-
35.
+7Yürüdükçe yürüdük kampüsü tamamen taradık. Bir ağacın dalından 2 tane karga indirdik. Ve yerde sürünen oldukça uzun bir yılanı öldürdük elimiz boş değildi. Dönerken.
Grubun hemen hemen hepsi uyanmıştı bizimde gelmemizle ekgibler tamamlanmış hatta beni büyük bir çoğunluğu fazlalık gibi bile görüyorlardı.
Bilen bilir beyler Ankaranın soğuğunu bir eser adamı topuğundan saçlarının teline kadar titretir bir de aylardan martın sonu haliyle üşüdükleri için bir ateş yaktık.
Kadınlardan biri çantasından bir tencere çıkardı ve dallarla onu ateşin üzerine astı. Birileri kargaları yoluyor birisi yılanı temizliyordu. Bende çantamdan patates konservesini çıkarıp onlara verdim yılan etiyle beraber kaynattılar. Sıvı yağları baharatları hatta ilk yardım malzemeleri bile vardı.
Aslında oldukça teknik ve sistemli çalışıyorlardı. Bu zaman kadar kan emicilik yaparak yaşayan ben 4 yıldır kendimi ilk defa bir şeye yararken bulmuştum.
Patron beni yanına çağırmasıyla dikkatimi tekrardan toparladım. -
34.
+11Bir sigaramı fırtlıyor bir suyumu içiyordum. Aslında bu grup işi pekte kötü sayılmazdı. Ama ya bana tam olarak güvenmezlerse. işte o zaman düşünmem gereken üzerime doğru fırlamış saatte 300 kilometreyle gelen bir oktan nasıl kaçılırdı.
Birşeyler yapmalıydım. Zaman geçiyor semada güneşin ilk ışıkları kırılmaya başlamıştı. Artık önümü görebiliyordum. Zeynep yanıma geldi hadi kalk birşeyler avlamaya gidelim grup uyanana kadar birşeyler bulursak iyi ederiz dedi.
Yanımızda bir oğlan daha geldi 20li yaşlarına yeni girmiş olmalıydı. Yaşamasına mucie gözüyle bakıyordum. Sarımtrak saçları uzadıkça uzamış teni tozla ve toprakla kaplanmıştı. Sonradan öğrendim ki ismi Hamzaymış.
Elimizde yaylarımız kampüsü tarıyorduk. Çok sessiz ve bir o kadarda her anki bir saldırıya karşı hazırlıklıydık. Ayrılmamız gerektiğini söyledim beni tek başıma işemeye bile göndermeyeceklerini söylediler. -
33.
+7Düşünceleri içerisindeyken uyuyakalmıştım. Ne kadar oldu bilmiyorum Emir'in koca ellerinin beni dürtüklediğini hissettim. Gözlerimi açıp ona doğru döndüm.
-Kalk bakalım hırsız nöbet sırası sende bizimle yaşayacaksan bebek gibi uyumaktan dahha çok şey çok şey yapmalısın dedi.
Gözüne girmek zorundaydım hemen ayağa kalktım ve nöbet yerimi tuttum Emir de benim yattığım yere uzanmı.ş uykuya dalmayı bekliyordu.
Gece o kadar karanlıktı ki nöbet arkadaşlarımı bile göremiyordum. Gözlerimi bir noktaya kilitlemiş aklımla konuşuyordum. Nele olacağını nereye gideceğimizi herşeyin doğru olup olmadığını düşünüyordum.
Bir el aniden omzuma dokunmuştu. Refleksif olarak arbeletimi bana dokunanın yüzünün ortasına nişanladım. Karşımda Zeynep vardı. Bu hareketim onun hoşuna gitmiş olacak ki alaycı bir gülümsemeyler ince sesini dudaklarının arasından serbest bıraktı
-Ne oldu hırsız oturduğun yerde uyuya kaldın sanırım buna nöbet mi diyorsun. yüzünde kocaman bir tebessüm oluştu ama bu öyle şirin bir tebessüm değildi dev bir alaylamaydı.
Hem heyecanlanmış hem de aşağılanmıştım dişlerim bir türlü ayrılmıyor kelimelerime özgürlük vermiyordu.
-Aslında konuşmayınca biraz daha çekilir bir insan oluyorsun hırsız. Önceden yanmış bir sigara ve yarım bardak su verdi.
-Kusura bakma ne olur yemeğinizi gün doğunca gerireceğim ama açlığınızı bu bastırır sanırım. dedi alaycı sesiyle.
Bu kızın bedeninin mesleğini bilemem ama ruha tam bir köle tüccarıydı. -
32.
+7Başımı uzun şimlere koyup uyumayı denedim. Ama aklım hala o gündeydi. Okların önümdeki korkun yaratığı delip geçtiği günde.
"Arkamı döndüm karşımda orta yaşlarını çoktan geçmiş bir adam gördüm Burak yanımda neler olduğunu anlamaya çalışırken Ben adamla birkaç saniyeliğine de olsa göz göze gelebilmiştim. Elinde siyah bir arbelet vardı. Sağ elinde ise 6 tane ok tutuyordu."
"Ama korku ete kemiğe bürünmüş ve hayatımızı kurtaran adamın sırtına bir kama sokmuştu. Bir mavi cin adamın boynuna çıkmış göğsünü dehşet verici bir nefretle bıçaklıyordu."
"Adama doğru hızla koştum ardından g3 mermilerinin etrafa kara kanlar saçtığına şahit oldum. Bizim adamı öldüren mavi cin paranparça olarak yere serilmiş adamla beraber yere serilivermişti."
"Adamın yanına vardığım da çoktan binanın zemininde kara ve kırmızı kan birbirine karışmıştı. Yapacak hiçbir şeyim yoktu adamın sıkı sıkıya tuttuğu okları ve arbeleti alıp arkamı döndüm."
"Burak binanın çıkışına doğru koşuyordu. Korkmuştu haklıydı. Ayağa fırladım binayı ayakta tutan gri dikiklerin arsından geçerek Buraka yetişmeye çallıştım. Kalbim olağanca hızıyla atıyor adrenalini tüm hücrelerimde en şiddetli haliyle yaşıyordum."
"Burakla beraber aynı anda binadan çıktık. Dışarıda Tankların üzerlerine çıkmaya çalışan mavi cinler yerde yatan adamlara bile acımayan muhafız cinler vardı. Ve bir de biz gibi tek tük direnen yerel halk" -
31.
+10Az gittik uz gittik Gazi Mahallesinin dar bir sokağından ilerleyerek Gazi üniversitesinin içerisine sızdık. Hatırlıyorum 5 yıl önce buraya bir arkadaşımı ziyarate gelmiştim. Öğretmen olmak için yanıp tutuşan bir arkadaşımı. Rektörlük binasına imrenerek bakmıştım. Şimdi o gösterişli binadan geriye kalan sadece yıkık duvarlar ve etrafa saçtığı tuğla bloklar kalmıştı.
Gecenin karanlığında etraftaki cinleri parıltımızla buraya çekmemek için ışıklarımızı söndürdük. Herkes susuyor kimsenin ağzından bir kelime çıkmıyordu.
Son gördüğüme oranla çimleri orantısızca büyümüş, ağaçların dallarına asılan Türk Dünyası bayrakları etrafa savrulmuştu.
Bu üniversitenin bile atfosveri tamamen bozulmuştu. Rengarenk dalların gölgesinde çay sigara yaptığım aklıma geliyordu. Ama bunları düşünme sırası değildi.
Patron kalın sesiyle komutları vermişti. Dörder kişilik nöbetler halinde uyuyacak yarın sabah yapacaklarımız hakkında konuşacaktık. -
30.
+8Saatler ilerlemiş etraf iyice kararmıştı. Yerde can çekişen son cinleride öldürdükten sonra arkama düştüler. Haritayı yaktığım için bana ihtiyaçları olduğunu biliyordum. Tabi patronda bunun farkındaydı. Neyseki 1-2 ay sürekli baktığımdan haritada yer alan her yeri karış karış ezberlemiştim.
Timuçin ve diğerleri bana güvenmiyorlar hatta benim gibi kan emicilerden nefret ediyorlardı. Gecenin kör karanlığından uzunca yürüdük. Elimizde önümüzzü zor aydınlatan yağ kandilleri ve sürtünme enerjisini elektiriğe çeviren güçsüz fenerlerle delik deşik olmuş asfalt yolları zor kestirebiliyorduk.
Her an saldırıya uğrayabilirdik. Korku ve dehşet vardı kalbimde. Biliyordum ki en ufak aksilikte beni bırakıp kaçarlar hatta onlara ayak bağı olmamam için kalbime bir ok saplayabilirlerdi. Temkinim her zamankinin iki katıydı. Artık hem önümü hem arkamı kollamak zorundaydım.
Grubun yarısının gözü etrafta yarısınnınki de benim üzerimdeydi. Rahatsız oluyor fakat onların bakışlarını hissetmiyor gibi davranıp karanlıkta en önden ilerliyordum.
Önceden kat kat yükselen binalar artık 2 insan boyunu aşmıyor, kapital yapının mabetleri avmler yerle bir olduğunu görüyorduk. Ne hale gelmiştik ne zaman bu kadar güçsüz kalmıştık. -
29.
+5 -1Neyse beyler Timuçin omzumu tuttu ve Patrona döndü.
-Patron bu hırsıza güvenecek miyiz?
-Timuçin bu adam bana çok özel bilgiler verdi.
-Ne diyorsun Patron
Bu sırada arkamızda hala cinlerle çarpışanlar vardı. Tek tük te olsa hala saldırıyorlardı.
-Timuçin bunu burada konuşamayız şimdi onu izleyelim olmazsa boğazına bir ok saplarız.
Bu tehdit beni korkutmuştu ama yine de tek çarem onlara güvenimi kazandırmak ve sömürebildiğim kadar kaynaklarını sömürmeliydim. -
28.
+9-Öncelikle Celal Bayar bulvarından Gazi üniversitesi kampüsüne ulaşmalıyız orada ver çevresinde bir gece konaklayıp ihtiyaçlarımızı karşılar bölgenin kontrolünü ele geçiririz. Ardından Fevzi Çakmak Caddesinden ilerleyip Bahçeli Evler ve Beştepe birimlerine hiç görünmeyeceğiniz. Emek birimleri olsada Cadde Mahallenin öbür ucu olduğu için karşımıza zayıf ve sayısı az birlikler çıkacaktır. Ardından Akdeniz Caddessini kullanarak Milli Kütüphaneye sığınacağız orası dinlenmemiz ve tekrardan mevzi almamız için oldukça güvenli olacaktır.Tümünü Göster
işimizi orada da bitirdikten sonra Ziyabey Caddesini kullanarak Mevlana bulvarına çıkacağız sonrası tabana kuvvet Haritaya uyarak yürüyeceğiz.
-Güzel plan doğrusu
-Patron kararlı mısın?
-Evet
-Tereddütlerin var sanırım
-Elbette burada iyi kötü yaşıyorduk
-Yaşam bitiyor Patron yiyecek içecek kalmadı yakında öleceğiz.
Etraftan hışırtılar duymaya başladım. Ama Patron hala konuşuyordu.
-Gideceğim --..-...
Savaş çığlıkları duyuyordum. Haritayı tuttuğum gibi ateşe attım..
-Ne yaptın lan sen hırsız bin
-Cinler geliyor mevzi almalıyız.
-Ne
-Çabuk kaldır şunları
-Kalkın!!!
Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu
-Pusuya düştük.
Herkes kalkıyordu. Palalarını aldılar, oklarını yaylarına sürdüler. Elime bir yanan odun parçası alıp uzaklara atıyor oraları aydınlatıyordum. Kadınlar oklarıyla bir yuvarlak oluşturmuşlar erkekler ellerinde palarıyna onların önünde duruyorlardı.
Benim aydınlattığım yerde eğer bir cin vaarsa oklar birbir vücutlarını parçalıyordu.
Ama durduramıyorduk gittikçe yaklaşıyorlardı. Geneli küçük mavi cinlerden oluşsada muhafız cinlerde vardı. Sayıları oldukça fazlaydı. Ellerinde baltalarla kamalarla saldırıyorlardı. Bana albeletimi verin desemde herkes can derdinde beni gibleyen yok tabi mevzininde dışındayım.
Biz muhafız cin beni gözünü kestirmiş koşarak üzerime doğru geliyor ben dururmuyum hemen topuk tabi ama ne olduğunu anlayamadan yere düştüm. Yüzüm ellerim her yerim çizilmişti. Muhafız cinde beni bırakacak değil ya hızla beni kesmeye koşuyor bin. Sarı zırhının altında yeşil iri vücuduyla elindeki baltayı kaldırdı tam vuracak.
Vücuduna art arda 2 ok saplandı ve yere düştü. Hemen ayağa kalktım. O zaman kadar da bizimkiler mevziyi delmişler birazda olsa rahatlamışlar grubun yarısı kampı topluyor diğer yarısı gelen tek tük cini kesiyordu. Patron bana arbeletimi ve kılıcımı attı. Çantamı yerden aldım. Çarpışmalar tek tük devam etti herkesin eşyaları toplanmıştı.
Patron
-Geri çekiliyoruz. dedi
Timuçin
-Nereye diye sordu
Beni takip edin dedim. -
27.
+11Benden hoşlanmadığını anlamıştım ama nefret etmesi gerçekten kötü olmuştu. Ama şuan son sorunum bir grupta yer edinmekti. Bana çantamı ve bir paket sigaramı verip salsalarda oldukça mutlu olurdum. Zeynep beni sert bir şekilde esmer binin önüne düşürmüştü.
Sonra elemana dönerek ben yatıyorum dedi. Oda onaylayınca kampta ayakta olan bir biz kalmıştık ateşin başındaydık. Herkes tulumlarına girmiş uyuyorlardı ya da geçen gece bana yaptıkları gibi tetikte bekliyorlardı.
Patron konuşmaya baladı. Bu adam 40lı yaşlarında olmasına rağmen oldukça fit ve atletik bir adamdı. Uzun beyaz sakalı ve kısa saçlarıyla emekli bir subaya benziyordu. Sanki endişeli ve birazda umutla bakıyordu bana. Korkuyor aynı zamanda bu işten sıyrılabileceğimi düşünerek konuşuyordum.
-Hırsız
-Efendim
-Bana Konyadan bahset
-Bende bir şey bilmiyorum birkaç ay önce bir cini öldürmeden önce konuşturdum. Konya da isyanların başladığını cinleri püskürttüklerini anlattı.
-Oraya gidebilir miyiz?
-Evet elbette.
-Kuşağımın arasından haritamı çıkardım.
-Onu nasıl sakladın seni iyi arayamamışlar -Aptallar-
-Merak etmeyin başka her şeyimi aldılar
-Haritayı ateşin yanına koydum. Bir sigara rica edip biraz su içtikten sonra. Ankara kalesinde kurduğum planı açıklamaya başladım. -
26.
+10Kızıl saçlı kız karşımdaydı yeniden. Yüzünü ilk defa dikkatlice inceleyebilcektim. Eğilmiş beni daldığım yerden çıkarmaya çalışıyordu. Yüzünde hafifçe serpilmiş turuncu çillerden başla bir kusur ve leke yoktu. Hafif çekik, kahverengi gözleriyle benim gözlerime bakıyordu doğrudan.
-Ahtapot
-Ne?
-Benim Adım Ahtapot. Yüzünü ekşiltti ve
-Eeee bundan bana ne hırsız diyerek kendini geriye doğru çekti... Bunu yapınca salaklaşmıştım beyler kız resmen beni gibmişti.
-Hmmm o zaman benden ne istiyorsun.
-Patron seni yanında istiyor.
-Ağacıda yanımda zütürmemi istiyor yoksa beni çözecek misin?
-Benim sabrımı zorlama hırsız senin kanında boğulmanı izlerim.
-Her neyse Zeynep çöz beni.
-ismimi nereden biliyorsun hırsız
-Sadece duydum
-Eeee ne kadar sinir bozucu bir adamsın sen öyle.
Benden hemen kurtulmak için hızla bağlarımı çözdü ardından beni patrona zütürdü. -
25.
+5"Meteorlar kırıldı içlerinden kimisi ufak kimisi büyük değişik korkunç canlılar çıktı. Asker ve Polis karşılıklı olarak sokağı yaylım ateşine almışlardı. Meteorların içinden çıkan her yaratıık mermilerin vücutlarına girmesiyle parçalara ayrılıyordu."
"Halk yeniden paniklemiş. Etrafa kaçışıyorlardı Burak ve bende çıktığımız hana tekrar girdik. Koşuyorduk. Gri sarkıtları açılmış pazar tezgahlarını hızla geçerek çıkışa doğru koşuyorduk. Ama karşımıza birden metorlardan çıkan yaratıklardan çıktı. Elinde boyunun yarısı kadar bir kama ve dev ağzıyla dudaklarını ıslata ıslata geliyordu. Birden arkamızdan bir ok fırladı ve önümüzdeki cüce yaratığı bir kirişe çiviledi."
Birinin omzumu dürtmesiyle düşler aleminden çıktım.
-Hırsız sana diyorum beni duyuyor musun? -
24.
+14Ağaca bağlanmış etrafta ne yaptıklarını gözetliyordum. Düşüncelere dalmıştım tekrardan Meteor kaplı sokaklarla dolu düşüncelere.
"insanlar yavaş yavaş evlerinden sokaklara doğru çıkıyordu. hala binalar yıkılıyor sokaklardan binalardan yıkıkların alltından çığlık sesleri yükseliyordu. Sokaklar kan kırmızısı ve meteorların gökten getirdiği fıstık yeşiliyle parlıyordu. Akşam saatlerinin karanlığı ve kimsesizliğimiz bizi dahada çaresizleştiriyordu. Kısa zaman sonra sokak başlarına askerler ve polisler durmaya başladı. Bir megafonla bize çağrı yapıldı meteorlardan uzak durmamız gerektiği söyleniyordu."
"Burak ve ben hızla yerimizden fırlayarak askerlerin olduğu bölgeye doğru koşuyorduk ki meteorun biri çatlamaya başladı ardından diğerlerinde orada durmuş çatlayan meteorun içinden ne çıkacağını izliyorduk. Asker bağırıyor biz duruyorduk." -
23.
+7Kızıl saçlı bir kız kolumu tutmuş Patron geliyor demişti. Esmer sakallı azmanımız işte geliyordu.
Kalktım ayağa.
-Oooo hırsızımız nezakette öğrenmiş. dedi. Birşey diyemiyordum adam küçümser gibi konuşsa da haklıyı. Beni yakalayamasalardı onları buralarda aç ve susuz bırakacaktım yani tam olarak değil çandamı doldurana kadar çalacaktım sadece.
Karşıma kadar geldi otur dedi beraber oturduk.
-Konuş bakalım bay hırsız ne gördün. biran ne diyeceğimi bilemedim. Ben konuşmaya hazırlanırken o da gömlek cebinden benim sigaramı çıkardı bir tane kendine aldı bir tane de bana uzattı sonra matarasını ortaya koydu ve içebileceğimi işaret eden bir hareket yaptı.
Sigaralarımız yaktık ve konuşmaya başladım.
-Gazi Mahallesi ve Tandoğan çevresi yıkıntılar içerisinde ve daha az cin devriye geziyor. Bahçeli evler ve Beştepe tarafı daha düzgün ve daha çok cin var, Emek ve Aşti.
-Ne olmuş Emek ve Aştiye
-Orada insanlar gördüm.
-Ne insanı
-Konya yoluna çıkmış Ankaradan kaçan insanlar gördüm.
-Konyaya mı
-Sanırım evet
-Nereden biliyorsun
-3 ay önce bir cin bana bir bilgi verdi
-Neymiş o. Kaşlarını çattı sigaramdan derin bir nefes aldı bin. Yüzünü ekşiltti konuşmamı işaret etti.
-Konyada bir birlik kurulmuş Kendilerine Mevlana islam Kuvvetleri diyorlarmış. Şehri temizlemişler gıda üretip temiz su çıkarmaya başlamışları. Sadece Konya da değil Bakü Kudüs Roma. Bölgesel direnişler gerçekleştiriyormuş.
-Ne yani herkes bir cinin sözüne güvenip mi kendilerini ateş çemberine atıyor. O yol çok tehlikeli.
-Evet evet ama başarılabilir.
-Sende mi oraya gidiyordun.
-Evet
-Neden
-Düzenli bir hayat için, medeniyet için.
-Saçmalama çocuk Konya kaç kilometre bana söylesene hem bu kadar yiyecekle ne kadar dayanabiliriz ki.
-Avlanarak yürüyecek, usanmadan yol katedeceğiz. Sonu özgürlük olacak.
-Ya olmazsa
-Burada değil Konya da ölürsün en kötü.
-Çocuk emin misin?
-Emi... Kızıl saçlı kız hemen araya girdi
-Patron bir hırsızı mı dinliyorsun? Kes boğazını kurtul.
-Zeynep bir dakika dedi ve tekrar bana döndü.
-Bu düşüneceğim hırsız. dedi ve beni ağaca bağladılar. O kadarda kötü değildi doğrusu en azından su içmiş ve gölgedeydim. -
22.
+7Timuçin bana metal bir bardak dolusu su getirdi. Ne suyuydu ve ya nereden getirmişti bilmiyorum ama büyük bir iştahla tüm suyu içtim. Ardından benim paketimden çıkardığı bir dal sigarayı uzattı ve çakmağımda yaktı.
-Patron gelene kadar bitir dostum.
-Patron?
-Saçlarını çeken adam lan işte
-Tamam
Bir ağacın gölgesinde sırtımı yaslamış sigaramı ciğerlerime çekiyordum. Tekrar düşüncelere dalmıştım o güne meteor yağmurunun başladığı güne.
"Meteorlar girdiğimiz binanın tavanına birbir çarpıyordu. Burakla ikimiz birbirimize bakıyor bir yandan da dua ediyorduk. Aslaftlarda her düşen meteorla beraber birkaç metrelik kraterler açılıyor dev apartmanlar birbir yere gömülüyorlardı. Ama bilemezdik ki her şey meteorların sokaklarda sessizce durmasından sonra başlayacağını."
"4-5 dakikalık dev gürültülerin ardından meteorlar sokaklarda ve yıkılan binaların üzerilerinde hareketsizce duruyordu. Onlarca insan meteorların gazabından ölmüştü. Polis ve ambulans yolların yok olmasından dolayı hareket edemiyor. Yaralananlar çaresizce sokakların ortasında ölüme mahkum oluyordu."
"Burak ve ben girdiğimiz binanın içerisinden yavaş adımlarla çıktık. Kimi insanlar sokağa bizden önce çıkmış kaybettikleri arkadaşlarını eşyalarını arıyorlardı meteorların arasında."
Birinin kolumu tutmasıyla hayallerimin arasından sıyrılmıştım. -
21.
+9Dehşet içinde yavaş ve emin adımlarla metal tekerlekten aşağıya inmeye başladım. Dudaklarımda gri kabuklar oluşmuş, parmak uçlarım turuncu bir tozla kaplanmıştı. Ayağımı koyduğum demir parçası bazen büyük bir gürültüyle kopup yere çarpıyor bazende inatla turuncu yığına tutunuyordu.
Bastığım demir parçası buraya onlarca yıl önce koyulmuştu. kabinlerin renkleri güneşte solmuş onları sabitleyen zincirlerin çoğu kopmuştu.
Birkaç dakika içinde yere indim. Timuçin yanındaki azmanı dürterek. Baksana lan adam ölmedi dedi kahkahalar içinde. Sonra beni önlerine katıp kamp alanına kadar arkamda konuşarak takip ettiler. Bir yandan da sigaramı içiyorlardı binler.
Yanındaki elemanında isminin Emir olduğunun öğrendim. Kısa saçlı, beyaz tenli bir adamdı Timuçine göre daha uzun ve daha yapılıydı. Konuşması ve mimikleri görünüşünün aksine daha çocuksaydı. Ama gözlerinde beni rahatlıkla öldürecek vicdansızlığı gözlerinde hissedebiliyordum.
Çok geçmeden kampa girmiştik. Kendimi yavaşça bir yere bıraktım ve soluklanmaya başladım. Ama grup lideri olarak düşündüğüm esmer elemanın beni rahat bırakacağını belliydi gelip saçlarımdan tutarak beni kaldırdı.
-Önce rapor sonra dinlenme. dedi kaba sesiyle
-Önce su sonra rapor. dedim acıyla titreşen bir tonla. Bu cevabım onu sinirlendirmiş olacak ki saçlarımı daha sert sıktı.
-Ön-ce su son-ra ra-por. dedim tekrardan. Esmer bininde benle uğraşacak zamanı yoktu. beni Timuçinin önüne doğru fırlatım hırsıza biraz su ve sigara verin ben birazdan gelirim dedi. -
20.
+9Korku ve panik dolu bir kalple bu dev turuncu dinozorun üzerine çıkmıştım. Yere bakamıyordum kısa ve dikkatli adımlarla kendimi gibik bir kabinin içine bırakıvermiştim. Kabin sallanıyor ben titriyordum. Çengeller, zincirler her şey kopmak üzereydi. Korka korka ayağa kalktım. Güneye doğru baktım. Bahçelievler Tandoğan Emek Aşti Gazi Mahallesi o taraf tamamen gözümün önündeydi. Evler üst katlarından törpülenmiş(Meteorların düşme şiddetiyle) Metal ve beton blocklar sarı kumlara ve yeşil çimlere bırakmış kendini.
Cin ayak sesleri titretiyordu oraları. Ama Konya yolu orada insanlar vardı. Bir grup insan Konya ya doğru hareket ediyordu. Demekki benden başka bilenlerdi vardı Mevlana islam Kuvvetlerini.
Savaş, Lehimize mi dönüyordu acaba ya da medeni bir yaşama tekrar geçecek miydik? Konya umudumuz muydu? Sonumuz mu? -
19.
+7Aslında ölmek bu durumda o kadar da kötü değildi. Nasıl olsa bu demir yığının üzerine çıkarsam kemiklerimin kırılması sonucunda ölecektim. Burada direnirsem kan kaybından.
Timuçin benim düşünceli halime sinirlemiş olacak ki sırtıma küçük bir çizik attı.
Acımıştı ama fazla hissetirmedim. Burada bu adamların insafına kalamazdım. Hazırlandım. Ve turunculara bürünmüş demir yığınına ilk adımımı attım. Her rüzgar esişinde ve benim her adımımda korkunç bir gürültüyle cızırdıyordu bin demir yığını. Korkuyordum her adım attığımda daha çok korkuyordum.
Zamanla her aşağıya baktığımda Timuçin ve diğer eleman daha çok kayboluyordu. Acaba kaç metreydi bu dibına goyduğumun pas kütlesi. Her adım da baştan besmele her bakışta bir dua her cızırtıda bir sure okuyordum.
Normalde de yüksekten korkan adama ne yaptırıyorlardı. -
18.
+4Yanıma 2 adam vermişlerdi. Yavaş adımlarla bana yapay gölden lunaparkın içine eşlik ettiler. Birbirleriyle konuşuyorlar sigaramı içiyorlardı. Şimdi anlamıştım bu kıt koşullarda birinin bir şeylerini çaldıktan sonra o adamların ne yaşadıklarını.
Susuz ve bitkindim. Ve ense kökümde düden kalma bir ağrı ve şişlik vardı. Arkamdaysa 1metrelik palalarla bana eşlik eden iki adam vardı. Dahada kötüsü 4 buçuk yıldır kaderine terk edilmiş bir dönme dolabın tepesine çıkmamı istiyorlardı.
Elemanlardan birinin ismi Timuçin olduğunu öğrendim. 180 boylarında 70 kiloluk normal bir insan hafif çekik gözler dudaklardan sarkan ince bıyıklar ve omuzlara kadar uzanan siyah saçları vardı Timuçinin. Hızlı konuşuyor ve sanki bana her baktığında benim kaçmamı istiyor sonra da beni yakalayıp hunharca öldürmek istiyormuş gibi bakıyordu. Kalbinde garip bir nefret vardı.
6-7 dakika sonra dönme dolabın önüne gelmiştik. Hatırlıyorum. önceden kırmızı olan dönnme dolap artık tamamen pas turuncusu olmutu. Bir kaç kabin yere düşmüş. Ekseniyse kaymıştı. Sanki birkaç kiloluk basınç bütün dolabı yere yatıracak gibi duruyordu.
Timuçin palasını kılından çekti ve arkamdan omurgama bastırarak
-Hadisene hırsız seni buradan ya raporla ya da parça parça zütürürüz. -
17.
+9iğrenç bir koku ve yüzümü yakan dehşet bir güneş ışığıyla uyanmıştım. Karşımda esmer sakalları uzamış bir adam yüzüme cebimden aldığı sigaramı üflüyordu.
Adamın arkasından duran yüzünde gözünden çenesine kadar uzayan bir yara izi olan kadın
-Prenses uyandı. dedi
Arkalardan bir kadın sesi daha duydum.
-Hırsız kedi. diye bağırdı.
Yılardır onlarca grubun içine rahatlıkla sızmış ve erzaklarını rahatlıkla alıp çıkmıştım. ilk defa yakalanmıştım. Ne diyeceğimi bilmiyorum. Kımıldayamıyor susuyor ama konuşamıyordum. Güneş yüzümü yakıyor, suratıma doğru üflenen sigara dumanı nefes alışverişimi daha da güçleştiriyordu.
Esmer binin arkasından kumral ve minyon bir adam geldi karşıma. Uzamış saçlarımdan tutup başımı geriye doğru asıldı.
-Söyle bakalım Hırsız yaşamak istiyor musun? Konuşamıyordum dudaklarım birbirine yapışmış ve tükürük bezlerim de dahi bir damla su kalmamıştı. Yalnızca başımı eve anlamında aşağı yukarı salladım.
-iyi iyi. dedi kumral bin. Beni ayağa kaldırdı. Ve parmağıyla gençlik parkındaki en yüksek yeri gösterdi. Gösterdiği yapı bir dönme dolaptı.
-Şimdi dostum oraya çıkacaksın ve Güneyde ne kadar cin var neler var yolların evlerin durumu ne. Yani dostum beni uğraştırma ne görüyorsan gelip bize rapor vereceksin.
Ağzımı zorla açtım ve kurumuş dudaklarımdan birkaç kelime döktüm.
-Su, birazcık su.
Kumral bin hemen bastı kahkahayı
-Su ha su. Raporu ve suyu al hırsız dedi. -
16.
+10Düşünceler ve o anki duygular dağıldı etrafımdan. Ölümleri tekrardan düşündüm geride bıraktıklarımı öldürdükleri mi ölüme terk ettiklerimi kalbim yeniden kasvetlenmişti.
15-20 dakika geçmişti artık uyumuşlardır diye düşünüyordum. Sessiz bir hareketle ayağa kalktım ve uzayan sarı otların arasında ağır adımlarla kampa doğru ilerliyordum. Amaç nöbetçiyi bayıltmak ve erzakları çarpıp yoluma devam etmekti. işin iyi yanı nöbetçi dikkatsiz ve bana arkasını dönmüş bir aptaldı. Hafif hışırtılar ve tenimi okşayan ılık rüzgarla beraber ağır ağır ilerliyordum.
Yavaşça gardımı aldım ve rüzgardan bile daha sessiz bir şekilde kampın içine sızmıştım. Şimdi adım attığımda ayağımın sağında solunda biri tulumuna girmiş uyuyordu. Ama beni tehdit eden uyuyan kızlar değil. Uyanık nöbetçiydi. Ağır adımlarla Nöbetçiye yaklaşmış artık aramızdaki mesafe birkaç metre olmuştu ki. Bir anda kendimi kaybettim ve yere yüzükoyun kapaklandım. Gözlerim bulanıklaşıp vücudumdan çekilen kanı hissetmeye başladım. Galiba bayılacaktım.
başlık yok! burası bom boş!