-
51.
+2O sırada Timuçin geldi ve beni yakamdan tuttuğu gibi çimlerin üzerine devirdi. Palasını tam vuracaktı ki. Patron kan dolu ağzını tekrar açtı
-Timuçin! ardından acı bir öksürük... Timuçin bir anda durdu ve Elindeki palayı bana nefretle bakarak yere fırlattı hiçbir şey söylemeden Patronun başına geçti ve
-Dayan patron sseni kurtaracağız
-Timu-çin...
-Evet Patron
-Bu hırsızı izle-yin siz-i Kon-ya ya zütür-sün.
-Emredersin patron.
Zelihada Zeynepte hala ağlıyordu. Birkaç saniye sonra derin bir nefes akciğerlerden çıkıp dünyanın atmosferine karıştı ve bir hayat daha söndü.
Daha sonradan öğrendim ki Patron dedikleri 2019 de terörle mücadele için kurulan aşırı imtiyazlı bir askeri birimin komutanıymış bu yüzden ona patron diyorlarmış grupta Hamza ve Zeliha hariç herkes o birimin bir üyesiymiş. Zeynep bile terörle mücadele timinin bir parçasıymış.Çokta şaşırmamıştım doğrusu bu kadar organize bir grubu ancak askeriynin çıkaracağı çok barizdi.
Her neyse beyler hıçkırıklar içinde cesetlerimizi gömdük onlardan ayrılmak o kadar da kolay olmadı tabi benim için değil ben hala artan erzak ve suyu düşünüyordum her neyse beyler parkın bir köşesine isteksizce mezarlar kazıldı. Yıkanmadan cnaze namazı kılınmadan ölülerimizi ağır ağır gömdük. -
52.
+1Saatler geçmiş, gözleredeki yaşlar yavaş yavaş kurumuş duygular daha da körelmişti. Herkes bir yere odaklanmış düşünüyorlardı. Buradan sonrası nasıl olacaktı bunu düşünüyorlardı. Bu adamların hepsi emir almaya o kadar alışmışlardı ki kendi iradelerini artık kaybetmişlerdi.Tümünü Göster
Nefisleri körelmiş duyguları törpülenmişti bu adamların artık emirlere itaat eder, hayatlarını kontrol edemezlerdi. Bu adamlar insandan çok daha çok artık bir melek gibiydiler.
Patronun ölmesi, içlerinden birinin ölmesi gibi değildi onun ölmesi artık çobanını kaybetmiş bir koyun sürüsü gibi olmalarını sağlamıştı. Artık emirler yok artık yol gösteren yok artık özgürlük ve düzensizlik vardı. Disiplin ve hedefler gitmiş yerine kargaşa ve başıboşluk gelmişti.
Bende içimden birşeyler kaybetmiştim. Her ne kadar bir asker olsa da Patron kafa dengi ve mantıklı bir adamdı. Timuçin acaba Patronun diyeceğini uygulayacak mıydı yoksa kendi kafasına göre mi davranacaktı. Bu çekik gözlü asker beni oldukça ürkütüyordu.
Yaslandığı meşe ağacının önünde neler ddüşünüyordu acaba, kestirmesi oldukça güç bir kuramdı bu.
Saatler akıp geçmişti. Aklım yine o güne kayıverdi, gözlerimi hafif kıstım ellerimi ve ayaklarımı tamamen saldım derin derin nefes almaya ve arkama yaslanmaya başladım.
"Mermi sesleri çığlıklar ve peş peşe yıkılan dev binalar. Dehşet doluydu. Yollara çarpan postal ve pençe sesleri. Yolların kenarlarına ve kraterlere biriken kara ve kırmızı kanlar. Yerlere düşen kılıçlar, g3ler miğferler, roketatarlar, cesetler vb.
Ülkenin hatta dünyanın dört yanı işgal altındaydı. Kışla hala son ses siren çalıyordu.
Birden tam tepemizden bir f16 geçti adından bir tane daha ve ardından bir tane daha, ardından kızılay avm ve güven parkta meydana gelen korkunç patlamalar, jetler ardından Konur sokak ve Sakarya caddesini de bombaladı.
Bomba seslerinin ardından helikopter seslerini boğdu, kışlandan birkaç Skorsky helikopteri kalmış, Kızılay'ı ve Maltepe caddesini tarıyor arada korkunç patlamalar yaşatıyorlardı. Biz ara sokaklarda koşarak canımızı kurtarmak için çabalıyorduk"
-Hırsız. diye bir sesler kendime geldim bu Timuçindi. Diğerlerine dönerek
-Ya bu hırsız olmasının yanında hem sağır hem de deli bu adama mı güveneceğiz? sonra bana tekrar dönerek.
-Lan hırsız bin.
Beni sinirlendiriyordu bu adam öfkeleniyor fakar şimdilik ses çıkarmıyordum.
-Sana diyorum lan
-Efendim
-Bak bana şerefsiz yaratık, adamlarımız öldü eğer bu tekrarlanırsa , Konya ya parça parça gidersin. Bunu kulağına küpe yap.
-Tamam
-Hah akıllı ol hırsız
Kalktım ayağa ve Akdeniz caddesinin delik deşik ve üzerinde koca bir tankın olduğu lacivert yolunu gösterdim.
-Buradan devam edeceğiz.
Herkes ayağa kalktı artık 14 kişi kalmıştık. 6 kadın 8 erkek. Hedef Milli kütüphaneydi ve yaklaşık yarım saatlik mesafedeydi. Gecenin karanlığı da dahil.
Zeliha hala için için ağlasa da Zeynep yılların askeri olması onun bu durumu kolay atlatmasını sağğlamış olmalıydı. Yüzünde kararlı ve nefret dolu bir bakış vardı. Hamza üzülmekten çok korkmuştu, galiba Patronu sevmekten çok bir koruyucu gibi görüyordu. Artık onun büyülü korkuma iç güdüsü yoktu artık benim pasif yaşam mücadelem ve Timuçin'in panik öfkesi vardı.
Bu özellikler bizi ne kadar hayatta tutardı bilmem ama artık daha fazla yiyeceğimiz ve suyumuz vardı. -
53.
+1Yerimizden kalkmıştık ki Emir tanka girmek istediğini belki bir şeyler bulabileceklerini söyledi. Tabi aralarından bir gönüllü çıkmayınca gruba en son katılan hırsızı tankın paslı ve eğilmiş gövdesine sokmak istediler.
Bu görevi hiç istemiyordum ama sırtıma değen bir pala benim fikrimi değiştirmeme neden oldu.
Tankın kapağını Timuçin ve Emir kaldırdı ve yeşil basamaklara basarak tankın cehennem gibi yanan gövdesine dalıverdim.
içeride 2 tane üniformalı iskelet bana bakıyor ve kemikli yüzleriyle baka gülüyorlardı. ilk gördüğümde korksam da sonradan onların birer ölü olduklarını bana bir halt edemeyeceklerini aklıma kazıdım. Etrafta işe yarar şeyler arıyordum.
Tankın gövdesine yayılmış ve artık sararmaya başlamış kağıtlara bakıyor yazılanları hızlıca okuyordum ama ne var ki kayde değer bir bilgi yiyecek bir lokma bir şey yoktu artık kokmuş mataralarındaki su da kan rengine dönmüştü.
Tam çıkıyordum ki önünde yere serilmiş, subayın kemikleşmiş parmaklarında ki bir colt m1991 gördüm. Hemen elime aldım ve şarjörü açtım içinde 4 fişek kalmıştı namluyu kontrol ettim namluda da bir mermi vardı hemen tabancayı kamuflaj gömleğim ve koyu siyah dar pantalonum arasına belime taktım ama bunu onlara söylemeyecektim.
dışarı çıktım bir halt bulamadığımı kayde değer bir bilginin ve ne yiyeceklerinin nede içeceklerinin var olduğunu söyledim. -
54.
+2Biraz sonra yenide grubun en önünde ilerliyordum. Patronun ölümü fazla zaman kaybettirmişti. akşam olmak üzere, bizse hala korunaklı bir yer bulamamıştık. Caddeyi boydan boya katediyorduk, lakin insan yaşdıbına dair hiçbir veri yoktu.
Daha birkaç yıl öncesine kadar Ankaranın siyasetinin ve eğlencesinin göbei olan bu caddeler şimdi paslı arabalar ve tanklarla dolmuştu. O korunaklı bahçeli apartmanlar, kafeler, işyerleri hepsi yerle birdi.
Bu manzara tüylerimi diken diken ediyor, kalbime korku salıyordu.
Önceleri hafif kilolu, beyaz bir çocuktum şimdi ise tenim güneşten kararmış, epeyde kilo ermişti. Saçlarım dökülmeye başlamış, hafiften de paranoya başlamıştı.
Ne aman ani bir hareket olsa ürker ve istemsizce kendimi korumaya alır olmuştum. Bunca yıllık yalnızlık ve dehşet duygusu ister istemez insanın pgibolojisini de bozuyordu.
"Offf" çektim içimden güneşin sema da başını görüyor birde ardımda bana bel bağlayan insanları. Açıkçası bu onlar içi çok acınası bir durumdu. -
55.
+2Caddenin sonuna vardığımızda eskiden Milli Kütüphane olarak bldiğim binayı gördüm. Şimdi o eski haşmetinen geriye sadece birkaç katı kalmıştı. Ek bölümler yıkılmış, beton bloklar sokaklara düşmüştü. Başımı arkaya doğru çevirerek gözlerimi grubub üerinde gezdirdim.
Kadınlar ortda tek sıra halinde ilerliyor ve ellerindeki yaylarla her bastıkları adımda etrafı kolacan ediyorlar, erkekler ise kadınların sağve sollarına dizilmişler palalarıyla onları izliyorlardı.
Nizam ve düzen tamam lakin kendilerinden ve ne yapacaklaından bir haberlerdi. Belki de bu lanet başladığından beri ilk defa kendi kaderlerini belirleyeceklerdi. Hemen ardımda ilerleyen Timuçine bakarak
-Bu gece burada konaklayalım ertesi gün devam ederiz
-Güzel olur, Ankara bu ayda geceleri soğuk terörü estirir
-içerisi hem korunaklı olur hemde ateş yakabiliriz
Konuşmamıza Zeynep katılarak.
-Ya içeriye mevzi almışlarsa dedi. Çok haklı bir noktaydı doğrusu genelde bu tip yerleri karargah yapıyorlardı. Lakin dışarıda nöbet tutan birilerini görmemiş olsamda
-Olabilir. Kontrol etmek gerek. iyerek karşılık verdim.
Kız sözlerimden sonra kaşlarını çattı ve "Ben giderim" dedi. Onu Ahmet ve Hamza takip etti. Timuçin sırıtarak bana baktı ve "Sessiz adamsın sende onlara eşlik etsen iyi olur" diyerek beni ateşin içine attı.
Mecburdum kabul etmeye. Güvenlerini sağlamalydım -
56.
+2Belimde bir oyana bir bu yana sallanan kılıcımın kılyla hafif adımlarla en önden kütüphanenin bahçesine daldım. Yer deir çubukları sarmalayan beton bloklarla ve dev bıinanın yüzlerce penceresindn yerlere serilen camlarıyla doluydu.
Her adım camları kırıyor cıtırtısız yürünmüyordu. Ahet hemen arkamdaydı onu Zeynep ve Hamza takip ediyordu. Diğerleri ise girişte mevzi almış, bizim vereceğimiz haberi bekliyorlardı.
Binanın göçmüş kaverengi kapısını aralayarak içeriyi adımlardım zemin katın tavanında herhangi bir yıkıntı yoktu. Yer toz ve kağıt parçalarıyla doluydu. Kitaplar devrilmiş, onlarca yılın birikimi oraya buraya savrulmuştu. Ders çalıştığım sıralar, sandalyeler devrilmiş,4 yıl önceki o malum günde burada kim varsa kanlarıyla yerleri boyamışlardı.
Yer yer iskeletler ve kişisel malzemeler görüyorduk. Sırt çantaları, kalemlikler, yarısına kadar içilmiş, su şiseleri ve yağmaya maruz kalmış otomatlar.
Daha binaın ortasına kadar yürümemiştik ki üst katta hareket eden bir şyin adım sesleriyle irkildik. -
57.
+1Zeynep titrek kısık bir sesle gözlerimin içine bakarak "Yukarıda birşey var" diye fısıldadı onu Hamza "Yalnız olmayabilir" diyerek takip etti. Ahmet palasını sıkarak "Bakmamız lazım" dedi.
Doğrusunu söylemek gerekirse korkuyordum. Lakin bir çocuğun ve kızın dahi cesaret ettiği bir şeyi yapamamak ta gururuma dokunuyordu. Bacaklarımın titremesine ani olarak "Bakalım" dedim
Sağdan soldan eksilen basamaklara ilk adımımı atmıştım ki yukarıdan tiz bir ses duydum "Gelen var" bu bir kız sesiydi. Yukarıdakiiler insan olmalıydı. Yüzümde oluşan bir tebessümle içinmden "Paçayı yine kurtardık" diye geçirdim.
Bağırarak "Dostuz, kaçmayın" dedim.
Lakin karşılık yoktu. Zeynep, Hamzaya dönerek kısık bir sesle "Bizimkileri çağır, yukarıda insanlar var" dedi.
Çocuk kapıya doğru hızla adımlarken birde merdivenleri hızla tırmandık. -
58.
+1ikinci kata girdiğimizde gökten salona doğru sızan güneşle karşılaştık. Tavanda yer yer delikler vardı ve yere düşen küçük beton blokları fark ettim. Tozdan ve topraktan zemin tamamen kaplanmış her adımda birkaç santimlik ayak izlerimiz oluşuyordu.
Bu kızın da ne tarafa doğru gittiğini gösteriyordu lakin izler tek başına olmadıklarını gösteriyor, en az 3 kişinin burada sığındığını açık ediyordu.
Gülümseyerek kızın adımlarını takip etmeye başlamıştım ki ayağıma dolanan iple kendimi tavana asılı buldum. Tuzağa düşmüştük, Arbeletim ve çantam sarsıntıyla ellerimden kayarak yere düştü. Ayağıma kalınca beyazz bir ip dolanmış beni yerden bir buçuk metre kadar yukarıya baş aşağı asmıştı.
Panikle kılıcımı çektim lakin bir ok ucunun enseme değmesiyle ellerimi aşağı doğru sarkıttım.
Ayni şey Ahmet ve Zeynep'in de başına gelmişti. iki kız oklarını onlara doğrultmuş, bizimkiler bir kelime, hiç hareket edemeden silahlarını yere bırakmışlardı.
Ardımdaki kız sert bir sesle "Kaç kişisiniz"diye sordu.
Bulunduğum duruma uygun bir şekilde " "14" dedim benimle "15" " Kız okunu bastırarak "Ne istiyorsunuz" diye sordu. Galib neden korktuğunu anlamıştım yağma ve ölüm. Yuuşak bir onla "Korkmanıza gerek yok tek istediğimiz sıcak bir gece ve konaklamak hırsızlık gibi bir niyetimiz yok" dedim.
Kızıl saçlı kız beni takip ederek "En azından onun harcindekilrin" dedi.
Kız, ardımdan bağırarak "Ne?" diye sordu -
59.
+1Zeynep sesini titreterek "Yok bir şey sizinle bir ssorunumuz yok, eğer burada kalmamıza izin verirseniz yemeğimizi palaşabiliriz" dedi lakin kızıl saçlı kızın ardındaki okçu "Bence sizi delik deşik etmeliyiz" diyerek karşılık verdi.
Zeynep başını hafifçe çevirerek "Bu size ne kazandıracak üstelik bir sizden çok daha fazzzlayız beni öldürseniz bile intikamımı alacaklardı" dedi. Doğruyu söylüyordu. Bunun kimseye bir faydası olmazdı ve zaten yüksek ihtimalle burada katledilirlerdi. Belki benim ir değerim olmazdı ama Zeynep'in annesi kızının kanını yerde koymazdı. Söze karışarak "Çantam yerde sizin olsun yeter ki bir gecelik konaklamamıza izin verin" dedim -
60.
+1Arkamdaki kız bir süre sessiz durduktan sonra "Tamam ama size nasıl güvene biliriz" dedi. Hemen dudaklarımı aralayarak "Bizden sadece 1 kişi de silah olsun diğer tüm silahları toplayabilirsiniz" dedim. Bu fikrim Zeynep'in ve Ahmet'in pek hoşuna gitmemişti ki lakin mecburduk.
Kız enseme bastırdığı oku indirerek "Peki toplayın silahları ve oturdun bunları" dedi. O da çok iyi biliyordu ki bizimle kolay kolay başa çıkamazdı. Ama benim aklımda bu küçk kızlardan çok Timuçin vardı. O bu gençleri öldürmek isteyebilir veya silahını vermek istemeyebilrdi.
Ben onu düşünürken grubun geri kalanları da yavaş yavaş merdivenleri çıkmaya başladılar.
Bu küçük çetesi olduğunu düşündüğüm kız bağırarak "Orada kalın yoksa arkadaşlarınızın beynini toplarsınız" dedi.
Tamda düşündüğüm gibi Timuçin "Onları ırakın ve kaçın yoksa sizi lime lime" ederim diyere karşılık verdi.
Onun sözlerinden sonra kız bana dönerek "Söyle onlara silahlarını bıraksınlar" fakat ben başımı sağa sola sallayarak "Beni dinlemezler" dedim. Kız sinirle yayının kasasıyla anlıma bir darbe indirdi ve Zeynep'e yönelerek "Söyle onlara" dedi.
Kızıl saçlı kız hiç memnun olmayarak "silahlarınızı indirin ve tek sıra halinde yavaş yavaş çıkın" dedi. Timuçin'in homurtusu buradan dahi duyuluyordu öfkeyle "Tamam" diye bağırdı. -
61.
+1Bir saatlik bir işim çıktı bitirip birkaç uzun part daha atacağı bugün. Gerisi yarına bir hafta falan sürecek hikaye
Biraz sonra grubun hepsi yan yana duvarın dibine dizilmiş, ellerinden silahları ve çantaları alınmıştı. Timuçin bir kı tarafından yenilmeyi hazmedemiyordu "Neden teslim olduk" diye söylendi. Başımı ona çevirerek "Bana güven yarın buradan çekip gideceğiz" dedim.
Timuçin, Zeynep'e dönerek "Bu aptala güvenmiyorsun değil mi?"" diye homurdadı. Lakin bir esir eden esmer kız yayını Timuçin'e doğru gererek "Sussan iyi edersin" dedi. Çekik gözlü adam dişlerini sıkarak "Gün olur konumlarımız değişir elbet" diyerek karşılık verdi.. Kızsa "O aman ihtimale belki de son vermeliyim" diyerek yayını iyice gerdi lakin araya Ahmet girerek "Dur ne dediysen yaptık" dedi.
Kız kaşlarını çattı ve yayını gevşeterek "Sadece oyun oynuyordum" dedi. Doğrusu saçı ve teni temiz görünüyordu. üstelik yüzünün rengi yerinde ve özleri parlıyordu kesinlikle iyi besleniyor ve temiz suya ulaşıyor olmalıydılar.
Kaşlarımı çatarak kıza döndüm ve "Aca sözünüzde duracak mısınız?" diye sordum "En az birimize silah verin ve serbes dolaşım yapabilelim" kız kaşlarını hafifçe kaldırdı ve tebessümle "Sana pek güvenmiyorlar" dedi ve yere düşürdüğüm arbeletimi uzattı. "Kalkabilirsiniz ama ben olsam fazla uzaklaşmazdım her yer tuzaklarla dolu" diye ekledi. -
62.
+1Gece karanlığı iyice çökmüştü. Tavandan içeri dolan dolunayın ışığını, yaktığımız ateş bastırıyordu. Dokunmaya kıyamadığımız raflar ve kitaplar şimdi çatır çatır yanıyor, bizse bu ateşle hem ısınıyor hem de yemeğimizi pişiriyorduk.Tümünü Göster
Birazcık sulu patates ve bolca yabani kuş eti. Koca salon tozla ve kremit kalıntılarıyla doluyu sıralar sandalyeler her şey ama her şey dağılmıştı. Bütlere hazırlandığım, finallerde sabahladığım bütün atmosfer tamamen dağılmış, yerine kasvet ve dehşet gelmişti.
Kızlardan çete lider yanıma yaklaşarak çantamda bulduğu sigaradan bir tane uzattı. "Al, biraz konuşalım" dedi ve elini uzatarak "Ben Yonca" diyerek ekledi. Kız esmer tenli siyah saçlı ortalama güzellikte orta boylarda klagib bir Türk kızıydı. Elini sıkarak "Ahtapot" diye karşılık verdim.
"Neden buradasınız. Bizi senelerdir kimse rahatsız etmiyor." dye sordu Kaşları çatılmıştı. Sigaralarımızı yaktık ve birer duman çektik. Başta kararsız kalsam da sonradan bir arar gelmeyeceğini düşünerek planımzıı anlatmaya başladım.
"Konya'ya gidiyoruz" kız ilk cümlemin ardından kahkaha attı. "Nasıl yani bildiğimiz Konyaya mı? Neden?" hem alaya alıyor hem de merak ediyordu. Ona aldırış etmeden konuşmaya devam ettim "Savaş lehimize dönüyor gibi"
Kız şaşkınlıkla "Nasıl yani?" diye sordu
"Konya da bir grup insan şehri temizlemiş, temiz su ve gıda depoluyorlarmış. Sadece orasıda değil, Bakü, Roma, Kudüs'te temizlenmeye başlamış." diyerek soruna cevap verdim. Kız söylediklerimden sonra başını hfifçe kaldırarak "Peki sen bunu nereden öğrendin" diye sorularına yeniden başladı.
Yüzümü kararlı bir ifade takınarak başımı çevirdim ve "Önce sen söyle bakalım nasıl bu kadar temizsin ve nasıl bu kadar uzun süre yaşamaya devam edebildiniz?" Esmer kız afallamıştı lakin söylemek zorundaydı suratına oturttuğu ciddi bir ifadeyle dudaklarını araladı ve "Çatıya bir su deposu yaptık yağmur sularını biriktiriyoruz fazla temiz olmasa da içilir durumda. ihtiyacımız olanı alıyor geri kalanını güneşe ılımaya bırakıyoruz. Ilıyan su banyomuza ve çevreden kuşları çekiyor " dedi ve gerilerek "Etrafı tuzaklarla donatmıştık gelenler korkup kaçıyor geceleri ise raflardan yaptığımız cin kuklalarını pencerelere ve kapılara bırakıyoruz. Böylece insanlar korkuyor, cinlerse bizim bölgemiz diye ilişmiyor" dedi.
Doğrusu zekalarına hayran kalmıştım. Hiçbir yere ayrılmadan burada yaşayabiliyorlardı. Ama aklıma takılan bir şey vardı hemen sordum "Kışın?" Kız gülümseyerek "Burada bir milyon kitap vardı." dedi anlamıştım.
Açıkçası bu nadide eserlerin ve bilgi birikiminin yok olması korkunç bir haldi ama mecbur kalmışlardı.
Kız ince sesiyle "Sıra sende nereden öğrendin" yüzümü buruşturarak "Bir muhafız cinden" kız yeniden bir kahkaha attı "Hani gezegenimizi işgal eden muhafız cinlerden" son birkaç gündür fazlasıyla alaya alınmıştım -
63.
+1Kız yüzüme bürünen ciddi ifadenin ardından "Sen ciddisin. Şimdi bilmem kaç kilometreyi bir cinin sözüyle mi? gideceksiniz" tebessümle "Bulursak sağlam bir arabada işimizi görür" kız başını sağa sola sallayarak "Bu kadar adama bir araba yeter mi?" dedi Dudaklarımı bükerek "Belki bir otobüs" dedim.
Kız ciddiyetimi sezmişti -
64.
+2ilk entrye şukulamaya devam geldim.
Kız arkasını dönerek birkaç adım attı ve omzunun üzerinden bakarak "Peki bizde gelebilir miyiz?" diye sordu. Bunu söyleyeceğini tahmin etmiştim. "Bu sadece benim vereceğim bir karar değil ama yemek yerken konuyu açacağım" dedim.
Aslına bakarsanız bunca yolu bana güvenmeyen bir grupla geçirmek istemiyordum bu kızlar en azından hayatımın bir güvencesi olabilirlerdi fakat önce onların güvenini kazanmam gerekiyordu.
Kız yavaş yavaş yanımdan uzaklaşırken Zeynep ve Timuçin yanıma dikilmişlerdi. Timuçin gözlerini üzerimde gezdirirken "Ne konuştun onunla" diye sert bir giriş yaptı. Kızıl saçlı kız yanımızda olmasa eminim küfür ederdi. Onun sert ifadelerine karşı gayet sakin bir şekilde "Hiiççç sadecee laflıyorduk" diyerek karşılık verdim.
Timuçin derin bir nefes almıştı, kesinlikle beni paralamaya hazırlanıyordu lakin onun sözü daha başlamadan Zeynep konuşmaya başladı "Bak Ahtapot. Bu senin gerçek ismin mi onu bile bilmiyoruz bizim sabrımızı zorlama bu küçük kızlar çıplak ellerimizle bile boğarız" dedi. Her kelime dudaklarından çıkarken gözleri büyümüş, yüzü kızarmıştı. -
65.
+1Bu kız ilk defa bu kadar öfkeli görüyordum. Sanırım silahının alınması ve esir düşmesi onu panikletiyordu. Öte yandan dediklerinde haklıydı. Bu kadar adam üstelik özel kuvvetlerde çalışan bu kadar adam bu kızları haklardı. Sadece bu gecelik idare edilen bir durumdu sadece.
Onun sinirlerini yatıştırmak için omuzlarından tutarak "Bizimle gelmek istiyorlar" dedim. Timuçin ellerimi kızın üzerinden çekerek tuttu ve beni kendine doğru çekti. "Ne onlara planımızdan mı bahsettin" dedi ve beni iterek "Bu herife güvenilmeyeğini biliyordum." dedi.
Sarsıntının geçmesinden onra "Ne yani onları burada ölüme mi terk etmeliydim? En fazla ne kadar daha dayanabilirler 1 ay mı 1 ssene mi peki ya sonra. Birde bana hırsız diyorsunuz. Y asizinki hayat hırsızları"
Genç adam sözlerimden sonra daha da öfkelenmişti üzerime geldi ve suratıma bir yumruk attı. Doğrusu oldukça sertti. Afallayarak geriye doğru birkaç adım attım. Lakin onun unuttuğu bir şey vardı silahsızdı.
Sırtıma astığım arbaleti elime alarak suratına hedefledim. Tekrar saldıracaktı ama alnına nişan alınan oku görünce olduğu yere kilitlendi ve "Birgün o oku kalbine saplıcam" dedi.
Bense dediklerini umursamayarak "Yemekte oylayacağız. Çoğunluk gelmesine karar verirse bizimle olacaklar. Yok eğer senin dediğin gibi olursa gelmeler hatta onlara ne istiyorsan yaparsın" dedim. -
66.
+1Birkaç saat sonra sıralardan toparlanan bir masanın etrafına dizilmiştik. Belkide günler sonra rahat bir sandalyeye oturuyordum. Önümde duran birkaç lokmalık bir yemek vardı. Kağıttan yapılma bir tabağın içinde duruyordu. Aslında tadı görünüşünden daha güzeldi ya da açlıktan bana öyle geliyordu.
Kısa sürede sofradaki herkesin yemeği bitti. Kızlar masanın en başında oturuyor ve bizden biraz uzaktaydılar sanırım herhangi bir saldırıya karşı fırsat vermemek için uzaktalardı. Bir anlık Yoncayla gözgöze gelmemizin ardından konuya girmenin vakti diye düşündüm.
Arbaletimin kabzasıyl hafifçe kahverengi sıraya vurdum.
"Bugün burada bir şeyi oylamamızın vakti." Timuçin öze karışarak "Böyle bir şey olmayacak" dedi. Onu hiç kaale almadan konuşmama devam ettim.
"Ev sahibimiz yonca'ya planımızı anlattım" benim cümlemi bitirmemle esmer kız gerildi lakin bizim gurp bir anda homurdanmaya başladı "Sen nasıl bize sormasın" "Patron nasıl bu adama güvendi" "Hırsız"
kabzayla birkaç kez dha masaya vurdum ve homurtuları kestim.
"Bizimle gelmek istiyorlar, ama buna benim karar vermeyeceğimi sizden izin almak gerektiğini söyledim. işin kısacası bir oylama istiyorum" dedim. Zeynep araya girerek "Peki neden gelmeleri gerekiyor, yani tabiki de gidebilirler fakat neden bizimle" kızıl saçlı kısa dönerek kısaca ""Bende bundan bahsetmek istiyorum" dedim
"Gideceğimiz yol epey uzun ve çeterfilli" "Elbette fazla kişi korunmak için daha büyük sanş fakat ben onları da geçerek başka bir şey söylemek istiyorum" "Beni bir tuzakla indiren ve aylarca burayı üç kişiyle savunmaları. Yemek ve su ihtiyaçlarını karşılamaları onların yeteneklerini ortaya koyuyor" "Bizim çok işimize yarayabilirler" dedim.
Herkesin kaşları çatılmıştı. Lakin Timuçin araya girerek "sadece Daha fala yük ve daha tüketiciler" dedi. -
67.
+1Ona "Spekülasyona gerek yok oylamaya geçelim" dedim. Çekik gözlü oğlan kendinden emin bir şekilde "Oylayalım" dedi
Gür bir sesle "Kabul edenler" 14 kişinin 10u ellerini kaldırmıştı. Bu hem benim hem de yoncanın yüzünü güldürmüş, Timuçini ise şaşırtmıştı ayağa kalkarak "Ne yani bir hırsıa güvenip hiç tanımadığımız bu kızları içimize mi alacaksınız" dedi.
El kaldıranlardan biri olan Zeynep "işimize yarayabilirler, üstelik şuan bir banyo için her şeyimi verirdim" dedi.
Aynen öyleydi. Saçlarım yağdan parıldıyor, başım sürekli kaşınıyordu.
Timuçin, eynep'in söylediklerini dinledikten sonra masadan sertçe kalkarak uzaklaştı Arkasından Yonca gülerek "Fazla uzaklaşma, seni tavandan toplamak istemiyorum" dedi.
Çekik gözlü çocuk ise çoktan kayıplara karışmıştı, kütüphanenin koridorlarında.
Yanan ateş sıcak bir mekan ve tavandan sızan ay ışığı birde yavaş yavaş istediğimi elde etmenin duygusu işte buna bir sigara yakılır -
68.
+1Gecenin karanlığında elimdeki meşaleyle rafların arasında bir kitap arıyordum. Gözlerim bir şeye odaklanmış, kafam ise çok başka yerlerdeydi. 4 sene öncesinde.
"Caddenin birine girmiştik, üzerimde sıradan giysilerim ve elimde bir arbaletle olabildiğince konuşuyordum. Kirişe oturmuş bir ok ve kabza sabitlenmiş başka oklarla deli deşik olmuş yolları adımlıyordum.
https://s-media-cache-ak0 ... 4cd432229241a4063a744.jpg
Köşe başlarında çarpışmalar devam ediyor. G3 sesleri tüm Ankarayı inletiyordu. Tepemde uçan helikopterler, F16ler ve ardı ardına ateşlenen makineli 11mm mermiler ve roketler. Korkunç patlamalarla sarsılan kaldırımla ve kana boyanan yollar.
Hayatım boyunca filmlerde gördüğüm sahneler birbir gerçekleşiyordu.
Bir sokağa girmiştim ki karşıma bir cin çıkmıştı. Hemen arkamı dönerek kaçmayı denedim lakin düşen bir bombayla etraf ateşe bulandı. Ellerim titriyordu. Kirii kaldırarak nişan almaya çalıştım lakin il ok isabetsizdi parmaklarımın kontrolünü ele alarak bir atış daha yaptım tam kafadan yaratık olağanca ağırlıyla yere yığıldı."
http://www.adabasini.com/galeriler/2/21147.jpg
Ah işte aradığım kitap "The Lord Of The Rings" onca yanan kitaba rağmen bu efsane hala hayattaydı. Çantama koymak için koltuğumun arasına aldım. Konya'ya eli boş gitmemek gerek -
69.
+1Sabahın ilk ışıklarının gözüme vurmasıyla uyandım Yonca ve Ahmet benden önce kalkmışlardı. Birkaç kadın ise kahvaltı hazırlıyordu. Daha doğrusu yediklerimize ne denirse. Hafifçe doğrularak bir sigara yaktım
Duman akciğerlerime doluyor ve parçalayarak geri çıkıyordu. Bu zehirin belkide en önemli özelliği de buydu insana kendini unutturuyordu. Özellikle açlığını.
işgalin ilk yıllarında her şey daha farklıydı. Özellikle de elektrikler varken buz dolapları hala yiyecekleri koruyordu. Daha sonra önce elektrikler daha sonra yiyecekler gitti.
Artık sokaklarda hayvanlar bile kalmamıştı. insanların barınaklara saldıracakları hiç aklıma gelmemişti. Köpekler ve kediler dahi tüketilmişti.
Bu düşüncelerin arasında kalkarak Yoncaya sokuldum. "Acaba bir duş alabilir miyim?" dedim. Kız gülümseyerek "Dün ben ve arkadaşlarım için yaptıklarından sonra hak ettin." dedi. O an fark etmiştim. Diğer kızların adına dahi bilmiyordum dudaklarımı aralayarak "isimleri neydi" dedim.
Kız parmağıyla işaret ederek sarışın kızın isminin "Yıldız" diğer kumral kızın ise "Eylül olduğunu söyledi -
70.
+1Birkaç dakika sonra Yonca beni kabine soktu ve parmağıyla işaret ederek bak bu borular üst kattaki havuza bağlı su oradan gelir günün bu saatlerinde soğuğa yakın ılıktır" dedi ve gülümseyerek "Nasıl olsa Ankara gecesini anlattı değil mi" dedi.
Haklıydı. Bu şehir için kullanılan bir terim vardı Ankara Ayazı. Keserdi insanı beklerken sevgiliden soğuturdu. Açken yemekten soğuturdu.
Başımı salladım "Ama önce çantamdan kıyafetlerimi ve şampuanımı getirir misin ?" dedim. Kız bir süre sonra isteklerimi getirdi ve "Daha sonra çatıya çıkalım mı" dedi. Ona "Olur" anlamında başımı salladım.
Suyun vücuduma değmeye başlamasıyla mutluluktan gülümsemeye başladım. Ama fala harcamamalıydım ya da neyse sonuçta bugün buradan bir daha geri dönmemek üzere ayrılıyorduk nasıl olsa