-
51.
+8Aynı şekilde Zümrüt'ün ve Zeynebin de zütlerini gibip, en sonunda Zeynebin zütüne boşaldım. Bu gibişin gerçekte ne kadar sürdüğünü bilmiyorum, ama bana sanki Yüzyıllar sürdü gibi gelmişti. Ve işin ilginç yanı, Şuur'um açıktı, gibişmelerimizin her saniyesinin en ufak detayına kadar net bir şekilde yaşamıştım ve her hareketi beynime kazımıştım. Muhtemelen hatunlar da bunu aynı şekilde yaşamışlardı.
Birden aklıma geldi, acaba Muharrem Mürüvet'le ne yapmıştı, gibebilmişmiydi Mürüvet'i? Bunu yarın Muharrem'den veya Mürüvet'ten öğrenecektim. Sonra aklıma Muharrem'e yakalanma ihtimali geldi. Olur ya, adamın kalkıp geleceği tutar ve bizi burda çırılçıplak yakalayabilirdi. Aramızda Şermin olmasa sorun yoktu, buyursun gelsin. Ama Şermin'i de aramızda görürse, artık rezalet mi çıkar, cinayet mi çıkar, onu bilmiyordum. Onun için bu Grupciks olayını bu noktada bitirmeye karar verdim. ilk önce Şermin'i giydirdim, sonra da biz giyindik. Biraz açılmak için lavaboda elimizi yüzümüzü yıkadık. Zümrüt'e kahve yaptırdım. Kahveleri de dışarda, müştemilatın önünde içtikten sonra biraz daha insana benzemeye başladık. -
52.
+9 -1Ben de onu dolduruşa getirmek için, "Sanki yanımızda olsaydın, diğer hatunların yaptıklarını yapacakmıydın ki?" dedim. "Yapardım valla, benim o huurlardan neyim ekgib?" dediğinde, "Ehh, unutma bu dediğini! Bir daha ortam olursa göreceğim seni de!" dedim. Mürüvet, "Tamam, sen ortamı ayarla yeter ki! Off of, şu anda ne biçim azdığımı tahmin bile edemezsiniz!" dedi. Bu konuşmalardan sonra benim yarak da azmış, önümde çadırı kurmuştu. Mürüvet'e, "Külotunu çıkarsana!" dedim. Mürüvet, "Şimdi mi, arabada mı?" dedi. "Evet, çıkar hadi! Merak etme kimse göremez!" dedim.
Zeynep kafasını arkaya çevirip Mürüvet'e baktı, dediğimi yapacak mı diye. Mürüvet külodunu çıkarınca, "Okşa dıbını!" dedim. Mürüvet aynadan gözümün içine bakarak bacaklarını ayırdı ve dıbını okşamaya başladı. Yanında çocuk uyuduğu için Mürüvet koltuğun tam ortasına oturamıyordu. Onun için aynadan tam göremiyordum Mürüvet'in dıbını, ama dıbını okşarkenki yüz ifadesini görmek bile yetiyordu. Zeynep ise önde ne yapacağını bilmez halde kıpırdanıp duruyordu. Zeynebe, "Aşkım istiyorsan sen de çıkar külodunu?" dediğimde, "Gerek yok!" dedi. Kafasından ne geçiyorsa, düşünceli görünüyordu biraz. -
53.
+8Zeynep halen kızgın bakıyor ve burnundan soluyordu. Ona, "Seni çok seviyorum aşkım!" deyip dudaklarına yumuldum. Önce isteksiz durdu, sonra dayanamadı ve karşılık verdi. Biraz öpüştük. Dudaklarımız ayrılınca, Zeynep, "Ben de seni çok seviyorum, ama sen çok üçkağıtçısın! Hep başkalarını gibeceğinde aklına geliyorum! Başka zaman beni hiç arayıp sormuyorsun!" dedi. "Ne desen haklısın aşkım! ilk fırsatta seninle başbaşa güzel vakit geçireceğiz! Hadi şimdi arabaya gidelim!" dedim. "Söz mü?" dedi. "Söz aşkım!" dedim. Zeynep biraz yumuşamış, yüzünde hafif bir gülümseme belirmişti. Ele ele tutuşarak arabaya gittik.
Arka kapıyı açtım ve Zeynebe, "Geç aşkım!" dedim. Zeynep gülümseyerek Durdane'nin yanına bindi. Durdane o ana kadar öteki tarafa bakıyordu, ama benim Zeynebe kullandığım 'Aşkım' kelimesini duyduktan sonra başını çevirdi ve bana baktı. Durdane, demek ki ben Zeynebi giberken bakmamıştı ve sadece konuştuk sanıyordu. Ben de birşey demeden direksiyona geçtim ve arabayı çalıştırdım. Yola çıkmadan, elimi arkaya atıp Durdane'nin dizini okşayarak, "Durdane aşkım, merak etme, Zeynep gördüklerini kimseye söylemeyecek!" dedim. Sonra da elimi Zeynebin dizine kaydırıp okşayarak, "Öyle değil mi aşkım?" dedim. Zeynep de, "Evet, benden sır çıkmaz!" diye onayladı. Durdane bizim bu sözlerimizden sonra nisbeten rahatlamıştı, ama bir okadar da kafası karışmıştı. -
54.
+8Zeynep, "Yapma, istemiyorum! Hem adisin, hem de yalancısın!" diyerek öptürmedi ve başını yana çevirdi. Ben de boynunu öperek, elimi şalvarının içine soktum ve külodunun üstünden dıbını avuçladım. Zeynep istediği kadar istemiyorum diyedursun, külodu ıslaktı. Elimi külodunun da içine soktuğumda, amı da vıcık vıcıktı. Muhtemelen demin arabadan bizi seyrederken ıslanmıştı. "indir şalvarını, hadi çabuk ol!" dedim. Zeynep yine, "Yaa, istemiyorum!" dedi. Aklı sıra bana naz yapıyordu huur. Sinirlenmiştim, "gibtirtme belanı şimdi!" deyip, arkasını döndürdüm ve şalvarıyla külodunu zorla kendim indirdim. Sonra da ensesinden bastırıp, "Ağaca tutunup domal!" dedim.
Domalınca, yarağımı direkt dıbına soktum ve deli gibi pompalamaya başladım. Okadar hızlı pompalıyordum ki, Zeynep, "Uhhh, ahhh, yavaşşş!" demeye başladı. Tempomu biraz düşürüp dıbını gibmeye devam ettim. Biraz sonra Zeynep zevkten inliyordu. 5-6 dakika gibtikten sonra, Zeynep uzun bir inlemeyle orgazm oldu. Benimse boşalmama daha çok vardı, yarağımı amından çıkarıp zütüne dayadım. Bir seferde zütüne kökleyince, "Ahhhh! Yavaş olsana hayvan!" diye bağırdı. Onun bana hayvan demesi beni daha da azdırmıştı, makineli tüfek gibi gibmeye başladım zütünü. Boşalmama yakın, elimi dıbına atıp, klitorisini okşadım. Ve Zeynep birkez daha orgazm olurken, ona iyice kenetlenip, zütünün içine fışkırttım döllerimi. ikimiz de nefes nefeseydik. Bir süre daha Zeynebe kenetli kaldım, sonra yarağımı yavaşça zütünden çıkardım. Döller şalvarına akmasın diye külodunu yukarı çektim. Ben yarağımı ıslak mendille silerken, o da şalvarını çekti. -
55.
+8Akşama doğru yolculuğun sonuna yaklaşmıştık, köye yaklaşık bir saatlik yolumuz kalmıştı. ikisi de nerdeyse tüm yolculuk boyunca uyuyorlardı. Oysa ben gözlerimi zorlukla açık tutabiliyordum. Kendimi çok zorlasam belki köye kadar sürebilirdim, ama son anda bu fikirden vaz geçip, ilk benzinliğe çektim arabayı. Araba durunca bizimkiler uyandılar. Ve sağa sola bakınıp, burda niye durduğumuzu sordular. Ben de uykumun geldiğini, devam edemeyeceğimi, arabada biraz uyumak istediğimi söyledim. Mürüvet, "Burda uyunur mu be, Otele gidelim!" dedi. Ben de, "Bu civarda gidebileceğimiz tek doğru düzgün Otel var, o da geçenki gittiğimiz otel. Ama orası da biliyorsun ki çok kazık!" dedim.
Mürüvet, "Olsun, oraya gidelim, ama o huurlara okadar çok bahşiş verme!" dedi ve çıkarıp Muharrem'den aldığı 2.000 Lirayı verdi. Ben de parayı aldım ve sürdüm Otele. Resepsiyonda yine geçenki kız vardı, bizi güleryüzle karşıladı. Aynı odayı istedim, fakat busefer geceleyeceğimizi, akşam yemeği ve kahvaltı da alacağımızı söyledim. Kız faturayı uzattığında, geçenki ödediğim indirimli fiyattan da az bir tutar yazıyordu. Şaşırmıştım, kıza, "Bir yanlışlık yok değil mi?" diye sormak zorunda kaldım. Kız da gülerek, "Yok efendim!" dedi. Faturanın bu sefer düşük olmasının nedenini anlamamıştım, ama sevinmiştim. Yazan tutarın üstüne fazladan 100 Lira koyup kıza verdim ve "Böyle tamamdır!" dedim. Kız gülerek teşekkür etti, anahtarımızı verdi ve akşam yemeği ile kahvaltı saatlerini söyledi... -
56.
+11 -3Açtığım resimler bitince, "Daha başka gibtiklerim de var köyden, 4 tane daha, ama onların resimleri yanımda yok şu anda!" deyince, Zeynep oldukça rahatlamıştı. Laptopu kapattım, masaya bıraktım geldim. Mürüvet, "Kim o diğer dört tanesi?" diye sorunca, "Valla isimlerini bilmiyorum, kim olduklarını sormadan gibtim işte!" dedim. Mürüvet gülerek, "Kim olduklarını tahmin edebiliyorum! Biri kesin Keş Abdi'nin kızı Kevser! Biri de bizim Çakırların Gelini Seda'dır mutlaka! Hurdacı Şevki'nin karısı Menekşe'yi de gibmişsindir! Dördüncüsü de Gazi'nin kızı Süheyla'dır!" dedi. Bu saydıklarını gibmemiştim, ama renk vermedim, "Valla olabilir, isimlerini bilmiyorum!" dedim. Ve bu isimleri beynimin bir köşesine 'gibilecekler' listeme not ettim.
"Şimdi bırakın gibtiklerimi de, biz kendi gibişimize bakalım, vaktimiz azalıyor!" dedim ve Zeynebi 69 olacak şekilde üstüme ters aldım. Zeynebin dıbını yalamaya başladım. Zeynep sadece yarağımı okşuyordu. Mürüvet ise yanıbaşıma uzanmış, tiksinir gibi yüzünü buruşturarak, pür dikkat ve şaşkınlıkla, benim Zeynebin dıbını iştahla yalamamı izliyordu. Ben de arada bir Zeynebin klitorisini dudaklarımın arasına alıp sündürüyordum, sonra tekrar dilimi dıbına sokup çıkarıyor, sonra da am dudaklarını emiyordum. Orta parmağımı dıbının sularına bulayıp, yavaşça züt deliğine soktuğumda, Zeynep önce hafif bir, "Ihhh!" çekti, sonra da dıbını suratıma hızlı hızlı sürtmeye başladı. Parmağım zütünü, dilim de dıbını gibiyordu ve Zeynebin kısık kısık inlemeleri artarak yükselmiş, küçük çığlıklarla orgazm olmaya yaklaşıyordu. -
57.
+8Sonra arabaya yürüdük. ikimiz de boşalmış ve rahatlamıştık, tek Zeynep kalmıştı boşalmayan. Etrafı birkez daha kontrol ettim, gelen giden yoktu. Zeynebin kapısını açtım, külodunu çıkarmasını ve yan dönüp ayaklarını dışarı sarkıtarak oturmasını söyledim. Zeynep dediğimi yapınca, Mürüvet'e, "Hadi gel bakalım, Zeynebin dıbını yala!" dedim. Mürüvet önce biraz duraksadı, fakat sonra geldi. Ben ayakta hem kapıyı tutuyordum siper olsun diye, hem de etrafı kolaçan ediyordum. Mürüvet çöktü Zeynebin önüne ve dıbını yalamaya başladı. ilkbaşta biraz çekingendi, ama birkaç dakika sonra gözlerini yumarak, adam akıllı yalıyordu. Zeynebin am dudaklarını sündüre sündüre emiyor, diliyle klitorisini gıdıklıyordu.
Zeynep de gözlerini yummuştu, inleyerek Mürüvet'in saçlarını okşuyordu. Zeynebin orgazm olması Mürüvet'inkine nazaran biraz daha uzun sürmüştü. Sonunda Zeynep de boşalıp rahatlayınca toparlandılar. Bindik arabaya, geri otoyola çıktık ve yolumuza devam ettik. 10 dakika geçmeden, ikisi de horlaya horlaya uyumaya başladılar. Ben de uyandırmadım, saatlerce uyudular. Sadece bir kez çocuk ağladığında Mürüvet çocuğu emzirdi, sonra tekrar uyudular... -
58.
+9 -1Hayretler içerisinde dinlemiştim olayı. "Peki abi, Şermin ne diyor bu işe?" diye sorduğumda, "Ahh, ah! Hiç sorma! Şermin işin iç yüzünü bilmediğinden çok kızıyor bana! Ayrıca Şermin'in kendi derdi, sıkıntısı ve sorunları da beni geriyor! Anası olacak huur boşandıktan sonra Şermin'i başıma bırakıp, geri memleketine, Almanya'ya döndü! huur orda onla bunla gibişmekten Şermin'le ilgilenmez oldu. O yüzden Şermin'le mecburen ben ilgileniyorum. Kız çocuğu işte, atsan atılmıyor, satsan satılmıyor. ilerde Şermin Oteli ve dükkanları yönetecek diye çok umut bağlamıştım, ama Şermin'in hiç hevesi yok bu işlerde. Bir de geçen sene, Poyraz diye birine aşık oldu bizim salak kız. huur çocuğu Poyraz bizim kızı... tövbe tövbe, demeye dilim varmıyor, anla işte! Şerefsiz hevesini aldıktan sonra da ayrıldı bizim kızdan! Vuracaktım huur çocuğunu! Ama çok zengin ve nüfüzlu bir adamın oğluymuş, apar topar yurtdışına kaçırdılar iti! Bizim kız da kafayı yedi, Depresyona girdi, kendini Jiletledi falan. Hayata küsmüş gibiydi, aylardır ilk defa bugün yüzü gülüyordu, keyfi yerindeydi! Sana kanı kaynadı, senden hoşlandı galiba!" dedi. Son cümleyi söylerken elimi tutmuştu Muharrem.
"Yok abi, benle alakasının olduğunu sanmıyorum hiç... " dedim. Muharrem de, "Senle alakası olmaz olur mu Haruncuğum, ben kızımı bilmezmiyim!" dedi. Sonra da Zümrüt'e seslendi, bize iki bira daha getirmesi için. Konunun dönüp dolaşıp bu noktaya gelmesi canımı sıkmıştı. "Abi biralarımızı alıp bizimkilerin yanına gidelim mi?" deyip kalktım. Elimi tutup çekerek, "Yok, otur biraz daha! Sana bir teklifim olacak... " dedi. -
59.
+8Demek ki Mürüvet veya Zeynep ağzından kaçırmıştı olayı. Yine de meselenin bu olduğunu öğrendiğimde müthiş rahatlamıştım. Bu arada yürümeye devam ediyorduk. "Tamam abi, Eşeklik ettim! Ne desen haklısın! Ama kızma bana, cahilliğime ver!" dedim. "Kızmıyorum Haruncuğum, zaten mesele de öyle büyütülecek bir mesele değil. gibtir et, unutalım gitsin!" dedi. Elini omzuma koydu ve "Şeyy, öğrendiğime göre Mürüvet'in gerçek kocası yıllardır Rusya'daymış! Gerçi sen iyi gibmişsindir, ona şüphem yok da, ama sanki ateşi sönmemiş gibi geldi bana! Eğer senin için mahsuru yoksa, Mürüvet'i bir de ben gibmek isterim!" dedi.
Haydaaa! Buyur burdan yak! Ne diyecektim şimdi bu adama? Hadi ben tamam desem bile, Mürüvet bu adama gibtirecekmiydi, onu da bilmiyordum. Bir süre sessiz kaldım. Sonra, "Abi, bence hiç mahsuru yok, Mürüvet'i ikna edebiliyorsan gib! Ama Zeynep ne olacak? Hem Zeynep demişken, yakında evleneceksiniz, ama kızcağızla neden hiç ilgilenmiyorsun?" dedim. Muharrem de, "Madem açık açık konuşuyoruz, gel şuraya oturalım da adam gibi herşeyi konuşalım!" dedi, evin önündeki sandalyeleri işaret ederek. Zümrüt'e de seslendi, bize iki bira getirmesini istedi. Oturduk, biraları içerken Muharrem anlatmaya başladı: -
60.
+8Öpüşmemiz bittikten sonra, bidonlardaki sularla temizlendik. Mayo ve bikinileri giydik. Şermin belime sarılarak, çıktık kulübeden. O anda sanki kaçıp gidecekmişim gibi korkuyordu. Geri dönüşte At'a ilk ben bindim, Şermin de arkama bindi, sarıldı bana. Okadar sıkı sarılıyordu ki, aklıma Muharrem geldi. Şimdi bu kız babasının yanında falan da bana sarılmaya kalkarsa, ayıkla pirincin taşını! Onu uyarmak zorunda kaldım, "Sakın babanın yanında falan birşey belli etme!" dedim. "Sen beni salak mı sanıyorsun? Merak etme, açık vermem aşkım!" dedi.
Ahıra varıp, At'ın yularını ve battaniyesini çıkardıktan sonra, havuza gittik. Mürüvet çocuğu emzirip, uyutmuş ve elbiselerini giyinip gelmişti. Muharrem'le Pergolanın altında oturmuşlar, samimi şekilde birşeyler konuşuyorlardı. Zeynep ortalıkta yoktu. Biz selam vererek yanlarına yaklaştığımızda konuşmayı kestiler. Muharrem, "Gelin oturun!" deyip, Zümrüt'e seslendi bize soğuk meşrubat getirmesi için. Sonra da, "At gezintiniz nasıl geçti?" diye sordu. Şermin birşey demezken, ben, "Güzeldi de, Zeynep nerede?" dedim. Muharrem'den önce Mürüvet cevap verdi soruma, "Duş alıp üzerini değiştirmeye gitti!" dedi. Mürüvet gözlerime bakmamıştı bunu derken. O anda ne olduğunu bilmesem de, ortada birşeylerin döndüğünü hissediyordum. -
61.
+8Beni asla terketmeyeceğine yemin et!" dedi. Sırf arıza çıkarmasın diye, "Yemin ederim!" demek zorunda kaldım. Şermin ise tehditkar bir bakışla, "Bak, eğer sen de beni o huur çocuğu gibi terk edersen, bu sefer valla da billa da öldürürüm kendimi!" dedi. Bunu dedikten sonra gözleri dolmuştu. Herhalde zütünün yanağındaki dövmedeki (P) harfiyle başlayan bin bunu terketmişti. Onu teselli etmek amacıyla, saçlarını okşayarak, "Korkma, ben seni asla terk etmem aşkım!" dedim. Anlık durumu kurtarmak için söylediğim her cümlede, kendimi biraz daha batağa çekiyordum. Evet, başıma belayı çoktan almıştım ve bu işten nasıl kurtulacağımı bilmiyordum.
Bu canımı sıkan konuşmadan sonra yarağımın da keyfi kaçmış ve sertliğini kaybetmiş, inmişti. Şermin ise mutluluktan rüya aleminde geziyordu. Sımsıkı sarılmıştı bana, nerdeyse nefes alamıyordum. Şermin'e, "Bizimkiler merak etmesinler, gidelim mi?" dediğimde kendine geldi. Kafasını göğsümden kaldırdı ve "Ben çok salağım yaa! Kusura bakma aşkım, sen daha boşalmadın!" dedi. "Boşver önemli değil, yarağım indi zaten!" dedim. "Yok yok, seni boşaltmadan bir yere gitmiyoruz aşkım!" dedi ve aşağı kayarak, inik yarağımı yalamaya, emmeye başladı. Taşaklarımı avuçlayıp, inik yarağımı komple ağzına alıyor, emiyor, somuruyordu. Yarağım yeniden kazık gibi olunca doğruldu ve "Nasıl istersin aşkım, sırtüstü mü yatayım, domalayım mı?" diye sordu. Tercihim belliydi, "Domal!" dedim. -
62.
+8Aynadan Mürüvet'e bakıp, "Nasıl gidiyor aşkım?" diye sordum. Mürüvet dıbını okşamaya devam edip, "Off yaa, daha da azdım, kuduruyorum valla!" dedi. Gözleri kaymıştı. işin gerçeği ben de kuduruyordum. ilk gördüğüm çıkış tabelasından saptım, çıktım otoyoldan. 8-10 kilometre ilerde küçük köy gibi bir yer görünüyordu. Köy yolunda 150-200 metre ilerleyip, kenarında birkaç ağacın bulunduğu bir tarlanın yanında durdurdum arabayı. Etrafa baktım, kimseler görünmüyordu. indim arabadan, Mürüvet'i de indirdim. Ağacın arkasına zütürdüm ve ağaca tutundurarak hafif domalttım. Fermuarımı açıp yarağımı çıkardım. Eteğini biraz kaldırıp, arkadan yarağımı dıbına geçirdim. Ve Mürüvet'i gibmeye başladım. Mürüvet zaten arabada nerdeyse orgazm olmak üzereydi, dıbına hızlı hızlı birkaç kez pompalayınca, inleye inleye orgazm oldu.
Dizleri titriyordu, ayakta zor duruyordu. Ama ben daha boşalmamıştım. Mürüveti kendime dönderip önümde çömelttim, yarağımı verdim ağzına. Harbiden de kudurmuş gibi yalıyor, emiyordu yarağımı. Ağzına boşaldım. Boşalmam bitip de döllerimi yutunca, Mürüvet'i kaldırdım ayağa. Eteğini düzeltti, elinin sırtıyla ağzını sildi. Tekrar arabaya döneceğimizde, "Harun, çişim var, buraya işesem olur mu?" dedi. "Olur, işe!" dedim. Eteğini toplayarak çöktü ve gözlerimin içine bakarak şarıl şarıl işedi. -
63.
+8Şermin'in dıbını iyice sulanmaya başladığında, yarağımı yalamayı bırakıp, üstümde ileri kaydı. Yarağımı eliyle dıbının deliğine yerleştirip, içine aldı. Sırtı bana dönüktü ve elleriyle ayak bileklerimden tutunup, belini yukarı aşağı oynatırkenki manzara müthiş azdırıcıydı. Ben de yarağımın dıbına giriş çıkışını daha net görebilmek için, iki elimle zütünün yanaklarını ayırıyordum. Bu kız Pgibopat falandı, ama gibişmeyi harbiden iyi biliyordu. Hiç acele etmeden, tadını çıkara çıkara, inleye inleye, kaldırıp indiriyordu amcığını yarağımın üzerine. Ve yarağımın gövdesi amcığından her göründüğünde, am sularından dolayı parıl parıl parlıyordu.
Bir süre sonra hareketlerinden Şermin'in orgazm olmaya yaklaştığını hissettim. Yarağımı amından çıkarıp doğruldu ve yüzünü bana doğru dönerek, yarağımı tekrar soktu amcığına. Öne eğildi, dudaklarımı öperek oynatıyordu belini şimdi. Çok geçmeden de alt dudağımı koparırcasına orgazm oldu. Orgazm titremeleri devam ederken, göğüslerini vücuduma yapıştırıp, boynumu boğazımı öpüyordu şimdi de. Ben daha boşalmamıştım, yarağım aynı sertlikte duruyordu amında. Şermin'in nefes alıp vermesi normale döndüğünde, başını kaldırdı, gözlerini gözlerime odaklayıp, "Seni çok seviyorum aşkım! Beni asla terketme, tamam mı?" dedi. Benden de onu sevdiğimi söylememi bekliyordu. Söylemediğim taktirde arıza çıkaracağını biliyordum. "Ben de seni çok seviyorum aşkım!" dedim. Ama bu onun için yeterli olmadı... -
64.
+8Benim de mantığım 'Olmaz!' derken, gibim 'Olur!' diyordu. gibimin sözünü dinledim ve karşılık verdim. Ayakta sarılıp, çılgın gibi öpüşmeye başladık. Birbirimizin dudaklarını kemirircesine öpüyorduk. Elim arkadan bikinisinin altına girmiş, zütünün yanağını yoğuruyordu. Şermin de elini mayomun içine sokmuş, yarağımı çekiştiriyordu. Biraz öpüştükten sonra, Şermin önümde çömelip mayomdan yarağımı çıkardı ve yalamaya başladı. Bu işi profesyonelce yapıyordu, bana gelesiye kadar kimbilir kaç kez yarak yalamıştı, kimbilir kaç kez gibişmişti.
Ben de onun amcığını yalamak istiyordum. Bunu, Şermin şezlongtan domalarak kalktığı andan itibaren istiyordum. Ona, "Şu kulübede ne var, oraya girelim mi?" diye sordum. Şermin yarağımı yalamayı bırakıp, ayağa kalktı, "Tamam, girelim!" dedi. Girdik içeri. Demin burda Zümrüt'ü gibmiştim, ama burayı ilk defa görüyormuşum gibi davrandım. Ben mayomu, o da bikinisini çıkardı, uzandık yatağa. Biraz daha öpüştükten sonra, "69 olalım!" dedim. Sırtüstü yatıp, Şermini üstüme ters aldım. Ve Bursa Şeftalisi gibi dıbını yalamaya başladım. dıbının üzerinde Brezilya traşı dedikleri modelden, şerit halinde kıllar varken, dıbının geri kalan heryeri kaymak gibiydi. Şermin de benim yarağımı emiyordu. Böyle saatlerce yalaşabilirdik. -
65.
+8Zümrüt koridorda beni bekliyordu. Ben banyoya girip, mayomun üzerine şortumu geçirdim, üstüme de tişörtümü giyip, Zümrüt'e, "Tamam, gidebiliriz! Nerden alacağız malzemeleri?" diye sordum. Zümrüt güldü, "Hadi gel, ben sana tarif ederim!" dedi. Bindik arabaya, çıktık çiftlikten, Zümrüt'ün tarif ettiği yere doğru sürdüm arabayı. Ama çiftliğin arazisinin duvarlarına paralel olarak, dışardaki toprak yolda ilerliyorduk sadece. Çiftliğin arazisinin sonuna yaklaştığımızda, "Tamam, burda dur!" dedi. Durdum, kontağı kapattım, etrafa baktım... Çiftliğin arazisine girilen küçük demir bir kapıdan başka birşey yoktu.
indik arabadan, Zümrüt o küçük kapıyı açtı ve çiftliğin arazisine girdik. 10-15 metre yürüdük ağaçların arasından, Taştan, tek odalı, depo gibi küçük bir kulübeye geldik. Burası arazinin en sonunda ve ağaçların arasında olduğu için, asıl evin olduğu yerden bakınca görünmüyordu. Zümrüt kulübenin kapısını açtığında, içerde tek kişilik eski bir yatak, tahta bir dolap, tahta bir sandayleyle masa, duvar kenarında içi su dolu birkaç plastik bidon ve duvara dayalı birkaç tane kazma, kürek, bel, tırmık, keser, testere falan vardı.
Zümrüt elimden tutup, "Gel hadi!" diyerek içeri çekti beni. Girip kapıyı kapatınca, hemen dudaklarıma yapıştı. Ve öpüşmeye başladık. Muharrem'in dediği gibi, Zümrüt çok azgın bir şeydi. Nezaman soyunduk, nezaman çırılçıplak kaldık anlayamadım bile. ikimiz de yatağa devrilmiş, çılgınlar gibi sevişiyorduk. Zümrüt beni sırtüstü yatırıp, boynumdan boğazımdan öperek, göbeğime, ordan da kazık gibi olmuş yarağıma indi. Sanki elinden alacaklarmış gibi yarağımı yalamaya, emmeye başladı. Okadar da güzel yapıyordu ki bu işi, fazla dayanamayacağımı anladım, "Dur! Geliyorum!" demek zorunda kaldım. Ama Zümrüt dediğime aldırış etmeden, emmeye devam etti. Ben böğürerek ağzına boşaldığımda da, yarağımı ağzından çıkarmadı, döllerimi midesine indirip, yalamaya devam etti. -
66.
+8Aslında Mürüvet yengeme alıcı gözle bakınca, bir çocuk doğurmasına rağmen, vücudu halen taş gibiydi. Yani amı zütü yerindeydi. Onunla nezaman görüşsek, benimle hep samimi olmaya çalışır, el şakaları yapardı. Ben de ona karşı samimi olmak isterdim, ama Hidayet'le aram pek iyi olmadığından, Mürüvet'e karşı da hep mesafeli davranıyordum. Yine de Mürüvet'i gibtiğimi düşünerek kaç kere 31 çektiğimi hatırlamıyorum bile. Hele Mürüvet'in o koca zütüne bayılıyorum. Yürüyüş tarzından olsa gerek, her adım attığında zütünün yanakları titriyor, bu da beni hasta ediyordu.
Neyse, arabaya bindik, yola çıktık. Zeynep binerken öne, yanıma oturcaktı, fakat Mürüvet'ten çekindiği için arkaya, Mürüvet'in yanına oturmuştu. Köyden ayrılıp otoyola çıkınca, ilk benzinlikte durdum. Hem depoyu fullemek için, hem de yolda içmeye soğuk birşeyler almak için. Çocuk Mürüvet'in kucağında uyumuştu. Ben de, "Zeynep, sen öne geç istersen, Mürüvet yengem çocukla arkada rahat etsin!" dedim. Zeynep te, "Tamam!" diyerek öne geçti. Benzinlikteki işimi halledip, tekrar yola çıkınca, onlara bir program yapmamız gerektiğini söyledim ve fikirlerini sordum. Her ikisi de, "Farketmez, sen karar ver!" dedi. Ben de yolumuzun üzerinde diye, önce Kuşadası'na uğramayı önerdim. Kabul ettiler. -
67.
+8Ertesi gün ve sonraki günler evde ağırlıklı konuşulan konu Ramazan çavuşun yaptıracağı apartman ve bize verceği kat oldu. Bunları dinlemekten bıkmıştım, Ramazan çavuş bana apartmanla ilgili birşey söylediğinde, "He, evet!" deyip geçiyordum. Tamam yaptırsın apartmanı, versin katın birinin tapusunu, fazla mal göz çıkarmaz. Ama Nurcan'la evlenince daha nerede oturacağıma karar verememiştim. Nurcan bana, resmi nikahtan sonra beni Almanya'ya zütürmekten ve orda yaşayacağımızdan bahsederken, Ramazan çavuş da köyde aynı çatı altında yaşayacağımızı varsayıyordu. Bir hafta öncesine kadar izmir dışında başka bir yerde yaşayamam diye düşünen ben ise, köydeki gibilecek amcıkları gördükten sonra, artık köyden de tamamen kopmak istemiyordum.
Günler çabucak geçmiş, Nurcan'ların Almanya'ya dönme günü gelip çatmıştı. Yarın sabah erkenden döneceklerdi. Ve Nurcan'la birbirimize doyamamıştık. Akşam yemeğinden sonra Nurcan'ın annesi ne hikmetse bize, "Hadi gidin, başbaşa bir iki saat gezin dolaşın gelin! Belki uzun süre birbirinizi göremeyeceksiniz!" dedi. Kadının yaptığı bu kıyağa şaşırmıştım, ama sonra Jeton düştü bende. Nurcan bana bir iki gün önce adet günün yaklaştığını söylemişti. Ama Nurcan'ın adet görmesi umurumda değildi, azgınlıktan kuduruyordum, en azından zütünden gibebilirdim. Nurcan'la atladık arabaya, Aşıklar tepesine sürdüm arabayı. Akşam akşam zaten 'in Cin Top Oynuyordu' tepede. -
68.
+8Muharrem beni daha kargalar takunu yemeden uyandırmıştı, ama diğerleri saat 9:30'dan önce kalkmadılar. Bir tek Zümrüt diğerlerinden önce kalkmıştı, o da hemen kahvaltı hazırlamaya koyuldu. Zümrüt sadece, "Günaydın!" deyip, başka da hiç konuşmadan direkt mutfağa geçmişti. Bilemiyorum, belki de dün gece yaşananlardan dolayı utandığından böyle davranıyordu. Diğer hatunlar da indiklerinde, Pergolanın altına hazırlanan kahvaltı masasına geçtik. Kahvaltıda sadece Muharrem'le ben konuşuyorduk. Diğerleri, dün gece yaşananların etkisinden olsa gerek, sessiz sakin yiyorlardı kahvaltılarını. Sanki onların da başları ağrıyor gibiydi.
Kahvaltı sonrası vedalaşma vakti gelmişti. Şermin, babasının yanında benle resmi bir şekilde vedalaştı, gözlerime dahi doğru düzgün bakmamıştı. Zümrüt'le de vedalaştık ve bindik Muharrem'in arabasına. Benim araba Otelin otoparkındaydı. Otele vardığımızda, Muharrem'in ısrarına rağmen çay kahve içmeye kalmadık, yolumuz uzun diye direkt benim arabaya geçtik, Muharrem'le de vedalaşıp, yola koyulduk. -
69.
+8Muharrem Şermin'in omzuna dokunarak, "Şermin, kızım, çıkar şu kulağındaki zımbırtıyı! Bak misafirlerimiz var, kalk, hoşgeldin de!" deyince, Şermin kafasını çevirip babasına baktı önce. Sonra da bize baktı. Yüzünde (Bunlar da kim?) diyen bir ifade vardı. Kulaklığını çıkarıp, dizlerinin üzerinde domalarak kalktı şezlongdan. Kızın vücudunun her kıvrımından ciks fışkırıyordu. O birkaç saniyelik domalmada, amcığı Bursa Şeftalisi gibi şişirmişti bikinisinin arkasını. Ayağa kalkınca, bizim Türk kızlarında nadir görünen 1.80'den uzun boyu ile, eğilip babasının yanağını öptü. Muharrem bizi tanıştırırken, Zeynebi nişanlısı, Mürüvet'i de benim karım olarak tanıştırdı. Demek ki Şermin'le Zeynep ilk defa görüşüyorlardı.
Şermin, "Selam, ben Şermin, hoşgeldiniz!" diye hepimizle tek tek tokalaştı. O anda Mürüvet'le Zeynepte Şermin'e karşı içten içe bir kıskançlık oluştuğunu sezdim. Şermin'in boyu ikisinden de uzundu ve kelimenin her iki anlamıyla da bizimkilere yüksekten bakıyordu. Şermin benimle tokalaşırken, bikinisinden taşan göğüslerini burnumua sokarcasına yaklaşmıştı bana. Eğer Şermin'le burda tanışmamış olsaydık da, ne bileyim, onu sokakta veya bir Cafe'de falan görmüş olsaydım, (Bu kız çok fazla, bana pas vermez asla!) diye düşünürdüm. Şimdi ise, (Bu kızı nasıl gibebilirim?) düşüncesi geçiyordu kafamdan. Ama Şermin'in kollarını görünce bu düşüncemi yeniden değerlendirmeye karar verdim. Şermin'in kollarında, aynı Pgibopatlarınki gibi Jilet izleri vardı. -
70.
+8Zümrüt'ün getirdiği soğuk meyve sularımızı havuz başındaki Pergolanın altında içerken, Muharrem, kahyayı yanımıza çağırdı ve "Remzi efendi, oteli başıboş bırakmaya gelmez, şimdi ben yokum diye elemanlar çalışmaz! Üzerini değiştirip otele gidiyorsun! Senden çekinirler, bu gece başlarında dur! Sabah kahvaltını da otelde yapıp gelirsin!" dedi. Remzi de, "Tamam, Muharrem bey!" deyip gitti. Remzi efendi ezik birine benziyordu. Bir ara Zümrüt Muharrem'e kaş göz edip, "Muharrem bey, akşam yemeğini burda yiyecekseniz hazırlık yapmam lazım... " dedi. Muharrem de ayağa kalkıp, "Tabii tabii, burda yeriz. Izgara yapalım, yeterli malzeme var mı? Gel bakayım sen benimle mutfağa!" dedi. Bize de, "Ben geliyorum birazdan, siz havuza girin, suyun tadını çıkarın!" dedi ve birlikte mutfağa gittiler.
Mürüvet'le Zeynebin bikinileri altlarındaydı, onlar utana sıkıla elbiselerini çıkarırlarken, ben de mayomu banyoda giymek için eve gittim. Koridora girip banyoyu ararken gözüm mutfağa kaydı. Muharrem Zümrüt'ün sırtını tezgaha dayamış, elini kadının tişörtünün içine sokmuş göğüslerini yoğururken, boynunu boğazını öpüyordu. Zümrüt beni farkedince panikledi ve toparlanmak istedi. Muharrem beni görmemişti, ama Zümrüt panik yapınca, o da telaşla toparlandı ve Zümrüt'ün baktığı yere, yani koridora baktı. Muharrem benim olduğumu görünce rahatladı ve "Senmiydin Haruncuğum... " dedi. Sonra da, üstünü başını düzelten Zümrüt'e, "Sorun yok, Harun yabancı değil!" dedi. Zümrüt de rahatlamıştı, ama yine de başını öne eğerek, hızlı adımlarla mutfaktan çıktı.
başlık yok! burası bom boş!