/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 51.
    0
    KAN EMiCi KONTES

    Vampir miti,”Blood Countess” olayı gibi birkaç olağandışı bilgiden yola çıkılarak ,tarihsel bir olgu gibi gösterilebilir.

    16. yy Macar Kontesi Elizabeth Bathory’nin yaptıkları ,korku hikayelerine rakip olacak cinstendi. Bazıları O’nun şeytandan daha kötü olduğunu söyleseler de ,işlediği suçlar “kötü” kavrdıbının çok ötesindeydi. Bram Stroker, vampirler hakkındaki romanının araştırmasını yaptığı sıralarda Sabine Baring -Gould’un “The Book Of Werewolves ” adlı kitabına rastladı.Bu çalışmada “Blood Countess” denilen merhametsiz bir kadının yaptıkları anlatılıyordu. Görünüşe bakılırsa bu hikaye Stroker’ın Kont Drakula’yı yaratmasında esin kaynağı olmuştur. Gerçekte Elizabeth’in kuzeni Stephan Bathory bir gün Transilvanya’da bir prens olacaktı.

    Elizabeth iyi eğitim görmüş, akıllı bir kadın olmasına rağmen çok acımasız ve zalim bir kişiliğe sahipti. Anlaşılan kocasının ölümünden sonra ortaya çıkan ölüm korkusuyla ,uşaklarına ve kölelerine karşı sadist davranışlar içersine girmişti. Sonsuzluk ya da uzun hayat olmazsa bile en azından kan banyosu yaparak genç görünümlü bir ten elde etme çabasındaydı. Kocası bir asker olarak, savaşta esir düşmüş Türk askerlerine duygusuzca işkence ederdi ve Elizabeth aslında, nasıl zulmedileceği hakkında bilgileri kocasından almıştı.

    Söylendiğine göre Bathory, çok sayıda kadın öldürmüş ve yaptığı insanlık dışı eylemlerinde kendinden mevki olarak aşağıdaki kimseler tarafından yardım görmüştür.

    Bathory, kurbanlarını dövmeyi alışkanlık haline getirdiği gibi aynı zamanda onları sakat bırakırdı. Yine söylentilere bakılırsa Castle Csejthe adlı evinin yakınlarında kurbanlarından bazılarını kışın karlı ve soğuk havasında üzerlerine buzlu su dökerek dondururdu. Bunun dışında olası yamyamlık davranışları da sergilemekteydi. iddiaya göre Bathory bir defasında, yaşayan hizmetçi bir kızın vücudundan bir çok ısırık almıştır. Blood Countess ‘ın genç kalma umutları için bakire genç kızların kanıyla banyo yaptığı gibi efsanevi hikayelerde vardır. Başka bir kaynağa göre de 650 kızı öldürüp kanlarını içtiği söylenir. Yine de kesin olan tek bir şey vardır ki, o da Elizabeth Bathory gerçekten varolmuş ve şeytanca işler yapmıştır.

    Ölü sayısı arttığında Bathory’nin uşakları cesetleri şatonun dışına attılar. Kan içindeki ölü vücutları bulan köylüler doğal olarak onların vampirler tarafından öldürüldüğünü düşündüler dedikodular böylelikle yayılmaya başladı.

    Bathory 1610 yılında, genç yaştaki kızları öldürme teşebbüslerinden sonra tutuklandı. Büyücülükle ilgisi olduğu iddiası tutuklama nedeni olarak gösteriliyordu. Söylentilere göre, kurbanların cesetleri kanlar içinde şatosunda bulunmuştu.1611 yılında yapılan 2 duruşmada Bathory’nin işlediği suçlar hakkında tek ve gerçek ifadesi alındı. Kendisi bizzat mahkemede ortaya çıkmadığı halde ,uşakları orda bulunuyordu. Mahkemenin ardından Kontes’in sadık uşakları yetkililer tarafından öldürüldü ve Elizabeth, Karpatya dağlarında bulunan şatosundaki yatak odasına ,ölümünden yıllar sonrasına değin hapsedildi. O’nun hakkında anlatılan efsaneler hala devam etmektedir. Bugün bile bazı insanlar Bathory’nin hayaletinin ,anavatanı olan Karpatya’da geceleri etrafta dolaşarak kan aradığını söylerler.

    Elizabeth Bathory’nin hikayesi bize, vampir efsanelerinin, akli dengesi bozuk bir katilin gerçek hayatta yaptıklarının yanlış yorumlanmasıyla ne kadar fazla desteklenebileceğini ve cahil insanların inançlarını nasıl beslediklerini göstermektedir.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 52.
    0
    devam et
    ···
  3. 53.
    0
    cadılar:

    Bir Efsane – Bride’s Stone

    Ingiltere’de Moors of Yorkshire’ da ,‘Bride’s Stone’ olarak bilinen tarihi bir bina bulunmaktadir. Tarihi bir tas çemberin parçasi olan 5000 yillik bu tas sütunun, çok eski bir hikayesi vardir. Yöresel bir efsaneye göre yüzyillar önce bir cumartesi aksami, dügünlerinin ardindan bir gelin ve damat dügündekilerle beraber oraya gelip dans ederek olayi kutlamaya baslamislar. Onlar dans ederken garip ve gizemli bir kisi ortaya çikmis ve çantasindan çikardigi kemani çalmaya baslamis. Aksama dogru kemanin ritmi gittikçe hizlanmis, ta ki dans edenler bu müzigin etkisine girip hipnotize oluncaya kadar… Kemanin çaldigi müzigin etkisiyle bütün gece dansetmisler.

    Tan agardiginda hala dans ediyorlarmis ve yükselen günesin ilk igiblari orayi aydinlatmaya baslamis. Birdenbire bir igib huzmesi dansçilari aydinlatmis ve o anda hepsi tasa dönüsmüs!!! Bu Tanri’nin sebt gününde dans ettikleri için onlara verdigi bir cezaymis… Günes, tasa dönüsmüs dansçilari aydinlatmaya devam ederken yabanci, kemanini çantaya geri koyduktan sonra yüksek sesli bir kahkaha atmis… En son olarak oradan ayrilirken görülen adam, taslara basarak yürüdükçe çengel tirnakli ayaklarindan kivilcimlar çikiyormus.

    Ve efsaneye göre burada yer alan tas, gelinin ta kendisiymis…
    ···
  4. 54.
    0
    Siren (Cazibesiyle Aldatan Kadin)

    Laura son derece saygin bir geçmisi olan çekici bir kizdi.

    Hemen hemen yürümeye baslar baslamaz, ailesine yardim etmek için çalismaya basladi. On alti yasina girdiginde, satis memuru olarak rüya gibi bir is buldu. Isyerinde birkaç gün içinde, kendisiyle çikmasini kabul edene kadar pesini birakmayan, tuttugunu koparan bir adam olan Miguel ile tanisti. Sadece tanismalarinin birkaç haftasinin sonrasinda bir aksam, Miguel ona evlenme teklif etti. Laura bu teklifi kabul etti, ve o gece ilk kez birlikte oldular.

    O tutkulu geceden sonra, her sey degisti. Miguel onu görmeyi reddetti. Kisa bir süre sonra, Laura hamile oldugunu fark etti ve bunu mümkün oldugunca saklamaya çalisti.

    Ailesi sonunda bunu anladiginda, Laura’yi evden kovdular. Bebegi hasta ve zayif dogdu. Gidecek hiçbir yeri yoktu. Laura Miguel’e döndü ve ona yardim etmesi için yalvardi. O ise Laura’ya hayatinin disinda kalmasi gerektigini söyledi.

    Laura göl etrafinda dolasti. O ve bebegi kayboluncaya kadar suya dogru yürüdü.

    Birkaç hafta sonra, Miguel esrarengiz bir sekilde ortadan kayboldu. O günden sonra disarda içki içen veya esleriyle alay eden erkekler de kayboldu, tüm bu olanlar sirasinda karanlik sehrin rüzgarli sokaklarin arasindan gizemli bir kadin görüldügü söylendi.
    ···
  5. 55.
    0
    Bell Cadisi

    Bu öykünün yasandigi yillarda varligini bir yere vurarak belli eden hayalet kavrami bilinmediginden, bir cadilik olayi olarak düsünüldü. ABD’ nin Tennessee eyaletinde Bell ailesinin evine musallat olan kötü bir güç, olayin geçtigi tasra toplulugunda bu güne kadar karsilasilmamis bir olaydi. Bu olay gerçeklestiginde Amerika’ da hiçbir sekilde cadilik ya da cadilarlailgili bir olay yasanmamisti. Sene 1817…

    Bell ailesi bir takim hurafeleri de kapsayan güçlü inançlari olan insanlar olarak taninirlardi. Hatta Kate Batt isimli bir kahinin ögütlerine de bazi zamanlarda bas vurduklari oluyordu. Olayin ilk belirtileri 1817 yilinda baslar ve 1821 ilkbaharinin sonunda biter. Ama bir can alarak! John Bell’ in ölümü…

    Sakin geçen yedi yil sonucunda görünüste kötü bir tehdidi gerçeklestirmek amaciyla, kisa bir süre için tekrar geri gelmistir. Bell ailesinde bu cadi ile ilgili fenomenler 1943 yillarina kadar devam eder. Arada kalan süreç içinde ise bir çok olayin sonucu ölümle noktalanmistir.

    John Bell’ in ölümünden sonra cadinin enerjisinde gözle görülür bir azalma olmustur ve sanki görevini bitirip gidecegine dair sevinir gibi bir davranis sergiledigi de bilinmektedir. Hatta bir gün söminenin içinde olan bir patlamanin ardindan cadi son kez konusur ve “Gidiyorum ve yedi yil sonra tekrar gelecegim” der. Ve vermis oldugu sözü tutarak tam yedi yil sonra tekrar döner.
    ···
  6. 56.
    0
    Lowestoft Cadilari

    17. yy. Ingiltere’sinin en önemli cadi davalarindan biri

    olan Lowestoft Cadilari davasi, Amy Denny ve Rose Cullender’ in idamiyla son bulmustur. 1662 yilinda Amy ve Rose cadilik suçlamalariyla mahkemeye verildiler. Haklarinda bir sürü cadilikla ilgili suçlama ve ithamlar bulunmaktaydi. Cadi olduklarina karar verilerek suçlu bulunup 1662 yilinin, Mart ayinda Bury St. Edmunds’ ta idam edilmislerdir. Hatta bu olayin 30 yil sonraki Salem Prosecution olayina da öncülük eden bir dava oldugu söylenmektedir. Bu davanin derinlemesine açiklamasi “A Trial of Witches” adli kitapta da yer almistir.
    ···
  7. 57.
    0
    2 kişi için mi uğraşıyorum lan. kaç gibleyenimiz var bi ses verin bakalım
    ···
  8. 58.
    0
    Philadelphia deneyi:

    Deneyin hazırlık aşaması

    Deneyin temelinde Einstein'in Birleşik Alan Teorisi vardı. Teori, basitce, nesneler arası çekim esası ve elektromanyetizma üzerine kurulmuştur. Einstein, 1920'lerden itibaren bu teorisi üzerine yoğunlaşmış, 1925-1927 yılları arasında Almanya'da, bir fizik dergisinde yaptığı çalışmaları yayımlamış, ancak bu çalışmalarını hiçbir zaman tamamlayamamıştır.
    iddiaya göre deneyin çalışmaları 1930 yılında Chicago Üniversitesinde başlamış, bir yıl sonra da Princeton Üniversitesinde devam ettirilmişti. Hatta Albert Einstein Dr.John von Neumann ve Dr.Nikola Tesla'nın da zaman zaman proje dahilinde çalıştıkları iddia edilmiştir.
    Birleşik Alan Teorisi'nin deneye uygulanışı ise "çok güçlü bir elektromanyetik alan oluşturup gemi üzerine gelen ışığı (ve radar sinyallerini) kırarak ya da bükerek optik görünmezlik sağlamak" şeklinde düşünülmüştü. Bu doğrultuda 75 KVA gücündeki iki dev jeneratör geminin ön top taretlerinin altına monte edildi, buradan geminin güvertesine 4 manyetik ışın yayılacaktı. 3 RF vericisi (her biri iki megavat CW gücündeydi ve onlar da güverteye monte edilmişti). 3000 adet 6L6 güç artırıcı tüp, iki jeneratörün oluşturduğu gücü yayacaklardı, özel eşleme ve modülasyon devreleriyle diğer ekipman, oluşan kütlesel elektromanyetik alanları kullanılırlığa indirgerken, kırılmış ışınlar ve radyo dalgaları gemiyi saracak ve sonuçta gemi düşman gözlemcileri için görünmez olacaktı.

    Amaç görünmezlikti fakat iddiaya göre donanma bu deneyde tesadüfen de olsa maddenin ışınlanmasını gerçekleşti
    ···
  9. 59.
    0
    Deneyin gerçekleştirilişi

    Allende, deneyin 22 Haziran 1943'te sabah 09:00'da jeneratörlere güç verilerek başlatıldığını söylüyordu. Bu aşamadan sonra yeşilimsi bir sis gemiyi örtmeye başlamış ve USS Eldridge ortadan kaybolmuştu. Devdıbını şöyle anlatıyordu Allende :
    "Bir an sadece geminin çapasını görebildim, sonra o da kayboldu, ortada artık ne sis ne USS Eldridge vardı; bomboş denize bakıyorduk, bizim gemide bulunan üst rütbeli subaylar ve bilim adamları korku, dehşet ve heyacan içinde nefeslerini tutarak bu inanılması güç başarılarını seyrediyorlardı. Gemi ve mürettebatı hem radarda hem de gözlerimizin önünde yok olmuştu. Her şey planlandığı gibi yürüyordu, 15 dk. sonra emir verildi ve jeneratörlerin şalteri kapatıldı. Önce hiçbir şey olmadı, arkasından yeşil sis tekrar ortaya çıktı ve USS Eldridge yeniden görünmeye ve ortaya çıkmaya başladı ama gemi nereye gitmiş ve nereden geliyordu? Sis azalırken, birşeylerin tuhaf gittiğini hissediyorduk. Hemen gemiye yanaştık, ilk önce mürettebatın çoğunun geminin yanından sarkıp kustuklarını gördük, diğerleri ise geminin güvertesinde şaşkın şaşkın dolaşıyorlardı, sanki hiçbirinin bilinci yerinde değildi. Yetkili ekipler gemiye girerek bütün mürettebatı kısa süre içerisinde uzaklaştırdılar ve yerlerini hazır bekletilen yeni bir mürettebat aldı. Bir iki gün sonra, yeni bir deneye daha karar verildi. Gemi istenen radar görünmezliğine ulaşmıştı, donanım değiştirildi ve 28 Ekim 1943'te deney yine aynı gemide tekrarlandı. Jeneratörler çalışmaya başladıktan hemen sonra Destroyer hemen hemen görünmezlik çizgisine ulaşmıştı, sadece burnu ve arkası görülüyor, arada ise bazı çizgiler belli belirsiz seçiliyordu. Sonra sadece su üzerinde tekne boyunda bir çizgi kaldı. Bir iki dakika sonra mavi bir ışık parladı ve o çizgi de yok oldu. Şimdi gemi tamamen yok olmuştu. Birkaç dakika sonra millerce uzakta Norfolk'ta ortaya çıktı. Göründükten biraz sonra bilinmeyen bir nedenle yine kayboldu ve Philadelphia'da tekrar ortaya çıktı. Bu kez durum çok ciddiydi, tüm mürettebatın başı beladaydı. Bazıları yok oldu ve bir daha geri dönmedi. Bu olayın en korkunç bölümü ise beş denizcinin geminin eriyen ve sonra yine katılaşan metal levhalarının içinde kalmalarıydı. Bu çok feci bir durumdu. Denizcilerin birisi kurtuldu fakat bir daha eski haline dönemedi. Aklını tamamen yitirmişti ama yapacak hiçbir şey yoktu. Bazılarının psişik yetenekleri gelişmişti, sokakta yürürken kaybolan ve yine ortaya çıkan insanlar vardı. Manyetik alanın içinde kalan mürettebattan kaybolanlar ancak birisinin yüzüne ve eline dokunulmasıyla görünür hale geliyorlardı, yani dokunmanın giysinin olmadığı bir yere yapılması gerekiyordu. "Donma" adı verilen bu olay saatlerce, günlerce sürebiliyordu, hatta bir tayfa tam altı ay donduktan sonra kurtarılabilindi. Elektronik kamuflaj başladıktan sonra geminin ve mürettebatının bütünüyle kaybolup, çok uzak bir yerde ortaya çıkıp ve sonra yeniden geri dönmesine neden olan neydi?"
    Tümünü Göster
    ···
  10. 60.
    0
    Bu hikâyeye göre USS Eldridge, 28 Ekim sabahı Philedalphia limanından 640 km. ötedeki (375 mil) Norfolk askeri deniz üssüne gidip tekrar gelmiş ve bu olay birkaç dakika içerisinde olmuştu. Jessup bu inanması güç hikâyeye temkinli yaklaştı. Allende'ye gönderdiği cevapta daha fazla ayrıntı ve varsa olayın gerçekliğiyle ilgili kanıtlar istedi. Allende'nin cevabı ise aylar sonra geldi, fakat bu sefer gelen mektupta Carl M. Allen imzası vardı. Allen kanıtı olmadığını yazıyordu ancak hipnoz seansına katılabileceğini ya da pentotal (bilinci uyuşturarak iradeyi kıran doğruyu söyleten bir ilaç) alarak gördüklerini anlatabileceğini savunuyordu. Jessup bu mektupdan sonra yazışmamaya karar verdi.
    Morris Jessup'un intiharı

    1957 ilkbaharında Jessup, Deniz Kuvvetleri Araştırma Bürosu'ndan bir davet aldı. Büroya ulaştığında kendisine yine kendinin yazdığı (ve çoğunlukla ününü borçlu olduğu) The Case for the UFO isimli kitap gösterildi. Bu kitap bir yıl kadar önce büroya postalanmıştı. Kitabın dikkat çekici yanı ise sayfalarda alınmış olan notlardı. Notlar üç farklı yazıyla yazılmıştı ve binlerce yıl önceki uygarlıklardan söz ediliyor, dünyaya gelen uzay araçları tarif ediliyordu. Sonunda ise Güç alanlarından, bir maddenin nasıl kaybolup, nasıl ortaya çıkarılabileceği ve 1943'te yapılan deneyden söz ediliyordu. Jessup yazılardan birinin Allen'e ait olduğunu fark edip durumu bildirdi. Sonrasında diğer yazıların da aynı kişiye ait olduğu, farklı renk ve özelliklerdeki kalemlerle yazıldığı anlaşıldı.

    Bu olaydan sonra Deniz Kuvvetleri Jessup ile yeniden bağlantı kurup Allende'nin mektuplarında belittiği adresin terkedilmiş bir çiftlik evine ait olduğunu, ayrıca, Jessup'un kitabının üzerindeki notlarla ve Allende'nin mektuplarıyla birlikte yeniden düzenlenerek Deniz Kuvvetleri bünyesinde dağıtılacağını bildirdi. Rakam tam olarak bilinmemekle beraber bu şekilde 100 kadar kopyanın Deniz Kuvvetlerinde dağıtıldığı sanılmaktadır. Bu baskıdan üç kopya da Jessup'a gönderilmiştir.

    Bu olaydan iki yıl kadar sonra, 20 Nisan 1959'da Morris Jessup, Miami'de Hammock Parkı'nda, kendi aracı içerisinde ölü bulundu. Polis raporlarına göre egzoz gazıyla intihar etmişti. Carlos Allende ise bir daha ortaya çıkmadı ve olay bu şekilde kapandı.
    ···
  11. 61.
    0
    kimse giblemiyor burda bırakıyorum beyler
    ···
  12. 62.
    0
    Olsek de hepsinin nasıl olduğunu ogrensek amk
    ···
  13. 63.
    0
    Haci takipteyiz ya devam
    ···
  14. 64.
    0
    Upupupup
    ···
  15. 65.
    0
    Uptamil
    ···
  16. 66.
    0
    meraklıyım ama o kadar okuyamam ayrıca inanmam zaten ateistim ama yinede meraklıyım değişik bir insanım
    ···