1. 26.
    0
    up up up up
    ···
  2. 27.
    0
    gibliyoruzda çok ağırsın panpa hızlan ya.
    ···
  3. 28.
    0
    kitap mı yazıyorsun a.q düzgün bi dille yazsaydın ya şunu
    ···
  4. 29.
    0
    devam lan okuyorum
    ···
  5. 30.
    0
    ____________________________________________________________________________________________

    - benden sana hatıra bunlar, dedi. tam yaşına göre kitaplar. okuyacak, sonra da anlatacaksın bana.

    sevindim. biraz önceki sıkıcı hava dağılmış, arkadaş olmuş gibiydik. bundan aldığım cesaretle,

    - tanko ne demek leyla abla, dedim.

    bozulur gibi oldu, yanakları kızardı.

    - kimden duydun bunu, dedi. annen mi söyledi yoksa?

    - hayır, dedim. annem söylemedi.
    ···
  6. 31.
    0
    ···
  7. 32.
    0
    __________________________________________________

    oysa annemden duymuştum. leyla abla bana inandı. bu kelimenin anldıbını söyleyecek gibi olduysa da vazgeçti.

    - en iyisi sen bunu onlardan öğren, dedi. bana tanko diyenler anlatsın sana.

    kızdırmıştım. kitaplarımı alıp çıktım. bir yandan seviniyor. bir yandan da hatalı konuştum diye üzülüyordum.

    kitapları elimde annem gördü. nereden aldığımı sordu. söyledim.

    - tanko kadından mı, dedi. sakın kötü şeyler yazıyor olmasın.

    şaşırdım. ne demek istemişti. kitaplar hiç kötü şeyler yazar mıydı? bir solukta okudum onları. öyle kötü şeyler yoktu içlerinde. okurken de hep leyla ablayı, onun açılan dolgun göğüslerini düşündüm.
    ···
  8. 33.
    0
    ____________________________________________________________

    leyla abla bizim köyden değildi. kamber ağabeyin karısıydı. onu uzaklardan, bilinmez yerlerden getirmişti. belli ki şehir kızıydı. az çok da okumuş yazmışlığı vardı. kısa kollu giyiniyor, gözlerini, dudaklarını boyuyordu. o günden sonra merak edip sorduğum kadarıyla, tanko adı da buradan geliyordu.

    leyla ablanın bu kadar açık saçık dolaşmasına kamber ağabey nasıl izin veriyordu, doğrusu anlamak zordu. köydekiler, özellikle kadınlar, kamber ağabeye de kızıyorlar, onun da dedikodusunu yapıyorlardı.
    ···
  9. 34.
    0
    ___________________________________________________________________

    kamber ağabeyin uzun kış boyu adanalar'a, izmirler'e, istanbullar'a gidişi, ta yaza kadar gelmeyişi bu dedikoduların daha çok artmasına neden oluyordu.

    bir gün gidip okuduğum kitapları leyla ablaya anlattım. çok dikkatli okumuş, çok güzel de özetlemiştim. sevindi. o günden sonra birden samimi olduk. okula giderken hemen her sabah el sallıyordu bana. dönüşümde pencereden sarkıyor, bu gün neler öğrendiğimizi soruyordu. durup anlatıyordum. birtakım şeyleri yanlış söyledim mi düzeltiyordu. leyla ablanın derslerime yararlı olduğunu anlayan annem eskisi gibi yasaklar koymuyor, hatta tanko filan da demiyordu.

    ________________________________________________________________
    ···
  10. 35.
    0
    gibleyin

    yoksa

    yazmam
    ···
  11. 36.
    0
    gibleyin

    herkes

    giblesin

    yoksa

    yazmam

    amk
    ···
  12. 37.
    0
    s i k l e y i n
    ···
  13. 38.
    0
    y a z m ı y o r u m

    s i k l e m i y o r s a n ı z
    ···
  14. 39.
    0
    roman yazıyo pekekent yaa samimi değil
    ···
  15. 40.
    0
    anlat panpa
    ···
  16. 41.
    0
    @34 yarraam diğer başlığımda herkes beğendi sen beğenmyosan gibtir git amk
    ···
  17. 42.
    0
    _________________________________________________________________________

    artık leyla abla çağırmadan da gitmeye başlamıştım. beni gördü mü seviniyordu. yanaklarımdan öperek içeriye alıyordu. bir kadının bu kadar güzel koktuğunu ilk kez onda görüyordum. bu kokuların etkisiyle mi, içimden bir şeylerin uyanır gibi olduğunu duyuyordum. leyla abla, sadece önem verdiği konuklarına açtığı salonuna alıp zütürüyordu beni. her zamanki gibi şeker tutuyor, kolonya döküyordu. azıcık yalnız kaldım mı, ilk kez görüyormuş gibi salonu inceliyordum. ne kadar güzel zevki vardı leyla ablanın. dokunduğu her yeri güzelleştirmişti.
    ···
  18. 43.
    0
    up up up
    ···
  19. 44.
    0
    anlat panpa
    ···
  20. 45.
    0
    ______________________________________________________________________

    büfedeki kahve fincanlarının, sehpadaki yapma çiçeklerin, doldurulmuş kuşların arasına kamber ağabeyle çekilmiş fotoğraflarını da koymuştu. bu fotoğraflarda daha açık saçıktı leyla abla. kamber ağabeyle ya el ele tutuşmuşlar, ya başbaşa vermişler, ya da kucak kucağa durmuşlardı. ikisi de mutlu gözüküyordu. resimlerine bakarken nedense kamber ağabeyi kıskanır gibi oldum. o anda yaşımın biraz küçük olduğuna üzüldüm. bir an önce büyümeyi kamber ağabey gibi bıyıklı, kocaman adam olmayı, tıpkı onun gibi fotoğraflar çektirmeyi hayal ettim.

    leyla abla gramofonun kolunu kurup da üstüne bir plak koyunca kendime geldim. yine o şarkıydı:

    "doyulmaz hüsnü andır, kanılmaz bir içim su... "

    yanık bir kadın sesiydi plaktaki.

    - hamiyet yüceses söylüyor dedi. hiç duydun mu bu adı?

    duymadım anlamında başımı salladım.

    leyla abla da sesini plaktaki sese kattı:

    "dillerde söylenen o, yollarda gözlenen o... "

    leyla ablanın sesi de güzel, içliydi. söylerken gözlerini kapatıyor, kendini iyice şarkıya veriyordu. sanki benim yanımda değil, koca bir kalabalık karşısındaydı. eline mikrofonu almış, yüzlerce, binlerce dinleyiciye sesleniyordu. kendini o kadar şarkıya veriyordu ki, yer yer hüzünleniyor, gözleri buğulanıyordu.
    ···