1. 26.
    +2
    korkudan iki elimi yumruk yapıp ağzıma soktum. sonra bu korkumun yersiz olduğuna karar verip durdum. nasıl olsa bir gün kurbanlarım bulunacaktı polis tarafından. bunun bu kadar erken olması bana zekamı sorgulatsa da kabul etmeliydim ki o olay sırasında tamamen bilinçsizce hareket etmiştim ve bunun bir daha başıma gelmesine asla izin vermeyecektim.

    hem onları bana ulaştıracak bir kanıt da yoktu ceset üzerinde yahut etrafta. derin bir nefes alıp ayağa kalktım, montumu giydim ve dışarı çıktım. saat 09:00 civarıydı, etraf sakin sayılırdı. sokaklarda yürüdüm biraz.
    ···
  2. 27.
    +1
    bambaşka biri olmuştum, bunu hissedebiliyordum. üzerime doğru yürüyen sokak köpeğinden, etraftakilere çaktırmadan uzaklaşma uğraşlarına girmiyordum artık. ya da bir telefoncunun vitrinindeki telefonlara bakarken telefoncu kapının önüne geldiği zaman koşar adım uzaklaşmıyordum. tamamen değişmiştim. bu hoşuma gitmişti. eğer daha fazla öldürmek bu halimi daha iyileştirecekse, tüm şehrin dıbına koyardım.
    ···
  3. 28.
    +2
    Bu duyguların verdiği etkiyle gülümserken karşıdan gelen bir kadının bu mimiğime karşılık vermesiyle irkildim. Resmen bana bakıp sırıtmıştı. Tatlı, sıcak bir sırıtıştı bu. Kalbim amacından sapmış, gereksiz bir tempoyla atıyordu. Dönüp arkasından seyrettim. Solumda bir ara sokak vardı. Eğer yeterli hızda koşarsam önüne çıkabilirdim. Hiç düşünmeden koşmaya başladım. Birkaç kere çöp tenekelerinden zıplayan kediler çığlık atmama sebep olduysa da vaktinden önce ulaştım hedeflediğim noktaya.
    ···
  4. 29.
    +2
    Hızlanan nefes alışverişimi düzene sokmak için derin bir nefes aldım. Üstümü başımı düzeltip yürümeye başladım. Geliyordu. Acaba beni hatırlayacak mıydı? Yoksa deja vu deyip geçiştirecek miydi? iyice yaklaştı. Saçlarının bir kısmı yüzünü kapatıyordu. O kısımları merak ettim. Etkileyici bir kadındı. Hani bazı filmlerde arka masada oturur da sizde ‘kesin bu kadın olayın içinde’ düşüncesini oluşturur ya, öyle bir kadın işte. Artık aramızdaki mesafe iyice daralmıştı. Gülümsemeliydim. Abartmak istemiyordum, hafif bir gülümseyiş olmalıydı. Bir türlü beceremiyordum. 2 adım sonra yanımdan geçip gidecekti. Suratım garip şekillere giriyordu. Şaşkınlıkla bana baktı. Rezil olmuştum. Yanımdan geçerken cebimden çakımı çıkarıp kulağının altından boğazına soktum.
    ···
  5. 30.
    +2
    Sol elimle alnını tutup kafasının arkasını göğsüme bastırdım. Çakıyı sağa sola oynattıkça içim titriyordu. Bir an bayılacak gibi oldum ama toparlandım. Soğuk kanlı, pgibopat, duyguları olmayan bir katildim ben. Ama kan da insan gibi fışkırmıyordu ki amk. Gözlerimi kapattım. Çırpınmaları zayıfladı ve kendinden geçti. Kollarının altından tutup arkamdaki ara sokağa çektim kurbanımı. Çöp tenekesinin çıkmaz tarafa bakan yanına koydum. Evsizlerin yattığı kartonlarla üzerini örttükten sonra dudağına küçük bir öpücük kondurup ayrıldım oradan.
    ···
  6. 31.
    +1
    Dizlerim titreye titreye yürüyordum. Az önce olanlar kafamın içinde tekrar ederken son öpücüğün hata olduğuna karar verdim. Eğer tükürüğüm orada kaldıysa beni yakalayabilirlerdi. Hemen bi markete girip çamaşır suyu aldım. Koşarak hale’nin (ona bu ismi takmıştım.) yanına gittim. Çamaşır suyunu kafasından aşağıya boşalttım. Dudaklarına dudaklarına yedirdim. Rahatlamıştım. Bu çamaşır suyu da döl gibi kokuyor.
    O sırada ellerimdeki kan dikkatimi çekti. Bu ellerle markete girmiştim, şimdi de yollarda yürüyordum. Neyse ki bu civarda pek zeki insan olmazdı. Suyundan mıdır nedir insanlar zombi gibiydi hep. Mal gibi sağa sola koşuşturan çocuklardan birini durdurup çeşme sordum. ‘şurada hemen abi,’ dedi. Gerçekten gösterdiği yerde bir çeşme vardı. Hemen gidip güzelce ellerimi yıkadım. Kurbanımın vücudundan çıkmış o enfes renk aktı gitti.
    ···
  7. 32.
    0
    Kahvaltımı yapıp evin yolunu tuttum. Bastığım yerler bundan gurur duyuyormuş gibiydi. Zemin ayaklarımın altında ‘ez beni’ dercesine bir ahenk içinde uzanıyordu. Bastım. Adımlarımı korkmadan attım. Birkaç esnaf beni görünce içeri girdi. Gerçekten insan öldürmek kişinin karakterini, görünüşünü değiştiriyor muydu? Bu kadar çabuk mu?

    Salonun yanından geçerken babamla göz göze geldik. Çocuklara yakışacak bir utançla kaçırdı gözlerini. Balık gibilir mi lan? Neyse bunu düşünmek beni olumsuz yönde etkileyecek.
    ···
  8. 33.
    0
    Sandalyeme oturdum. Pencereden fakir binaların eskimiş çatılarındaki güvercinleri izledim. Bir tanesi kafasını sallaya sallaya kovalıyordu dişi bir güvercini. Aslında kovalamak da sayılmazdı bu. Sonuçta birisi guruk kurug diye kanatlarını aça aça peşinize takılırsa kaçarsınız bir zahmet. Biraz hırsız polisçilik oynadıktan sonra arkadaki ani bir hareketle altına aldı diğerini. Bir iki kanat çırpması kadar zamanda işini halledip başka bir binanın çatısına uçtu. Dişi tek başına kalmıştı kiremitlerin üzerinde. Kim bilir kaçıncı defa yemin ediyordu bu olayın bir daha olmayacağı üzerine. Hayat garip.
    ···
  9. 34.
    +1
    Japon balığımın akvaryumunu alıp okşamaya başladım. Sağ bacağım pencerenin kenarında yaylanıyordu. En iyisi güzel bir kedi alayım ben. Böyle cam sevmekle olacak iş değil bunlar.

    Bir süre sonra bacağım yorulunca yatağa geçtim. Yatıp tavandaki karışık şekilleri bir şeylere benzetmeye başladım. işte sivri burunlu bir kadın. Şu da Mickey Mouse galiba.

    Rüyamda küçük bir tekneden atladığım su bir anda kana dönüşüyor ve boğuluyordum. Ağzıma dolan kan tadı cinayetlerimi hatırlattı. Son nefesimi de verince uyandım. Ağzımdaki kan tadının hala duruyor olmasına şaşırarak parmağımla kontrol ettim. Dilim kanıyordu. Isırmışım demek ki. Küçükken yaşadığım evin duvarına işediğimi gördüğüm bir rüyadan uyandığım sırada yatağı sırılsıklam bulmam benim için çok daha travmatikti. Dilimi ısırmaktan da utanacak halim yok.
    ···
  10. 35.
    0
    Hava henüz aydınlanmamıştı. Dışarı çıkıp biraz dolaşmak istedim. Japonu uyandırmadan sessizce çıktım odadan. Televizyonun ışığı koridoru biraz aydınlatmıştı. Yine erotik kanallara bakıyor huur çocuğu. Çıktığımı belli edecek bir şiddetle kapıyı kapattım arkamdan. Apartmanda nazmi abi’yle karşılaştım. Hiç konuşmazdık. Adını da ben uydurmuştum zaten. Ufak bir nazmi’lik yok değildi kendisinde. Yanından geçerken hafif temas etti omzuma omzu. Ürperdim. Korkuyordum bu adamdan.
    ···
  11. 36.
    0
    Hava çok soğuktu. Şöyle sıcak bir meyve suyu ne güzel giderdi şimdi. Ama nereden bulacaksın bu saatte açık bakkalı. Zaten bu ortaklaşa dükkan kapatma olayına da kıl oluyorum. Ne olur bir bakkal da gündüz kapatıp gece açsa sabaha kadar. Hadi bakkalı geçtim, burada tekel bayiler bile yatsı ezanıyla beraber kapatıyor dükkanı. yasak masak diyorlar da olmaz öyle şey.
    ···
  12. 37.
    0
    Yürüyüşümün hızlı olduğunu fark edip yavaşladım. Ağzımdan çıkan dumanlar düzgün yürümemi engelliyordu. Gözüm takılıyordu sürekli. Şekilleri bir şeylere benzetiyordum yine. Aha bir kayıkçı, bu da samuraya benziyor. Yanımdan hızla geçen bir araba beni kendime getirdi. Arkasından ‘karın mı doğuruyor züt!’ diye bağırdım. Sesim şehrin içinde yankılandı.
    ···
  13. 38.
    0
    Böyle hız yapan şoförlerden nefret ediyorum. Ya benim ayağım takılsaydı o an, yola doğru düşseydim? Direkt üzerimden geçecekti. Bir de işin yoksa o an plan kur, o ‘bi şeyiniz var mı beyefendi?’ diye yanına gelince sapla bıçağı kalbine. O can havliyle insan öldür. Neyse ki çok sabırlı biriyimdir.
    ···
  14. 39.
    0
    Yolun aşağısında yerin dibine yapılmış gibi duran bir gecekondunun küçük penceresindeki zayıf ışık dikkatimi çekti. Etrafı kolaçan ederek yaklaştım. Yüksekçe bir kaldırımdan atlamak zorunda kalsam da bu tip farklılıklar beni kendisine çekiyordu. içimdeki maceracı katil dur durak bilmiyor, beni o aksiyon senin bu aksiyon benim savuruyordu hayatın içinde. Kafamı uzatıp içeriye baktım. Küçük bir masada bir şeyler yazan büyükçe bir adam vardı. Gövdesini masaya zar zor sığdırmış, bozulmaya yüz tutmuş, göz kırpan masa lambasının ışığında kalemini sürtüyordu beyaz kağıtların üzerine. Ne yazdığını merak ettim ama bu mesafeden okumam imkansızdı. Cama tıkladım.
    ···
  15. 40.
    0
    Ani bir refleksle masanın üzerindeki kağıtların üzerine kapandı. Önce boş boş sağa sola, sonra bana baktı. Bana bakınca gülümseyip dost olduğumu hatırlattım ona. Sandalyesini geriye çekip ayağa kalktı. O kalkınca odanın üçte biri doldu. ihtişamından etkilenerek geriye çekildim. Demir parmaklıklar olan pencereyi açtı.

    ‘sen kimsin lan?’

    ‘ne yazıyorsun?’

    Kağıtlarına baktı tekrar.

    ‘seni ilgilendirmez.’

    Bu cevap beni kırmış, yüzümü önüme düşürmüştü. Dudaklarımı büzüp ruh halimi anlamasını bekledim. Tepki vermedi.
    ···
  16. 41.
    0
    ‘ne demek beni ilgilendirmez?’

    ‘gibtir git başımdan kardeşim, bela mısın sabah sabah?’

    ‘belayım n’apcan?’

    ‘bekle orada.’

    Pencereyi kapatıp içeri girdi. Anladığım kadarıyla yanıma geliyordu. Normal şartlar altında beni kaldırıp az önce kapattığı pencerenin demir parmaklıkları arasından geçirerek içeriye sokması, sonra da kapıdan girip odanın ortasında halıya desen yapması lazımdı. Ama hiç kusura bakmasın, ben bunca cinayeti yağlı bir su aygırından gurur kırıcı bir dayak yemek için işlemedim. Cebimden çakıyı çıkartıp pencerenin kenarına koydum.
    ···
  17. 42.
    0
    Yükünü yeni boşaltmış bir tanker gibi geliyordu üstüme. iri olmanın verdiği özgüven çevre kontrolü yapmasını engellediğinden küçük bir çöp tenekesine basarak dengesini kaybedip yere düştü. Ağır adımlarla yerdeki devasa bedeninin etrafından dolanarak evin ön tarafında bulunan yaklaşık 5 adımlık domates bahçesindeki, oraya gelirken göz ucuyla gördüğüm, iki yetişkin yumruğu büyüklüğündeki gri taşın yanına gittim. Hayatı boyunca dışkılamanın önemini kavrayamamış, ne yediyse benimsemiş, depolamış, yağlara bir anne şefkatiyle kucak açmış kurbanım evinin pütürlü duvarına tutunarak kalkmaya çalışıyordu o sırada.
    ···
  18. 43.
    0
    Eğilip taşı aldım. Tekrar yavaş ve arkasından yaklaştığınız kişiyi gerecek bir miktar ses çıkaran adımlarla neredeyse doğrulmak üzere olan sürpriz yumurtanın içini açacak vuruşu yapabilecek mesafeye geldim. Birkaç saniye kurbanımın beyninde ‘oh be başardım!’ Duygusunun oluşmasını bekledikten sonra iki elimle tuttuğum taşı tanrıların görebileceği şekilde kaldırıp belimden aldığım kuvvetle sertçe indirdim.
    ···
  19. 44.
    0
    Allah sizi inandırsın o kafaya göre gayet küçük sayılabilecek taş; soyulmuş bir mandalinaya giren iki başparmağın ayırdığı gibi ikiye ayırdı kafayı. O büyük et ve kemik bileşimi bir anda yapıştı yere. Daha önce bu kadar pervasız bir düşüş görmemiştim. Hiçbir şeyi umursamadan öldü. Bana son bir kere bakmadan öldü. Eminim azrail’in yetişemediği ilk ölümdür bu. Sadece öldü. Bir saniye önce yaşıyordu, şimdi öldü.
    ···
  20. 45.
    0
    Elimdeki taşı rahmetlinin düşmesine sebep olan çöp tenekesine koydum. Pencerenin kenarından çakımı aldıktan sonra tenekeyi de kucaklayıp çıktım oradan. Bir süre sonra tenekeyi yere bırakıp koşarak geri döndüm. Açık kalan kapıdan girerek masanın üzerindeki kağıtları inceledim. Çocukça bir masumlukta yazılmış aşk mektuplarıydı. Görünüşe bakılırsa kimseye göndermiyor; yazıp yazıp kenara atıyordu. Masanın sağ tarafındaki kül tablasına bakarak ilk kurbanımı düşündüm. Gözlerim doldu.
    ···