-
101.
0Part 35Tümünü Göster
…olabilecek bütün ihtimalleri düşünüyordum. Beklediğimden daha kısa süren bu sancılı süreç yerini bahara bırakmıştı sanki. Herşey yolunda gidiyor ve hiç problem çıkmıyordu. O kadar alışmıştımki huzursuzluğa, bu huzur bana tehlikenin habercisi gibi geliyordu. Ne olursa olsun vicdanım rahat etmiyordu. Olaylar soğumuştu soğumasına ama tüm okula yayılmıştı. Bazı kızlar Semayı mevuz ile alakalı tahrik edenler bile oluyordu.
Zor süreçti benim için de Sema için de. Fakat bir problem vardı. Çünkü Sema fazla anlayışlı davranıyordu. Huzursuzluğumun sebebi buydu. içimden geçen, ilk sorun yaşadığımız an bu anlayışlı ve olumlu halinden eser kalmayacaktı. Herşeyi kaybetmiş, sıçmış ve sıvama durumunda olan ben, tek istediğim huzurdu. Sema ise yaşadığı hayal kırıklığının şokundaydı belkide…
Belli bir müddet bu şekilde devam ettikten sonra hatamın esiri olarak yaşamaya başladığımı farkettim… Yaptığım büyük hatanın esiriydim artık. Önceden olsa ortalığı ayağa kaldıracağım bir sürü mevzu oluyor fakat ben suçluluk pgibolojisi yüzünden ağzımı açıp tek bir laf edemiyordum. Kafamın içini kemiren bir sürü konu vardı fakat ben soru bile soramıyordum. Bir ay gibi bir süre ile bu devam etti. En sonunda dayanamadım, msn kullanıyoruz, konuşmalarını merak ediyordum. Kimler ile konuşuyor, ne konuşuyor. Deli gibi merak ediyordum.
Bir gün şifresini istedim. Tereddüt etmeden verdi. Şaşkınlık içindeydim. Nasıl olur lan bu?
Eve varıp konuşmaları açtığımda gözlerim yuvalarından fırladı. Meriç’in sınıfından Keremle konuşmuş, birkaç haftadır konuşmalar mevcut. Fakat arkadaş gibi değil. Sevgili gibi de değil. Birbirlerine kur yapıyorlar. Kan beynime sıçradı. Beni durduran lanet olası suçluluk duygum fren yaptıkça ben gaza basıyordum. Balatalarım yanıyordu. Durumum tam olarak buydu. Yerimden sıçradım. Koşar adım çıktım evden.
Sahile inene kadar kaç sigara içtim hatırlamıyordum. Ne yapacağımı düşünmeden hareket ettiğim kesindi. Ayaklarım beni nereye zütürürse oraya gidecektim belliki. Kendime geldiğimde okuldaydım. Herkes son tenefüse çıkmış.
‘Fevzi abi, aç kapıyı.’
Peltek ağzıyla cevap verdi:
‘Müdür almıyor evladım, beni de zor durumda bırakma.’
Severdim Fevzi abiyi. Zor durumda bırakmazdım asla. Okulun arka caddesine bakan tarafa geçtim. Kantin bölümündeki demir parmaklıkların üzerinden atlayarak içeri girdim. Kantinin içinde beni görenler şaşkınlık içinde yüzüme baklıyorlardı. Bense gayet sakin bir şekilde:
‘Sıkıntı yok, sorun yok, geldim, gidicem.’ Diyerek ve sakin tavırlarımla kantincileri rahatlatmıştım. Köşedeki masaya oturdum, Semaya mesaj attım. ‘Kantinde seni bekliyorum.’
Vakit geçmek bilmiyordu, zilin çalmasını bekliyordum. Zaten zor bela içeri girmiştim, hemen Semayla konuşup dışarı çıkmalıydım. Nihayet zil çaldı. 5 dakika geçmesine rağmen Sema gelmemişti. Aramalarıma da cevap vermiyordu. Hemen karşıda Serdarı gördüm. Konuşmama fırsat vermeden:
‘Kardeşim gelmiş beee’ diyerek üzerime atladı. Tepki vermedim. Kolumu tutarak:
‘Neyin var lan? Noldu?’
‘Sema nerde? Arıyorum açmıyor!’
Serdar yüzünü ekşitti, tedirgin bir sesle:
‘Sema sınıfta, bende senle bir şey konuşacaktım aslında…’
‘Şimdi hiç sırası değil!’ diyerek hızla çıktım kantinden.
Sivil kıyafetlerle koridorları aşıp sınıfa ulaşmaya çalışıyordum. Okul baya kalabalıktı ve hemen hemen herkes beni tanıyordu. O halimi görenler pek yanıma yaklaşmadılar, uzaktan selam vermekle yetindiler. Ben hızlı çekimde yürürken etrafımdaki insanlar ağır çekimde hareket ediyorlardı sanki.
Sınıfa vardım, hızla içeri girdim. Semayı buldum. Sınıftan benim de tanıdığım bir çocukla muhabbet ediyorlardı. Yanına ulaştım, kısık ve yorgun bir sesle:
‘Sema, konuşabilir miyiz?’
‘Aaa sen mesaj atmıştın aramıştın dimi? Ben tamamen unutmuşum. Tamam konuşalım.’
‘Burda olmaz dışarda konuşalım.’
‘Fırat sınıftayım, çıkışı bekle!’
Cevap vermeden çıktım sınıftan. Erkekler tuvaletşne kaçtım. Zil çalıp hocalar sınıflara tamamen dağılınca tekrardan kantine indim. Son derse girmişlerdi. Çıkışa kadar kantinde bekledim. Çıkışta sahile doğru yürürken başladık konuşmaya. Ortam buz gibiydi.
‘Sema, msn konuşmalarını okudum. Keremle konuşmalarınızı bana açıklayabilir misin?’
‘Ne diyosun sen ya? Sen beni aldattın ben seni affettim sen hala bana hesap sorabiliyor musun ya? Yüzsüz. Sadece arkadaşım o benim. Geyik yapıyorduk!’
‘Ya yeter! Affettin tamam, ama bu rahat rahat davranabileceğin anldıbına gelir mi? Arkadaşına öpücük göndermişsin çok normal evet aşırı normal bir davranış haklısın!’
‘Fırat, işine gelirse!’
Hızlı adımlarla uzaklaştı Sema. Minibüse atladı ve gitti. Olduğum yerde kalmıştım. Artık anlamıştımki eğer Semayı kaybetmek istemiyorsam bunlarla mücadele etmeliydim.
Durum açık ve netti. Sema bilerek yapıyor, sabrımı sınıyor ve karşısındaki insanın da işine geliyordu bu durum. Beni dehşet derecede aciz ve çaresiz bırakmanın yanı sıra küçük düşürüyordu arkadaşlarım karşısında. Nasıl bir hata ettim bunlar başıma geldi diye düşünürken Serdar başımda bitti:
‘Kardeşim, kalk, dimdik dur, gel…’ dedi. Yine yanımdaydı aslan kardeşim. Tutmuştu kolumdan, düştüğüm yerden kaldırmıştı beni. Yürüdük sahilde, uzun uzun konuştuk. Bir ara döndü bana:
‘Güzel kardeşim benim, hatanın bedelini ödüyorsun, inşallah geçecek, eskisi gibi olur mu bilemem ama inan bana biticek…’
içimi rahatlatmıştı bir nebze olsa. Sigara yaktım, boğazı izlerken bir anda Serdarın okuldayken söyledikleri aklıma geldi:
‘Serdar, sen benimle ne konuşucaktın abi?’
‘Boşver kardeşim, önemli bir şey değildi.’
Tatmin olmamıştım ama yine de üstelemedim, çünkü çok yorgundum….
... -
102.
0Part 36Tümünü Göster
Okul, derslerim, sınavlar ve bunun gibi geleceğimle alakalı konularda tamamen duyarsızlaşmıştım artık. Sınav tarihlerini bile bilmiyor, sınav günü kağıt dağıtılınca sınav olacağını idrak ediyordum. Geleceğim için çaba harcamam gerekirken ben sadece ve sadece Semaya odaklanmıştım.
Sema yaşadığı hayal kırıklığını atlatmış görünse de içinde acısını yaşıyordu. Yine de çok güçlüydü. Derslerini boşlamıyor tamamen sorumlu davranarak önem vermesi gereken herşeye önem veriyordu. Ben başaramıyordum. Treni kaçırmıştım, hala arkasından koşmuyordum. Diğer trenlere de binmeyip kendimi cezalandırıyordum sanki. Yerin dibine giresim vardı, telafi edecek hiçbir nokta bulamamanın verdiği stres mide ağrıları yaşamama sebep oluyordu.
Çok mu büyütüyordum? Bilmiyorum… Kendi kendime konuşma seanslarım sırasında:
‘Ulan yavşak herif, madem bu kadar seviyordun da ne diye yedin o takları? Ne gibime yaptın bu hatayı?’
Çok doğru bir soru değil mi? Neden ulan? Neden? Çocukluk, ergenlik, yavşaklık, ciğersizlik… Ne derseniz deyin. Haklısınız.
Sema ne dese haklıydı. Kaldıramadığım şey benimle yoluna devam etmesine rağmen beni çıldırtacak şeyler yapmasıydı…
Nasıl geçerdim bunun önüne? Ya ayrılacaktım ve uzaktan izleyecektim, ya da katlanıp cezamı çekip herşeyin eskisi gibi olacağı günü bekleyecektim. Ben ikinci seçeneği tercih ettim. Daha ilk yumrukta ağır yara almıştım fakat pes etmek yoktu…
Her okula gidişimde başka bir manzarayla karşılaşmak korkusundan elim ayağım titriyordu. Kerem olayının hemen ertesi günlerinde dayanamamıştım.
Okula gelip çocuğu sınıfından aldım. Serdar arkamdan koşuyor, ‘Abi yapma, gibtir et, uğraşma, istedikleri bu, oyuna gelme!’ diye telkinlerde bulunuyor fakat ben ise söylediklerini umursamıyordum.
Tuvalete girdik Keremle. Serdar yanımda, tetikte bekliyordu. Kaş göz yaptım. Kapıyı kapattırdım. Sakin bir ses tonuyla:
‘Kerem, Semanın benim kız arkadaşım olduğundan haberin var dimi?’
‘Evet var. Problem nedir?’
Bu kelimeyi duyduktan sonra benim frenim patlamıştı artık. Yakasından tuttum:
‘Olum bak lan bana bak yüzüme bak lan! Bir daha onunla konuştuğunu duyarsam seni buraya sokarım dışarı çıkamazsın! Duydun mu lan beni! Duydun mu! Yavşak seni! Ayıp değil mi lan bile bile yavşaklık yapıyosun it herif! Diyerek duvara ittim Keremi. Çok sakindi, ‘tamam, peki’ minvalinde cümleler ile geçiştirmeye çalışıyordu. Serdar da bir yandan kolumdan tutuyor, vurucağımı hissederse tutucak belliki. Kerem durdu, sonra:
‘Yalnız şunu bil, kız arkadaşını ben eklemedim, o beni ekledi, o konuşmak istedi.’
Bu lafları duyduktan sonra yakasına yapışıp tekrardan duvara ittirdim Keremi. Ağzım nerdeyse yüzünün içindeydi:
‘Bana bak lan düzgün konuş! Ne olursa olsun lan konuşmicaksın. Yoksa bu kadarla kurtulamazsın! Yapmış bir hata, ben onu da uyarıcam sen rahat ol!’
Derin derin nefes alıyordum, titriyordum ve kendimi bir an çok güçsüz hissettim. Karşısında eziliyordum Kerem’in. Sema eklemiş… Sema konuşmuş… Resmen kız arkadaşımın birileriyle konuşmasını engellemeye çalışan ezik bir adam durumundaydım şimdi. Çok ağır geliyordu… Ellerim yavaşça gevşedi Kerem’in yakalarından. Kerem döndü arkasını gitti. Serdarla başbaşa kaldık. Zil çoktan çalmıştı, Serdar:
‘Kanka derse geç kalıcaksın, hadi sınıfa geç.’
Söylediğine hiç aldırış etmedim. Yüzüne baktım:
‘Sigara var mı?’
‘Var kardeşim.’
‘Tamam hadi sahile…’
Serdar zaten öğlenciydi. Erken gelmişti. Fakat benim için endişeleniyordu:
‘Derse girmiyorsun! Kaç gündür sürekli kantindesin! Kendine gel artık! Alet olma şu oyunlara! Yeter!’
Çok sakindim:
‘Gel sigara içelim konuşuruz.’ Dedim kısık sesle. Çıktık sahile yürüdük. Serdar ne dese haklıydı ve ben herşeyin farkındaydım. Fakat bir problem vardı. Kendimi onu engellemekten alıkoyamıyordum. Dayanamıyordum. Mücadele edip bu cezaları çekip aramızın düzeleceği günü bekliyordum.
‘Serdar, kardeşim. Sen bana ne anlatıcaktın?’
‘Hiç sırası değil kanka hiç hemde.’
‘Lan anlat, sakinim tamam sıkıntı yok.’
‘Ya Çanakkale gezisi olacakmış, ona gidiyor muyuz diyecektim.’
Bir rahatlama gelmişti bana. Kötü bir haber duymak korkusu beni resmen pgibolojik bunalıma sokmuş olmalıki sürekiş heyecanlıydım.
‘Oha lannnn, süper olurr!! Sema da gelir, bak varya efsane olur kardeşimmm. Gidelim gidelimmmm.’
Bir anda umut kaplamıştı içimi. Gezi belki bizi eskisi gibi birbirimize yanaştırırdı….
... -
103.
0Herkese merhaba.
Aylardır şifre sorunu yüzünden giremedim sözlüğe. Bu arada hala daha şifre sıfırlama e-postası'da gelmedi mail adresime. Bu süre zarfında yazmaya devam etmiştim. Şans eseri başka bir tarayıcıdan girdiğimde şifremi kaydetmişim ve şimdi sözlüğe girerek tüm partları attım. Okuyun yorum yapın duygularınızı paylaşın sevgili panpalarım.
Hayırlı kandiller...
başlık yok! burası bom boş!