/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +91 -10
    Yıl:2028
    Ay: Sanırım Mart
    Yer:Ankara da bir yer

    Beyler nasıl bu duruma geldiğimizi inanın be bile bilmiyorum. Kabuslarımızda ki dehşet ete kemiğe büründü, sokaklar, caddeler boyunca kanımızı döktü. O güvendiğimiz kalın duvarlar ve 11 mm mermi atan tüfeklerimiz bizi korumadı. Çok iyi hatırlıyorum 2024ün Eylül ayıydı. Gökten binlerce meteor caddelere bir bir çarptı. Kızarmış taşları içinden iblis ordusu tek tek çıktı ve bizi yaşlı geç kadın erkek demeden kesti. Ordu ve milis kuvvetler büyük darbeler vursalar da 2-3 ay sonra cephane yetersizliği ve yiyecek kıtlığından askerler ya savunmasızca sokaklarda ya da kışlalarda açlıktan öldü. iblisler kontrolü ele geçirmiş, sokaklarda insan avlıyorlar kahkaha atıyorlardı. Camileri kiliseleri sinagogları hepsini yıkıyorlardı.

    300 kişilik bir birlik bir kaç ay dayanmasına rağmen Anıtkabir'i de yerle bir etmişlerdi. 6 milyonluk şehirde ilk ay 1 milyon 4 yılda 50 bin kişi şimdi de direnmekten bıkmış benim gibi Mevlana islam Kuvvetlerine katılmaya giden sadece 4 bin kişi kalmıştı.

    Beyler bize en büyük darbeyi cinlerle lan savaş değil, Eylül ayından sonra gelen 8 aylık büyük kış oldu. Açlık kıtlık ve soğuk en önemlisi de salgın hastalıklar birkaç ayda Cinlerden kat ve kat daha çok insanı öldürmüştü.

    Birkaç yıl içinde dünya devletleri mermi ve yiyecek sıkıntısına düştü korku panik yarattı art arda nükleer füzeler başkentlerden havalandı tv yayını ve haberleşme bitti, elektrik rüyalarımıza karıştı. istanbul Diyarbakır izmir ve Ankara büyük nükleer darbeler aldı. Cinlerin gücü büyük ölçüde kırılsa da yiyecek sıkıntısı daha da büyüdü. Kılıçların altında değil yediğimiz kedi köpek cesetlerinden kaptığımız mikroplarla ölüyorduk.

    Tüfekler eritildi çeliğinden kılıçlar kalkanlar yapıldı. Mermisiz tüfekler neye yarardı ki.

    Neyse beyler birkaç ay önce öldürmek üzere olduğum bir cini konuşturmuştum ve verdiği bilgiler oldukça hoşuma gitmişti.
    Konya da kendine Mevlana islam Kuvvetleri diyen bir grup şehri temizlemeye başlamış temiz su ve yeterli gıdayı sağlamaya başlamışlar. Kudüs, Bakü ve Roma da da direniş birlikleri Cinlere karşı küçük olsa da zaferler kazanmaya başlamıştı. Bu bilgi yüzünde sakladığım yerden (Not: Ankara kalesi oldukça yararlı bir yer beyler saklamak ve savunmak için) çıkıp yollara düştüm. Sanırım şu an eskiden Gazi Üni. olan harabenin önünde geçiyordum. Hedef Konya.

    Reze göre devam eder.

    Edit: Hikaye bu başlığa alınmıştır http://www.incisozluk.com.tr/e/189949974/
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +20 -4
    Akıllı adamdım lan. Öyle sağda solda çelik bulacam da eritecem de kılıç yapacağım diye uğraşmadım. Anıtkabir yıkılınca hem son bir ziyarete hem de yağmaya gittim ne yalan söyleyeyim. Yani şimdi doğru konuşacak olursak ilk amaç yağmaydı hem de Mustafa Kemal’in kılıçları yağmaya gittim. Yıkıntıların arasında sadece Sovyetlerin zamanında hediye ettikleri bir kılıcı buldum hemen çarptım beyler tamam milli değer felan ama şimdi ben de ölsem iyi mi olacak. Ha bu arada tamam 100 yıllık kılıçtı falan ama jilet gibi kesiyordu namussuz.

    Neyse beyler konumuza dönecek olursak insanlar genel olarak 10 15 li gruplar halinde dolaşırlardı korunmak ve hayatta kalmak için ama ben hep tek başıma takıldım. Nedeni belliydi. Tamam insanlar cinlere göre daha güçlüler ama kabul etmek lazım ki daha fazlalardı. Bir bi kişinin çıkardığı ses var bir de 15 kişinin çıkardığı ses var. Benim 1 birim gıdaya ihtiyacım varsa onların 15 birime ihtiyaçları vardı. Paylaşma derdim yok beni yavaşlatan salaklar yok. Hayat bu zor zamanlarda tek başınaysan daha kolaydı. Bazen uzaktan insan grupları görürdüm ama genelde uyuduklarında fazla yiyeceklerini çalar ya da hiçbir şey yapmadan uzaklaşırdım.

    Cinlere ise yağmalanacak bir şeyleri yoksa kesinlikle saldırmaz kaçardım. (Riske değecek bir şey yoksa saldırmanın bir anlamı da yoktur beyler). Çoğu zaman sokakta dolaşan kedileri okumla avlar (Not Maltepe de bir dükkandan çaldığım arbaletim de var) yerim, hiç kınamayın beyler o kadar zor bir duruma düştük ki karı versen gibim mi yiyim mi diye bir düşünür olduk. Aslında istilanın ilk aylarında her şey daha kolaydı birkaç market parlatıyordun yağmayla falan karnın bir şekilde doyuyordu. Ama zamanla yiyecekler bozulmaya başladı ve yağmaya cinlerde katıldı. Sonra her şey katlanarak zorlaştı, su bulmak yiyecek bulmak daha da zorlaştı.
    ···
  3. 3.
    +16
    Allahtan Cinler canlarına büyük önem veriyordu. Her esir aldığım cin hayatlarına karşılık güzel bir bilgi ya da yiyecek bir şeyler ve temiz suyu nerede bulabileceğimi söylüyordu. En son yakaladığım cin ismi Ekayis di sanırım bir muhafız cindi tek tabanca takılanlardan hani. Uzun zamandır o bini izliyordum çünkü bir haritası olduğunu öğrenmiştim. (Not: Beyler harita çok önemli hele şehrin yarısı dev bir füzeyle yok olmuşsa )

    Ekayisle kafa kafaya bir mücadele verdik o baltasını savuruyor ben kalıcımı ek sonunda bini yendim kurbağa gibi yere sere serpe düştü. (Not:Kurbağalar lezzetli beyler gerçekten kıtlık zamanlarında ve uzun kışlarda kurbağalar olmasa yaşayamazdım) Neyse beyler bu yenilince hemen mızıklamaya başladı. işte abi daşşağını yiyim beni öldürme ne istersen söylerim veririm felan.
    -Haritayı ver.
    Hemen kemerinin arasından haritayı çıkardı uzattı bana tabi bu arada benim kılıç bunun boyunda her an kesmeye hazır. Artık bu bine ihtiyacım kalmamıştı kaldırdım kılıcı vurcam amık binine.
    -Dur daha önemli bilgiler var elimde işine yarayabilir. Durdum o an bilgi güçtür beyler dinlemek zorundaydım
    ···
  4. 4.
    +14
    Ağaca bağlanmış etrafta ne yaptıklarını gözetliyordum. Düşüncelere dalmıştım tekrardan Meteor kaplı sokaklarla dolu düşüncelere.

    "insanlar yavaş yavaş evlerinden sokaklara doğru çıkıyordu. hala binalar yıkılıyor sokaklardan binalardan yıkıkların alltından çığlık sesleri yükseliyordu. Sokaklar kan kırmızısı ve meteorların gökten getirdiği fıstık yeşiliyle parlıyordu. Akşam saatlerinin karanlığı ve kimsesizliğimiz bizi dahada çaresizleştiriyordu. Kısa zaman sonra sokak başlarına askerler ve polisler durmaya başladı. Bir megafonla bize çağrı yapıldı meteorlardan uzak durmamız gerektiği söyleniyordu."

    "Burak ve ben hızla yerimizden fırlayarak askerlerin olduğu bölgeye doğru koşuyorduk ki meteorun biri çatlamaya başladı ardından diğerlerinde orada durmuş çatlayan meteorun içinden ne çıkacağını izliyorduk. Asker bağırıyor biz duruyorduk."
    ···
  5. 5.
    +14
    Tepeden hızlı hızlı indim yıkık hastane ve evlerden sonra karşıma Gençlik parkı çıktı. içindeki yapay gölün suyu zamanla grileşse de çok zor zamanlarımda oranın suyunu içmedim değil. Sadece ben değilki hayvanlar ve grup grup dolaşan insanlarda oraya çokca gelirdi. Siper ala ala yavaşça içeri sokuldum metro hattıın yıkılan girişinden. Ortalıkta kimse görünmüyordu. insanlar sıkıntı değildi ama cinler beni bulmamalıydı. Yine de tedbiri elden bırakmadım yavaş yavaş ve sinsice ilerliyordum parkın içinde. Tık ses yoktu bu oldukça korkutucuydu. Gölün kenarındaki kargaları görünce çok sevindim. Gölün kenarında su içen kargalar beni bir öğün doyurabilirlerdi. Arbeletimi çıkardım yaya yavaşça oku yerleştirip nişan aldım. Karşımda oldukça besili ve sulu görünüyordu namussuz. Ne yalan söylim tatları biraz ekşiydi ama açlıktan ölmekten daha iyiydi muallakler.

    Nişan aldım oku tam fırlatacam. Bir hışırtı duydum hemen saklamam gerekiyordu, zate kargalarıda havalandırmışlardı binler. Değişik khkahalar atarak geliyorlardı. Sessiz sessiz gülen hınzır insan sesleriydi bunlar. Galiba evet evet sanırım bunlar devriye cinleriydi. 140cm boylarında 40 kiloluk önemsiz ve küçük yaratıklar. Ellerinde kamalarla insan avlayan asalaklar. Kemik yemeye bayılırdı bu binler boylarına göre iyi dövüşerler dayaıklıdırlar. Vücutları laciverttir ve kasıklarından kafalarına oradan da kalçalarına kadar inen beyaz şeritler bulunurdu. Yüzlerinde dev bir ağızları ve kocaman yeşil gözleriyle korkutucu görünürlerdi. Mızıklaya mızıklaya gölün kenarına geldiler 6 tanelerdi. Daha öce hiç bu kadar azını görmemiştim genelde 20 kişilik gruplar halinde talana başlarlardı. Kolay olacaklardı benim için arbeletimi tekrar nişanladım.
    ···
  6. 6.
    +13 -1
    Konya uzun bir yoldu sürekli yağmur yağan bu havada gitmek kolay olmayacaktı üstelik erzak sıkıntımda haddi aşmıştı. Bu yüzde birkaç ay beklemeye karar verdim. Ankara kalesinin duvarları arkasında güvendeydim ama acil olarak beni günlerce sürecek yolda açlıktan ölmemek için avlanmam gerekiyordu.

    Şehrin yarısı yok olmuştu kalenin burçlarına çıktığımda hep aynı görüntü gözlerimin önüne geliyor. Sincan, Eryaman, Etimesgut, Demetevler, MacunKöy ve çevresi artık dev bir kreterde ibaretti. Ankaranın kuzeyinde canlı bulmak imkansızdı anlaşılan ama Güneyi için aynı şeyi söyleyemem. Tabi bereket belayıda getiriyordu cinler Kuzeyde güneye ilerlemiş her mahalleye mevzilenmişti. Ara arar devriyeye çıkar yiyecek ne varsa yok ederlerdi.

    Çantamı hazırladım. içinde;
    2 Küçük şişe şampuan (Önemli)
    4 Konserve (3Patates 1i Bamya)
    3 Şişe Su
    Çakmak
    1 Karton Winston Box (En önemlisi) (Not: Yağmalanmayan tek şey sigaralardı. Bende onları yağmaladım.)

    Haritayı kuşağımın arasına koydum (Not iç Anadolunun ayrıntılı haritasıydı.) pusulamı boyuma astığım gibi Kaleden aşağıya inmeye başladım. Geçlik parkı iyi hedefti. (Tabi kuğulu parkı kuğularını yememiş olsaydım) Çünkü gençlik parkına bu saatlerde (not öğle saatlerindeyiz) çevreden çokça hayvan gelir. Çantayı taktım sırtıma omzumda arbeletim belimde kılıcımla düştüm yola. Ara sokaklarda geçiyordum. artık yıkılmış zütü başı dağıtmış evler ve kaldırımları arasında. Yıllar öce burada yaşarken bu yollar üniversite yollarımdı. Sahi ya o ortalaması 4 ola çalışkan kıza ne olmuştu ya da kevaşe Rüya hala hayattamıydı. Sorsan çok ta tın amık. Ben olabildiğince çok yaşamam gerekiyordu hiç yoktan Konyaya gidene kadar.
    ···
  7. 7.
    +12
    Metro Hattını gerimizde bırakmıştık çoktan, hızı ve olabildiğince sessiz davranmaya çalışıyorduk. Uygun adım asker düzeni etrafı gözetleyerek ilerliyorduk.

    Yine en önde ben diğerleri arkamda beni izleyerek geliyorlardı.
    Ardımda bir ses duydum grup dinlenmek istiyordu. itiraz etmedim hemen bir kaldırım taşına toplandık etrafta çoktan hurdaya çıkmış rengarenk arabalar camları yollara kadar fırlayan mağaza ve galeriler görmek oldukça kolaydı.

    Kaldırımdan kaldırdım tüm grubu ve ilerde gördüğüm parka geçirdim herkesi. Artık anıt parktaydık. Yaklaşık 1 saat yol gitmiştik sonunda Fevzi Çakmak caddesi gerimizde kalmış Akdeniz caddesinin girişindeki Anıt parka gelmiştik.
    ···
  8. 8.
    +12
    ilk postu ŞUKULAYIN AKŞAM DEVAM
    ···
  9. 9.
    +11
    Bir sigaramı fırtlıyor bir suyumu içiyordum. Aslında bu grup işi pekte kötü sayılmazdı. Ama ya bana tam olarak güvenmezlerse. işte o zaman düşünmem gereken üzerime doğru fırlamış saatte 300 kilometreyle gelen bir oktan nasıl kaçılırdı.

    Birşeyler yapmalıydım. Zaman geçiyor semada güneşin ilk ışıkları kırılmaya başlamıştı. Artık önümü görebiliyordum. Zeynep yanıma geldi hadi kalk birşeyler avlamaya gidelim grup uyanana kadar birşeyler bulursak iyi ederiz dedi.

    Yanımızda bir oğlan daha geldi 20li yaşlarına yeni girmiş olmalıydı. Yaşamasına mucie gözüyle bakıyordum. Sarımtrak saçları uzadıkça uzamış teni tozla ve toprakla kaplanmıştı. Sonradan öğrendim ki ismi Hamzaymış.

    Elimizde yaylarımız kampüsü tarıyorduk. Çok sessiz ve bir o kadarda her anki bir saldırıya karşı hazırlıklıydık. Ayrılmamız gerektiğini söyledim beni tek başıma işemeye bile göndermeyeceklerini söylediler.
    ···
  10. 10.
    +11
    Çantalar sırtlara asılmıştı. Patrondan gidip kılıcımı istedim biraz kem küm etse de sonunda kılıcımı parmaklarımın arasına almıştım.

    Kılıç kında arbalet elimde çandam sırdımda sigaram dudağımda başım hala gövdemdeydi. Şaşılacak gibiydi doğrusu. Saat 6 gibiydi yola düştüğümüzde tulumum yoktu ama 44 numara postallarım vardı.

    Yola koyulduk Fevzi çakmak Caddesine giriş yapmıştık. Dev binalar törpülenmiş, çift şeritli yollar delik deşik olmuştu. Yılların intikdıbını alırcasına doğa aslaft levhaların arasında yeşil giysisini çıkarmaya başlamıştı. Petrol Ofisinin tüm benzini sokağa dökülmüş çukurların içine dolmuştu.
    ···
    1. 1.
      0
      şuraya bi ayraç atıyorum
      ···
  11. 11.
    +11
    Benden hoşlanmadığını anlamıştım ama nefret etmesi gerçekten kötü olmuştu. Ama şuan son sorunum bir grupta yer edinmekti. Bana çantamı ve bir paket sigaramı verip salsalarda oldukça mutlu olurdum. Zeynep beni sert bir şekilde esmer binin önüne düşürmüştü.
    Sonra elemana dönerek ben yatıyorum dedi. Oda onaylayınca kampta ayakta olan bir biz kalmıştık ateşin başındaydık. Herkes tulumlarına girmiş uyuyorlardı ya da geçen gece bana yaptıkları gibi tetikte bekliyorlardı.

    Patron konuşmaya baladı. Bu adam 40lı yaşlarında olmasına rağmen oldukça fit ve atletik bir adamdı. Uzun beyaz sakalı ve kısa saçlarıyla emekli bir subaya benziyordu. Sanki endişeli ve birazda umutla bakıyordu bana. Korkuyor aynı zamanda bu işten sıyrılabileceğimi düşünerek konuşuyordum.

    -Hırsız
    -Efendim
    -Bana Konyadan bahset
    -Bende bir şey bilmiyorum birkaç ay önce bir cini öldürmeden önce konuşturdum. Konya da isyanların başladığını cinleri püskürttüklerini anlattı.
    -Oraya gidebilir miyiz?
    -Evet elbette.
    -Kuşağımın arasından haritamı çıkardım.
    -Onu nasıl sakladın seni iyi arayamamışlar -Aptallar-
    -Merak etmeyin başka her şeyimi aldılar
    -Haritayı ateşin yanına koydum. Bir sigara rica edip biraz su içtikten sonra. Ankara kalesinde kurduğum planı açıklamaya başladım.
    ···
  12. 12.
    +10
    Herkes bir yere oturmuş bir elleri mataralarında bir elleri silahlarındaydı. Gördüklerim göreceklerim her bir bir gerçekleşiyordu. Yılların şokunu hala üzerimden atamamıştım. Aklım almıyordu olanları. Nasıl diyordum hep kendime nasıl? Nasıl.

    Herkes yayılmış soluklanıyordu. Bende bir köşeye geçtim, sırtımı bir ağaca verim düşüncelere tekrardan daldım. Etrafta Kışın ardından gelen baharı müjdeleyen yeşil yapraklar düzensizce uzayan çimler ve durmadan öten küçük kuşlar vardı. Evet belkide insanlar olmadan bu dünya çok daha sakin ve güzeldi ama yaşamdan vazgeçmek o kadar da kolay değildi

    Yaşamak istiyordum kıtlıklar olsa da açlık ve susuzluk tüm takatimi kısıtlasa da yaşamak istiyordum. Sadece yaşamak.

    Gözlerimi bir an için kapadım ve yine gözlerimin önüne o gün geldi.

    "Sokakta kılıç, balta ve art arda ateşlenen g3 sesleri. Yer kızıla ve siyaha bulanıyordu. Ateş sesleri çınlayan demirin içinde kaybolmaya başlamıştı. Asfalt delinmiş sokağa sızan lağam suyu tüm caddeyi iğrenç bir kokuya bulamıştı.

    Etrafta çocuklarını toparlamaya çalışan anneler, kaçışan genç erkekler görüyordum. Arabalar bir biri ardına ateş alıyor, Patlama sesleriyle tüm Ankara ağlıyordu.

    Çığlıklar, çınlamalar, mermilerin duvarlara saplanma sesleri ve ardı ardına çatlayan meteor sesleri kulaklarımı bir hayli yormuştu.

    Burak hızla caddeye daldı arkasında da ben,"

    "Koşuyorduk ara sokaklara giriyor çatışma seslerinden uzak durmak için elimizden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorduk. Çok ani yakalanmıştık bu saldırıya, yolların binaların çöküntüsü askeri ve eml-i kuvvetlerin işini zorlaştırıyor, hastane ve sağlık ocakları ağzına kadar doluyordu.

    Gördüğüm her sokak her bina hemen hemen aynı durumdaydı, Perişan bir halk ve çaresizce ateşlenen 7.65 ve 11mm mermiler.

    Sayıların çoktu hem de çok!"

    Patron kalkmamız gerekiyor demesiyle kendimi o cehennemden bir kez daha çıkarmıştım.

    Herkes birer yudum daha su aldı ve kalkmak için ayaklandık.

    Vızzzz! bir ok doğruca bacaklarımın arasından geçip gitti. Ardından birkaç daha ok sesi duydum ve Patronun yere serilişini.
    ···
  13. 13.
    +10
    Az gittik uz gittik Gazi Mahallesinin dar bir sokağından ilerleyerek Gazi üniversitesinin içerisine sızdık. Hatırlıyorum 5 yıl önce buraya bir arkadaşımı ziyarate gelmiştim. Öğretmen olmak için yanıp tutuşan bir arkadaşımı. Rektörlük binasına imrenerek bakmıştım. Şimdi o gösterişli binadan geriye kalan sadece yıkık duvarlar ve etrafa saçtığı tuğla bloklar kalmıştı.

    Gecenin karanlığında etraftaki cinleri parıltımızla buraya çekmemek için ışıklarımızı söndürdük. Herkes susuyor kimsenin ağzından bir kelime çıkmıyordu.

    Son gördüğüme oranla çimleri orantısızca büyümüş, ağaçların dallarına asılan Türk Dünyası bayrakları etrafa savrulmuştu.

    Bu üniversitenin bile atfosveri tamamen bozulmuştu. Rengarenk dalların gölgesinde çay sigara yaptığım aklıma geliyordu. Ama bunları düşünme sırası değildi.

    Patron kalın sesiyle komutları vermişti. Dörder kişilik nöbetler halinde uyuyacak yarın sabah yapacaklarımız hakkında konuşacaktık.
    ···
  14. 14.
    +10
    Kızıl saçlı kız karşımdaydı yeniden. Yüzünü ilk defa dikkatlice inceleyebilcektim. Eğilmiş beni daldığım yerden çıkarmaya çalışıyordu. Yüzünde hafifçe serpilmiş turuncu çillerden başla bir kusur ve leke yoktu. Hafif çekik, kahverengi gözleriyle benim gözlerime bakıyordu doğrudan.

    -Ahtapot
    -Ne?
    -Benim Adım Ahtapot. Yüzünü ekşiltti ve
    -Eeee bundan bana ne hırsız diyerek kendini geriye doğru çekti... Bunu yapınca salaklaşmıştım beyler kız resmen beni gibmişti.
    -Hmmm o zaman benden ne istiyorsun.
    -Patron seni yanında istiyor.
    -Ağacıda yanımda zütürmemi istiyor yoksa beni çözecek misin?
    -Benim sabrımı zorlama hırsız senin kanında boğulmanı izlerim.
    -Her neyse Zeynep çöz beni.
    -ismimi nereden biliyorsun hırsız
    -Sadece duydum
    -Eeee ne kadar sinir bozucu bir adamsın sen öyle.
    Benden hemen kurtulmak için hızla bağlarımı çözdü ardından beni patrona zütürdü.
    ···
  15. 15.
    +10
    Caddenin sonuna vardığımızda eskiden Milli Kütüphane olarak bldiğim binayı gördüm. Şimdi o eski haşmetinen geriye sadece birkaç katı kalmıştı. Ek bölümler yıkılmış, beton bloklar sokaklara düşmüştü. Başımı arkaya doğru çevirerek gözlerimi grubub üerinde gezdirdim.

    Kadınlar ortda tek sıra halinde ilerliyor ve ellerindeki yaylarla her bastıkları adımda etrafı kolacan ediyorlar, erkekler ise kadınların sağve sollarına dizilmişler palalarıyla onları izliyorlardı.

    Nizam ve düzen tamam lakin kendilerinden ve ne yapacaklaından bir haberlerdi. Belki de bu lanet başladığından beri ilk defa kendi kaderlerini belirleyeceklerdi. Hemen ardımda ilerleyen Timuçine bakarak

    -Bu gece burada konaklayalım ertesi gün devam ederiz
    -Güzel olur, Ankara bu ayda geceleri soğuk terörü estirir
    -içerisi hem korunaklı olur hemde ateş yakabiliriz

    Konuşmamıza Zeynep katılarak.

    -Ya içeriye mevzi almışlarsa dedi. Çok haklı bir noktaydı doğrusu genelde bu tip yerleri karargah yapıyorlardı. Lakin dışarıda nöbet tutan birilerini görmemiş olsamda

    -Olabilir. Kontrol etmek gerek. iyerek karşılık verdim.

    Kız sözlerimden sonra kaşlarını çattı ve "Ben giderim" dedi. Onu Ahmet ve Hamza takip etti. Timuçin sırıtarak bana baktı ve "Sessiz adamsın sende onlara eşlik etsen iyi olur" diyerek beni ateşin içine attı.

    Mecburdum kabul etmeye. Güvenlerini sağlamalydım
    ···
  16. 16.
    +10
    Düşünceler ve o anki duygular dağıldı etrafımdan. Ölümleri tekrardan düşündüm geride bıraktıklarımı öldürdükleri mi ölüme terk ettiklerimi kalbim yeniden kasvetlenmişti.

    15-20 dakika geçmişti artık uyumuşlardır diye düşünüyordum. Sessiz bir hareketle ayağa kalktım ve uzayan sarı otların arasında ağır adımlarla kampa doğru ilerliyordum. Amaç nöbetçiyi bayıltmak ve erzakları çarpıp yoluma devam etmekti. işin iyi yanı nöbetçi dikkatsiz ve bana arkasını dönmüş bir aptaldı. Hafif hışırtılar ve tenimi okşayan ılık rüzgarla beraber ağır ağır ilerliyordum.

    Yavaşça gardımı aldım ve rüzgardan bile daha sessiz bir şekilde kampın içine sızmıştım. Şimdi adım attığımda ayağımın sağında solunda biri tulumuna girmiş uyuyordu. Ama beni tehdit eden uyuyan kızlar değil. Uyanık nöbetçiydi. Ağır adımlarla Nöbetçiye yaklaşmış artık aramızdaki mesafe birkaç metre olmuştu ki. Bir anda kendimi kaybettim ve yere yüzükoyun kapaklandım. Gözlerim bulanıklaşıp vücudumdan çekilen kanı hissetmeye başladım. Galiba bayılacaktım.
    ···
  17. 17.
    +9
    HiKAYE ÇALINTI DEĞiL, TAMAMLAMAK iÇiN YENiDEN AÇTIĞIM BAŞLIKTIR
    ···
    1. 1.
      0
      Kaç aylar önce yarım bırakıp giden hikaueci seniii ppden tanıdım kitap basacakti sözde
      ···
  18. 18.
    +9
    Ağaç ve çalılar birbirine girmiş bende onların ardına iyice sinmiştim. Arbeletimi çalıların ardından uzattın ve birinin kafasını nişanladım. Nefesimi tutup tetiğe basmak üzereydim ki. Ardı ardına gelen oklar cinleri oldukları yere çivilemişti. Ama okları atan ben değil tedbirli ve saldırgan duran bir insan grubuydu. Bu elemanlar beni büyük bir kalori eksiltmekten kurtarmışlar ve gölün etrafınında asayişini sağlamışlardı.

    Cinler delik deşik olduktan sonra emin adımlarla görüş açıma girmişlerdi. 17 kişilik bir gruptu bunlar. Kadınlar yay kullanıyorlardı erkeklerse daha çok pala vb. Delici aletler. Sırt çantaları yaş aralıkları ve vücut hatları gösteriyordu ki birbirlerine engel değil yardımcı oluyorlardı. Daha önce gördüğüm gruplarda yaşlı ve özürlü varsa o gruplar 1-2 haftadan daha çok yaşayamıyordı. Bir köşede ya katlediliyorlar ya da susuzluktan ölüyorlardı.
    ···
  19. 19.
    +9
    Saatler geçmiş, gözleredeki yaşlar yavaş yavaş kurumuş duygular daha da körelmişti. Herkes bir yere odaklanmış düşünüyorlardı. Buradan sonrası nasıl olacaktı bunu düşünüyorlardı. Bu adamların hepsi emir almaya o kadar alışmışlardı ki kendi iradelerini artık kaybetmişlerdi.

    Nefisleri körelmiş duyguları törpülenmişti bu adamların artık emirlere itaat eder, hayatlarını kontrol edemezlerdi. Bu adamlar insandan çok daha çok artık bir melek gibiydiler.

    Patronun ölmesi, içlerinden birinin ölmesi gibi değildi onun ölmesi artık çobanını kaybetmiş bir koyun sürüsü gibi olmalarını sağlamıştı. Artık emirler yok artık yol gösteren yok artık özgürlük ve düzensizlik vardı. Disiplin ve hedefler gitmiş yerine kargaşa ve başıboşluk gelmişti.

    Bende içimden birşeyler kaybetmiştim. Her ne kadar bir asker olsa da Patron kafa dengi ve mantıklı bir adamdı. Timuçin acaba Patronun diyeceğini uygulayacak mıydı yoksa kendi kafasına göre mi davranacaktı. Bu çekik gözlü asker beni oldukça ürkütüyordu.

    Yaslandığı meşe ağacının önünde neler ddüşünüyordu acaba, kestirmesi oldukça güç bir kuramdı bu.

    Saatler akıp geçmişti. Aklım yine o güne kayıverdi, gözlerimi hafif kıstım ellerimi ve ayaklarımı tamamen saldım derin derin nefes almaya ve arkama yaslanmaya başladım.

    "Mermi sesleri çığlıklar ve peş peşe yıkılan dev binalar. Dehşet doluydu. Yollara çarpan postal ve pençe sesleri. Yolların kenarlarına ve kraterlere biriken kara ve kırmızı kanlar. Yerlere düşen kılıçlar, g3ler miğferler, roketatarlar, cesetler vb.

    Ülkenin hatta dünyanın dört yanı işgal altındaydı. Kışla hala son ses siren çalıyordu.

    Birden tam tepemizden bir f16 geçti adından bir tane daha ve ardından bir tane daha, ardından kızılay avm ve güven parkta meydana gelen korkunç patlamalar, jetler ardından Konur sokak ve Sakarya caddesini de bombaladı.

    Bomba seslerinin ardından helikopter seslerini boğdu, kışlandan birkaç Skorsky helikopteri kalmış, Kızılay'ı ve Maltepe caddesini tarıyor arada korkunç patlamalar yaşatıyorlardı. Biz ara sokaklarda koşarak canımızı kurtarmak için çabalıyorduk"

    -Hırsız. diye bir sesler kendime geldim bu Timuçindi. Diğerlerine dönerek
    -Ya bu hırsız olmasının yanında hem sağır hem de deli bu adama mı güveneceğiz? sonra bana tekrar dönerek.
    -Lan hırsız bin.

    Beni sinirlendiriyordu bu adam öfkeleniyor fakar şimdilik ses çıkarmıyordum.

    -Sana diyorum lan
    -Efendim
    -Bak bana şerefsiz yaratık, adamlarımız öldü eğer bu tekrarlanırsa , Konya ya parça parça gidersin. Bunu kulağına küpe yap.
    -Tamam
    -Hah akıllı ol hırsız

    Kalktım ayağa ve Akdeniz caddesinin delik deşik ve üzerinde koca bir tankın olduğu lacivert yolunu gösterdim.

    -Buradan devam edeceğiz.

    Herkes ayağa kalktı artık 14 kişi kalmıştık. 6 kadın 8 erkek. Hedef Milli kütüphaneydi ve yaklaşık yarım saatlik mesafedeydi. Gecenin karanlığı da dahil.

    Zeliha hala için için ağlasa da Zeynep yılların askeri olması onun bu durumu kolay atlatmasını sağğlamış olmalıydı. Yüzünde kararlı ve nefret dolu bir bakış vardı. Hamza üzülmekten çok korkmuştu, galiba Patronu sevmekten çok bir koruyucu gibi görüyordu. Artık onun büyülü korkuma iç güdüsü yoktu artık benim pasif yaşam mücadelem ve Timuçin'in panik öfkesi vardı.

    Bu özellikler bizi ne kadar hayatta tutardı bilmem ama artık daha fazla yiyeceğimiz ve suyumuz vardı.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 20.
    +9
    iğrenç bir koku ve yüzümü yakan dehşet bir güneş ışığıyla uyanmıştım. Karşımda esmer sakalları uzamış bir adam yüzüme cebimden aldığı sigaramı üflüyordu.

    Adamın arkasından duran yüzünde gözünden çenesine kadar uzayan bir yara izi olan kadın
    -Prenses uyandı. dedi

    Arkalardan bir kadın sesi daha duydum.
    -Hırsız kedi. diye bağırdı.

    Yılardır onlarca grubun içine rahatlıkla sızmış ve erzaklarını rahatlıkla alıp çıkmıştım. ilk defa yakalanmıştım. Ne diyeceğimi bilmiyorum. Kımıldayamıyor susuyor ama konuşamıyordum. Güneş yüzümü yakıyor, suratıma doğru üflenen sigara dumanı nefes alışverişimi daha da güçleştiriyordu.

    Esmer binin arkasından kumral ve minyon bir adam geldi karşıma. Uzamış saçlarımdan tutup başımı geriye doğru asıldı.

    -Söyle bakalım Hırsız yaşamak istiyor musun? Konuşamıyordum dudaklarım birbirine yapışmış ve tükürük bezlerim de dahi bir damla su kalmamıştı. Yalnızca başımı eve anlamında aşağı yukarı salladım.

    -iyi iyi. dedi kumral bin. Beni ayağa kaldırdı. Ve parmağıyla gençlik parkındaki en yüksek yeri gösterdi. Gösterdiği yapı bir dönme dolaptı.
    -Şimdi dostum oraya çıkacaksın ve Güneyde ne kadar cin var neler var yolların evlerin durumu ne. Yani dostum beni uğraştırma ne görüyorsan gelip bize rapor vereceksin.

    Ağzımı zorla açtım ve kurumuş dudaklarımdan birkaç kelime döktüm.
    -Su, birazcık su.

    Kumral bin hemen bastı kahkahayı
    -Su ha su. Raporu ve suyu al hırsız dedi.
    ···