-
26.
+6-Öncelikle Celal Bayar bulvarından Gazi üniversitesi kampüsüne ulaşmalıyız orada ver çevresinde bir gece konaklayıp ihtiyaçlarımızı karşılar bölgenin kontrolünü ele geçiririz. Ardından Fevzi Çakmak Caddesinden ilerleyip Bahçeli Evler ve Beştepe birimlerine hiç görünmeyeceğiniz. Emek birimleri olsada Cadde Mahallenin öbür ucu olduğu için karşımıza zayıf ve sayısı az birlikler çıkacaktır. Ardından Akdeniz Caddessini kullanarak Milli Kütüphaneye sığınacağız orası dinlenmemiz ve tekrardan mevzi almamız için oldukça güvenli olacaktır.Tümünü Göster
işimizi orada da bitirdikten sonra Ziyabey Caddesini kullanarak Mevlana bulvarına çıkacağız sonrası tabana kuvvet Haritaya uyarak yürüyeceğiz.
-Güzel plan doğrusu
-Patron kararlı mısın?
-Evet
-Tereddütlerin var sanırım
-Elbette burada iyi kötü yaşıyorduk
-Yaşam bitiyor Patron yiyecek içecek kalmadı yakında öleceğiz.
Etraftan hışırtılar duymaya başladım. Ama Patron hala konuşuyordu.
-Gideceğim --..-...
Savaş çığlıkları duyuyordum. Haritayı tuttuğum gibi ateşe attım..
-Ne yaptın lan sen hırsız bin
-Cinler geliyor mevzi almalıyız.
-Ne
-Çabuk kaldır şunları
-Kalkın!!!
Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu
-Pusuya düştük.
Herkes kalkıyordu. Palalarını aldılar, oklarını yaylarına sürdüler. Elime bir yanan odun parçası alıp uzaklara atıyor oraları aydınlatıyordum. Kadınlar oklarıyla bir yuvarlak oluşturmuşlar erkekler ellerinde palarıyna onların önünde duruyorlardı.
Benim aydınlattığım yerde eğer bir cin vaarsa oklar birbir vücutlarını parçalıyordu.
Ama durduramıyorduk gittikçe yaklaşıyorlardı. Geneli küçük mavi cinlerden oluşsada muhafız cinlerde vardı. Sayıları oldukça fazlaydı. Ellerinde baltalarla kamalarla saldırıyorlardı. Bana albeletimi verin desemde herkes can derdinde beni gibleyen yok tabi mevzininde dışındayım.
Biz muhafız cin beni gözünü kestirmiş koşarak üzerime doğru geliyor ben dururmuyum hemen topuk tabi ama ne olduğunu anlayamadan yere düştüm. Yüzüm ellerim her yerim çizilmişti. Muhafız cinde beni bırakacak değil ya hızla beni kesmeye koşuyor bin. Sarı zırhının altında yeşil iri vücuduyla elindeki baltayı kaldırdı tam vuracak.
Vücuduna art arda 2 ok saplandı ve yere düştü. Hemen ayağa kalktım. O zaman kadar da bizimkiler mevziyi delmişler birazda olsa rahatlamışlar grubun yarısı kampı topluyor diğer yarısı gelen tek tük cini kesiyordu. Patron bana arbeletimi ve kılıcımı attı. Çantamı yerden aldım. Çarpışmalar tek tük devam etti herkesin eşyaları toplanmıştı.
Patron
-Geri çekiliyoruz. dedi
Timuçin
-Nereye diye sordu
Beni takip edin dedim. -
27.
+5Bir sigaramı fırtlıyor bir suyumu içiyordum. Aslında bu grup işi pekte kötü sayılmazdı. Ama ya bana tam olarak güvenmezlerse. işte o zaman düşünmem gereken üzerime doğru fırlamış saatte 300 kilometreyle gelen bir oktan nasıl kaçılırdı.
Birşeyler yapmalıydım. Zaman geçiyor semada güneşin ilk ışıkları kırılmaya başlamıştı. Artık önümü görebiliyordum. Zeynep yanıma geldi hadi kalk birşeyler avlamaya gidelim grup uyanana kadar birşeyler bulursak iyi ederiz dedi.
Yanımızda bir oğlan daha geldi 20li yaşlarına yeni girmiş olmalıydı. Yaşamasına mucie gözüyle bakıyordum. Sarımtrak saçları uzadıkça uzamış teni tozla ve toprakla kaplanmıştı. Sonradan öğrendim ki ismi Hamzaymış.
Elimizde yaylarımız kampüsü tarıyorduk. Çok sessiz ve bir o kadarda her anki bir saldırıya karşı hazırlıklıydık. Ayrılmamız gerektiğini söyledim beni tek başıma işemeye bile göndermeyeceklerini söylediler. -
28.
+5Herkes bir yere oturmuş bir elleri mataralarında bir elleri silahlarındaydı. Gördüklerim göreceklerim her bir bir gerçekleşiyordu. Yılların şokunu hala üzerimden atamamıştım. Aklım almıyordu olanları. Nasıl diyordum hep kendime nasıl? Nasıl.
Herkes yayılmış soluklanıyordu. Bende bir köşeye geçtim, sırtımı bir ağaca verim düşüncelere tekrardan daldım. Etrafta Kışın ardından gelen baharı müjdeleyen yeşil yapraklar düzensizce uzayan çimler ve durmadan öten küçük kuşlar vardı. Evet belkide insanlar olmadan bu dünya çok daha sakin ve güzeldi ama yaşamdan vazgeçmek o kadar da kolay değildi
Yaşamak istiyordum kıtlıklar olsa da açlık ve susuzluk tüm takatimi kısıtlasa da yaşamak istiyordum. Sadece yaşamak.
Gözlerimi bir an için kapadım ve yine gözlerimin önüne o gün geldi.
"Sokakta kılıç, balta ve art arda ateşlenen g3 sesleri. Yer kızıla ve siyaha bulanıyordu. Ateş sesleri çınlayan demirin içinde kaybolmaya başlamıştı. Asfalt delinmiş sokağa sızan lağam suyu tüm caddeyi iğrenç bir kokuya bulamıştı.
Etrafta çocuklarını toparlamaya çalışan anneler, kaçışan genç erkekler görüyordum. Arabalar bir biri ardına ateş alıyor, Patlama sesleriyle tüm Ankara ağlıyordu.
Çığlıklar, çınlamalar, mermilerin duvarlara saplanma sesleri ve ardı ardına çatlayan meteor sesleri kulaklarımı bir hayli yormuştu.
Burak hızla caddeye daldı arkasında da ben,"
"Koşuyorduk ara sokaklara giriyor çatışma seslerinden uzak durmak için elimizden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorduk. Çok ani yakalanmıştık bu saldırıya, yolların binaların çöküntüsü askeri ve eml-i kuvvetlerin işini zorlaştırıyor, hastane ve sağlık ocakları ağzına kadar doluyordu.
Gördüğüm her sokak her bina hemen hemen aynı durumdaydı, Perişan bir halk ve çaresizce ateşlenen 7.65 ve 11mm mermiler.
Sayıların çoktu hem de çok!"
Patron kalkmamız gerekiyor demesiyle kendimi o cehennemden bir kez daha çıkarmıştım.
Herkes birer yudum daha su aldı ve kalkmak için ayaklandık.
Vızzzz! bir ok doğruca bacaklarımın arasından geçip gitti. Ardından birkaç daha ok sesi duydum ve Patronun yere serilişini.
Kusura bakmayın beyler iş yerinde çıkan bir durum yüzünden 4 de çıkamadım. -
29.
+5Hikaye hakkında yorumlarınızı yazın beyler şuan bir roman üzerinde çalışıyorum taşşaklı bir yayın eviyle anlaştım bu hikayeyide zaman geçsin diye sizlere aktarıyorum...
2001li değilim aq kurgu gereği öyle o alagavat panpam -
30.
+3 -2Ankara kalesi konum olarak çok iyi bir bölgedeydi. Eğer bu bölgeyi cinlerden temizlersek hem üretim açısından hemde güvenlik açısından iyi işler yapabileceğimizi anlattım. Kücükte olsa bir direnişçi grubu kurabilirdik ve isyanı ankaradan da destekleye bilirdik böylece. Patron bu işi sevmiş olacak ki,
- Diyelim bu söylediklerini yaptık. Direnişçi grubu kurduk ve cinlerden temizledik bölgeyi. Sonra ne olacak?
- Konya. Konya ile iletisim kurabilmek için malzeme bulacağız.
- Ne malzemesi her yer enkaz altında.
- Bir bildigim var.
Konuşma böyle devam ederken sabaha karşı henüz güneş doğmamışken herkes uyuyordu. Patron bir kenarda durmuş kıpırdamadan etrafı sinsice izliyordu. Ona,
- Beni çöz. Benden size zarar gelmez bundan sonra birlikteyiz.
- Sana nasıl güveneceğim hırsız ?
- Lütfen bana güvenmelisin.
Ardından bir sessizlik ve sonunda huuru imana getirmiştim. Saatlerdir ellerimin bağlı olması yüzünden parmaklarım karıncalanıyordu. Patron ile bir iki muhabbet ederken tam karşımızda siyah bir cisimin geçtiğini farkettik ve sessizce hemen ayağa kalktık. Patron elime timuçinin palasını verdi ve önden sen dedi. istemsizce terliyordum. Bu gördüğüm cisme daha önce hiç göz aşinalığım yoktu. Sessizce ilerledim ve duvarın kenarına döndüğümde kalbim duracak gibiydi. Birde ne göreyim önceden karşılaştığım 20 zenci cin bizi takip etmişler ve binaliyi çatur çutur gibiyorlar. Bir tane cin ise bunları kameraya alıyor yaklaştığımda kameranın altında ise "cin hardcore tv" yazıyordu. Sordugumda videonun naklen canlı yayın oldugunu öğrendim. Bunun üzerine selehattin demirtaşı aradım ve ona dedimki ... Tvyi aç. Geçtim kameranın karşısıma ve 30 cmlik haşmetlimi uzuvlarından sökerek avucuma koydum. iste o anda ağzımdan 2 kelime çıktı "anangibem hdp" bunun üzerine cinler mhpye oy verdi ve yaklaşık 200bin cinin desteğiyle cin ocakları kuruldu, devlet bahçeli başkan oldu ve cin milli içeceği çay oldu. Buda böyle bir anımdır.
Not: ( Bir dahaki saldırıda 7delikli tokmağı gibeceğim ) -
31.
+5O sırada Timuçin geldi ve beni yakamdan tuttuğu gibi çimlerin üzerine devirdi. Palasını tam vuracaktı ki. Patron kan dolu ağzını tekrar açtı
-Timuçin! ardından acı bir öksürük... Timuçin bir anda durdu ve Elindeki palayı bana nefretle bakarak yere fırlattı hiçbir şey söylemeden Patronun başına geçti ve
-Dayan patron sseni kurtaracağız
-Timu-çin...
-Evet Patron
-Bu hırsızı izle-yin siz-i Kon-ya ya zütür-sün.
-Emredersin patron.
Zelihada Zeynepte hala ağlıyordu. Birkaç saniye sonra derin bir nefes akciğerlerden çıkıp dünyanın atmosferine karıştı ve bir hayat daha söndü.
Daha sonradan öğrendim ki Patron dedikleri 2019 de terörle mücadele için kurulan aşırı imtiyazlı bir askeri birimin komutanıymış bu yüzden ona patron diyorlarmış grupta Hamza ve Zeliha hariç herkes o birimin bir üyesiymiş. Zeynep bile terörle mücadele timinin bir parçasıymış.Çokta şaşırmamıştım doğrusu bu kadar organize bir grubu ancak askeriynin çıkaracağı çok barizdi.
Her neyse beyler hıçkırıklar içinde cesetlerimizi gömdük onlardan ayrılmak o kadar da kolay olmadı tabi benim için değil ben hala artan erzak ve suyu düşünüyordum her neyse beyler parkın bir köşesine isteksizce mezarlar kazıldı. Yıkanmadan cnaze namazı kılınmadan ölülerimizi ağır ağır gömdük. -
32.
+5Sürünüyor bir yandan menzil dışına çıkmak istiyordum, Kalkıp koşmalıydım dikkatleri üzerime çekmeliydim ama bir türlü başaramıyordum.
Sağıma soluma saplanan kara oklar beni korkutuyor yaşama isteğim diğerlerinin hayatını kurtarma isteğine galip geliyordu. Aklım karışmıştı.
Çimlerin arasına iyice sinmiş çantamı da kafama siper etmiştim. Aradan olanları izliyordum. Oklar hedef bulmaya başlamış bir adamı daha öldürmüştü.
Derken ağaçların arasından biri koşmaya başladı bir kız Zeynep. Tüm yaylar ona dönmüş arkasından ateşleniyordu. Vızzz! Vızzz!...
Bu durumu görmezdim. Çantamın arkasına sinmiş gözlerimi kapatmıştım. Ama o da ne bizimkiler ateş diye bağırmaya başladı.
Zeynep Zeynep karşıdaki beton yığınına kadar hedef almadan koşmuş bizimkilere karşılık verecek kadar zaman kazandırmıştı. Kadınlar oklarıyla cinleri püstürtüyor, Timuçin ve diğerleri ağır adımlarla cinlerin mevzisine doğru ilerliyordu.
Hemen ayağa kalkıp dört beş adım atıp yere yattım arbaletimle ağaçların tepelerindeki cinleri hedefliyor onları bir bir düşürüyordum.
Birkaç dakika içerisinde bir erkek daha saldırmak üzereyken oklanarak öldü ama kapı tarafı tamamen temizlenmiş ağaçlarda da okçu kalmamıştı. -
33.
+5Az gittik uz gittik Gazi Mahallesinin dar bir sokağından ilerleyerek Gazi üniversitesinin içerisine sızdık. Hatırlıyorum 5 yıl önce buraya bir arkadaşımı ziyarate gelmiştim. Öğretmen olmak için yanıp tutuşan bir arkadaşımı. Rektörlük binasına imrenerek bakmıştım. Şimdi o gösterişli binadan geriye kalan sadece yıkık duvarlar ve etrafa saçtığı tuğla bloklar kalmıştı.
Gecenin karanlığında etraftaki cinleri parıltımızla buraya çekmemek için ışıklarımızı söndürdük. Herkes susuyor kimsenin ağzından bir kelime çıkmıyordu.
Son gördüğüme oranla çimleri orantısızca büyümüş, ağaçların dallarına asılan Türk Dünyası bayrakları etrafa savrulmuştu.
Bu üniversitenin bile atfosveri tamamen bozulmuştu. Rengarenk dalların gölgesinde çay sigara yaptığım aklıma geliyordu. Ama bunları düşünme sırası değildi.
Patron kalın sesiyle komutları vermişti. Dörder kişilik nöbetler halinde uyuyacak yarın sabah yapacaklarımız hakkında konuşacaktık. -
34.
+5Neyse beyler Timuçin omzumu tuttu ve Patrona döndü.
-Patron bu hırsıza güvenecek miyiz?
-Timuçin bu adam bana çok özel bilgiler verdi.
-Ne diyorsun Patron
Bu sırada arkamızda hala cinlerle çarpışanlar vardı. Tek tük te olsa hala saldırıyorlardı.
-Timuçin bunu burada konuşamayız şimdi onu izleyelim olmazsa boğazına bir ok saplarız.
Bu tehdit beni korkutmuştu ama yine de tek çarem onlara güvenimi kazandırmak ve sömürebildiğim kadar kaynaklarını sömürmeliydim. -
35.
+5Ağaca bağlanmış etrafta ne yaptıklarını gözetliyordum. Düşüncelere dalmıştım tekrardan Meteor kaplı sokaklarla dolu düşüncelere.
"insanlar yavaş yavaş evlerinden sokaklara doğru çıkıyordu. hala binalar yıkılıyor sokaklardan binalardan yıkıkların alltından çığlık sesleri yükseliyordu. Sokaklar kan kırmızısı ve meteorların gökten getirdiği fıstık yeşiliyle parlıyordu. Akşam saatlerinin karanlığı ve kimsesizliğimiz bizi dahada çaresizleştiriyordu. Kısa zaman sonra sokak başlarına askerler ve polisler durmaya başladı. Bir megafonla bize çağrı yapıldı meteorlardan uzak durmamız gerektiği söyleniyordu."
"Burak ve ben hızla yerimizden fırlayarak askerlerin olduğu bölgeye doğru koşuyorduk ki meteorun biri çatlamaya başladı ardından diğerlerinde orada durmuş çatlayan meteorun içinden ne çıkacağını izliyorduk. Asker bağırıyor biz duruyorduk." -
36.
+5Konya mevzusunu ve yol güzergahımızı orada tekrardan anlattım. Konaklayacağımız yerleri hatta gireceğimiz delikleri bile hesaplamış neler yapacağımızı ezbere okumuştum orada Yemek yerken bunları tekrardan anlatınca herkes bana karşı birazda olsa yumuşamıştı.
Yemekler yenmiş yola koyulmak için hazırlanıyordum ki Bir kadın elinde bir bardakla yanıma geldi bunu iç daha gideriz dedi.
Bu koku bu tat yıllar sonra ilk defa çay içiyordum. Bunun yanında sigara ne iyi giderdi lan şimdi diye düşünürken Timuçin elinde benim paketlerimden biriyle geldi içinden bir dal uzatarak al birader dedi.
içinden bir tane çekip çakmağıyla sigaramı ateşledim. Uzun zamandır böyle bir rahatlama hissetmemiştim. Karnımın yarı aç yarı tok olan kısmını çay ve sigaranın dumanıyla doldurmuştum Ellerim ayaklarım her hücre bir huur ve rahatlama içerisindeydi. Belkide aylar sonun bir insanla konuşmak bana iyi gelmişti bilmiyorum.
Ama artık yeni bir görevim vardı o da daha çok insana ulaşmaktı. -
37.
+3 -1Sonunda bir kaç damlada olsa su ve 1 tane sigara icme şansım olmustu. Grup lideri gelip bana rapor diye sordugunda bahçelievler tarafında bir grup insanın konya tarafına gittiğini ve gazi mahallesi etrafının büyük meteor çukurlarıyla açılmıs olduğunu söyledim. Bunun üzerine grup lideri sesini yükselterek bahcelievler tarafından gideceğiz ardından tekrar gözlem yapıp yolumuzu çizeceğiz dedi. Bana bakıyordu ve,
-Sende bizimle geliyorsun söylenenleri yapmazsan öleceğini temin ederim.
-Tamam.
Bir süre sonra yola çıktık ve bahçeli evlere yaklaşmıştık. Ayak seslerinin şiddetlendiğini hissettiğimiz zaman bir binanın kenarına saklanmış geçenlerin cinmi yoksa insanmı olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Tam o sırada grup lideri gözleriyle beni işaret etti ve git der gibi bir hareket yaptı. Timuçinde yandan palasını hafifçe bana değdirdi ve itti. Sesler hemen binanın kenarından geliyodu ve bende kendimi koruyacak hiç bir madde yoktu. Yavaşça ilerliyordum ve birden ayak sesleri yerini yalvarma ve imdat sözlerine bıraktı. Hızlıca binanın etrafında döndüm ve ne göreyim. 20li zenci cin grubu bizim dexteri tutmuş gibiyorlar. Dexer perişan. Dexer ağlıyor. Dexer yorgun. Birden dexer gözlerimin ucuna baktı ve son sesiyle yardım et lütfen diyordu. Tam o ara bi zenci cin yanıma geldi ve bana prezervatif verdi. Bende onu haşmetlime geçirdim ve başladım dexere vurmaya. Her vurmada huur biraz daha bağırıyodu. Derken bizim grup lideri ve insanlarda bize katıldı. 38li grupla dexeri gibtik. Ardından cinli insanlı ortaklaşmalar başladı ve dexerde ölünce herşey yoluna girdi. Buda böyle bi anımdır.
Not: (bir dahaki saldırıda sıra binalide) -
-
1.
0Sayfayı gibtin muallak ama güldüm
-
1.
-
38.
+4Yanıma 2 adam vermişlerdi. Yavaş adımlarla bana yapay gölden lunaparkın içine eşlik ettiler. Birbirleriyle konuşuyorlar sigaramı içiyorlardı. Şimdi anlamıştım bu kıt koşullarda birinin bir şeylerini çaldıktan sonra o adamların ne yaşadıklarını.
Susuz ve bitkindim. Ve ense kökümde düden kalma bir ağrı ve şişlik vardı. Arkamdaysa 1metrelik palalarla bana eşlik eden iki adam vardı. Dahada kötüsü 4 buçuk yıldır kaderine terk edilmiş bir dönme dolabın tepesine çıkmamı istiyorlardı.
Elemanlardan birinin ismi Timuçin olduğunu öğrendim. 180 boylarında 70 kiloluk normal bir insan hafif çekik gözler dudaklardan sarkan ince bıyıklar ve omuzlara kadar uzanan siyah saçları vardı Timuçinin. Hızlı konuşuyor ve sanki bana her baktığında benim kaçmamı istiyor sonra da beni yakalayıp hunharca öldürmek istiyormuş gibi bakıyordu. Kalbinde garip bir nefret vardı.
6-7 dakika sonra dönme dolabın önüne gelmiştik. Hatırlıyorum. önceden kırmızı olan dönnme dolap artık tamamen pas turuncusu olmutu. Bir kaç kabin yere düşmüş. Ekseniyse kaymıştı. Sanki birkaç kiloluk basınç bütün dolabı yere yatıracak gibi duruyordu.
Timuçin palasını kılından çekti ve arkamdan omurgama bastırarak
-Hadisene hırsız seni buradan ya raporla ya da parça parça zütürürüz. -
39.
+4Saatler ilerlemiş etraf iyice kararmıştı. Yerde can çekişen son cinleride öldürdükten sonra arkama düştüler. Haritayı yaktığım için bana ihtiyaçları olduğunu biliyordum. Tabi patronda bunun farkındaydı. Neyseki 1-2 ay sürekli baktığımdan haritada yer alan her yeri karış karış ezberlemiştim.
Timuçin ve diğerleri bana güvenmiyorlar hatta benim gibi kan emicilerden nefret ediyorlardı. Gecenin kör karanlığından uzunca yürüdük. Elimizde önümüzzü zor aydınlatan yağ kandilleri ve sürtünme enerjisini elektiriğe çeviren güçsüz fenerlerle delik deşik olmuş asfalt yolları zor kestirebiliyorduk.
Her an saldırıya uğrayabilirdik. Korku ve dehşet vardı kalbimde. Biliyordum ki en ufak aksilikte beni bırakıp kaçarlar hatta onlara ayak bağı olmamam için kalbime bir ok saplayabilirlerdi. Temkinim her zamankinin iki katıydı. Artık hem önümü hem arkamı kollamak zorundaydım.
Grubun yarısının gözü etrafta yarısınnınki de benim üzerimdeydi. Rahatsız oluyor fakat onların bakışlarını hissetmiyor gibi davranıp karanlıkta en önden ilerliyordum.
Önceden kat kat yükselen binalar artık 2 insan boyunu aşmıyor, kapital yapının mabetleri avmler yerle bir olduğunu görüyorduk. Ne hale gelmiştik ne zaman bu kadar güçsüz kalmıştık. -
40.
+4Gidip yanına oturdum. Yanında Timuçinde dahil 3 kişi daha vardı biride yüzü yaralı kadındı.
Patron Onları tanıttı işte yüzü yaralı kadın Zelihaymış Patronun karısı. Timuçinle diğer çekik çocuk olan Kubilay kardeşlermiş. Son kalan elemanın adı da Ahmetmiş.
Patron bana dönerek
Haritayı yakmamın akıllıca olduğunu bana ihtiyaçları olduklarını yaşamamı garantilediğini söyledi. Ama bu durumun hiç hoş olmadığını beraber yaşadığımız sürece birbirimize güvenmemiz gerektiğini anlattı.
Sonradan öğrendim ki Zeynepte Zelihanın kızıymış Patronunsa üvey kızı. Zeliha meteorların düştüğü gün yüzüne yara almış sağlık hizmetleri aksadığı içinde dikişsizce iyileşmesini beklemek zorunda kalmış. Çok acı çekmiş ama dayanmış.
Çok geçmeden yemekler hazırlanmıştı kızarmış karga eti ve patatesle beraber kavrulmuş yılan eti. Bu kadar adama yetmeyeceği kesindi ama az da olsa yemek zorundaydık. -
41.
+4Aslında ölmek bu durumda o kadar da kötü değildi. Nasıl olsa bu demir yığının üzerine çıkarsam kemiklerimin kırılması sonucunda ölecektim. Burada direnirsem kan kaybından.
Timuçin benim düşünceli halime sinirlemiş olacak ki sırtıma küçük bir çizik attı.
Acımıştı ama fazla hissetirmedim. Burada bu adamların insafına kalamazdım. Hazırlandım. Ve turunculara bürünmüş demir yığınına ilk adımımı attım. Her rüzgar esişinde ve benim her adımımda korkunç bir gürültüyle cızırdıyordu bin demir yığını. Korkuyordum her adım attığımda daha çok korkuyordum.
Zamanla her aşağıya baktığımda Timuçin ve diğer eleman daha çok kayboluyordu. Acaba kaç metreydi bu dibına goyduğumun pas kütlesi. Her adım da baştan besmele her bakışta bir dua her cızırtıda bir sure okuyordum.
Normalde de yüksekten korkan adama ne yaptırıyorlardı. -
42.
+4Korku ve panik dolu bir kalple bu dev turuncu dinozorun üzerine çıkmıştım. Yere bakamıyordum kısa ve dikkatli adımlarla kendimi gibik bir kabinin içine bırakıvermiştim. Kabin sallanıyor ben titriyordum. Çengeller, zincirler her şey kopmak üzereydi. Korka korka ayağa kalktım. Güneye doğru baktım. Bahçelievler Tandoğan Emek Aşti Gazi Mahallesi o taraf tamamen gözümün önündeydi. Evler üst katlarından törpülenmiş(Meteorların düşme şiddetiyle) Metal ve beton blocklar sarı kumlara ve yeşil çimlere bırakmış kendini.
Cin ayak sesleri titretiyordu oraları. Ama Konya yolu orada insanlar vardı. Bir grup insan Konya ya doğru hareket ediyordu. Demekki benden başka bilenlerdi vardı Mevlana islam Kuvvetlerini.
Savaş, Lehimize mi dönüyordu acaba ya da medeni bir yaşama tekrar geçecek miydik? Konya umudumuz muydu? Sonumuz mu? -
43.
+4Dehşet içinde yavaş ve emin adımlarla metal tekerlekten aşağıya inmeye başladım. Dudaklarımda gri kabuklar oluşmuş, parmak uçlarım turuncu bir tozla kaplanmıştı. Ayağımı koyduğum demir parçası bazen büyük bir gürültüyle kopup yere çarpıyor bazende inatla turuncu yığına tutunuyordu.
Bastığım demir parçası buraya onlarca yıl önce koyulmuştu. kabinlerin renkleri güneşte solmuş onları sabitleyen zincirlerin çoğu kopmuştu.
Birkaç dakika içinde yere indim. Timuçin yanındaki azmanı dürterek. Baksana lan adam ölmedi dedi kahkahalar içinde. Sonra beni önlerine katıp kamp alanına kadar arkamda konuşarak takip ettiler. Bir yandan da sigaramı içiyorlardı binler.
Yanındaki elemanında isminin Emir olduğunun öğrendim. Kısa saçlı, beyaz tenli bir adamdı Timuçine göre daha uzun ve daha yapılıydı. Konuşması ve mimikleri görünüşünün aksine daha çocuksaydı. Ama gözlerinde beni rahatlıkla öldürecek vicdansızlığı gözlerinde hissedebiliyordum.
Çok geçmeden kampa girmiştik. Kendimi yavaşça bir yere bıraktım ve soluklanmaya başladım. Ama grup lideri olarak düşündüğüm esmer elemanın beni rahat bırakacağını belliydi gelip saçlarımdan tutarak beni kaldırdı.
-Önce rapor sonra dinlenme. dedi kaba sesiyle
-Önce su sonra rapor. dedim acıyla titreşen bir tonla. Bu cevabım onu sinirlendirmiş olacak ki saçlarımı daha sert sıktı.
-Ön-ce su son-ra ra-por. dedim tekrardan. Esmer bininde benle uğraşacak zamanı yoktu. beni Timuçinin önüne doğru fırlatım hırsıza biraz su ve sigara verin ben birazdan gelirim dedi. -
44.
+4Yürüdükçe yürüdük kampüsü tamamen taradık. Bir ağacın dalından 2 tane karga indirdik. Ve yerde sürünen oldukça uzun bir yılanı öldürdük elimiz boş değildi. Dönerken.
Grubun hemen hemen hepsi uyanmıştı bizimde gelmemizle ekgibler tamamlanmış hatta beni büyük bir çoğunluğu fazlalık gibi bile görüyorlardı.
Bilen bilir beyler Ankaranın soğuğunu bir eser adamı topuğundan saçlarının teline kadar titretir bir de aylardan martın sonu haliyle üşüdükleri için bir ateş yaktık.
Kadınlardan biri çantasından bir tencere çıkardı ve dallarla onu ateşin üzerine astı. Birileri kargaları yoluyor birisi yılanı temizliyordu. Bende çantamdan patates konservesini çıkarıp onlara verdim yılan etiyle beraber kaynattılar. Sıvı yağları baharatları hatta ilk yardım malzemeleri bile vardı.
Aslında oldukça teknik ve sistemli çalışıyorlardı. Bu zaman kadar kan emicilik yaparak yaşayan ben 4 yıldır kendimi ilk defa bir şeye yararken bulmuştum.
Patron beni yanına çağırmasıyla dikkatimi tekrardan toparladım. -
45.
+4Düşünceleri içerisindeyken uyuyakalmıştım. Ne kadar oldu bilmiyorum Emir'in koca ellerinin beni dürtüklediğini hissettim. Gözlerimi açıp ona doğru döndüm.
-Kalk bakalım hırsız nöbet sırası sende bizimle yaşayacaksan bebek gibi uyumaktan dahha çok şey çok şey yapmalısın dedi.
Gözüne girmek zorundaydım hemen ayağa kalktım ve nöbet yerimi tuttum Emir de benim yattığım yere uzanmı.ş uykuya dalmayı bekliyordu.
Gece o kadar karanlıktı ki nöbet arkadaşlarımı bile göremiyordum. Gözlerimi bir noktaya kilitlemiş aklımla konuşuyordum. Nele olacağını nereye gideceğimizi herşeyin doğru olup olmadığını düşünüyordum.
Bir el aniden omzuma dokunmuştu. Refleksif olarak arbeletimi bana dokunanın yüzünün ortasına nişanladım. Karşımda Zeynep vardı. Bu hareketim onun hoşuna gitmiş olacak ki alaycı bir gülümsemeyler ince sesini dudaklarının arasından serbest bıraktı
-Ne oldu hırsız oturduğun yerde uyuya kaldın sanırım buna nöbet mi diyorsun. yüzünde kocaman bir tebessüm oluştu ama bu öyle şirin bir tebessüm değildi dev bir alaylamaydı.
Hem heyecanlanmış hem de aşağılanmıştım dişlerim bir türlü ayrılmıyor kelimelerime özgürlük vermiyordu.
-Aslında konuşmayınca biraz daha çekilir bir insan oluyorsun hırsız. Önceden yanmış bir sigara ve yarım bardak su verdi.
-Kusura bakma ne olur yemeğinizi gün doğunca gerireceğim ama açlığınızı bu bastırır sanırım. dedi alaycı sesiyle.
Bu kızın bedeninin mesleğini bilemem ama ruha tam bir köle tüccarıydı.