/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 51.
    +1
    Part 31

    Günler durduraksızın geçiyor. Bir monoton, bir aksiyonlu. Dengesiz mi dengesiz. insanı mide kanseri eder. Bir gün efsane mutlu bir gün aşırı mutsuz. Bütüm bu dertleri ben yaşarken aslında neler neler olmuş etrafımda. Nerdeyse farkında bile değilim. ismail Handeden Almanyaya gidicem diyerek ayrılmış. Sonra gitmemiş. Hatta bir gün sedirli kafede ismail ve Serdarla dertleşirken ismail bize ‘seviyom lan sizi…’ dedi. Ben tereddütsüz yapıştırdım cevabı: ‘Sen Handeyide seviyodun be kardeşim…’ ismail buna çok içerlendi ama Handeyi üzmesi beni sinirlendirmişti açıkçası.

    Tüm bu olaylar yaşanırken Serdarla Tuğbanında arası hafiften açılmaya başlamıştı. Serdar bunu çok fazla dile getirmiyor olsa da belliydi.

    Artık okulda çekirdek kadrolar oluşmuştu. Bizim çekirdek kadromuz da Sarı Fırat, ben, Serdar, ismaildik. Genellikle hafta sonları beraber sahilde toplanıp nargile sefası yapardık. Kızlarla aramın epeyce açılmaya başladığı zamanlardı. Elim kolum bağlıydı. O çok sevdiğim dostlarımla bir araya gelememenin üzüntüsünü yaşasamda hayat bir şekilde geçiyordu…

    ilişkiler zedelenmeye başlamıştı… O dönemde Serdar Tuğbadan neredeyse ayrıldı… Çok dertleştik çok konuştuk… Gitmedi yapamadı. Büyük aşk bitmişti. Ya da belkide bu sadece bir molaydı. Bilemezdik hiç birimiz. Serdar:

    ‘Çıkmadı onun gibisi çıkmayacakta. Ama yapamıyorum. Nedenini bilemiyorum…’

    Serdar çapkın bir çocuktu. Yaptığı birkaç kaçamağı Tuğbaya itiraf etmesine rağmen ilişkileri devam etmişti. Fakat Serdar genede sürdüremedi daha fazla ve ayrıldı. Fakat ne olursa olsun okulda gözü hep Tuğbanın üzerindeydi. Sarı ise daha farklıydı. Bizim neşemizdi. Jokerimizdi. iğrenç esprileriyle hepimizi kahkahalara boğmayı başarıyordu gene.

    Tüm bu zaman gelip geçiciydi ve belkide herşey çok güzel olacaktı. Bilemezdik… Tek bildiğim artık yeni bir dönem başlıyordu…

    Aralık ortalarında Serdarla gene buz gibi bir havanın olduğu bir gün sedirli kafede buluştuk. Nargile söyledik. Uzun süredir Serdarın benden birşeyler sakladığını düşünüyordum. Fakat ısrarcı olmuyordum. Benim kardeşim elbet bana anlatırdı çünkü her ne olduysa. Uzun uzun konuştuk. Tuğbayla olan bütün olayları anlattı. Böyle olması gerekiyordu ve oldu bitti… Muhabbetin sonunda vardığımız nokta buydu. Maalesef…

    Uzun uzun muhabbet ettikten sonra bana döndü, belliki söylemek için uzun zamandır düşündüğü birşeyi şimdi söyleyecekti. Ben durdum, heyecanla bekledim:

    ‘Söyle artık kardeşim. Uzun zamandır söylemiyorsun. Hadi artık söyle…’

    ‘Fırat, sen benim can kardeşimsin, canım kardeşimsin. Senin üzülmen benim üzülmem demek.’

    ‘Serdar, kanka. Bak hadi nolur yeterince zaten gerginim söyle bana ne oldu?’

    ‘Fırat uzun zamandır Nilgün yüzünden ciğerin yanıyor. Stresler yaşıyorsun vicdan azabı çekiyorsun…’

    ‘Evet, doğru, devam et hadi…’

    ‘Çekme kardeşim. Çekme. Ben bir şey biliyorum ama söz ver bana artık üzülmeyeceksin…’

    ‘Lan söz söyle dıbına koyim çatlayacağım!’

    inanın çatlamak üzereydim. Bir yandan heyecan bir yandan stres midemi bulandırmıştı artık. Serdar konuşmasına devam etti:

    ‘Geçtiğimiz yaz tatilinde, Sema bizim Oğuzun numarasını bulup mesaj atmış. Muhabbete girmiş. Bunlar biraz konuşmuşlar…’

    ‘Ne diyosun lan sen? Bizim oğuz mu? Şu bizim Oğuz he?’

    ‘Evet. Sema bunu bu senenin başındayken Tuğbaya söylemiş benim doğum günümden önce. Hani bana sürpriz yaptığınız gün.’

    ‘Eeee başka ne demiş neymiş muhabbet?’

    ‘Ya işte ben çok kötü bir şey yaptım diyerek paylaşmış Tuğbayla. Tuğbada bana o zaman söylemişti hemen. Hatta ben sizde kaldığım gece sabaha kadar konuşmuştuk sonra hamağa geçmiştik ya hani…’

    ‘Eeee evet nolmuş o gece?’

    ‘Heh işte o gece bunu sana söyledim aslında ama sen duymadın. Uyuya kalmıştn. Sarı araba diyerek uyanmıştın hatta ben sana seslenince. Ama sen anlattıklarımı duymadın tabi. Bende tekrar anlatmadım bu bi işaret diye düşündüm…’

    ‘Ah be kardeşim… Keşke o gün tekrar anlatsaydın…’

    ‘Ya her neyse işte kanka durum bu. Bunu bil yani. Oğuza yazmış mesaj atmış konuşmuşlar. Ayrıntısını bilmiyorum.’

    Tüm bunları duyunca artık ben dayanamadım. Sedirli kafeden çıkıp sahile indim. Zaten mekan sahile 25 metre. Deniz kenarında durdum. Çok uzun süre boyunca boşluğa karşı bağırdığımı hatırlıyorum… Burak meselesine şimdi birde Oğuz meselesi eklenmişti… Boynumda bana doğum günümde aldığı atkı vardı… Hızlı bir şekilde çıkardım boynumdan. Dürüp büktüm. Boğazın serin sularına fırlattım…

    Serdar arkamdan geldi. Omzumdan tutarak:

    ‘Hadi artık gidelim…’

    ‘Ne gitmesi? Oğuz buraya gelicek konuşucaz. Neymiş mesele öğrenicez!’

    Serdar tereddütsüz tamam dedi. Aradık Oğuzu. Artık gelmesini bekliyorduk. Meseleyi soracaktık. Aslında bu mevzunun üstüne gitmek istemiyordum. Fakat bu sefer Burak olayındaki gibi yapmayacaktım. Oğuz geldikten sonra oturduk konuştuk. Herşeyi anlatmadı. Şüphelerim gitmemişti. Sadece Semayı tanımadığını o zaman benle olduğunu bilmediği için konuştuğunu sonra okulda görünce ve bizle tanışınca durumu anladığını söyledi. Yani Semanın yazdığı doğruymuş en azından bunu anlamıştık….

    Oğuzuda Serdarıda gönderdim yanımdan. Yalnız kalmak istiyordum. Bir müddet kayalıklarda oturdum. Düşündüm. Tek istediğim artık bu işin bitmesiydi. Ayrılmaktı… Fakat nasıl dayanırdım? Okulda her gün görüp yanına gitmemeye nasıl dayanırdım?

    O gece eve dönerken aradım Semayı. Tüm mevzuları bildiğimi söyledim. Bana gene ekgib anlatıyorlardı biliyordum. Fakat buna rağmen kabullenmişti hatasını. Daha fazlası vardı eminim ama bilmiyordum… Artık güvenim kalmamıştı Semaya karşı. Tüm gece telefonda ağladı… Yanlış yaptığını söyledi. Özür diledi…

    Dayanamadım beyler… Dayanamadım… TAMAM dedim. SEN ÜZÜLME dedim… Nerden bilebilirdimki gene herşeyin aynısı gibi gideceğini? Gene kafamı duvarlara vuracağımı? Nerden bilebilirdimki?

    Gece dua ettim. Sadece ve sadece mutlu olabilmek için. isteyipte vazgeçemediğim her ne varsa kalbimden geçip gitmesi için… Kendim için yaşayabilmek için…
    Tümünü Göster
    ···
  2. 52.
    +1
    Part 29

    Bir parça paylaşarak başlayalım:
    https://www.youtube.com/watch?v=j1vNdcbUDho

    ….O gün eve gittiğimde nerdeyse sabaha kadar uyumadım. Bir taraftan ‘bir kız tavlama’ başarmış olmanın verdiği haz vardı üzerimde. Bir taraftanda ‘bir kız aldatmış’ olmanın verdiği rahatsızlık. Uzaktan bakıldığı zaman, bir dizi bir film gibi düşündüğümüzde çok normal gibi görünen bu küçük macera benim yağlı ilmiğim olacaktı belkide. Nerden bilebilirdim bunu?

    içimi kemiren vicdanım bir yandan kendini rahatlatmaya çalışıyordu. ‘Ama’ ile başlayan bir sürü cümle kurduruyordu bana. Tatmin ettiğim 'egom' ise beni bu durumun üzerine daha fazla gitmeye itiyordu. Bir yanda aşkım bir yanda bana aşık bir kız ve bir yanda karakterim…

    Yalan söylememeye yemin etmiş karakterim bu konuda yalan söylemeye ya da ‘yaaaeee sadece fiziksel bişeydi yeeaa’ demeye nasıl izin verecekti? Zira ben vicdanı zirve yapmış bir insandım. Milyon kere hata yapılsın bir özürde affeden, bir hata yapayım milyon kere üzülüp özür dileyen bir yapım vardı. Üzülmek pek önemli değildi fakat üzmek benim için kabul edilemez bir şeydi. Hayatımın merkezine kendimi koymamış olmamın bir sonucu olarak karşıma çıksa da bu durum, birazda vicdanımın sebep olduğu bir durumdu.

    Tüm gece bunları düşündüm. Uyuyamadım. Terasımda defalarca sigara yaktım. Ertesi gün okula gittiğimde Semayı beklemeden çıktım. Yüzüne bakamazdım çünkü… Oysa haberi yoktu olanlardan. Söylemezdim olur biterdi. Ah vicdanım… Nasıl yaşayacaktım böyle….

    Okuldan çıktığımda hemen eve gittim. Akşam olduğunda Nilgünün tiyatro provasının çıkışına gitmeye karar verdim. Akşamı zor ettim hazırlanıp çıktım. Bu arada Semayla etkinlik günü en son kavga edişimizden sonra hiç konuşmamıştım...

    Salona vardığımda Nilgün beni gördüğüne çok şaşırmıştı.Çıkışta beraber gene sahilde doğru yürümeye başladık.

    Bir an duraksadı:

    ‘Sen gelir miydin benim peşimden hiç?’ dedi sırıtarak.

    işve cilve yapıyordu fakat ben yaşananları unutmamız gerektiini konuşmak için gitmiştim yanına. Birşey söylemeden yürümeye devam ettim. Peşimden geldi:

    ‘Neyin var senin ne bu surat?’

    ‘Ya farkında değilsin herhalde dün neler olduğunun?’

    ‘Ben farkındayım ama sen bence abartıyorsun.’

    ‘Hiç abarttığımı zannetmiyorum. Çok rahatsızım bu durumdan. Unutalım gitsin. Buraya bunu konuşmak için geldim.’

    ‘Hahahaha unutalım öyle mi? Ne yani boşuna mı dertlerini dinledim o kadar? O kız haketmiyor seni! Sende salak gibi peşinde dolanıyorsun. Nolmuş yani dün o olaylar yaşandıysa? Ne olmuş? Bırak Fırat yaa!!! Ver yansın diyelim işte fazla uzatma!!’

    Nilgün bütün bunları bağırarak söyledikten sonra üzerime yürüdü. Omuzlarımdan itti bir anda dudaklarıma yapıştı... Karşı koymadım. Karşı koymadıkça avuçlarımdan bir şeyler yitip gidiyordu sanki, biliyordum…

    ‘Ne oldu? Hoşuna gitti dimi?' dedi sırıtarak. Sonra devam etti konuşmaya:

    'Ver yansın Fırat. Çok düşünme. Seninle bunları yaşamak güzel. Ben senin dinlendiğin bir yerim işte, bir durak gibi düşün. Nerde fren yapıcağımı biliyorum. Dertlerini unutuyorsun işte fena mı? Ona deli gibi aşık olduğunu bile bile ben akışına bırakıyorum, sende bırak.’

    ‘Bence saçmalıyoruz! Evet zor günler geçiriyorum evet sen iyi bir kızsın evet sen rahatsın evet evet evet. Ama ben Semaya aşığım. Evet üzgünüm evet bu günler kötü günler ama offff….’

    ‘Çok düşünme Fırat. Sen anca böyle üzülürsün. Bırak senin tadamadığın duyguları ben tadiyim…’

    Çok fazla üstelemedim. Eninde sonunda bu iş biticekti. Evet bu zamanlarda Semadan ayrılmayı düşünüyordum ama Nilgünle beraber olmak için değil. Semadan ayrılamazdım, bunu yapamazdım. Ona deli gibi aşıktım. Zaten yapsamda Nilgünle bir ilişkiye başlamazdım. Nilgün benim için iyi bir arkadaştı iyi bir insandı sadece. Hepsi bu. Aşka dair içimde en ufak bir his barındırmıyordu.

    Sahilde oturduk uzun uzun. Konuştuk dertleştik. Çok güzel dert dinliyordu Nilgün. Keşke bana karşı bu hisleri beslemeseydı diyordum kendi kendime.

    Evde gene terasımda uzun uzun düşündüm. Sonuca vardırılamayan düşüncelerdi hepsi... Büyük bir çıkmazdaydım... Ertesi gün nerdeyse okula gitmemeyi bile düşünmüştüm. Fakat sabah uyandığımda bu fikir uçtu gitti kafamdan. Hazırlanıp çıktım...

    Ertesi gün okula gittiğimde Nilgün salonun arka kısmına çağırdı beni. Orada kırmızı bir pano vardı. Onun arkasına geçtiğimde baktım beni orda bekliyor. Noldu diye sorduğumda hiç bir şey söylemeden dudaklarıma yapıştı. Daha fazla 31 malzemesi vermicem size panpalar.

    Panonun arkasından çıkarken tam fermuarımı kapatıyordum! Karşımda Serdar. Nilgün hemen uzaklaştı hızlıca. Serdar şok geçirmiş bir halde yüzüme bakıyordu. Bir an gülmemek için kendini zor tutarken:

    ‘Kardeşim. Sen, sen abi sen napıyorsun burda böyle? Ne bu halin ne oldu sana?’

    ‘Ya tamam bir şey yok uzatma. Yanlış anlıcak bi durum yok öylesine bir şey konuşuyorduk.’

    ‘Kanka bak okuldasın! Dikkat et! Napıyorsun sen oğlum be! iyi misin? Ya Sema görse!’

    ‘Lan saçma saçma konuşma gibtir git yok bir şey diyorum. Hem zaten ben konuşmuyorum Semayla!’

    ‘Sen konuşmuyorsun ama kız kantinde hüngür hüngür ağlıyor haberin yok!’

    Şaşıp kalmıştım. Neler oluyordu lan yukarda! Gidip bakmam lazımdı. Hemen kantine çıktım. Sema oturmuş. Yanında kızlar var ve hüngür hüngür ağlıyordu. Hemen yanına gittim. içim paramparçaydı. Lan ben napıyordum böyle?

    ‘Sema, Sema neyin var noldu neden ağlıyorsun?’

    ‘Fırat… Konuşmuyorsun benimle, o günden beri yüzüme bakmıyorsun… Telefonlarıma çıkmıyorsun. Okuldan ayrılıcam diye mesaj attım ona bile inanmadın. Belki inanırsında benle konuşursun diye sana yalan söylemiştim. Ben ne yaptım sana bana neden böyle davranıyorsun?... ’

    Kendi kendime ‘lan ne mesajı ne diyo bu’ diye düşünürken bir yandan içim paramparça olmuştu… Etkinlikteki ve diğer zamanlardaki bana yaptıklarının hepsini anında unutmuştum. Beni üzdüğü zamanları çileden çıkardığı günleri hepsini ama hepsini unutmuştum bir anda. Gözünden akan bir damla yaş… Lan dünyayı yakarım be!

    Cebimden telefonu çıkardım. Mesaj gelmiş ama ben okumamışım. Farketmemişim bile… O gece yaşadığım buhran kör etmiş gözümü… Mesajda annesinin Semayı okuldan alacağı yazıyor. Ben telefonlara cevap vermeyince mesajlara cevap vermeyince böyle bir şey denemiş aramamı sağlamak için… içim paramparça olmuştu. Ben günlerdir öfkemi kusarken o üzüntüyle beni bekliyormuş… Hemen sarıldım:

    ‘Tamam, geçti birtanem, geçti aşkım… Artık eskisi gibiyiz geçti sevgilim…’

    ….Ve işte beyler. Sıçmıştım ve sıvamaya başlamıştım. Bu manzara yaşanırken Nilgünün yukardan bizi izlediğini gördüm.

    ……
    Tümünü Göster
    ···
  3. 53.
    +1
    Rezzzzzzz
    ···
  4. 54.
    +1
    Part 30 – Bölüm 2

    Durağa kadar yürüdük beraber. Sonra Nilgün otobüse bindi ve gitti. O akşam çok ama çok rahatlamıştım ama vicdanım sızım sızım sızlıyordu. Sedirli kafeye geçip Serdarı aradım.

    ‘Alo, kardeşim. Müsaitsen atla gel sedirli kafedeyim. Biraz konuşalım…’

    ‘Tamam kanka, hemen geliyorum.’

    Benim canım güzel kardeşim… Tereddüt etmeden atladı ve geldi. Hemen yanıma oturdu montunun cebinden marlboro soft çıkardı. Paket yeniydi:

    ‘Sana aldım kardeşim. Sen seversin. Al aç paketi, bana da ikram et bitane o meşhur ikram edişini yap bakalım.’ Dedi kahkaha atarak. Benim favori sigaramdı marlboro soft. O zamanlar sigaraların paketleri daha bir güzeldi. Üzerinde yazılar resimler falan yoktu tabi.

    Aldım paketi. Açtım. Çıkardık yaktık sigaraları. Çaylarımızda gelmişti. Koyulduk muhabbete. Havadan sudan bir sürü muhabbet ettikten sonra Serdar artık dayanamadı:

    ‘Kanka. Artık çıkar ağzındaki şu baklayı. Hadi bak. Anlat bana. Son günlerde sen çok üzgünsün düşüncelisin. Olum lan zapzayıf oldun napıyosun sen lan dıbına koyucam! Anlat şu derdini çözelim be kardeşim…’ dedi Serdar omzuma elini koyarak. Derin bir nefes aldım tüm yaşananları tüm yaşadıklarımı anlattıktan sonra Serdar bir sigara yaktıki sormayın… Yaktı, içine çekti… Üfledi. Sonra derin bir nefes aldıktan sonra:

    ‘Sen varya kerizsin. Sen dünyanın en salak en saf adamısın. Olum mal mısın lan sen? Lan madem böyle bir taku yedin git söyle böyle böyle bir tak yedim beni affet her türlü cezaya razıyım de. Neden susuyorsun neden gizliyorsun?’

    ‘Kanka ben…’

    ‘Sus cevap verme! Beni dinle. Sen kızları tanıdığını falan zannediyorsun ama safsın benim güzel kardeşim. Sen sanıyor musun Nilgün susacak? Gerçekten böyle mi zannediyorsun?’

    ‘Kanka ne biliyim biz öyle konuşup anlaştık.’

    ‘Ah be kardeşim… Ah be canım kardeşim… Çok büyük hata yapıyorsun. Git Semaya söyle, sadece fiziksel bir şeydi de. Bir hata yaptım de affet beni de itiraf et. Gizlemeye devam edersen o her türlü çıkacak bak görürsün…’

    ‘Kardeşim tamam bunu düşünücem ama artık ne olursun konuşmayalım. Ben şuan hallettiğimi düşünüyorum. Günlerdir içim yanıyor artık biraz nefes almak istiyorum nolur kapatalım konuyu artık…’

    ‘ Tamam kanka tamam… Gel yürüyelim biraz…’

    Sahilde yürüdük uzun uzun muhabbete devam ettik. Serdar son raporlarıda bana verdi. Fakat pek anlamadığım bir biçimde Sema ile alakalı pek fazla bilgi vermemeye başlamıştı. Bazı şeylerden hoşlanmadığını ama ben üzülmeyeyim diye söylemediğini hissetmiştim. Üstelemedim. Kötü şeyler duymaya tahammülüm yoktu. Geçiştiriyordum kendi içimde. Fakat tahmin ettiğim ve hoşlanmadığım şeylerin devam ettiğini içten içe de biliyordum…

    Vedalaşıp ayrıldıktan sonra mahallede Cemalin yanına uğradım. Birazda onla muhabbet ettikten sonra eve gelmiştim artık. Yeni dönem gitar kursu için Hakan aradı o akşam. ismimi yazdırdım. Zaten baya bir geliştirdiğim gitarımı artık kursta daha ileri seviyeye taşıyacaktım. içim hiç rahat değildi. Gene kavgalar çıkacaktı gene darlanacaktım. Ama ne müzikten ne Semadan vazgeçebilirdim…

    Bundan sonra tek dileğim Semanın Nilgünle aramda geçen mevzuları öğrenmemesiydi. Umarım öğrenmezdi. Umarım bunu asla bilmezdi. Serdar belki haklıydı fakat ne ben kaldırabilirdim bunu ne de Sema. Sema asla kaldıramazdı bundan emindim. Serdar haklıydı söylemem gerekirdi fakat Sema bambaşka biriydi. Buna anlayış göstermesini ondan bekleyemezdim. Eğer söylersem burnumdan fitil fitil geleceğinden emindim. Bu seçenek benim için tamamen ortadan kalkmıştı artık…

    Herşey normale dönmeye başlar gibiydi. Olaylar yatıştıktan sonra bir müddet kavgasız geçti. Fakat ara sıra Nülgün mevzusu açılıyor Sema şüphelendiğini ima ediyordu. Bense şiddetle reddediyordum. Ben şiddetle reddettikçe Sema şüphelenmeye devam ediyordu. Artık yeni kavga konumuza bir de Nilgün meselesi eklenmişti.

    Normal herşeyin süper olduğu bir günde bile konu dönüp dolaşıp benim müzik yapmama veya Nilgüne geliyordu. Hatta ve hatta artık Hande Benay Berna ve diğer tüm kız arkadaşlarımla olan muhabbetlerimde sorun olmaya başlamıştı. Geçmişte de buna benzer meseleler olmuştu fakat Nilgün meselesinin bahanesiyle artık tamamiyle köşese sıkışmıştım.

    Serdar her gün yeni bir şey anlatıyor her gün canımı sıkacak bambaşka mevzular yaşanıyordu. Sema ben neyden hoşlanmıyosam sırf Serdar görsün ve bana söylesin diye yapıyor ve ben akşam çıkışa geldiğimde bununla alakalı mutlaka kavga ediyorduk.

    Bir gün okula geldiğimde Serdarların sınıfından hoşlanmadığım bir çocukla Semayı yan yana fazla samimi gördüm. Çıkışta bekledikten sonra bahçe kapısının orda Sema yanıma geldi. Çok fazla sinirliydim:

    ‘Sen naptığını zannediyorsun? Kaç kere konuştuk bu mevzuları? Neyden hoşlanmıyorsam sürekli yapıyorsun! Neden bunu yapıyorsun?!

    ‘Fırat defol yanımdan git yanımdan gelme yanıma rahat bırak beni!’

    ‘Kes sesini ya! Sen bana bunları yaşatamazsın! insanlar sürekli arkamdan konuşuyorlar sen farkında mısın?!

    ‘Offff insanlar umrumda değil istediğimi yaparım!’

    Sema bunu söyledikten sonra ben kendimi kaybetmiştim artık. Çöp konteynerının arkasındaki pencerenin demir korkuluklarına kafamı hızlıca vurdum. Ve bir daha vurdum ve bir daha vurdum… Kendimi tamamen kaybetmiştim. Hızla uzaklaştım sonra ordan. Sahile doğru ilerledim. Tekelden iki bira aldım. Oturdum deniz kenarına… Yaktım sigaramı… Beynim zonkluyordu fakat kalbimin zonklaşıyı beyniminkini bastırıyordu. Unutmam lazımdı olanları… Unutmak zorundaydım…

    Bir yandan yaptığım tek hata, bir yandan yaşadıklarım ve hala yaşamakta olduğum buhranlar… Nasıl bir döngünün içindeydim ben? Nasıl kurtulacaktım bütüm bunlardan? Nilgün meselesinin cezasını çekiyorum ben diyerek buna razı gelemezdim çünkü biz bu kavgaları zaten yaşıyorduk…

    Artık dayanamıyordum. Farkındaydım artık mesele ne Nilgündü ne müzikti ne bambaşka bir şeydi. Mesele, Sema bana bunları yaşatmaktan çok fazla hoşlanıyordu, haz alıyordu bundan. Geçmişte yaşadıklarımızın daha beterlerini yaşamaya başlamıştık artık… Kafamı çöp konteynerının arkasındaki pencerenin demir korkuluklarına defalarca vuracak kadar hemde….

    Kurban gelir payın yoktur
    Haftan yoktur ayın yoktur
    Ankara'da dayın yoktur
    Mamudo kurban niye doğdun?

    Aşık Mahzuni Şerif aynı şiirinden bu dörtlükte de ne güzel söylemiş gene…
    Tümünü Göster
    ···
  5. 55.
    +1
    Part 30 – Bölüm 1

    Kim okuyup yazar seni
    Rüzgar değse bozar seni
    Ölsen kovar mezar seni
    Mamudo kurban niye doğdun?

    Aşık Mahzuni Şerif ne güzel söylemiş. işte böyle bir manzara içerisinde insanın içinden geçen tüm duyguları anlatan bu dörtlük. Başka bir açıklaması olamazdı. Kime anlatacaksın derdini? Anlatsan kim anlayacak? Nereye gitsen boş. Kim sana gelse gene boş. Ya karaktersiz olup ‘amaaan’ diyeceksin, ya da yüzleşip hatanla ‘sakın ha’ diyeceksin.

    Ben hangisini seçtim? Tabikide ‘amaaan’ demeyi değil. Fakat ‘sakın ha’ demeyide seçmedim. ikisi arasında gidip gelmeyi seçtim ben. Yine boşluklara sürüklenmeyi, yeni bir sayfa açmak eski sayfaları onarmak yerine yeni bir sayfayı eski berbat yırtık dökük sayfalar üzerine uhuyla yapıştırdım… Bundan sonra ne kadar yeni sayfa açarsam açiyim heryerine uhu bulaşacaktı…

    O gün Nilgün o manzarayı gördükten sonra endişem ve vicdanımın rahatsızlığı çok daha fazla arttı. Okul dışına çıktık Semayla. Bir şekilde konuştuk ve barıştık. Uzatmaya pek gerek yok bu süreci. Klagib konuşmalar ve barışmalar işte… Fakat bundan sonra başlayacaktı artık bütün stres. Aynı günün akşamı gene Nilgünün tiyatrosuna gitmeye karar verdim. Artık buna bir son verecektik.

    Stresli ve aşırı gergin bir şekilde evden çıktım. Salona varana kadar sigara üstüne sigara yaktım. Hava soğuk ve karanlıktı. Salonun kapısında beklerken Nilgünün çıktığını gördüm. El hareketleriyle kapıda beklediğimi işaret ettim. Arkadaşlarıyla ayak üstü muhabbet ediyordu. Bende en dış kapıda bekliyordum. Nihayet geldi:

    ‘Hoş geldin. Sahile yürüyeceğiz dimi?’

    ‘Evet, konuşmamız lazım.’

    ‘Tamam, gidelim.’

    Sahile vardık. Toy çocuk muhabbetinin olduğu kayalıklara geçtik. Hava epey soğuktu. Denizden de iyice rüzgar vuruyordu. Ne ilginçtirki beni ateş bastı. Kendimi Nilgünle oynamış ve şimdide fırlatıcak olan bir pislik gibi hissediyordum. Ne ‘amaaan’ diyebiliyordum ne de ‘sakın haa’ diyebiliyordum. Bir müddet suskun kaldık. Sigara içerken en son ben dayanamadım. Son fırt çekip Nilgüne döndüm. Tam meseleye giricekken o benden önce davrandı:

    ‘Fırat. Bana karşı kendini kötü hissetmek zorunda değilsin. Tek taraflı bir şey yaşadığımın farkındayım ama herşeye rağmen güzeldi. iyi ol. Semayla mutlu ol, hiç sanmıyorum ama inan bana bunu diliyorum. Semadan ayrılamıcağını ya da ayrılmayacağını ben zaten biliyordum. Senden bir şey beklemiyordum. Arada kalma, kalbinin zütürdüğü yerde ol. Sen bir boşluktaydın. Ne kadar inkar etsen de bana karşı hayır boşlukta değilim sadece üzgünüm desende Fırat, sen boşluktaydın. Ben sana iyi geldim ama sen bana karşı benim sana hissettiklerimi hissetmiyorsun. Ben senin için sadece bir dinlenme noktasıydım…’

    Nilgün bu cümleleri kurarken üzerimden tonlarca yük kalkıyordu. Karşımda Nilgün erirken hatta ve hatta derbeder bir halde bu cümleleri kurarken bana hayat veriyordu. Bir müddet durdu. Sonra terkrar devam etti konuşmaya:

    ‘Bütün yaşananlar aramızda kalıcak merak etme. Sema asla duymayacak. Buna izin vermeyeceğim. Daha fazla mutsuz olma. için rahat olsun.’

    Artık tamamen rahatlamıştım. Konuşmama ve bir şey dememe fırsat vermemişti. Tüm duygularıma tercüman olmuştu. Söylemek istediğim herşeyi kendi kendine söylemişti ve üzerimdeki tonlarca yükü kaldırmıştı. Tekrar bana baktı:

    ‘Hadi artık kalkalım…’

    ‘Tamam. Seninle durağa kadar geleyim. Yalnız gitme.’

    ‘Olur, yürüyelim.’
    Tümünü Göster
    ···
  6. 56.
    +1
    Hikayeni okudukca engin deryalarda, ucsuz bucaksiz evrende yolculuga ciktim. nolur hikayene devam et. Sevgilerimler, hayatta basari daima yaninda olsun...
    ···
  7. 57.
    +1
    Part 21

    Serdar, kardeşim… Ortak hislerimiz, geçmişimiz, karakterlerimiz o kadar benziyorduki, can kardeşim olacağını beraber geçirdiğimiz o sedirli kafe gününden anlamıştım. Daha çok anılarımız olacaktı, belliydi.

    Semayla ilişkimin gidişatı her zamanki gibiydi ilk günlerde. Bölüm değiştirişim yanına gelişim onu da mutlu etmişti. ilk yıldan çevremizdeki arkadaşlarımızın çoğu bizimleydi fakat bir o kadar da yeni arkadaş edinmiştik. Güzel sesli Ersin ve daha bir çok yeni arkadaş.

    Gitar çalışımı yaz tatilinde çok ileri düzeye taşımıştım. Bir çok parça çalabilecek kadar gitar biliyordum artık. Okulun daha ilk haftası tiyatro öğretmenler günü için başlatılan etkinlikte müzik hocamız beni sahneye çıkarıcağını söylemişti. Çok heycanlıydım. Daha önce hiç kalabalığa gitar çalmamıştım.

    Bölüm değiştirdikten sonra okula birkaç saat erken gidiyor, kantinde arkadaşlarla toplanıp şarkılar türküler söylüyorduk. Öyle uzun geçen ilk iki haftaydıki, dopdolu.

    Bir gün Serdar ve diğer arkadaşlarla kantinde gitar çalıp şarkı söylerken nerdeyse 50-60 öğrenci etrafımızda toplanmıştı. Orada yeni arkadaşlar edindik. Oğuz ve ismail. Bir alt dönemimizden olan bu çocuklarla epey ısınmıştık birbirimize. ismail türkü söylüyor, oğuz ise bateri çalıyordu. Beyler o dönem herkes baya sıkardı yalan hikayeler. ilk başta oğuzun sıktığını düşündüm. Sonraları sıkmadığını gördüm fakat bu çocuk biraz değişik bi çocuktu. Evet cana yakındı samimiydi dost olunabilecek bir çocuktu görünüşte fakat ben yine de çok sevmekle beraber çok fazla ısınamamıştım çocuğa. Bir adım geri durdum genellikle. Sonraları samimi olsakta bu durum pek değişmedi.

    Gitar çalıp şarkılar söylemek okulda bana bir tanınırlık sağlamıştı. Arkamdan laf atıyorlar, sevenler oluyor ve sevmeyenler de oluyordu. O kalabalık arkadaş gurubunu görenler aramıza girmek istiyor ve biz buna asla hayır demiyorduk. Nerdeyse 25 kişilik kocaman bi arkadaş gurubu olmuştuk. Sevgili olanlar vardı sevgili olmaya çalışanlar vardı hiç sevgilisi olmayanlar vardı. Farklı farklı sınıflardan farklı farklı bir sürü arkadaş. iyice genişlemişti çevremiz. Bazen Semayla ufak tefek kavgalarımız oluyordu bu gitar mevzusu yüzünden. Fakat ben çok fazla uzatmıyordum. Müzik inanılmaz güzeldi, beni beğenmesini desteklemesini beklerken Sema sorun çıkarmaya başlamıştı. ilk başlarda çok önemsemedim bu durumu. Fakat biraz zaman sonra iyice bunalmaya başlamıştım… Anlatıcam elbet o günleride, şimdilik bu kadar spoiler yeterli.

    Serdarla okul çıkışı yürürken bize kalmasını teklif ettim. Terasımızda oturur sabaha kadar muhabbet ederiz diye düşünmüştüm. Kabul etti. Ertesi gün bize gitmek için hazırlandı. Merkezde buluştuk. Bize geldiğimizde hava kararmıştı artık. Önce biraz internette takıldık. Sonra Sema ve Tuğbaya video çektik. Hatıra videosu. Cd’ye kopyalayıp vermeyi planlıyorduk. Gitarda çalıp şarkıda söyledik elbette. O zaman yeni patlamıştı: Hacettepe-Ölürüm hasretinle. Aslında Grup 84 fakat biz Hacettepeliler olarak biliyorduk adını. Çok güzel olmuştu parçayı çalıp söylemek. Okulda da muhakkak çalıp söylemeliyim diye düşünmüştüm o gece. Videoları çekip şarkıyı kaydedip artık saat geç olduktan sonra balkona hazırlık yaptım. Masa ve sandalyeleri manzaranın tam karşısına yerleştirdim. Dede yadigarı küllüğü masanın ortasına koydum. Tavşan kanı çayımız yanımızda başladık muhabbet etmeye. Yine o anlattı ben dinledim, ben anlattım o dinledi. Sabaha kadar Tuğbayı ve Semayı konuşmuştuk.

    Muhabbet o kadar koyuyduki meyveler kahvaltılıklar çaylar sürekli tazeleniyor vakit akıp gidiyordu. Bir yandan sigaralarımızı tüttürüyor bir yandan manzaraya karşı keyif yapıyorduk. Sabaha karşı hava iyice serinledi. Kurulu olan hamağa geçip muhabbete orda devam ettik. Üzerimiz örtülüydü. Ben bir ara uykuya dalmışım, Serdarın seslenmesiyle uyandım:

    ‘Lan ne? Ne? Sarı araba mı? Ne sarı arabası?’ diye sayıklaya sayıklaya uyanmışım. Serdar sesli gülmemek için ağzını tıkayarak

    ‘Ah be kardeşim ben de bişey anlatıyorum, dinliyosun sanıyorum uyumuşsun be kardeşim!’ diyerek gülmesini sürdürdü.

    Artık iyice geç olmuştu saat. Sabah ezanıyla beraber içeri geçtik.

    Muhabbet öyle güzeldi ki, sanki artık dünyayı kurtarabilirdik. Öyle güçlüydük ki canım kardeşimle. Artık o gece birbirimize bir söz vermiştik. Biz kardeştik, sırtımız birbirimize dayalı, dağ gibi iki adamdık biz artık. Yıkamazlardı bizi. Yıldıramazlardı…
    Tümünü Göster
    ···
  8. 58.
    +1
    Okuruz panpa yaz sen
    ···
  9. 59.
    +1
    Rez alalım önlerden
    ···
  10. 60.
    +1
    abi şuradan bi rez alabilir misiniz
    ···
  11. 61.
    +1
    Bizimi ifsa edicen lan
    ···
  12. 62.
    +1
    devam et
    ···
  13. 63.
    +1
    Rezerved pampa Suku
    ···
  14. 64.
    +1
    Rezerved
    ···
  15. 65.
    +1
    Rezerve
    ···
  16. 66.
    +1
    Rezerved
    ···
  17. 67.
    +1
    Devam et orço
    ···
  18. 68.
    +1
    Yaz aga yazz
    ···
  19. 69.
    +1
    12 devam.
    ···
  20. 70.
    +1
    Okurum bunu hizli yazabilirsen yaz panpa
    ···