/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 76.
    +7
    Daha yeni başlıyoruz beyler hikayemize sabredin yahu *
    ···
    1. 1.
      +1
      Kaç sayfa yazacan amk manyağı
      ···
    2. 2.
      +1
      Haydi devam dibina koyim
      ···
    3. 3.
      0
      huur çocuğu devam
      ···
    4. 4.
      0
      devam et dıbınakoduğum
      ···
    5. 5.
      0
      En basindan beri okuyom tas gibi oldu yarram bu nasil hikaye roman mi yaziyon amk
      ···
    6. 6.
      0
      Çalıntı yarram bu link atam istersen gavat
      ···
      1. 1.
        0
        at lan :d
        ···
      2. 2.
        0
        Bekle lan dhhd
        ···
      3. 3.
        +2
        http://koyumuzun-amciklari-sex.yeahh.com al panpa iyi okumalar
        ···
      4. diğerleri 1
    7. 7.
      0
      Vay amk hırsızı
      ···
    8. diğerleri 5
  2. 77.
    +10
    Dün gece de part hazirladim seri seri atiyorum hadi baslayalim

    Mürüvet'in dudaklarının dudaklarıma değmesiyle uyandığımda sabah olmuştu. Her sabah olduğu gibi, benim yarak da benimle birlikte uyanmıştı. Kafamı kaldırıp çocuğa baktığımda, Mürüvet çocuğu extra yatağa yatırmıştı. Mürüvet gülerek, "Yarım saate kalmaz o da uyanır!" dedi ve geceliğini çıkardı. Sutyen takmamıştı, külodunu da çıkarıp yanıma uzandı ve öpüşmeye başladık. Eli yarağımda geziniyordu. Sabah sabah canım am yalamak istiyordu. Birşey demeden Mürüvet'i çekip çekiştirip 69 pozisyonunda üstüme aldım. Ve başladım, hafif ter kokan kıllı dıbını yalamaya. Mürüvet ne yapacağını biliyordu artık, anında yarağımı yalamaya başladı. Bu sefer daha bir istekli, daha bir iştahlıydı. Tadını çıkara çıkara yalıyor, emiyordu yarağımı. Sanki yıllardır kocasıyla hiç oral ciks yapmayışının acısını çıkarır gibiydi. Tabii dıbını da ağzıma bastırmayı ihmal etmiyordu.

    dıbını yalarken yine kendime hakim olamadım ve züt deliğine parmağımı sokmaya çalıştım. Birden durdu, ama yapma falan demedi. işaret parmağımı zütüne tamamen sokana kadar yarağımı yalamaya ara verdi. Parmağım zütündeyken dıbını yalamaya devam edince, o da yarağımı emmeye devam etti. Yavaş yavaş parmağımı zütünde oynatıyordum, ikinci boğumuna kadar çıkarıp, yeniden sokuyordum. Bazen yarağımı ağzından çıkarıp, ıhılıyor, inliyor, sonra tekrar ağzına alıyordu. Mürüvet orgazm olurken yarağımı eliyle öyle bir sıktı ki, koparacak sandım.
    ···
    1. 1.
      0
      Ayraç
      ···
  3. 78.
    +9
    zütüne şaplak atıp, "Hadi, in üstümden!" dediğimde, indi. gibeceğimi anlamıştı, ama nasıl bir pozisyon alacağını bilemediği için dizlerinin üstünde duruyordu. Dudaklarından öpüp, "Domal!" dedim. Mürüvet telaşla, "Yaa, zütümü mü gibeceksin?" diyerek domaldı. Aslında önce dıbını gibmeyi düşünüyordum, ama öyle deyince, "Evet, zütünü gibecem!" dedim. O domalık dururken kalktım, bir koşu, banyoda minik plastik şişelerde duran şampunlardan birini kaptım geldim. Hem züt deliğine, hem de yarağımın başına sürüp, arkasına yanaştım. Yarağım daha züt deliğine değmeden, "Kurban olurum nolur acıtma!" dedi. Ben de, "Çok acırsa yastığı ısır!" dedim. Ve zütüne yüklenmeye başladım.

    Mürüvet acıyacak diye kendini müthiş kasıyordu. "Böyle yaparsan daha çok acır, kasma kendini!" deyip yüklenmeye devam ettim. Yarağımın başı zütüne girdiğinde, Mürüvet'ten boğuk bir, "Ağıhhhh!" sesi çıktı. "Dayan aşkım, en zor kısmı girdi, bundan sonrası fazla acımaz!" diyerek bastırmaya devam ettim. Mürüvet, eline diken batmış çocuk gibi, "Uff, çok acıyor, çok acıyor! Çıkar!" demeye başladı. "Tamam çıkaracağım, az kaldı, sabret biraz aşkım!" diyerek sokmaya devam ettim. Yarısına yakını girmişken, omuzlarından asılıp kalanını da birden kökledim. Mürüvet yastığı ısırmıştı, ya değilse tüm oteli başımıza toplayacaktı. Alışması için bir süre hareketsiz bekledim zütünün içinde.
    ···
  4. 79.
    +8
    Yarağımı hafifçe çekmek istediğimde, bu sefer de, "Çıkarma, çıkarma, çok acıyor, kımıldama neolursun!" diye yalvarmaya başladı. "Bak ne diyeceğim, ben kımılamıyorum, sen kendin yap, tamam mı?" dediğimde, "Tamam!" dedi. Ve az sonra hafif hafif ileri geri salınmaya başladı. Yarağım zütünden 1-2 cm falan anca çıkıp giriyordu, ama başlangıç için fena değildi, sabırlı olmam gerektiğini biliyordum. Azar azar derken, 10-15 dakika sonra artık yarısı girip çıkacak kadar salınması hızlanmıştı. Aslında taa başından beri çok acıyacağına kendini koşullandırdığı için, zorlanıyordu. Ya değilse şimdiye kadar kanırta kanırta gibiyor olacaktım onun o bakire zütünü. Güzellikle, gönül rızasıyla olsun diye sabrediyordum.

    Bu kadar sabır yeter deyip, başladım zütüne pompalamaya. Biliyordum, halen acı hissediyordu, ama olacaktı okadar. Genelde yaptığım gibi, elimi alttan dıbına attım, klitorisini okşamaya başladım zütüne girip çıkmaya devam ederken. Ben zevk alıyordum, ama onun da zevk almasını istiyordum. Onun için bir ara zütünden tamamen çıkıp, dıbına soktum. Ve onu orgazm edene kadar dıbını gibtim. Sonra tekrar zütüne sokup, ben de boşalana kadar zütünü gibtim. Yarağım içinde küçülene kadar zütünden çıkmadım. Sabah sabah iyi gelmişti Mürüvet'in bakire zütünü gibmek. Kendimi Everest tepesine çıkmış gibi mutlu hissediyordum.
    ···
    1. 1.
      0
      Ayraç :d
      ···
  5. 80.
    +11
    Sonra birlikte duş almaya girdik. Biz yıkanırken çocuk uyanmış, ağlıyordu. Mürüvet benden önce çıktı, çocuğu ile ilgilendi. Ben de yıkanıp çıktığımda, bahçeden çatal bıçak sesleri geliyordu. Pencereden baktığımda, kahvaltı için masaları hazırlıyorlardı. Mürüvete, "Hadi hazırlan da, kahvaltıya inelim!" dedim. "Tamam!" deyip, hazırlandı. Ben de hazırlandım, yan odadan Zeynebi de alıp indik aşağıya. Zeynep de erkenden kalkmış ve hazırlanmıştı.

    Bahçeye çıktığımızda, Muharrem, dün akşam yemeği yediğimiz masada oturmuş, gazete okuyordu. Erkenden kalkabilmesine şaşırmıştım, kesin öğleye kadar uyur sanıyordum. Bizi görünce gazeteyi katlayıp kenara koydu ve "Günaydın!" diyerek ayağa kalktı, "Buyrun, buyrun!" diyerek sandalyelerimizi çekti. Biz de günaydınlaşıp oturduktan sonra, garsonlar etrafımızda fır dönmeye başladı. Açık büfe olmasına rağmen yine herşeyi masamıza getirdiler. Güzel bir kahvaltı yaptık. Ardından keyif çaylarımızı içip kalktık, Lobi'ye geçtk. Lobi'de de sabah kahvesi içerken, Muharrem bizi birazdan doktor arkadaşının kliniğine zütüreceğini söyledi. Saat 9:30 gibi kalktık.

    Klinik de fazla uzakta değildi, yürüyerek gittik. Muharrem yürürken Zeynebi koluna takmıştı. Ben de çocuğu kucağıma almıştım, Mürüvet de benim koluma girmişti. Hakikaten de çok Lüks, modern ve temiz bir klinikti, her yer Granit kaplıydı. Danışmadaki kız bizi görünce ayağa kalktı ve gülümseyerek, "Günaydın Muharrem... Bey!" dedi. Kıskanç bir bakışla Zeynebi tepeden tırnağa süzmüştü kız. Muharrem de, "Günaydın Seda hanım! Lütfü beyi görmeye geldik! Harun'un çocuk hasta da, bir Çekap yaptıracaktık!" dedi. Seda, "Buyrun odasına geçin, ben telefonla doktor beye haber vereyim!" dedi. Muharrem doktor Lütfü'nün odasının yerini biliyordu, arkasından gittik.
    ···
  6. 81.
    +6
    Biz daha kapısını çalmadan, doktor Lütfü kapıyı açtı ve "Hoşgeldiniz, geçin, buyrun!" diyerek içeri aldı bizi. Muharrem'le biraz havadan sudan muhabbet ettiler, Muharrem derdimiz anlattı. Doktor Lütfü de, "Tamam, merak etmeyin, ne gerekiyorsa yaparız!" dedi. Dahili telefondan bir iki görüşme yaptı. Az sonra doktor bir kadın geldi, Mürüvet'i ve çocuğu alıp, çıktılar. Biz sohbet ederken, onlar yukarıda bütün Ceck-Up'ları yaptılar. Sonuçlarla birlikte yanımıza geldiler, doktor hanım çocuğun birşeyinin olmadığını söyledi. En son doktor Lütfü de inceledi sonuçları. Sonra da çocuğu paravanın arkasına alıp, bir de kendisi muayene etti. "Endişelenecek hiç bir şey yok! Çocuk çok sağlıklı!" dedi. Bu benim de ilk gördüğümdeki teşhisimdi, ama Mürüvet bunu kasabadaki doktordan sonra, bir de şimdi burda yapılan Ceck-Up'tan sonra, hem doktor hanımdan, hem de doktor Lütfü'den duyunca rahatladı.

    Doktorlara teşekkür edip klinikten çıktığımızda, Muharrem bize, "Bakın gördünüz işte, hem izmir'de hastanede sıra bekleme çilesinden kurtuldunuz, hem paranız da cebinizde kaldı!" dedi. Muharrem'e teşekkür ettik ve tekrar otele döndük. Lobi'de birer çaylarımızı içerken, Muharrem bize bugün ne yapmak istediğimizi sordu. Aslında herhangi bir planımız yoktu. Benim tek amacım, köyden izmir'e geliş gidişte Zeyneple biraz başbaşa vakit geçirmek ve çıkacak fırsatta da Zeynebi gibmekti. Gerçi Zeynebin yanında Mürüvet de piyangodan çıkmıştı, ama ben bundan şikayetçi değildim.
    ···
  7. 82.
    +10
    Valla bir planımız yok Muharrem abi, en önemli meseleyi halletik sayende!" dediğimde, Muharrem, "Ozaman benim çiftliğe gidelim, orda kızımla da tanışırsınız! Hem de havuza falan girersiniz!" dedi. Güzel bir fikirdi, ama hiç birimiz mayo, bikini falan getirmemiştik. Bunu söylediğimde, Muharrem, "Sorun değil, şurda hemen köşede butikçi tanıdığım var!" dedi. Çaylarımız bitince kalktık, butiğe gittik. Bizim hatunların ikisi de hayatında hiç mayo, bikini falan giymemişti. Butiğin sahibi kadın, hatunlara birkaç bikini gösterdi. Mürüvet beyaz bir bikini takım seçti, kabinde denemeye girdi. Az sonra bana seslendi, "Harun, aşkım gelsene, nasıl olmuş?" diye. Kabinin perdesini aralayıp kafamı içeriye uzattım. "Üff, çok yakışmış hayatım! Çıkarma, üstünde kalsın! Etiketini ver, elbiseni giy üstüne!" dedim. Etiketi alıp, perdeyi kapattım.

    Muharrem kasada, butiğin sahibi kadınla gülüşerek birşeyler konuşuyordu. Zeynep de yandaki kabine girmişti seçtiği bikiniyi denemeye. Zeynep az sonra Mürüvet'e, "Abla, bu çok açık, ben giyemem bunu, utanırım!" dedi. Mürüvet, "Dur bir bakayım!" diyerek elbisesini giydi çıktı kabinden ve Zeynebin olduğu kabine girdi. "Hiç te açık falan değil! Hem kimden utanacaksın? Çıkarma, üzerinde kalsın!" dedi. Sonra da Zeynebin bikinsinin etiketini uzattı bana. Ben de kendime bir mayo seçtim ve aldıklarımızın parasını ödemek için kasaya gittim. Fakat Muharrem, "Ayıp oluyor ama Haruncuğum!" diyerek bana para ödetmedi. Ama kendisi de ödemedi. Butikçi kadınla da arasında birşeyler var diye düşünmeden edemedim. Kadın Fingirdek birşeye benziyordu.

    Muharrem'in arabaya atladık ve yarım saatlik yoldan sonra çiftliğine vardık. Uzaktan kumandayla açılan demir kapıdan araziye girip evin önüne yaklaştığımızda, arabanın sesine kahya ve karısı bizi karşılamaya çıktı. Kahya esmer tenli (veya güneşten kapkara olmuş), 30-35 yaşlarında, uzun boylu ve kaslı bir adamdı. Karısı ise tahminimce 25-30 yaşlarında olmalıydı.
    ···
  8. 83.
    +5
    Kahya'nın altında eski bir kot pantolon vardı, üst kısmı çıplaktı. Karısı ise altına şalvar, üstüne de, sütyenini ve iri göğüslerini belli eden beyaz bir tişört giymişti, başı da ince bir tülbentle örtülüydü.

    Çiftliğın arazisi oldukça büyüktü, yaklaşık 20 dönüm arazi üzerine kurulmuştu çiftlik. Öyle ticari anlamda üretim yapılan bir yer değildi burası. Tamamen zevk için kurulmuş, arazisinde genelde zeytin ve meyve ağaçlarının olduğu bir yerdi. Büyük, 2 katlı taştan evin civarında ise süs bitkileri çoğunluktaydı. Evin yan tarafında, Kahya ve karısının kaldığı tek katlı bir müştemilat ve onun az ilerisinde de büyükçe bir ahır vardı. Havuzu ise henüz görememiştim.

    Kahya (Remzi efendi) ve karısı (Zümrüt) ile hoşgeldiniz ve tanışma muhabbetinden sonra, Muharrem Zümrüt'e, "Şermin nerede? At'la mı geziyor?" diye sordu. Zümrüt de, "Hayır, havuzda!" dedi. Anlayamadım ama, Zümrüt'ün Muharrem'e bakışı biraz değişik geldi bana. Havuz arka taraftaymış, evin içinden geçerek havuzun olduğu yere gittik. Evet, havuzun kenarında bikinisiyle şezlonga yüzüstü uzanmış, kulaklıkla müzik dinleyerek, önündeki magazin dergisinin sayfalarını karıştıran bu 18 - 19 yaşındaki sexy yaratık, bizim Muharrem'in kızı Şermin olmalıydı. Bikinisinin arkası zütünün yanakları arasına sıkışmıştı, veya kendisi özellikle sıkıştırmıştı bilemiyorum. zütünün sol yanağında bir Kalp dövmesi vardı. Şermin'in yanına yaklaştığımızda, kalbin içerisinde (Ş + P) harfleri okunuyordu.
    ···
  9. 84.
    +8
    Muharrem Şermin'in omzuna dokunarak, "Şermin, kızım, çıkar şu kulağındaki zımbırtıyı! Bak misafirlerimiz var, kalk, hoşgeldin de!" deyince, Şermin kafasını çevirip babasına baktı önce. Sonra da bize baktı. Yüzünde (Bunlar da kim?) diyen bir ifade vardı. Kulaklığını çıkarıp, dizlerinin üzerinde domalarak kalktı şezlongdan. Kızın vücudunun her kıvrımından ciks fışkırıyordu. O birkaç saniyelik domalmada, amcığı Bursa Şeftalisi gibi şişirmişti bikinisinin arkasını. Ayağa kalkınca, bizim Türk kızlarında nadir görünen 1.80'den uzun boyu ile, eğilip babasının yanağını öptü. Muharrem bizi tanıştırırken, Zeynebi nişanlısı, Mürüvet'i de benim karım olarak tanıştırdı. Demek ki Şermin'le Zeynep ilk defa görüşüyorlardı.

    Şermin, "Selam, ben Şermin, hoşgeldiniz!" diye hepimizle tek tek tokalaştı. O anda Mürüvet'le Zeynepte Şermin'e karşı içten içe bir kıskançlık oluştuğunu sezdim. Şermin'in boyu ikisinden de uzundu ve kelimenin her iki anlamıyla da bizimkilere yüksekten bakıyordu. Şermin benimle tokalaşırken, bikinisinden taşan göğüslerini burnumua sokarcasına yaklaşmıştı bana. Eğer Şermin'le burda tanışmamış olsaydık da, ne bileyim, onu sokakta veya bir Cafe'de falan görmüş olsaydım, (Bu kız çok fazla, bana pas vermez asla!) diye düşünürdüm. Şimdi ise, (Bu kızı nasıl gibebilirim?) düşüncesi geçiyordu kafamdan. Ama Şermin'in kollarını görünce bu düşüncemi yeniden değerlendirmeye karar verdim. Şermin'in kollarında, aynı Pgibopatlarınki gibi Jilet izleri vardı.
    ···
  10. 85.
    +8
    Zümrüt'ün getirdiği soğuk meyve sularımızı havuz başındaki Pergolanın altında içerken, Muharrem, kahyayı yanımıza çağırdı ve "Remzi efendi, oteli başıboş bırakmaya gelmez, şimdi ben yokum diye elemanlar çalışmaz! Üzerini değiştirip otele gidiyorsun! Senden çekinirler, bu gece başlarında dur! Sabah kahvaltını da otelde yapıp gelirsin!" dedi. Remzi de, "Tamam, Muharrem bey!" deyip gitti. Remzi efendi ezik birine benziyordu. Bir ara Zümrüt Muharrem'e kaş göz edip, "Muharrem bey, akşam yemeğini burda yiyecekseniz hazırlık yapmam lazım... " dedi. Muharrem de ayağa kalkıp, "Tabii tabii, burda yeriz. Izgara yapalım, yeterli malzeme var mı? Gel bakayım sen benimle mutfağa!" dedi. Bize de, "Ben geliyorum birazdan, siz havuza girin, suyun tadını çıkarın!" dedi ve birlikte mutfağa gittiler.

    Mürüvet'le Zeynebin bikinileri altlarındaydı, onlar utana sıkıla elbiselerini çıkarırlarken, ben de mayomu banyoda giymek için eve gittim. Koridora girip banyoyu ararken gözüm mutfağa kaydı. Muharrem Zümrüt'ün sırtını tezgaha dayamış, elini kadının tişörtünün içine sokmuş göğüslerini yoğururken, boynunu boğazını öpüyordu. Zümrüt beni farkedince panikledi ve toparlanmak istedi. Muharrem beni görmemişti, ama Zümrüt panik yapınca, o da telaşla toparlandı ve Zümrüt'ün baktığı yere, yani koridora baktı. Muharrem benim olduğumu görünce rahatladı ve "Senmiydin Haruncuğum... " dedi. Sonra da, üstünü başını düzelten Zümrüt'e, "Sorun yok, Harun yabancı değil!" dedi. Zümrüt de rahatlamıştı, ama yine de başını öne eğerek, hızlı adımlarla mutfaktan çıktı.
    ···
  11. 86.
    +6
    Muharrem abi kusura bakma rahatsız ettim! Mayomu giymek için banyoyu arıyordum!" dedim. Muharrem, "Yok canım ne rahatsızlığı... Senden saklayacak değilim, arada sırada kayıyorum buna... Bildiğin gibi değil, çok azgın, çookk... Mahvediyor beni huur! Ee, yaşlandım artık, hakkından gelemiyorum... Aslında tam senlik, sen gelirsin bu zillinin hakkından! He valla, dur sen, ayarlayım da kocası gelmeden ateşini söndür huurnun! Tamam mı?" dedi. "Tamam abi!" dedim. "Koçum benim! Gel banyonun yerini göstereyim!" diyerek koluma girdi, banyoya yürüdük.

    Muharrem banyonun kapısında beklerken ben mayomu giydim. Sonra birlikte havuz başına gittik. Mürüvet'le Zeynep havuza girmişler, fakat yüzme bilmediklerinden havuzun kenarına tutunarak öylece duruyorlardı suyun içinde. Havuzun ortalarına herhalde derin diye gitmeye cesaret edemiyorlardı. Şermin ise halen Pergolanın altında oturuyor ve meyve suyunu içiyordu. Beni mayolu görünce, alıcı gözle tepeden tırnağa süzdü.
    ···
  12. 87.
    +7
    Muharrem, "Ben Zümrüt'e birşey demeyi unuttum!" diyerek, Zümrüt'ün de gittiğini tahmin ettiğim müştemilata doğru gitti. Ben de direkt balıklama atladım havuza. Ara vermeden havuzu boydan boya 6-7 kere yüzdüm. Sonra yüzerek bizimkilerin yanına gittim, onlarla biraz sohbet ettim. Elimle göğüs hızamı gösterip, "Su fazla derin değil, bakın burama geliyor, korkmayın boğulmazsınız, biraz yüzmeyi deneyin!" dedim. Biraz daha yüzerek çıktım havuzdan. Şermin'in yanına oturdum, bir sigara yaktım.

    Şermin'in bakışları şimdi sular damlayan ıslak vücudumu inceliyordu. Bir sigara da o yaktı kendi paketinden. Derin bir fırt çekip üfledikten sonra, gülerek, "Nasıl oluyor, sen çok güzel yüzüyorsun, ama karın yüzme bilmiyor?" dedi. O anda aklıma ne estiyse artık, Şermin'e, "Sır saklamayı bilirmisin?" diye sordum. Şermin aniden ciddileşerek, "Hı hı! Benden sır çıkmaz, anlat hadi!" deyip bana doğru eğildi. Kulağına eğilip, "Mürüvet benim karım değil!" dediğimde çok şaşırdı, "Haa?" deyip geriye yaslandı. Sonra da, "Ama babam niye karın diye tanıştırdı ozaman? Peki ya çocuk? Çocuk senin mi?" dedi. "Hayır, çocuk ta benim değil! Sonra uygun bir zamanda, seninle başbaşa kalırsak anlatırım herşeyi! Şimdi sen bana kendini biraz anlat da, Şermin kimdir, nasıl bir kızdır tanıyayım!" dedim.
    ···
  13. 88.
    +9
    Şermin dudağını büküp omuzlarını silkeleyerek, "Bilmem ki, ne anlatayım?" dedi. "Kendinden bahset, dinlediğin müzikten bahset, hobilerinden bahset, ailenden bahset, okul hayatından bahset, ne bileyim... aşk hayatından bahset, sevgililerinden bahset... " dediğimde, Şermin sanki yıllardır biriyle konuşmaya hasretmiş gibi anlatmaya başladı. Ben de dikkatle dinliyordum. Kız anlattıkça, kafamdaki birçok soru işaretine de cevap bulabildim. Mesela Şermin'in neden böyle uzun boylu olduğunu, annesiyle babasının neden boşandıklarını, babasının bu tak gibi servetinin nereden geldiğini falan hep öğrendim...

    Kolundaki Jilet izlerini sordum. Tam anlatacakken, babasının yanımıza gelmesiyle Şermin anlatmaktan vaz geçti. Muharrem de mayo giymişti, havuza girecekti, ama elinde arabasının anahtarı vardı. Anahtarı uzatarak, "Haruncuğum, akşama ızgara yapacağız, ama evde yeterli malzeme yokmuş... Biliyorum misafire iş yaptırmak olmaz, ama Zümrüt'le gidip alıp gelseniz? Ha koçum?" deyip, göz kırptı. "Tamam abi!" dedim, anahtarı aldım, kalktım, üzerimi giyinmeye eve gittim.
    ···
  14. 89.
    +8
    Zümrüt koridorda beni bekliyordu. Ben banyoya girip, mayomun üzerine şortumu geçirdim, üstüme de tişörtümü giyip, Zümrüt'e, "Tamam, gidebiliriz! Nerden alacağız malzemeleri?" diye sordum. Zümrüt güldü, "Hadi gel, ben sana tarif ederim!" dedi. Bindik arabaya, çıktık çiftlikten, Zümrüt'ün tarif ettiği yere doğru sürdüm arabayı. Ama çiftliğin arazisinin duvarlarına paralel olarak, dışardaki toprak yolda ilerliyorduk sadece. Çiftliğin arazisinin sonuna yaklaştığımızda, "Tamam, burda dur!" dedi. Durdum, kontağı kapattım, etrafa baktım... Çiftliğin arazisine girilen küçük demir bir kapıdan başka birşey yoktu.

    indik arabadan, Zümrüt o küçük kapıyı açtı ve çiftliğin arazisine girdik. 10-15 metre yürüdük ağaçların arasından, Taştan, tek odalı, depo gibi küçük bir kulübeye geldik. Burası arazinin en sonunda ve ağaçların arasında olduğu için, asıl evin olduğu yerden bakınca görünmüyordu. Zümrüt kulübenin kapısını açtığında, içerde tek kişilik eski bir yatak, tahta bir dolap, tahta bir sandayleyle masa, duvar kenarında içi su dolu birkaç plastik bidon ve duvara dayalı birkaç tane kazma, kürek, bel, tırmık, keser, testere falan vardı.

    Zümrüt elimden tutup, "Gel hadi!" diyerek içeri çekti beni. Girip kapıyı kapatınca, hemen dudaklarıma yapıştı. Ve öpüşmeye başladık. Muharrem'in dediği gibi, Zümrüt çok azgın bir şeydi. Nezaman soyunduk, nezaman çırılçıplak kaldık anlayamadım bile. ikimiz de yatağa devrilmiş, çılgınlar gibi sevişiyorduk. Zümrüt beni sırtüstü yatırıp, boynumdan boğazımdan öperek, göbeğime, ordan da kazık gibi olmuş yarağıma indi. Sanki elinden alacaklarmış gibi yarağımı yalamaya, emmeye başladı. Okadar da güzel yapıyordu ki bu işi, fazla dayanamayacağımı anladım, "Dur! Geliyorum!" demek zorunda kaldım. Ama Zümrüt dediğime aldırış etmeden, emmeye devam etti. Ben böğürerek ağzına boşaldığımda da, yarağımı ağzından çıkarmadı, döllerimi midesine indirip, yalamaya devam etti.
    ···
  15. 90.
    +7
    Sonra yarağımı ağzından çıkarıp, diliyle dudaklarının kenarına bulaşmış döllerimi yaladı. Boşalmama rağmen yarağım kazık gibiydi halen. Taşaklarımı avuçlamıştı, gözlerime gülümseyerek bakıp, "Mmmhhhh!" dedikten sonra yana kaydı ve domaldı, "Hadi, fazla geç kalmayalım!" dedi. O pozisyonda arkaya çıkmış kılsız amcığını görünce, dayanamadım yumuldum. Yalamadan gibmek istemiyordum Zümrüt'ün amcığını.

    Amı zaten vıcık vıcıktı, ben de yalayınca iyice sulandı. Yoklamak amacıyla züt deliğine dilimi değidirdiğimde, Zümrüt, "Bırak şimdi orayı da, amımı gib! Hadi, geç kalmayalım!" dedi. Yarağımı elime alıp, dıbının şişkin dudakları arasından kaydırarak dıbına kökleyince, Zümrüt'ten bir, "Ohhhhh!" sesi yükseldi. Amı sanki hiç gibilmemiş gibi dardı. Pompalamaya başladığımda dayanamadım sordum, "Kocan hiç mi gibmiyor seni?" diye. "Boşver o Hödüğü, sen gibmene bak!" dedi. Ben de gittikçe artırdığım tempoda gibmeye devam ettim. Zümrüt orgazm çığlıkları atmaya başladı. Bende ise, demin ağzına boşaldığım için, henüz boşalma belirtisi yoktu. Zümrüt orgazm olduktan sonra da pompalamaya devam ettim. Bir süre sonra Zümrüt ter su içinde ikinciye orgazm olup, "Sen gelmiyormusun daha? Hadi sen de boşal artık!" dedi.

    "Yok hayır, daha gelmiyorum! Ama zütten gibersem çabuk boşalırım!" dedim. "iyi, ordan yap ohalde!" dedi. Yarağımı amından çıkarıp, zütüne dayadım. Zümrüt daha önce zütten de gibtirmiş olmalıydı. Fazla zorlanmadan girdim zütüne. Ve 4-5 dakika hızlı hızlı pompalayarak boşaldım zütünün içine. Yarağımı zütünden çıkarmadan, 66 pozisyonunda devrildik yatağa. zütünden aldığım zevki mümkün olduğunca uzatmak istiyordum. Yarağım zütünden kendiliğinden çıkana kadar sohbet ettik.
    ···
  16. 91.
    +7
    Muharrem nasıl, iyi gibiyor mu bari?" dedim. "Amaan, Muharrem'in gibtiğinden ne olacak ki, ahı gitmiş, vahı kalmış adamın! Ben hadi patronumuz diye, iyi gibtiğini söyleyip idare ediyorum onu da, Zeynep midir nedir nişanlısının adı, ben o kızcağıza üzülüyorum! Sanki gibebilecekmiş gibi, kızı yaşında biriyle evlenecek kart horoz! Evlendikten sonra Zeynep Muharrem'e boynuz takarsa hiç şaşmam! Sen Muharrem'in öyle hava attığına bakma, çapkınlık onun sadece dilinde... gibmeye geldi mi beceremiyor! Ne demişler, Horoz ölür, gözü çöplükte kalır!" dedi.

    Kalktık, bidonları alıp, ben ayakta gibimi yıkadım, Zümrüt de taharet alır gibi yere çöküp, dıbını zütünü yıkadı. Sonra külodunu verdi bana, gibimi kurulamam için. Ben de mayomu, şortumu ve tişörtümü giyerken, kendisi de dıbını zütünü kuruladı aynı külotla. Külodunu giymeden şalvarını giydi, ıslak külodunu cebine koydu, sütyenini ve tişörtünü giyip, tülbentini bağladı başına. Etrafı bulduğumuz gibi düzeltip, çıktık, kapıları kapattık. Atladık arabaya, kasabın yolunu tuttuk. Kasaptan etleri alıp eve dönerken Zümrüt, "Benden söylemesi Harun, karını başıboş bırakma, Muharrem karına da sarkabilir!" dedi. Zümrüt de Mürüvet'i karım sanıyordu. "Uyardığın için sağol!" dedim.
    ···
  17. 92.
    +9
    Eve vardığımızda, Zümrüt etleri mutfağa zütürürken, ben de üstümdekileri çıkarıp, mayomla havuz başına gittim. Mürüvet haricinde herkes havuzdaydı. Zeynep şimdi havuzun ortalarına kadar gitmişti. Yanında Muharrem vardı. Zeynep yüzme bilmese de, yüzüyormuş gibi hareketler yapıyordu. Şermin ise havuzu boydan boya yüzüyordu. Muharrem beni görünce, "Gel gel, atla suya hemen! Aldınız mı etleri?" dedi. Muharrem bu soruyla Zümrüt'ü gibip gibmediğimi öğrenmek istiyordu. Gülerek, "Aldık, aldık!" dedim ve balıklama atladım havuza. Yüzerek yanlarına gidip, Mürüvet'i sorduğumda, Zeynep, "Sen gelmeden 2 dakika önce çocuğu emzirmeye gitti!" dedi. Biz konuşurken Şermin de yüzerek yanımıza geldi, havuzun ortasında hep birlikte, sohbet etmeye başladık.

    Daha sonra Şermin, "At'a binmeyi biliyorsanız, hadi size çiftliği gezdireyim!" dedi. Zeynep hemen, "Yok, ben çok korkarım! Çocukken babam bir kere bindirmişti, onda da düşmüştüm!" dedi. Şermin bu sefer bana teklif etti, "Ozaman sen gel! Yoksa sen de mi korkuyorsun?" dedi. "Yok ben korkmuyorum da, At'a binmesini bilmiyorum!" dedim. Şermin, "Olmazsa benim At'a birlikte bineriz! Hadi gel!" dedi. Muharrem de, "Tabii tabii, gidin gezin çiftliği!" deyip kafasıyla Zeynebi işaret edercesine bir hareket yaptı. Anlamıştım, Muharrem Zeyneple başbaşa kalmak istiyordu. "Tamam!" dedim ve Şermin'le çıktık havuzdan. Havluyla kurulanıp, mayo ve bikiniyle ahıra gittik.
    ···
  18. 93.
    +9
    Ahırda, Safkan olduğunu öğrendiğim 4 tane At vardı. Şermin, Kahverengi bir At'a yular taktı. Atın sırtına da eyer koymadan sadece battaniye gibi bir örtü serdi, "Eyerlersem ikimiz rahat oturamayız!" diyerek. Güzel bir hayvandı, alnında ve ayaklarında Beyaz lekeleri vardı. Şermin'in gözdesiymiş bu At. Hazır olunca da, "Şimdilik sen arkama bin. Dönüşte ben senin arkana binerim, sen sürersin!" dedi. "Tamam!" dedim. Şermin'in At'a binerkenki hareketi çıldırtıcı derecede sexy idi. Eski tabure gibi birşeyin üstüne basarak çıkmıştı. O bindikten sonra da ben bindim, arkasına. "Bana sarıl, ya değilse düşersin!" dedi. "Tamam!" dedim ve iki elimi de öne atarak, göbeğinin üstünde birleştirdim ve sarıldım. Sarılınca, yarağım da ister istemez tam zütüne dayanmıştı. At'ı aheste aheste sürerek ahırdan çıkardı Şermin. Sonra, hafif bir tempoda gidecek şekilde hızlandırdı hayvanı...
    ···
  19. 94.
    +8
    Ahırdan epey bir uzaklaşınca, Şermin, "Nasıl, hoşuna gitti mi At'a binmek?" diye sordu. "Evet, çok güzel!" dedim. Bu arada da mayomun içinde sertleşmiş yarağım da Şermin'in zütüne iyice yaslanıyordu. At'ın her attığı adımda, Şermin'in zütü de ritmik şekilde yarağıma sürtünerek, bir yükselip bir iniyordu. At'la geze geze, arazinin en sonuna, dolayısıyla Zümrüt'le gibiştiğimiz kulübenin yakınına geldik. Şermin, "Ben susadım, şurda bir çeşme var, hadi inelim!" dedi. indik, ama ben mayomun önündeki kabarıklığı gizleyemiyordum. Bu Şermin'in de gözünden kaçmadı, önüme bakarak gülümsedi. At'ın yularını ağacın dalına bağladı ve çeşmenin önünde domalarak su içmeye başladı. Yine amcığı arkadan Şeftali gibi çıkmıştı. Manzarayı görünce mayomun içinde yarağım Kalp gibi atmaya başladı. Şermin suyunu içip döndüğünde, yine önüme bakarak, "Beni gibmek istiyorsun, öyle değil mi?" diye sordu.

    Hem de çok istiyordum onu gibmeyi, ama Pgibopat olduğunu düşündüğümden, başıma iş almaktan da çekiniyordum. Onun için, "Yok hayır, istemiyorum!" dedim. Şermin, "Yalan söylüyorsun! istemiyorsan gibin niye kalktı ozaman? Babamdan çekiniyorsun, öyle değil mi?" dedi ve yanıma gelip mayomun üstünden yarağımı avuçladı. Dediği doğruydu, meselenin bir de Muharrem boyutu vardı. Muharrem her önüne gelen karıya kıza sarkan bir adamdı, ama bana karşı çok samimi, içten ve babacan davranıyordu, bana güveniyordu. Bunu suistimal etmem doğru olmazdı. Üstelik Zeynebin evlenme durumunu da tehlikeye sokabilirdim. Şermin'in yarağımı avuçlayan elini tutup, nazikçe çekerek, "Sen gibimin kalktığına bakma, o her gördüğüne kalkar böyle!" dedim.
    ···
  20. 95.
    +10
    Şermin bozulmuştu bu dediğime, "huur çocuğu!" diyerek suratıma tokadı yapıştırdı. Bunu hiç beklemiyordum. Şermin ağzına gelen küferleri sıralayarak, "Sen kendini bir tak mu sanıyorsun lan? Seni adam yerine koyduk diye zütün mü kalktı, ha? Hata bende ki, senin gibi bir köylü parçasına yüz verdim! Sen git kendi ayarındaki o köylü karılarını gib!" deyip, bir yandan ağlıyor, biryandan da halen bana tokat atmaya çalışıyordu. Tam bir Pgibopat gibiydi hareketleri. iki elini de bileğinden yakalamıştım, bana vurmasın diye. Şermin dişlerini sıkmış, gözlerinde öfke, burnundan soluyordu.

    Kızı nasıl sakinleştireceğimi bilemiyordum. "Şermin, dinle beni bir dakika! Seni üzmek istemedim! Sen her erkeğin rüyalarını süsleyen, çok sexy ve çok güzel bir kızsın! Benim için de öylesin, inan şu anda seni gibmek için can atıyorum, ama mesele başka!" dedim. Şermin o anda debelenmeyi bırakıp, "Nedir mesele?" diye sordu. "Ben sözlüyüm! Daha doğrusu imam nikahlı bir karım var Almanya'da! Ama asıl mesele başka: Sana aşık olmaktan korkuyorum!" dedim. Söylediğimin son kısmı yalandı tabii. Şermin'in yüz hatları yumuşamıştı, gülümseyerek, "Salak! Salaksın sen oğlum, resmen salak! Korktuğun şeye bak! Ben sana çoktan aşık oldum bile!" dedi ve dudaklarıma yapıştı. Şermin, sözlümün veya imam nikahlı karımın olmasını giblememişti bile.
    ···