. Adam önce karısını sonra da kendini vurmuştu.Tümünü Göster
Ertesi gün hafta sonu olduğu için sabah erkenden kalkma gibi bir zorunluluğum da yoktu. Hafta sonlarında gecenin çok geç saatlerine kadar uyumam. O gün de öyle yapacaktım. Bazı geceler sigaram biter ve bunun sıkıntısını çekerdim. insan koskoca bir evde yalnız başına yaşayınca daha fazla sigara içiyor. Son paketimin yarısını çoktan bitirmiştim. Gerçi muhtemelen yatacağım vakit gelinceye kadar fazlasıyla yeterdi ama ben yine de tedbirli davranıp vakit çok geç olup marketler kapanmadan önce bir kaç paket daha almak için dışarı çıktım. Vakit erken olmasına rağmen her zaman sigaramı aldığım market kapalıydı. Hiç bu saatlerde kapalı olmazdı. "Acaba bugün neden erken kapanmış?" diye düşünürken camdaki o yazıyı gördüm. "Cenaze nedeniyle kapalıyız." Yirmi beş - yirmi sekiz yaşlarında biri olurdu genellikle o markette, arada sırada yetmişli yaşlarda bir dede olurdu. "Belki de o dede ölmüştür. Her kimse Allah rahmet eylesin." dedim kendi kendime.
Yolun karşısında hemen köşe başında bir büfe vardı. Alkol ağırlıklı olduğu için oldum olası bu tür yerlerden alışveriş yapmayı sevmem her nedense o gün öyle yapmadım. bir paket sigara aldım. Karşı marketi işletenlerin cenazesinin kim olduğunu sordum. "Babası vefat etmiş." diyecekti ve ben de " Tahmin ettiğim gibiymiş." deyip evime dönecektim. "Duymadınız mı?" dedi. "Enişesi, ablasını vurup sonra da kendi kafasına sıkmış. Haberlerde çıktı biraz önce. Evleri de hemen şu sitenin içinde. Tanıdığınız biriyse ve taziyeye gitmek isterseniz, binanın önündeki kalabalıktan hemen anlarsınız."
Teşekkür ettim, tam siteye doğru yönelirken sigaramı almayı unuttuğum söyledi. Sigaramı alıp tekrar teşekkür ettim. Bina o binaydı. Yoksa başsağlığı dilemek için araştırma konusu olan o daire kapısından içeri mi girecektim. Yoksa o roman kahramanı olan kızın da kadın cinayeti kurbanlarından biri olduğunu mu öğrenecektim. kapı açıktı. Binanın önü gerçekten büfe sahibinin dediği gibi kalabalıktı. Nerede bir kadın cinayeti olsa orada kadın hakları savunucularından da kalabalık bir grup bulunur. Bilirsiniz. Burada da öyleydi.