-
1.
+50 -2Aklım başka bedenim başka alemdeydi. Her adımda hedefime bir adım yaklaşırken geçmişimi geçirdiğim bu şehirden bir adım daha uzaklaşıyordum.
Ardımda sadece bir hikaye değil aynı zamanda hayat bırakacaktım.
Aşti'nin mermer zemininde attığım her adım kalbimin orta yerinde titriyor, duygularımı depreştiriyordu. içine düştüğüm bu yoğunluk Timuçin'in sesiyle dağıldı.
"Otobüs bulacağımızdan emin misin?" dedi.
"Hayır" diyerek cevapladı. Sinirlenmişti. Dişlerini sıkarak
"Peki bulduk diyelim. Çalışan bir tane bulmamız lazım biliyorsun değil mi?" diyerek sorularına devam etti.
Tam o sırada aradığımız aracı gördüm...
Okumayanlar için hikayenin birinci kısmı http://www.incisozluk.com...4%B1yamete-be%C5%9F-kala/ -
2.
+3Ülkenin elit firmalarından birinin lüx araçlarından biri sağlam gibi duruyordu. Halbuki yanyana dizilen onlarca araç harap halde sıralanmış, peronlarda bekleyen onlarca kişiyle beraber yok olmuştu. Parmağımı ileriye kaldırarak, arkamı döndüm ve gruba "Bu iş görür sanırım" dedim. Ahmet araya girerek "Kontrol etmek şart, ben bakarım" diyerek aracın kırık ön canımdan içeri girerek kaputu açtı ve aracın içinde kısaca göz gezdirdi.
Yüzü hafif düşük hafif tebessümlüydü. "iyi haber motor ve diğerk aksamlar iyi görünüyor, kötü haberse çeyrek depomuz var" dedi.
işgal aylarında tüm yakıt orduya ve emniyete akmıştı. Herhangi bir benzinlikten yakıt bulmamız imkansızdı. Mecburduk ya hayatımızı riske alarak gördüğümüz araçlardan bulmayı umacak ve çekecektir ya da gidebildiğimiz kadar girerek kalan yolu yürüyecektik.
Araya sıkıştırmam gerekiyor ki 2022 yılında gerçekleşen havayolları devrimi, kara ulaşımını ve küçük firmaları bitirmişti. Sadece dev firmalar ve hızlı tren hatları bu devrime karşı dik durabilmişlerdi.
Kafamı kaşıyarak yeniden arkamı döndüm ve "Bence binmeliyiz yolda mutlak bir şeyler hallederiz lakin kalır ve ararsak ne olacağını bilemeyiz" Zeynep temkinli sesiyle "Önce bulmamız daha mantıklı yolda durmak daha tehlikeli"
Yıldız araya girerek "Burada kalmamız çok tehlikeli, ne zaman nereden çıkacakları belli olmaz" dedi. Lakin daha o sözünü tamamlamamıştı ki Timuçin "20 dakika nizami pozisyonda iki kişilik gruplar halinde araçları kontrol etsin" diyerek bağırdı.
Bu adam ya intihar etmek istiyor ya da bizi katletmek. Böylesine bir yerde ve alanda bağırmak aptalcaydı. Bir ordu mensubu olarak bunu o da çok iyi biliyordu tabi. Kesinlikle aklında birşey olmalıydı. Kaşlarımı çatarak bakıştık. Sanırım bir ego kırılması yaşıyordu. Patronun ölümünden sonra liderlik rolü üstlenmek istiyordu lakin beni kendine rakip olarak görüyor, ortaadan kalkmamı istiyordu. -
-
1.
0Hadi seri seri panpa
-
1.
-
3.
+220-15 dakika geçmişti ki herkes bir bir toplanmaya başlamıştı lakin ilk gelenlerin elleri boştu. Timuçin de bende umutsuzduk, belkide tanıştığımız ilk günden beri ilk defa aynı fikirdeydik tam hazırlanıyorduk ki Hamza ve Zeynep 5 litrelik 3 şişeye doldurdukları benzinle koşarak geldiler, "Ancak bunu bulabildik"
Timuçin bana doğru bir bakış attı ve başını Zeynep'e çevirerek "Fazlasıyla yeterli" dedi. Getirdikleri yakıt bizi epeyce zütürürdü ama yinede şehirden çıkmadan bir defa daha aransak hiç fena olmazdı. içine düştüğüm zihin aleminden Ahmet'in "Ben kullanırım" demesiyle uyandım.
Adam, pencereden içeri girerek düz kontak yaptı ve kapıları açarak bizi içeri aldı.
Rahat koltuklarda rahatsız bir yolculuk yapacaktık, yollar çukurlar ve engellerle doluydu. Ahmet'in oturun demesiyle oturmaya başladık. Orta sıralarda bir yer seçmiştim kendime. Her zaman yaptığım gibi başımı cama koymak istedik lakin otobüsün bütün camları dökülmüş boyası tamamen kalkmıştı sanırım dış yüzeyinde zarar almayan tek santimetre yoktu.
Motorun kuvvetli sesiyle kendimi toparladım. Yonca yanıma sokularak yanıma oturdu. Sanırım amacıma ulaşmıştım. Güven kazanma operasyonu tamamdı -
4.
+3Lakin es geçtiğim başka bir şey vardı. Ruhumu tutsak alan şu kız "Zeynep" onunla gözgöze geldik bir an yanımda Yonca'nın olmasından pek hoşnut değildi sanırım. Ya da ben öyle yormuştum gözlerindeki anlamı.
Hem oda Timuçinle oturuyordu. Emir'le Hamza yanyana oturuyor onların sırasının yanında ise Yıldız ve Eylül vardı. Birbirlerine bakmadan da olsa sohbet ettikleri belliydi. -
5.
+3Daha ne olduğunu anlamadan hareket etmeye başlamıştık. Ahmet çukurlardan ve yılların etkisiyle eskiyen asfattan kaçarak otobüsü sürmeye başladı. ilerleyerek Aşti'nin girişindeki bariyeri yıkarak bu garın içinden kendimizi Konya yoluna attık. Genç adam arkasını dönerek "Her zaman burayı yıkmak istemişimdir" dedi.
Doğrusu en az bende onun kadar bariyerlerden nefret ederdim. Ruhlarımıza, hayallerimize çekilen bariyerlere. Şimdi ne kadar komik olduğunu düşünsem de geçmiş yaşamımda yazmak istiyordum, romanlar yazmak.
Yanımda oturan kızın tiz sesiyle kendime geldim
-Neden çalıyordun. sorusuyla afalladım. kaşlarımı kaldırarak
-Başta öyle değildi. Küçük bir gurubumuz vardı. Arkadaşlarım. Fakat daha bir ay bile olmadan herkes birbir ölmeye başladı. Ya vuruluyorlar, ya deliriyorlardı. O zaman fark ettim yalnız olmanın daha avantajlı olduğunun. Arkadaşlarım ölümüne dayanamıyordum. Kamp kurduğumuz bir yerde onları terk ederek kendim yaşamaya başladım.
-Nasıl saklandın, ne yaptın onca vakit, sıkılmadın mı?
-Kimsenin gitmek istemeyeceği yerlere gittim, sıkıldım lakin bir çözümüm vardı. dedim. Kız merakla ağzını açtı ve
-Ne?. Çantamdan çıkardığım defterleri gösterdim.
-Yazmak. Başıma gelen her şeyi not ettim. Belki bizden sonra bir medeniyet kurulursa onlar için güzel bir kaynak olabilecek gibi. Tabi birde okumak vardı.
Konuyu uzatmak ve sohbetimizi sürdürmek için
-Peki siz?
-Bizi gördün. Çaresizlik bizi eğitti, başlarda şehit düşün askerlerin mühimmatları ve üniversite arkadaşlarımla saunduk milli kütüphaneyi. Lakin bizimde talihimiz aynı oldu. Bir arkadaşımı kendi ellerimle öldürmek zorunda kaldım.
-Nasıl?
-Eylül'e tecavüz etmeye kalktı 0.C. ... O amanlar elimizde mühimmat vardı. Kafasına bir mermi yerleştirdim. Cesedini dahi gömmedik.
-Hak etmiş, başka başka birini öldürdün mü?
-Hayır peki sen? -
6.
+5Başımı öne eğmiştim ki Ahmet'in sesiyle irkildim "Sıkı tutunun"
Sert bir sarsıntıyla afalladım.
Hamza yağa kalkarak "Tuzak!" diye bağırdı. Daha Balgat'a varmamıştık ki fark edilmiştik. Hemen ayağa kalkarak ön tarafa doğru koştum. Sallandıkça sallanıyordum.
Her yer okçularla kaplıydı. Yol boyunca etrafımızı sarmışlar bizse onların içine doğru ilerliyorduk..
ilk entrye şuku atın devamı 12 de -
-
1.
0Hadi aq saat 12yi geçti hala yazmadın
-
1.
-
7.
+5Kusura bakmayın beyle özür dilerim seri uzun partlar gelecek
Daha ne olduğunu anlamadan otobüsün içine giren oklarla karşılaşmıştık. Bir araa Timuçin'in yere yatın dediğini duydum.
Başımın üzerinden birbiri ardına tahta çubuklar geçiyor, korkuyordum. Ölmekten ya da bir isabet sonucu yaralanmaktan...
Derken yattığım zemini kızıl kanların boyadığını gördüm. Telaşla etrafa bakarken yanımda yatan bir adamın cesetiyle gözgeze geldim. Donuk, ışığı sönmüş kahverengi gözler. Kim bilir, kaç operasyondan sağsalim çıkan bu adam şimdi göğsünde bir ok yarasıyla sereserpe yatıyordu.
Karşılık verecek durumda değildik sadece metal gövdeye birbiri ardına saplanan okları izliyor, nefesimizi tutarak bu cendereden çıkmayı bekliyorduk. Yonca yanımda elleriyle başını koruyarak oturuyor, bense koltuğun altına grmiştim.
Aracın arkasından gelen acı bir çığlıkla başımı çevirdim. Bir ateş topu içeriye dalmış, aracın kıç kısımını aleve vermişti. Yanan dört gencin çığlıkları kulaklarımı tırmalıyor, ççaresizlikle can veren insanları izliyordum. -
8.
+3Ahmet'iin sesiyle irkildim,
"Bariyer!!!"
Ve ardından sert bir çarpışma yaşadık, başımı ön koltuğa vuruştum. Kanıyor ve dayanılmaz bir acı veriyordu.
Benim acizliğime karşı Timuçin oldukça soğukkanlıydı, oo gür sesiyle "Koşun!" diye bağırdı ve Ahmet'in açtığı kapıdan herkesi teker teker dışarı çıkardı. Yonca'nın koluna girerek, kendimi zorlukla dışarı atmıştım. Her ne kadar cinler biraz geride kalsa da bize yetişmeleri içten bile değildi.
Otobüsün içerisinde 5 ceset bırakmıştık. Adını bilmediğim, yüzlerini aklıma getiremediğim 5 gencin cesedini.
Topallayarak, Ehlibeyt'in o yüksek binalarından arta kalan yıkıntıların arasına dalmıştık... -
9.
+4Dar sokaklar ve olayın şokunda koşan 13 genç... Arkamıda kalanların yasını tutamadan sadece koşuyorduk...
Solumda hala tek parça duran bir bina gördüm. Burası sanırım Meclis partilerinden birinin genel merkezi idi. Doğrusu şaşkındım yara almamasına fakat durup bunu düşünmek için vakit yoktu. Damarlarımıza dolan adrenalinin etkisiyle soluk almadan koşuyorduk. Dalağım şişmiş, nefesim kesilişti ama koşmayı bırakmıyordum.
Başımdan akan kanlar, göz kapaklarımda süzüleren yanaklarıma iniyor, görüşümü kesiyordu fakat durmak daha büyük bir intihardı.
En önde Timuçin gidiyor, onu Ahmet ve Emir, onları ise Yıldız, Eylül Hamza ve Zeynep izliyordu. Ben ve Yonca ise hemen peşlerindeyik diğerleri ise hemen arkamızda...
Artık grileşen dökük, aslaftlarda bizden başka birinin kalmadığını fark edince durakladık. Herkes soluk soluğa idi... Lakin Timuçin geçmişinin antremanıyla hala ayakta etrafı gözlüyordu. Birden parmağını kaldırarak "Şurada saklanabiliriz" dedi... -
-
1.
0la hadi
-
1.
-
10.
+3Gösterdiği yer bir Camii idi.
işgaller başladığından beri hiç bir camiiye girmemiştim. Zaten gördüğümüz binada eskisi gibi bir yer olmadığını belli ediyordu. iki minaresinden biri yerle bir olmuş, kubbesinde küçük delikler meydana gelmişti.
Grup hiç düşünmeden ayağa kalktı ve son güçleriyle kendilerini camiinin içine attı. Tozlu halılar ve yerle bir oluş bir minber. Mabetler ilk saldırdıkları yerlerdi bir de tabi ki kutsal kitaplar. Raflar yerdeydi lakin kitaplardan hiçbir iz yoktu... Zaten bende cumadan cumaya müslüman olan klagib biriydim. Fazla ırgamadan kendimi halının üzerine bırakıverdim.
Başımdan akan kan şimdi yumuşak zemini boyuyor, kan kaybı ilginç bir hissizlik ve halsizlik yaratıyordu. Etrafta dönen diyaloğu, olayı anlayamıyor, duyamıyordum. Yonca'nın sesiyle kendime geldim... "Çantan bende"
Düşünceli, mantıklı bir hareketti lakin şimdi sırası mıydı. Peşimizde bir müfreze vardı ve bu kızın derdi gibik çantamdı. Ellerimle gitmesini işaret ederek kanayan yaraya, çantadaki kirli kıyafetlerimden birini bastırdım. Kirden dolayı ölmezsem sanırım kafa yarığından nalları dikmezdim.
Bir süre sonra kendimi iyi hissetmeye başladım. O vakit anladım ki bizim grup ölen arkadaşlarına ağlıyorlardı.
Zeynep başını yasladığı mavi çinili duvara yaslamış, gözyaşlarının yanaklarından süzülüşüne izin vererek sabit bekliyordu. Emir ise Ahmet'in omzuna saplanan oku çıkarırken Hamza'yı teselli etmeye çalışıyordu. Fakat gözlerimi grubun üzerinde gezdirdiğimde anladım ki Zeynep'in ağlamasının sebebi Annesiymiş...
Kadın arkada anarak can vermiş ve en kötüsü bunu kızı canlı şahit olmuştu.
Ama o zaman anlamıştım. Herşey filmlerde ki gibi olmuyormuş, öz annesi dahi olsa kahramanlığa kalkışamıyormuş insan. O yüzden kendime daha fala dikkat etmeliydim. Bana benden başka yardım edecek kimse yoktu. -
11.
+4Bir saat kadar sonra Emir ve Hamza ilk defa dışarı çıkma cesareti göstermişlerdi. Ahmet koluna sarılan bez parçasıyla yere yatmış, bekliyor Timuçin ise zemine sert adımlarla vururken elini çenesine zütürmüş, düşünüyordu. işte bu manzara beni kendimi sorgulamaya zütürdü. Ben Ahtapot düşündüğüm kadar zeki değilmişim.
Halbuki her şeyi planladığımı düşünüyordum. Fakat durum şimdi içinden çıkılamayan bir hal almıştı. Kendimi yeniden yere bırakarak geniş kubbeyi izlemeye başladım. Her zaman merak etmiştim mabetlerin ihtişdıbını...
Ezelden beri o müthiş medeniyetler en geniş kubbeli mabetleri yapmak için birbirleriyle yarışmışlardı. Süleyman Mabeti zamanının en irisiydi. Lakin onu Ayasofya geride bırakmıştı. Hatta rivayet oydu ki Doğu Roma Kayzeri Ayasofya'nın bitişinden sonra "Seni geçtim Süleyman" diye bağırmıştı. Çok değil şehrin bir sonraki imparatorları onuda geride bırakacaktı.
Hep böyleydi aslında halklar açlıktan ölürken Mabetler birbiri ardına sıralanıyor, büyüyorlardı. Ve hatta el değiştiriyorlardı. Ayasofya Kilise iken Cami olmuştu -
12.
+5 -2Düşüncelerimden Emir'in sert sesinden çıkan çocuksu cümlelerle sıyrıldım "Dışarısı temi görünüyor, dilerseniz hareket edelim" Bu adamın dev görüntüsünün altında ne yatıyordu acaba. Ne yaşamıştı. Sorularım çoktu lakin vakit yoktu. Başımdan bez parçasını çektiğimde kanamamın durduğunu fark ettim. Çantamı sırtladım ve silahlarımı kontrol ettim bende ekgib yoktu lakin matarasını, erzağını otobüste bırakan birkaç kişi vardı.
Onlar bizi epeyce meşgul edecekti... Toparlanarak tekrardan yola koyulduk. Etraf yine çok sessizdi umarım bu defa işler istediğimi gibi gider... En arkadan yol alan Zeynep'in yanına sokularak
-Allah rahet eylesin. dedim fakat yüzünden düşün binparçaya bölünmüştü. Haifiçe başını sallayarak
-Sağol. dedi sesi duyulamayacak kadar kısık çıkmıştı.
Onun o hali kalbime bir mızrak gibi girmişti. Onu ve ailesini düşündüğümden değil. Kendi ailemi merak ettiğimden. Onlar farklı bir şehirde yaşıyordu. Olayların başlangıcından iki gün önce konuşmuştum annemle hayallerimden bahsediyor dua istiyordum...
Fakat o ilk zamanlar kadar düşünmüyordum onları. Hatırım yavaş yavaş silmişti ailemi. Erkek kardeşim kız kardeşim hepsi birer birer yok olmuşlardı hafızamdan. Yumruğumu sıkarak "Bu nasıl bir lanet" diye geçirdim içimden.
Nasıl bir lanet ki bize en sevdiklerimizi bile unutturmayı başarıyordu. Nasıl bir kıyımdı ki kendimizden nefret etmemize neden oluyordu. Başımı kaldırarak sessizce birkaç küfür savurdum ve gözlerimi kapadım.
Anlıyordum insanın canının ne kadar tatlı olduğunu. Hayvanlar gibiydik sadece ruhunu daha geç teslim etmek isteyen hayvanlar. içgüdülerimizle hareket ediyorduk yaşamak yaşamak yaşamak... -
13.
+2 -2ilk entrye şuku lütfen yarın devamı gelecek
-
-
1.
0kaç dk ya gelir pampa uzun sürerse uyuyacam
-
-
1.
0Uyu panpa yarın bitirmeye çalışıcam sizi fazla beklettim. Zaten çügülüyorlar
-
1.
-
2.
0peki ya kıyamete 3 kala 2 kala 1 kala onlar nolcak :(
-
-
1.
0Aklımdaki oydu lakin çok uzun sürecek ve neredeyse bir roman boyutunu alacak. Yoksa hikayenin gideri var zate
-
1.
-
1.
-
14.
+4https://img-s1.onedio.com...12f7ea6409c656ac1be7e.jpg
Biraz önce Taurus AVM yi geçmiştik. Önceden binalardan ve gürültüden fark edemediğim Odtü oranları şimdi tüm çıplaklığıyla karşıdaydı. Bu nefretin vegaıbın ortasında bile bir muzice yaşanıyordu. O müthiş ağaçlar tüm kudretiyle yolları, kaldırımları yararak hapsoldukları tellerin arasından fışkırarak taşıyorlardı.
Daha sadece 4 yıllık bir ara yaşanmasına rağmen şehirden onlarda paylrını istercesine saldırmışlardı toprağa. Belki insanlık tükenecekti ve yine belki de bu amansız işgal son bulacaktı. Fakat bilmemiz gereken bir şey vardı ki doğa her zaman kazanan olarak dimdik duracaktı. Bize karşı, varlığımıza karşı...
Düşünmek, düşünerek yürümek işte zamanı kıran ve neyin ne olduğunu bitiren olay... Ben de işte öylece yürümüştüm. Yanımda adımlayanlara karşı... Herkesin yaptığının aksine ben artık temkinli olmaktan bıkmıştım... Arbaletimi indirerek gelecek her türlü tehlikeye karşı göğsümü diktim ve yürümeye devam ettim...
Bir süre sonra Hamza'nın beni sersmesıyla kendime geldim
-Yeter dinlenmemiz gerekiyor
-A- aaaaa neredeyiz...
Hava kararmıştı. Bilincin acaba ne kadardır kapalıydı. Düşünceler beni ne kadar hapsetmişti kendine
-OOOOOoooo sen gitmişsin be abi. Otur şöyle" Derin bir dipsizliğin ortasında çimlere uzandım. Etraf ağaçlık ve karanlıktı sanırım epeyce yüzümüştük. Çocuğun yüzüne bakarak
-Neredeyiz. dedim. Lakin hamza da bana aynışiddetle
-Asıl sen söyle neredeyiz. unuttun mu harita sensin. -
15.
+4Etrafıma bakındım lakin çok karanlıktı başımı iki yana sallayarak
-Gündüz baksam daha iyi olacak dedim. Çok uykum vardı bu kadar yürüyüş ve yorgun beni bitirmişti. Çocuğun cevabını bile beklemeden çantamı başımın arasına koyarak uykuya daldım.
Sabah olduğunda her şey daha berraktı. Masmavi bir göl ve etrafı göz alabildiğince kaplayan eşil burası Eymir olmalıydı. Buraya daha önce de gelmiiştim zaten eğer hatırlamasaydım aklıma gelir miydi bilmiyordum dünkü çarpma beni fazla sarsmıştı. Yaram hala kapanmamış ara ara ağrısı nüksediyordu.
Doğrularak ayağa kalktım hiç kimse nöbet tutmamıştı. Halbuki Timuçin böyle bir şeye asla izin vermezdi tabi kendisi tutmuyorsa. Etrafa tekrar bakındığımda gödüm ki çekik gözlü oğlan gele yakın oturmuş, sigara tüttürüyordu. Dün geceden kalan açlıkla midem kazınmıştı fakat bir matara kapıp yanına oturdum
-Bir sigara verir misin?
-Al... Zaten benim sigaramı bana veriyordu. Ama yüzündeki nefert ve isteksizlik herhalinden belli oluyordu.
-Neden benden nefret ediyorsun?
-Her şeyi kendinle alakalı sanma Ahtapot... Bu seninle ilgili değil. dedi
Kafam karışmıştı. Yüzüme yayılan bir şaşkınlıkla başımı ona çevirdim ve
-Peki neyle alakalı
Çekik gözlü adam sigarassından derin bir nefes alara arkasını döndü ve gözleriyle kısaca bir işaret çaktı... GÖSTERDiĞi YERDE KIZIL SAÇLI BiR KIZ YATIYORDU Zeynep o vakit anlamıştım ki bizim asker ruhlu delikanlı aşık olmuştu.
-Bunun benile ne alakası var ki dedim
-Sen geldiğinden beri bana soğuk davranıyor.
-Offf!! Bu işin içinde değilim dedim halbuki kalbim içten içe Zeynep demiyor değildi. Birde üstelik böyle bir haber aldıktan sonra beynim yeni hormonlar salgılamaya başladı "Aşk"
Fakat bunu hayatımızı kurtaran bir adama yapamazım. Bende sigaramdan derin bir nefes çekerek gerildim
-Bu benimle ilgili bir konu değil. Beni ilgilendiren konu öncelikle ben olmak üzere buradaki herkesin rahatça Konya'ya ulaşması. dedim
Sözyledikerlm Timuçinin pek hoşuna gitmemişti.
-Senin söylediklerinin aksine daha yola çıkamadan 5 kişiyi kaybettim. iyi adamlardı omuz omuza çarpışmıştık. Üsteli Zeynep'in annesi de öldü. dedi
-Bunlar benim suçum değil. Ben her şeyi planlamıştım aksilikler durmadı. Çekik gözlü adam yüzünü buruşturarak sert bir bakış attı ve
-Gibtir lan. diye haykırdı... -
-
1.
0Pampa kendini sansürleme bea
-
1.
-
16.
-10Çok uzatmak istemiyorum... Şehrim ele geçiyor yakında beni de bularak öldürürler.
Ben Yunus...
Size aktardığım hikayeyi Kısaca özet geçmek istiyorum. işgalde Konya'daydım... Ben ve halkım 4 yıl boyunca uğraşarak, çarpışarak şehrin kontrolünü elimize almıştık. Şehri surlarla çevirdik ve kendimizi güvene aldık.
https://encrypted-tbn0.gs...X4JAVW7E1HweWmfp6-lN3aGMi
Kısa sürede yeni medeniyet kurmuştuk. iyi gıda,, temiz su her şeyimiz vardı lakin tek eksiğimiz şehri savunacak asker... Armageddon savaşı yaklaşıyordu. Bu işgal şüphesiz kıyametin kendisiydi lakin Deccali gören olmamıştı.
Taki iki yaz önce surların önünde duran 1 genci fark edene kadar. Kollarının arasında bir kız ve sırtında çantası vardı. Her yeri kız gözlerimizin önünde can çekişe çekişe öldü. Gencin söylediklerine göre kızın adı Zeynepmiş, kendisinin adı da Ahtapot.
Sağ gözü kör olmuştu yüzünün her yerinde çizikler ve yaralar vardı. Hafif topallıyordu... Sıradan biri sanmıştık. Bu hikayeyi şehrin surlarının arasından giren cinlerin beni bulmadan önce anlatmak zorundayım... Armageddon kaybedildi dostlarım. Hikayeyi size Ahtapot'un çantasındaki defterden aktardım.
içimizde beslediğimi bir genç yavaş yavaş beynimizi yıkadı kendini peygamber ilan etti... Ah ne kadar safmışız ona Mehdi dedik. Gerçekleri göremeden. Meğer bizi dünya hayatı için Yecü ile Mecüc'e satmış... Onlar gerçekten surları aşıp geldiler... Halkımı sokaklarda, evlerde kesip biçiyorlar...
Peki... Sizce Mehdi nerede?
SON -
-
1.
0pampa iyi hoşta ben bi gib anlamadım Ahtapotu bunlar aldıktan sonra Ahtapot bunları satmış mı anlamadım
-
-
1.
+1Evet ama panpa. Deccal Ahtapot
-
1.
-
2.
0Deccal olduğunu nasıl anlıyo cinler biyat mı ediyo bide mehdi kim
-
3.
0yalnız efsane hikaye malzemesi vardı gibtin attın neden bitiriyon aq
-
4.
0Yapacağın sona sokam pmp
diğerleri 2 -
1.
-
17.
+1http://www.incisozluk.com...w/k%C4%B1yamete-bir-kala/ beyler küfürlerinize dayanamayarak yeniden yazmaya başladım
başlık yok! burası bom boş!