1. 1.
    +3
    küçük bir sahil kasabasıydı. etrafta iki insan boyu yüksekliğinde turuncu renkli bitkiden yapılma evler, yolların kenarlarında çeşmeler, bizim çam ağaçlarına benzeyen ama çok daha uzun ağaçlar vardı. her taraf zencili beyazlı canlılarla doluydu. hiç çocuk olmaması dikkatimi çekmişti. yürümeye devam ettik...

    zenci 'bi hastaneye gidip kontrolünüzü yaptıralım.' dedi.
    hastaneye doğru yürürken dayanamayıp dil mevzusunu sordum. zenci 'evrendeki bütün gezegenlerde, bütün canlılar türkçe konuşur. dünya'da hala türkçe konuşulma yüzdesi çok az, biliyorum. sen de bil ki teksiniz bu konuda.' diye cevap verdi. baktım tarık'ın zütü kalktı hemen, yürüyüşü değişti muallaknin. 'ilk defa senden duyuyorum böyle bi şeyi abi' dedim. gülümsedi.

    5 dakika sonra 'geldik.' dedi. baktım diğer turuncu evlerden biraz daha büyük bir yer. mavi renkli bitkilerden yapılmış. o bitkilerden birine girerken dokundum, metal gibi bir şey. parmakla fiske atsaydım 'tin' diye ses çıkardı eminim.
    ···
  2. 2.
    +4
    arkasından baktım, kafasını eğmiş kızın zütüne bakıyor. güvenemedim ben de girdim arkalarından. elin paralel evreninde hapse düşürecek bizi huur çocuğu.

    benim girdiğimi görünce sinsi gözlerini üzerime dikti. onu kontrol etmek için girdiğimi biliyordu. biraz kaş göz yaptı, ben takmayınca kulağıma eğilip hatun yalnız kalmak istiyor kanki, sen çık biraz dolaş istersen. dedi. yerimden kıpırdarsam zütümü gibsinler tarık. başımızı belaya sokacaksın. al şu içki poşetini, gidiyoruz. dedim sertçe.

    biraz mırın kırın etti ama kararlı olduğumu anlayınca boyun eğdi. kıza dönüp bekle beni maralım, döneceğim mutlaka. dedi. kız profil fotoğrafı için şaşkın pozlar veren ergenlerin anlamsız ifadesiyle bakakaldı arkamızdan...

    yola çıktığımız gibi tarık bi yer bulalım da şunları soğutup içelim aga. dedi.
    bir süre bir şey söylemeden yürümeye devam ettim. sessizliğimin onun üzerinde uyguladığı baskı zirve yaptığında bak kardeşim, hastaneden kaçtık, ebesinin amında bilmediğimiz bir yerde tanımadığımız varlıkların içinde, daracık bir yolda anlamsızca yürüyoruz. sen de gelmiş bana bi yer bulup şunları içelim diyorsun. sen olsan yerimde ne cevap verirdin tarık? lütfen söyle ne cevap verirdin? diye sakin ama etkili bir sesle sordum.

    poşetin içine baktı buzdolabını icat etmişlerdir inşallah bu zütverenler. dedi. sol elimi anında ensesiyle bir ettim. çıkan ses yüzünden devasa ağaçlardan kuşlar uçuştu.
    aga ne vuruyon yaa diye öne doğru sendeledi. ulan bin, dinlemiyor musun sen beni?! diye yapışacaktım yakasına ki bi baktım yakası yok! üzerindekini yeni fark ettiğime şaşırarak bu ne lan? diye sordum. bu varmış yengende sadece. dedi.

    krem rengi, tek parça bi kıyafetti. arap şeyhlerinin giydiklerine benziyordu. kanki yalnız efil efil esiyor alttan ohh dedi ve kıskıs güldü...
    ···
  3. 3.
    +2
    baktım tarık bin bin sırıtıyor yine. noldu lan hoşuna mı gitti muallak? diye sordum.
    cebinden çıkardığı anahtarı havaya atıp tutuyordu. adam o hengamenin içinde nasıl yaptıysa adamların arabasının anahtarını çarpmış. ulan az huur çocuğu değilsin. dedim. yaptığı hoşuma gitmişti. sonuçta hak etmişlerdi.

    arabanın yanına geldik. tarık anahtarı bana attı. sen kullan kanki, benim kafam çok iyi. dedi. olm ben de kötüyüm biraz, çarpmayalım bi yere? dedim. ya atla, bi şey olmaz. diye bindi arabaya. ben de geçtim direksiyonun başına, soktum anahtarı, çalıştırdım... çıkan ses yine tarık'ı mahvetmişti. ayaklarıyla tepiniyordu arabanın içinde zevkten. dikiz aynasını kontrol ederken bi şey dikkatimi çekti. yaklaşıp baktım.

    arkadan bütün gürültüsüyle şişman ve saçlarının parıltısıyla memoli geliyordu. şişmanın elinde peynir tenekesi vardı. tarık yer titreyince arkasını döndü. lan bas bas! geliyolar bas! diye omzuma vurmaya başladı. dur lan gidiyoruz. dedim. teneke ile aramızda az bir mesafe vardı ki arabayı hareket ettirebildim. tarık vücudunu camdan çıkartmış, arkadakilere el kol hareketi yapıyordu. gir içeri, taş maş atacaklar şimdi. dedim. girdi. radyo yok mu lan bunda? diye arabanın orasını burasını kurcalıyordu. sonunda bir düğme buldu, bastı. arabanın içinde 'parmağında yüzükler kolunda bilezikler' isimli nadide mustafa topaloğlu parçası çalmaya başladı. tarık bana, ben tarık'a bakıyordum. adam haklıymış. dedi tarık. adam haklıymış.
    ···