1. 1.
    +1
    umarım mutlusundur böyle, dikkatli ol moderatörler gibmesin seni.
    merhaba şu saatte gelmeyen uykum. umarım iyisindir ? bizi sorarsan yorgunuz.

    merhaba ders çalışma isteğim, bi sandalye çeksene biraz laflayalım.

    merhaba kaldığım dersler, üzülmeyin zamanla geçiyor.

    merhaba bitmek üzere olan narlı sodam, sen bari terketmeseydin beni.

    merhaba kırılmaya mahkum en sevdiğim mavi kupam, dikkat et düşme.

    merhaba şu anda bunu okuyan kişi, umarım vazgeçip devdıbını okumazsın.

    çünkü sıkıcı bir hayat yaşıyorum ve söylemlerim de yaşantım kadar sıradan…
    işte bu benim hikayem, yazı yazan adam. (kısa cümleleri tükenmiş.)

    kendini hep böyle zamanlarda yazarken bulursun, elinden başka bir şey gelmez, dinleyenin yoktur daha da kötüsü anlayanın yoktur. ama yine de karaladığın sayfalardan seni anlamasını bekleyemezsin, hayır, hiçbiri sana dertlerini unutturamaz. yazarak unutmak bi yazar yalanıdır yani.

    her acı, her yokluk varlığını korur, düştü yerde alevini icra eder, yazarak başından atamazsın onları.. hiçbir şeyi.

    yüzlerce kağıt kirlettim yazarsam arınırım diye de ne kağıda faydam dokundu ne kendime.

    mutsuzluk fena halde yakışır yazmaya; kuru fasulyenin yanına pilavın yakışması gibi, maltepe ile kadıköy, yalnızlık ile sessizlik, cuma ile ertesi, mustafa kemal ile fikriye gibi; bütün yönlerden bütün açılardan birbirlerini çekerler, birini ayırırsak öbürü yarım kalır sanki biraz.

    doğa gençlik zamanlarını yaşayan cıvıl cıvıl biz kız gibi seni çağırırken, eve kapanıp sözcüklerle boğuşmak gibidir yazmak.

    mesela 17 yaşındasındır, herkes sevgilisini alıp sinemaya, tiyatroya giderken senin oturup fizik çalışman gerekiyordur. yazmak tam da böyle bir şeydir. ve saatler geçer.. “umutsuzluk” diye bi kelimenin neden yaratıldığını anlarsın, ve giderayak newtonla tehlikeli bir ilişkiye gömülürsün…

    en tehlikeli sporların başında gelir yazı… hayatın ilk paragrafında sakatlanırsın ve yazmaya devam ettikçe de iyileşemezsin, sahaya hep sakat çıkarsın.
    sanki biraz da uykusuzluk vardır iyi yazılarda…

    yazmaktan vazgeçersin… sonra yeniden başlarsın, sigara gibi. öyle dediğin kadar kolay bırakamazsın.
    “yazmazsam delirecektim” demiş sait faik.
    “önce yaşa sonra felsefe yap” demiş bi romalı.
    “yazarlar en büyük yalancılardır” diyor yeteneksiz herifin biri.
    siz se kolaya kaçıp “bize diyecek pek bir şey kalmadı” diyorsunuz.

    bir çocukta yazar… uçurtmaları işaret eder bize, her gün yanından geçipte görmediğimiz ağacı, kırık lambaları, karalanmış kaldırımları… düşünürsün “daha önce nasıl görmedim ben bunları ?”

    farkettiniz mi yazılmış binlerce roman aynı 29 harfin konbinasyonundan oluşmuş.

    yazmak kolaya kaçmaktır.. yüzyüze konuşamıyorsundur ve bildiğin onca imla kuralı hiç bir işe yaramıyordur, sen yazmaya sığınırsın, cümlelerle insanların kalbini çalabileceğini sanarsın, ama yazarak birinin kalbine girebilmek nice usta yazarın bile harcı değildir.

    yakışıklı yazar aptaldır ya da kafasına darbe almıştır bir dönemde.

    sevdiğin şeylere dokunamıyorsundur ve sen de tuşlardan alırsın hıncını.
    itiraf et !

    ocakta öğle üzeri sessizliği ve yağmurun camdaki tınısı.. melankoli dolu bir müzik.. hiçbirinizin hayal bile edemeyeceğim rüyaları var. iyi, kötü, doğru veyahut yanlış değil.. sadece akıp giden şeyler.. sadece bunu okuduğun için varlar.

    ruhun bedenden hızlı yaşlanmasına neden olur yazmak…

    yazarsın… sonra ölürsün; sen tanrı değilsin.

    Özet: Böyle aşkın ızdırabını gibeyim panpa.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +1
    http://fizy.com/#s/12er1s
    ···
  3. 3.
    +1
    janti uzun uzun yazmaya devam et panpa.

    ızdırabını öyle bir dök ki, dökülen kanlar harf harf süzülsün elinden.

    özet:
    seri şuku
    ···
  4. 4.
    +1
    artık pek şikayet etmiyorum yada edemiyorum eskisi kadar aslına bakılırsa tek başına nasıl neyi kime şikayet edeceksin ki ? belkide tek sebebi budur sessizliğimin ” yalnızlık “. dezavantajları olduğu gibi avantajları da var tabi bu mevzunun. kimimiz arkadaş yalnızlığı çeker, kimimiz aile yalnızlığı, kimimiz ise sevgili yalnızlığı çeker.. sanırım bende hepsinden biraz var adeta hayatım usta bir aşçının elinden çıkmışcasına düzenlenmiş gibi ama bu usta aşçı gibimsonik şeyler yapmak üzerine master yapmış olmalı. öyle işte hayat, sana söyleyecek o kadar şeyim varki, anlatacak o kadar çok hikayem varki hayat, anam avradım olsun hiç bilmeyeceksin çünkü ben yalnız olmaya devam edice…
    ···
  5. 5.
    +1
    öl ve gömül

    inşallah tez çürürsün
    ···
  6. 6.
    +1
    merhaba janti şimdi gibtir git burdan
    ···
  7. 7.
    +1
    u dan sonrasını okumadım
    ···
  8. 8.
    +1
    bunu yazarken ne düşündün de yazdın?
    ···
  9. 9.
    +1
    “ben efsaneyim”deki o adam gibiyim lan.
    ama tabi ben beyaz tenliyim.
    ha bir de bilim adamı değilim. o kadar zeki de değilim yani.
    zombi falan da yok.
    evet köpeğim de yok.
    kısacası sadece yalnızım lan11!!11v

    ve yalnızlık fena. kalabaklıkta yalnız olmak en fenası. yalnız olanın sadece sen olması daha da fena.
    aradığın doğru insan oralarda bi yerlerde.. nerede abi ? hani ? sen ona; “senin için doğru kişi şu anda bilmem kiminle sevişiyor” desene. oralarda biyerlerde ne demek canına yanayım. nerede abi ? hani ?

    belkide aradığım doğru insan otobüsün altında kaldı.
    ···
  10. 10.
    +1
    Nasıl oluyoda birden bire bir insanın hayatı renk değiştirebiliyor daha düne kadar millete nidalar atan ben. Sadece birisinin bir gülücügüyke bir tebessümü ile hayatımın anasını gibtiler diye düşünebiliyorum
    ···
  11. 11.
    +1
    lan harbiden okumadım bende böyle saçmalıyorum bazen seni anlıyorum panpa okumaya gerek yok çık biraz hava al
    ···
  12. 12.
    +1
    böyle şakın ızdırabını gibmeye devam et.
    ···
  13. 13.
    0
    Okumaya başlamadan önce bu çalsın arka plan'da

    http://fizy.com/#s/20jsuy

    az önce uyandım dudaklarım kurumuş çöldeki mecnun misali, açtım dolabı 1-2dk kesiştik gibi bir şey aramızda bir elektriklenme falan derken işte sonra aldım suyu bardağa doldururken gözüm mutfağın penceresine takıldı açtım ve bir baktım ki her taraf bembeyaz. hava durumu bile onca tahmine göre ufak sürprizler yapabiliyorsa biz’e ve hayata, biz neden yapamayalım ufak çılgınlıklar bu hayata? amacım kar yağıyoo yaaaa çokkkk sexxx çokkk romantikkkk olooommm demek değil tabikide.

    ne dertleri var ya insanların. kimisi annesinin babasından yediği dayağa daha fazla katlanamıyor, kimisi şafak 250 diyor yakıyor bir sigarada daha, kimisi hastalığın pençesinde olmasına rağmen hayata en güzel gülümsemelerini gösteriyor, kimisi göremiyor ama en sevdiği renk mavi, kimisi işitemiyor ama teoman hayranı. bu insanları gördükçe küfür ediyorum sayıp sövüyorum kendime. olum çok seviyodumm lann beeeğğnn dediğim günlere lanet ediyorum ya. hayat acımasız hiç bir zaman tolerans sağlamaz sana 2 dk geri al’da şunu bir düzeltim diyemezsin yada olum çok hazırlıksız yakaladın sonra yapalım bu işi deme şansın hiç olmayacak. yada bugün çok meşgulüm seninle uğraşabilecek vaktim yok diyemeyeceksin. hayat ellerinin arasından kayıp giderken sen bazen oturup bir köşede izleyeceksin, bazen ağlayacaksın belkide, bazen kahkaha atacaksın bak şu yavşağa diye. ama hiç bir zaman ikinci şansın olmayacak. o yüzden kahkaha atmakta senin elinde, oturup hiç bir şey yapmadan beklemekte.

    ne demiş mazhar amcam ” güzel günler bizi bekler “
    ···
  14. 14.
    0
    şurdan bi yer alalım bakalım nolucak
    ···
  15. 15.
    0
    siz hiç biri gülünce dünyanın en mutlu insanı oldunuz mu. o gülümseyince içinizde yeşerdi mi umutlar mesela. hem bu kadar güzel gülümsüyor muydu karşınızdaki. gülünce çizgileşiyor muydu böyle gözleri?

    siz hiç biri susunca lanetler okudunuz mu yaşadığınız hayata. mecnun’un da söylediği gibi, yakmak istediniz mi kainatı?

    siz hiç iliklerinize kadar sevdiniz mi. sebebiniz oldu mu hiç birisi sizin. konuşmadığınız zamanlar sıkıntıdan uyuyamadığınız oldu mu?

    siz hiç birini hayal etmek için erken uyudunuz mu. hayallerinizde en güzel yere koydunuz mu onu?

    siz hiç birisini seviyorsunuz diye mutlu uyandınız mı. hala hayatımda diye şükürler ettiniz mi?

    siz hiç kahve fallarında, yahu ”hadi bir dilek tut” denildiğinde birlikte olmayı değil de onun mutlu olmasını dilediniz mi?

    siz hiç, sırf o yaşıyor diye görmediğiniz bir şehri deli gibi sevdiniz mi. yeri geldiğinde o deli gibi sevdiğiniz şehre lanetler okudunuz mu?

    aynı şehirde oturup,2 saat yol var diye aralarında yakınan insanlar olduğu halde,siz hiç şükrettiniz mi,en azından aynı ülkedeyiz diye. o kadar da uzak olmadığı fikrine inandırmaya çalıştınız mı kendinizi?

    siz hiç onun uğruna acı çekmekten bile zevk aldınız mı. ağladığınız halde,o geliyor diye aklınıza mesajlarınızı durmadan okudunuz mu,şarkılarınızı defalarca dinlediniz mi,kaçıncıyı dinlediğinizi bilmeden?

    ben dinledim. ben yaptım. ben okudum. ben dinledim. ben diledim. ben şükrettim. ben koydum. ben istedim.

    hani şirine diyor ya ” bir şirin sevdim pişman değilim” diye.

    bir şirin sevdim, pişman değilim.
    ···
  16. 16.
    0
    çocuk uzun uzun yazıp durma gibicem şimdi tillahını
    ···
  17. 17.
    0
    hadi aşık olalım;

    hayatımın anlamsızlaştığı şu dönemlerde bana yaşadığımı hissettiren duyguları özledim. birinin peşinden koşmayı, aralıksız onu düşünmeyi, karşıdan gelen en ufak bir tebessümde bile mutlu olmayı özledim. hatta aşk acısını bile özledim lan sabahlara kadar kavga ettikten sonra o ağızdan çıkan sihir etkisi yaratan o iki kelimeyi içten söylemeyi özledim ” seni seviyorum ” demeyi özledim. en son bu şekilde hissedeli bayağı oldu. zaten hepi topu toplasan hayatımda 2 bilemedin 3kere hissetmişimdir bu şekilde. tekrardan o tatlı duyguyu, o tatlı acıyı, o tatlı pişmanlığı hissetmek istiyorum. aynı gün içinde tanışıp bir şeyler yaşadığım kızlara yada bir şeyler hissetmeden birlikte olduğum kızları istemiyorum çirkinleşmek istemiyorum. ben yaşadığımı hissetmek istiyorum. bakıyorum da etrafıma herkes bunu talep ediyor herkes bunu arzuluyor ama kimse elde edemiyor. matematik bile açıklayamıyor bu durumu kısacası. ” mutluluğun anahtarını ” nasıl bulacağımı söyleyenlerden de bıktım. anahtarım var, bana adres lazım.
    ···
  18. 18.
    0
    bu başlık tutar
    ···
  19. 19.
    0
    bazen yaşamaya çalişiyoruz
    gerçekten bak bazen yaşamaya çalışıyoruz, bazende aşık olmaya, bazen koşmaya çalışıyoruz, çoğu zaman para kazanmaya çalışıyoruz, bazı bazı’da ders çalışmaya çalışıyoruz… sürekli bir şeylere çalışıyoruz peki yaşamaya çalışıyor muyuz? zaten yaşıyoruz aklını gibtiim neyine çalışalım diyenleriniz oluyor hissediyorum şuanda yanağımda ufak bir tebessümle her neyse çok uzattım öhhömm..

    kişilik geliştirme kitaplarını çok severim, ne zaman okumaya başlasam taktan bir hayatta, hiç ummadık bir zamanda bu kitapları yazan adamlar başarılı oluyor akıyorlar lan akıyorlar. aynen şöyle başlıyor bir çoğu bak; ” ben bundan 3 sene öncesine kadar 40 metre kare bir evde oturan biriyken şimdi, 970 metre kare bir villadan yazıyorum bu kitabı.” hasgibtirrr diye iç geçiriyorum hemen okumaya devam ediyorum ve o an o adamın yerine koyuyorum kendimi o adam resmen bana hükmediyor bu kitabı bitirene kadar. bazen de zap yaparken televizyonda bir aşçı görüyorum, yemeği bir güzel hazırladıktan hemen sonra üstüne ufak bir biberiye yerleştiriyor. bende içimden diyorum ki ulan bende güzel yemek yapıyorum o halde bende bir gün aşçı olabilirim ve biberiyeyi en üst’e ben dikecem diyorum ve biberiye almaya çıkıyorum. bazen fotoğrafçılığa merak salıyorum arkadaşlarımda zaten diyorlar; ” olum senin kadrajı yakalaman çok iyi lan. ” hemen fotoğraf makinesini alıp etrafı çekmeye başlıyorum..

    ama içimdeki sıkıntı hiç bir zaman gitmiyor. bugün i̇stanbul’a geldim ve gelirken yolda uzun uzun düşündüm; ” lan olum sen ne tak yiyeceksin ileride amacın ne ? hedefin ne olum senin ne taksun lan sen, şu haline bir bak ” hiç bir soruya cevap veremedim ben üniversite’de daha ilk senesinden okulunu uzatan geri zekalının tekiyim aslında, işte bu benim. bazen aşçıyım bazen fotoğrafçı bazen ise ideal sevgili. ama aslında hiç biriyim. hepsinden biraz olup da hiç bir şey olamamam sorun aslında. sorun başlı başına benim. ben yaşamaya çalışıyorum bazen, bazen sevmeye, bazen unutmaya, bazen yürümeye, bazen ben ben olmaya çalışıyorum aslında ya. ben ömer singez ve yaşıyorum galiba.
    ···
  20. 20.
    0
    bazen konusmayı biseyler anlatmayı seviyorum, bazen dinlemeyi seviyorum ama bazen sorulan sorulardan nefret ediyorum; özellikle de yargılarcasına sorulan sorulardan.. icimden “sana ne” demek geliyo sorulan sorulara cevap olarak ama kalp kıramıyorum bile bile.. bazen istedigimiz gibi yasayamadıgımızda kabugumuza cekiliyorz cünkü orda gercekten özgürüz bize ait ve kurallarını kendimizin belirledgi bi yer, bi süre mutlu gibi oluyoruz ama olmuyo iste.. tekrar arayıs icinde oluyoruz; mutluluk ve huzur avına cıkıyoruz ama ava gidip avlanıyoruz. yine yine yine elimizde kalan kendimiz ve kırılmıs kalbimiz, yerle bir olmus hayallerimiz oluyo.. simdi yatagıma uzanmısken aklıma niye böyle seyler geldi de yazdım bilmiyorum ama yazmak istedim ve yazdım: “özgürmüsüm gibi” hepsi bu sadece
    ···