/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +22 -1
    Özür dilerim beyler. Aldığım onca mesaj ve küfürden sonra isteğiniz üzerine hikayeyi uzatarak farklı bir sonra bitireceğim. Kusura bakmayın. Hakkınızı helal edin. Affedin

    Yıl:2024
    Ay: Sanırım Mart
    Yer:Ankara da bir yer

    Beyler nasıl bu duruma geldiğimizi inanın be bile bilmiyorum. Kabuslarımızda ki dehşet ete kemiğe büründü, sokaklar, caddeler boyunca kanımızı döktü. O güvendiğimiz kalın duvarlar ve 11 mm mermi atan tüfeklerimiz bizi korumadı. Çok iyi hatırlıyorum 2024ün Eylül ayıydı. Gökten binlerce meteor caddelere bir bir çarptı. Kızarmış taşları içinden iblis ordusu tek tek çıktı ve bizi yaşlı geç kadın erkek demeden kesti. Ordu ve milis kuvvetler büyük darbeler vursalar da 2-3 ay sonra cephane yetersizliği ve yiyecek kıtlığından askerler ya savunmasızca sokaklarda ya da kışlalarda açlıktan öldü. iblisler kontrolü ele geçirmiş, sokaklarda insan avlıyorlar kahkaha atıyorlardı. Camileri kiliseleri sinagogları hepsini yıkıyorlardı.

    300 kişilik bir birlik bir kaç ay dayanmasına rağmen Anıtkabir'i de yerle bir etmişlerdi. 6 milyonluk şehirde ilk ay 1 milyon 4 yılda 50 bin kişi şimdi de direnmekten bıkmış benim gibi Mevlana islam Kuvvetlerine katılmaya giden sadece 4 bin kişi kalmıştı.

    Beyler bize en büyük darbeyi cinlerle lan savaş değil, Eylül ayından sonra gelen 8 aylık büyük kış oldu. Açlık kıtlık ve soğuk en önemlisi de salgın hastalıklar birkaç ayda Cinlerden kat ve kat daha çok insanı öldürmüştü.

    Birkaç yıl içinde dünya devletleri mermi ve yiyecek sıkıntısına düştü korku panik yarattı art arda nükleer füzeler başkentlerden havalandı tv yayını ve haberleşme bitti, elektrik rüyalarımıza karıştı. istanbul Diyarbakır izmir ve Ankara büyük nükleer darbeler aldı. Cinlerin gücü büyük ölçüde kırılsa da yiyecek sıkıntısı daha da büyüdü. Kılıçların altında değil yediğimiz kedi köpek cesetlerinden kaptığımız mikroplarla ölüyorduk.

    Tüfekler eritildi çeliğinden kılıçlar kalkanlar yapıldı. Mermisiz tüfekler neye yarardı ki.

    Neyse beyler birkaç ay önce öldürmek üzere olduğum bir cini konuşturmuştum ve verdiği bilgiler oldukça hoşuma gitmişti.
    Konya da kendine Mevlana islam Kuvvetleri diyen bir grup şehri temizlemeye başlamış temiz su ve yeterli gıdayı sağlamaya başlamışlar. Kudüs, Bakü ve Roma da da direniş birlikleri Cinlere karşı küçük olsa da zaferler kazanmaya başlamıştı. Bu bilgi yüzünde sakladığım yerden (Not: Ankara kalesi oldukça yararlı bir yer beyler saklamak ve savunmak için) çıkıp yollara düştüm. Sanırım şu an eskiden Gazi Üni. olan harabenin önünde geçiyordum. Hedef Konya.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +2
    Akıllı adamdım lan. Öyle sağda solda çelik bulacam da eritecem de kılıç yapacağım diye uğraşmadım. Anıtkabir yıkılınca hem son bir ziyarete hem de yağmaya gittim ne yalan söyleyeyim. Yani şimdi doğru konuşacak olursak ilk amaç yağmaydı hem de Mustafa Kemal’in kılıçları yağmaya gittim. Yıkıntıların arasında sadece Sovyetlerin zamanında hediye ettikleri bir kılıcı buldum hemen çarptım beyler tamam milli değer felan ama şimdi ben de ölsem iyi mi olacak. Ha bu arada tamam 100 yıllık kılıçtı falan ama jilet gibi kesiyordu namussuz.

    Neyse beyler konumuza dönecek olursak insanlar genel olarak 10 15 li gruplar halinde dolaşırlardı korunmak ve hayatta kalmak için ama ben hep tek başıma takıldım. Nedeni belliydi. Tamam insanlar cinlere göre daha güçlüler ama kabul etmek lazım ki daha fazlalardı. Bir bi kişinin çıkardığı ses var bir de 15 kişinin çıkardığı ses var. Benim 1 birim gıdaya ihtiyacım varsa onların 15 birime ihtiyaçları vardı. Paylaşma derdim yok beni yavaşlatan salaklar yok. Hayat bu zor zamanlarda tek başınaysan daha kolaydı. Bazen uzaktan insan grupları görürdüm ama genelde uyuduklarında fazla yiyeceklerini çalar ya da hiçbir şey yapmadan uzaklaşırdım.

    Cinlere ise yağmalanacak bir şeyleri yoksa kesinlikle saldırmaz kaçardım. (Riske değecek bir şey yoksa saldırmanın bir anlamı da yoktur beyler). Çoğu zaman sokakta dolaşan kedileri okumla avlar (Not Maltepe de bir dükkandan çaldığım arbaletim de var) yerim, hiç kınamayın beyler o kadar zor bir duruma düştük ki karı versen gibim mi yiyim mi diye bir düşünür olduk. Aslında istilanın ilk aylarında her şey daha kolaydı birkaç market parlatıyordun yağmayla falan karnın bir şekilde doyuyordu. Ama zamanla yiyecekler bozulmaya başladı ve yağmaya cinlerde katıldı. Sonra her şey katlanarak zorlaştı, su bulmak yiyecek bulmak daha da zorlaştı.
    ···
  3. 3.
    +2
    Allahtan Cinler canlarına büyük önem veriyordu. Her esir aldığım cin hayatlarına karşılık güzel bir bilgi ya da yiyecek bir şeyler ve temiz suyu nerede bulabileceğimi söylüyordu. En son yakaladığım cin ismi Ekayis di sanırım bir muhafız cindi tek tabanca takılanlardan hani. Uzun zamandır o bini izliyordum çünkü bir haritası olduğunu öğrenmiştim. (Not: Beyler harita çok önemli hele şehrin yarısı dev bir füzeyle yok olmuşsa )

    Ekayisle kafa kafaya bir mücadele verdik o baltasını savuruyor ben kalıcımı ek sonunda bini yendim kurbağa gibi yere sere serpe düştü. (Not:Kurbağalar lezzetli beyler gerçekten kıtlık zamanlarında ve uzun kışlarda kurbağalar olmasa yaşayamazdım) Neyse beyler bu yenilince hemen mızıklamaya başladı. işte abi daşşağını yiyim beni öldürme ne istersen söylerim veririm felan.
    -Haritayı ver.
    Hemen kemerinin arasından haritayı çıkardı uzattı bana tabi bu arada benim kılıç bunun boyunda her an kesmeye hazır. Artık bu bine ihtiyacım kalmamıştı kaldırdım kılıcı vurcam amık binine.
    -Dur daha önemli bilgiler var elimde işine yarayabilir. Durdum o an bilgi güçtür beyler dinlemek zorundaydım
    ···
  4. 4.
    +2
    -Anlat o zaman ne bekliyorsun
    -Can güvenliğim şart beni öldürmeyeceğine yemin et
    -Tamam tamam seni öldürmeyeceğim.
    -Sana asıl güvenebilirim
    -Güvenemezsin. Kılıcımı yavaşça havaya kaldırdım tabi bu bin titriyor
    -Tamam tamam dur anlatacağım her şeyi
    -Anlatsan iyi olur
    -Konya, Konya da insanlar birlik olup cinleri katletmeye başladı. Gıda ve su bulmuşlar ekip biçiyorlar ve adalet sağlıyorlarmış.
    -Başka dedim kılıcı sağa sola sallarken.
    -Sadece onlar değil Bakü de ve Kudüste de işler alehimize gitmeye başladı. Ya Roma onlarda kıyıma başladı.
    -Kaybedeceğinizi mi düşünüyorsun?
    -Hayır sizde daha azınızı köle edeceğimizi düşünüyorum. Daha fazla insan ölecek.
    ihtiyacım olan bilgiyi elde etmiştim. Bu bine ihtiyacım kalmamıştı kılıcımla boyunu kestim garip sesler çıkararak öldü. Siyah kanı her yeri kirletmişti. Geçen onlarca seneler ve bir bir düşen füzeler şehri gri kaldırımlarını yok etmiş yerine sarı kumları bırakmıştı. Aklım almıyordu insanlık bu kadar çabuk yok olabilir miydi? Bu kadar güçsüz müydük? Sanırım evet
    ···
  5. 5.
    +5
    Konya uzun bir yoldu sürekli yağmur yağan bu havada gitmek kolay olmayacaktı üstelik erzak sıkıntımda haddi aşmıştı. Bu yüzde birkaç ay beklemeye karar verdim. Ankara kalesinin duvarları arkasında güvendeydim ama acil olarak beni günlerce sürecek yolda açlıktan ölmemek için avlanmam gerekiyordu.

    Şehrin yarısı yok olmuştu kalenin burçlarına çıktığımda hep aynı görüntü gözlerimin önüne geliyor. Sincan, Eryaman, Etimesgut, Demetevler, MacunKöy ve çevresi artık dev bir kreterde ibaretti. Ankaranın kuzeyinde canlı bulmak imkansızdı anlaşılan ama Güneyi için aynı şeyi söyleyemem. Tabi bereket belayıda getiriyordu cinler Kuzeyde güneye ilerlemiş her mahalleye mevzilenmişti. Ara arar devriyeye çıkar yiyecek ne varsa yok ederlerdi.

    Çantamı hazırladım. içinde;
    2 Küçük şişe şampuan (Önemli)
    4 Konserve (3Patates 1i Bamya)
    3 Şişe Su
    Çakmak
    1 Karton Winston Box (En önemlisi) (Not: Yağmalanmayan tek şey sigaralardı. Bende onları yağmaladım.)

    Haritayı kuşağımın arasına koydum (Not iç Anadolunun ayrıntılı haritasıydı.) pusulamı boyuma astığım gibi Kaleden aşağıya inmeye başladım. Geçlik parkı iyi hedefti. (Tabi kuğulu parkı kuğularını yememiş olsaydım) Çünkü gençlik parkına bu saatlerde (not öğle saatlerindeyiz) çevreden çokça hayvan gelir. Çantayı taktım sırtıma omzumda arbeletim belimde kılıcımla düştüm yola. Ara sokaklarda geçiyordum. artık yıkılmış zütü başı dağıtmış evler ve kaldırımları arasında. Yıllar öce burada yaşarken bu yollar üniversite yollarımdı. Sahi ya o ortalaması 4 ola çalışkan kıza ne olmuştu ya da kevaşe Rüya hala hayattamıydı. Sorsan çok ta tın amık. Ben olabildiğince çok yaşamam gerekiyordu hiç yoktan Konyaya gidene kadar.
    ···
  6. 6.
    +2
    Tepeden hızlı hızlı indim yıkık hastane ve evlerden sonra karşıma Gençlik parkı çıktı. içindeki yapay gölün suyu zamanla grileşse de çok zor zamanlarımda oranın suyunu içmedim değil. Sadece ben değilki hayvanlar ve grup grup dolaşan insanlarda oraya çokca gelirdi. Siper ala ala yavaşça içeri sokuldum metro hattıın yıkılan girişinden. Ortalıkta kimse görünmüyordu. insanlar sıkıntı değildi ama cinler beni bulmamalıydı. Yine de tedbiri elden bırakmadım yavaş yavaş ve sinsice ilerliyordum parkın içinde. Tık ses yoktu bu oldukça korkutucuydu. Gölün kenarındaki kargaları görünce çok sevindim. Gölün kenarında su içen kargalar beni bir öğün doyurabilirlerdi. Arbeletimi çıkardım yaya yavaşça oku yerleştirip nişan aldım. Karşımda oldukça besili ve sulu görünüyordu namussuz. Ne yalan söylim tatları biraz ekşiydi ama açlıktan ölmekten daha iyiydi muallakler.

    Nişan aldım oku tam fırlatacam. Bir hışırtı duydum hemen saklamam gerekiyordu, zate kargalarıda havalandırmışlardı binler. Değişik khkahalar atarak geliyorlardı. Sessiz sessiz gülen hınzır insan sesleriydi bunlar. Galiba evet evet sanırım bunlar devriye cinleriydi. 140cm boylarında 40 kiloluk önemsiz ve küçük yaratıklar. Ellerinde kamalarla insan avlayan asalaklar. Kemik yemeye bayılırdı bu binler boylarına göre iyi dövüşerler dayaıklıdırlar. Vücutları laciverttir ve kasıklarından kafalarına oradan da kalçalarına kadar inen beyaz şeritler bulunurdu. Yüzlerinde dev bir ağızları ve kocaman yeşil gözleriyle korkutucu görünürlerdi. Mızıklaya mızıklaya gölün kenarına geldiler 6 tanelerdi. Daha öce hiç bu kadar azını görmemiştim genelde 20 kişilik gruplar halinde talana başlarlardı. Kolay olacaklardı benim için arbeletimi tekrar nişanladım.
    ···
  7. 7.
    +2
    Ağaç ve çalılar birbirine girmiş bende onların ardına iyice sinmiştim. Arbeletimi çalıların ardından uzattın ve birinin kafasını nişanladım. Nefesimi tutup tetiğe basmak üzereydim ki. Ardı ardına gelen oklar cinleri oldukları yere çivilemişti. Ama okları atan ben değil tedbirli ve saldırgan duran bir insan grubuydu. Bu elemanlar beni büyük bir kalori eksiltmekten kurtarmışlar ve gölün etrafınında asayişini sağlamışlardı.

    Cinler delik deşik olduktan sonra emin adımlarla görüş açıma girmişlerdi. 17 kişilik bir gruptu bunlar. Kadınlar yay kullanıyorlardı erkeklerse daha çok pala vb. Delici aletler. Sırt çantaları yaş aralıkları ve vücut hatları gösteriyordu ki birbirlerine engel değil yardımcı oluyorlardı. Daha önce gördüğüm gruplarda yaşlı ve özürlü varsa o gruplar 1-2 haftadan daha çok yaşayamıyordı. Bir köşede ya katlediliyorlar ya da susuzluktan ölüyorlardı.
    ···
  8. 8.
    +3
    Grup cinleri deştikten sonra bir araya toplayıp yaktı. Bense oturduğum yerde çivilenmiş hareket etmiyordum. Görünmemem en iiyiysiydi beni öldürebilirler belki de tüp erzağımı alıp bir köşeye bırakırlardı. Aksi gibi grup yerlerinden kımıldamamdan cinleri kestikleri yerin üzerine kam kurmaya başladılar. Birşeyler konuşuyorlar ama sesleri bana gelene kadar tüm netliğini kaybediyolardı.
    Hemen ateş yakıldı. Sanırım yakınlardan bir yerde avladıkları 2 tavşanı temizleyip pişirmeye başladılar. Kokusu ta bunuma kadar geliyordu. O müthiş et kokusu birşeyler yapmalıydım hem göz hapsinden kaçmalı hemde karnımı en kazzançlı yönden doyurmalıydım. Ama bunu bu çalıların arasında yapamazdım. En ufak sesimle bir düzine ok vücuduma saplanabilirdi. En iyisi uyumalarını beklemek ve nöbetçilerini atlatmaya çalışmak daha kolay olacaktı. Zaman geçmek biilmiyordu hem de karnın açken karşında belki haftalarca göremeyeceğin bir şey yeniyorsa.

    Neyse beyler birkaç saat içinde ne varsa tüketti binler ve uyumaya geçtiler. Erkekler aralarından bir şeyler konuşup tulumlarına girdiler. Biri hariç. Kalan eleman ateşin başına geçmiş nöbet için kendini hazırlıyordu. Saçı sakalına karışmış uzun süredir banyo yapmamış bir elemandı bu.

    Birkaç dakika içinde grubun hepsi yatmış ayakta bir ben bir de nöbetçi kalmıştı. Zamanın geçmesini istiyordum her ihtimale karşı eğer biri dahi uyumazsa yağmadan kaçmam zor olabilirdi.

    Çantandam biraz su çıkardım oldukça sessiz davranıyorum. Winston kartonunu yırttım ve bir dal sigarayı dudaklarımın arasına aldım. Hafif bir çıtırtıyla sigaramı yaktım ve bir yaprakla ateşin ışığının gruba kadar gitmemesi için bir yaprakla ışığın önünü gerdim.

    Bir yudum su içiyor bir fırt sigara çekiyordum içime. Düşünüyordum, düşünüyorum.
    ···
  9. 9.
    +2
    Eylül akşdıbını düşünüyorum. 23 yaşındaydım üniversiteden eve dönüyordum. Bu sene mezun olacaktım. Ama olacakları bilemezdim ki... Kızılaydaydım hava kararmış orta yaşlı memurlar evlerine genç öğrenciler barlara doğru hareket ediyorlardı. Sonra herkesin kafası yavaş yavaş göğe doğru çevrilmeye başladı. Herkes gülüyor gökteki yıldız şölenine hayran hayran bakıyordu. Yeşil ışıklar içinde meteorlar kayıyordu. Ben donuk, inci sözlükte takılan asosyal bir bin olduğum için gibime bile takmıyordum bu durumu.

    Nasıl olsa biraz sonra sözlüğe girecek ve bir binin meteorlara bakan adam ılıktır yazılı başlığına rastlayacaktım. Ama düşündüğüm gibi olmadı. Ben başımı yere eğmiş yolumda yürürken insanların huzursuz seslerini duydum. Çığlıklar atmaya ve etrafta koşuşturmaya başladılar. Ne oluyordu ortalıkta sakin ve neler olduğunu anlamaya çalışan bir ben kalmıştım. Akşamın kör karanlığındaydık bu insanlar neden kaçışıyorlardı. Başımı yukarı çevirdim ki.

    Gördüğüm şey beni şok etmişti. Onlarca ufak meteor Ankara semalarındaydı ve hızlakaraya vurmak için ilerliyorlardı. Yeşil ışık saçan ufak meteorlar hızla atmosferi delmiş şehrimize doğru yaklaşıyordu. Bende panik içinde koşmaya başladım. Bir televizyoncunun önündeki insan birikintisine rastlardım.
    ···
  10. 10.
    +2
    Herkes tvlere bakıyor ağlayarak birilerini arıyorlar. Aradıkları insanları uyarıyorlardı. Artık maddi ve bünyevi hiçbir şeyin anlamı kalmamıştı. Büyük son için dua edenlerde vardı canı için son gücüyle evine koşanlarda.

    Tv de dev yeşil ışıkların biraz önce Brezilya Yemen Endonezya gibi ülkere çarptığını gösteriyor onbinlerce yaralı ve ölü olduğundan bahsediyordu. Haberi sunan Star Tv muhabiri kadın Türk halkına güvenli noktalara erzak ve yağmaya karşı silah alarak sığınmamızı istiyor Ordudan destek istememizi söylüyordu. Kadının daha söyleyecekleri bitmemişti ki Tv yayını gitmiş. Ordu ülkenin her yanında sirenleri çalmaya başlamıştı.

    işte 23 yıllık hayatımda ilk kez korkuyu gerçekten yaşamıştım.

    https://img-s1.onedio.com ... 14baa5038cde62519e93b.jpg
    ···
  11. 11.
    +2
    Birden telefonum deli gibi çalmaya başladı. Ev arkadaşım arıyordu. Telefonun hemen açtım, içimdeki şok ve endişe duygusu bir an içinde olsa dağılmıştı. Karşımda dehşet verisi bir ses tonu yükseliyordu.

    Ahtapot: A
    Burak:B

    B: Ahtapot, lan
    A:Efendim Burak
    B:Dışarıda mısın? Lan görmüyor musun olanları
    A:Görüyorum görüyorum. Kıyamet sanırım
    B: Değil daha kötüsü neredesin şu an
    A:Kızılayda sen
    B:Maltepe buraya gel çabuk
    A:Tamam.

    Bir anda üzerime toplanan ölü toprağını atmış koşarak Maltepeye doğru harekete geçmiştim. Sırtımda çantam cebimde biraz para ve sigaram vardı.

    Koşar adımlarla Maltepeye varmıştım. Hemen cebimden telefonumu çıkardım numaraları çevirdim ve aradım fakat telefon çalmıyordu bile. Demek ki tüm tv ve haberleşme yayını kesilmişti.

    Koca Maltepenin içinde koşuşturan insanların arasında Burakı bulmak hiçte kolay olmayacaktı. Gözlerimle kaldırımları taraya taraya hafif tempo koşmaya başladım. Maltepe pazarının önüne gelmiştim ki Biri kolumdan beni çekerek pazzarın içine soktu.

    Karşımda kirli sakalı ve büyümüş gözleriyle Burak vardı.
    -Neler oluyor lan Ahtapot
    -Bilmiyorum lan
    -Eve gitmemiz gerekiyor.
    -Ne evi lan Ordudan sığınma talep etmeliyiz
    -Sincan çok uzakta lan
    -Ne ya...

    Derken sokağa bir meteor düştü. Ardından bir başkası daha. Ardından dahada fazlası hızla aslaftı deliyorlarlardı. Melik Gökçek ne yapıyordu acaba şimdi düşündürücü hatta üzerine bir makale yazılabilecek güzel bir konuydu bu.

    Neyse beyler. Sokaklara düşen her meteor birkaç kişinin canını daha alıyordu sokaklar 1 buçuk metrelik yeşil meteorlarla doluyordu. Binanın üzerine çarpan her meteor etrafı biraz daha sallıyordu.

    Bunları düşünürken sigaramın bittiğini fark ettim artık harekete geçmek zorundaydım.
    ···
  12. 12.
    +2
    Düşünceler ve o anki duygular dağıldı etrafımdan. Ölümleri tekrardan düşündüm geride bıraktıklarımı öldürdükleri mi ölüme terk ettiklerimi kalbim yeniden kasvetlenmişti.

    15-20 dakika geçmişti artık uyumuşlardır diye düşünüyordum. Sessiz bir hareketle ayağa kalktım ve uzayan sarı otların arasında ağır adımlarla kampa doğru ilerliyordum. Amaç nöbetçiyi bayıltmak ve erzakları çarpıp yoluma devam etmekti. işin iyi yanı nöbetçi dikkatsiz ve bana arkasını dönmüş bir aptaldı. Hafif hışırtılar ve tenimi okşayan ılık rüzgarla beraber ağır ağır ilerliyordum.

    Yavaşça gardımı aldım ve rüzgardan bile daha sessiz bir şekilde kampın içine sızmıştım. Şimdi adım attığımda ayağımın sağında solunda biri tulumuna girmiş uyuyordu. Ama beni tehdit eden uyuyan kızlar değil. Uyanık nöbetçiydi. Ağır adımlarla Nöbetçiye yaklaşmış artık aramızdaki mesafe birkaç metre olmuştu ki. Bir anda kendimi kaybettim ve yere yüzükoyun kapaklandım. Gözlerim bulanıklaşıp vücudumdan çekilen kanı hissetmeye başladım. Galiba bayılacaktım.
    ···
  13. 13.
    +2
    iğrenç bir koku ve yüzümü yakan dehşet bir güneş ışığıyla uyanmıştım. Karşımda esmer sakalları uzamış bir adam yüzüme cebimden aldığı sigaramı üflüyordu.

    Adamın arkasından duran yüzünde gözünden çenesine kadar uzayan bir yara izi olan kadın
    -Prenses uyandı. dedi

    Arkalardan bir kadın sesi daha duydum.
    -Hırsız kedi. diye bağırdı.

    Yılardır onlarca grubun içine rahatlıkla sızmış ve erzaklarını rahatlıkla alıp çıkmıştım. ilk defa yakalanmıştım. Ne diyeceğimi bilmiyorum. Kımıldayamıyor susuyor ama konuşamıyordum. Güneş yüzümü yakıyor, suratıma doğru üflenen sigara dumanı nefes alışverişimi daha da güçleştiriyordu.

    Esmer binin arkasından kumral ve minyon bir adam geldi karşıma. Uzamış saçlarımdan tutup başımı geriye doğru asıldı.

    -Söyle bakalım Hırsız yaşamak istiyor musun? Konuşamıyordum dudaklarım birbirine yapışmış ve tükürük bezlerim de dahi bir damla su kalmamıştı. Yalnızca başımı eve anlamında aşağı yukarı salladım.

    -iyi iyi. dedi kumral bin. Beni ayağa kaldırdı. Ve parmağıyla gençlik parkındaki en yüksek yeri gösterdi. Gösterdiği yapı bir dönme dolaptı.
    -Şimdi dostum oraya çıkacaksın ve Güneyde ne kadar cin var neler var yolların evlerin durumu ne. Yani dostum beni uğraştırma ne görüyorsan gelip bize rapor vereceksin.

    Ağzımı zorla açtım ve kurumuş dudaklarımdan birkaç kelime döktüm.
    -Su, birazcık su.

    Kumral bin hemen bastı kahkahayı
    -Su ha su. Raporu ve suyu al hırsız dedi.
    ···
  14. 14.
    +1
    Yanıma 2 adam vermişlerdi. Yavaş adımlarla bana yapay gölden lunaparkın içine eşlik ettiler. Birbirleriyle konuşuyorlar sigaramı içiyorlardı. Şimdi anlamıştım bu kıt koşullarda birinin bir şeylerini çaldıktan sonra o adamların ne yaşadıklarını.

    Susuz ve bitkindim. Ve ense kökümde düden kalma bir ağrı ve şişlik vardı. Arkamdaysa 1metrelik palalarla bana eşlik eden iki adam vardı. Dahada kötüsü 4 buçuk yıldır kaderine terk edilmiş bir dönme dolabın tepesine çıkmamı istiyorlardı.

    Elemanlardan birinin ismi Timuçin olduğunu öğrendim. 180 boylarında 70 kiloluk normal bir insan hafif çekik gözler dudaklardan sarkan ince bıyıklar ve omuzlara kadar uzanan siyah saçları vardı Timuçinin. Hızlı konuşuyor ve sanki bana her baktığında benim kaçmamı istiyor sonra da beni yakalayıp hunharca öldürmek istiyormuş gibi bakıyordu. Kalbinde garip bir nefret vardı.

    6-7 dakika sonra dönme dolabın önüne gelmiştik. Hatırlıyorum. önceden kırmızı olan dönnme dolap artık tamamen pas turuncusu olmutu. Bir kaç kabin yere düşmüş. Ekseniyse kaymıştı. Sanki birkaç kiloluk basınç bütün dolabı yere yatıracak gibi duruyordu.

    Timuçin palasını kılından çekti ve arkamdan omurgama bastırarak
    -Hadisene hırsız seni buradan ya raporla ya da parça parça zütürürüz.
    ···
  15. 15.
    +2
    Aslında ölmek bu durumda o kadar da kötü değildi. Nasıl olsa bu demir yığının üzerine çıkarsam kemiklerimin kırılması sonucunda ölecektim. Burada direnirsem kan kaybından.
    Timuçin benim düşünceli halime sinirlemiş olacak ki sırtıma küçük bir çizik attı.

    Acımıştı ama fazla hissetirmedim. Burada bu adamların insafına kalamazdım. Hazırlandım. Ve turunculara bürünmüş demir yığınına ilk adımımı attım. Her rüzgar esişinde ve benim her adımımda korkunç bir gürültüyle cızırdıyordu bin demir yığını. Korkuyordum her adım attığımda daha çok korkuyordum.

    Zamanla her aşağıya baktığımda Timuçin ve diğer eleman daha çok kayboluyordu. Acaba kaç metreydi bu dibına goyduğumun pas kütlesi. Her adım da baştan besmele her bakışta bir dua her cızırtıda bir sure okuyordum.

    Normalde de yüksekten korkan adama ne yaptırıyorlardı.
    ···
  16. 16.
    +1
    Korku ve panik dolu bir kalple bu dev turuncu dinozorun üzerine çıkmıştım. Yere bakamıyordum kısa ve dikkatli adımlarla kendimi gibik bir kabinin içine bırakıvermiştim. Kabin sallanıyor ben titriyordum. Çengeller, zincirler her şey kopmak üzereydi. Korka korka ayağa kalktım. Güneye doğru baktım. Bahçelievler Tandoğan Emek Aşti Gazi Mahallesi o taraf tamamen gözümün önündeydi. Evler üst katlarından törpülenmiş(Meteorların düşme şiddetiyle) Metal ve beton blocklar sarı kumlara ve yeşil çimlere bırakmış kendini.

    Cin ayak sesleri titretiyordu oraları. Ama Konya yolu orada insanlar vardı. Bir grup insan Konya ya doğru hareket ediyordu. Demekki benden başka bilenlerdi vardı Mevlana islam Kuvvetlerini.

    Savaş, Lehimize mi dönüyordu acaba ya da medeni bir yaşama tekrar geçecek miydik? Konya umudumuz muydu? Sonumuz mu?
    ···
  17. 17.
    +2
    Dehşet içinde yavaş ve emin adımlarla metal tekerlekten aşağıya inmeye başladım. Dudaklarımda gri kabuklar oluşmuş, parmak uçlarım turuncu bir tozla kaplanmıştı. Ayağımı koyduğum demir parçası bazen büyük bir gürültüyle kopup yere çarpıyor bazende inatla turuncu yığına tutunuyordu.

    Bastığım demir parçası buraya onlarca yıl önce koyulmuştu. kabinlerin renkleri güneşte solmuş onları sabitleyen zincirlerin çoğu kopmuştu.

    Birkaç dakika içinde yere indim. Timuçin yanındaki azmanı dürterek. Baksana lan adam ölmedi dedi kahkahalar içinde. Sonra beni önlerine katıp kamp alanına kadar arkamda konuşarak takip ettiler. Bir yandan da sigaramı içiyorlardı binler.

    Yanındaki elemanında isminin Emir olduğunun öğrendim. Kısa saçlı, beyaz tenli bir adamdı Timuçine göre daha uzun ve daha yapılıydı. Konuşması ve mimikleri görünüşünün aksine daha çocuksaydı. Ama gözlerinde beni rahatlıkla öldürecek vicdansızlığı gözlerinde hissedebiliyordum.

    Çok geçmeden kampa girmiştik. Kendimi yavaşça bir yere bıraktım ve soluklanmaya başladım. Ama grup lideri olarak düşündüğüm esmer elemanın beni rahat bırakacağını belliydi gelip saçlarımdan tutarak beni kaldırdı.

    -Önce rapor sonra dinlenme. dedi kaba sesiyle
    -Önce su sonra rapor. dedim acıyla titreşen bir tonla. Bu cevabım onu sinirlendirmiş olacak ki saçlarımı daha sert sıktı.
    -Ön-ce su son-ra ra-por. dedim tekrardan. Esmer bininde benle uğraşacak zamanı yoktu. beni Timuçinin önüne doğru fırlatım hırsıza biraz su ve sigara verin ben birazdan gelirim dedi.
    ···
  18. 18.
    +2
    Timuçin bana metal bir bardak dolusu su getirdi. Ne suyuydu ve ya nereden getirmişti bilmiyorum ama büyük bir iştahla tüm suyu içtim. Ardından benim paketimden çıkardığı bir dal sigarayı uzattı ve çakmağımda yaktı.

    -Patron gelene kadar bitir dostum.
    -Patron?
    -Saçlarını çeken adam lan işte
    -Tamam

    Bir ağacın gölgesinde sırtımı yaslamış sigaramı ciğerlerime çekiyordum. Tekrar düşüncelere dalmıştım o güne meteor yağmurunun başladığı güne.

    "Meteorlar girdiğimiz binanın tavanına birbir çarpıyordu. Burakla ikimiz birbirimize bakıyor bir yandan da dua ediyorduk. Aslaftlarda her düşen meteorla beraber birkaç metrelik kraterler açılıyor dev apartmanlar birbir yere gömülüyorlardı. Ama bilemezdik ki her şey meteorların sokaklarda sessizce durmasından sonra başlayacağını."

    "4-5 dakikalık dev gürültülerin ardından meteorlar sokaklarda ve yıkılan binaların üzerilerinde hareketsizce duruyordu. Onlarca insan meteorların gazabından ölmüştü. Polis ve ambulans yolların yok olmasından dolayı hareket edemiyor. Yaralananlar çaresizce sokakların ortasında ölüme mahkum oluyordu."

    "Burak ve ben girdiğimiz binanın içerisinden yavaş adımlarla çıktık. Kimi insanlar sokağa bizden önce çıkmış kaybettikleri arkadaşlarını eşyalarını arıyorlardı meteorların arasında."

    Birinin kolumu tutmasıyla hayallerimin arasından sıyrılmıştım.
    ···
  19. 19.
    +2
    Kızıl saçlı bir kız kolumu tutmuş Patron geliyor demişti. Esmer sakallı azmanımız işte geliyordu.

    Kalktım ayağa.

    -Oooo hırsızımız nezakette öğrenmiş. dedi. Birşey diyemiyordum adam küçümser gibi konuşsa da haklıyı. Beni yakalayamasalardı onları buralarda aç ve susuz bırakacaktım yani tam olarak değil çandamı doldurana kadar çalacaktım sadece.

    Karşıma kadar geldi otur dedi beraber oturduk.
    -Konuş bakalım bay hırsız ne gördün. biran ne diyeceğimi bilemedim. Ben konuşmaya hazırlanırken o da gömlek cebinden benim sigaramı çıkardı bir tane kendine aldı bir tane de bana uzattı sonra matarasını ortaya koydu ve içebileceğimi işaret eden bir hareket yaptı.

    Sigaralarımız yaktık ve konuşmaya başladım.

    -Gazi Mahallesi ve Tandoğan çevresi yıkıntılar içerisinde ve daha az cin devriye geziyor. Bahçeli evler ve Beştepe tarafı daha düzgün ve daha çok cin var, Emek ve Aşti.

    -Ne olmuş Emek ve Aştiye
    -Orada insanlar gördüm.
    -Ne insanı
    -Konya yoluna çıkmış Ankaradan kaçan insanlar gördüm.
    -Konyaya mı
    -Sanırım evet
    -Nereden biliyorsun
    -3 ay önce bir cin bana bir bilgi verdi
    -Neymiş o. Kaşlarını çattı sigaramdan derin bir nefes aldı bin. Yüzünü ekşiltti konuşmamı işaret etti.
    -Konyada bir birlik kurulmuş Kendilerine Mevlana islam Kuvvetleri diyorlarmış. Şehri temizlemişler gıda üretip temiz su çıkarmaya başlamışları. Sadece Konya da değil Bakü Kudüs Roma. Bölgesel direnişler gerçekleştiriyormuş.

    -Ne yani herkes bir cinin sözüne güvenip mi kendilerini ateş çemberine atıyor. O yol çok tehlikeli.
    -Evet evet ama başarılabilir.
    -Sende mi oraya gidiyordun.
    -Evet
    -Neden
    -Düzenli bir hayat için, medeniyet için.
    -Saçmalama çocuk Konya kaç kilometre bana söylesene hem bu kadar yiyecekle ne kadar dayanabiliriz ki.
    -Avlanarak yürüyecek, usanmadan yol katedeceğiz. Sonu özgürlük olacak.
    -Ya olmazsa
    -Burada değil Konya da ölürsün en kötü.
    -Çocuk emin misin?
    -Emi... Kızıl saçlı kız hemen araya girdi
    -Patron bir hırsızı mı dinliyorsun? Kes boğazını kurtul.
    -Zeynep bir dakika dedi ve tekrar bana döndü.
    -Bu düşüneceğim hırsız. dedi ve beni ağaca bağladılar. O kadarda kötü değildi doğrusu en azından su içmiş ve gölgedeydim.
    ···
  20. 20.
    +1
    Ağaca bağlanmış etrafta ne yaptıklarını gözetliyordum. Düşüncelere dalmıştım tekrardan Meteor kaplı sokaklarla dolu düşüncelere.

    "insanlar yavaş yavaş evlerinden sokaklara doğru çıkıyordu. hala binalar yıkılıyor sokaklardan binalardan yıkıkların alltından çığlık sesleri yükseliyordu. Sokaklar kan kırmızısı ve meteorların gökten getirdiği fıstık yeşiliyle parlıyordu. Akşam saatlerinin karanlığı ve kimsesizliğimiz bizi dahada çaresizleştiriyordu. Kısa zaman sonra sokak başlarına askerler ve polisler durmaya başladı. Bir megafonla bize çağrı yapıldı meteorlardan uzak durmamız gerektiği söyleniyordu."

    "Burak ve ben hızla yerimizden fırlayarak askerlerin olduğu bölgeye doğru koşuyorduk ki meteorun biri çatlamaya başladı ardından diğerlerinde orada durmuş çatlayan meteorun içinden ne çıkacağını izliyorduk. Asker bağırıyor biz duruyorduk."
    ···