1. 6.
    0
    rötuş yapılır
    ···
  2. 5.
    0
    ananın dıbını gibimle çizdim.
    ···
  3. 4.
    +1
    http://inciswf.com/1293985576.swf
    ···
  4. 3.
    0
    bıyıklı huur çocuğu sandım okumadım
    ···
  5. 2.
    0
    "aklımda bir fikir var ama göğüslerimi görmeni istemiyorum" dedi, sessizliği yırtarcasına. "daha önce de gögdüm göğüslegini mon cherie" dedim alaycı bir tavırla. arabamın boyasını da göğüs uçlarıyla çizmişti. "aa! doğru ya!" dedi şaşırgan kız. "biliyor musun? meme uçlarımı bir elmas gibi kullanıp camları kesebiliyorum." dedi ayağa kalkarken. "nasıg yani?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak. "ben osmanlı torunuyum, mermere tokat attım memelerimle, öyle geliştirdim kendimi. ama bir gün amerika'da okuyan kuzenim; 'self improvement is masturbation' dediğinde bıraktım memelerimi geliştirmeyi." dedi. bu cümleyi bir solukta kurmuştu, ben ise şaşkınlığımı henüz atamamıştım. desteklercesine; "izle." dedi, destekli sütyenini çıkarırken. bir kez daha 90b olan kahverengi meme uçlarını çıkarmıştı ay ışığına. ince bir "cızzzt" sesiyle çizdi cama halkayı. memesini kaldırıp cama vurarak indirdi daha sonra o kestiği parçayı. artık bir kol girecek ölçülerde daire boşluk duruyordu arabamın camında. kolunu uzatarak aldı anahtarı içeriden. "ay çilingirlik de yaptım senin için" dedi sarkastik ses tonuyla.

    bu kıza hem kızgındım, hem de bir teşekkür borçluydum. "istersen evimde masum bir kahve içebiligiz" dedim, elimi uzatarak. gayet narin bir şekilde büktüğü bileğiyle yerleştirdi narin ellerini, elimin üstüne. "bu kahveye asla hayır diyemiyorum" çıktı ağzından, açtığım kapıya doğru ilerlettim elimi, arabaya binmesini beklerken. artık istikametimiz evimdi.

    eve girdiğimde hali hazırda evime sinmiş olan kahve kokusu karşıladı fransız burnumun asil kıvrımlarını. "evinde güzelmiş" dedi kendini siyah deri koltuğa bırakırken. çantasını yemek masasının üstüne bırakmıştı. "bunları sen mi yaptın" dedi, eline aldığı fotoğraf albümümü gördüğünde. seviştiğim kadınların vegibalık fotoğraflarıyla doluydu, "evet ben yaptım" diye cevapladım kahvenin olmasını beklerken. "peki bu ıspanak ve brokoli kokusu nerden geliyor? arabada da vardı." dedi fotoğrafları incelemeye devam ettiği sırada. tam cevap vermek için dudaklarımı hazırlamıştım ki bir kez daha girdi söze; "aa bu kadın anneme ne kadar da benziyor" dedi; bakımlı, olgun bir kadının fotoğrafını işaret parmağıyla okşadığı sırada.

    artık kahve hazırdı, doldurduğum kupaları deri koltuğa doğru zütürdüm. zen sehpanın üzerine bıraktığımda yayıldı bir kez daha kahve kokusu odanın tüm tenhalıklarına. "sen tek mi yaşıyorsun?" diye sordu, odanın duvarlarını incelerken. "evet" dedim, bir kez daha michelle'i hatırlamışken. "zor olsa gerek" dedi. sesi biraz incelmiş ve fısıltıya dönüşmüştü, poposunu biraz daha bana doğru yaklaştırdı. bunu koltuğun çıkardığı gıcırtıdan anlamıştım. artık sol eli , sağ bacağıma değiyordu. bir kez daha yaklaştı, sağ bacağım onundu.

    kas çizgilerimden ilerleyen ipeksi dokunuşlarıyla okşadı ruhumu. "sanırım sana bir özür borçluyum" dedi kulağıma fısıldadığı buğulu nefesiyle. artık otomatik pilota geçmiştim, kontrolü penisim ele geçirmişti, acil iniş izni istiyordu, boş ve ıslak bir vajinaya. altimeterin en yüksek değeri gösterdiği irtifadan daldım yeni ıslatılmış parlak dudaklara. sıcak nefesin rahatlatıcılığı ve başka bir dilin verdiği na-yalnızlık hissi. sardığım fit belin tüm kıvrımları penisimin sertleşmesine biraz daha katkıda bulunmuştu. ebru artık kucağımdaydı. diz kapaklarını okşadığım iki elim özerkliğini ilan etmişti, dillerimiz sevişiyordu.

    ellerinin saçlarımda kayışını izledi ruhum. diz kapaklarındaki ellerim kendilerini kalçalara bırakmıştı. teninin sıcaklığını hissediyordum her dokunuşumda, boynumda kayan dudaklarının bıraktığı aşk yaraları kopan bir aşk savaşının ilk mevzileriydi. gömleğimin düğmelerini açan fransız manikürlü tırnaklarıyla tezat oluştururcasına tek renk olmuş kırmızı göğüslerini saldı en hoyrat bakışlarımın önüne. tadının en yoğun olduğu yerde geziyordu dilim, iki göğsünün arasında. bir nevi penisimden önceki keşif koluydu dilim, daha sonra vajinasına emanet edeceğim.

    hızlı bir hareketle doğrularak aldım kucağuma ebru'yu. tam karşımda duran yemek masasına bıraktım pürüzsüz poposunu. sağ elimle tuttuğum iki ayak bileğini havaya kaldırdım. artık masanın üstünde sırtüstü yatıyordu, bacakları yukardaydı, vajinası ve poposu ise önümde açılmış bir şekilde duruyor, beni bekliyordu. dilimin geciktirici etkisiyle ıslattığım vajina dudaklarına yerleştirdim işaret ve orta parmağımı. şimdiden mırıltıları evi inletiyordu. içine girmek için sabırsızlanıyordum pantalonumun düğmelerini acemice çözerken.

    kuru ve sert penisimi vajinasına yerleştirdiğimde tırnakladı ellerimi. canını yakmış olmalıydım istemeden de olsa. kahverengi meme uçları bacakların arkasında görünüp görünüp kayboluyor, tenim tenine her çarptığında uzaklarda görünen titrek bir köy ışığı gibi geceye yön veriyordu. ayak bileklerini dişliyor, belinden tuttuğum tüm vücudunu sert bel hareketlerime uyduruyordum. ikimiz de biliyorduk; boyanın intikdıbını alıyordum...

    au revoir!
    Tümünü Göster
    ···
  6. 1.
    0
    olsa olsa hoyrat bir gecenin tomurcuğudur bu ham ervah kız. küskünlüklerinin sardığı ruhunun gediklerinden sızan aşk esintisinin hayata dair göz kırpmasıdır belki de kendini kaybettiği ergenliğinde, hayata bir araba boyasıyla dahil olması. biliyorum üzdüler seni kadınım, kim dinledi içinde kopan fırtınaları bir deniz kabuğuna kulağını dayarcasına? kim hissetti ki takındığın sahte gülümsemenin derinlerinde kopan fırtınalara dair bir güneş ışığı olduğunu. en yalnız gecende karıştın kalabalığa, imdi çığlıkların yırtacak geceyi, saçların bileğime dolandığında...

    izninizle sizlere bu kadını anlatmak istiyorum azizlerim, bacak tüylerini yeni almış pembe meme uçlular!

    sevdiğim kadından kilometrelerce uzakta kaybetmiştim sevdiğim saçların kokusunu. en son ankara'da şehir dışında bir kitapçıda rastlamıştım bu kokuya, bilinçsizce tuttuğum kolun uzantısı bakışlar izlemişti hevesli şapşallığımı. aynı kokuya sahip başka bir kadın, sahi bu kadar mı sevmiştim? en son hangi bedende kaybettim kokunu hatırlamıyorum, her sabah yeniden bulmacasına. bir sabah olacak ama, ortalarda bir sabah, orada sen de olmayacaksın ayrıca.

    karşıdan gelen arabanın selektörüyle bölündü düşüncelerim. realitenin ortasına düşürmüştü beni sevdiğim kadının uzaklarda olduğu gerçeği. bunun böyle olacağını ilk gün de biliyordum, sabah kalktığında yatağın karşısındaki aynada saçlarını topladığı mavi tokayı ilk gördüğümde de biliyordum, son kez ellerini tutup öptüğümde de biliyordum, göğsüme dökülen terden sırılsıklam olmuş saçlarını son kez öptüğümde de biliyordum. ama bilmediğim bir şey vardı; o da bu gecenin beklenenden farklı geçeceği.

    düşüncelerin sardığı kasvetli gecede durdum bir marketin önünde. ev için birkaç taze sebze ve ekgib olan şeyleri alacaktım. sertçe çarpan araba kapısının bir kez daha beni hayata döndürmesine izin verdim. sanırım ihtiyacım olan sıcak bir duş ve bardağın dibini emanet edeceğim buzlu viskiydi.

    alışverişimi tamamladığımda yürüdüm kendinden emin adımlarla kasaya doğru. kol kıllarını -sanırım toz almak için- biriktirmiş kasiyer kızın gülümsemesine karşılık vererek uzattım brokolili, çilekli ve ıspanaklı prezervatif kutularını. sıradan meyvelerin hüküm sürdüğü prezervatifleri sevmiyordum, hem demir bakımından zengin değillerdi hem de fazla alışılagelmişlerdi. kasiyer kızın da titreyen dudaklarla; "sanırım misafirlerinizi iyi besliyorsunuz, damaklarında kalıyordur tadları" deyişiyle gecem renklenmeye başlamıştı yavaş yavaş. dudaklarımı bıraktım ruhumdan kopan nefesin çıkardığı ıslık seslerine. melankolik olmak bir centilmen için fazla bencilceydi; emilecek göğüsler, okşanacak saçlar beklerdi en hisseden uzuvlarımızı.

    hava perdesinin kestiği dünyaya attım adıdımı marketten çıkarken. gece daha yeni başlıyordu, belki eskiden seviştiğim herhangi bir kadını evime davet eder biraz içki içtikten sonra battaniyenin altında oynaşmaya başlardık. şakayla karışık okşardım pembe dudakları büzüşmüş vajinalarını, şakayla karışık girerdim içlerine, şakadan da olsa severdim bu gece başka bir kadını; en sevdiğim kadını görürcesine başkalarının çıplak tenlerinde, giyinik ruhumun anısına...

    bunları düşünürken yaklaşmıştım otoparkın bir kadın beli gibi kıvrımlı park şeritlerinin son bulduğu noktaya. heyhat arabam ortalıkta yoktu, arabama benzeyen bir araba görmüştüm ama ona da bir başkası biniyordu. penisimden gelen bir irkilmeyle döndüm bir kez daha arkamı. bu benim arabamdı, bir başkası binmiyordu, sadece sürücü koltuğunun olduğu tarafta geziniyor, kulak tırmalayan gıcırtılar eşliğinde volta atıyordu. "excusez-moi!" diye bağırdım türkiye'de olduğumu unutmuşcasına. arabamdan hala gıcırtılar geliyor ve çevresinde biri hunharca dönüyordu. adımlarım yolunu bulacaktı, ancak penisim istemsizce erekte olmuştu, bu da bir kadına yaklaştığımın en büyük belirtisiydi. arabamın çevresinde gezinen bir kadındı sanırım.

    arabamın olduğu bölmeye geldiğimde penisime inanamadım. daha önce klitorisini arabanın lastiğine sokup patlatan görmüştüm ama kahverengi meme uçlarıyla araba boyası çizeni ilk kez görüyordum. şaşkınlık ve ereksiyonla karışık bir şekilde titredi sesim. "pardon mademoiselle!" dedim. bu kez karşımdaki beni duymuş, olduğu yerde yeni orgazm olmuş bir vajina gibi kala-kalmıştı. "ııı şey, ben de gidiyordum tam." dedi ince bir ses, arkasını bana dönerken. bu dolgun göğüslerin sahibi elimden kolayca kurtulabileceğini sanıyordu. tam adımını atmıştı ki kaslı ellerimle kavradım yumuşak kolunu. "agabama ne yaptın tügk kızı?" diye sordum şaşkınlıktan bitap düşmüş bir şekilde. kız ise duyduğu aksandan şaşırmış olacak; şaşkın bir ifadeyle bana doğru döndü. büyümüş gözleriyle yüzüme bakakaldığında boğazımı temizlemem böldü sessizliğimizi. "ay pardon yaa, ben seni eski erkek arkadaşım sandım onun arabasına benziyor bu, sen bildiğin yabancısın" dedi şovenist bir ifadeyle.

    artık önümde iki seçenek vardı. ya bu kadını affedip bırakacaktım ya da arabama verdiği zarar için polis çağıracaktım. düşünceli bir şekilde koydum elimi penisime. kız ise karşımda korku dolu gözlerle benden gelecek tepkiyi bekliyor, takındığı ürkek gülümsemeyle şirin görünmeye çalışıyordu. bugün için penisimi sola yatırdığımdan olsa gerek, üzerimde bir iyilik vardı. "git." dedim; "git türk kızı, seninle sevişirdim ama evimin boyasını çizeceğinden korkuyorum." diye tamamladım. hoyrat bir gülümseme karşıladı düşünceli bakışlarımı. "teşekkürler ciksi bayım." dedi artık kendine ait olan gülümsemesiyle.

    arkasını dönmüş karanlığa doğru karışıyordu, ben ise o sırada ceplerimi yokluyor, kaybettiğim araba anahtarımı arıyordum. bu kez arkasından sinsice yaklaşılan bendim. ses, az önceki çılgın kıza aitti; "bir şey mi oldu?" diye soruyordu, soru işaretli ses tonuyla. "anahtagımı içegde unuttum sanıgım" dedim, bir kez daha iç ceplerimi yoklarken. "sahi mi?" diye sordu gözlerine siper ettiği ellerini arabanın yan cdıbına yerleştirip içerde ne var ne yok görmeye çalışırken. "a-ha!" diye bir ünlemle belirtti anahtarları gördüğünü. içerde, koltuğun kenarında unutmuştum, otomatik kilitleme sistemi de üzerine kilitlemişti kapıları. kesinlikle ilginç bir gece yaşıyordum. derin bir of çekerek çöktüm kaldırımın belki de daha önce hiç oturulmamış bir kenarına. kız ise birkaç saniye sonra yanıma oturmuş, ellerinin üstüne getirdiği uzun bluz kollarını eldiven gibi ellerine siper etmiş, benimle birlikte düşünüyordu.
    Tümünü Göster
    ···