/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 51.
    +7
    Kızıl saçlı bir kız kolumu tutmuş Patron geliyor demişti. Esmer sakallı azmanımız işte geliyordu.

    Kalktım ayağa.

    -Oooo hırsızımız nezakette öğrenmiş. dedi. Birşey diyemiyordum adam küçümser gibi konuşsa da haklıyı. Beni yakalayamasalardı onları buralarda aç ve susuz bırakacaktım yani tam olarak değil çandamı doldurana kadar çalacaktım sadece.

    Karşıma kadar geldi otur dedi beraber oturduk.
    -Konuş bakalım bay hırsız ne gördün. biran ne diyeceğimi bilemedim. Ben konuşmaya hazırlanırken o da gömlek cebinden benim sigaramı çıkardı bir tane kendine aldı bir tane de bana uzattı sonra matarasını ortaya koydu ve içebileceğimi işaret eden bir hareket yaptı.

    Sigaralarımız yaktık ve konuşmaya başladım.

    -Gazi Mahallesi ve Tandoğan çevresi yıkıntılar içerisinde ve daha az cin devriye geziyor. Bahçeli evler ve Beştepe tarafı daha düzgün ve daha çok cin var, Emek ve Aşti.

    -Ne olmuş Emek ve Aştiye
    -Orada insanlar gördüm.
    -Ne insanı
    -Konya yoluna çıkmış Ankaradan kaçan insanlar gördüm.
    -Konyaya mı
    -Sanırım evet
    -Nereden biliyorsun
    -3 ay önce bir cin bana bir bilgi verdi
    -Neymiş o. Kaşlarını çattı sigaramdan derin bir nefes aldı bin. Yüzünü ekşiltti konuşmamı işaret etti.
    -Konyada bir birlik kurulmuş Kendilerine Mevlana islam Kuvvetleri diyorlarmış. Şehri temizlemişler gıda üretip temiz su çıkarmaya başlamışları. Sadece Konya da değil Bakü Kudüs Roma. Bölgesel direnişler gerçekleştiriyormuş.

    -Ne yani herkes bir cinin sözüne güvenip mi kendilerini ateş çemberine atıyor. O yol çok tehlikeli.
    -Evet evet ama başarılabilir.
    -Sende mi oraya gidiyordun.
    -Evet
    -Neden
    -Düzenli bir hayat için, medeniyet için.
    -Saçmalama çocuk Konya kaç kilometre bana söylesene hem bu kadar yiyecekle ne kadar dayanabiliriz ki.
    -Avlanarak yürüyecek, usanmadan yol katedeceğiz. Sonu özgürlük olacak.
    -Ya olmazsa
    -Burada değil Konya da ölürsün en kötü.
    -Çocuk emin misin?
    -Emi... Kızıl saçlı kız hemen araya girdi
    -Patron bir hırsızı mı dinliyorsun? Kes boğazını kurtul.
    -Zeynep bir dakika dedi ve tekrar bana döndü.
    -Bu düşüneceğim hırsız. dedi ve beni ağaca bağladılar. O kadarda kötü değildi doğrusu en azından su içmiş ve gölgedeydim.
    ···
  2. 52.
    +7
    Bir saatlik bir işim çıktı bitirip birkaç uzun part daha atacağı bugün. Gerisi yarına bir hafta falan sürecek hikaye

    Biraz sonra grubun hepsi yan yana duvarın dibine dizilmiş, ellerinden silahları ve çantaları alınmıştı. Timuçin bir kı tarafından yenilmeyi hazmedemiyordu "Neden teslim olduk" diye söylendi. Başımı ona çevirerek "Bana güven yarın buradan çekip gideceğiz" dedim.

    Timuçin, Zeynep'e dönerek "Bu aptala güvenmiyorsun değil mi?"" diye homurdadı. Lakin bir esir eden esmer kız yayını Timuçin'e doğru gererek "Sussan iyi edersin" dedi. Çekik gözlü adam dişlerini sıkarak "Gün olur konumlarımız değişir elbet" diyerek karşılık verdi.. Kızsa "O aman ihtimale belki de son vermeliyim" diyerek yayını iyice gerdi lakin araya Ahmet girerek "Dur ne dediysen yaptık" dedi.

    Kız kaşlarını çattı ve yayını gevşeterek "Sadece oyun oynuyordum" dedi. Doğrusu saçı ve teni temiz görünüyordu. üstelik yüzünün rengi yerinde ve özleri parlıyordu kesinlikle iyi besleniyor ve temiz suya ulaşıyor olmalıydılar.

    Kaşlarımı çatarak kıza döndüm ve "Aca sözünüzde duracak mısınız?" diye sordum "En az birimize silah verin ve serbes dolaşım yapabilelim" kız kaşlarını hafifçe kaldırdı ve tebessümle "Sana pek güvenmiyorlar" dedi ve yere düşürdüğüm arbeletimi uzattı. "Kalkabilirsiniz ama ben olsam fazla uzaklaşmazdım her yer tuzaklarla dolu" diye ekledi.
    ···
  3. 53.
    +6
    ilk entrye şukulamaya devam geldim.

    Kız arkasını dönerek birkaç adım attı ve omzunun üzerinden bakarak "Peki bizde gelebilir miyiz?" diye sordu. Bunu söyleyeceğini tahmin etmiştim. "Bu sadece benim vereceğim bir karar değil ama yemek yerken konuyu açacağım" dedim.

    Aslına bakarsanız bunca yolu bana güvenmeyen bir grupla geçirmek istemiyordum bu kızlar en azından hayatımın bir güvencesi olabilirlerdi fakat önce onların güvenini kazanmam gerekiyordu.

    Kız yavaş yavaş yanımdan uzaklaşırken Zeynep ve Timuçin yanıma dikilmişlerdi. Timuçin gözlerini üzerimde gezdirirken "Ne konuştun onunla" diye sert bir giriş yaptı. Kızıl saçlı kız yanımızda olmasa eminim küfür ederdi. Onun sert ifadelerine karşı gayet sakin bir şekilde "Hiiççç sadecee laflıyorduk" diyerek karşılık verdim.

    Timuçin derin bir nefes almıştı, kesinlikle beni paralamaya hazırlanıyordu lakin onun sözü daha başlamadan Zeynep konuşmaya başladı "Bak Ahtapot. Bu senin gerçek ismin mi onu bile bilmiyoruz bizim sabrımızı zorlama bu küçük kızlar çıplak ellerimizle bile boğarız" dedi. Her kelime dudaklarından çıkarken gözleri büyümüş, yüzü kızarmıştı.
    ···
  4. 54.
    +6
    Sabahın ilk ışıklarının gözüme vurmasıyla uyandım Yonca ve Ahmet benden önce kalkmışlardı. Birkaç kadın ise kahvaltı hazırlıyordu. Daha doğrusu yediklerimize ne denirse. Hafifçe doğrularak bir sigara yaktım

    Duman akciğerlerime doluyor ve parçalayarak geri çıkıyordu. Bu zehirin belkide en önemli özelliği de buydu insana kendini unutturuyordu. Özellikle açlığını.

    işgalin ilk yıllarında her şey daha farklıydı. Özellikle de elektrikler varken buz dolapları hala yiyecekleri koruyordu. Daha sonra önce elektrikler daha sonra yiyecekler gitti.

    Artık sokaklarda hayvanlar bile kalmamıştı. insanların barınaklara saldıracakları hiç aklıma gelmemişti. Köpekler ve kediler dahi tüketilmişti.

    Bu düşüncelerin arasında kalkarak Yoncaya sokuldum. "Acaba bir duş alabilir miyim?" dedim. Kız gülümseyerek "Dün ben ve arkadaşlarım için yaptıklarından sonra hak ettin." dedi. O an fark etmiştim. Diğer kızların adına dahi bilmiyordum dudaklarımı aralayarak "isimleri neydi" dedim.

    Kız parmağıyla işaret ederek sarışın kızın isminin "Yıldız" diğer kumral kızın ise "Eylül olduğunu söyledi
    ···
  5. 55.
    +6
    Birkaç saat sonra sıralardan toparlanan bir masanın etrafına dizilmiştik. Belkide günler sonra rahat bir sandalyeye oturuyordum. Önümde duran birkaç lokmalık bir yemek vardı. Kağıttan yapılma bir tabağın içinde duruyordu. Aslında tadı görünüşünden daha güzeldi ya da açlıktan bana öyle geliyordu.

    Kısa sürede sofradaki herkesin yemeği bitti. Kızlar masanın en başında oturuyor ve bizden biraz uzaktaydılar sanırım herhangi bir saldırıya karşı fırsat vermemek için uzaktalardı. Bir anlık Yoncayla gözgöze gelmemizin ardından konuya girmenin vakti diye düşündüm.

    Arbaletimin kabzasıyl hafifçe kahverengi sıraya vurdum.

    "Bugün burada bir şeyi oylamamızın vakti." Timuçin öze karışarak "Böyle bir şey olmayacak" dedi. Onu hiç kaale almadan konuşmama devam ettim.

    "Ev sahibimiz yonca'ya planımızı anlattım" benim cümlemi bitirmemle esmer kız gerildi lakin bizim gurp bir anda homurdanmaya başladı "Sen nasıl bize sormasın" "Patron nasıl bu adama güvendi" "Hırsız"

    kabzayla birkaç kez dha masaya vurdum ve homurtuları kestim.

    "Bizimle gelmek istiyorlar, ama buna benim karar vermeyeceğimi sizden izin almak gerektiğini söyledim. işin kısacası bir oylama istiyorum" dedim. Zeynep araya girerek "Peki neden gelmeleri gerekiyor, yani tabiki de gidebilirler fakat neden bizimle" kızıl saçlı kısa dönerek kısaca ""Bende bundan bahsetmek istiyorum" dedim

    "Gideceğimiz yol epey uzun ve çeterfilli" "Elbette fazla kişi korunmak için daha büyük sanş fakat ben onları da geçerek başka bir şey söylemek istiyorum" "Beni bir tuzakla indiren ve aylarca burayı üç kişiyle savunmaları. Yemek ve su ihtiyaçlarını karşılamaları onların yeteneklerini ortaya koyuyor" "Bizim çok işimize yarayabilirler" dedim.

    Herkesin kaşları çatılmıştı. Lakin Timuçin araya girerek "sadece Daha fala yük ve daha tüketiciler" dedi.
    ···
  6. 56.
    +6
    Biraz sonra yenide grubun en önünde ilerliyordum. Patronun ölümü fazla zaman kaybettirmişti. akşam olmak üzere, bizse hala korunaklı bir yer bulamamıştık. Caddeyi boydan boya katediyorduk, lakin insan yaşdıbına dair hiçbir veri yoktu.

    Daha birkaç yıl öncesine kadar Ankaranın siyasetinin ve eğlencesinin göbei olan bu caddeler şimdi paslı arabalar ve tanklarla dolmuştu. O korunaklı bahçeli apartmanlar, kafeler, işyerleri hepsi yerle birdi.

    Bu manzara tüylerimi diken diken ediyor, kalbime korku salıyordu.

    Önceleri hafif kilolu, beyaz bir çocuktum şimdi ise tenim güneşten kararmış, epeyde kilo ermişti. Saçlarım dökülmeye başlamış, hafiften de paranoya başlamıştı.

    Ne aman ani bir hareket olsa ürker ve istemsizce kendimi korumaya alır olmuştum. Bunca yıllık yalnızlık ve dehşet duygusu ister istemez insanın pgibolojisini de bozuyordu.

    "Offf" çektim içimden güneşin sema da başını görüyor birde ardımda bana bel bağlayan insanları. Açıkçası bu onlar içi çok acınası bir durumdu.
    ···
  7. 57.
    +6
    Yerimizden kalkmıştık ki Emir tanka girmek istediğini belki bir şeyler bulabileceklerini söyledi. Tabi aralarından bir gönüllü çıkmayınca gruba en son katılan hırsızı tankın paslı ve eğilmiş gövdesine sokmak istediler.

    Bu görevi hiç istemiyordum ama sırtıma değen bir pala benim fikrimi değiştirmeme neden oldu.

    Tankın kapağını Timuçin ve Emir kaldırdı ve yeşil basamaklara basarak tankın cehennem gibi yanan gövdesine dalıverdim.

    içeride 2 tane üniformalı iskelet bana bakıyor ve kemikli yüzleriyle baka gülüyorlardı. ilk gördüğümde korksam da sonradan onların birer ölü olduklarını bana bir halt edemeyeceklerini aklıma kazıdım. Etrafta işe yarar şeyler arıyordum.

    Tankın gövdesine yayılmış ve artık sararmaya başlamış kağıtlara bakıyor yazılanları hızlıca okuyordum ama ne var ki kayde değer bir bilgi yiyecek bir lokma bir şey yoktu artık kokmuş mataralarındaki su da kan rengine dönmüştü.

    Tam çıkıyordum ki önünde yere serilmiş, subayın kemikleşmiş parmaklarında ki bir colt m1991 gördüm. Hemen elime aldım ve şarjörü açtım içinde 4 fişek kalmıştı namluyu kontrol ettim namluda da bir mermi vardı hemen tabancayı kamuflaj gömleğim ve koyu siyah dar pantalonum arasına belime taktım ama bunu onlara söylemeyecektim.

    dışarı çıktım bir halt bulamadığımı kayde değer bir bilginin ve ne yiyeceklerinin nede içeceklerinin var olduğunu söyledim.
    ···
  8. 58.
    +7 -1
    Birden telefonum deli gibi çalmaya başladı. Ev arkadaşım arıyordu. Telefonun hemen açtım, içimdeki şok ve endişe duygusu bir an içinde olsa dağılmıştı. Karşımda dehşet verisi bir ses tonu yükseliyordu.

    Ahtapot: A
    Burak:B

    B: Ahtapot, lan
    A:Efendim Burak
    B:Dışarıda mısın? Lan görmüyor musun olanları
    A:Görüyorum görüyorum. Kıyamet sanırım
    B: Değil daha kötüsü neredesin şu an
    A:Kızılayda sen
    B:Maltepe buraya gel çabuk
    A:Tamam.

    Bir anda üzerime toplanan ölü toprağını atmış koşarak Maltepeye doğru harekete geçmiştim. Sırtımda çantam cebimde biraz para ve sigaram vardı.

    Koşar adımlarla Maltepeye varmıştım. Hemen cebimden telefonumu çıkardım numaraları çevirdim ve aradım fakat telefon çalmıyordu bile. Demek ki tüm tv ve haberleşme yayını kesilmişti.

    Koca Maltepenin içinde koşuşturan insanların arasında Burakı bulmak hiçte kolay olmayacaktı. Gözlerimle kaldırımları taraya taraya hafif tempo koşmaya başladım. Maltepe pazarının önüne gelmiştim ki Biri kolumdan beni çekerek pazzarın içine soktu.

    Karşımda kirli sakalı ve büyümüş gözleriyle Burak vardı.
    -Neler oluyor lan Ahtapot
    -Bilmiyorum lan
    -Eve gitmemiz gerekiyor.
    -Ne evi lan Ordudan sığınma talep etmeliyiz
    -Sincan çok uzakta lan
    -Ne ya...

    Derken sokağa bir meteor düştü. Ardından bir başkası daha. Ardından dahada fazlası hızla aslaftı deliyorlarlardı. Melik Gökçek ne yapıyordu acaba şimdi düşündürücü hatta üzerine bir makale yazılabilecek güzel bir konuydu bu.

    Neyse beyler. Sokaklara düşen her meteor birkaç kişinin canını daha alıyordu sokaklar 1 buçuk metrelik yeşil meteorlarla doluyordu. Binanın üzerine çarpan her meteor etrafı biraz daha sallıyordu.

    Bunları düşünürken sigaramın bittiğini fark ettim artık harekete geçmek zorundaydım.
    ···
  9. 59.
    +6
    Sürünüyor bir yandan menzil dışına çıkmak istiyordum, Kalkıp koşmalıydım dikkatleri üzerime çekmeliydim ama bir türlü başaramıyordum.

    Sağıma soluma saplanan kara oklar beni korkutuyor yaşama isteğim diğerlerinin hayatını kurtarma isteğine galip geliyordu. Aklım karışmıştı.

    Çimlerin arasına iyice sinmiş çantamı da kafama siper etmiştim. Aradan olanları izliyordum. Oklar hedef bulmaya başlamış bir adamı daha öldürmüştü.

    Derken ağaçların arasından biri koşmaya başladı bir kız Zeynep. Tüm yaylar ona dönmüş arkasından ateşleniyordu. Vızzz! Vızzz!...

    Bu durumu görmezdim. Çantamın arkasına sinmiş gözlerimi kapatmıştım. Ama o da ne bizimkiler ateş diye bağırmaya başladı.

    Zeynep Zeynep karşıdaki beton yığınına kadar hedef almadan koşmuş bizimkilere karşılık verecek kadar zaman kazandırmıştı. Kadınlar oklarıyla cinleri püstürtüyor, Timuçin ve diğerleri ağır adımlarla cinlerin mevzisine doğru ilerliyordu.

    Hemen ayağa kalkıp dört beş adım atıp yere yattım arbaletimle ağaçların tepelerindeki cinleri hedefliyor onları bir bir düşürüyordum.

    Birkaç dakika içerisinde bir erkek daha saldırmak üzereyken oklanarak öldü ama kapı tarafı tamamen temizlenmiş ağaçlarda da okçu kalmamıştı.
    ···
  10. 60.
    +7 -1
    Kız yüzüme bürünen ciddi ifadenin ardından "Sen ciddisin. Şimdi bilmem kaç kilometreyi bir cinin sözüyle mi? gideceksiniz" tebessümle "Bulursak sağlam bir arabada işimizi görür" kız başını sağa sola sallayarak "Bu kadar adama bir araba yeter mi?" dedi Dudaklarımı bükerek "Belki bir otobüs" dedim.

    Kız ciddiyetimi sezmişti

    Bugünlük bu kadar canım sıkılırsa belki bir iki part daha yazarım gece. ilk entry şuku verin beyler
    ···
    1. 1.
      +1
      Ayrac235644
      ···
    2. 2.
      0
      Burda kaldım len q
      ···
    3. 3.
      0
      Yaz amk
      ···
    4. 4.
      0
      Hadi devam
      ···
    5. 5.
      0
      Hadi devam aq
      ···
    6. 6.
      0
      Yazsana amk
      ···
    7. 7.
      0
      la devam etsene bin
      ···
    8. 8.
      0
      Ayraç moruk
      ···
    9. diğerleri 6
  11. 61.
    +5
    Gece karanlığı iyice çökmüştü. Tavandan içeri dolan dolunayın ışığını, yaktığımız ateş bastırıyordu. Dokunmaya kıyamadığımız raflar ve kitaplar şimdi çatır çatır yanıyor, bizse bu ateşle hem ısınıyor hem de yemeğimizi pişiriyorduk.

    Birazcık sulu patates ve bolca yabani kuş eti. Koca salon tozla ve kremit kalıntılarıyla doluyu sıralar sandalyeler her şey ama her şey dağılmıştı. Bütlere hazırlandığım, finallerde sabahladığım bütün atmosfer tamamen dağılmış, yerine kasvet ve dehşet gelmişti.

    Kızlardan çete lider yanıma yaklaşarak çantamda bulduğu sigaradan bir tane uzattı. "Al, biraz konuşalım" dedi ve elini uzatarak "Ben Yonca" diyerek ekledi. Kız esmer tenli siyah saçlı ortalama güzellikte orta boylarda klagib bir Türk kızıydı. Elini sıkarak "Ahtapot" diye karşılık verdim.

    "Neden buradasınız. Bizi senelerdir kimse rahatsız etmiyor." dye sordu Kaşları çatılmıştı. Sigaralarımızı yaktık ve birer duman çektik. Başta kararsız kalsam da sonradan bir arar gelmeyeceğini düşünerek planımzıı anlatmaya başladım.

    "Konya'ya gidiyoruz" kız ilk cümlemin ardından kahkaha attı. "Nasıl yani bildiğimiz Konyaya mı? Neden?" hem alaya alıyor hem de merak ediyordu. Ona aldırış etmeden konuşmaya devam ettim "Savaş lehimize dönüyor gibi"

    Kız şaşkınlıkla "Nasıl yani?" diye sordu

    "Konya da bir grup insan şehri temizlemiş, temiz su ve gıda depoluyorlarmış. Sadece orasıda değil, Bakü, Roma, Kudüs'te temizlenmeye başlamış." diyerek soruna cevap verdim. Kız söylediklerimden sonra başını hfifçe kaldırarak "Peki sen bunu nereden öğrendin" diye sorularına yeniden başladı.

    Yüzümü kararlı bir ifade takınarak başımı çevirdim ve "Önce sen söyle bakalım nasıl bu kadar temizsin ve nasıl bu kadar uzun süre yaşamaya devam edebildiniz?" Esmer kız afallamıştı lakin söylemek zorundaydı suratına oturttuğu ciddi bir ifadeyle dudaklarını araladı ve "Çatıya bir su deposu yaptık yağmur sularını biriktiriyoruz fazla temiz olmasa da içilir durumda. ihtiyacımız olanı alıyor geri kalanını güneşe ılımaya bırakıyoruz. Ilıyan su banyomuza ve çevreden kuşları çekiyor " dedi ve gerilerek "Etrafı tuzaklarla donatmıştık gelenler korkup kaçıyor geceleri ise raflardan yaptığımız cin kuklalarını pencerelere ve kapılara bırakıyoruz. Böylece insanlar korkuyor, cinlerse bizim bölgemiz diye ilişmiyor" dedi.

    Doğrusu zekalarına hayran kalmıştım. Hiçbir yere ayrılmadan burada yaşayabiliyorlardı. Ama aklıma takılan bir şey vardı hemen sordum "Kışın?" Kız gülümseyerek "Burada bir milyon kitap vardı." dedi anlamıştım.

    Açıkçası bu nadide eserlerin ve bilgi birikiminin yok olması korkunç bir haldi ama mecbur kalmışlardı.

    Kız ince sesiyle "Sıra sende nereden öğrendin" yüzümü buruşturarak "Bir muhafız cinden" kız yeniden bir kahkaha attı "Hani gezegenimizi işgal eden muhafız cinlerden" son birkaç gündür fazlasıyla alaya alınmıştım
    Tümünü Göster
    ···
  12. 62.
    +5
    Duştan sonra birkaç dakika bir şeyler atıştırmıştık ki Yonca beni çatıya çıkardı. Çevre bakındıkça neler olduğunu daha rahat kestirebiliyordu insan. Yıkılan dev binaların bıraktığı beton yığınları ve gittikçe aşınan yollar sokakları kaplayan lambalar, direkler, arabalar...

    http://cf.kizlarsoruyor.c...392-bf4a-8b5f7226f880.jpg (Not bundan snraki partlar en az bir resimli olacak)

    Yıkılan hayallerim, ölen arkadaşlarıma, her şeye ama her şeye bir sigara yaktım Yonca'da benimle çekiyordu dumanı ciğerlerine. Kız kırmızı dudaklarının arasından çıkan dumana aldırış etmeden kegib kegib "Sen nasıl hayatta kaldın?" diye sordu. işte utanç verici bir noktadaydık kısık sesle "Başkalarının hayatlarını çalarak" dedim.

    Kız anlamamıştı kaşlarını çatarak "Hırsızlıkla. Ben başka insanlarını erzaklarını yağmalayarak bu kadar uzun süre yaşamayı başardım" dedim. Kızı yüzü buruşmuştu "Peki cinler" dedi yumuşak ir tonla "Dövüşmeyi öğrendim merak etme" dedim

    Sustuk ikimizde ve hayatlarımızı batıran bu kente bakınarak sigaralarımızı içmeyi sürdürdük.

    Bir süre sonra arkamda Yıldız denilen kızın sesini duydum "Yonca ortalık karıştı" Esmer kız arkasına dönerek "Ne oldu" dedi. Sarışın hatun gözlerini devirerek "Bir salak kapana kısılmış" dedi
    Kim acaba düşünerek koşarak aşağıya indik.

    Bizim gruptan kadınlardan biri ayı kapanına tutulmuştu. Eylül ile Timuçin ise kadının başında kavga ediyorlardı. Kumral kız bizim oğlana diklenerek

    "Size söylemiştik etrafta dolaşmayın diye"
    "Sizi kurtuluşa zütürenlere böyle mi teşekkür ediyorsun"
    "Evet, itirazın mı var?"
    "Kelimelerine dikkat et yoksa"
    "Yoksa ne döver misin? Maço bey"

    Neyse ki aralarına Zeynep girmiş "Bir dakika durun Meryem'e bakmamız lazım" demesiyle kavgalarına ara verdiler.
    Yalan söylememek gerekiyordu kadının bacağı artık iş görmezdi. Yol boyunca ancak bize yük olurdu. Başımı iki yana sallayarak Yonca'ya baktım durumu esmer kızla beraber kadında anlamıştı.

    Acıyla inlemelerinin arasında "Beni bırakın" dedi. Ortam bir an da buz kesmişti. Kimseden ses çıkmadan kadın bir kes daha konuştu "Hep burada kalacak değilim sadece iyileşene kadar buradayım sonra size yetişeceğim" dedi.

    Arkadaşları her ne kadar onu bırakmak istemese de kadın ciddiydi ve istekliydi. Mecburen onu orada bıraktık. Aslına bakarsanız Ela gözleriyle ve turuncu saçlarıyla oldukça güzle bir kadındı.

    Her neyse Timuçin'in homurtuları arasında yeniden yola düşmüştük çıkmadan önce planı tekrardan anlatmış ve Aşti'den bir otobüsle yola koyulacağımızı söylemiştim.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 63.
    +5
    yine trend..
    ···
    1. 1.
      0
      Helal et.

      Çalıntı başlık anancılık serbest prim vvermeyiniz.
      ···
  14. 64.
    +5
    Bu kız ilk defa bu kadar öfkeli görüyordum. Sanırım silahının alınması ve esir düşmesi onu panikletiyordu. Öte yandan dediklerinde haklıydı. Bu kadar adam üstelik özel kuvvetlerde çalışan bu kadar adam bu kızları haklardı. Sadece bu gecelik idare edilen bir durumdu sadece.

    Onun sinirlerini yatıştırmak için omuzlarından tutarak "Bizimle gelmek istiyorlar" dedim. Timuçin ellerimi kızın üzerinden çekerek tuttu ve beni kendine doğru çekti. "Ne onlara planımızdan mı bahsettin" dedi ve beni iterek "Bu herife güvenilmeyeğini biliyordum." dedi.

    Sarsıntının geçmesinden onra "Ne yani onları burada ölüme mi terk etmeliydim? En fazla ne kadar daha dayanabilirler 1 ay mı 1 ssene mi peki ya sonra. Birde bana hırsız diyorsunuz. Y asizinki hayat hırsızları"

    Genç adam sözlerimden sonra daha da öfkelenmişti üzerime geldi ve suratıma bir yumruk attı. Doğrusu oldukça sertti. Afallayarak geriye doğru birkaç adım attım. Lakin onun unuttuğu bir şey vardı silahsızdı.

    Sırtıma astığım arbaleti elime alarak suratına hedefledim. Tekrar saldıracaktı ama alnına nişan alınan oku görünce olduğu yere kilitlendi ve "Birgün o oku kalbine saplıcam" dedi.

    Bense dediklerini umursamayarak "Yemekte oylayacağız. Çoğunluk gelmesine karar verirse bizimle olacaklar. Yok eğer senin dediğin gibi olursa gelmeler hatta onlara ne istiyorsan yaparsın" dedim.
    ···
  15. 65.
    +5
    Ve son part ardından Yeni başlık... Yeni Başlıkın ilk entrysini şukulamayı unutmayın...

    Yonca herkese silahlarını geri vermişti kılıcım ve arbaletimle yeniden buluşmuştum. Çantam yerinde hayatım şimdilik güvendeydi. Başımı kaldırarak etrafı kolaçan ede ede Ankara'nın o meşhur şehirler arası otogarına doğru devam ediyordum. Zamanında Çankaya'nın en elit sokakları olan yolları adımlıyor, Burada yürüdükçe içime dolan mutluluğu yeniden hissetmeye çalışıyordum.

    Normalin aksine etraf hala sakindi.

    Bir süre sonra o binayı gördüm. Ayrılıklara, askerlere, umutlara, öğrencilere, kavuşmalara şahit olan o efsunlu garı. Aşti

    http://img6.mynet.com.tr/...05813/kiyamet-640x360.jpg

    Bir şarkı tuttu beni o an kalbime dolan duygu seni öylece çıktı içimden... Özlemenin, sevmenin tarifi olur mu aga...

    Geliyor bak kalem kaşlı
    Eteği belinde gül de takmış gül de takmış
    Al dudaklar, mor sümbüller
    Öyle de güzel ince de belli ince de belli
    Yar beline beline sarılamam
    Ah geceden duramam
    Ah öteden beriden bakış atma ah yerimde duramam
    Ah yıkadim kuruttum çarşafı, serdim ipek yorganı
    Ah günahı sevabı boynuma, gel bu gece koynuma
    Dedim ona
    Ey güzel, böyle mi geçer bu geceler bu geceler
    Neymiş anam bizim bu keder ne zamana kadar böyle gider böyle gider
    Yar beline beline sarılamam
    Ah geceden duramam
    Ah öteden beriden bakış atma ah yerimde duramam
    Ah yıkadım kuruttum çarşafı, serdim ipek yorganı
    Ah günahı sevabı boynuma, gel bu gece koynuma

    https://www.youtube.com/watch?v=OjEwWI_qaYc (şarkının linki)

    Bekleyin beni. Devamı ile geri döneceğim... Bu kardeşinizin vakti olursa hep yazmak ister ama vakit yok agalar bir hikayem daha var yarım kalan bu bitsin onu da devam ettireceğim.

    Not: RESiMLER DEVAM ETSiN Mi?
    ···
  16. 66.
    +5
    "Meteorlar kırıldı içlerinden kimisi ufak kimisi büyük değişik korkunç canlılar çıktı. Asker ve Polis karşılıklı olarak sokağı yaylım ateşine almışlardı. Meteorların içinden çıkan her yaratıık mermilerin vücutlarına girmesiyle parçalara ayrılıyordu."

    "Halk yeniden paniklemiş. Etrafa kaçışıyorlardı Burak ve bende çıktığımız hana tekrar girdik. Koşuyorduk. Gri sarkıtları açılmış pazar tezgahlarını hızla geçerek çıkışa doğru koşuyorduk. Ama karşımıza birden metorlardan çıkan yaratıklardan çıktı. Elinde boyunun yarısı kadar bir kama ve dev ağzıyla dudaklarını ıslata ıslata geliyordu. Birden arkamızdan bir ok fırladı ve önümüzdeki cüce yaratığı bir kirişe çiviledi."

    Birinin omzumu dürtmesiyle düşler aleminden çıktım.

    -Hırsız sana diyorum beni duyuyor musun?
    ···
  17. 67.
    +5
    Zeynep sesini titreterek "Yok bir şey sizinle bir ssorunumuz yok, eğer burada kalmamıza izin verirseniz yemeğimizi palaşabiliriz" dedi lakin kızıl saçlı kızın ardındaki okçu "Bence sizi delik deşik etmeliyiz" diyerek karşılık verdi.

    Zeynep başını hafifçe çevirerek "Bu size ne kazandıracak üstelik bir sizden çok daha fazzzlayız beni öldürseniz bile intikamımı alacaklardı" dedi. Doğruyu söylüyordu. Bunun kimseye bir faydası olmazdı ve zaten yüksek ihtimalle burada katledilirlerdi. Belki benim ir değerim olmazdı ama Zeynep'in annesi kızının kanını yerde koymazdı. Söze karışarak "Çantam yerde sizin olsun yeter ki bir gecelik konaklamamıza izin verin" dedim
    ···
  18. 68.
    +5
    Tuzağa düşmüştük, Okçular mevzi alana kadar üzerimize cin okları geliyordu. Ağaçarın arasına sinmiş herkes kendi canının derdine düşmüştü. Tam düşmanı göremiyoruz derken.

    Tam karşımızdaki tepelerde 4 tane okçu kara cin gördüm. Arasına saklandığım yeşil çimlerden nişan almaya çalışıyordum ama faydası yok onlarda beni görüyor atış yapmama izin vermiyorlardı.

    Derken parkın girişine de 4 tane kara cin mevzilendi ardı ardına bizi okluyorlardı.

    Vızzz! Vızzzz!

    iki tane kara ok beni geçip arkamda duran birinin göğsüne saplandı. Acı bir inleme ve yere serilişinin korkunç sesi kulaklarıma çalındı.

    Kadınlar ağaçların arkasına gizlenmiş, karşı ateşe bir türlü geçemiyorlardı. Tek çare birinin dikkatleri üzerine çekmesi ve diğerlerinin atış için bir aralık bulmasıydı.

    Vızzz! vızz! Kapıya 2 tane daha okçu mevzilenmiş, doğru hedefi ararcasına bize bakıyorlardı.
    ···
  19. 69.
    +4
    Birkaç dakika sonra Yonca beni kabine soktu ve parmağıyla işaret ederek bak bu borular üst kattaki havuza bağlı su oradan gelir günün bu saatlerinde soğuğa yakın ılıktır" dedi ve gülümseyerek "Nasıl olsa Ankara gecesini anlattı değil mi" dedi.

    Haklıydı. Bu şehir için kullanılan bir terim vardı Ankara Ayazı. Keserdi insanı beklerken sevgiliden soğuturdu. Açken yemekten soğuturdu.

    Başımı salladım "Ama önce çantamdan kıyafetlerimi ve şampuanımı getirir misin ?" dedim. Kız bir süre sonra isteklerimi getirdi ve "Daha sonra çatıya çıkalım mı" dedi. Ona "Olur" anlamında başımı salladım.

    Suyun vücuduma değmeye başlamasıyla mutluluktan gülümsemeye başladım. Ama fala harcamamalıydım ya da neyse sonuçta bugün buradan bir daha geri dönmemek üzere ayrılıyorduk nasıl olsa
    ···
  20. 70.
    +5 -1
    Belimde bir oyana bir bu yana sallanan kılıcımın kılyla hafif adımlarla en önden kütüphanenin bahçesine daldım. Yer deir çubukları sarmalayan beton bloklarla ve dev bıinanın yüzlerce penceresindn yerlere serilen camlarıyla doluydu.

    Her adım camları kırıyor cıtırtısız yürünmüyordu. Ahet hemen arkamdaydı onu Zeynep ve Hamza takip ediyordu. Diğerleri ise girişte mevzi almış, bizim vereceğimiz haberi bekliyorlardı.

    Binanın göçmüş kaverengi kapısını aralayarak içeriyi adımlardım zemin katın tavanında herhangi bir yıkıntı yoktu. Yer toz ve kağıt parçalarıyla doluydu. Kitaplar devrilmiş, onlarca yılın birikimi oraya buraya savrulmuştu. Ders çalıştığım sıralar, sandalyeler devrilmiş,4 yıl önceki o malum günde burada kim varsa kanlarıyla yerleri boyamışlardı.

    Yer yer iskeletler ve kişisel malzemeler görüyorduk. Sırt çantaları, kalemlikler, yarısına kadar içilmiş, su şiseleri ve yağmaya maruz kalmış otomatlar.

    Daha binaın ortasına kadar yürümemiştik ki üst katta hareket eden bir şyin adım sesleriyle irkildik.
    ···