0
unulmuş ve bu, her türlü kural ve dogmayı hayatından çıkarmak isteyen kriz felsefesi arayışı içindeki batılı okuyuculara oldukça cazip gelmişti. oysa batılı nihilist gelişmenin bir sonucu olan kriz felsefesi ile kökeni budist manevi geleneği içinde olan zen arasında önemli bir farklılık bulunmaktaydı ve bu fark büyük ölçüde göz ardı edilmişti. aynı şekilde zen ile irrasyonel ve saçmalık arasında da bir bağ kurulmuş ve zen öykülerindeki temalar da rasyonel düşünceye aykırılığın bir delili olarak sunulmuştur. ancak zen üstadlarının sadece zen bilgilerinde değil aynı zamanda edebiyat, resim ve felsefe gibi alanlarda sıra dışı bir zihinsel yeteneğe sahip oldukları şeklindeki tarihi gerçek bu algının yanlışlığını göstermektedir. d.t.suzuki'nin sunumundaki bu yanlışlık onun "anlamak" ve "gerçekleştirmek" arasındaki farkı tam kavrayamamasından ileri gelmektedir. bknz.the nature of ch'an (zen) buddhism
zen'in kelimelere ve salt zihinsel olan her şeye karşı şüphe duyduğu kesin olmakla birlikte bu, tüm kuralların hiçe sayılması anldıbına gelmemekte ancak kuralları hakikatin kendisiyle karıştırmamak gerektiği ve hakikate vasıtalık ve işarette bulunma özelliği dışında kuralların bizatihi bir amaç olmaması gerektiğini ifade etmekteydi. tipik bir zen hikâyesindeki parmak ile onun işaret ettiği ay'ı birbirine karıştırmamak gerektiği yönündeki ibare de aslında bu gerçeği ifade etmektedir.
batı'da olduğu gibi türkiye'de de zen, seküler hümanizm, entelektüel anarşizm ve hippilik ile birbirine karıştırılmış ve bu kavramlar adeta birbiri yerine kullanılabilirmiş gibi okuyuculara sunulmuştur. herhangi bir kural ve ilke yerine içgüdülere dönük bir yaşam süren kimselerin de zen'in gerçeğine varmış aydınlanmış kişiler gibi görülebileceği bile iddia edilmiştir. oysa bodhidharma'nın kanakışı vaazı'nda (bloodstream sermon) söylediği "buddhalar ilkeleri tutmazlar. ve buddhalar ilkeleri çiğnemezler. buddhalar herhangi bir şeyi tutmaz veya çiğnemezler." ifadesi ile aynı yerde geçen şu ifadeler her hangi bir disiplin dışında kalarak buddha doğasından bahsetmenin çelişkisini göstermektedir:
"buddha-tabiatına sahip olduğun doğru. fakat bir üstadın yardımı olmaksızın bunu asla bilemezsin. yalnızca milyonda bir insan bir üstadın yardımı olmaksızın aydınlanabilir. uygun şartlar bir araya geldiğinde buddhalığın ne anlama geldiğini anlayan kişi bir üstada ihtiyaç duymaz. böyle biri tefekkürde tabii bir uyanıklığa haizdir. fakat böylesine kutsanmadığın sürece çok gayret sarfet ve eğitimle anlayacaksın.
anlayışı olmayan ve çalışmaksızın anlayabileceğini düşünen insanlarla siyahı beyazdan ayırdedemeyen aldanmış ruhlar arasında fark yoktur. yanlışlar içinde buddha-dharma'yı ilan ederek bu kişiler aslında buddha'ya küfretmekte ve dharma'yı yıkmaktadırlar. bu insanlar sanki yağmur yağdırabilirmiş gibi nutuk atarlar. fakat onların nutku buddhalardan değil şeytanlardan gelmektedir. üstadları şeytanların kralı, müritleri şeytan'ın yardakçılarıdır. bu tip yönergeleri izleyen yanılgı içindeki insanlar farkında olmayarak doğum ve ölüm okyanusunun derinliklerine batarlar. kendi tabiatlarını görmedikleri sürece nasıl olur da kendilerinin buddhalar olduklarını söylebilirler. onlar başkalarını kandırarak şeytanlar alemine sokan yalancılardır. onların sadakati buddha'ya değil mara'yadır. beyazı siyahtan ayırt edemeyenler nasıl olur da doğum ve ölümden kaçabilirler?"
çağımız zen üstadlarından sheng-yen usta "what is chan?" başlıklı konuşmasında doğulular tarafından batı'da öğretilen chan'in aslında gerçek chan olmadığını ve chan'in ilk keşfinin 2500 yıl önce hindistan'da doğan siddharta gautama (buddha'nın aydınlanmadan önceki adı) adlı bir prens tarafından olduğunu söylemektedir.
Tümünü Göster