0
yapılan göndermelere gelecek olursak; ilk olarak filmdeki bazı isimlerin içerdiği anlam lar üzerinde durmak gerekir: filme adını veren matrix’in sözlük anlamı; bir düzlem üzerinde sıralanmış bir dizi sayı, figür veya işarettir. film de matrix’in bilgisayar ekra nındaki görünüşü de sözlük anldıbına uygun olarak kur gulanmış, insan zihinlerinin tutsak alınıp köleleştirildiği sanal dünyaya latince rahim anldıbına gelen matrix adının verilmesi yerinde olmuş, çün kü insanın kendini en güven li ve rahat hissetiği ortam içinde sürekli uyu yup dış dünyanın ger çeklerinden soyutlandığı tek mekân rahimdir. filmde ise insanlar sun’î bir rahim olan tüplerin içinde yetiştirilmekte ve bu insanlardan yapay ze kâ için enerji elde edil mektedir. gördüğü rüya yı kâhinlere yorumlatmak istemesiyle tevrat’a konu olan babil kralı nabukadnezar, filmde düş sel/sanal dünyaya karşı verilen savaşın mobil ka lesine, bir hoverkrafta is mini vermiş. hoverkraftın modelinin numarası olan mark 3 no: 11 ise i̇n cil’in markus bölümü nün 3. babının 11. mısraına tekabül ediyor. (mark 3:11): “murdar ruhlar onu gördükleri zaman önün de yere kapandılar ve sen al lah’ın oğlusun diyerek hay kırdılar.” zion incil’de dünya nın yok edilmesinden sonra allah’ın iyi kullan için kura cağı krallık olarak geçiyor. filmde ise zaten mahvedilmiş dünyada matrix’ten kurtarı lan insanların yaşayacağı tek şehir, insanlığın kurtuluşunu sağlayacak kişiyi bulmaya kendini adayan ve potansiyel mesihi düş dünyasından uyandırıp gerçekler dünyası na davet eden karaktere yu nan mitolojisinde uyku tanrı sı hipnos’un oğlu olan morpheus ismi verilmiş. hristiyan teolojisinde baba-oğul-kutsal ruh’tan oluşan teslis ya ni trinity filmde asi-zevce-koruyucu şeklinde bir kadın kimliğiyle karşımıza çıkıyor. filmde morpheus’un baba, neo’nun oğul, trinity’nin de kutsal ruh olduğu bir tesli sin varlığından da sözedilebilir. cypher, şeytanın isimle rinden lucifer’e, bir gönder me. âdem’in kendisinden üs tün olmasını kabullenemeyerek isyan eden şeytan gibi cypher da neo’nun seçilmiş kişi olma olasılığını kabul et meyip karşı safa geçiyor (john milton’ın kayıp cennetinde şeytan kendini oğul i̇sa’ya hatta tanrı’ya üstün gördüğü için isyan eder). morpheus ve neo’ya ihanet etmesi göz önünde bulundu rulursa, cypher’ın i̇sa’ya iha net eden havari judas’ı tem sil ettiği de söylenebilir. öte yandan cypher sıfır, hiç, önemsiz kimse veya şey ve şifre gibi anlamlan olan “cipher” kelimesinin bozulmuş hâli de olabilir. thomas anderson ismi gördüklerinin dı şında herşeyden kuşkulanan i̇sa’nın havarilerinden st. thomas’a gönderme yapıyor. ayrıca anderson insanoğlu anldıbına gelen ve i̇sa için kullanılan bir tabir. thomas’ın bilgisayarla ilgili illegal, korsan işler yaparken kullandığı ismi neo, basit bir oyun olan anagram ile yani harflerin yer değişimiyle one’a dönüşüyor. the one” hristiyan teolojisinde “seçil miş kul” manasına gelmekte. nitekim neo kendisini tanıyıp keşfettikten sonra bir mesih haline geliyor. sonsuz anla mına gelen “eon” ise neo’nun diğer anagramı. edebî eserlere yapılan gön dermeleri filmi kare kare inceleyip satır aralarını okuya rak anlamak mümkün. bu inceleme film karelerinin kro nolojik sıralaması gözetilme den rastgele bir sıralamayla yapılmıştır.
kontrolsüz sanayileşme, den gesiz kapitalist yayılım, i. ve ii. dünya savaşları ve hızlı teknolojik gelişim edebiyatta anti-ütopik/distopik gelecek kurgulan şeklinde yeni bir janrın oluşmasına neden ol muştur. matrix’in de görsel bir anti-ütopya olduğu söyle nebilir. anti-ütopik dünya düzeni konusunun işlendiği en iyi ve en ünlü örneklerden biri olan george orwell’in 1984′ünde olduğu gibi matrix’te de insanların hayatının görünmez bir iarede tarafından denetlenip yönlendiril mesi, kökleştirilmesi söz ko nusu. 1984′te “big brother” (büyük ağabey) adıyla zihin lerde somutlaşan bu irade, matrix’te insanların kendi elleriyle yarattığı ama kontrol lerinden çıkan siberteknoloji halinde ortaya çıkıyor. 1984′te insanlar ekranlar (screens) muhbirler ve düşünce polisleriyle denetim al tına alınırlarken, matrix’te durum daha vahim, çünkü insanlar zaten zihnen ekranın içindeler, yani hayatları sanal ortamda farkettirilmeden manipüle ediliyor. aynca 1984 ‘ün düşünce po lislerinden de beter sanal or tamın sağladığı ultra-doğaüstü güce sahip ajanlar da söz konusu. 1984′te rejim karşıtı winston smith’in sorgulandı ğı o ünlü 101 nolu odaya ben zer bir yerde yine potansiyel asi neo’nun sorgulanması da ayrı bir paralellik. neo’nun apartman daire numarasının da 101 olması böyle bir gönderme olasılığını güçlendirir nitelikte. cypher’ın ajan smith’le pazarlık yaptığı sah nede “bilgisizlik mutluluktur” demesi 1984′teki “bilgisizlik kuvvettir” sloganını hatırlatı yor.
görünmeyen, ne olduğu bi linmeyen iktidar teması 1984′te olduğu kadar kafka’nın şato ve dava romanla rında da işlenir. matrix’te “gerçeğin çölü” (desert of the real) şeklinde takdim edilen çorak topraklar waste land’de hayat yerine ölüm veren topraklar olarak sunu luyor. eliot çizdiği anti-ütopik dünya portresinde gerçe ğin bir avuç dolusu toz ve gölgeden ibaret olduğunu; gölgenin de ilüzyondan baş ka birşey olmadığını ifade eder. matrix’te ise bilgisayar ortamında yaratılan sanal dünyanın gerisinde gerçeğin kasvetli çölü uzanmaktadır. neo’nun ajanlara karşı mücadeleye hazırlan dığı eğitim programın da günlük iş koşuşturmasındaki insanların gösterildiği sahne (kır mızılı kadının da yer aldığı sahne) işyerlerine yetişme çabasıyla soluk soluğa, birbirlerinin yüzüne bakma dan, gözleri kendi ayaklarına kilitlenmiş şekilde koşuşturan insanların betimlendiği waste land’in “unreal city” (gerçekdışı şehir) adlı bölümüyle benzer lik taşımakta. matix’te de çorak ülke’de de sistem içinde kendilerine bi çilen role kanalize olarak robotlaşan, hem kendilerine, hem birbirlerine, hem de ger çeklere karşı yabancılaşan bi reylere atıfta bulunulmakta dır.
neo’nun bilgisayarından ge len mesajla uyandırıldığı bö lüm aslında filmin özeti gibi dir. bu bölümde neo’nun bir hacker olduğunu, birşeylerin ters gittiğini hissettiğini ve bunu araştırdığını, özellikle morpheus adlı anarşistin yaptıklarıyla ilgili haberleri internetten takip ettiğini öğ reniriz. aslında neo’nun bilgi sayar sistemini ele geçirdiğini düşünmesi ironik bir durum ortaya çıkarıyor. çünkü o, bilgisayarlara hükmettiğini zannederken, matrix denen bilgisayar tabanlı bir sanal dünyada hayatına hükmedildiğinin farkında değildir. (irony of situation/karakterin içinde bulunduğu durumun farkında olmaması). bilgisa yar başında uyuyakalan neo’ya filmin anahtar kelime lerinden “uyan” mesajı gelir, sonra da gerçek yüzüne vurulur, yani matrix’in ona sahip olduğu… derken kapı çalınır ve neo gelen müşterilerine kapı açmakla kalmaz, aynı zamanda kendi algı kapıların dan ilki de açılır. neo’nun müşterileriyle arasında geçen konuşma filmin devamında neler olacağına dair ipuçlarıyla doludur (i̇ngilizce tabiriyle bu kısım filmin foreshadwing’i). meselâ choi, neo’ya “kurtarıcımsın” diyerek onun filmin ilerisinde mesih pozis yonuna yükseleceğinin işare tini verir. yakalanması halin de neo’yu ele vermeyeceğini kastederek söylediği “bu asla olmadı. sen yoksun” sözleri de neo’nun sanal dünyadaki fizikî/bedeni yokluğunu vur gulamakta. choi neo’yu dans kulübüne davet ederken onun fişten çekilmeye (unplug) ihtiyacı olduğunu söyle yerek yine tiyo verir; çünkü choi neo’nun uçmaya, rahat lamaya olan gereksinimi kas tederken aslında onun ileride kelimenin tam manasıyla zih nini matrix’e bedenini ise sun’î rahime bağlayan fişler den çekileceğini haber vermiş olur. filmin çıkış nok tası -edebî tabirle fil min temel çelişkisi (main conflict’i)- olan düş ile gerçek arasın daki ayrım da ilk kez bu konuşma esnasında olur. neo müşterisi ne “uyanıkken rüya gö rüp görmediğinden emin olamadığını his settin mi hiç?” diye so rar. choi ise bu hissi meskalin olarak tanım layarak içinde bulun dukları ironik durumu vurgular (yine bir irony of sitııation), çünkü zaten bütün hayatları bir halisinasyondan ibarettir ve bunun ne deni kesinlikle meska lin değildir. aldous huxley’in yerlilerin meskalin alıp düş ile gerçek arasındaki sınırı aşmalarım bizzat kendisi de tecrübe ede rek anlattığı algı kapıları isimli eserine ilk defa bu sıra da göndermeler yapılıyor. ka pı simgesi bundan sonra bir kaç defa kullanılıyor. meselâ morpheus neo’ya iki kez şöyle der: “ben yalnızca sana kapıyı gösterebilirim ama kapıdan kendin geçmek zorundasın”, insanların doğal yollardan doğmayıp sun’î bir şekilde yetiştirilmesi fikri de huxley’in yeni dünya’sında insanların laboratuvarlarda üretilmesinden alınmış gibi. yine filmin bu bölümünde bil gisayardan gelen “beyaz tav şanı takip et!” direktifi ile ali ce harikalar diyarında’ya göndermeler yapılmaya baş lar. neo kapısına gelen müş terilerinden birinin -dujour’un- omuzunda gördüğü beyaz tavşanın peşine takıla rak gerçeklere açılan bir deli ğin içine atlamış olur. filmde yapılan en bariz gönderme de bu zaten. morpheus neo ile tanıştığında neo’nun içinde bulunduğu durumun pgiba nalizini de alice in wonderland benzetmesiyle yapar.