1. 76.
    0
    ______________________________________________

    kamber ağabeyin geleceğine iyice inandığı günlerdi. o kadar inanmıştı ki, onun sevdiği yemeklerden bile hazırlamaya başlamıştı. köy birden kara haberle çalkalandı. kamber ağabeyi vurmuşlar, cenazesini de köye getirmişlerdi. nasıl olurdu? en kabadayıların bile ürpererek baktığı dağ gibi adamı kim öldürebilirdi? herkesten önce biz gençler koşup gittik. köy meydanının ortasında kocaman bir tabut vardı. tabutun üstüne çizgili siyah takım elbise, beyaz frenk gömleği atmış olmasalardı onun cenazesi olduğuna inanmayacaktım.
    ···
  2. 77.
    -1
    ________________________________________________

    az sonra leyla abla geldi. birden atıldı tabutun üstüne. saçını başını yolarak ağıtlar yakmaya başladı. giysilerini kokluyor, yüzüne, gözüne sürüyordu. son derece etkili sesi olan leyla abla, en yanık, en içli deyişlerini bu gün için mi saklamıştı? her sözcüğü yüreğinin en derin acılarından çekip alıyor, güzel sesinin yangınlarından geçirip bizlere ulaştırıyordu.

    köy halkından ağlamayan kalmadı.

    kamber ağabeyin çerçeveli fotoğrafını bulup elime tutuşturdular. cenazesinin en önünde o resimle ben yürüdüm. tüm köy halkı da mezarlığa kadar geldi. kamber ağabeyin böylesine sevilmiş olabileceğini doğrusu hiç düşünmemiştim.
    ···
  3. 78.
    0
    ____________________________________

    mezarı kır çiçeklerinin kapladığı bir toprağa kazılmıştı. taze, ılıktı toprağı, ince bir buğu yükseliyordu. topraktan çok çiçek atıldı üstüne. başıyla ayak ucuna tahtalar çakılıp adı, soyadı, doğum-ölüm tarihleri yazıldı.

    leyla abla o günden sonra birden sustu. tek sözcük olsun kimseyle konuşmadı. tepeden tırnağa kadar karalar giyindi, her gün mezarına çiçekler zütürdü.

    ölümün ardından çok zaman geçmemişti, gün batımında yine onun şarkısını dinledim uzaktan:

    "yürekte özlenen o, her gönülde bir arzu... "

    sesi eskisi gibi canlı değildi; kırık, hüzünlüydü.
    ···
  4. 79.
    0
    up up up up
    ···
  5. 80.
    0
    ___________________________________________________

    ertesi gündü, leyla ablayı teselli etmek için evine gitmeyi düşündüm. tam evden çıkıyordum ki, annem onun evini terk etmiş olduğunu söyledi. şaşırdım, inanmak istemedim. gidip evine baktım. perdeleri sökülmüş, eşyaları toplanmıştı. gerçekten de terk etmişti. leyla ablanın evinin bozulup dağıtılmış kuş yuvalarına benzettim nedense? boğazıma bir şeyler düğümlendi, ağlamaklı oldum.

    benim gibi merak edip gelenler vardı. birden nasıl toparlanmış, nerelere gitmişti. herkes birbirine soruyor, kimse yanıtını veremiyordu.

    ayrılık mevsimlerinde içli, uzun havalarla, kavuşma mevsimlerinde şen şakrak şarkılarla inileyen o konak bozması taş bina birden sessizliğe gömüldü, üzerine ölü toprakları ekilmiş gibi oldu.
    ···
  6. 81.
    0
    __________________________________________________

    günler sonra türlü söylentiler yayılmaya başladı köyde. leyla ablayı adana'da, tarihi taşköprünün üstünde görmüşlerdi. durmadan derin sulara bakıyor, hiç kimseyle konuşmuyordu. izmir'in kadifekalesi'nde her akşam üzeri görüldüğünü söyleyenler de vardı. sözde gün batmadan oraya geliyor, yönünü kızaran ufuklara dönüyor, kimsenin doğru dürüst anlamadığı bir şarkıyı mırıldanıyordu. karanlık bastırdıktan sonra da sessizce kaybolup gidiyordu. kars'ta askerliğini yapan delikanlılardan birisi, kars kalesinin mazgalları arasında kediyle, köpekle yattığını görmüştü. söyleyenlerin günahı boynuna, istanbul'un kerhanelerinde yeniden çalışmaya başlamıştı. yine öyle alımlı ve güzeldi. ama kimseyi tanımıyor, kendisiyle yatan her erkeği kamber sanıyordu. onu almanya'da gördüğünü söyleyenlere de inanmamak elde değildi. orada bir fabrikaya işçi olmuş, kendini sarışın alman kadınlarına benzetmişti. adını gizliyor, kimseye tanışıklık vermiyordu. başka söylentiler mi, hiç bitecek gibi değildi ki... doğru muydu tüm bunlar? evet evet, doğruydu. leyla abla her yerdeydi; en çok da şarkıların, türkülerin, tüm hasretliklerin içindeydi...
    ···
  7. 82.
    0
    _______________________________________________________

    dönüp bir kez daha baktım o eve. kaç yıl geçmişti aradan? küçük boyuma, yaşıma karşın aşık mıydım o kadına? bunca yıl sonra sevda yüklü o evi anımsamak, yeni bir iç kanaması geçirmek gibi bir şeydi. anladım ki bu köyü öykülerimle bitirememiştim ben. daha yazılacak çok şey vardı. kalktım, bir kağıt kalem buldum kendime. sancılı bir doğum gibi zorlayıp duran bu öyküyü yazmalıydım, dedim. o taş binanın kocaman gözleriyle bir hüzün gibi bana baktığını hissediyordum. kağıda düşen ilk sözcükle birlikte selahattin pınar'ın o hicaz şarkısı da kalın bir perdenin ardından süzülerek geliyor, gönlümün gizli elini titretiyordu:

    "bir birine bend olsa, ele geçmez o arzu... "

    ______________________________________________________

    d i n l e y e n

    a r k a d a ş l a r a

    t e ş e k k ü r l e r
    ···
  8. 83.
    -9
    ____

    s o n

    ____
    ···
  9. 84.
    0
    ____________________

    saygıdeğer huur çocukları, hikaye bir yerden alıntıdır.

    ben çok beğenmiştim, inşallah siz de sevmişsinizdir.

    ____________________
    ···