1. 1.
    0
    ben lise 2deyken.. hayat bilgisindekilerde lise 2deydi.. hatta bana ortega diolardı fenerbahceli oldugum için. devam edin bin kuruları?
    ···
  1. 2.
    0
    darbeyi gördüm yavşak şaka powerrangers bilirmisin .. maviydim ben..
    ···
  2. 3.
    0
    hayat bilgisi ne aq bizim zamanımızda sıdıka vardı
    ···
  3. 4.
    0
    8 yıllık eğitim ben altıncı sınıfa geçerken gelmişti ... 1'e gidiyorum gibi karizma lafı edemiyoruz diye üzülüyorduk amk
    ···
  4. 5.
    0
    sene 91 türkçe kitabı
    hatırlamayan varsa amk onun

    bunun okuduğumuzu anladık mı diye soruları olurdu

    Dülger Balığının Ölümü:

    Hepsinin gözleri güzeldir. Hepsinin canlıyken pullan ka­dın elbiselerine, kadın kulaklarına, kadın göğüslerine takılma­ya değer. Nedir o elmaslar, yakutlar, akikler, zümrütler, şunlar bunlar?
    Mümkün olsaydı da balolara canlı balık sırtlarının yanar döner renkleriyle gidebilselerdi bayanlar; balıkçılar milyon, balıklar şan ve şeref kazanırdı. Ne yazık ki soluverir ölür öl­mez, öyle ki büzülmüş böceklere döner balık sırtının pırıltıları. Benim, size ölümünü hikâye edeceğim balığın öyle parıltılı, yanar döner pulları yoktur. Pulu da yoktur ya zavallının. Ha­fifçe, belirsiz bir yeşil renkle esmerdir. Balıkların en çirkinidir. Kocaman, dişsiz, ak ve şeffaf naylondan bir ağzı vardır: Su­dan çıkar çıkmaz bir karış açılır. Açılır da bir daha kapanmaz.
    Vücudu kirlice, esmer renkte demiş miydim?
    Rum balıkçıların hrisopsaros -Hristos balığı- dedikleri bu balık, vaktiyle korkunç bir deniz canavarı imiş. isa doğmadan evvel, Akdeniz’de dehşet saçarmış. Bir Fenikeli denize düş­meye görsün! Devirdiği Kartacah çektirmesinin, Beni israil balıkçı kayığının sayısı sayılamamış. Keser, biçer; doğrar, mahmuzlar; takar, yırtar; koparır, atar; çeker, parçalarmış. Akdeniz’in en gözü pek; insandan, hayvandan, fırtınadan, yıldırımdan, beladan, işkenceden yılmaz korsanı, dülger balı­ğının adından bembeyaz kesilirmiş.

    Isa, günlerden bir gün, deniz kenarında gezinirken san­dallarını büyük bir korkuyla bırakıp kaçan balıkçılar görmüş. “Ne oluyorsunuz?” diye sormuş Balıkçılar: “Aman!” demiş. “El aman! El aman bu canavardan! Sandalımızı kırdı, arka­daşlarımızı parçaladı. Hepsinden kötüsü, balık tutamaz ol­duk, açlıktan kırılırız.”
    Isa, yalın ayak, başı kabak, dülger balıklarının yüzlercesi-nin kaynaştığı denize doğru yürümüş. En kocamanını, uzun parmaklı elleriyle tutup sudan çıkarmış. iki elinin başparmağı arasında sımsıkı tutmuş, eğilmiş, kulağına bir şeyler söyle­miş…
    O gün bugündür dülger balığı, denizlerin görünüşü pek dehşetli; fakat huyu pek uysal, pek zavallı bir yaratığıdır. Bir­çok yerlerinde çiviye, kesere, eğriye, kerpetene, testereye, eğeye benzer çıkıntıları, kemikle kılçık arası dikenleri vardır. Dülger balığı adı ona bunlardan ötürü takılmış olmalı.
    Bütün bu alet ü edavatın dört yanını, şeffaf naylondan diyebileceğimiz işlemeli bir zar çevirmiştir. Kuyruğa doğru bu incecik zar azıcık kalınlaşır, rengi koyulaşır, bir balık kuyruğu­nun biçimini alır.
    Oltaya tutuldu muydu dünyasına, sulara küsüverir. Nasıl bir korku içine düşer kim bilir? Onun için dünya bomboştur artık. Oltadan kurtulsa da fayda yoktur. Suyun yüzüne yam­yassı serilir. Kocaman gözleriyle insana mahzun mahzun ba­kar durur. Sandala aldığınız zaman dakikalarca onun sesini işitirsiniz. Ya sesini! Bir o, bir de kırlangıç balığı sandalda ö-lünceye kadar ikide bir feryada benzer, soluğa benzer acı bir ses çıkarır. ince zardan ağzını bir kere ağlara vurmasın, küstü­ğünün resmidir dülger balığının.
    Bir gün, balıkçı kahvesinin önündeki; yarısı kırmızı, yarısı beyaz çiçek açan akasyanın dalına asılmış bir dülger balığı gördüm. Rengi denizden çıktığı zamandı. Yalnız aletlerinin etrafını çeviren incecik, ipekten bile yumuşak zarları titreyip du­ruyordu. Böyle bir oynama hiç görmemiştim. Evet, bu bir o-yundu. Bir görünmez iç rüzgârının oyunuydu. Vücutta, görü­nüşte hiçbir titreme yoktu. Yalnız bu zarlar zevkli bir ürperişle tatlı tatlı titriyorlardı. ilk bakışta insana zevkli, eğlenceli bir şeymiş gibi gelen bu titreme, hakikatte bir ölüm dansıydı. Sanki dülger balığının ruhu, rüzgâr rüzgâr, bu incecik zarlar­dan çıkıp gidiyordu; bir dirhem kalmamışcasına.
    Hani bazı yaz günleri hiç rüzgâr yokken, deniz üstünde bir meneviş peydahlanır. işte böyle bir cazip titremeydi bu. insanın içini zevkle, saadetle dolduruyordu. Ancak balığın ölmek üzere olduğu düşünülürse, bu titremenin anlamı hafif­çe acıya yorulabilirdi. Ama insan, yine de bu anlama alma­maya çalışıyordu. Belki de bu, harikulade tatlı bir ölümdür. Belki de balık, hâlâ suda, derinliklerde bulunduğunu sanıyor-dur. Karnı tok, sırtı pektiı*. Akşam olmuştur. Denizin dibinin kumları gıdıklayıcıdır. Altta dişi yumurtaları, üstte erkek to­humları sallanıyor, sallanıyor, sallanıyordu. Vücudunu bir şehvet anı sarmıştır… Birdenbire dehşetli bir şey gördüm: Balık tuhaf bir şekilde, ağır ağır ağarmaya, rengini atmaya, hem de beyaz kesilmeye giden bir hâl almaya başlamıştı. A-caba bana mı öyle geliyor? Sahiden rengini mi atıyor? Deme­ye; dikkatli bakmaya lüzum kalmadan, yanılmadığımı an­ladım.
    Kenarları süsleyen zarların oyunu çabuklaşmaya, balık da gitgide, saniyeden saniyeye pek belli bir hâlde beyazlaşmaya başladı. içimde dülger balığının yüreğini dolduran korkuyu duydum. Bu hepimizin bildiği bir korku idi: Ölüm korkusu.
    Artık her şeyi anlamıştı. Denizlerin dibi âlemi bitmişti. Ne akıntılara yassı vücudunu bırakmak, ne karanlık sulara, koyu yeşil yosunlara gömülmek… Ne sabahları birdenbire, yu­karılardan derinlere inen, serin aydınlıkta uyanıvermek, günün mavi ve yeşil oyunları içinde kuyruk oynatmak, habbeler çıkarmak, yüzeye doğru fırlamak… Ne yosunlara, canlı yosunlara yatmak, ne akıntılarla aletlerini yakamozlara taka­rak yıkanmak, yıkanmak vardı. Her şey bitmişti:
    Dülger balığının ölüm hâli uzun sürüyor. Sanki balık, su hava dediğimiz gaz suya alışmaya çalışmaktadır. Hani biraz dişini sıksa alışması mümkündür gibime geldi.
    Bu iki saat süren ölüm hâlini, dört saate, dört saati sekiz saate, sekiz saati yirmi dörde çıkardık mıydı; dülger balığını aramızda bir işle uğraşırken görüvereceğiz sanıyorum.
    Onu atmosferimize, suyumuza alıştırdığımız gdn, bayram­lar edeceğiz. Elimize görünüşü dehşetli, korkunç, çirkin ama aslında küser huylu, pek sakin, pek korkak, pek hassas, iyi yü­rekli, tatlı ve korkak bakışlı bir yaratık geçirdiğimizde böbür­lenerek onu üzmek için elimizden geleni yapacağız. Şaşıra­cak, önce katlanacak. Onu şair, küskün, anlaşılmayan biri ya­pacağız. Bir gün hassaslığını, ertesi gün sevgisini, üçüncü gün korkaklığını, sükûnunu kötüleyecek, canından bezdireceğiz, içinde ne kadar güzel şey varsa hepsini, birer birer söküp ata­cak. Acı acı sırıtarak isa’nın tuttuğu belinin ortasındaki par­mak izi yerlerini, mahmuzlan, kerpeteni, eğesi, testeresi ve baltasıyla kazıyacak. ilk çağlardaki canavar hâlini bulacak.
    Bir kere suyumuza alışmaya görsün. Onu canavar hâline getirmek için hiçbir fırsatı kaçırmayacağız.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 6.
    0
    @5 okumadım bin özet geç
    ···
  6. 7.
    0
    ···
  7. 8.
    0
    @5 tamam şampiyon sakin ol.
    ···
  8. 9.
    0
    @5 fenasın lan
    ···
  9. 10.
    -1
    @1 kardeş değiliz oldumu
    ···
  10. 11.
    0
    fener turkiye kupasını almıştı ben lise deydim babam sora aldı mektepten beni
    ···
  11. 12.
    0
    coca colanın tangle verdiği zamanlar
    ···
  12. 13.
    0
    trt de esteban vardı lan onu izlerdik. mantar tabancam vardı amk, leblebi tozu yerdim paso

    yeterlimi bin?
    ···
  13. 14.
    0
    kristal kola vardı o zaman kafeinsiz kolaydı dıbına koyim berbattı
    ···
  14. 15.
    0
    ben lise 2deyken.. hayat bilgisindekilerde lise 2deydi.. hatta bana ortega diolardı fenerbahceli oldugum için. devam edin bin kuruları?
    ···
  15. 16.
    0
    rosalinda vardı lan , kanald de vahşi guzel vardı natalia oreiro
    ···
  16. 17.
    0
    tanglelar neydi lan evir çevir kıçına sok
    ···
  17. 18.
    0
    @1 panpa dizi bugünlerde yeniden yayınlanıyor olmasın.
    ···
  18. 19.
    0
    ekmekleri karneyle veriyolardı ben küçükken
    ···
  19. 20.
    0
    @18 güldüm ama şuku vermicem bin hıhh
    ···