okuyun da bilinçlenin dıbını gibtiğimin yobazları;
''kendisine bir hikaye anlatmak istediğim erkek. düz mantığını belki yıkamam, o kadarını yapamam ama belki dilinin sivriliğini biraz olsun köreltebilirim.
iki yıl boyunca gecemin, gündüzümün tabiri caizse yediğimin içtiğimin ayrı gitmediği bir kadının yaşadıklarını elimden geldiğince özet geçerek anlatmak istiyorum. kimsenin beni tanıdığı yok gerçek hayatta ama olsun, ismini kafamdan sallamak istiyorum yine de. canan olsun.
canan'la tanıştırıldığım ilk gün, açık söylüyorum hiç hoşlanmamıştım. ben bir kadın olarak, neden öyle saçmaladım bilemiyorum ama -yaşıma ve çiğliğime veriyorum şimdi- çok teşhirci bulmuştum. çok kadınsı, çok dikkat çekici, çok... çok işte, her bakımdan çok bulmuştum. bunda, kendisi hakkında ordan burdan o zamana kadar duyduklarımın da etkisi vardı. her aptalın yaptığı gibi, önyargılarımla yaklaşıp, görünüşüne göre puan verdim. abartılı sarı saçlarına, dekoltesinin fazlalığına, oturunca gözler önüne serilen tangasına, ağır makyajına, kısa boyuyla bir garip duran yüksek topuklu ayakkabılarına göre. hani bir hanım hanımlığın dışında kafamıza soktukları kadın profili vardır ya, evet bana göre tam da öyleydi.
bir şey vardı ama canan'da. çok afedersiniz
dünya gibimde değil tavrının altında. zamanla, o anlattıkça, ben empatinin dibine vurdukça, sarılmaktan başka bir şey yapamadığım şeyleri dinledikçe anladım. konuya girsem artık daha iyi olacak.
canan, boşanmış bir ailenin kızı. daha doğrusu anne-babası hiç evlenmemişler bile. o, altı aylıkken annesi yeniden evlenmiş. babası zaten henüz o doğmadan ortadan kaybolmuş. annesinin yeni eşi bir bebeği kabul etmek istemediğinden, canan da anneannesi ve dedesinin yanında büyümüş. nüfus cüzdanında da onların adı yazıyor. belli bir yaşa kadar o yaşlı insanları annesi ve babası sanarak büyümüş çünkü öz anne-babası onu görmeye bile hiç gelmemişler. ama öyle bir sanmak ki, ancak lisede patavatsız bir akrabanın, çemkirirken kurduğu bir cümlenin içinde geçene kadar gerçekler, şüphelenmemiş bile durumdan.
madem konu bekaret, o kısma da gireyim. hani şu
verme olayı, liseden mezun olduktan sonra tanıştığı ve aşık olduğu adamla gerçekleşmiş. gel zaman git zaman, klagib sevgili anlaşmazlıkları neticesinde ayrılmışlar.
bu arada canan 25 yaşına gelmiş. müzik kurslarının verildiği, aletlerinin satıldığı bir yerde çalışıyormuş. aklında üniversite fikri yokmuş. birkaç kez denemiş ama, olmamış kazanamamış. o da boşvermiş.
bir gün çalıştığı yerde bir adamla tanışmış. zaten asıl film o adamla tanıştıktan sonra başlamış. canan, hayatında ikinci kez aşık olmuş. adam üniversitede ismi gereksiz bir bölümde araştırma görevlisiymiş ve hem tatil hem iş icabı bulunduğu, canan'ın bulunduğu şehirden ayrılırken, demiş ki:
sınava gir ve benim olduğum şehre gel. madem müzikle uğraşmayı seviyorsun, kazan gel. bizim hatun o gazla deli gibi çalışmış. o süre içinde adam birkaç kez gelmiş, telefonda görüşmüşler sürekli yani irtibat halindelermiş.
canan okulu kazanmış. 26 yaşın verdiği,
çoluk çocuğun arasında ne yapıcam tereddütüyle, kaydını yaptırmış. ama o kadar mutluymuş ki. artık aşık olduğu adamın hep yanında olabilirmiş. gelmiş işte. başarmış. adam da mutlu görünüyormuş.
ev tutmuşlar birlikte. canan fazla katkıda bulunamıyormuş çünkü dedesinin sadece emekli maaşı varmış ve ayda 150-200 lira arasında ancak gönderebiliyormuş. üç ay, bulutların üzerinde yaşadıktan sonra adamın nişanlı olduğunu öğrenmiş. bu haberi, fakültenin ortasında kendisine küfreden ve bir de tokat yapıştıran kişiden, adamın nişanlısından öğrenmiş. günlerce evden çıkamamış. adam da hiç gelmemiş. ağlamış, sigara içmiş, düşünmüş... bir yanda yaşadığı şokun etkisi, bir yanda aşık olduğu adamdan asla beklemeyeceği bir şey, bir yanda herkesin içinde yediği tokat, duyduğu hakaretler. üzülmüş, utanmış, dağılmış kısaca.
bir ay sonra, eczaneden aldığı test de katmerlemiş. pozitif. canan hamileymiş. o günden sonra adamı ilk kez arayıp, haber verdiğinde
hazırlan, yarın halledicem bunu cevabını almış. ertesi gün adamla beraber, doktorun muayenehanesindelermiş. kürtaj olmuş. söyledikleri gibi, acısız bir işlem değilmiş. evin önüne geldiklerinde, adamla olan diyaloğu benim içimi hem öfkeyle hem acıyla kapladı.
canan: canım acıyor. yukarıya kadar yardım eder misin?
adam: büyütme. ağlama da artık boşuna.
canan: neden bana hiçbir şey söylemedin, neden anlatmadın, neden hiç aramadın? (ve daha tüm nedenlerini sıralamış)
adam: bunları konuşmak istemiyorum.
canan: anlıyorum. peki şimdi ne olacak?
adam: nasıl yani?
canan: yani, ne olacak bundan sonra?
adam: bitti işte. ayrıldık. (hiç unutamadığını söylediği pis sırıtış) senin için çok farkeder mi?
canan: nasıl yani?
adam: yanisi şu. (burda, adam nişanlısının ilk erkeği olduğundan ve onu bu yüzden bırakmak istemediğinden ama canan'ın durumunun öyle olmadığından bahsediyor. cümleleri tam hatırlayamıyorum kusuruma bakmayın.)
canan: (daha çok ağlıyor) lanet olsun sana (ve benzeri şeyler söylüyor)
adam: çık arabadan! (kapıyı açıyor, canan'ın çantasını dışarı atıyor) çık! bi daha da sakın beni arama!
canan, merdivenleri canı acıya acıya, ağlaya ağlaya çıkmış. iki güne yakın yataktan hiç çıkmamış. sonraki günlerde sadece sigara içmiş. paketlerce... ne kadar gözyaşı varsa dökmüş. film kopmuş, masal bitmiş. parası yokmuş, sattığı eşyalar ancak o ayın kirasına da yetermiş. devlet yurduna çıkmış.
okuduğu şehir, küçük olduğundan mıdır nedir herkesin her şeyden çok çabuk haberi oluyormuş. kürtaj haricinde olan her şeyi herkes biliyormuş. yurtta bir tartışma sırasında kendisine
huur değil misin kızım, havan kime diyen bir kıza
huuryum ulan var mı huuryum! diye bağırdıktan sonra, tepesine çöküp tüm hıncını aldığı günden sonra, konuşmaya başlamış yeniden. sonraki günlerde, kendisinden hoşlanan bir çocukla çıkmaya başlamış.
işte ben o günlerde tanıştırıldım canan'la. yeni sevgilisi olan çocuk, arkadaşımdı. kendisini toparlamaya çalışan, bunu da tüm gözlere sokarak yapan canan'la o zaman tanıştım. dostluğumuzsa, arkadaşımın
gibtir git diyerek kendisini evden kovduğu bir gece, çoktan kapanmış yurduna dönemediği için, soluğu benim evimde almasıyla başladı. bir dost kaybedip, bir dost kazandım o gece anlayacağınız.
iki yıl boyunca canan'ın dört erkek arkadaşı oldu. dışardan ayıplayarak bakan gözlere sorsanız yüzlerce oldu ya,
varsın öyle bilsinler dedi. bu dört erkeği de sanıyorum sevdi. fedakarlıklarından, hüznünden ben öyle anladım. dışardan bakınca, tanımayınca, bir zamanlar benim yaptığım gibi önyargıyla yaklaşınca canan
ucuzdu. gerçekle uzaktan yakından alakası olmamasına rağmen. hayatına giren erkekler de ne yazık ki, duyduklarına göre hareket ettiklerinden, çok istediği halde sevgi göremedi.
birlikte ağladık, birlikte güldük, birlikte aç kaldık, birlikte dans ettik, içtik, eğlendik, eve kendimizi zor attık. ben, canan ve ev arkadaşım olan manevi kardeşim. arada dertlendiği, gözü uzaklara daldığı anlarda anlatıyordu bir şeyler. anlattığı her şeyden ayrı bir hikaye yazılır, o kadar dolu, o kadar anlatmaya değer çünkü. ama şimdi, konuyla alakalı olarak bu kadarı kafi. bambaşka sebepler yüzünden koptuk canan'la, bir ara onu da anlatırım.
özet geç hatun artık yeter, nedir sonuç derseniz;
bekaret takıntınızı döktüğünüz ağzınıza kürekle vurmak istiyorum.
bakire değil=huur anlayışınızın zavallığına arka tarafımla gülüyorum.
bir kadını sadece kadın olarak sevememenize, bu kokuşmuş fikirlerinize, iğrençliğinize, amiyane tabirle zütlüğünüze acıyorum.
bir de;
gördüğün her şey yansıma, yansımayı gördüğün yer ayna, ayna da sensin. sözümü tüm tabularla yaşayanlara gönderiyorum''
http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=22370922