-
26.
+2Hafızamı zorlayarak nereden gideceğimizi ayarladım. Kimisi arkamda yolculuk yapmaktan çekinse de mecburlardı. Eldeki tek kaynak bendim özellikle yaşadığımız ve kaçtığımızı gören bir müfrezenin takibindeyken ne burada kalmak ne de geri dönmek akıllıca bir seçenekti.Tümünü Göster
Başımı kaldırdım ve güneşin konumundan saatin 12 civarı olduğunu sezinledim.. Tabi ki bunu Timuçin daha iyi yapardı nasıl olsa özel kuvvetlerde yıllarca görev yapmış bir askerdi. Ama ellerinde benden başka bir seçenek yoktu.
"Gidelim" dememle kimisinin homurtusu kimsinin güveniyle yola koyulduk. Onca yolu yürüyerek gitmek hiç akıllıca değildi. Üstelik tehlikeli ve riskli bir yoldu bu...
Uzunca düz lakin çorak bir arazi geçecektik... Mart'ın serinliğinin kuraklığa dönmeden varmak en hayırlısıydı. Hatta yolda bir araç bulmak bizi kurtarıcı bir etken olabilirdi. Yine en önde ben gidiyordum arkamda Eylül ve Emir onların arkasında ise Yıldız Yonca Hamza ve Ahmet vardı En arkadan ise Timuçin ve Zeynep geliyordu.
Ayaklarımın su toplayana kadar yürümüştük... Aklım, fikri ve duygularımda ise tek bir soru vardı. Bunca yıllık yalnızlık ve boşluk yoksa beni aşka mı sürüklemişti. Her ne kadar Timuçin'e karşı Zeynep meselesinde olmadığımı söylesem de sanki tüm vücudum onu sevdiğimi haykırıyordu.
Başımı iki yanna sallayarak "Hayır, Her ne kadar benden nefret etse de Timuçin'e bunu yapamam" dedim O sırada Yonca'nın tiz sesi kulağıma çalınmıştı "Ne o, neyi düşünüyordun".. Yarım ağız bir cevapla "Yok, yok birşey düşünmüyorum"
Yonca'nın bu sıcak tavırları içimi ısıtıyordu. istenmediğim bu yerde tek güvenebileceklerim bu üç kızdı. Lakin içten içe fark edebiliyordum ki Bu kızlarda bu grubun erkekleriyle kısa sürede kaynaşmıştı. Bu beni gereğinden daha çok korkutuyordu. Ya birlik olup beni işimi bitirmeye çalışırlarsa...
Paranoyam yine nüksetmişti. Bu huy bende çok çok önceden beri var olan bir pgibolojik rahatsızlıktı... Lise yıllarımdan kalan lanet bir davranıştı bu... Biliyordum bunun bir kuruntu olduğunu fakat düşünmekten de bir türlü kendimi alamıyordum.. Sanırım bir defa kazık yediğinde böyle oluyordu insan...
insan dost her önüne gelene dost dememeliydi. içten içe rekabete sürüklenen bu kapital dünya da hatta iletişimden arınmak en mantıklısıydı... Yarıştırılan, dövüştürülen, öldürülen bir dünya milleti olmuştuk.. Yıllar gösteriyor ki adım adım gittiğimiz son durak zaten bu kıyametti eğer işgal edilmeseydik sonumuzun yine de aynı olması çokta uzakta değildi.
Kapitalizm bir örümcek ağı gibi her yeri sarmıştı. Popüler kültür ilmek ilmek işliyordu, tüketim çılgınlığını... Kozmetik şirketleri en çok kar eden ilk 100 firmalara girmiş, internete bağlanayan insan kalmamıştı... Profil üstüne profil, ödün üstüne ödün... Aynı evde yaşayan ailenin birbirinden haberi kalmamıştı ki...
Ve en önemlisini artık konuşmanın, iletişim kurmak olmadığı sohbetler eder olmuştuk. Tanımıyorduk 10 senelik arkadaşımızı... Ailesinin ne iş yaptığını, sıkıntısı, kederini ve hatta doğum günlerini, notlarını, aşklarını, içinde kalmışlıkları...
Alkol tüketmeden sarhoş olan bir nesil yetiştirmiştik... -
27.
+2Sakın kapitalizmi eleştirdiğimi düşünmeyin seviyordu hepimiz özel olmayı... Tüketmeyi ilklere sahip olmayı... Ama öyle bir düzen oluşmuştu ki yemeden foto atar, giyinmek için soyunur olmuştuk...
Başımı kaldırarak düşücünce aleminden sıyrıldım.. ayaklarımı yeni yeni uzayan çimlere serdim ve kararan göğün üzerinde nokta nokta uzanan yıldızlara ve yavaş yavaş silinen aya bakakaldım... işgalden beri bu gök daha bir güzel daha bir parlaktı şehrin ışıkları arasında kala kala göğe bakmaz, bu müthiş manzaradan mağrum kalır olmuştuk.. Mataramda ki sudan bir yudum su alarak sigaramı yaktım...
Etrafa bakınıyor, sigaramdan dumanlar çekiyordum... bu insanlar bu kadar düşünüyorlarmıydı yoksa bende miydi tek sorun... Bildiğimiz dünya yıkılıp gitmiş, bu küçük grubun içinde rezillik içinde yaşarken bile eskiden yaptığımız hatalar üzerine düşünüyordum... Hep aynı şeyler sayıklıyor, kafamın içini kurcalayan aptalca bir filozof havasına giriyordum... Hep yapmıştım bu lakin kendimi hiç bir zaman zeki biri olarak göremedim... Bazen herkes en az benim kadar iç hesaplaşma çekiyordur diyerek kendimi rahatlatıyor bazense paranoyaya bağlayarak kendimi bir deli gibi görüyordum.
Zeynep'in yemek hazır demesiyle kendime geldim... Oysa ki gözlerimi diktiğim yıldızlar ne kadar da güzel gülümsüyorlardı... Bana hep bu saatlerde ilham gelirdi şiir yazarken...
Kelimeler bazen en iyi ifade biçimi olurken bazen de anlatamıyordu dertlerimizi. Bazı duyguların gerçekten karşılığı yoktu dilde...
içimi kemiren çaresizliğin son raddesine ne denirdi mesela. Ya da nefret etmenin bir karşılığı varken nefret ediliyor olmanın dildeki anlamı neydi. Delice bir tebessüm atarak "Sanırım bu kadar aforizma yeter" dedim kendi kendime..
Ayağa kaltkım ve yalın ayak sofraya oturdum sabahtan kalma kokuşmuş balığı ve azcık patates konservesi yedim. Lakin erzağımız tükenecekti bir süre sonra üstelik silahsız ve erzaksız 3 kişiyi yanımızda gezdiriyorduk. -
28.
+2Yemeği yedikten sonra nerede olduğumuzu bakmak için Emirle bakınmak için etrafı turlamaya başladık.Bu adam sanki her baktığımda daha da büyüyordu, merak ederek "Nerelisin" diye sordum.
Hafif bir tebessüm etmişti. Ağzını yayarak "Artık fark eder mi?" diye cevap verdi. Haklıkdı artık her yer aynıydı yani bir nevi yoktu ama merak etmiştim. Israrla "Sadece sordum" dedim.
Derinden bir of çekerek "Hem meraklısın hem de çok konuşuyorsun. Bu seni susturacak ise söylim bilmiyorum" bu dediği beni daha çok heyacanlandırmıştı. "Yani" diyerek direttim.
Emir kafasını iki yanı sallayarak "Bilmiyorum işte dostum. ne yapacaktın" dedi.
-Şey sadece bu iri görüntünün nereden geldiğini öğrenmek istemiştim. Aslında ortada bir esprinin olmamasına rağmen kahkaha atarak omzuma hafif bir yumruk attı. "Hafif dediğim baya sert aslında"
-Gerçekten bilmiyorum
-Ama anlamadım nasıl bilmiyorsun
-Ben Ankara yetiştirme yurdunda büyüdüm. Annemi babamı bilmiyorum. Sanırım Anggaralıyım dedi. Ggg leri vurgulayarak.
Bende Ankaralıydım. Seviyordum şehrimi birbir tonlu Angaram benim
Her semtinde farklı bir adap farklı bir koku vardı. Çankaya bir mekanda elit olurdun Mamak'ın Sincan'ın herhangi bir sokağında "Bebe"... ya da Köşe başlarında duran ağabeylerimizin dediği gibi "La bebe bi sigara kap gel hele"... Beypazarında soda içersin mesela Ayaşta domates yersin. Bir sıkıntın olduğu bağırırdı çocukluk arkadaşın "Başını yesin la gardaş" diye...
Üniversiye gelen arkadaşlarıma hep "Gazi şehir derdim burası, Milli mücadelenin karargahı. Meslisin doğumhanesi. vs vs" Belki topyekün bir elitizm yoktu ama Çukurambar da denk gelinmeyecek siyaside olmamıştı.
Her neyse uzatmak gereksiz şehir milliyetçiliğini ama şunu da eklemek şart 2021 1. lig kupasını Ankaragücü aldığında nasıl boyanmıştı kızılay sarı laciverte... -
29.
+2-Öncelikle Celal Bayar bulvarından Gazi üniversitesi kampüsüne ulaşmalıyız orada ver çevresinde bir gece konaklayıp ihtiyaçlarımızı karşılar bölgenin kontrolünü ele geçiririz. Ardından Fevzi Çakmak Caddesinden ilerleyip Bahçeli Evler ve Beştepe birimlerine hiç görünmeyeceğiniz. Emek birimleri olsada Cadde Mahallenin öbür ucu olduğu için karşımıza zayıf ve sayısı az birlikler çıkacaktır. Ardından Akdeniz Caddessini kullanarak Milli Kütüphaneye sığınacağız orası dinlenmemiz ve tekrardan mevzi almamız için oldukça güvenli olacaktır.Tümünü Göster
işimizi orada da bitirdikten sonra Ziyabey Caddesini kullanarak Mevlana bulvarına çıkacağız sonrası tabana kuvvet Haritaya uyarak yürüyeceğiz.
-Güzel plan doğrusu
-Patron kararlı mısın?
-Evet
-Tereddütlerin var sanırım
-Elbette burada iyi kötü yaşıyorduk
-Yaşam bitiyor Patron yiyecek içecek kalmadı yakında öleceğiz.
Etraftan hışırtılar duymaya başladım. Ama Patron hala konuşuyordu.
-Gideceğim --..-...
Savaş çığlıkları duyuyordum. Haritayı tuttuğum gibi ateşe attım..
-Ne yaptın lan sen hırsız bin
-Cinler geliyor mevzi almalıyız.
-Ne
-Çabuk kaldır şunları
-Kalkın!!!
Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu
-Pusuya düştük.
Herkes kalkıyordu. Palalarını aldılar, oklarını yaylarına sürdüler. Elime bir yanan odun parçası alıp uzaklara atıyor oraları aydınlatıyordum. Kadınlar oklarıyla bir yuvarlak oluşturmuşlar erkekler ellerinde palarıyna onların önünde duruyorlardı.
Benim aydınlattığım yerde eğer bir cin vaarsa oklar birbir vücutlarını parçalıyordu.
Ama durduramıyorduk gittikçe yaklaşıyorlardı. Geneli küçük mavi cinlerden oluşsada muhafız cinlerde vardı. Sayıları oldukça fazlaydı. Ellerinde baltalarla kamalarla saldırıyorlardı. Bana albeletimi verin desemde herkes can derdinde beni gibleyen yok tabi mevzininde dışındayım.
Biz muhafız cin beni gözünü kestirmiş koşarak üzerime doğru geliyor ben dururmuyum hemen topuk tabi ama ne olduğunu anlayamadan yere düştüm. Yüzüm ellerim her yerim çizilmişti. Muhafız cinde beni bırakacak değil ya hızla beni kesmeye koşuyor bin. Sarı zırhının altında yeşil iri vücuduyla elindeki baltayı kaldırdı tam vuracak.
Vücuduna art arda 2 ok saplandı ve yere düştü. Hemen ayağa kalktım. O zaman kadar da bizimkiler mevziyi delmişler birazda olsa rahatlamışlar grubun yarısı kampı topluyor diğer yarısı gelen tek tük cini kesiyordu. Patron bana arbeletimi ve kılıcımı attı. Çantamı yerden aldım. Çarpışmalar tek tük devam etti herkesin eşyaları toplanmıştı.
Patron
-Geri çekiliyoruz. dedi
Timuçin
-Nereye diye sordu
Beni takip edin dedim. -
30.
+2Benden hoşlanmadığını anlamıştım ama nefret etmesi gerçekten kötü olmuştu. Ama şuan son sorunum bir grupta yer edinmekti. Bana çantamı ve bir paket sigaramı verip salsalarda oldukça mutlu olurdum. Zeynep beni sert bir şekilde esmer binin önüne düşürmüştü.
Sonra elemana dönerek ben yatıyorum dedi. Oda onaylayınca kampta ayakta olan bir biz kalmıştık ateşin başındaydık. Herkes tulumlarına girmiş uyuyorlardı ya da geçen gece bana yaptıkları gibi tetikte bekliyorlardı.
Patron konuşmaya baladı. Bu adam 40lı yaşlarında olmasına rağmen oldukça fit ve atletik bir adamdı. Uzun beyaz sakalı ve kısa saçlarıyla emekli bir subaya benziyordu. Sanki endişeli ve birazda umutla bakıyordu bana. Korkuyor aynı zamanda bu işten sıyrılabileceğimi düşünerek konuşuyordum.
-Hırsız
-Efendim
-Bana Konyadan bahset
-Bende bir şey bilmiyorum birkaç ay önce bir cini öldürmeden önce konuşturdum. Konya da isyanların başladığını cinleri püskürttüklerini anlattı.
-Oraya gidebilir miyiz?
-Evet elbette.
-Kuşağımın arasından haritamı çıkardım.
-Onu nasıl sakladın seni iyi arayamamışlar -Aptallar-
-Merak etmeyin başka her şeyimi aldılar
-Haritayı ateşin yanına koydum. Bir sigara rica edip biraz su içtikten sonra. Ankara kalesinde kurduğum planı açıklamaya başladım. -
31.
+2Aslında ölmek bu durumda o kadar da kötü değildi. Nasıl olsa bu demir yığının üzerine çıkarsam kemiklerimin kırılması sonucunda ölecektim. Burada direnirsem kan kaybından.
Timuçin benim düşünceli halime sinirlemiş olacak ki sırtıma küçük bir çizik attı.
Acımıştı ama fazla hissetirmedim. Burada bu adamların insafına kalamazdım. Hazırlandım. Ve turunculara bürünmüş demir yığınına ilk adımımı attım. Her rüzgar esişinde ve benim her adımımda korkunç bir gürültüyle cızırdıyordu bin demir yığını. Korkuyordum her adım attığımda daha çok korkuyordum.
Zamanla her aşağıya baktığımda Timuçin ve diğer eleman daha çok kayboluyordu. Acaba kaç metreydi bu dibına goyduğumun pas kütlesi. Her adım da baştan besmele her bakışta bir dua her cızırtıda bir sure okuyordum.
Normalde de yüksekten korkan adama ne yaptırıyorlardı. -
32.
+2Timuçin bana metal bir bardak dolusu su getirdi. Ne suyuydu ve ya nereden getirmişti bilmiyorum ama büyük bir iştahla tüm suyu içtim. Ardından benim paketimden çıkardığı bir dal sigarayı uzattı ve çakmağımda yaktı.
-Patron gelene kadar bitir dostum.
-Patron?
-Saçlarını çeken adam lan işte
-Tamam
Bir ağacın gölgesinde sırtımı yaslamış sigaramı ciğerlerime çekiyordum. Tekrar düşüncelere dalmıştım o güne meteor yağmurunun başladığı güne.
"Meteorlar girdiğimiz binanın tavanına birbir çarpıyordu. Burakla ikimiz birbirimize bakıyor bir yandan da dua ediyorduk. Aslaftlarda her düşen meteorla beraber birkaç metrelik kraterler açılıyor dev apartmanlar birbir yere gömülüyorlardı. Ama bilemezdik ki her şey meteorların sokaklarda sessizce durmasından sonra başlayacağını."
"4-5 dakikalık dev gürültülerin ardından meteorlar sokaklarda ve yıkılan binaların üzerilerinde hareketsizce duruyordu. Onlarca insan meteorların gazabından ölmüştü. Polis ve ambulans yolların yok olmasından dolayı hareket edemiyor. Yaralananlar çaresizce sokakların ortasında ölüme mahkum oluyordu."
"Burak ve ben girdiğimiz binanın içerisinden yavaş adımlarla çıktık. Kimi insanlar sokağa bizden önce çıkmış kaybettikleri arkadaşlarını eşyalarını arıyorlardı meteorların arasında."
Birinin kolumu tutmasıyla hayallerimin arasından sıyrılmıştım. -
33.
+2Herkes tvlere bakıyor ağlayarak birilerini arıyorlar. Aradıkları insanları uyarıyorlardı. Artık maddi ve bünyevi hiçbir şeyin anlamı kalmamıştı. Büyük son için dua edenlerde vardı canı için son gücüyle evine koşanlarda.
Tv de dev yeşil ışıkların biraz önce Brezilya Yemen Endonezya gibi ülkere çarptığını gösteriyor onbinlerce yaralı ve ölü olduğundan bahsediyordu. Haberi sunan Star Tv muhabiri kadın Türk halkına güvenli noktalara erzak ve yağmaya karşı silah alarak sığınmamızı istiyor Ordudan destek istememizi söylüyordu. Kadının daha söyleyecekleri bitmemişti ki Tv yayını gitmiş. Ordu ülkenin her yanında sirenleri çalmaya başlamıştı.
işte 23 yıllık hayatımda ilk kez korkuyu gerçekten yaşamıştım.
https://img-s1.onedio.com ... 14baa5038cde62519e93b.jpg -
34.
+2Birden telefonum deli gibi çalmaya başladı. Ev arkadaşım arıyordu. Telefonun hemen açtım, içimdeki şok ve endişe duygusu bir an içinde olsa dağılmıştı. Karşımda dehşet verisi bir ses tonu yükseliyordu.
Ahtapot: A
Burak:B
B: Ahtapot, lan
A:Efendim Burak
B:Dışarıda mısın? Lan görmüyor musun olanları
A:Görüyorum görüyorum. Kıyamet sanırım
B: Değil daha kötüsü neredesin şu an
A:Kızılayda sen
B:Maltepe buraya gel çabuk
A:Tamam.
Bir anda üzerime toplanan ölü toprağını atmış koşarak Maltepeye doğru harekete geçmiştim. Sırtımda çantam cebimde biraz para ve sigaram vardı.
Koşar adımlarla Maltepeye varmıştım. Hemen cebimden telefonumu çıkardım numaraları çevirdim ve aradım fakat telefon çalmıyordu bile. Demek ki tüm tv ve haberleşme yayını kesilmişti.
Koca Maltepenin içinde koşuşturan insanların arasında Burakı bulmak hiçte kolay olmayacaktı. Gözlerimle kaldırımları taraya taraya hafif tempo koşmaya başladım. Maltepe pazarının önüne gelmiştim ki Biri kolumdan beni çekerek pazzarın içine soktu.
Karşımda kirli sakalı ve büyümüş gözleriyle Burak vardı.
-Neler oluyor lan Ahtapot
-Bilmiyorum lan
-Eve gitmemiz gerekiyor.
-Ne evi lan Ordudan sığınma talep etmeliyiz
-Sincan çok uzakta lan
-Ne ya...
Derken sokağa bir meteor düştü. Ardından bir başkası daha. Ardından dahada fazlası hızla aslaftı deliyorlarlardı. Melik Gökçek ne yapıyordu acaba şimdi düşündürücü hatta üzerine bir makale yazılabilecek güzel bir konuydu bu.
Neyse beyler. Sokaklara düşen her meteor birkaç kişinin canını daha alıyordu sokaklar 1 buçuk metrelik yeşil meteorlarla doluyordu. Binanın üzerine çarpan her meteor etrafı biraz daha sallıyordu.
Bunları düşünürken sigaramın bittiğini fark ettim artık harekete geçmek zorundaydım. -
35.
+2Kızıl saçlı bir kız kolumu tutmuş Patron geliyor demişti. Esmer sakallı azmanımız işte geliyordu.
Kalktım ayağa.
-Oooo hırsızımız nezakette öğrenmiş. dedi. Birşey diyemiyordum adam küçümser gibi konuşsa da haklıyı. Beni yakalayamasalardı onları buralarda aç ve susuz bırakacaktım yani tam olarak değil çandamı doldurana kadar çalacaktım sadece.
Karşıma kadar geldi otur dedi beraber oturduk.
-Konuş bakalım bay hırsız ne gördün. biran ne diyeceğimi bilemedim. Ben konuşmaya hazırlanırken o da gömlek cebinden benim sigaramı çıkardı bir tane kendine aldı bir tane de bana uzattı sonra matarasını ortaya koydu ve içebileceğimi işaret eden bir hareket yaptı.
Sigaralarımız yaktık ve konuşmaya başladım.
-Gazi Mahallesi ve Tandoğan çevresi yıkıntılar içerisinde ve daha az cin devriye geziyor. Bahçeli evler ve Beştepe tarafı daha düzgün ve daha çok cin var, Emek ve Aşti.
-Ne olmuş Emek ve Aştiye
-Orada insanlar gördüm.
-Ne insanı
-Konya yoluna çıkmış Ankaradan kaçan insanlar gördüm.
-Konyaya mı
-Sanırım evet
-Nereden biliyorsun
-3 ay önce bir cin bana bir bilgi verdi
-Neymiş o. Kaşlarını çattı sigaramdan derin bir nefes aldı bin. Yüzünü ekşiltti konuşmamı işaret etti.
-Konyada bir birlik kurulmuş Kendilerine Mevlana islam Kuvvetleri diyorlarmış. Şehri temizlemişler gıda üretip temiz su çıkarmaya başlamışları. Sadece Konya da değil Bakü Kudüs Roma. Bölgesel direnişler gerçekleştiriyormuş.
-Ne yani herkes bir cinin sözüne güvenip mi kendilerini ateş çemberine atıyor. O yol çok tehlikeli.
-Evet evet ama başarılabilir.
-Sende mi oraya gidiyordun.
-Evet
-Neden
-Düzenli bir hayat için, medeniyet için.
-Saçmalama çocuk Konya kaç kilometre bana söylesene hem bu kadar yiyecekle ne kadar dayanabiliriz ki.
-Avlanarak yürüyecek, usanmadan yol katedeceğiz. Sonu özgürlük olacak.
-Ya olmazsa
-Burada değil Konya da ölürsün en kötü.
-Çocuk emin misin?
-Emi... Kızıl saçlı kız hemen araya girdi
-Patron bir hırsızı mı dinliyorsun? Kes boğazını kurtul.
-Zeynep bir dakika dedi ve tekrar bana döndü.
-Bu düşüneceğim hırsız. dedi ve beni ağaca bağladılar. O kadarda kötü değildi doğrusu en azından su içmiş ve gölgedeydim. -
36.
+2iğrenç bir koku ve yüzümü yakan dehşet bir güneş ışığıyla uyanmıştım. Karşımda esmer sakalları uzamış bir adam yüzüme cebimden aldığı sigaramı üflüyordu.
Adamın arkasından duran yüzünde gözünden çenesine kadar uzayan bir yara izi olan kadın
-Prenses uyandı. dedi
Arkalardan bir kadın sesi daha duydum.
-Hırsız kedi. diye bağırdı.
Yılardır onlarca grubun içine rahatlıkla sızmış ve erzaklarını rahatlıkla alıp çıkmıştım. ilk defa yakalanmıştım. Ne diyeceğimi bilmiyorum. Kımıldayamıyor susuyor ama konuşamıyordum. Güneş yüzümü yakıyor, suratıma doğru üflenen sigara dumanı nefes alışverişimi daha da güçleştiriyordu.
Esmer binin arkasından kumral ve minyon bir adam geldi karşıma. Uzamış saçlarımdan tutup başımı geriye doğru asıldı.
-Söyle bakalım Hırsız yaşamak istiyor musun? Konuşamıyordum dudaklarım birbirine yapışmış ve tükürük bezlerim de dahi bir damla su kalmamıştı. Yalnızca başımı eve anlamında aşağı yukarı salladım.
-iyi iyi. dedi kumral bin. Beni ayağa kaldırdı. Ve parmağıyla gençlik parkındaki en yüksek yeri gösterdi. Gösterdiği yapı bir dönme dolaptı.
-Şimdi dostum oraya çıkacaksın ve Güneyde ne kadar cin var neler var yolların evlerin durumu ne. Yani dostum beni uğraştırma ne görüyorsan gelip bize rapor vereceksin.
Ağzımı zorla açtım ve kurumuş dudaklarımdan birkaç kelime döktüm.
-Su, birazcık su.
Kumral bin hemen bastı kahkahayı
-Su ha su. Raporu ve suyu al hırsız dedi. -
37.
+2Eylül akşdıbını düşünüyorum. 23 yaşındaydım üniversiteden eve dönüyordum. Bu sene mezun olacaktım. Ama olacakları bilemezdim ki... Kızılaydaydım hava kararmış orta yaşlı memurlar evlerine genç öğrenciler barlara doğru hareket ediyorlardı. Sonra herkesin kafası yavaş yavaş göğe doğru çevrilmeye başladı. Herkes gülüyor gökteki yıldız şölenine hayran hayran bakıyordu. Yeşil ışıklar içinde meteorlar kayıyordu. Ben donuk, inci sözlükte takılan asosyal bir bin olduğum için gibime bile takmıyordum bu durumu.
Nasıl olsa biraz sonra sözlüğe girecek ve bir binin meteorlara bakan adam ılıktır yazılı başlığına rastlayacaktım. Ama düşündüğüm gibi olmadı. Ben başımı yere eğmiş yolumda yürürken insanların huzursuz seslerini duydum. Çığlıklar atmaya ve etrafta koşuşturmaya başladılar. Ne oluyordu ortalıkta sakin ve neler olduğunu anlamaya çalışan bir ben kalmıştım. Akşamın kör karanlığındaydık bu insanlar neden kaçışıyorlardı. Başımı yukarı çevirdim ki.
Gördüğüm şey beni şok etmişti. Onlarca ufak meteor Ankara semalarındaydı ve hızlakaraya vurmak için ilerliyorlardı. Yeşil ışık saçan ufak meteorlar hızla atmosferi delmiş şehrimize doğru yaklaşıyordu. Bende panik içinde koşmaya başladım. Bir televizyoncunun önündeki insan birikintisine rastlardım. -
38.
+2Ağaç ve çalılar birbirine girmiş bende onların ardına iyice sinmiştim. Arbeletimi çalıların ardından uzattın ve birinin kafasını nişanladım. Nefesimi tutup tetiğe basmak üzereydim ki. Ardı ardına gelen oklar cinleri oldukları yere çivilemişti. Ama okları atan ben değil tedbirli ve saldırgan duran bir insan grubuydu. Bu elemanlar beni büyük bir kalori eksiltmekten kurtarmışlar ve gölün etrafınında asayişini sağlamışlardı.
Cinler delik deşik olduktan sonra emin adımlarla görüş açıma girmişlerdi. 17 kişilik bir gruptu bunlar. Kadınlar yay kullanıyorlardı erkeklerse daha çok pala vb. Delici aletler. Sırt çantaları yaş aralıkları ve vücut hatları gösteriyordu ki birbirlerine engel değil yardımcı oluyorlardı. Daha önce gördüğüm gruplarda yaşlı ve özürlü varsa o gruplar 1-2 haftadan daha çok yaşayamıyordı. Bir köşede ya katlediliyorlar ya da susuzluktan ölüyorlardı. -
39.
+2Tepeden hızlı hızlı indim yıkık hastane ve evlerden sonra karşıma Gençlik parkı çıktı. içindeki yapay gölün suyu zamanla grileşse de çok zor zamanlarımda oranın suyunu içmedim değil. Sadece ben değilki hayvanlar ve grup grup dolaşan insanlarda oraya çokca gelirdi. Siper ala ala yavaşça içeri sokuldum metro hattıın yıkılan girişinden. Ortalıkta kimse görünmüyordu. insanlar sıkıntı değildi ama cinler beni bulmamalıydı. Yine de tedbiri elden bırakmadım yavaş yavaş ve sinsice ilerliyordum parkın içinde. Tık ses yoktu bu oldukça korkutucuydu. Gölün kenarındaki kargaları görünce çok sevindim. Gölün kenarında su içen kargalar beni bir öğün doyurabilirlerdi. Arbeletimi çıkardım yaya yavaşça oku yerleştirip nişan aldım. Karşımda oldukça besili ve sulu görünüyordu namussuz. Ne yalan söylim tatları biraz ekşiydi ama açlıktan ölmekten daha iyiydi muallakler.
Nişan aldım oku tam fırlatacam. Bir hışırtı duydum hemen saklamam gerekiyordu, zate kargalarıda havalandırmışlardı binler. Değişik khkahalar atarak geliyorlardı. Sessiz sessiz gülen hınzır insan sesleriydi bunlar. Galiba evet evet sanırım bunlar devriye cinleriydi. 140cm boylarında 40 kiloluk önemsiz ve küçük yaratıklar. Ellerinde kamalarla insan avlayan asalaklar. Kemik yemeye bayılırdı bu binler boylarına göre iyi dövüşerler dayaıklıdırlar. Vücutları laciverttir ve kasıklarından kafalarına oradan da kalçalarına kadar inen beyaz şeritler bulunurdu. Yüzlerinde dev bir ağızları ve kocaman yeşil gözleriyle korkutucu görünürlerdi. Mızıklaya mızıklaya gölün kenarına geldiler 6 tanelerdi. Daha öce hiç bu kadar azını görmemiştim genelde 20 kişilik gruplar halinde talana başlarlardı. Kolay olacaklardı benim için arbeletimi tekrar nişanladım. -
40.
+2Düşünceler ve o anki duygular dağıldı etrafımdan. Ölümleri tekrardan düşündüm geride bıraktıklarımı öldürdükleri mi ölüme terk ettiklerimi kalbim yeniden kasvetlenmişti.
15-20 dakika geçmişti artık uyumuşlardır diye düşünüyordum. Sessiz bir hareketle ayağa kalktım ve uzayan sarı otların arasında ağır adımlarla kampa doğru ilerliyordum. Amaç nöbetçiyi bayıltmak ve erzakları çarpıp yoluma devam etmekti. işin iyi yanı nöbetçi dikkatsiz ve bana arkasını dönmüş bir aptaldı. Hafif hışırtılar ve tenimi okşayan ılık rüzgarla beraber ağır ağır ilerliyordum.
Yavaşça gardımı aldım ve rüzgardan bile daha sessiz bir şekilde kampın içine sızmıştım. Şimdi adım attığımda ayağımın sağında solunda biri tulumuna girmiş uyuyordu. Ama beni tehdit eden uyuyan kızlar değil. Uyanık nöbetçiydi. Ağır adımlarla Nöbetçiye yaklaşmış artık aramızdaki mesafe birkaç metre olmuştu ki. Bir anda kendimi kaybettim ve yere yüzükoyun kapaklandım. Gözlerim bulanıklaşıp vücudumdan çekilen kanı hissetmeye başladım. Galiba bayılacaktım. -
41.
+2Kızıl saçlı kız karşımdaydı yeniden. Yüzünü ilk defa dikkatlice inceleyebilcektim. Eğilmiş beni daldığım yerden çıkarmaya çalışıyordu. Yüzünde hafifçe serpilmiş turuncu çillerden başla bir kusur ve leke yoktu. Hafif çekik, kahverengi gözleriyle benim gözlerime bakıyordu doğrudan.
-Ahtapot
-Ne?
-Benim Adım Ahtapot. Yüzünü ekşiltti ve
-Eeee bundan bana ne hırsız diyerek kendini geriye doğru çekti... Bunu yapınca salaklaşmıştım beyler kız resmen beni gibmişti.
-Hmmm o zaman benden ne istiyorsun.
-Patron seni yanında istiyor.
-Ağacıda yanımda zütürmemi istiyor yoksa beni çözecek misin?
-Benim sabrımı zorlama hırsız senin kanında boğulmanı izlerim.
-Her neyse Zeynep çöz beni.
-ismimi nereden biliyorsun hırsız
-Sadece duydum
-Eeee ne kadar sinir bozucu bir adamsın sen öyle.
Benden hemen kurtulmak için hızla bağlarımı çözdü ardından beni patrona zütürdü. -
42.
+2"Meteorlar kırıldı içlerinden kimisi ufak kimisi büyük değişik korkunç canlılar çıktı. Asker ve Polis karşılıklı olarak sokağı yaylım ateşine almışlardı. Meteorların içinden çıkan her yaratıık mermilerin vücutlarına girmesiyle parçalara ayrılıyordu."
"Halk yeniden paniklemiş. Etrafa kaçışıyorlardı Burak ve bende çıktığımız hana tekrar girdik. Koşuyorduk. Gri sarkıtları açılmış pazar tezgahlarını hızla geçerek çıkışa doğru koşuyorduk. Ama karşımıza birden metorlardan çıkan yaratıklardan çıktı. Elinde boyunun yarısı kadar bir kama ve dev ağzıyla dudaklarını ıslata ıslata geliyordu. Birden arkamızdan bir ok fırladı ve önümüzdeki cüce yaratığı bir kirişe çiviledi."
Birinin omzumu dürtmesiyle düşler aleminden çıktım.
-Hırsız sana diyorum beni duyuyor musun? -
43.
+2Dehşet içinde yavaş ve emin adımlarla metal tekerlekten aşağıya inmeye başladım. Dudaklarımda gri kabuklar oluşmuş, parmak uçlarım turuncu bir tozla kaplanmıştı. Ayağımı koyduğum demir parçası bazen büyük bir gürültüyle kopup yere çarpıyor bazende inatla turuncu yığına tutunuyordu.
Bastığım demir parçası buraya onlarca yıl önce koyulmuştu. kabinlerin renkleri güneşte solmuş onları sabitleyen zincirlerin çoğu kopmuştu.
Birkaç dakika içinde yere indim. Timuçin yanındaki azmanı dürterek. Baksana lan adam ölmedi dedi kahkahalar içinde. Sonra beni önlerine katıp kamp alanına kadar arkamda konuşarak takip ettiler. Bir yandan da sigaramı içiyorlardı binler.
Yanındaki elemanında isminin Emir olduğunun öğrendim. Kısa saçlı, beyaz tenli bir adamdı Timuçine göre daha uzun ve daha yapılıydı. Konuşması ve mimikleri görünüşünün aksine daha çocuksaydı. Ama gözlerinde beni rahatlıkla öldürecek vicdansızlığı gözlerinde hissedebiliyordum.
Çok geçmeden kampa girmiştik. Kendimi yavaşça bir yere bıraktım ve soluklanmaya başladım. Ama grup lideri olarak düşündüğüm esmer elemanın beni rahat bırakacağını belliydi gelip saçlarımdan tutarak beni kaldırdı.
-Önce rapor sonra dinlenme. dedi kaba sesiyle
-Önce su sonra rapor. dedim acıyla titreşen bir tonla. Bu cevabım onu sinirlendirmiş olacak ki saçlarımı daha sert sıktı.
-Ön-ce su son-ra ra-por. dedim tekrardan. Esmer bininde benle uğraşacak zamanı yoktu. beni Timuçinin önüne doğru fırlatım hırsıza biraz su ve sigara verin ben birazdan gelirim dedi. -
44.
+2Akıllı adamdım lan. Öyle sağda solda çelik bulacam da eritecem de kılıç yapacağım diye uğraşmadım. Anıtkabir yıkılınca hem son bir ziyarete hem de yağmaya gittim ne yalan söyleyeyim. Yani şimdi doğru konuşacak olursak ilk amaç yağmaydı hem de Mustafa Kemal’in kılıçları yağmaya gittim. Yıkıntıların arasında sadece Sovyetlerin zamanında hediye ettikleri bir kılıcı buldum hemen çarptım beyler tamam milli değer felan ama şimdi ben de ölsem iyi mi olacak. Ha bu arada tamam 100 yıllık kılıçtı falan ama jilet gibi kesiyordu namussuz.
Neyse beyler konumuza dönecek olursak insanlar genel olarak 10 15 li gruplar halinde dolaşırlardı korunmak ve hayatta kalmak için ama ben hep tek başıma takıldım. Nedeni belliydi. Tamam insanlar cinlere göre daha güçlüler ama kabul etmek lazım ki daha fazlalardı. Bir bi kişinin çıkardığı ses var bir de 15 kişinin çıkardığı ses var. Benim 1 birim gıdaya ihtiyacım varsa onların 15 birime ihtiyaçları vardı. Paylaşma derdim yok beni yavaşlatan salaklar yok. Hayat bu zor zamanlarda tek başınaysan daha kolaydı. Bazen uzaktan insan grupları görürdüm ama genelde uyuduklarında fazla yiyeceklerini çalar ya da hiçbir şey yapmadan uzaklaşırdım.
Cinlere ise yağmalanacak bir şeyleri yoksa kesinlikle saldırmaz kaçardım. (Riske değecek bir şey yoksa saldırmanın bir anlamı da yoktur beyler). Çoğu zaman sokakta dolaşan kedileri okumla avlar (Not Maltepe de bir dükkandan çaldığım arbaletim de var) yerim, hiç kınamayın beyler o kadar zor bir duruma düştük ki karı versen gibim mi yiyim mi diye bir düşünür olduk. Aslında istilanın ilk aylarında her şey daha kolaydı birkaç market parlatıyordun yağmayla falan karnın bir şekilde doyuyordu. Ama zamanla yiyecekler bozulmaya başladı ve yağmaya cinlerde katıldı. Sonra her şey katlanarak zorlaştı, su bulmak yiyecek bulmak daha da zorlaştı. -
45.
+2Allahtan Cinler canlarına büyük önem veriyordu. Her esir aldığım cin hayatlarına karşılık güzel bir bilgi ya da yiyecek bir şeyler ve temiz suyu nerede bulabileceğimi söylüyordu. En son yakaladığım cin ismi Ekayis di sanırım bir muhafız cindi tek tabanca takılanlardan hani. Uzun zamandır o bini izliyordum çünkü bir haritası olduğunu öğrenmiştim. (Not: Beyler harita çok önemli hele şehrin yarısı dev bir füzeyle yok olmuşsa )
Ekayisle kafa kafaya bir mücadele verdik o baltasını savuruyor ben kalıcımı ek sonunda bini yendim kurbağa gibi yere sere serpe düştü. (Not:Kurbağalar lezzetli beyler gerçekten kıtlık zamanlarında ve uzun kışlarda kurbağalar olmasa yaşayamazdım) Neyse beyler bu yenilince hemen mızıklamaya başladı. işte abi daşşağını yiyim beni öldürme ne istersen söylerim veririm felan.
-Haritayı ver.
Hemen kemerinin arasından haritayı çıkardı uzattı bana tabi bu arada benim kılıç bunun boyunda her an kesmeye hazır. Artık bu bine ihtiyacım kalmamıştı kaldırdım kılıcı vurcam amık binine.
-Dur daha önemli bilgiler var elimde işine yarayabilir. Durdum o an bilgi güçtür beyler dinlemek zorundaydım