-
94.
+3Ulan şansa bak tam da süper güç olduktan 1 yıl sonra dünyanın sonu geliyor
-
93.
0(bkz: mübarek kadın mia khalifa)
-
92.
0Hadi rez
-
91.
0Rez okuyacam
-
90.
0Yaz amk okuduk o kadar
-
89.
+6 -1ilk entrye şukuyu basın rezleri alın.
Çok özür diliyorum beyler hepinizden kısa kesmek istedim lakin beğenmediniz o yüzden sürpriz sonlu uzun bir hikaye yazacağım... -
-
1.
0Amk bari kısaca bitirseydin
-
2.
0dıbına kodumun ahtapotu adam akıllı yazsana şu hikayeyi
-
1.
-
88.
+3Emir'in neden bu kadar neşeli bir adam olduğunu o zzaman anlamıştım. Kendini bastırma pgibolojisi. içi o kadar kan ağlıyordu ki kimse beni sıkıştırıp içimdeki dünyayı dışarı açmayayım diye çevresine bu lanet durumda bile ne neşeli görünmeye çalışıyordu..
Beyaz yüzüne bakarak acır bir ifadeyle bakış attım. Gözlerimin anlattığını anlamış gibi "Neden öyle bakıyorsun. Bana acıyor musun yoksa? Merak etme hırsız ben en şefkatlı ailenin içinde büyüdüm "Türk Silahlı Kuvvetleri" " dedi.
Doğruydu. 2019 da alınan bir kararla TSK aktif personellerinin yarısından çoğunu terhis ederek özel askerliğe doğru dönüş yapmıştı. Kimisi yıllarca eleştirdi kimisi mutluluktan kurban kesti ama şöyle bir şey vardı ki Millet olarak içimizde saklı kalan o isteği yeniden ve bir kez daha görmüş olduk. 20 Yaşında kendi iradesi dışında ezberletilmiş o sözü titreyerek söyleyen gençlerin yerine ölmeye öldürmeye gözlerini kırpmadan giden o delikanlılar almıştı. Şimdi dudaklar da bir cümleyle yankılanıyordu "Her Türk Asker doğar"...
Bazısı aç adamın son durağı dedi kimisi parayla yapılan vatan savunmasından ne hayır gelir diye hayıflandı... Lakin Ordu ordu bir nefer nefer millileşen bir ordu görmüştük..
Tabi ki bunların hiçbirisi şuan benim için bir anlam ifade etmiyordu fakat Emir o çelik kollarda büyümüştü. Ailesinin bile kabul etmediği bu zavallı çocuğu TSK hiç düşünmeden göğsüne basmıştı.
iri adamın sözlerinden sonra başımı öne eğerek yürümeye devam ettim. Bir tepenin üzerine çıkmıştık. Çok yüksek olmasa da epey bir alanı görebiliyorduk.
Dur o uzakta ki de ne? -
87.
+2Yemeği yedikten sonra nerede olduğumuzu bakmak için Emirle bakınmak için etrafı turlamaya başladık.Bu adam sanki her baktığımda daha da büyüyordu, merak ederek "Nerelisin" diye sordum.
Hafif bir tebessüm etmişti. Ağzını yayarak "Artık fark eder mi?" diye cevap verdi. Haklıkdı artık her yer aynıydı yani bir nevi yoktu ama merak etmiştim. Israrla "Sadece sordum" dedim.
Derinden bir of çekerek "Hem meraklısın hem de çok konuşuyorsun. Bu seni susturacak ise söylim bilmiyorum" bu dediği beni daha çok heyacanlandırmıştı. "Yani" diyerek direttim.
Emir kafasını iki yanı sallayarak "Bilmiyorum işte dostum. ne yapacaktın" dedi.
-Şey sadece bu iri görüntünün nereden geldiğini öğrenmek istemiştim. Aslında ortada bir esprinin olmamasına rağmen kahkaha atarak omzuma hafif bir yumruk attı. "Hafif dediğim baya sert aslında"
-Gerçekten bilmiyorum
-Ama anlamadım nasıl bilmiyorsun
-Ben Ankara yetiştirme yurdunda büyüdüm. Annemi babamı bilmiyorum. Sanırım Anggaralıyım dedi. Ggg leri vurgulayarak.
Bende Ankaralıydım. Seviyordum şehrimi birbir tonlu Angaram benim
Her semtinde farklı bir adap farklı bir koku vardı. Çankaya bir mekanda elit olurdun Mamak'ın Sincan'ın herhangi bir sokağında "Bebe"... ya da Köşe başlarında duran ağabeylerimizin dediği gibi "La bebe bi sigara kap gel hele"... Beypazarında soda içersin mesela Ayaşta domates yersin. Bir sıkıntın olduğu bağırırdı çocukluk arkadaşın "Başını yesin la gardaş" diye...
Üniversiye gelen arkadaşlarıma hep "Gazi şehir derdim burası, Milli mücadelenin karargahı. Meslisin doğumhanesi. vs vs" Belki topyekün bir elitizm yoktu ama Çukurambar da denk gelinmeyecek siyaside olmamıştı.
Her neyse uzatmak gereksiz şehir milliyetçiliğini ama şunu da eklemek şart 2021 1. lig kupasını Ankaragücü aldığında nasıl boyanmıştı kızılay sarı laciverte... -
86.
+2Sakın kapitalizmi eleştirdiğimi düşünmeyin seviyordu hepimiz özel olmayı... Tüketmeyi ilklere sahip olmayı... Ama öyle bir düzen oluşmuştu ki yemeden foto atar, giyinmek için soyunur olmuştuk...
Başımı kaldırarak düşücünce aleminden sıyrıldım.. ayaklarımı yeni yeni uzayan çimlere serdim ve kararan göğün üzerinde nokta nokta uzanan yıldızlara ve yavaş yavaş silinen aya bakakaldım... işgalden beri bu gök daha bir güzel daha bir parlaktı şehrin ışıkları arasında kala kala göğe bakmaz, bu müthiş manzaradan mağrum kalır olmuştuk.. Mataramda ki sudan bir yudum su alarak sigaramı yaktım...
Etrafa bakınıyor, sigaramdan dumanlar çekiyordum... bu insanlar bu kadar düşünüyorlarmıydı yoksa bende miydi tek sorun... Bildiğimiz dünya yıkılıp gitmiş, bu küçük grubun içinde rezillik içinde yaşarken bile eskiden yaptığımız hatalar üzerine düşünüyordum... Hep aynı şeyler sayıklıyor, kafamın içini kurcalayan aptalca bir filozof havasına giriyordum... Hep yapmıştım bu lakin kendimi hiç bir zaman zeki biri olarak göremedim... Bazen herkes en az benim kadar iç hesaplaşma çekiyordur diyerek kendimi rahatlatıyor bazense paranoyaya bağlayarak kendimi bir deli gibi görüyordum.
Zeynep'in yemek hazır demesiyle kendime geldim... Oysa ki gözlerimi diktiğim yıldızlar ne kadar da güzel gülümsüyorlardı... Bana hep bu saatlerde ilham gelirdi şiir yazarken...
Kelimeler bazen en iyi ifade biçimi olurken bazen de anlatamıyordu dertlerimizi. Bazı duyguların gerçekten karşılığı yoktu dilde...
içimi kemiren çaresizliğin son raddesine ne denirdi mesela. Ya da nefret etmenin bir karşılığı varken nefret ediliyor olmanın dildeki anlamı neydi. Delice bir tebessüm atarak "Sanırım bu kadar aforizma yeter" dedim kendi kendime..
Ayağa kaltkım ve yalın ayak sofraya oturdum sabahtan kalma kokuşmuş balığı ve azcık patates konservesi yedim. Lakin erzağımız tükenecekti bir süre sonra üstelik silahsız ve erzaksız 3 kişiyi yanımızda gezdiriyorduk. -
85.
0R E Z E R V A S Y O N L A N D I N
-
84.
+2Hafızamı zorlayarak nereden gideceğimizi ayarladım. Kimisi arkamda yolculuk yapmaktan çekinse de mecburlardı. Eldeki tek kaynak bendim özellikle yaşadığımız ve kaçtığımızı gören bir müfrezenin takibindeyken ne burada kalmak ne de geri dönmek akıllıca bir seçenekti.Tümünü Göster
Başımı kaldırdım ve güneşin konumundan saatin 12 civarı olduğunu sezinledim.. Tabi ki bunu Timuçin daha iyi yapardı nasıl olsa özel kuvvetlerde yıllarca görev yapmış bir askerdi. Ama ellerinde benden başka bir seçenek yoktu.
"Gidelim" dememle kimisinin homurtusu kimsinin güveniyle yola koyulduk. Onca yolu yürüyerek gitmek hiç akıllıca değildi. Üstelik tehlikeli ve riskli bir yoldu bu...
Uzunca düz lakin çorak bir arazi geçecektik... Mart'ın serinliğinin kuraklığa dönmeden varmak en hayırlısıydı. Hatta yolda bir araç bulmak bizi kurtarıcı bir etken olabilirdi. Yine en önde ben gidiyordum arkamda Eylül ve Emir onların arkasında ise Yıldız Yonca Hamza ve Ahmet vardı En arkadan ise Timuçin ve Zeynep geliyordu.
Ayaklarımın su toplayana kadar yürümüştük... Aklım, fikri ve duygularımda ise tek bir soru vardı. Bunca yıllık yalnızlık ve boşluk yoksa beni aşka mı sürüklemişti. Her ne kadar Timuçin'e karşı Zeynep meselesinde olmadığımı söylesem de sanki tüm vücudum onu sevdiğimi haykırıyordu.
Başımı iki yanna sallayarak "Hayır, Her ne kadar benden nefret etse de Timuçin'e bunu yapamam" dedim O sırada Yonca'nın tiz sesi kulağıma çalınmıştı "Ne o, neyi düşünüyordun".. Yarım ağız bir cevapla "Yok, yok birşey düşünmüyorum"
Yonca'nın bu sıcak tavırları içimi ısıtıyordu. istenmediğim bu yerde tek güvenebileceklerim bu üç kızdı. Lakin içten içe fark edebiliyordum ki Bu kızlarda bu grubun erkekleriyle kısa sürede kaynaşmıştı. Bu beni gereğinden daha çok korkutuyordu. Ya birlik olup beni işimi bitirmeye çalışırlarsa...
Paranoyam yine nüksetmişti. Bu huy bende çok çok önceden beri var olan bir pgibolojik rahatsızlıktı... Lise yıllarımdan kalan lanet bir davranıştı bu... Biliyordum bunun bir kuruntu olduğunu fakat düşünmekten de bir türlü kendimi alamıyordum.. Sanırım bir defa kazık yediğinde böyle oluyordu insan...
insan dost her önüne gelene dost dememeliydi. içten içe rekabete sürüklenen bu kapital dünya da hatta iletişimden arınmak en mantıklısıydı... Yarıştırılan, dövüştürülen, öldürülen bir dünya milleti olmuştuk.. Yıllar gösteriyor ki adım adım gittiğimiz son durak zaten bu kıyametti eğer işgal edilmeseydik sonumuzun yine de aynı olması çokta uzakta değildi.
Kapitalizm bir örümcek ağı gibi her yeri sarmıştı. Popüler kültür ilmek ilmek işliyordu, tüketim çılgınlığını... Kozmetik şirketleri en çok kar eden ilk 100 firmalara girmiş, internete bağlanayan insan kalmamıştı... Profil üstüne profil, ödün üstüne ödün... Aynı evde yaşayan ailenin birbirinden haberi kalmamıştı ki...
Ve en önemlisini artık konuşmanın, iletişim kurmak olmadığı sohbetler eder olmuştuk. Tanımıyorduk 10 senelik arkadaşımızı... Ailesinin ne iş yaptığını, sıkıntısı, kederini ve hatta doğum günlerini, notlarını, aşklarını, içinde kalmışlıkları...
Alkol tüketmeden sarhoş olan bir nesil yetiştirmiştik... -
83.
0Buraya rezz
-
82.
0Park amk
-
81.
0adam seri seri yardırmış aq
-
80.
+4Dakikalar sonra herkes uyanmış, dün kaybettiklerimizi anmadan işlerine koyulmuşlardı. Kimisi bir misina ile balık avlamaya çalışıyor kimisi bir çeşme bir su kalıntısı arıyordu. Doğrusu hayretler içerisindeydim. Çok tuhaf bir olay dönüyordu etrafımdan benim gibi hissiz bir adamın bile ruhu rahat değilken bu insanlar senelerce beraber yaşadıkları insanları hemen unutmuşlardı.
içimden "Orduda bunun eğitimi veriyor olmalılar" diye geçirerek öylece kalakaldım. Şimdi anlıyordum ki insanın en çok değer verdiği şey canıymış daha 24 saat öncesinde canlı canlı yanan insanlar görmeme rağmen olayı akışına bırakmış, sadece sıranın bana gelmesini bekleyerek. Hazırlanan sofraya oturdum.
13 kişi kalmıştık halbuki daha dün sabah ki kahvaltımız 18 kişiyleydi.
Kılçıklı limonsuz az tuzlu iğrenç bir balığı mideye indirdikten sonra kalktık. Alnımın sol üstünde kızıl bir yara vardı. Pıırtılaşan kan zaman zaman sızdırıyor, başımı derin bir ağrı alıyordu. -
-
1.
0pampa balık avlıyo ama su kırıntısı mı yok xde
-
1.
-
79.
+1Etrafıma bakındım lakin çok karanlıktı başımı iki yana sallayarak
-Gündüz baksam daha iyi olacak dedim. Çok uykum vardı bu kadar yürüyüş ve yorgun beni bitirmişti. Çocuğun cevabını bile beklemeden çantamı başımın arasına koyarak uykuya daldım.
Sabah olduğunda her şey daha berraktı. Masmavi bir göl ve etrafı göz alabildiğince kaplayan eşil burası Eymir olmalıydı. Buraya daha önce de gelmiiştim zaten eğer hatırlamasaydım aklıma gelir miydi bilmiyordum dünkü çarpma beni fazla sarsmıştı. Yaram hala kapanmamış ara ara ağrısı nüksediyordu.
Doğrularak ayağa kalktım hiç kimse nöbet tutmamıştı. Halbuki Timuçin böyle bir şeye asla izin vermezdi tabi kendisi tutmuyorsa. Etrafa tekrar bakındığımda gödüm ki çekik gözlü oğlan gele yakın oturmuş, sigara tüttürüyordu. Dün geceden kalan açlıkla midem kazınmıştı fakat bir matara kapıp yanına oturdum
-Bir sigara verir misin?
-Al... Zaten benim sigaramı bana veriyordu. Ama yüzündeki nefert ve isteksizlik herhalinden belli oluyordu.
-Neden benden nefret ediyorsun?
-Her şeyi kendinle alakalı sanma Ahtapot... Bu seninle ilgili değil. dedi
Kafam karışmıştı. Yüzüme yayılan bir şaşkınlıkla başımı ona çevirdim ve
-Peki neyle alakalı
Çekik gözlü adam sigarassından derin bir nefes alara arkasını döndü ve gözleriyle kısaca bir işaret çaktı... GÖSTERDiĞi YERDE KIZIL SAÇLI BiR KIZ YATIYORDU Zeynep o vakit anlamıştım ki bizim asker ruhlu delikanlı aşık olmuştu.
-Bunun benile ne alakası var ki dedim
-Sen geldiğinden beri bana soğuk davranıyor.
-Offf!! Bu işin içinde değilim dedim halbuki kalbim içten içe Zeynep demiyor değildi. Birde üstelik böyle bir haber aldıktan sonra beynim yeni hormonlar salgılamaya başladı "Aşk"
Fakat bunu hayatımızı kurtaran bir adama yapamazım. Bende sigaramdan derin bir nefes çekerek gerildim
-Bu benimle ilgili bir konu değil. Beni ilgilendiren konu öncelikle ben olmak üzere buradaki herkesin rahatça Konya'ya ulaşması. dedim
Sözyledikerlm Timuçinin pek hoşuna gitmemişti.
-Senin söylediklerinin aksine daha yola çıkamadan 5 kişiyi kaybettim. iyi adamlardı omuz omuza çarpışmıştık. Üsteli Zeynep'in annesi de öldü. dedi
-Bunlar benim suçum değil. Ben her şeyi planlamıştım aksilikler durmadı. Çekik gözlü adam yüzünü buruşturarak sert bir bakış attı ve
-Gibtir lan. diye haykırdı... -
78.
+1https://img-s1.onedio.com ... 12f7ea6409c656ac1be7e.jpg
Biraz önce Taurus AVM yi geçmiştik. Önceden binalardan ve gürültüden fark edemediğim Odtü oranları şimdi tüm çıplaklığıyla karşıdaydı. Bu nefretin vegaıbın ortasında bile bir muzice yaşanıyordu. O müthiş ağaçlar tüm kudretiyle yolları, kaldırımları yararak hapsoldukları tellerin arasından fışkırarak taşıyorlardı.
Daha sadece 4 yıllık bir ara yaşanmasına rağmen şehirden onlarda paylrını istercesine saldırmışlardı toprağa. Belki insanlık tükenecekti ve yine belki de bu amansız işgal son bulacaktı. Fakat bilmemiz gereken bir şey vardı ki doğa her zaman kazanan olarak dimdik duracaktı. Bize karşı, varlığımıza karşı...
Düşünmek, düşünerek yürümek işte zamanı kıran ve neyin ne olduğunu bitiren olay... Ben de işte öylece yürümüştüm. Yanımda adımlayanlara karşı... Herkesin yaptığının aksine ben artık temkinli olmaktan bıkmıştım... Arbaletimi indirerek gelecek her türlü tehlikeye karşı göğsümü diktim ve yürümeye devam ettim...
Bir süre sonra Hamza'nın beni sersmesıyla kendime geldim
-Yeter dinlenmemiz gerekiyor
-A- aaaaa neredeyiz...
Hava kararmıştı. Bilincin acaba ne kadardır kapalıydı. Düşünceler beni ne kadar hapsetmişti kendine
-OOOOOoooo sen gitmişsin be abi. Otur şöyle" Derin bir dipsizliğin ortasında çimlere uzandım. Etraf ağaçlık ve karanlıktı sanırım epeyce yüzümüştük. Çocuğun yüzüne bakarak
-Neredeyiz. dedim. Lakin hamza da bana aynışiddetle
-Asıl sen söyle neredeyiz. unuttun mu harita sensin. -
77.
+1Düşüncelerimden Emir'in sert sesinden çıkan çocuksu cümlelerle sıyrıldım "Dışarısı temi görünüyor, dilerseniz hareket edelim" Bu adamın dev görüntüsünün altında ne yatıyordu acaba. Ne yaşamıştı. Sorularım çoktu lakin vakit yoktu. Başımdan bez parçasını çektiğimde kanamamın durduğunu fark ettim. Çantamı sırtladım ve silahlarımı kontrol ettim bende ekgib yoktu lakin matarasını, erzağını otobüste bırakan birkaç kişi vardı.
Onlar bizi epeyce meşgul edecekti... Toparlanarak tekrardan yola koyulduk. Etraf yine çok sessizdi umarım bu defa işler istediğimi gibi gider... En arkadan yol alan Zeynep'in yanına sokularak
-Allah rahet eylesin. dedim fakat yüzünden düşün binparçaya bölünmüştü. Haifiçe başını sallayarak
-Sağol. dedi sesi duyulamayacak kadar kısık çıkmıştı.
Onun o hali kalbime bir mızrak gibi girmişti. Onu ve ailesini düşündüğümden değil. Kendi ailemi merak ettiğimden. Onlar farklı bir şehirde yaşıyordu. Olayların başlangıcından iki gün önce konuşmuştum annemle hayallerimden bahsediyor dua istiyordum...
Fakat o ilk zamanlar kadar düşünmüyordum onları. Hatırım yavaş yavaş silmişti ailemi. Erkek kardeşim kız kardeşim hepsi birer birer yok olmuşlardı hafızamdan. Yumruğumu sıkarak "Bu nasıl bir lanet" diye geçirdim içimden.
Nasıl bir lanet ki bize en sevdiklerimizi bile unutturmayı başarıyordu. Nasıl bir kıyımdı ki kendimizden nefret etmemize neden oluyordu. Başımı kaldırarak sessizce birkaç küfür savurdum ve gözlerimi kapadım.
Anlıyordum insanın canının ne kadar tatlı olduğunu. Hayvanlar gibiydik sadece ruhunu daha geç teslim etmek isteyen hayvanlar. içgüdülerimizle hareket ediyorduk yaşamak yaşamak yaşamak... -
76.
+1Bir saat kadar sonra Emir ve Hamza ilk defa dışarı çıkma cesareti göstermişlerdi. Ahmet koluna sarılan bez parçasıyla yere yatmış, bekliyor Timuçin ise zemine sert adımlarla vururken elini çenesine zütürmüş, düşünüyordu. işte bu manzara beni kendimi sorgulamaya zütürdü. Ben Ahtapot düşündüğüm kadar zeki değilmişim.
Halbuki her şeyi planladığımı düşünüyordum. Fakat durum şimdi içinden çıkılamayan bir hal almıştı. Kendimi yeniden yere bırakarak geniş kubbeyi izlemeye başladım. Her zaman merak etmiştim mabetlerin ihtişdıbını...
Ezelden beri o müthiş medeniyetler en geniş kubbeli mabetleri yapmak için birbirleriyle yarışmışlardı. Süleyman Mabeti zamanının en irisiydi. Lakin onu Ayasofya geride bırakmıştı. Hatta rivayet oydu ki Doğu Roma Kayzeri Ayasofya'nın bitişinden sonra "Seni geçtim Süleyman" diye bağırmıştı. Çok değil şehrin bir sonraki imparatorları onuda geride bırakacaktı.
Hep böyleydi aslında halklar açlıktan ölürken Mabetler birbiri ardına sıralanıyor, büyüyorlardı. Ve hatta el değiştiriyorlardı. Ayasofya Kilise iken Cami olmuştu -
75.
0Gösterdiği yer bir Camii idi.
işgaller başladığından beri hiç bir camiiye girmemiştim. Zaten gördüğümüz binada eskisi gibi bir yer olmadığını belli ediyordu. iki minaresinden biri yerle bir olmuş, kubbesinde küçük delikler meydana gelmişti.
Grup hiç düşünmeden ayağa kalktı ve son güçleriyle kendilerini camiinin içine attı. Tozlu halılar ve yerle bir oluş bir minber. Mabetler ilk saldırdıkları yerlerdi bir de tabi ki kutsal kitaplar. Raflar yerdeydi lakin kitaplardan hiçbir iz yoktu... Zaten bende cumadan cumaya müslüman olan klagib biriydim. Fazla ırgamadan kendimi halının üzerine bırakıverdim.
Başımdan akan kan şimdi yumuşak zemini boyuyor, kan kaybı ilginç bir hissizlik ve halsizlik yaratıyordu. Etrafta dönen diyaloğu, olayı anlayamıyor, duyamıyordum. Yonca'nın sesiyle kendime geldim... "Çantan bende"
Düşünceli, mantıklı bir hareketti lakin şimdi sırası mıydı. Peşimizde bir müfreze vardı ve bu kızın derdi gibik çantamdı. Ellerimle gitmesini işaret ederek kanayan yaraya, çantadaki kirli kıyafetlerimden birini bastırdım. Kirden dolayı ölmezsem sanırım kafa yarığından nalları dikmezdim.
Bir süre sonra kendimi iyi hissetmeye başladım. O vakit anladım ki bizim grup ölen arkadaşlarına ağlıyorlardı.
Zeynep başını yasladığı mavi çinili duvara yaslamış, gözyaşlarının yanaklarından süzülüşüne izin vererek sabit bekliyordu. Emir ise Ahmet'in omzuna saplanan oku çıkarırken Hamza'yı teselli etmeye çalışıyordu. Fakat gözlerimi grubun üzerinde gezdirdiğimde anladım ki Zeynep'in ağlamasının sebebi Annesiymiş...
Kadın arkada anarak can vermiş ve en kötüsü bunu kızı canlı şahit olmuştu.
Ama o zaman anlamıştım. Herşey filmlerde ki gibi olmuyormuş, öz annesi dahi olsa kahramanlığa kalkışamıyormuş insan. O yüzden kendime daha fala dikkat etmeliydim. Bana benden başka yardım edecek kimse yoktu.
başlık yok! burası bom boş!