-
1.
+2 -7hayatımı değiştiren birtakım olayları anlatacağım dostlar. rezervelerinizi alın. klişe falan yok, kötü ile iyinin ayırdına varmakta zorlanacaksınız, dumura uğrayacağınız yerler de olacak.
edit:
hikaye takip için:
http://inci.sozlukspot.co...ıyorum/@ray%20of%20light
edit2: kimsenin hikayesinden, alıntı çalıntı yapmıyorum. amedeus6666 salağının hikayelerini, mesajlarını yayınlayıp durmayın.
edit3: dostlar, hikayemi bitirdim. okuyanlar yorumlarını esirgemesinler. yakın zamanda başka bir olaya da değinebilirim. buradaki görüşleriniz bana rehber olacak. esenlikle kalın. -
2.
-1bağcılar’da yaşayan yoksul bir aile çocuğuydum. eline para geçtiği gibi harcayan, ömrünü pc oyunlarında ve msn aşklarında tüketmiş biri. iki kez cinsel ilişki yaşamışlığım var ama ilişkilerim hep yarım kaldı. Param fazla yoktu çünkü, gibtiğimin dünyasında parası olmayana bakmıyorlar. Bilgisayarlardan iyi anladığımdan, nadiren yakın çevremdekilerin bilgisayarını formatlayıp elime para geçiyordu ama, onu da çabucak harcıyordum.
-
3.
+1Tek övünülebilecek yanım sayısal zekamın oldukça gelişmiş olmasıydı. Zar zor bulduğumuz parayla annem dershaneye göndermişti beni. Ben de onun yüzünü kara çıkarmamak için adeta inek gibi çalışmıştım. Ne ekersen onu biçersin derler ya, ben de istanbul’da çok tanınmış bir devlet üniversitesinin bilgisayar mühendisliğini kazanmıştım. Aslında bilgisayar mühendisi olmak istemiyordum ben. Okumak gereksiz bir şeymiş gibi geliyordu, zaten sonuçlar açıklandığında da “hadi hayırlısı” dedim sadece... Başıma gelen her olumsuz olayda, kaderimin taktanlığı her suratıma çarptığında tek söylediğim şey buydu. Burayı kazandığımın haberini alan fırsatçı uzak akrabalar “ee artık bize de para gönderirsin mezun olunca kih kih” gibi cümleler kurup moralimi bozuyorlardı. Hayatımı bu asalakların işlerine koşturmak için mi yaşayacaktım? Asla! Onlar bana ne konuda yardımcı olmuşlardı ki hem. Şu dünyada borçlu olduğum bir kişi varsa o da annemdir.
-
4.
-1Hikayem de üniversiteye başlamam ile birlikte başlıyor. Üniversite dedin mi yeni başlayan bir çömez için akla gelen şeyler çimlere yatmak, kızlara gitar çalmak, gece barlarda takılmaktır. Ancak ben bunları yapacak kadar güçlü biri değildim. Yoksulluğumdan utandığım için insanlarla pek konuşamazdım. Bir yandan Kendi mahallemdeki tinerci çocuklarla da takılmak istemiyordum, o yüzden evden pek nadir çıkardım. Ya bilgisayar başında oyun oynardım;seçilmişler, tapınakçılar, masonluk, illuminati, nwo gibi konularda yazılmış her türlü makaleyi okuyarak vakit öldürür ya da yorgan altında ikiyüzlü insanları yok etmek,5-6 kızla birlikte toplu ciks yapmak gibi hayaller kurardım.
-
5.
+1 -1@11 tamam kardeşim halledeyim.
-
6.
0Üniversitede ilk haftalar klagibti. Öğretim üyeleri kendilerini tanıtıyor, burası lise değil falan deyip kendilerince ayar veriyorlardı bizlere. Bense öğrencilerin çoğu gibi esneyerek boş boş hocalara bakınıyordum. Ancak birisi hariç. Türk dili hocamız, internette görebileceğiniz en güzel mankenlere taş çıkarabilecek güzellikte. Yanımdakilerin ağzının suyu akıyor, bunu görebiliyorum. Ama benim dikkatimi başka bir şey çekiyor, bileğindeki kurukafa dövmesine takılıyor gözüm. Daha sonra da boynundaki ters pentagram kolyeye bakıyorum. “Yok canım, tesadüftür” diyorum kendi kendime. Yolda gezen bir metalci de böyle giyinebilir, dövme yapabilir. “çok fazla blog okumaktan manalar uyduruyorsun, bırak bu işleri” diyorum kendime.
-
7.
0Ancak kadın öyle bir hitap ediyor ki, sanki her cümlesinde bir girdap oluşuyor ve beni içine çekiyor. Sonuçta kendimi geri çekemiyorum ve kaptırıyorum. Gözleri baktığı kişiyi delip geçiyormuş gibi, hipnotize edici…
+ Evet arkadaşlar, hepinizi teker teker tanımak istiyorum. Sen, evet evet sen. Bize kendini tanıtır mısın?
- Mert, 19 yaşındayım. Bağcılar’da oturuyorum. …. Lisesi’nde okudum.
+ (Yoklama kağıdına biraz bakındı)Peki Mert’cim, bu bölüme isteyerek mi geldin?
Bu ne biçim soruydu böyle? Normalde böyle soruları geçiştirmek için evet derdim ama o kadının bakışlarından mıdır nedir, gerçeği söylemek zorunda hissettim kendimi.
- Hayır hocam, ben niye geldiğimi bilmiyorum.
+ Yani seni kader mi getirdi buraya (gülüşmeler)
- Belki.
Çekingenliğimin üzerine daha fazla gelmek istemediğinden olsa gerek:
+ Hmm… Peki seni tanıdığımıza memnun olduk Mert. Ders çıkışında odama gel olur mu?
- Peki hocam. -
8.
-1Beni neden odasına çağırdığı hakkında en ufak fikrim olmamakla birlikte biraz korkuyordum. Çünkü bakışları, görünüşü, sonra o kolye, bilek dövmesi… Bu işin içinde bir iş vardı ama neydi? Gitsem ne kaybedecektim ki ayrıca?
-
9.
-12-3 dakika sonra, arka taraftan yoklama kağıtlarını uzattılar. Baktığımda adımın orada yazmadığını farkettim, belki de hoca bu yüzden beni çağırmıştı. Biraz daha rahatlamıştım.
15 dakika sonra ara verdik. Düşünceli ve ağır adımlarla öğretim üyelerinin ofislerinin bulunduğu kısma yürüdüm. “özlem gözcü”, bulmam gereken isim buydu. Soyismi ne kadar da ilginçti, “gözcü”. Zihnim ikiye bölünmüştü, “mert, artık kafayı yedin kendine çeki düzen ver” diyordu bir yanım. Ama diğer yanım da “bunların hepsinin bir anlamı olmalı, dikkat et” diyordu . bu kavga sürüp giderken odayı buldum. Tam kapıyı açacakken sarışın bir kız kapıyı açtı ve bana gülümseyerek bakıp hızla çıktı. Ben de kapıyı çalarak içeri girdim.
+ Merhaba hocam, ben Mert, son derste yanınıza çağırmıştınız.
- Evet Mert’cim, gel otur. Biraz gergin gibisin?
+ Galiba öyleyim. Hocam siz sanırım yoklamada ismimi görmeyince çağırdınız beni, yanlış mıyım?
- Evet ve hayır.
+ Efendim?
- Yani evet ama sadece onun için değil. -
10.
-1not: dostlar rezerve ya da takip edildiğine dair bir işaret gelmezse hikayeyi yarıda bırakıcam.
-
11.
-1@29 evet dostum.
-
12.
-1O sırada kapı çaldı ve çaycı iki tane çay getirdi.
+ Hocam zahmet etmeseydiniz.
- Ne zahmeti canım, çekinme.
Çaydan 2-3 yudum aldığımda kafamda hafiften bir uyuşma hissettim. Tekila shot atmış gibiydim.
- Üzerimdeki bazı şeyler dikkatini çekmiş gibi görünüyor.
+ Ne gibi hocam?
- Kuru kafa dövmesi ve belki de kolyem.
Dikkat ettiğimi nasıl farketmişti bilmiyorum ama kafamdaki ağırlık gitgide artıyordu, tam net göremiyordum.
+ Hocam bu çayda ne var?
- Çok lezzetli değil mi?
O sırada yanıma gelip parmağıma bir şey batırdı ancak gözlerim net görmüyordu ve felç olmuş gibiydim, tepki veremedim. Görebildiğim kadarıyla, parmağını ağzıma soktu ve eline gelen tükürükle bu kanı parmağımda karıştırmaya başladı. Anlamadığım bir dilde bir şeyler söylüyordu, korku filmlerinde büyücülerin söylediği garip ayinlerde söylenenlere benziyordu. Bu sırada birisi arkamdan gelip gözlerimi kapattı ve masaj hareketleriyle gözümü ovuşturmaya başladı. Ellerini çektiğinde kendimi iyi hissediyordum, ancak adam hızlıca odadan ayrılmıştı, dönüp bakamadım bile. Özlem hoca ise “Mert, iyi misin?” diyordu. -
13.
0- Evet, şu an iyiyim ama neler oldu az önce?
+ Sanırım çay biraz dokundu. O sırada sağolsun başka bir hoca gelip kendine getirdi seni.
- Hocam, elinizi ağzıma soktunuz, parmağıma da bir şey batırdınız.
+ Hayır, sadece bir elimle ağzını, diğer elimle de elini tuttum. Bayılacak gibiydin çünkü.
- Peki parmağımın ucu neden sızlıyor?
+ Bilmem, belki bir yere çarpmışsındır.
- Ama hocam…
+ Bence gidip dinlenirsen iyi olur. Pek iyi görünmüyorsun. Yoklama durumunu öğrenci işlerinde halledeceğim.
Saçmalığın daniskasıydı. Orada basbaya bir şeyler yapmışlardı fakat anlayamamıştım. Öfkeyle karışık bir korku ile çıktım odasından. Kafamdaki sorular daha da artmıştı, sakinleşmek için kantine gidip su almak istedim. Zaten sudan başka ne alabilirdim ki, cebimde beş kuruş yoktu. gibtiğimin dünyası böyle bir şey işte! Ama o da ne, elimi cebime daldırdığımda bir kağıt olduğunu fark ettim. Üzerinde kan lekesi vardı ki sanırım odada hocanın benden aldığı tükürüklü kandı bu. Kağıtta “20:55 cevher sokak, turuncu bina” yazıyordu. Elim istemsizce titremeye başlamıştı. -
14.
-1not: 3 rezerve gelinceye kadar mola veriyorum.
-
15.
0@35 notları derlemek zaman alıyor dostum. yarıda bırakmam ama bir yandan yazarların okuduğunu bilmem gerekiyor.
-
16.
-1işte buydu! O makalelerde yazılanlar, tom cruise’un filmi, tapınakçılar, diğer gizli tarikatlar! Bunlar gerçekti! Ama bildiğim kadarıyla böyle oluşumlara hep zenginleri alıyorlardı. Beni ne için çağırıyorlardı ki? Belki de beni kurban edeceklerdi! Ama ya bu bana sonsuz gücün kapılarını açarsa? Zaten tak çukurunda yaşayan biriydim, amacım da yoktu. Ölsem ne olacaktı ki? Kafam böyle sorularla allak bullak olmuştu.
Kağıtta mahalle adı yazmadığına göre , mekan yakınlarda bir yerde olmalıydı. Yaklaşık bir saat boyunca sokağın adını soruşturmakla geçti. Karnım çok acıkmıştı, yolda rastladığım gösterişsiz bir lokantada mercimek çorbası içtim. Tam karşımdaki bir restoranda da gösterişli, takım elbiseli insanlar, en azından 40-50 tl’lik menülerle günlerini gün ediyorlardı. Ne zaman böyle insanları görsem kadere lanet ederdim. Okullarda bahsedilen besin zinciri insanlar için de geçerliydi. Ben o pramitin en dibindeydim, karşıdaki zengin insanların artıklarıyla beslenen basit bir canlıydım belki de.
Sokağın adını öğrendikten sonra kısa bir yürüyüşle turuncu binaya vardım. Dışarıdan müze izlenimi veriyordu. Girişte iri yarı ama takım elbiseli bir adam bekliyordu. içeri girmek için kanlı kağıdı verdim. Biraz baktıktan sonra eliyle içeriyi gösterdi. -
17.
0içeriye girdiğimde, dışarıdaki müze izleniminde haksız olmadığımı düşündüm. Antik roma’dan kalma sütunlar, bazı mısır tanrılarının yer aldığı tablolar, hıristiyan şövalyelerinin yer aldığı resimler ve altlarında yazan latince yazılar dikkatimi çekmişti. Bazı odaların kapıları aralıktı fakat çekindiğimden giremedim. Yaklaşık 10 dakika o geniş koridorda oyalandıktan sonra, maskeli birisi yanıma geldi.
+ hoş geldiniz. Şöyle geçelim.
- ta tamam.
Kendimi sorgulamaya başlamıştım. Ne yapıyordum ki ben burada? Bu insanlara neden güveniyordum? Ama burdan gitsem ne yapacaktım ki? Yine o tinercilerle dolu mahalleye dönüp aynı sıkıcı yaşama devam edecektim. Battı balık yan gider artık, geberip gidersem kaybedeceğim bir şey olmaz. -
18.
0O sırada iki maskeli adam daha geldi ve gözlerimin bağlanacağını söyledi. Kabul ettim. Aklıma, youtube’da izlediğim masonluğa kabul töreni geldi. Sanırım beni de aynen o şekilde aralarına katacaklardı, içim kıpır kıpırdı. Beni dikkatli bir şekilde bir odaya kadar(tahminimce) yürüttüler ve bir şeyin karşısında durdurdular. Daha sonra karşımdan gelen bir sesle irkildim:
- Yahve, Tetragrammaton! Yahve, Tetragrammaton! Yahve, Tetragrammaton!
Tören başlıyor diye düşündüm. Ama herhangi bir müzik çalmıyordu, neredeyse kalp çarpıntımı bile duyabiliyordum.
- Mert Uygur, buraya kendi iradenle geldiğini kabul ediyor musun?
+ Evet efendim.
- O halde buraya neden geldiğini tek cümleyle ifade etmelisin.
Hagibtir. işte tehlikeli bir soru. Belki de vereceğim cevaba göre beni kabul edip etmeyeceklerini kararlaştıracaklardı. Buna felsefik bir cevap vermeliyim diye düşündüm.
- Zamanın daralıyor...
+ Kendimi arıyorum. -
19.
0bu gecelik son pasajı şimdi atıyorum dostlar. Dinlenmem gerekiyor, yarın kaldığımız yerden devam edeceğiz.
-
20.
0Evet, ağzımdan çıkmıştı işte! Artık ne olacağını beklemeliydim. Bu sırada önümde bana soruları soran adamın birisiyle fısıldaştığını duyar gibi oldum. Merakla ne diyeceklerini beklerken, birisinin içinde sıvı dolu bir şey getirdiğini duydum. Yüksekçe bir yere indiriyor olmalıydılar.
- Mert Uygur, hayatın en yüce amaçlarından birini gerçekleştirmek için buradasın. Bunu verdiğin cevap ile bize gösterdin. Ancak kendini bulabilmen hiç de kolay olmayacak, bir dizi görevler ve sınavlar seni bekliyor olacak. “O”, senin ne olman gerektiğine karar verecek. Hala geri dönme şansın var. Eğer yola devam etmeyi seçersen, bundan sonra geri dönüşün olmayacak. Seçimin nedir?
“O” da kimdi? Bilmiyordum, korkuyordum ama vazgeçemezdim.
+ Yola devam etmeyi seçiyorum.
- O halde, Gerçek’in ışığı üzerine olsun!
O sözünden sonra odada bulunanlar, latince bazı kelimeleri tekrar etmeye başladılar. Arkada çalan kilise müziğine benzer bir ezgi de sözlere eşlik ediyordu.
- Mert Uygur, şu andan itibaren sen bir “Aday”sın. O’nun, senin hakkındaki kararını verebilmesi için, yeniden doğman gerekecek.
Birisi omzumdan tutarak beni bir mermer parçasının yanına getirdi.
- Adayı mezara yerleştirin.