-
1.
+14 -1Selam arkadaşlar. Çok sıkı takipçisi olduğum sözlüğe lise anılarımı yazmak için üye oldum. Hergün bi entry tükürerek lise anılarımı sizlerle paylaşıcam. Okurken aşağıya girdiğim parçayı dinleyebilirsiniz, o günlere döndürdü beni. Yorum yapın, küfür edin, duygulanın, gülün naparsanız yapın. Anlatıyorum beyler risk budur.Tümünü Göster
Toplanın.
Yıl 2004 binler. Ortaokuldan yeni mezun olmuştum. Lise sınavlarına falan girmiştim. Kazanamadım anadolu lisesini. Herneyse işte, başladık okul araştırmaya. Ailem diyo şu okula git bu okula git oraya yazıl buraya yazıl. Bende düşünüyorum lan ne farkeder lise lisedir. Güzel kızlar olsun yeterki tribindeyim. Hayatıma da güya yeni bi başlangıç yapmışım. Sebebide 3-6 sene öncesine gidersek, ortaokul yıllarımdaki afacanlıklar mı dersiniz o yaşta ne çapkınlığımı dersiniz bilemem ama bende hepsi vardı. Tahtadan kulübe yapmıştım evimizin bahçesine hemde iki katlı amk mahallein çocuklarını içine toplayıp beybileyd oynuyoduk. Hızlı bi ergenlik öncesi hayat vardı, çocukluğum hızlıydı anlıcağınız. Daha bi çok anı var ama şimdi mevzuyu bulandırmaya gerek yok.
Neyse arıyoruz tarıyoruz napalım nereye yazılalım falan derke bi liseye yazıldım. Okula annemle beraber gittik. Müdürün odasına girdik falan. Acaip heyevanlıyım tabi amk. Yeni bi okul yeni kızlar yeni arkadaşlar yeni maceralar falan derken gün geldi çattı okul açılcak ilk gün evdeyim hazırlanıyorum.
işte en önemli gün okulun o ilk günü. Süslendim, saçlarımı sağlam bi şekilde deyvit bekım tarzı yaptım, o zamanlar moda oydu. Gıcır ayakkabılarımı giydim. Gömlek ceket gıravat. Bizim gıravat (ya da kıravat neyse işte) rengi efsaneydi.. Beyaz gömlek lacivert ceketle efsane yakışıyodu. Neyse giyindim evden çıktım sahile indim yürüye yürüye okula gidiyorum. Ama baya heyecanlıyım beyler öyle böyle değil, aşırı heycanlıydım. Heyecanımın yegane temeli kızlardı başka bişey değildi.
Geldim okulun önüne, içeriye girdim. Herkes sıra olmuş. Karman çorman bi ortam. Nereye gidicem bilmiyorum. Etrafı kesiyorum alıcı gözlerle kızlara bakıyorum falan. Bide biraz apaçi tipler var açıkçası çekiniyorum. Dikkatte çekiyodum o döneme göre ortalama bi tipim var ama okul öyle değil direk bakıyo apaçiler üst sınıflar falan. Neyse gibtir edelim. Sıraya girdim karışıktı sınıf mınıf kim nerde belli değil.
Müdür, Müdür yardımcısı Hocalar konuşma falan yaptılar. Sonra bi eşofmanlı tip (beden eğitimi hocası) çıkıp bağırmaya çağırmaya başladı sıraya geçip susun oğlum arkadaki konuşma sus vs vs falan diye. Noluyo lan dedim. Sonra herkes sınıflarına çıkmaya başladı ama bi karmaşa var herkes sınıfını arıyo hangi sınıf nerde belli değil. Ben okulun merdivenlerinden başladım yukarı çıkmaya izdihamın arasında bi baktım şaaaaaak sınıf karşıma çıktı.
9/... Sınıf normal bildiğin sınıf. 3 katlı okulun orta katında. Yazı tahtası girişin tam sağında kalıyo. Cam kenarı sıralarıda girişin tam karşısında yanı tahtanın sağında kalıyo. Öğrenci masaları yanyana düzenlenmiş 4 sıra şeklinde, arkaya doğru her sırada yaklaşık 7 arka arkaya sıra var. Hoca masasıda tahtanın en sağında cam kenarında. Ordaki öğrenci sıralarından 30 cm yükseğe yapılmış bir platformuun üzerinde sınıfa tümüyle hakim konumda. Yanlış hatılamıyosam sınıfımız 42 kişiydi. Neyse ben ilk içeri girenlerden oldum. Adımımı sınıftan içeri attım sadece 3 kişi vardı sınıfta. Birisi cam kenarına oturmuş, diğer bi kişi cam kenarının yanındaki sıranın en önüne kurulmuş. (biri kız biri erkek). Diğeride duvar kenarı en arkada. Ellerinde kalem defter falan bişeyler çiziyolar etraflarına bakıyolar falan. Ben girince tabi direk olarak bana baktılar şöyle bi süzdüler. içinde 3 kişi olan otobüse son anda koştura koştura binmiş gibiyim yüzüm kızarmış falan. Bende şöyle bi süzdüm içeriyi sonrasında hemen duvar kenarı önden 3.sırada yerimi aldım. Oturdum elimde sadece ilk günden not almak için defter ve kalem vardı. Birde silgi. Sonra sınıf yavaştan dolmaya başladı. Benim gözüm hep kapıda, girenleri kesiyorum. Kızlı erkekli herkes giriyor etrafına bakınıyo, nereye otursam ikilemi yaşıyo falan, kimsenin birbiriyle konuştuğu yok herkes birbirine yabancı. Sonra kapıdan birisi girdi. Ahanda ohannes! Bi baktım ortaokuldan dersanedeki en iyi arkadaşım hakan :D bi gördü beni vaaay kardeşim sendemi burdasın vs vs vs derken şaaak tokalaştık hemen yanıma oturdu. Çok sevdiğim bi kardeşimdir kendisi, başladık sohbete muhabbete daldık espriler gülüşmeler derken sınıf tamamen dolmuş farkında değiliz hoca girdi. Ayağa kalktık merhabalaştık falan. Sonra bi sessizlik hakim oldu sınıfa ve ben bi bakınayım dedim ne gelmiş ne gitmiş ne olmuş gözlem yapmam lazım hemen. Sınıf tamamen dolu başladım süzmeye. ilk arkama baktım iki tane sümsük çocuk, pas geçtim ondan bi arka sırada baktım iki tane kız. ikiside güzel normal hanım hanımcık kızlarımız. Gözgöze geldik baktım gülüyolar falan. Normal bi şekilde başımı sallayıp selam verdim devam ettim süzmeye. Baktım en arka sırada iki tane barzo. Sonra yan sıraya geçtim önden başladım süzmeye. Temiz yüzlü iki tane elaman hocaya bakıyo. Arkalarında bi kız bi erkek. Onların arkasında da, haydaaaaaa!!!
Aman Allahım…. Aman yarabbim….. Gördüğüm şey gerçekmiydi?
Yoksa rüyamıydı lan? Noluyodu lan bana böyle? Lan olum neydi lan bu? Dıbına koyim kalbimin atışları öyle hızlanmıştıki ananı avradını düz duvara tırmandıriyim, şuraya bi çukur açın içine gömün lan beni diyecek durumdaydım ama dilim tutulmuştu, diyemedim, kan akışım hızlanmıştı, kalp atışlarım sırayı oynatcak kadar vücudumu titretiyordu. Bam Bam Bam!!!
Bu kız kimdi lan böyle?
O vurucu 35,85354654654. saniyeden sonra bi an kendime geldim. Hakan ‘noldu kanka neyin var bembeyaz oldun’ diyerek omzuma elini koydu. ‘Bişeyim yok lan iyim, süperim’ diyip endişelenmemesini söyledim, güldüm. Kednime gelmiştim artık olayı farketmeye çalışıyodum sadece. Kimdi lan bu kız kimdi böyle güzel gülen etrafına gülücükler saçan, yanındaki arkadaşıyla önündeki arkadaşıyla gülüşüp konuşan bu kız kidmi beni bu hale sokan bu kız kimdi?
Sürekli kendime bunu soruyodum. Sonra hoca deftere imza falan attıktan sonra ayağa kalktı. ‘Hepiniz hoşgeldiniz. Yeni bir sene yeni bir macera ve yeni arkadaşlar. Bu senenin hepinizin için güzel geçmesini diliyorum. Ben sınıf hocanız Ahmet. Matematik hocanızım aynı zamanda. Hadi o zaman ben kendimi tanıttım sıra şimdi sizde, sırayla tanışalım’ dedikten sonra masasının önündeki en ön sıradan başladı öğrenciler. Tek tek ayağa kalkıyorlar ad, soyad, numara, geldiği okul, ortaokul diploma notu, baba mesleği ve seçmek istediğiniz meslek ney diye soruyordu hocamız. Herkes sırayla kalkıyo başlıyo söylemeye. Sınıfta çalışkanmış ortaokulda. Bizim okulun 9.sınıfların en çalışkan sınıfı bizimkiymiş. Sıra yavaş yavaş ona geliyor ben iyice heyecanlanıyodum. Herkes kalkıyo konuşuyo. Sonra bi çocuk kalktı herşeyi söyledi sonra baba mesleğine gelince ‘cami görevlisi’ dedi. Hoca ‘o ne demek oğlum? Açsana biraz.’ Deyince çocuk kızardı. ‘Cami görevlisi….’ Dedi tok bi sesle. Hocamız tekrardan ‘oğlum imam desene çekincek ne var?’ deyince, çocuk ‘evet hocam, imam’ dedi gene yutkunarak. Kıpkırmızıydı ve yerine oturdu. Not ortalamasıda 5.00 imiş. Bu çocuk sonraları çok çok yakın arkadaşım olan Hamit kardeşimden başkası değildi. Millet kalkmaya devam ediyo, herkes sorulara cevap veriyodu. Yavaş yavaş sıra ona geldi. Sıra ondaydı artık. Yanındaki kız kalktı konuştu ve ondan sonra dünya durdu. O kalkmıştı, başladı konuşmaya. Şuan yazarken bile kalbim gümlüyor dıbına koduğumun binleri. Ben oturuyorum bir dirseğimi yaslamışım sıraya, avcumla yüzümü tutuyorum ona bakıyorum, diğer elimlede salladığım ve titreyen sol bacağımı tutuyorum. O konuşuyo zaman duruyo o konuşuyo zaman resmen uzuyo. Konuştu konuştu konuştu. Birde ne farkediyim? Aynı ortaokuldan gelmişiz. Haydaaaaaaaa!
Benim onu kesin tanıyo olmam lazımdı ama herneyseydi çıkaramamıştım henüz. Bakıyodum uzun uzun. Güzel boncuk gözleri, hafif kemerli ama ucu misket burnu, incecik beli, kıvır kıvır saçları, uzun kadınımsı parmakları vardı. Zoom yapmıştım mübarek seceresini dökmüştüm beynime. Sonra oturdu. Zaman tekrardan akmaya başladı. Sıra bana geldi. Kalktım, çok net bir ses tonuyla herşeyi konuştum anlattım. Sonra teşekkür edip otururken ona baktım gene. Ama o bana bakmıyodu, yanındaki arkadaşıyla gülüşüyodu. Sonra bam diye zil çaldı. Hoca bugünlük bu kadar dedi. Tabi o sıralarda ders progrdıbını ders kitaplarını nereden alacağımızı ders saatlerini vs vs hepsini not etmiştik.
Zil çaldıktan sonra Hakanla çıktık aşağı doğru yürümeye başladık. Artık eve gidicektik ve ertesi gün okula gelecektik kitaplarımız ve defterlerimizle beraber.
işte okulun ilk günü böyle geçti beyler.
Devdıbını vakit buldukça yazıcam.
Görüşürüz. -
2.
+6Part 5Tümünü Göster
Sezen Aksu-Bir Çocuk Sevdim parçası eşliğinde okumanızı tavsiye ederim pampalar.
2 Ekim 2004 / Cumartesi
…..O sabah hafta sonu heyecanıyla uyanmıştım. Annem meşhur sabah kahvaltımız için hazırlık yapıyodu. Babam işteydi, kardeşlerimin hepsi evdeydi. Ben de evin içinde bi o yana bi bu yana koşuşturuyodum. Bahçeye çıktım, biraz hava aldım. Geri geldim, terasa çıktım, karşımda boğaz. Ayıptır söylemesi evimiz boğaz görüyodu pampalar. Harika bi terası vardı. ilerki partlarda o terasta yaşadığım bir çok anıya şahitlik edeceksiniz…
Kahvaltımızı ettik. Bendeki bitmek bilmeyen enerji eve sığmamama sebep oldu. Kendimi dışarı attım. Mahalleden en yakın arkadaşım Cemalle sahile indik. Sahilde uzun uzun yürüdük, ben ona Semayı anlattım, o da bana okulundaki kızları anlattı. Daha ilk haftadan birçok kız arkadaş edinmiş ne de olsa zeki bin. Farklı liselere yazılmıştık ama mahallede hemen hemen hergün buluşuyoduk. Meşhur bi yerimiz vardı, adı lazım değil. ilerki partlarda bu yerimizdeki anılarıma da bir çok kez şahitlik edeceksiniz. Akşamları yerimize kaçıp sigara içiyoduk beraber. Sahilden dönüşte gene meşhur yerimize gittik. Oranın adı ‘yerimiz’di. Cemal benden okuldaki kızları ve ortamları anlatmamı beklerken ben ona devamlı Semayı anlatıyodum. Artık sinirlendi, bi an duruldu ve şaşkın bi şekilde bana döndü:
‘Lan kanka biz senle okul başlamadan önce tamda burda ne konuştuk?’
‘Bilmem, ne konuştuk?’
Biraz sitemkar birazda muzip bi tavırda döndü bana, sigarasını çekti, üflerken elini omzuma vurarak:
‘Lan bin hani ortamlar yapıcaktık, beraber okulları kaynaştırcaktık!’
Bende kahkahalarla karşılık verdim:
‘Lan ne bileyim ben böyle bişeye bulaşıcağımı! Aklımı başımdan aldı, uçuyorum!’
Sonra Cemal endişeli bişekilde bana dönerek:
‘Kardeşim, çok kaptırma, kızları bilirsin, hepsi cadı, şeytan!’ dedi ve gülmeye devam etti.
O gün yerimizde bu ve buna benzer bi sürü muhabbetler ettik. Bendeki sarhoşluğu farketmiş olcakki üzülmemden ve kırılmamdan endişeleniyodu. Cemal çok zeki hatta aşırı zeki bi çocuktu. Yıl 2016 ben hala onun kadar zeki birini kanlı canlı görmedim. Ortaokulda da beraberdik, ilkokulda da. Hep yanında kız arkadaşları olurdu, ama en az yarısıyla kavga eder sonra barışırdı sonra gene kavga ederdi. Öyle sadece laf kavgası değil he, tekmeli yumruklu kavga. Kızlar bunun çok üzerine gider dalga geçerlerdi, bu da dayanamazdı en sonunda çıldırırdı. Çocukluk işte panpalar… Çok zekiydi çekemezlerdi bunu. Okulda da mahallede de ve hatta tüm hayatında da en iyi anlaştığı arkadaşı bendim. ilerleyen zamanlarda Cemalin akıbetinide yazıcam elbet. Şimdilik ufak bi kesit olarak kalsın.
Cemalle son sigaraları söndürdükten sonra artık eve gitme vakti gelmişti. Dönüş yolunda hem Cemalle muhabbet ediyodum hemde Semayla mesajlaşıyodum. Havadan sudan konuşuyoduk. Tüm mesajlar hafızamda yok maalesef, silinmiş. Semayla muhabbet bitti gibi olunca artık telefonu cebime attım. Akşama doğru eve vardığımda öyle bişey olduki, heyecandan çıldırdım.
Eve doğru yürürken tam evin yakınına geldiğimde babamı gördüm. işten geliyodu. Bana el işareti yaparak garajı açmamı söyledi, açtım garajı. Arabayla girdi içeri.
‘Oğlum bagajda poşetler var, onları al eve çıkar.’ Dedi.
Hemen açtım bagajı, poşetleri aldım iki elimde bi sürü poşet doluydu. Evin kapısına doğru yürürken Nokia 2100 markalı telefonumdan klagib Nokia mesaj sesi yükseldi. Şaşırdım, çünkü mesaj beklemiyodum. Bi an heyecanlandım panpalar. Mesaj kimdendi acaba? Semadan mı? Yoksa başka gereksiz mesajlardan mı?
Heyecandan gebercektim. Evin önünde zile basarken bi elimdeki poşetleri yere bırakıp telefonu elime aldım. Ekrana bi baktım, mesaj Semadandı! Beklemiyodum çünkü muhabbet sonlanmıştı. Titreye titreye açtım mesajı. Dün gibi hatırlıyorum. (Beyler o son mesaj öyle bi hafızamda kaldı ve silinmediki, öncesini unuttum artık tamamen. Hak verin 12 sene olmuş.. )
Mesajı açtım ve karşımda kocaman bi kalp!!! Beyler KALP!!! Kalp dıbına koyim yaaa inanılmaz!!! + işaretinden bi kalp yapmış, ortasında da ‘pazartesiyi iple çekiyorum’ yazıyo.
Panpalar elimdeki poşetleri fırlattım ve koşmaya başladım, eve çıktım merdivenlerden koşuyorum ve sadece bağırıyodum. Kelime veya cümle değil. Sacece ‘hobaaaaaaaa’ diye bağırarak koşuyodum. Belkide 3 kere-4 kere üç kat aşağı inip çıktım. Hayatımda böyle bi heyecan yaşadığımı pek hatırlamam. Belki ilerde dahası vardır tabi, bilemiyorum artık bu da soru işareti olarak kalsın aklınızda.
O mesajı okudum ya panpalar, artık dünyada benim için tüm savaşlar bitmişti, ülkeler barış anlaşması imzalamış, herkes düşmanlarıyla barışmıştı. Sanki Gazze bombalanmıyodu artık. Sanki Bağdat gene eski Bağdattı. Sanki Mısır hala bizimdi. Dünya o dakikadan sonra benim için cennetti. Tüm kainat önümde diz çökse ‘Emrindeyiz!’ dese, gene umrumda olmazdı. O mesaj varya… Pazartesiyi bekliyodu panpalar, yani beni bekliyodu, beni görmeyi iple çekiyodu. Yanımda olmayı bekliyodu.
……. -
3.
+6Biraz vaktim vardı ofiste, Part 2yi tükürüyorum beyler.Tümünü Göster
Buyrun.
….Ertesi gün okulun ikinci günü sabah kalktım 8de. 14 Eylül 2004 / Salı. Öğlenciydim ama uyku tutmamıştı. Müzik açtım. O zamanlar evimizde henüz internet yoktu. 146 dönemleri. Merkeze inip CDciye ‘karışık slow yapsana abi’ diyip CD aldığımız dönemler. Taktım bi karışık. Açtım winamptan slow çalıyo. Nev, sezen aksu, Tarkan sırayla gidiyo. Sonra geldi çattı vakit. Saat 11.00. Hazırlandım. Düştüm gene yollara. Okula doğru yürüyorum. Gene saçlarım deyvit bekım. Geldim okulun kapısına. Derin bir nefes aldım. Girdim içeri. Günlerden 14 Eylül 2004 Salı. Bahçede koşuşan kalabalıklar. Bi grup geçmiş kızlı erkekli takılıyo. Bi grup geçmiş voleybol oynuyo. Bi grup geçmiş futbol oynuyo pas yapıyo. Etrafta gezinen bolca yalnız adam var. Ama hiç yalnız kız yok. Kızlar hemen kaynaşmış tanışmış dedikoduya bile başlamışlar anlaşılan. içimden geçiriyorum vay anasını bakalım nasıl ortam yapıcaz gibisinden. Etraf korkunç kalabalık havada sıcak. Çıkardım ceketimi. Dizimin üzerine koydum. Sabahçı öğrencilerin çıkması bekleniyo. Sıraya girilicek sonra sınıflara geçilicek. Asfalt zeminde kürsünün önüne yeni çizgiler çizilmiş önlerinde de sınıf kodları yazıyo. Anlaşılan o kodların önünde sıraya geçicez. Zil çaldı. Sabahçılar hızlı hızlı çıkıyo okuldan. Bende sıraya geçtim hemen. En ön denk geldi. Hakan hemen beni bulmuş yanıma geldi. ‘Kanka tünaydın’. ‘Tünaydın kanka’. Selamlaştık gene muhabbet sohbet gırla gidiyo. Sonra bi mikrofon sesi geldi. ‘Sessiz olun! Susun! Herkes sırayla sınıflaraa! Diye bizim bedenci gene bağrıyo. Sonra sınıflara çıkmaya başladık. Her sınıf sırayla geçiyo kontrol eden hocaların önünden. Sonra tam bizim sınıfa geldi sıra, hoca beni çekti kenara. Hoca dediğim bildiğin MÜDÜR!
‘oğlum bu saçlarına ne sürdün?’
‘joleledim hocam bekım tarzı.’
‘bide bekım diyo bak bak! Hemen git saçlarını yıka öyle sınıfa geç!’
‘tamam hocam…’
Küfür ede ede binbir emekle yaptığım saçlarımı yıkadım. Heryerim yapış yapış. Jole aktı içime. Sırtım bildiğin sırılsıklam. Ceketimi giydim. Sınıfa girdim kafa ıslak tabi ne tesadüf ders Ahmet hocanın. Hemen ne olduğunu sordu cevap verdim. Bidaha o sekil gelme dedi. Tamam dedim oturdum yerime. Tüm sınıf tabi beni kesiyo. Sırama geçtim oturdum hemen gözlerim onu aradı. Buldu! Uzun uzun baktım tabiki! Önündeki kısa boylu şişman ama çok tatlı bi çocukla sohbet ediyolar. Çocukla göz-göze geldim. Gülümsedi bana. Bende ona gülümsedim. Hakana sordum ‘kim lan bu?’. Hakan ‘kanka Burak. Çok iyi çocuk tanışırsınız.’ Dedi. Tamam dedim derse geçtik. Okulun ikinci günü çok önemli şeyler olmadı aslına bakarsanız. Ama önümüzdeki iki haftada iplerin kopcağı meselelerin başlangıcı bu günde oldu hep. ilk teneffüste burak yanıma geldi. O sempatik gülümsemesiyle ‘selam burak ben dedi elini uzattı.’ Cevap verdim ‘selam fırat bende’. Sonra teneffüslerde gezdik muhabbet sohbet ettik. Kral adamdır kendisiyle sonradan epey sağlam dost olduk. ikinci günde bu şekilde geççti gitti. Üçüncü günde ise burak beni yanına çağırdı sıraya. Geçtim hemen oturdum. Önümüzde de o var! Çok heyecanlıydı. Burakta tabi farkında herşeyin, aklı sıra beni yakınlaştırmaya çalışıyo. Banada sürekli ya sen amba yakışıklı çocuksun hee diyip takılıyodu. Sonra ön sırada bana döndüğünü gördüm. Tombo uçlu kalemi bozulmuş. Hemen aldım. Tamir ettim. Geri verdim. Başladı yanındaki arkadaşıyla fısır fısır konuşuyo tabi benim içim varya alevvv aleeeeeev!! Bi atak bekliyorum kendimden ama yok sıfır sıfır sıfır. Tutuluyorum doğru düzgün konuşamıyorum bile.
Böyle gel-git okulun ilk haftası geçti. Birçok arkadaşla tanıştık. Tenefüslerde kaynaştık. Sohbet muhabbet ettik. Ama benim gözüm hep ondaydı! Sonra ikinci hafta ilk gün bi baktım yanında başka birinin çantası var. ilk başlarda anlam veremedim tabi. Ama sonradan baktımki cam kenarında en arkada oturan muratın çantasıydı bu.
Hasgibtir lan dedim ne alaka murat. Muratta uzun boylu yakışıklı bi bin. idealist takılıyo çalışkan falan. Ama benimde ağzım laf yapıyo hafiften binlik var. Ders başladı farkettimki çocuk yerinde oturuyor ama çantası benimkinde! Haydaaaa dedim ne alaka. Baktım benimki çantaya sarılıyo vermiyorum diyo Murat. Muratta aklı sıra ver işte falan tarzında birbirlerine kur yapıyolar.
Ananı avradını…. Beynimden vuruldum! Noluyo lan dedim! Kaçıramazdım onu o benimdi benim olmalıydı. Nerden tanıyorum ben onu diye düşüne düşüne bulmuştum zaten bizim ortaokuldan olduğunu duyunca hatırlamıştım bile baka baka baka. Ama sanki çocukluğumdan beri benimdi… Sanki dogdugum günden beri benimle gibiydi. Onu o şekilde görünce sınıftan koşarak çıktım. Bahçeye indim bahçe bomboş. Ders başlıcak ama yukarı çıkamıyorum. Hakan geldi aldı beni. Sakinleştirdi. Geç mi kalmıştım? Lan ne geçi daha okulun ikinci haftasıydı. Ne ara tanıştılarda böyle bişey olmuştu? Deliriyodum. Ertesi gün okula geldiğimde baktım yanyana oturuyolar… O zamanlar bende fotoğraf çeken telefon yoktu, nokianın 2100 telefonu vardı. Ama bu ikisininde telefonları fotoğraf çekiyodu. Baktım telefonlara birisi 6600, diğeri 6610… Napsam napsam derken burak çağırdı beni yanına. Geçtim. Bunlar önde oturuyor. Gırgır şamata muhabbet. Bende dinlemeye çalışıyorum. Çocuk bişeyler anlatıyo ara sıra laf çakıyorum ezmeye çalışıyorum. Ama modum acaip düşük. Hiçbişey olmuyodu o artık elimden kayıp gidiyodu sanki. Hiçbişey yapamıyodum. Buraga açıldım. Herşeyi anlattım. Keşke daha önce davransaydın galiba murattan hoşlanıyo dedi. Cevap veremedim. Artık yapmam gereken tek şey beklemekti. Sadece beklicektim….
Tabi bu sırada hakan burak ben selen ayşım hayriye ve başkalarınında olduğu bi grubumuz vardı. Beraber geziyoduk teneffüslerde. Sohbet muhabbet güzel gidiyodu ama benim aklım hep ondaydı, her saniye her dakika ondaydı…
Devam edecek panpalar. -
4.
+5Panpalar bu partı Duman-Senden Daha Güzel parçası eşliğinde okumanızı tavsiye ederim *Tümünü Göster
…..Okulun ikinci haftası başlamıştı artık. Benim içim biraz buruktu. Ümitsizlik, uykusuzluğun verdiği yorgunlukla birleşince zombi gibi bi halde dolaşıyodum etrafta. Okula bu şekilde 3-4 gün daha bomboş gittim geldim. Gözüm hep onlardaydı. Beraber konuşuyolar, teneffüslerde takılıyolardı. Delirmek üzereydim. Elimden hiçbişey gelmiyodu. Ne yapabilirdimki? Semt çocuklarını toplayıp dövsemiydim? Hiiç bana göre değildi ama böyle şeyler. Çözümde değildi zaten. Meseleleri konuşarak çözme yanlısı olan bir aileden yetişmiştim. Kavga son çare bile olmamalıydı benim için, heleki bana görünürde hiçbir zararı dokunmayan bu çocuğa, yapamazdım. Ama elbet günü gelicekti… Hele bi şu mesele bi çözülseydi. Ben sadece bekliyodum. Çünkü gerçekten hissediyodum o ikisi olmazdı. Çocugun o tarzda bi yapısı yoktu bana göre. Ders çalışır üniversiteye hazırlanırdı o. Baska işi olamazdı yani.
Bu düşüncelerle geçirdiğim okulun ikinci haftası içerisinde sonra bişeyler değişmeyte başladı beyler. Bu ikisi konuşmamaya pek yan yana durmamaya başladılar. Burakla oturuyoduk ve sürekli bu meseleyi konuşuyoduk. Bi gün gene oturup konuşurken Burak bana döndü ve ağzından o efsane cümleler çıkmaya başladı:
‘Kanka Semayla Muratın olay olmadı haberin olsun. Murat istememiş sanırım. Semada zaten bi kaç olayını görünce vazgeçmiş.’
Heyecandan kan beynime fışkırdı ayağa kalktım bağırarak:
‘Ne diyosun lan sen?! Ciddi misin? Yoksa beni mi kekliyosun?’ dedim. Cevap çok gülücüklü ve sakindi:
‘Lan sakin ol ahahha, vallaha gerçek söylüyorum. Önün açıldı kanka artık olay sende.’
Bu cümleleri duyduğum anda Buraga sarıldım öptüm havalara fırladım. Yerimde öylece zıplıyodum anlamsız anlamsız hareketler yaparak seviniyodum. Çıkışta okul kapısında bekledim semayı. O gün benim için çok önemliydi çünkü bu dönüm noktasıydı. Koşa koşa eve gittim. Bahçeye çıktım, çardakta bahçe havası alırken nerdeyse gece yarısına kadar düşündüm.
Hemen açılmalımıydım? Yoksa önce arkadaş mı takılmam gerekirdi? Kafam allak bullaktı. Bi sorun kendi kendine bertaraf olmuştu ama bu sefer benim onunla nasıl bi iletişim kurmam gerektiği sorusu beynimi kemiriyodu. Tipsiz bi adam değildim. Avantajım vardı elbette. Ama nutkum tutuluyodu uzaktayken bile. Lan yanına gidince napıcaktım? Altıma sıçmasam iyiydi. Düşündüm durdum. Neyse sabah ola hayrola diyerek eve geçip yatağıma uzandım. Galiba sabaha karşı anca uyumuşumdur.
Şafak söktü, kahvaltı vakti geldi. Kahvaltımı ettim. Okul saati geldiğinde gene süslendim. Okulun ilk günü onu gördüğümdeki heycanım bambaşka boyuttaydı. Günlerdir ilk kez bu kadar hevesli okula gidecektim. Ne pahasına olursa olsun saçlarımı bekım gibi yapıp okula girmem lazımdı. Gerekirse sıradan geçmez biraz geç kalır sınıfa öyle girerdim. Hiç farketmezdi benim için. Yeterki karizmatik bi halde okula gidiyimdi tek düşüncem. Evden çıktım. Yürümeye başladım. Geç kalmak için ağırdan alıyodum birazda. Sıraya girmeden içeri girebilmem lazımdı. Yoksa saç tipinden sırada kenara çekerler saçı yıkatırlar günümün içine ederlerdi. Okulnu etrafına geldim. Beklemeye başladım. Zil çaldı herkes içeri girdi. 5 dakika bekledim. Sonra koşuyo numarası yapıp bekçi kapısının oraya geldim bağırdım:
‘Fevzi abi kapıyı aaaççç geç kaldım aaaçç!’
Tüm bunlar planımın parçasıydı. Zira okul acaip disiplinliydi, o şekil girmem zordu evet ama başarmam gerekiyodu. Fevzi amca kapıyı açtı ve ben hemen içeri girdim. Öğrenci kapısına dolanmadan öğretmenler henüz kantinde sigara içerlerken öğretmenler kapısından öğrenci katına çıkmayı başardım. Ama bide bakarımki sınıfın kapısı kapalıydı. Hoca girmişti demekki. Tamda istediğim gibi assolist gibi sınıfa en son giricektim herkes kapıda bana bakıcaktı. Hemen tuvalete kaçtım. Öğretmenler sınıflara dağılmaya başlamıştı. 10 dakika daha bekledikten sonra herkes artık sınıflarındaydı. Koridora çıktım, sınıfın kapısına ilerledim ve iki kere tıklattım. içerden bi ses bağırdı:
‘Geeeeelll!’
Kapıyı açtım içeri adımımı attım, burda sahne yavaşladı sanki benim için. O sınıfa girişim varya beyler, sanki 45 dakkaydı. Öyle güzeldiki. içeri adımımı attıktan sonra anında Semayla gözgöze geldik. Nutkum nutuldu. Ama abi bende baya iyiydim o gün bütün kızların bakması umrumda bile değildi o baksın bana yeterdi ve baktı. Demekki olmadığımı farketmiş sınıf kapısı çalıncada ben olduğumu dusunmustu. Demekki oyleydi yani. Arkamı döndüm kapıyı kapattım ayakta dikiliyorum. Hocanın geç sırana demesini bekliyorum ama manzaram öyle güzelki ve bende öyle güzelimki, bozulsun istemiyorum öylece bakiyim istiyorum. O an eminimki sınıftaki herkes bizim birbiriize baktığımızı farketti. Bundan sonraları herkes bahsetmişti evet herkes bizi farketmiş. Hoca bile! Sonra hemen gözlerimi kaçırdım semadan, hoca:
‘niye sustun oğlum geçsene yerine!’ dedi.
Ben hemen cevap verdim:
‘Hocam pardon dalmişim…’
Hemen geçtim oturdum. Hakan bana bakıyo gülüyo. Sonra eğildi sıranın altına muzip muzip:
‘Laaann binç süper olmuşsun herkes sana baktı!’
‘Lan sus utandırma beni sus!’
Birbirimize baktık gülümsedik. Başarmıştım. Planım tıkır tıkır işlemişti. Sonra orta sıraya gene kafamı çevirdim, önce semaya baktım sonra hemen önündeki Burak kardeşime baktım. Gözgöze geldik Burakla. Bana eliyle ‘ok, süper, harika!’ hareketleri yapıp yüreklendirdi beni canım kardeşim.
O gün hep beraber çok güzel vakitler geçirdik. Tenefüslerde, derslerde espriler goygoylar havada uçuyo, benim düşük belli pantolonum herkesin dillerinde pelesenk olmuş, herkesten farklı okul gravatımda daha şimdiden üst sınıfların gasp malzemesi haline dönüşmüştü.
Tüm planım başarıyla işlemiş ve geçtiğimiz günlerdeki üzerimde olan tüm miskinlik ve umutsuzluk tamamen silinmişti. Artık tek yapmam gereken muhabbeti ilerletmek ve doğru zamanda ona açılmaktı… -
-
1.
+1devam pampa
-
1.
-
5.
+5Part 12Tümünü Göster
Karne Günü
Lise 1.sınıfın ilk dönemi artık resmen sonlanacaktı. 2005 yılının ilk aylarında bitirdiğimiz ilk dönemde çok çok güzel anılar, dostluklar, güzellikler biriktirmiştik. Sema ve Ben. Okulda dikkat çekmeye başlayan çift olmuştuk birazda. Güzel okulumun güzel ilk dönemi sonlandığında araya 15 günlük tatil girecek, bu tatilde acaba görüşebilecek miyiz düşüncesi hakimdi bana. Çok önemli değildi aslına bakarsanız. 15 günü bırakın o ruh halime göre 15 sene beklerdim ben canım, cananım, ömrüm, bitanecik sevgilim benim…
Karne günü herkes okula sivil gelmişti. Bu güzel günde karnemde kimya dersimin ‘zayıf (1)’ olmasından başka canımı sıkan hiç bir şey yoktu. Aslına bakarsanız o bile canımı sıkmamıştı, öğrenim hayatımda ilk zayıfım olmasına rağmen çokta umrumda değildi. ikinci dönem düzeltirdim nolcak yani?
Karneleri aldıktan sonra güzelim sahil kasabalarından birine oturmaya gimiştik. Tabiki gene güzel arkadaşlarımızla. O güne dair yazıcak çok önemli bir olay yok aslında. Fakat karne günü olması sebebiyle atlayamazdım bunu.
Gün sonunda artık herkes evlerine dağılmıştı. Bu muhteşem ilk dönemin ardından keşke hiç tatil olmasaydı dediğim bir ara tatil sürecine girmiştim. Keşke hiç tatil olmasaydı.
Bu tatilde zamanımın tamdıbını bahçemde kendi başıma inşa ettiğim tahtadan kulübeyi yenilemekle geçirmekte kararlıydım. Orta ikinci sınıfta başlamıştım kulübemi yapmaya. Rahmetli dedem ben daha çok çok küçükken bahçemize bi kulübe yapmış ama benim görmeme fırsat olmadan o kulübe yıkılmıştı. Ama anlatılan efsaneleri hiç bitmedi. Bahçeye tekrardan bi kulübe yapmaya her zaman hevesim vardı. Dedemle beraber yapma hevesim çok daha fazlaydı. Ama beraber yapmamız nasib olmadan dedem rahmetli olmuştu. (ocak / 2002). O gün karar vermiştim. O kulübe dedem anısına yapılacak! Ve bunu ben yapıcam. Küçük yaşıma rağmen küçük yaştan beri dedemin marangozluk yeteneklerini izleyerek büyümüş bi çocuk olarak yapımına o yılın bahar aylarında başlamıştım. Yaklaşık 12-15 m²’lik bi alanda, toprağı düzletmek için ön tarafa bi set yaparak başladım kulübemi yapmaya. Dört tarafına 10a 10 tahtalardan iskeletini oluşturdum. Ayı bacağı dediğimiz çaprazları atarak iskeletini tamamladım. O zamanın parasıyla 30 liraya 4 adet çatı eterniti alıp üzerini kapadım. Etrafını tahta kapamaya malzeme yetmedi, muşambalarla geçiştirdim. Orası artık benim dünyamdı. Orda çok uzun vakitler geçirdim. Sonraki sene ikinci katını yaptım, etrafını büyük bölümünü tahtalarla kapladım. içinde beybileyd turnuvaları düzenledim ve daha neler neler. 2005 senesinin ara tatilinde ise kardan ve yağmurdan kötü etkilenmiş olan efsane kulübemi tekrardan inşa etmek için tamamen yıktım. Çektiğim seti ön tarafa doğru 2 metre daha uzatarak daha büyük taban alanlı bi kulübe yapmak için çalışmalara başladım. Tüm ara tatilimi bu iş için harcamıştım. Sabah erkenden kalkıyodum ve kulıbemi yapmaya başlıyodum. Akşama kadar sadece yemek yemek için bahçeden ayrılıyodum. Hava soğuktu ama durmadım. iskeletini anca bitirebildim. Çok daha düzenli ve çok daha sağlam klubemin iskeletini ve çatısını tamamladım. Şimdilik çardak görünümünde olan kulübemin önünde hafif bayırlık olan bölgede toprağı merdiven şeklinde kazarak güzel bi giriş yaptım. Kapım daha yoktu ama girişim vardı. Neyseki zor şartlar olmasına rağmen kulübemin büyük kısmı tamamlanmıştı. Tüm tatilimi buna harcadım. Semayı düşünerek geçirdiğim vakitler ve uğraştığım meşkale beni bambaşka diyarlara zütürüyodu. Mevsimlik meyvelerden toplayarak çalıştığım o günleri unutamam. Bahçemizin güzelliğinide tabiki. Dedem rahmetli olduktan sonra vaktiin çoğunu buraya harcıyodum.
Tabi ergenliğin vermiş olduğu asiliklerde vardı artık hayatımda. Babamla çok sık atışmaya kavga etmeye başlamıştık. Sorunlu günler geçirmeye başlamıştık diyebilirim. Ben büyüdükçe fikirlerimiz çatışıyo, fikirler çatıştıkça kavgalarımız daha da büyüyodu. Kulubem konusunda da fikirlerimiz çatıştı. Artık çocuk olmadığımı ve kulübemden çok derslerimle ilgilenmem gerektiğini söylüyodu. ilk kez zayıfım gelmişti çünkü. Eğitim hayatımda aşşağı doğru bi grafik vardı. Tabikide haklıydı, ama ben orda kendimi buluyodum. Bunu anlamasını beklemiyodum tabikide. Bi gün işler iyice kızışınca büyük bi kavga ettik. Kalbim çok kırılmıştı. Hayalimdeki kulübeyi henüz iskeletini bitirmeyi başardığım ama devamı için çok daha fazla emek vericek olduğum ve bitince efsane bi ortam olucagına inandığım kulübemi o kavgadan sonra baltayı elime alarak ağlaya ağlaya paramparça ettim. Tamamen yıktım, tamamen yok ettim…
O günden sonra bahçeye, kömürlüğe, aletlerin toplu olarak dizildiği alet kömürlüğüne (o tarz yerlere hep kömürlük derdik) girmemek için kendi kendime yemin ettim. Huzur bulduğum bahçeme girmicektim artık. Bababmla böyle kagvalar etmektense bağrıma taş basardım çünkü….
Ara tatilin bitmesiyle yeni dönem bizleri bekliyodu artık. içim biraz buruk olsada Semanın hayatımda oluşu herşeyi düzeltmeye yeterde artardı bile…
Bugünlük bu kadar panpalar. Şukuları ekgib etmeyesiniz. Sevgiyle kalın. -
6.
+5Part 10 – Bölüm 1Tümünü Göster
Artık havalar iyice soğumaya başlamıştı. Ben nedense okulda soğuk havaları daha çok severdim. Sınıflarda ve koridorlarda daha samimi bi hava olurdu çünkü. Montlar askılarda pencereler kapalı sınıflar koridorlar sıcacık. Hem ortam sıcak hem insanlar sıcak hem dostluklar sıcak. Daha ne isterdimki?
istisnasız bir insan evladının en saf ve en temiz duyguları yaşadığı dönemlerdir 14-18 yaş arası. Bence bu böyle. O yaşlarda öğrendik hepimiz kahpeliği, aşkı, sevgili, muallakliği. ilk o yaşlarda rastladık. Saf tertemiz duygularımıza zehrin karışmaya başladığı yaşlara kadar dünya tertemizdi, savaşsızdı, yeşili daha çoktu…
Tabiki benim içinde aynen bu şekildeydi. Tabiki bu şekilde hissetmeyen bazı istisna insan evlatlarıda vardı. Fakat hikayenin bu duygu yüklü ve saf temiz ilerleyen akışında şuanki bölümlerde bu omurgasızlara şimdilik yer vermiyorum.
ilerde hepsini tanıtıcam sizlere. Teker teker sıfatlarını yazıcam buraya. Çektirdiklerini, hissettirdiklerini, kahpeliklerini. Şimdilik saf temiz yürüyelim bakalım.
Bu güzel günlerde soğuk kış günlerinin gelmesiyle başlayan, okulun ilk günlerinden daha sıcak ve daha samimi ortam bizi dostlarımızla iyiden iyiye kaynaştırmıştı. Ahmet hoca bu kaynaşmadan bazı şeyleri değerlendirme fikriyle bizimle iletişime geçti. Bir tiyatro ekibi kurmayı düşündüğünü anlattı. Pazar kurslarına tiyatro ekibi ekleme fikri özellikle bizim sınıftan büyük ilgi ve destek görmüş, haftanın bir günü ders başlamadan önce bir buçuk saatlik bir kurs tadında etkinlik şimdi bizi bekliyodu. Tabi ben gene o meşhur heyecanımı yaşıyodum. Sema ben Berna Hakan Burak Selen ve daha bi çok arkadaşımızla ismimizi yazdırdık. Tiyatro kulübü artık resmen kurulmuştu. Asil üyeleri bizim sınıftan olmak üzere sanırım yaklaşık 18-22 kişiydik. Etkinlikler her Çarşamba günü sabah 9da başlayacak ve ders saatine kadar sürecekti.
Etkinliğin ilk günü konferans salonunda toplandık. Diğer sınıflardan öğrenciler geldikçe ortamımız daha da genişlicek gibi görünüyodu. Ahmet hoca klagib tanışma merasimini yaptıktan sonra ilk gün etkinliği olarak bizi ayakta çember halinde sıraya dizdi. El ele tutuştu herkes. Gözlerimizi kapatmamızı söyledi. Herkes gözünü kapattığında elindeki kağıttan şiirlerle ve güzel cümlelerle besleyerek bizi bi yolculuğa çıkardı.
‘Evet beyler bayanlar kesinlikle gözünüzü açmıyosunuz. Yoksa tadı kalmaz. Fırat kapa gözünü abicim. Selen, tamam artık gülme. Ersin, tamam abicim gülmüyoruz. Evet başlıyoruz artık. Hissedin arkadaşlar. Şuan sınıftasınız. Çemberimizin ortasından bir gözsünüz hepiniz. Dışardan gurubumuza bakan bir gözsünüz. Şimdi gurubumuza daha yukardan bakıyosunuz. Evet ne kadarda kalabalığız dimi? Evet şimdi daha yukardan bakalım mı? Çatıya çıktık sanırım he, gözler kapalı kalsın. Uçmaya başladık. Arkadaşlar okulun çatısı göründü nerdeyse. Ne kadarda büyük dimi? Daha da yükseliyoruz evet. Şimdi nerdeyse meydanı görebiliyoruz dimi? Hadi biraz daha çıkalım, işte ormanımız arkadaşlar. Ne kadar da büyük dimi? Şimdi daha yukarı arkadaşlar, tüm sahili görmeye başladınız mı? işte şuan nerdeyse bulutlara yaklaştık. Anadolu yakası ayaklarımızın altında. Ne kadarda güzel boğaz arkadaşlar. Uçuyoruz… Şimdi istanbul.. Ne kadar da büyük dimi? Yükselin arkadaşlar, daha yukarıya yükselin. inanılmaz dimi? Ülkemiz ne kadarda büyük. Şimdi dünya, inanılmaz büyük. Işık hızındayız. Güneşe bakın arkadaşlar. inanılmaz büyük… Yükseliyoruz.. Samanyolundan çıktık. Kainatımız, ne kadarda büyük dimi arkadaşlar?... ’
Ve Ahmet Hoca el şaklattı herkes gözünü açtı. Uçmuştuk, resmen animasyon yaşamıştık. Akıcı anlatımıyla bizi uçurdu Ahmet Hoca. Sonra şunları söyledi:
‘Evet beyler bayanlar, şimdi burnu havada olan kaldı mı? Koca kainatta bir gözdünüz. Yükseldikçe kendinizi bile göremez hale geldiniz. Sonra dünyayı bile göremediniz. Hatta sonra belki samanyolunu bile. Siz siz olun, kendinizi bilin.’
Bir alkış koptu. Gerçekten etkileyici bi eğitim olmuştu. Herkes yerine geçtikten sonra Ahmet Hoca güzel şeylerden bahsetti biraz. Sonra guruba şarkı söylemeyi bilen olup olmadığını sordu. Ersin diye bi çobuk bir anda ‘çarşambayı sel aldı…’ diye girdi şarkıya. Çokta güzel söyledi. Bu arkadaşımız sınıf tekrarı yaşayan 9.sınıflardan tombik bir solist arkadaşmış. Tanışmada hobileri arasında solistlik olduğunu söylemişti. Gerçekten hobi olarak değil konservatuara falan gitmeliydi. Orda tanıştık. Dedim ya, bir anda samimi olunan yıllar. Çok sevdim ben çocuğu. Saf temiz birine benziyodu. Sanatsal yönü olan birinden ne zarar gelirdiki? Gelmezdi. O günden sonra Ersinle çıkışla braz yürüyüp sohbet etmiştik. Çorabından L&M marka sigarasını çıkarıp ikram ettiği anı hala unutamam.
Artık kurs dışında da bi ekinliğimiz olduğuna göre Semayla daha sık görüşebilirdik ve görüşüyordukta. Ama hala daha baş başa çıkmamıştık. Sanırım uzun bi zamanda çıkmıcaz gibi görünüyodu. Malum o yıllarda kolay mı hafta sonu gel gezelim demek. Para bi yandan, onun ailesinden izin alması bi yandan. Okul ve etkinlikler bizim için değişmez noktalar olmuştu. Yaşadığımız inanın bana tam olarak aşktı. Ben kendi adıma bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum.
…. -
7.
+5Part 11Tümünü Göster
Şiiri size yazmıcam demiştim ama sanırım artık bunca şeyi patlaştıktan sonra bunuda paylaşmanın bi sakıncası yok:
Ellerin Ellerimde Anka Kuşu Tüyü Misali
Semada bir ‘sena’ gördüm, ‘ama’ olsam ne yazar?
Derdim olsa ne yazar? Dermanım sen oldukça.
Hava soğuk olsa ne yazar? içim böyle yandıkça.
Dünya dursa ne yazar? Böyle aşkı yaşadıkça.
Yaşlansam ne yazar sevgilim? Sen yanımda oldukça.
Dolandıkça ellerin ellerimde anka kuşu tüyü misali,
Nefes almasam ne yazar? Ölsem ne yazar?
Odamda müzik setine karışık audio cd takıp sevdiğim güzel şarkıları dinlerken yazmıştım bu şiiri. Hatta çalan şarkılardan biri Sezen Aksu-Beni Unutma şarkısıydı. Ulan eserr beee!!
Güzel günler geçtikçe karne günü yaklaşmaya başlamıştı. Artık karne gününe bir gün kalmıştıki Berna Sema Ben Burak okuldan kaçıp Üsküdara gitme fikrine kapılmıştık. Sanırım bu planda benden çıktı. Karne gününe bir gün kala henüz okula girmeden otobüse atlayıp güzel istanbulun güzel semtine doğru yola çıkmıştık. Bi önceki geceye dönücek olursak, ertesi günki plan doğrultusunda bi hediyeyle Semaya sürpirz yapmayı planlıyodum. Kolye almak istiyodum ona. Param yoktu… Ne yapsam diye düşünürken evde vitrinde bulunan kimsenin takmadığı güzel bi kutu içindeki güzel doğal ve yuvarlak taşlı kolyeyi alıp hediye etme düşüncesi geçti içimden. Lakin orda öylece duruyodu. Sahipsiz boşu boşuna. Akşamdan çantama attım. Ertesi gün kız kulesinin karşısında hızlı bi hamleyle güzel kolyeyi çıkarıp boynuna asmak istiyodum.
O gün geldi çattı. Hep beraber otobüse binip Üsküdara doğru çıktık yola. Üsküdarda indik kız kulesine doğru yürümeye başladık. Hava Ocak ayı olmasına rağmen gayet güzeldi. Kulenin karşısındaki çay içilen rıhtım bölgesinde oturduk. Akşama kadar vaktimiz vardı. O kadar güzel vakit geçirdikki, sanki dalgalar bizim için vuruyodu kıyıya, klagib martılar bizim için uçuyodu. insan aşık olunca herşeyi kendi için sanarmış ya hani, sanki dünyanın tüm güzellikleri bizim içindi. Gerçekten öyleydi. Romantik bi ortamda olduğumuz için Bernayla Burak bizi yalnız bıraktı. Yanımızdan uzaklaştılar, ilk kez nerdeyse baş başa kalmıştık. Kucağına uzanmak istedim, o ayaklarını uzatmış otururken bende başımı bacaklarına koydum, bi kız kulesine bide ona bakıyodum. Hiç konuşmuyoduk. Sadece bakışıyoduk. Eli bi an yüzüme doğru gelince ben heyecanlanıp kalktım. Bişey olduğunu sanmasına fırsat vermeden çantamdan kolye kutusunu çıkardım. Lakin tam zamanıydı. Gözlerini kapatmasını söyledim. Sonra meraktan kapatamadı. Kutu çok güzeldi. Çiçek işlemeyi mor-bordo renk ağırlıklıydı. Kolye ve taşda aynı şekilde. Zamanında hatırlarsınız uzun deri ipler modaydı, bileğimize takardık. Heh işte o derilerden yan yana bir çoğunu düşünün, tam ortasında da işte o müthiş taş. Görünce şaşırdı, bi hamleyle kolyeyi çıkardım kutusundan, söylememe fırsat vermeden arkasını döndü, kısa kıvırcık saçlarını kaldırdı. Kolyeyi önden uzatarak boynuna takmak için hamle yaptığımda elim tir tir titriyodu. ister istemez biraz yakınlaşmıştım. Bi koku çekersiniz içinize ya hani, sarhoş etmez, süründürür, geceleri ağlatır koklamak için böbrek satarsınız, heh işte öyle kokuyodu… dıbına koyim ben aşkın anasını gibiyim beyler. Herneyse titreye titreye taktım kolyeyi. Biraz uzun sürdü iyikide uzun sürmüş kokladım uzun uzun. Kolyeyi taktıktan sonra bana döndü. O kolyeyi Beyonce taksaydı o kadar yakışmazdı. imkanı yok yakışmazdı beyler. Yüreği güzel herşeyi güzel sevgilim… Çok mutlu olmuştu, gözleri doldu. Kollarını omzuma koydu ve bana sımsıkı sarıldı.
“Kulağıma ‘Seni seviyorum…’ dedi sessizce. Beyler. Bittim o an. Bende seni diyemedim ya la. Diyemedim. iptal oldum. işte o an gene dünya öyle güzelleştiki. Ah be ah be… Uzun süre öylece kaldık. O kokuyu iyice içime çekmiştim artık yazgım onun ellerindendi. Artık kimse beni durduramazdı, aşık bi adamı kim durdurabilirki? Tek elimle dünyayı kaldırırdım hatta, kaldıramazdın diyen gibtirsin gitsin. Kaldırırdım beyler. O kadar güçlüydüm. Şuanda bile o koku beynimde. Evet hiçbiyerde bidaha koklamadım belki ama beynimde. Nerde olsa tanırım, lakin benden iyi kimse değerlendiremezdi senin kokunu, boynunu, benim ay yüzlü sevgilim…
Ne kadar da güzel duygular, saf temiz. Ömür uzatıcı resmen.
Bir dahaki bölümde görüşmek üzere panpalarım. Şukuları ekgib etmeyin, sizler okuyun, beğenin sevinki hikayem canlansın. -
8.
+4Bugünlük yine 2 part tükürdüm. Herhalde bu gidişle her gün iki part şeklinde hikayemiz devam eder diye düşünüyorum. Şukularınızı ekgib etmeyin panpalarım.
-
9.
+4Beyler part4 ü tükürüyorum şukuları ekgib etmeyin.Tümünü Göster
Part 4
..… Günler geçmeye devam ediyodu. Daha numarasını alamamıştım. Lakin barzo gibi saldırmak olmazdı. Biraz taktiksel yanaşmam gerekiyodu. Geçen günün ardından ben gene okula özene bezene hazırlanıp gittim. O gün Burak sınıfta gene gülücükler saçıp herkesle muhabbet ediyodu. Beni gene yanına çağırdı. Geçtim. Ders başladı. Sema ve sıra arkadaşı Berna önümüzde. Biz arkalarında, gırgır şamata yapıyoduk. Ama heyecan doruk noktasında bende, bi şekilde numarasını almam lazım. O sıralarda bişekilde numarasını aldım sanırım ama nasıl olduğunu gerçekten hatılamıyorum panpalar. Bazı sahneler tamamen silinmiş zihnimde. Çokta önemli değil zaten, önemli olan numarayı almışım işte bi şekilde.
Tenefüs oldu, ben kantıne indim yarım ekmek patates aldım yiyodum. Burak aradı, beni acil sınıfa çağırdı. Hemen çıktım gittim yanına. Baktım semayla aynı sırada oturuyor, bana bakıp gülüyo. El işareti yaptı, gittim oturdum yanlarına. Burak ortada ben Buragın sağında, Sema solunda. Sessizlik var. Burak sadece gülüyo, benim kalbim yerinden çıkıcak. Buraga dirsek atıyorum, içimdende ‘huur evladı ne yapmaya çalışıyo herseyi berbat edicek!’ diye geçiriyorum. Sonra ikimizede baktı. Güldü gene herzamanki gibi, sonra:
‘Eeee sema, fırat. Artık konuşmaya başlayın benden bu kadar.’
Hasgibtir!!! Herif resmen bizi tongaya düşürdü çöpçatanlık yapıyo. Lan olum biz zaten iyiydik ben bi şekilde ilerlicektim sen neden böyle bişey yapıyosunki?
Tabi böyle diyemedim. Buragın yanından bi ben kafayı uzatıyorum, bide Sema uzatıyor, bana bakıyo gülüyo ben ona bakıyorum gülüyorum. Konuşamadım bi tak diyemedim. Sustum ezik gibi durdum. Sonra Sema dayanamadı, derin bi nefes aldıktan sonra:
‘Sen çok tatlısın, yakışıklısın, ama ne biliyim, çok soğuk geldin bana!’ dedi. Buruk bi ses tonu vardı. O laflar içime ok gibi saplanmıştı. iç çektim döndüm ona doğru, ‘Lan aslında ben soğuk değilim aksine aşırı sıcağım dıbına koyayım elim ayağıma dolanıyo o yüzden sana yanasamıyoorum daha fazla lan!’ diycektimki diyemedim tabi. Yaklaşık 12-15 saniye baktım gözlerinin içine dimdik, gülümseyen ve dalıp gitmiş bi yüz ifadesiyle gözlerinin derinliklerine kadar girdim, dilimden şu sözcükler döküldü:
‘Hayır, sana öyle gelmiş, çıkışta isterseniz hep beraber sahilde yürüyelim, daha rahat muhabbet olur.’
diyerek hem ona yürüyüş teklif ettim, hem de etrafımıza o anda toplanan Burak, Hayriye, Selen, Ayşım ve Bernayada teklif ettim, hepsine tek tek dönerek onay aldım. Herkes o anda çok mutlu oldu, ilk kez dışarda böyle kalabalık bi kadroyla yürücektik okul çıkışı.
Beyler bilirsiniz, aylardan eylül, hava çok erken kararmasada akşam altıdan sonra başlardı hafiften kararmaya. Okulun çıkışıda yanlış hatırlamıyosam o civarlardaydı. Ben sırama geçmiştim durgundum biraz. Hakan bana döndü:
‘Noldu lan neyin var ne güzel yürücez işte bence iyi toparladın!’ dedi. Gülümsemekle yetindim. Başımı buruk bi dudak hareketiyle beraber aşşağı yukarı salladım, söylediklerini onaylamışçasına sırtını sıvazladım. Sonrada durup düşünmeye başladım. Bi yandan aşırı derecede heyecanlıydım, bi yandan da dehşet derecede kaygılıydım. Çünkü kıza resmen artislik yaptım. Yanılıyosun falan filan diye bide herkesle beraber çıkışta sahil yürüyüşüne davet ettim. Tedirgin bi şekilde bekliyodum. Arkadaşlar ders esnasında bana not yazıp yolluyolar cesaretlendirmeye çalışıyolar, Burak bi yandan her seferinde bana dönerek ‘harikasın! Süper! Olcak bu iş!’ gibisinden el ve ağız hareketleri yaparak beni iyice gaza getiriyolardı.
Lan binler yapmayın gazla olmaz bu işler diyemedim. iyide geliyodu bana açıkçası bu cesaretlendirmeler. Son derse girdik, geldi çattı çıkış saati. Zil çaldı beyler… Zil öyle bi çaldıki, göğsüme göğsüme vuruyo. Sanki şampiyonlar ligi finaline çıkmış takımın forvetleri sakatlanmış A2 takımın forvet olarak maça çıkmaya hazırlanıyo gibiydim. Hem çoşkulu hem dizlerim eklemlerim titriyodu. Yavaşça çantamı toplamaya başladım. Tabi herkes hızlı hareket ediyo bizim gruptaki arkadaşlar hariç. Ben ama hepsinden yavaşım. Defterleri koydum çantama, sonra kot ceketi giydim. O zaman süperdi, ablamdan aşırmıştım livays kot ceket. Hem eskimiş görünümlü hemde yeni. Yavbaş yavaş giydim kot ceketimi, çantamı sırtıma taktım. Burak yanımda, kulağıma fısıldadı:
‘Abi sen bu işi başarırsın, kendin ol, kasma, aşıksın herkes hoşlantı sanıyo, bozma bu durumu renk verme, olumsuz olursa dalga geçmeye kalkarlar belki, o yüzden önlem alalım!’ dedi.
Ben gene kafa salladım. Sonra dua ettim içimden. Çıktık hep beraber güle oynaya okuldan. Yürümeye başladık sahile doğru. Sahile varmadan gruptan arkadaşlar oturmayı tercih ettiler. Oturalım çimenlerde sohbet edelim dediler. Sonra herkes başladı anlatmaya bişeyler. Bende anlatıyorum tabi, Sema beni dinliyo pür dikkat. Ara sıra ona dönerek anlatıyorum espriler gülücükler havada uçuşuyo ortam güzel anlıcağınız. Öyle güzel bakıyoki beyler, alıcaksın o bakışları saklıcaksın öyle güzel bakış hayatımda hala daha görmedim emin olun. O kahve gözleri resmen beni benden alıyodu. Ben ona bakıyorum o bana bakıyo anlattıkça anlatıyorum beyler ama açıldıkça açıldım hem ortama karşı hemde Semaya karşı git gide daha rahat konuşmaya başlamıştım. Ama beyler bilirsiniz. Yaş 14 daha. Öyle 1 saat 2 saat oturamazsınız. Hele kızlar hiç oturamaz. Herkesin gitmesi gerekti. Kalkalım dediler. Kalktık. Sonra herkes birbiriyle vedalaştı. Tabiki sema ve bende. El sıkıştık. Allahımmm! Yok böyle bi ten, böyle bi zariflik. Elini sıktım ama sağ elimden ciğerime işleri kalp atışları. Resmen çarptı beni. Uzunca baktım suratına, bak sogukmuymuşum değilim işte der gibi anlamlı baktım yüzüne. Gülümsedi bana sonra utangaç bi tavırla hemen Bernayı yanına alıp arkasını dondu hızlıca uzaklaştı. Mükemmel bi 45 dakkanın ardından herkes evlerinin yönüne doğru dağılmıştı artık. Burakla ben yürümeye devam ettik. O akşam çok sağlam muhabbetler ettik daha da samimi olduk. Stratejimiz tutucaktı, renk vermek yoktu, ama çok rahat davranmakta yoktu. Herşey dengeli gidicekti. Acele etmicektik. Bu yöntemle bu iş olucaktı. Burakta aynısını söylüyodu. Sahile kadar yürüdük beraber. Durum değerlendirmesi yaptık, uzun uzun konuştuk. Sonra Burak eve doğru bende eve doğru gittim.
eve doğru yürürken midemin içinde kelebekler uçuşuyordu bahardı tabislgjdfh. Lan ne midesi ne kelebeği beynimle kalbim komple iptaldi iptal! Kot ceket gitmiş lan!!! Unutmuşum oturduğumuz yerde! Ah Sema ah aklımı başımdan alıyosun… geri döndüm bıraktığım yerde buldum çok sukur. Tekrar ev yoluna döndüm. Beyler o gün cumaydı. Araya hafta sonu giricekti ve bu aşırı sinir bozucuydu. Pazartesi ne zaman gelirdi bilemiyodum. Çok uzun geçicekti belliki. Eve vardım, gene bahçeye çıktım. Karsı komsu olan akrabamızın evinin ışıklarının sönmesini bekledim, yanıma sakızımı herşeyimi almıştım. Sonra bi sigara yaktım. Evet beyler ben sigaraya orta sonda başladığım için o zamanlar vardı böyle bişey. Yaktım sigaramı, uzun uzun düşündüm. Sonra sakız çiğnedim bahçe çeşmesinde iyice elimi yüzümü yıkayıp eve çıktım. Malum babaya anneye yakalanmamak şarttı!
işte böyle bir haftanın ardından gel pazartesi gel….….. -
10.
+4Part 7Tümünü Göster
Kasım 2004
Okul tüm hızıyla devam ediyodu. Ben gene Burak Sema Hakan Berna Ayşım Selen ve daha biçok arkadaş hep birlikte güzel zamanlar geçiriyoduk. Gerek kursta gerekse sınıfta gırgır şamata ekgib olmuyodu. O ay ramazan ayıydı. Öğlenci olduğumuzdan oruçlu olduğumuz her akşam son ders saatinin teneffüsüne ve ilerki zamanlardada son ders saatinin içine denk geliyodu ve biz sınıfta ezan sesiyle orucumuzu açıyoduk. Tenefüslerde orucumuzu açarken Semanın diğer sınıflardan arkadaşlarıda bize eşlik ediyodu. Onlarla nasıl tanıştık gerçekten hatırlamıyorum. Bitanesi, Hande. 9.sınıflardan, Semanın ilkokuldan beri arkadaşı. Bir diğeri ise Benay. O da ilkokuldan arkadaşı. Bizim sınıftan Benay, Berna, Hande ve Sema 4lüsü ilkokuldan beri arkadaşlarmış meğerse. Muhabbet aralarında öğrendim bunuda.
Şimdi burda bi geri sarıcam hikayeyi.
Okulun daha yeni açıldığı ilk haftalardı. Hakan Burak ben ve Eray diye başka bi arkadaşımız bahçede turlarken önümüzde bir anda Sema, Berna ve başka bi kız belirdi. O zaman tabi daha nerdeyse tanışmamıştık bile. ‘Murat’ olaylarının olduğu zamanlardaydı. Sonra Eray bi anda yüksek sesle ‘Ortadaki benim!!’ diyerek gülümsedi, ortadaki kız hemen yerini değiştirdi. Ortada bu sefer kim kaldi hatırlamıyorum. Ben tabi hemen kızdım Eraya ‘lan malmısın züt herif rezil ettin bizi!’ diye çıkıştım. ‘Şaka yaptım dıbına koyim nolcak’ falan filan gibisinden geveledi. Burakla beraber sınıfa çıkmıştık. O gün çok önemli değildi.
Buraya niye döndüm anlatıyorum, çünkü Semanın ve Bernanın yanındaki kız Handeymiş. Oruç açma zamanlarında bizim sınıfa geldiğinde farketmiştim. Renk vermedim tabi çokda sorun olmadı bu güldük geçtik.
Bu 4’lü arkadaş grubuyla baya samimi olduk. Hatta genel olarak boyları kısa olduğundan ‘1.30’lar’ lakabı bile takmıştım hepsine şimdiden. Aralarındaki Benay’a ‘Minik kuş’ diyodum. ismi öyle kaldı kızcağızın sonraları bu unutuldu tabi.
Hande tam bir çılgındı, samimi sohbetleri ve sevimli tavırlarıyla hemencecik samimi oluvermiştik. Diğerleriyle de samimi olmuştuk tabiki. Bana ‘enişte enişte’ falan diyolardı. Ergen tavırları işte ne bekliyosunuz?... Hande her teneffüste sınıfa elinde krakerle ve bağıra bağıra giriyodu. Ağzından kraker parçaları dökülüyodu ama genede sevdirdi kendini, kimse iğrenmedi yani bence. Gayet doğaldı jkshfdgfg.
Bu ramazan ayı güzellikleriyle eğlenceli bi şekilde geçti gitti. Her geçen gün Semayla daha samimi oluyoduk. Tabikide arkadaş çevremizlede öyle. Samimi sohbetler oluyo, ergenliğin verdiği heyecanla yepyeni dostluklar arkadaşlıklar ediniyor bi yandan da birbirimizle ergen dertlerimizi anlatıyoduk. O sıralarda Hakan birine tutulmuştu. Gamze. Geldi açıldı bana. Hallederiz dedik, hallettik. Artık Hakan kardeşimizin nur topu gibi bi manitası vardı. Aramıza hoşgeldiniz kardeşim…
Tabi bütün bu toz pembe günler ilerlerken bi yandan da dersler ilerliyodu. Sınav zamanları yaklaşmıştı. Edebiyat, Kimya, Matematik ve dahası. ilk sınavlarımızı efsane bi şekilde başarıyla atlatmıştım. Ortaokul bilgilerimle savurmuştum hepsinden güzel notlar almıştım. Hatta nerdeyse ilk kez yanımda ve çevremde kopya çeken insanlara rastlamıştım. ilk dönem bu şekilde heyecanlı ve tatlı giderken arkadaş gurubumuza gene nasıl tanıştığımı hatırlamadığım yeni yüzler ekleniyodu her geçen gün. Bunlardan önemli olanlardan bahsedeyim size.
ileyna ve Rauf. Rauf karikatür gibi bi adamdı. Suratı aşırı komikti ve esprili bi çocuktu. ileyna’da Burağın eskilerden arkadaşıymış. Bizim sınıftaydı ama pek yanımıza gelmezdi, sonraları gelmeye başladı hep beraber samimi kocaman bi arkadaş gurubu olmuştuk. Tabi bu beraberinde başka sorunlarda doğurmaya başlamıştı. Neye mi diyosunuz? Tabikide Sema ve bana. ileynayla olan dostça samimiyetimiz onu rahatsız etmeye başlamıştı hissediyodum. Ama taviz vermemeye çalışıyodum. Bi yandan da korkuyodum. ilk kez bu tarz hislerle ve davranışlarla karşılaştığım için napcağımı çoğu zaman bilemiyodum. Bi gün gene teneffüste ileyna Burak Hande herkes beraberdik gırgır şamata yaparken elimi ileynanın omzuna atmışım, hiç farketmemiştim. Halbuki böyle bi samimiyet kurucak kadar tanımıyodum. O kadar tanısam bile böyle bi hareket yapmazdım. Ortamın vermiş olduğu samimiyet ve güzellik beni buna itmişti. Ordaki herkesi canım gibi görüyodum. Herkes benim can kardeşim gibiydi, Sema ise can aşkım, hayatımın anlamıydı… Onu asla incitemezdim. O akşam bana bi mesaj attı bu olayla ilgili. Ona böyle şeylerin ters olduğunu falan söylüyodu. Kanım donmuştu hayvan gibi korkmuştum. Ama gene güzel bi açıklama yaparak olayı soğutmaya çalıştım. Kimseyi hele hele Semayı asla üzmek istemiyodum. O üzülürse ben biterdim çünkü. Bundan sonra daha fazla dikkat ettim. Daha sonraları Raufla baya samimi olduk, ileyna çok fazla yanımıza gelmedi zaten, o da farketti fazla samimiyetin sorun olduğunu, ısrarcı davranmadı çok fazla samimi olmakta. Kendi kendine bunu yapmış olması işime gelmişti.
Sınav sonuçları geldikçe cok daha güzelleşiyodu lise hayatımın ilk ayları. Herşey süper gidiyodu. Sema ben, derslerim ve mükemmel arkadaş gurubumuz.
Ta ki o güne kadar….. -
11.
+4Part 9Tümünü Göster
...
Öyle güzel günler yaşamaya başlamıştıkki, hem arkadaş gurubumuzla hem ikimiz çok güzel günler gelmişti hayatımıza.
Tarifi mümkün olmayan duyguları yaşarken bi yanmanda dersler sınavlar devam ediyordu.
Ben genel anlamda dersi derste dinleyen ve anlayan, eve gidip tekrar yapan bi öğrenci olmadım hiç bi zaman. Derste dinlediklerimle başarılı olurdum hep. Ama beyler lisede öyle olmadı. Hem duygusal meseleler, hem arkadaş ortamı gırgır şamata derken dersler artık kötüye gitmeye başlamıştı. Aslına bakarsanız çokta umrumda değildi dersler. Bi şekilde geçilirdi illaki dimi?
Artık aralık ayı gelmişti ve hava iyiden iyiye soğumaya başladı. Sımsıkı giyinerek okula gidiyorduk. Tabi bu soğuklar başladığı sırada semtte elektriklerde sık sık gidiyordu. O hafta okulda 2-3 kere elektrik kesilmişti,
Sınıf düzeni bu süre içinde çok değişmedi. Ben Raufla en arkanın 2 sıra önünde oturuyodum. Sema ve Berna arkamızda Hakan'la Burak bizim önümüzde oturuyorlardı. Genelde dersler gırgır şamata geçiyo, teneffüslerde de sınıfta oluyoduk.
Son derse girdiğimiz bi aralık gününde hava epey karanlıktı. Zil çalmasına yakın bi saatte gene elektrikler kesilmişti. Tüm okul tamamen karanlığa büründü. Müdür yardımcısı elmfeneriyle okulu boşaltmaya çalışsada koridorda panik havası hakimdi. Koridora çıktığımızda Sema'yı hemen sardım sarmaladım. Hakan stresli bi şekilde Gamze'yi arıyordu. Bizim sınıfın önünü buluşma noktası olarak ayarladık toplu mesajlar atarak organize olduk. Selen Hakan Gamze Burak Ben Sema Rauf Ayşım Hande Berna Benay bizim sınıfın önünde toplanmıştık. Yoklamayı yaptıktan sonra merdivenlerden aşşağı inmeye başladık. Herkes birbirini kolluyodu. Okuldan çıkmayı başarmıştık ama heryer tamamen karanlığa bürünmüştü. Ben sahile doğru yürümeyi teklif ettim. Yarım saatte olda yürümeliydik bu heyecanlı günde hep beraber. Guruptan arkadaşlar sahile kadar gitmek yerine okula yakın bi parkta oturmayı teklif ettiler. Çoğunluk kabul edince hemen parkamdogtu yürümeye başladık. Beyler ama inanılmaz bi karanlık çökmüştü. Doğru düzgün hiçbirşeyi görünmüyordu. Parka geldik etrafa çarpa çarpa :D Çember halinde oturduk. Muhabbet sohbet hemen akmaya başlamıştı. Ben Sema'yı sımsıkı sarmış sarmalamıştım. Hakan'da Gamze'yi öyle. Artık karanlığa alışmıştık etrafı az çok görebiliyoduk. Sonra ilerde bi kaç karartı belirdi. Ben kıllanmıştım bile çoktan. iki tane değişik tip yanımıza kadar yaklaşık ceplerindeki kelebek bıçakları bize doğru sallamaya başladı. Ben hemen çocukları uyardım, ordan kalkmamız ve gitmemiz gerekiyodu. Hemen herkes ayaklandı. Kalktık durağa yürümeye yeltenmişken elektrik geldi. Bi anda ortadan kayboldu herifler. Hemen Sema'yı eve gönderdim arkadaşlarıyla beraber. Deli gibi bırakmak istedim ama mahallesinde görünmek olmazdı. Büyük risk olurdu. Birileri görebilir ve dedikodu çıkabilirdi.
Çocuklarla beraber bizde evlere dağıldık. Sahile kadar Burak'la beraber gittik gene.
Bana eskiden kalma bi hikayesini anlattı. Bu herifi gerçekten seviyodum delikanlı çocuktu. Yol boyu Sema'yla mesajlaştık. Eve vardığından emin olduktan sonra bende eve gittim. O eve girmeden eve varmak içimi rahatlatmazdı asla. Heran bişey olabilir diye korkuyorum. Lakin ortalar tekin yerler değildi...
Devamı gelicek panpalar şukuları ekgib etmeyesiniz. -
12.
+4Part 8 - Bölüm 1Tümünü Göster
Ramazan bayramından sonraydı galiba. Kasımın sonlarına doğru. Yağmurlu bi gün, hava leş gibi desem yeridir. Daha doğalgaz gelmemiş, heryerden dumanlar tütüyor. Havada duman kokusu var resmen. Öyle bi gündü. Okula geldiğimde Sema benimle konuşmuyodu ve en arka sıraya geçmişti. Bi anlam veremedim, ne olduğunu anlayamadım. Sonra ilk ders teneffüsünde tam Semanın yanına gidicekken Hakan beni durdurdu, bahçeye çıkarttı ve konuşmaya başladı:
‘Sana söyliceklerim var kardeşim…’
Dondum kaldım. ‘Lan gibik ne oluyo söyle dıbına koyim Sema neden benle konuşmuyo’ diyemedim. Aslında anlamıştımda işte, konduramıyodum. Dizlerim titriyodu, kollarım hissizdi. Sustum, konuşmasını bekledim.
‘Sema sana söyleyememiş, cesaret edememiş. Benim söylememi istedi’ dedi. Ben hala boş boş suratına bakıyodum. Cevp vermedim. Devam etti :
‘Ailevi sorunlarından dolayı artık seninle konuşamıcağını söyledi, benimde sana söylememi istedi…’
Gene cevap vermedim. Yanından uzaklaştım. Okulun bahçesinin kantin tarafında ücra bi köşeye gittim. Yarım saat falan oturdum. Sadece düşündüm. Başlangıcımızı, geleceği, arkadaşlarımızı, herşeyi düşündüm. Sonra karar verdimki bu çok basit bişeydi, bu şekilde bişey olamazdı, olmamalıydı, benim için bu kadar basit değildi. Kendimi toparladım sınıfa çıktım. Hakanın yanından kalkıp en ön sıraya oturdum, yanıma kimseyi almadım. Sadece derse odaklandım, kafamı toparlamaya çalıştım. Çıkışı bekliyodum onunla konuşmak için. Her teneffüste uzaktan uzaktan izledim Semayı. Yanıma bizim çocuklar geliyodu noldu falan diye soruyolardı. Çok fazla renk vermemeye, bişey anlatmamaya çalıştım. illaki anlamışlardı ama ağzımdan o cümleler çıkmıcaktı, kendimden emindim. Çıkışta bu işi çözücektim.
Son ders zili çaldığında ok gibi fırladım sıradan. Dışarı çıktım okulun kapısında Semayı beklemeye başladım. Heyecanım, stresim yerini umuda bıraktı. Resmen aşırı sakindim ve kendimden emindim. Sonra ilerde bi ‘Ay’ belirdi resmen. Geliyodu. Vay dıbına koyim be amba güzeldi lan. Yoktu öyle bi güzellik, yoktu kainatta öyle bi suret.
Beni gördü gözünü kaçırdı. Yanında Benay, Berna, Hande vardı. Yanıma doğru yürümeye başladılar. Ben onları dışarda beklerken yanlarına giderim Semayı alırım konuşurum diye düşünürken onlar yanıma gelmişlerdi. Selam verip gittiler yanımda sadece Sema kaldı. Kafasını kaldırıp bana baktı, o bakışı görünce içimde zıplayan filleri anlatmaya dil bilgim yetmiyor. O his, o kalp atışları… Sakinliğimden eser kalmamıştı. Bi on-onbeş saniye bakıştıktan sonra ‘Yürüyelim mi? Sana söyliceklerim var.’ Dedi. Heyecanım daha da artmıştı. Hemen cevap verdim: ‘Olur, bende senle konuşcaktım, seni bekliyodum.’ Dedim. Otobüs durağına doğru yürümeye başladık. Ana durakların oraya gelince durduk ikimizde. Birbirimize döndük. Hiçbişey konuşamamıştık daha. ikimizde cesaret edemiyoduk bişey söylemeye. Belkide 3 dakika 4 dakika orda öylece birbirimize baktık. Hava karanlıktı ve baya serindi. Sonra ben tam bişey söylemeye yeltencekken o da yeltendi. ikimizde sustuk gene. Ben gözlerinin içine o kadar uzun süre baktımki, artık dayanamıyodum, sarılmak istiyodum. Yanlış bi hareket yapmaktan korktuğum hiçbi hamle yapmadım. Sonra tekrar derin bi nefes aldı, belli bişey söylicekti, bekliyodum heyecanla bekliyodum, Uefa kupası finalinde popescunun penaltıyı atmasını bekler gibi bekliyodum. Sonra konuştu:
... -
13.
+4Panpalar iyi aksamlar hepinize. Bu aksam yazabilirsem bi part daha tukurucem. Sukulari ekgib etmeyin.
-
14.
+3Part 8 - Bölüm 2Tümünü Göster
...
‘Fırat, bugünki durum tamamen saçmalıktı, seni üzdüysem özür dilerim.’ Dedi.
Hasgibtir!!! Ananı avradını laaaannn. O kelimeyi duydum, o cümleleri duydum, havalarda falan değildim uzaydaydım. Hiçbişey söyleyemedim, hiçbişey konuşamadım. Tek söyleyebildiğim o anda ‘Vallahamı?!’ kelimesiydi. Sonra bana döndü gülümsedi ve ‘evet..’ dedi. Durdum, gözlerinin içine baktım, sonra sımsıkı sarıldım, öylebi sarıldımki kaburgalarını kırabilirdim. Sonra bıraktım, gözgöze geldik. Hiçbişey söylemeden hızlı bi şekilde yanımdan uzaklaştı. Arkasından baktım, kızların yanına doğru hızlı hızlı gidiyodu. Uzaktan gördüm herkes gülüyodu herkes mutluydu lakin olması gereken olmuştu.
Tam ileriye adım atcakken Hakanı gördüm. Koşa koşa sırtına atladım. Ana durakların orda şampiyonluk kutlaması yaparken insanlar bana bakıyodu. Mal bu çocuk heralde der gibi. Umrumda değildi, herşey yeniden güzelleşmişti çünkü. Basit saçma sapan üzücü bi günün ardından Hakanla ve Burakla yola koyulduk. Evlerimize dağılmak için gene aşındırdık yolları….
Akşam eve geldiğimde Hakandan güzel bi haber daha aldım. Erttesi günü yapılacak olan ingilizce sınavı iptal edilmiş, hoca derste söylemiş benim haberim yok. Tüm gün zombi gibi dolaşınca tabi haliyle duyamamışım. Bide tüm gün derslere odaklandım sanmıştım. Birçok notu yanlış almışım. Ders konusunda tamamen fiyasko bi gün geçirmişim ama farkında bile değilim! O an anladımki hiçbişey umrumda değildi, umrumda olan tek şey Semaydı.
Yemeğimi yiyip terasa çıktım. Uzun uzun manzarayı seyrettim. Sonra odama geçip müzik açmıştımki bi mesaj geldi. Mesaj Semadandı:
‘Bugün çıkışta senle konuştum ama galiba ben seni sevmiyorum…’
Mesaj tam olarak buydu. Evet tam olarak bu! Mesajı okuduğum anda yerimden fırladım. Lan biz daha birbirimize ‘seni seviyorum’ bile dememiştikki. ‘Seni sevmiyorum’ demek ne demek lan dıbına koyiyim lan ne lan bu noluyo bu ne gizemli hareketler giberim böyle işi ha tepkileri geçiyodu beynimin içinden. Adrenalin stres korku hepsi zirve yapmıştı tam o anda. Kendi kendime sorduğum soruların hiç birinin cevabı yoktu. Ne oluyodu lan böyle? Daha 3 saat önce bana derin derin bakan, gözlerimin içine dalan, ona sarıldığımda heyecandan yanımdan hızlıca kaçan kız bu kız değilmiydi? Ne demekti şimdi bu mesaj? Ne anlama geliyodu? Evet birbirimizden hoşlandığımız hatta benim ona aşık olduğum aşikardı ama bu tarz hiç bir cümle kuramamıştım daha ona karşı. Gözlerimden anlamıştı elbette ama söylememiştim, dilime dökememiştim henüz. Ben daha o cümleleri dilime dökemeden saçma sapan bi şekilde ‘seni sevmiyorum yeeeaaa’ demek ne demek oluyodu? Bir iki dakika böyle düşünürken kendimi yemek masasının altında buldum… Küçükken korktuğumda yaptığım bi davranış. Lan ne işin var yemek masasının altında dıbına koduğumun! Ben masanın altına girerim ev ahalisi bana dokunmazdı. Küçükken korktuğum için ve çadır yapmak için girdiğim masanın altına şimdi bu gibik mesaj yüzünden girmiştim. Tüm bunlar beş dakika içinde oluyodu. Ne cevap vericeğimi düşünürken telefon elimdeydi ve tam o sırada bi mesaj daha geldi Semadan. ‘Lan noluyo gene dıbına koyim be offf’ diye dert yakınıyodum, stresli sinirli bi o kadar heyecanlı şekilde mesajı açtım!
‘….çünkü seni sevmek bana yetmiyor, ben sana deli gibi aşığım!’
Durdum, bidaha okudum, sonra bidaha okudum. Ana sayfaya döndüm, mesajı açtım sonra tekrar okudum. içimden ‘ananı avradını hasgibtir yuh laaan oha. Lan gerçek mi?’ gibisinden tepkiler geçerken artık dilim dönmediği gibi düşüncelerimde kitlenmişti. Bırakın dilime hislerimi dökmeyi normal cümleyi içimden bile kuramamıştım. Düşünün içimden ‘agugu mama’ gibisinden saçma sapan kelimeler geçtiğini. Ksjfglsjgfjge. Efsane hisler bunlar panpalarım. Yaşamadan ölsen çok ekgib gidersin öbür tarafa emin ol.
Bu tepkilerden bu hislerden sonra saniyeler içerisinde masanın altında olduğumu idrakimden çıkarmış olucamki, o heyecanla ayağa kalkmaya çalıştım. Kelleyi masaya gümletmek suretiyle kendime geldim. Masanın altından çıktım. Oyuncak hediye alınmış küçük bi çocuk gibi hediyemi okumaya, daha rahat tepkiler vermeye bahçeye indim. Mesajı tekrar açtım. Okudum, okudum, okudum… Onca heyecan onla tepki onca derin hislerden sonra nerdeyse bir saat geçmiş. Artık bi cevap vermem lazımdı. O heyecanla sadece ‘Bende sana aşığım…’ yazabildim. Odunca gelicekti belki ona, belki o kadar renlki bi itiraf değildi elbette ama başka hiçbişey diyemedim. Hissettiklerim içime hapsoldu. O kadar mutluydumki sadece o hisleri yaşıyodum, başka hiçbişey umrumda değildi. Geç saate kadar bahçede oturduktan sonra odama çıktım. Ertesi günü ‘iple’ çekiyodum. Hemen yanına gidicek, ona uzun uzun bakıcaktım, cesaret edebilirsem yüzüne söylicektim ona aşık olduğumu.
Ertesi gün geldi çattı. Sabah erken uyamıştım. Üzerinde hiç logo olmayan dikdörtgen şeklinde bi kutu buldum. Güzel bi not kağıdına güzel cümleler yazdım. Katlayıp içine koydum. Sahilden okula doğru giderken çiçekçiden bi tane gül aldım. Yapraklarını koparık kutunun içine doldurdum. Telefonumu kapattım. Sahilde bi saat kadar oturdum. Okula geç gidicektim, biraz kasıtlı olarak onu heyecanlandırmak istiyodum. Okula geldiğimde ilk ders çoktan başlamıştı. Sınıfa çıktım kapıyı tıklatıp girdim içeri. Baktım ay yüzlü meleğim en arkada oturuyor. Ben hemen yerime geçtim. Gözgöze geldik yerime geçerken. Gülümsedim gözlerimi kaçırdım. Oturdum. Sonra hemen çantamı açtım içinden kutuyu çıkardım. Arka sıramda Selene uzattım. ‘Elden ele Semaya uzatın bunu, açanı döverim!’ dedim gülerek. Elden ele Semaya gitmişti kutu. Tekrar arkamı döndüm, elinde not kağıdı okuyodu. Gözlerinin dolduğunu hissettim. Tam o sırada zil çaldı. Hakanı iterek hemen en arkaya ay yüzlümün yanına gittim hızlıca. Oturdum, hiçbişey diyemedim, sadece yüzüne baktım. Sarıldık, sımsıkı sarıldık gene. Etrafıma göz gezdiriyim derken tüm sınıfın bize baktığını farkettim. Utandım biraz, hemen uzakşaltım. Gene gözlerine baktım. O sırada hemen herkes yanımıza toplanmıştı. Handelerde gelmiş, Hakan Burak herkes ordaydı. Ben ortamdaki duygu yüklü havayı dağıtmak için hemen çocuklara selam verdim espriler goygoylar.
Gene mutluyduk hepimiz, maceramız devam ediyodu. Daha derinlere iniceğimiz günler bizi bekliyodu. Tabi bide kasım ayında Semanın nur topu gibi bi kardeşi olmuştu. Haberi aldığımızda sakallı doğdu dedikoduları ortada dolaşıyo, baba esprisi işte, ne bekliyosunuzki :D
Güzel günler, güzel günler hey güzel günler
Gözlerinde gidenimin hey güzel günler.
Güzel günler güzel günler hey güzel günler
Ellerinde gelenimin hey güzel günler. -
15.
+3Part 6Tümünü Göster
4 Ekim 2004 / Pazartesi
O gün geldi çattı. Güzel pazartesi, hayatımın dönüm noktası olan okulun o ilk günü ve bu eşsiz pazartesi. Artık ilerleyen partlarda küfürmü edersiniz bu pazartesiye yoksa oh olmuş sana huur evladımı dersiniz bilemem. Bu iki günün dönüm noktam olduğundan eminim ama, sizde emin olun.
Güzel bir ekim öğlesi, hava hafif bulutlu, deniz hafif dalgalı, sonbaharlık hafif ama rüzgarda üşütmeyen kapşpnlu dönemi. Ceketin altına giyilen ince hırkalar dönemide olabilir. Klagib yapraklar dökülmüş. Çınarlar, ıhlamurlar vardı bizim oralardı, yaprak dökmeye, mevcut yapraklarıda iyice sararmaya başlamış. işte böyle bi havada çıktım okul yoluna o gün. Sahile indim. Okula yürürken çok heycanlıydım beyler. Okula giricem, artık kapıdayım. Süslü püslüyüm gene deyvit bekımım. Sırada çeksinler beni, umrumda değil. Bi boşvermişlik var üzerimde, bi o kadar heyecan ve stres. Mide ağrısı, açlıktan… Yemek bile yiyememiştim lakin.
Sıraya geçicem, o yol uzadıkça uzadı, bitmedi. Sıraya geçerken Semanın okul bahçesindeki bankta yanındaki kuzeni ve Bernayla oturduğunu gördüm. Önlerinde de Burakla Hakan vardı. Belliki herkes beni bekliyo. Bunlar beni görünce Burak gene muzip muzip gülerek seslendi uzaktan:
‘Ooooo yakışıklı gelmişşş.’ Dedi. Yapıştırdım cevabı tabi:
‘Kardeşim senden ala yakışıklı mı var bu okulda be!’ diye seslendim gülümseyerek bi andan yürürken yanlarına.
Artık gelmiştim tam yanlarındaydım, ortayı açtı Hakanla Burak, tam o anda Semayla gözgöze geldik. Bi kolum Hakanın omzunda diğer kolum Buragın omzunda, heyecanlı bi tavırla ama kendimden emin bi ses tonuyla gülümseyerek:
‘Selam herkese, Naber Sema?’ dedim. Utangaç bi tavırla hemen cevap verdi:
‘iyiyim… Sen?’ dedi ve devam etti, ‘Bak bu benim kuzenim Meriç.’
Hemen elimi uzattım tanıştık.
Meriç, Semanın kuzeni, 1.sınıftaydı. Okulun süper kısmındaydı. Bi sene hazırlık okumuş. Meriç dediğime bakmayın kendisi kız arkadaşımızdır.
Bu klagib selamlaşmalardan tanışmalardan sonra orda daha fazla duramadım, çok heyecanlıydım, Hakanla Buragı bi bahane bulup ordan uzaklaştırdım. Ne kadar heyecanlı olduğumu falan anlattım. işte burda başladı maceramız. Adına ne dediğimizi bilmediğimiz, çıkmak mı sevgili olmak mı hoşlantıcılık mı ne olduğunu ikmizinde bilmediği bi iletişim içerisine girmiştik artık.
Burdan sonrası tamamen benim kontrolümdeydi.
Ben Semayla Bernanın arkasına Buragın yanına geçmiştim. Artık bazen orda bazende Hakanın yanında otururum diye düşünüyodum.
Bu bi kaç hafta bu şekilde bi orda bi burda hızlı bi şekilde geçti. Arkadaşlarımızla iyice kaynaşıyor, Semaylada her akşam nerdeyse mesajlaşıyoduk. Genel konular havadan sudan mevzulardan bahsediyoduk. O hafta içinde hatta bi gece baya uzun mesajlaşmıştık. Mesajın sonunda ‘güzel sohbet oldu hiç bitmesin…’ yazdığımı hatırlıyorum.
Çok güzel bi kaç haftaydı. O haftalarda Ahmet hoca okulda Pazar günleri bi kurs açılcağını ve matematik dersleri tekrarı yapılcagını söyledi. Benimde gelmemi tavsiye etmişti ve bizim sınıftan bi çok kişi vardı. Semaya onun gitmesi halinde benimde gidiceğimi söyleyince yazıldık kursa beraber. Burak, Hayriye, Ayşım, Hakan ben ve başka arkadaşlarımızda vardı. Bu hafta sonu ilk kez gidicektik kursa. Güzel geçen bu haftanın sonunda Pazar günleri için yeni bir etkinlik havasında geçecek gibi görünüyodu.
Kursun ilk günü geldi çattı. Güzel bir Pazar sabahı, ilk kez sivil görücektim onu. Özene bezene giyindim, hava çok güzeldi, bi kasım sabahıydı, kırmızı siyah kareli gömleğimi altıma da kot pantolonumu giymiştim. Evden çıktım okula vardığımda giriş kapısının iç kısmında hemen yan tarafta bankta herkes gelmiş Ahmet hocayı bekliyolardı. Sema, Burak, Hakan, Ayşım herkes ordaydı. Hemen geçtim yanlarına. Burak gene bi ‘ooooooo’ çekti beni görünce. Bayılırdı övmeye züt kaldırmaya. Birazda Semaya işittirmek için yapıyodu aslında. Öyle gırgır şamata derse girdik. Ben Semayla aynı sıradayım, önümüzde Burakla Hakan vardı. Arkamızda da bizim sınıfta olmayan bi çift oturuyodu.
Panpalar yazdıkça o günlere dönüyorum. Tüm hislerimi ekgibsiz aktarmaya gayret ediyorum… Duygusallaştım bu sıralar biraz.
Ders bittiğinde arkamızda oturan ama normalde bizim sınıftan olmayan bu çift bizide çift görünce teneffüste bizle tanışmak için yanımıza geldiler.
Selamlaştık. Tanıştık bu güzel çiftle. Onlarda bizim gibi Ekim ayında başlamışlar. Benzer tanışma hikayeleri varmış. Çok detaya girmedik çok fazlada sohbet etme şansımız olmadı ama bu çiftlerden erkek olan çocuk, yanı Serdar, bu hikayede ismine çok ama çok sık rastlıcagımız can kardeşim can yoldaşım oldu. O ilk tanışmamızdı sadece. Sonrasına seneler sığdırdık, güzel anılar, acılar ve daha bir çok anılar var. O benim can kardeşim oldu anlıcağınız. Serdar kardeşim benim. Biricik sevgilisi Tuğba ile inanılmaz bir aşk yaşıyolardı. Dışardan efsane güzel görünüyolardı, lakin onlarda bize aynı şeyleri söylemişlerdi. Güzel bi tanışma olmuştu.
Ders bittikten sonra ben gene herkesi organize edip sahile yürümeyi teklif etmiştim. Herkes kabul etti. Serdarla Tuğba gelemediler, işleri varmış.
Öğle saatiydi. Çıktık okuldan, yürümeye başladık. Benim milleti organize edip dışarı çıkarma sebhebim daha Semayla başbaşa kalmaya cesaretim olmamasındandı. Çünkü çok fazla heyecanlıydım. Evet, belli etmiyodum heyecanımı ama baş başa kalırsak anlardı, belli olurdu. Bunu istemiyodum. Arkadaş gurubuyla dışarda gezdiğimizde kendimi daha özgüvenli ve rahat hissediyodum.
Sahile doğru yürürken Burak çimenlerde oturmayı teklif etti. Herkes kabul etti oturduk. Çember şeklinde yayıldık çimenlere. Sema, hayatımın anlamı, yanımdaydı. Altında bol düşük belli bi pantolon, üzerinde uzun kollu bi sivit vardı. Onun üzerinde de hırka tarzı bişey. Çok güzeldi, farklıydı. Rahat ve şıktı. Bende öyle sayılırdım. Yakıştık sivilkende yakıştık…
Sonra bilirsiniz muhabbet döndü dolaştı aşk meşk hoşlantı falan konularına geldi. Öyle olunca haliyle ben sustum pek konuşmadım. Malum ortaokulda (o zaman adına ne derseniz işte) çok çok fazla kız arkadaşım hoşlanmışlıklarım falan vardı. Hepsi o yaşta nasıl olması gerekiyosa öyleydi tabikide. Ama Sema farklıydı. 14 yaşındaki bi ergenin hissetmesi pek normal olmayan hisler besliyodum içimde. Adı aşktı bence. Daha adını koymamıştım evet kendime itiraf edemiyodum ama aşktı… Ona deli gibi aşıktım. Gözlerim kapalıydı tamamen, dedim ya cennetteydim, dünyada savaşlar bitmişti benim için, mısır bizimdi, Gazze özgürdü artık…
Muhabbet ilerledikçe herkes bişeyler anlatıyo bense gırgıra şamataya vuruyodum. Sonra Burak herkese sormaya başladı, hiç birini ‘sevdiniz mi?’ işte ‘sevgiliniz oldu mu?’ falan diye. Lan bin sormasana böyle şeyler 12-13 yaşında adamın sevgilisi mi olur? O en fazla mesajlaşmaktır o yaşta okul bahçesinde falan gülüşmektir başka ne olabilir? bin işte illa ortalığı karıştırcak benim canım kardeşim. (14 yaşında nasıl oluyo o zaman huur evladı demeyin, 13 yaşla 14 yaş arasında 1 yaş olmasına rağmen his olarak ve fiziksel olarak gerçekten dağlar kadar fark var.) Herkes cevap verdi biri sevdim biri sevmedim biri sevgilim oldu biri olmadı derken ben ‘yok kanka hoşlandığım oldu kız arkadaşlarım oldu ama sevmedim galiba’ dedim. Sonra Burak Semaya döndü, ‘Sen hiç sevmedin mi?’ dedi. Sema durdu uzun uzun çimenlere baktı, sonra dönüp biraz kısık birazda iç geçiren bi sesle:
‘Evet sevdiğim oldu. Sevgilimdi de…’ dedi. Sonra biraz anlattı çocuktan bahsetti. Sonra dediki, ‘herhalde bidaha asla öyle hissedemem.’ Sonra ben döndüm ve saçmalama çocuktun o zaman ne sevmesi ne bidaha hissedememesi gerizekalı salak mal aptal ben varım artık beni seversin işte benim neyim ekgib lan! diyemedim tabiki… Ona baktım sadece kafa salladım. Umursamaz gib davrandım. içim yandı, ebem gibildi anam ağladı orda resmen. Herkes su pus olmuştu. Sonra Burak hemen araya girdi konuyu dağıttı neşeli bi şekilde herkese gülücükler dağıtmaya devam etti. Ben belli etmemeye çalışsamda Burak anlamıştı hislerimi. O kelimeleri duyduktan sonra içimden ‘bana öyle bi aşık olcaksınki, ömrün boyunca unutamıcaksın! Öyle sevceksinki beni, 25 sene sonra çocuğun olduğunda bile ben hatırlıcaksın!’ demiştim. Bunu bi hırsla söylemedim pampalar. Bunu hissetmiştim. Çünkü beni sevicekti, ben ona iyi gelicektim, herşeyim onun için hazırdı, tüm ergen hayatımı onun önüne sermeye hazırdım ama tabi onun bundan haberi yoktu.
Sonra kalktık hepberaber herkes evlerine dağılmak için yollara koyuldu. Ben gene Burakla sahilde yürüdüm. Baya konuştuk uzun uzun muhabbetler sohbetler ettik. Konuyu masaya yatırdık, doğru yolda olduğumu belli etmemekle iyi yaptığımı ve onun haricinde bu duyduklarıma bozulduğumu kimsenin anlamadığını söyledi. Biraz daha rahatlamıştım. Beni gene cesaretlendirdi ve bana ‘sizin çok uzun bi ilişkiniz olcak, güven bana ben hissediyorum’ dedi bana. Biraz daha rahatlamıştım artık.
O gece bu düşüncelerin verdiği kafa karışıklıklarıyla ve huzursuzlukla uyudum. Ama olsun yarın pazartesiydi ve ben onu gene görecektim. O söylediklerinden sonra içimden geçirdiklerimin olacağı günü beklicektim.
... -
16.
+3Bir kaç açıklama yapma gereği hissettim hikaye ile ilgili. Hikaye tamamen yaşadığım anılardan oluşuyo. Kurgu yok, değişiklik yok. Wordde yazıp sözlüğe yapıştırıyorum. internetin aniden gitme riskine karşılık bi önlem bu. Tüm yazdıklarım bi anda yok olmasın diye. O zamanlarda hissettiğim tüm duygularımı elimden geldiğince ekgibsiz ve abartısız nasılsa o şekilde yazmaya gayret ediyorum ve edicem. Fakat başlık sebebiyle sözlükte çok fazla ilgi görmedi sanırım hikayemiz. Farketmez ben gene takip eden panpalarım için yazmaya devam edicem.
Şukuları ekgib etmeyesiniz.
Sevgiyle kalın. -
17.
+3-içerik gizlenmiştir.-Tümünü Göster
-
18.
+3Takip eden panpalarım günaydın herkese. Artık ikinci döneme başlayabiliriz. Bugün bir-iki part daha atmaya gayret edicem.
-
19.
+3Selam panpalar kusura bakmayın dün ofis yoğunlugundan iki tane aynı partı tükürmüşüm. Affola. Bazı isimleri ifşa olmaması açısından değiştiricem. O yüzden partları tekrar okuyun panpalar. Malum ajan gibi milletiz, hikaye yayılır falan ifşa olmayalım, kimseninde hakkına girmeyelim.
-
20.
+2Panpalar, bugünlük iki part yeter, vakit oldukça yazmaya devam... Uzun zamandır aklımda olan bişeydi bu, başladım en sonunda. inanın bana çok çok uzun sürücek, kimseyi sıkmadan, amatör roman tadında bütün lise hikayemi anlatıcam. Beraber çok ağlar zırlarız gibi geliyo bana. Mutlulukları çok, acıları daha çok olan upuzun bi hikaye. Yarım bırakmak yok! Şukuları ekgib etmeyin.
Görüşmek üzere.
başlık yok! burası bom boş!