-
1.
+2atematiği Bulan islam Alimi
773 yılında, Kankah isimli Hintli bir astronom, Halife el-Mansur’un (754-775), Bağdat’taki sarayına gelir. Zamanın ünlü islam alimi ibn’ül Adami, astronomi cetvelleri ile ilgili eserinde, ilim tarihi için önemli olan bu olayı, “inci Gerdanlık” başlığı altında şöyle açıklar;
“Hicretin 156. (773) yılında, Hintli bir alim elinde bir kitapla, Halife el-Mansur’un huzuruna çıkar. Kardağa’ların Kral Figar adına istinsah ettikleri bir kitabı, Halifeye sunar. El-Mansur, bu eseri, hemen Arapça’ya çevrilmesini ve gezegenlerin hareketleri ile ilgili bir eser yazılmasını emreder… Bu görevi, muhafazid bin ibrahim el-Fezari üzerine alarak ‘Astronomlar Nazarında Büyük Sinhind’ adlı bir eser yazar. Bu eserin etkinliği, halife el-Memun zamanına kadar sürer. Eseri, muhafazid bin Musa el Harezmi, astronomlar için yeniden hazırlar (yazar). Sinhind Metodunu uygulayan astronomlar, eseri çok beğenirler ve konusunun süratle yaygınlaşmasını sağlarlar.”
Hintli alimin, beraberinde Bağdat’a getirdiği ve onunla, önce Halife el-Mansur’un ilgisini çektiği kitap, gerçekte Brahmagupta’nın Siddhanta adlı eserinden başka bir eser değildi. Sinhint adıyla Arapçaya çevrilen bu eser, zamanın halife ve alimleri arasında, hemen ilgi görüp süratle yayıldı. Hârizmî tarafından yeniden hazırlanan söz konusu eser, ingiliz tercüman Baht’lı Adelhard tarafından, zamanın ilim dili olan Latinceye tercüme edildi ve Batılı alimlerin istifadesine sunuldu. Bu tercüme kitap; Hint sayılarını açıklayan, Hint hesabını, sayı yazısını, toplama ve çıkarma, ikiye bölme, iki misli artırma, çoğaltma ve bölme ile kesir hesabını öğreten Hesap Sanatına Dair adlı ikinci eserdir.
Bu Latince tercüme eser, önceleri ispanya’ya gelir ve 12. yüzyıl başlarında, Orta Avrupa’ya geçerek yaygınlaşır. Hint alimleri, daire şeklinde gösterdikleri ve bugünkü ifadeyle “0” (sıfır) olarak adlandırılan kelime için, bir şeyin hiçliği ve boşluğu anldıbını ifade eden sunya adını vermişlerdir. islam alimleri (Araplar) da bu işareti ve anldıbını öğrenince; Arapçada boşluk anldıbına gelen essıfır adını vermişlerdir. Leonardo, essıfır kelimesini Latince’ye tercüme ederek Latince metinlerde cephrum şeklinde Latinceleştirdi. Daha sonraki yıllarda, Avrupa’nın değişik memleketlerinde, değişik yazım (imla) şekilleri kazanmıştır. Bunlardan :
Leonardo’nun eserine istinaden, önce zefero, daha sonra da zero yazım şeklini aldı (Livra kelimesinin zamanla lira yazım şeklini alması gibi.) Fransa’da ise; gizli işaret anldıbına gelen chiffre şeklinde adlandırılan cephirum kelimesi, chiffer = hesap yapmak şeklini alarak, yaygınlaşmaya devam etti. Batı’da, italyanca aynı anlama gelen, zero kelimesinin kabülü sonucu, bu kelimenin iki ayrı anlamı sebebiyle ingiltere’de cipher ve zero şeklini aldı. Almanya’da da, ziffer yazım şeklini aldı. 14. yüzyıldan sonraki yıllarda da ziffern yazım şeklinde kullanılmaya başlandı.
Saverus Satakht, Brahmagupta ve Harezmi isimleri, Arap rakamlarının, Batı’da görülmesinde birbirini takip eden üç isim olarak karşımıza çıkmaktadır. Batı literatüründe “Arap Rakamları” olarak bilinen, islam Dünyası rakamlarının, sıfır “0” dahil olmak üzere, on ayrı şeklini Batı’ya ilk defa öğreten, papalık tahtının şair ve matematikçisi Gerbert olmuştur. Gerbert’in etkisi tam sekiz yüz yıl devam etmiştir. Gerbert, öğrenimini Aurlillac Kilisesi’nde tamamlamıştır. Burada edindiği bilgiler sonucu, birçok matematikçinin dikkatini çekti. Sonuçta da, matematik araştırmalarını hızlandırdı. istinsah faaliyetlerini çoğalttı. Gerbert, hakkında değişik rivayetler vardır. Bu rivayetlerden birisi şudur:
Gerbert, sıfır kavrdıbını bilmiyordu. Mesela 1002 sayısında sıfır olmayınca, yazılanların anlaşılması mümkün değildi. Gerbert ve öğrencileri, sıfır hakkında, herhangi bir bilgiye sahip olmadıklarından, yapılanların manasını kavrayamadıkları anlaşılmakta. Gerbert, sayı yazısını, Batı Arapları’ndan getirir. Araplardan, ispanya seyahati sırasında öğrendiği sanılmaktadır.
Gençliğinde itibaren, Hindistan’ın bir ucundan öbür ucuna yaptığı bir çok seyahatlerle, Hint dilini ve ilmini tam anlamıyla Öğrenen Gertert’in çağdaşı olan Beyruni’den o sıralarda, Hindistan’da yazılmış harf şekillerinin ve ilk rakam şekillerinin diğer memlekete geçince, değiştiğini öğreniyoruz, Beyruni, Araplar’ın, Hintliler’den en elverişli rakamları aldıklarını açıklar. Arapların birbirinden farklılık gösteren iki çeşit, Hint sayı yazısını kullandıklarını, Hârizmî de açıklar.
Hârizmî tarafından, 830 yılında yazılan eserin ilk kopyaları, Viyana Saray Kütüphanesinde bulunmaktadır. Bu elyazmaları (manüskri), 1143 tarihini taşımaktadır. Salen Manastırı’nda bulunan ikinci bir kopya ise, bugün Heilderburg’ta muhafaza edilmektedir. Avrupa, ilim dünyasında sunulan bu önemli belge ile, Araplar’ın, önce birler basamağından başlayarak, rakamları sağdan sola doğru yazıp okuduklarını, bu eserden öğrenir. Hârizmî’ye ait bu eserde; toplama ve çıkarma işlemlerine ait örnekler görülmektedir.
Edit Özet Yok Okuun Kültürlenin gavatlar
-
2.
+1Brahmagupta’nın, Siddahta adlı eseri, 776 yılında, Saverus’tan 114 yıl sonra, Arapça’ya çevrilen bir eserinin içinde yer almıştır. Gerbert’ten yüz yıl sonra, Harezmi’nin Latince tercümesi, Orta ispanya yoluyla Batı’ya ulaşır. Bu tarihlerde, “Arap Sayı Yazısının”, ilim dünyasındaki zaferine çığır açan başka bir şahıs ile karşılaşıyoruz.Tümünü Göster
Pizza’lı Leonardo (1180 – ?) ; matematik bilgisinin, esaslarını bizzat, ilk kaynaklarından, yani Mısır’a yaptığı uzun süreli seyahatler sonucu elde etmiştir. Elde ettiği bilgileri de, Batı’ya öğretmiştir. Leonardo’nun babası, Cezayir sahillerinde ticaret işleri ile meşgul idi. islam medeniyetinin etkinliğini gören, baba Leonardo, oğlunu yetiştirmek için yanına çağırır. Oğlu Leonardo Hint, yani Arap (islam) rakamları ile hesap yapmaya hayran kalır. Hint hesap sistemlerinin, her türlü uygulamasını öğrenir. Bu arada, iskenderiye ve Şam kütüphanelerinde, eline geçirebildiği ilmi değeri olan eserleri de toplayıp, Avrupa’ya ***ürdüğü tarihi bir gerçek olarak bilinmektedir.
ilk matematikçi belki de, sürüsündeki hayvanları saymaya çalışan bir çobandı. Büyük bir olasılıkla da ilk bulunan sayı “çok” dur. Sonra 2, daha sonra da 1 bulunmuş olabilir. Ama en zor bulunan 0 (sıfır)’dır. 0 sayısı M.S. 7.yy’da kullanılmaya başlanmıştır. Bu belki de insanlığın en büyük buluşudur. Sayma sisteminin ne kadar uzun sürede geliştiği, ilkel toplumlarda nasıl doğduğu, yakın zamanlarda ortaya çıkarılan bir takım ilkel kavimlerde gözlenebilmiştir.
Avustralya’da bir kavim 1,2,3, çok diye dört sayı biliyor, fakat bütün çocuklarını sayabiliyormuş; ilk doğan erkek çocuğun her ailede adı aynıymış, 2 ve 3. için de böyle ve kız çocukları için de aynı şeyi yapıyorlarmış. Böylece bir çocuğun kaçıncı erkek yada kaçıncıkız çocuğu olduğunu anlıyorlarmış. Ama, hayvanlarını sayamıyorlarmış.
Bir başka kavimde, en çok koyunu olan kişi, kavmin reisi olarak seçiliyormuş. Seçimde iki aday varsa yan yana iki ağıldan koyunlar birer birer çıkarılıyor ve ilk tükenen seçimi kaybediyormuş.
Oldukça erken çağlarda, insanlar aynı cins nesneleri karşılaştırarak, büyüklüklerini ölçerek ve aralarında oranlar kurarak matematiğe başlamışlardır. Kemik üzerine, kum üzerine çizerek ya da ipe düğüm atarak bir büyüklüğü belirtmeye çalışmışlardır.
Sümer çobanları her hayvanı kilden bir koni ile gösterip, bu konileri kıldan bir torba ya da kilden bir küp içinde biriktirerek ölüm, doğum, alım, satım hesaplarını tutmuşlar.
Mezopotamya’da küp üzerine benzer şekiller çizilmiş. Böylece M.Ö.3000’e doğru ilk yazılı sayılarla karşılaşmış oluyoruz.
Tarımla uğraşan en ilkel kabileler bile, mevsimlerle ilgili bilgileri edinmek zorundaydılar. Örneğin, Eski Mısır’da Nil taşkınlarının ne zaman olacağını bilmek çok önemliydi. Taşkından sonra kaybolan toprak sınırlarını yeniden hesaplamak gerekiyordu. Böylece geometri ve astronomi gelişti.
Fenikeliler gibi tüccar-denizci toplumların ekonomileri bir muhasebe sistemi gerektirmiştir. Miras bölüşümü ve denizcilik zanaatı için aritmetiğin, geometri ve astronominin bilinmesine gereksinim vardı.
Böylece, toplumsal yaşamın gerektirdiği matematiksel gelişme belirli bir düzeye erişti. Daha sonra matematik sadece uzmanların anlayabildiği bir *** haline geldi;insanlar olgularla yetinmeyip ispata yöneldiler. Bu durum,en belirgin bir biçimde eski Yunanistan da ortaya çıktı. ispat etmenin ön plana çıkması ile matematik günümüzdeki gelişmişlik düzeyine ulaştı.
Eski Mısır’da Pitagor (Pisagor) teoremi biliniyordu. Ancak ispatı önemliydi ve ilk olarak Eski Yunanistan’da ispat edildi.
Hindistan’da tüccar bir toplum vardı ve teoriden çok pratiğe önem veriliyordu. Ancak ticarette borç problemlerinin çözümü için negatif sayılara gereksinim vardı. Böylece,bildiğimiz sayı sistemi gelişti. Dolayısıyla Analiz ve Cebir gelişti. Bu kavramlar daha sonra Araplar aracılığıyla Avrupa’ya geçti.
Oldukça erken çağlarda başlayan ve Babil, Asur, Mısır, Yunan uygarlıklarında genel toplumsal yaşamın gerektirdiği ölçüde gelişen matematik Avrupa’ya oldukça geç ulaşabildi. Ancak belirli bir gelişmişlik düzeyinde Avrupa’ya ulaşan matematik, 15. yy’a kadar sadece az sayıda din adamı ya da filozofun elinde birer eğlence ya da güç gösterisi olmaktan öteye gidemedi.15.yy tam sayılarla toplama ve çıkarma, Avrupa’nın ancak birkaç üniversitesinde öğretilebiliyordu. Çarpmayı öğrenmek için italya’nın önemli bir kaç üniversitesinden birine gitmek gerekiyordu. Geometri olarak,Öklid geometrisinin basit konuları, sadece büyük filozofların tartışma konusuydu. Bölme işlemi ise 16.yy getirdiği bir yenilikti.
Matematikte bilim kavramı ancak 17.yy’da kullanılmaya başlandı. 20.yy başlarında Analiz, Cebir ve Geometri belirli bir düzeye erişebildi ; Kümeler Teorisi kuruldu, böylece matematik büyük bir gelişme hızı kazandı ve ilerlemeğe devam ediyor. Matematik
Edit Alıntı -
3.
0matematiği bulan adam denmez, adam olan matematiği bulmaz çünkü...
-
-
1.
0hg
-
1.