1. 1.
    +4
    beyler kısa korku hikayeleri paylaşıyorum hadi ilk hikaye

    Anahtar Deliğinden Bakma

    Bir kaç yıl önce ben 23 yaşındayken arabam bozuldu ve gidebileceği kadar arabayı sürdüm. Eski bir evin önünde arabam durdu arabadan çıkıp eski eve doğru yürüdüm. Durumumu açıkladım sabah olup yardım çağırana kadar evlerınde kalmama ısrar ettiler ilk önce tekliflerını kabul etmeye korktum ama iyi niyetli olduklarına kanaat getirip tekliflerını kabul ettım. Bana lezzetli bir yemek pişirip yatacağım odaya zütürdüler. Holde yürürken, başka bir kapının önünden geçtik bana;"Kızımızın odasına girme.'' dediler bende tuhaf olduğunu düşünüp salladım ama zaten ev benım değildi ricalarına saygı duydum. Gece saat 3'te uyandım ve banyoya gittim meraklıydım,bu yüzden o dediklerı kızın odasının anahtar deliğinden içeriye baktım, duvara doğru bakarak oturduğunu gördüm küçük bir kızın. Cezalı Olduğunu düşündüm ve rahatsız etmek ıstemedım. Yeniden odaya gerı döndüm,bir kaç sonra 4;30 civarlarında biraz kaşındım ama işte susamıştım,su almak için odamdan çıkıp mutfağa depar attım kızın odasından geçerken yeniden çok meraktan anahtar deliğine baktım.Tek gördüğüm kırmızıydı?Bu yüzden odanın her tarafını anahtar deliğide dahil kırmıza boyadıklarına düşündüm.
    Sabah uyandığımda aşağı inip yaşlı çifte;Evlerınde kalmama izin verdikleri için teşekkür ettim. bana önemli olmadığını söyleyip gecemin nasıl geçtiğini sordular iyi geçti dedim.Ve onlara kızların odasındaki boya seçimlerini beğendiğimi söyledım.Ne boyası diye sordular. Kızlarıyla ilgili özel bişey olup olmadığını sordum.Bir kaç yıl önce öldüğüne ve tek bir gözünün kırmızı olduğunu söylediler.

    O an anladım ki gördüğüm kırmızılık kızın bana anahtar deliğinden geri bakan kırmızı gözünden başka bir şey değildi.

    umarım beğenirsiniz
    ···
  2. 2.
    +2
    up up up up
    ···
  3. 3.
    +2
    up up up up up
    ···
  4. 4.
    +1
    devammm

    Işıkları açmadığın için memnun musun?
    ingiltere'de okuyan iki Türk kızı yurttta aynı odada kalıyorlarmış. Bir gece kizlardan biri arkadaşının evine ders çalışmak için gidecekmiş.

    Diğer kızla vedalaşıp çıkmış ama daha yurttan 100 metre falan uzaklaşmış ki ders kitaplarından birini unuttuğunu farketmiş. Odaya geri dönmüş tabiyatıyla. Kapıyı açtığında ışıkların kapalı olduğunu görmüş. "Banu yattı heralde" diye düşünüp ayaklarının ucuna basa basa karanlıkta kitabını aramış. Bulamayınca da, "Şimdi kızcağızı rahatsız etmeyim, nasılsa arkadaşımda aynı kitaptan var. idare ederiz artık" deyip çıkıp gitmiş. Ertesi sabah sınavdan sonra odasına döndüğünde bir de ne görsün! Oda baştan aşağı kan içinde! Arkadaşının vücudu da parçalar halinde oraya buraya dağıtılmış.

    Duvarda da (muhtemelen kızın kanıyla yazılmış) bir yazı varmış:
    "Aren't you glad, you didn't turn on the lights?"
    (Işıkları açmadığın için memnun musun?)
    ···
  5. 5.
    +1
    devamm

    telefonu aç

    işteki uzun ve yorucu bir günden sonra eve gelmiştim. Kız arkadaşımın haftasonu için ailesini ziyaret etmeye gitmesini fırsat bilerek
    biraz dinlenmeye koyuldum. Sıcak bir duş alıp televizyondaki maçı izlemeyi kafamdan geçiriyordum. Bu niyetle kanepeden kalkıp banyoya gittim. Tam duşa gireceğim sırada telefon çaldı. Alt kata inip telefonu açtım.

    “Alo?”

    Sessizlik.

    Herhalde yanlış numaradır diye düşünüp telefonu kapattım ve bugün sabahtan beri hayalini kurduğum duşa doğru hızlı adımlarla yola koyuldum. Tam banyonun kapısına ulaşmıştım ki telefon tekrar çaldı.

    Tekrar merdivenlerden inip telefonu açtım.

    “Kimsiniz?” dedim, bu sefer sıkılarak.

    Sadece parazitli ses.

    Öfkemi telefondan çıkarmak istermişcesine telefonu yere attım. Telefon pek kırılmamış gibi gözüküyordu, banyoya geri döndüm. Duşa tam girecekken, telefonun sesi kulaklarımda bir kere daha çınladı.

    “Gerizekalılar” diye homurdandım kendi kendime, duş perdesinin yavaşa sonuna doğru çekerken. Büyük olasılıkla çocuklar şaka yapmak için bugün beni kurban seçmişlerdi.

    Gözlerimi kapatıp sıcak suyun bedenimden aşşağıya doğru süzülmesini hissederken banyo kapısının kırılarak açıldığını duydum. Birden, biraz önce hissettiğim sıcak suyun korkudan buz gibi olmuş bedenimi ısıtamadığını fark ettim. Gözlerim yuvalarından çıkmak üzereydi. Ellerim titriyordu ve kafam karışmıştı. Banyo perdesini aralayıp omuriliğime soktuğu bıçağın bıraktığı sıcak kan kuyruk sokumumdan aşşağıya doğru yavaşça inerken kulağıma fısıldadı.

    “Neden telefona cevap vermedin?”
    ···
  6. 6.
    +1
    bi tane daha beyler

    Garip Bir Hikaye

    Bu olayın tüm tanıklarıyla ayrı şehirlerde ve farklı zamanlarda görüşme olanağım oldu. Hepsi de, harfiyyen aynı şeyi anlattı bana. Ben de aynı garip olayı, olayın şahitlerinden birisinin ağzıyla size aktarıyorum;
    «Babamız, evimizden uzaktaydı. Evimizde sürekli bir tedirginlik ve huzursuzluk vardı. Yedi kardeştik ve köy evimizde biz kızlar, annemizle birlikte aynı odada uyuyorken, abilerimiz yan odada uyuyordu. Ben, o devirde 13 yaşındaydım. Evimizin odası beyaz kireçti. Geceleri korkmayalım diye, bir gaz lambası, kısık ateşte sürekli yanardı. Ancak duvarlar beyaz olduğundan, az ışık da olsa odada herşey seçilebiliyordu. Ben, iki kız kardeşimle yer yatağında yatıyordum. Annem, divanda yatıyordu. Yatağa gireli bir kaç saat olmasına rağmen, ben uyuyamamıştım. Tavana bakıyordum. O sırada odamızın kapısı açıldı. içeri kafasında şapka bir adam girdi. (Bu şapka dediği şey, örgü bere) Babamız evde olmadığı için, dayım köyümüze gelerek sık sık bizde kalırdı. "Yine geç vakitte dayım geldi." diye düşündüm. Ardından adamın arkasından odaya bir kadın girdi. Adam önde kadın arkada, gaz lambamızın asılı durduğu duvara yürüdüler. Adamda pantolon yerine, aşağıdan iple bağlanmış bir kapri vardı. Kadın, beyaz bir elbise giymişti. Siyah saçları beline kadar arkadan uzanıyordu. Hiç konuşmadılar ve lambanın yanında durdular. Her ikisi de bir süre lambanın fanusundan içeri baktılar. O anda, her ikisinin de yüzünü net olarak gördüm. Bu kişileri tanımıyordum. Dayım olmadığını anladığım da çok korktum. Heyecandan dilim tutulmuştu. Ardından adam, gaz lambasının ışığını biraz açtı. Herşeyi artık daha net seçebiliyordum. Işığı açtıktan sonra, yine adam önde, kadın arkada yürüyerek odanın duvarından dışarı çıktılar. işte o anda, “Anneee !!!” diyerek sessizce ağlamaya başladım. Annem, hızla ellerimi tuttu. “Korkma kızım sende gördün mü?" dedi. Olaya odada bulunan annem, ben ve ablam, aynı anda şahit olmuştuk. Annem, sonra bizi şöyle teskin etti. “Kızlarım!!! korkmayın, bunlar bize zarar vermek için gelmedi. Hanemizin ışığını arttırdılar. Herşey daha iyi olacak.” O gece korkuyla biribirimize sarılarak uyuduk. Annem, o gaz lambasını korkudan bir daha söndüremedi. Onu yanık bir şekilde vitrinin üzerine koydu. Lamba, orada kendi kendine gazı bitene kadar yandı. Lambayı söndürmememiz içinde bize tembihte de bulundu. Sanırım, evimize gelenlerin açtığı ışığı söndürmeye korkmuştu…Bu olayı kimseyle paylaşmadık. Aile sırrımız olarak uzun süre içimizde yaşattık…»
    Bu olayı, olayın tanıklarına ayrı zaman ve mekanlarda sordum. Hepsi, yaşanan bu olayı aynen teyit etti. Yaşları şu anda epey ilerlemiş bu sıradan kadınların, aradan yıllar geçtikten sonra böyle bir hikaye uydurmalarının hiç bir anlamı olmayacağı kanaati bende oluştu. Hatta, olayı duymuş olmama epey şaşırdılar. Sanırım, birbirlerine çok iyi tembihlemiş olacaklar veya bu sır dolu olayı unutmak istemelerinden de kaynaklanıyor olabilir. Genelde, olayı anlatışları yorumdan uzak, kısa ve özdü. Bu tip olayı anlatanların heyecanla, ballandırarak bezedikleri cümleler kurmadılar. "Yaşandı bitti! üzerinde durmuyoruz." havasındaydılar. Tüm bu izlenimlerim, bana bu olayın gerçekliliği konusunda daha da inandırıcı düşünmeme neden olmuştu
    Tümünü Göster
    ···
  7. 7.
    +1
    birazdan devam edicem beyler
    ···
  8. 8.
    +1
    Annem, "Dokunma!" dedi ve dua okumaya başladı. O arada bir defter fark ettim. Elime aldım. içini açınca değişik bir yazı stili ile birşeyler yazılı olduğunu gördüm. Sonra, insana ait olamayacak bir sesle Ahmet bana birden, "Sakın dokunma!" diye bağırdı. Defter, elimden düştü. Korkmuştum. Bana saldıracak sandım. Nefes alıp verişi değişmişti. Bana bakıyordu. Gözlerinin beyazlığını fark edemiyordum.
    Sonra kafasını sağa sola savurmaya ve garip ses yada cığlıkla, "Abi niye baktın, abi niye baktın!" diye habire birşeyler söylüyordu. Birden kaskatı kesildi. Kolunu yavaşca kaldırdı. işaret parmagı ile pencereyi gösterdi. Sonra bana bakarak, "Geliyor, geliyor!" diye ağlamaya başladı. "Ne geliyor, neeeeeeeeeee!" diye bağırdım.

    Annem, durmadan sureler okuyordu. Birden, "Allahu ekber, Allahu ekber!" diye hoca ezan okuyunca, kardeşim iyice çıldırdı. Sara kırizine benzer gibi yere düşdü. Sarsılıyordu. Hoca, her "Allahu ekber!"deyişinde kardeşim cığlık atıyordu. Ve bayıldı.
    Annemle ben, şok içindeydik. "Ne yapabiliriz, ne!" diye düşünmeye başladık. "Babama söyliyelim." dedim. Annem, "Onun inancı yok ki, inanmaz!" "Anne, inanmıyor da bu ne! Hadi göstersin doktorluğunu!" dedim. Çıldıracağım!

    Sonra kardeşim, "Abi, abi... " demeye başladı. "Ahmet'im, canım kardeşim! Ne oluyor sana? Ne olur söyle!" "Abi, ben yatakta değil miydim? Ne işim var burda? Bana ne olmuş ki???" dedi. "Hatırlamıyor musun?" dedim, "Hayır." dedi. "Abi, annem niye ağlıyor, niye abi?" dedi. O sırada kapı sesi duyuldu. Babam gelmişti.

    "Anne, babama herşeyi anlatalım. Saklama!" O gece babamla konuşmaya karar verdik. Tuhaf olan şey, Ahmet hiçbir zaman babamın yanında garip olmuyordu. Gayet normaldi. O gece, babam viskisini yudumluyor, hasta raporlarını inceliyordu. Kapıya vurdum, yanına girdim. "Ne oldu Murat?" dedi. Babama, "Ahmet... " dedim. Ama bir kere nefes alıp verdim. (Babamla sakin konuşmak istiyordum. Yaşım 25 olmasına rağmen, hala ondan çekiniyordum.)
    Babama, "Seninle birşey konuşmak istiyorum." dedim. O, "Şimdi olmaz. Önemli bir ameliyatım var ertesi gün. Raporları incelemem gerek!" dedi; ama ben anlatmaya kararlıydım. "Ahmet... " dedim.
    "Lütfen baba, sadece dinle. Çok önemli... " deyince, "Tamam, ama kısa tut!" dedi. Babam, sakindi. Bugünki tüm olanı biteni anlattım. Beni sakince dinLEDi. Sonra birden, "Hadi ordan, ben öyle şeylere inanmam! Tamam, bu kadar yeter! Çık dışarı, çalışmam gerek!" dedi.
    Çok sinirlenmiştim. Tam kapıya yönelmiştim ki, Ahmet'in odasından korkunç bir çığlık yükseldi. Evin ışıkları gidip gidip geliyordu. Ürkünçtü. Ev, sanki kolonlardan çatırdıyordu. Dönüp babama baktım. "Buyur baba, hadi açıkla bu olayı." dedim. "Kötü bir rüya görmüştür." dedi. Sonra Ahmet'in odasına yöneldik. Babama, "Peki ışıklar niye gidip geldi?" dedim. Bana,"Bu kadar salak olma. 21. yüzyılda yaşıyoruz." dedi.

    Ahmet'in odasına yaklaştıgımızda, acık olan kapı birden kapandı ve içerden kilitlendi. Babam, "Neler oluyor böyle!" dedi. Sonra kardeşimin çığlıkları odadan yükselmeye başladı. Babamı ilk defa paniklemiş gördüm. Bana, "Kapıyı kır!" dedi. "Kır şu kapıyı, ne bakıyorsun!" Kapıyı kırdım.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 9.
    +1
    devam hadi gelin amk

    Cinli Ev

    Birgün, işten eve geldiğimde annemi ağlarken gördüm. "Hayırdır anne, ne oldu?" dedim. Bana, "Kardeşin... Kardeşine bak, delirdi sanki... " diye korku dolu gözlerle bakınca yerimden fırlayıp kardeşimin bulundugu odaya girdim. Bana tuhaf gelen hiçbir şey fark etmedim. "Ahmet, birşey mi var kardeşim?" dedim. Bana, "Hayır abi, gayet iyiyim." dedi. Ben de fazla üstüne gitmek istemedim.

    Ertesi gün yine eve geldiğimde, merdivenleri çıkarken sanki bizim evin kapısı uzaklaşıyormuş gibi tuaf bir korkuya kapıldım. Tam ne oluyor diye düşünürken, annemin çığlığını duydum. Hızlı adımlarla evin kapısına ulaştım. Elimi cebime atıp anahtarlarımı bulmaya çalıştım.
    Birden içerden annemin hıçkırığının dışında, hırıltılı ama insana ait olamayacak bir ses duydum. Bunu duyunca, evde biri acaba anneme mi saldırıyor diye düşünüp eve hışınla girdim. Annem ve küçük kardeşim, holde bana bakıyorlardı. "Anne, ne oldu?" dedim. "Yine Ahmet çıldırdı. Küçük kardeşin Füsun'la bana saldırdı." Çok sinirlenmiştim. Ya annem bana yalan söylüyor, yada kardeşim delirdi diye düşünmeye başladım. Annemin suratına tekrar baktığımda, korku dolu gözlerle yine karşılaştım. Füsun da çok korkmuştu; ama hala şaka yapılıyor sanmıştı. (Füsun 5 yaşında)

    Sinirlenmiştim. Tam hızla Ahmet'in bulundugu odaya girecekken, Ahmet birden kapıda belirdi. (inanırmısınız, ufak kardeşimden ilk defa ürkmüştüm.) Bana bakıyordu sanki düşmanca. Sonra arkasını dönüp odasına girdi. Peşinden gidip "Ahmet!" dediğimde tekrar bana bakıp, "Beni rahat bırak abiiiiiiii!" diye bağırdı. Sinirlenmiştim. "Seni öldürürüm oğlum! Babam, az sonra gelecek. Ya anlatırsın herşeyi yada çok fena olacak. Babama anneme saldırdığını söylerim." "Tamam abi ama bana biraz zaman ver. Sana herşeyi anlatacağım." dedi. ilk defa kardeşimin bana yalan söyledigini hissettim.

    O gece, herkes yatmıştı. Ben de kardeşimi izlemeye başladım. Odasına gittim, baktım uyuyordu. Tam arkamı dönmüştüm ki, sanki içimden bir Ses, "Kardeşin sana bakıyor!" dedi ve aniden döndüm; ama bakmıyordu. Sonra, "Lan oglum, manyak mısın!" dedim kendi kendime. O gece yattım ama ne yatış! Sabaha kadar uyuyamadım. Sanki gözümü kapatınca Ahmet yanımda... Acıyorum. "Yok arkadaş, bu böyle olmuyacak." dedim. "En iyisi mi, yarın tüm günümü kardeşime ayırayım, onu sesizce takip edeyim." dedim.

    Sabah olmustu. Ben, erken kalktığım için, anneme, "Ben, saat 10 gibi dönerim." deyip çıktım. Ahmet de uyanmıştı. Bana candan yakın olan kardeşim, şimdi çok uzaktı. Yanıma bile gelmedi. Tam çıkarken, "Gece iyi uyudun mu?" dedi. irkilmiştim. Ona bakmadan hemen çıktım ve kahveye gittim.

    Saat 10'a gelince eve hızlı adımlarla vardım. Sessizce mutfağa girdim; çünkü ordan kardeşimin odası gözüküyordu. Beni görmesin diye, daha önceden mutfağın perdelerini sıkı sıkı örtmüştüm. Sadece minik bir delik kalacak şekilde bırakıp, odayı tamamen görür bir haldeydi. Kardeşim, odadaydı ve tek başına kanepeye oturmuş, dizlerini ovuyordu. Sonra birden durdu. Benim de kanım sanki cekiliyor gibi hissetmeye başladım. Sonra birden göz göze geldik. Aman Allah'ım! Minicik delikten baktığımı hissetmişti.

    Çıldıracak gibi oldum. Hızlıca odasına girdim. Gözüm dönmüştü. "Lan noluyor!" dedim, hiç tepkime yok! Ona dokununca, kaskatı oldugunu hissettim. Anneme, "Anne, koş!" dediğim anda, elimi öyle bir tuttu ki kırılıyor sandım. Sonra hırıltılı bir sesle, "Seni öldüreceğim!" dedi ve yere düştü. Sallanıyordu yada titreme gibi birşeydi. Sesi değişmişti. Çıglık mıydı Yoksa hırıltı mı, anlayamamıştım.

    Annem, koşa koşa içeri girdi. "Ahmet, oglum! Ahmet'im!" Ben, donmuş gibiydim. Sanki ayakta öylece kalmıştım. Annem bana, "Oğlum, tut! Kendine zarar verecek!" diye bağırdıgında kendime geldim. Annemle bile tutamıyorduk sanki kardeşimi. Sonra birden kaskatı durdu. Sanki kilitlenmiş gibiydi. Kafası geriye düşmüş, gözü simsiyaha dönüşmüş gibiydi. Sanki, parmakları dönmüş, kırılmış gibi duruyorlardı. Bir noktaya bakıyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 10.
    +1
    up up up up up hadi lan okuyacak yok mu
    ···
  11. 11.
    +1
    devam ediyom

    KANLI GÖMLEK

    Bu olay, Marmara Üniversitesi ingiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü 1993 yılında bitiren Dilek isimli bir kızın başından geçmiş. (Böyle anlatılıyor, soyadı yok)

    Dilek bi gün okuldan çıkmış, durakta minibüs bekliyormuş. Yalnız korkunç da yağmur yağıyormuş bu arada. Kızın önüne bi araba yanaşmış. iyi giyimli, temiz yüzlü bi genç, “Yanlış anlamayın n’olur. Ben de yakın zamana kadar öğrenciydim. Islanmayın, gelin ben sizi uygun bi yere kadar bırakayım” demiş. Dilek kız, basta biraz tereddüt etmiş ama çocuğun iyi niyetine inanmış ve arabaya binmiş.

    Yolda sohbet filan etmişler. Hoşlanmışlar birbirlerinden. Çocuk, “Lütfen izin verin sizi evinize bırakayım. Bakın yağmur da iyice hızlandı” demiş, Dilek kabul etmiş tabi. Sohbet iyice koyulaşmış. Kızın evine gelmişler, bu arada telefon değiş tokuşu yapmayı da ihmal etmemişler. Dilek çok etkilenmiş çocuktan. O hafta her telefon çaldığında yüreği hop etmiş, “Ay benimki mi arıyor?” diye telefona koşmuş. Ama arayan olmamış maalesef.

    Dilek yüzünü kızartıp çocuğu aramaya karar vermiş, “Belki numaramı kaybetmiştir, ne olacak ki ben arasam” deyip kandırmış kendini. Telefonu ağlamaklı bir kadın sesi açmış. Meğer teyze, bizim çocuğun annesiymiş ve hıçkıra hıçkıra, oğlunun trafik kazasında öldüğünü söylemiş. Anlattıklarından Dilek anlamış ki, çocuk onu bıraktıktan 5 dakika sonra yapmış kazayı. “Keşke eve bıraktırmasaydım. Benim bunun sorumlusu” diyerek hemen kendini suçlamaya başlamış. Suçluluk duygusundan kurtulmak için teyzeden adresi almış, “En azından başsağlığına gideyim bari” diye düşünmüş. Ziyaret ağlamaklı ve de yaslı geçmiş. Ayrılma vakti geldiğinde iyice havaya giren kız, “Bana oğlunuzdan bir hatıra verir misiniz? Onu gerçekten çok sevmiştim” demiş. Bunun üzerine anne içeriye gitmiş, döndüğünde elinde çocuğun kaza günü üzerinde olan gömlek varmış. Üstelik de hala kanlar içindeymiş gömlek. Dilek çok kötü olmuş, gömleğin niye saklandığını ve niye ona verildiği anlamsızlığına rağmen yine de kadını kıramayıp almış kanlı gömleği. Ama eve gelir gelmez ilk işi gömleği yıkayıp, ütülemek olmuş. Bütün gece gömleğe baka baka, zır zır ağlamış. Sürekli de, “Onu ben öldürdüm, onu ben öldürdüm” diye tekrar ediyormuş kendi kendine. Artık ağlamaktan bitap düştüğünde gömleği yastığının altına koymuş ve yatmış.

    Sabah uyandığında kendini daha iyi hissediyormuş. Ama yastığı kaldırdığında bir de görmüş, gömlek yine kanlar içinde. inanamamış bu duruma. “Herhâlde dün o kafayla iyi yıkayamadım” diyerek yeniden yıkamış gömleği. Ama ertesi sabah da hiç bir değişiklik yokmuş gömlekte, yine kanlar içindeymiş…
    Tümünü Göster
    ···
  12. 12.
    0
    vay amk
    ···
  13. 13.
    0
    devam panpa güzelmiş
    ···
  14. 14.
    0
    rezerved
    ···
  15. 15.
    0
    devam beyler

    Size anlatacagim bu olay, üniversiteye hazirlandigim yillarda basimdan geçen maceralardan sadece bir tanesi.
    Geceleri çalismak bana daha cazip gelirdi hep. Bu yüzden en erken saat 04:00′ te yatardim. Bir gece ablamla ayni odayi paylasmak zorunda kalmistim (ablamin odasina kartonpiyer yapiliyordu). Ablam her zamanki gibi erkenden uyudu. O gece tarih çalisiyordum ve öyle bir kaptirmisim ki yaklagib 4 konu birden bitirmistim.

    Test kitabi almak için yandaki kitaplarimin oldugu kütüphaneye gittim ve birkaç test aldiktan sonra odaya döndüm. Geldigimde kitaplarin sayfalari karismis, kalemler yere düsmüs ve en korkutucu olani ise test cevaplarini yazdigim kagita neredeyse okunmayacak kadar silik bir yaziyla “Beni hatirladin mi?” yazilmisti.
    Biran kalakaldim, ablama baktim misil misil uyuyordu. Ablamin yanina yaklastim hafifçe sirkeledim ve olanlari anlattim. Uykuya düskün biri oldugu için gözlerini bile açmadan dinledi ve “Saçmalama yat artik, uykun gelmis senin” dedi ve yatti. Biran hak verdim, dislerimi firçalamak için tuvalete gittim. Iiçime bir korku düsmüstü birkere aceleyle dislerimi firçaladim odaya geri döndüm. Aman Allah’im aglamakli oldum bilgisayarim açikti, daha dogrusu açilmisti ve o yazinin yazildigi kagitin üstünde tatil resimlerimden biri duruyordu. Altinda ise “Simdi bir daha düsün beni hatirladin mi?” yaziyordu.

    Erkeklik yoktu artik aglamaya basladim ablami kuvvetlice sallayarak uyandirdim ama biryandan da agliyordum. Çünkü o resmin çekildigi yaz, fazla samimi olmadigim ama çok iyi tanidigim bir arkadasim trafik kazasinda ölmüstü. Hiçkira hiçkira agliyordum sinava bagli olarak içimdeki stressde patlak vermeye basladi ve koptum. Aradan 30-35 dk. falan geçmisti annem ve babam gelmis basucumda duruyorlardi. Gözlerime baktilar birer öpücük attiktan sonra igiblari kapatip gittiler. Ablam seslendi “Iyimisin?”, evet dedim ve oda yatti ama ne mümkün ki ben uyuyayim. Sabaha kadar asker gibi uyanik olacaktim. Saatler geçti sabah ezanini duyuyordum. En büyük korkudur aslinda benim için sabah ezani. O muhtesem sessizlikte Müezzinden çikan ilk ses yüregimi hoplatir hep. Uyuya kalmisim sonra, o gün ders çalismadim ki bunun yaninda dershaneyede gitmedim zaten. Gece olmustu yine ders çalismiyordum, sadece oturuyordum ve tv seyrediyordum. Uyuya kalmisim, rüyamda Cem’i (ölen arkadasim) görüyordum, bana sitem ediyordu ve neden mektup yazmiyorsun, bana tatil resimlerinden yolla gibi seyler fisildiyordu. Kan ter içinde uyandim. Birseyleri anlamak isitiyordum ama kafayi yemek üzereydim. Sonra bitti, kesildi ama geçici bir süreymis.

    Su an 27 yasindayim yalniz yasiyorum, sabahlari kalktigimda bazi resimlerimi yerlerde buluyorum. Benimle yasayan biri var. Belkide su an sizler gibi yazdiklarimida okuyor..!
    Tümünü Göster
    ···
  16. 16.
    0
    @21 ne la öyle
    ···
  17. 17.
    0
    güzelmiş amk işte adam direk kapı deliğinde karşı karşıyalar uvvvvvvvvvvvvvvv
    ···
  18. 18.
    0
    beyler hadi burda olanlar kendini belli etsin birazdan devam
    ···
  19. 19.
    0
    Çoban Köpeği

    Akrabamın anlattığına göre çobanın biri varmış. Bu adam, geçimini yetiştirdiği koyunlardan sağlıyormuş. Tabii bu adamın
    bir de köpeği varmış. Koyunlara bekçilik eden bu köpek, koyunları sabah çıkarıp otlatmaya zütürüyormuş. Akşam olunca da eve getiriyormuş. Adam, köpeğinden çok memnunmuş. Adamın bir tek merak ettiği birşey varmış, o da köpeğinin koyunları akşam eve getirdikten sonra yemeğini bitirip ortadan kayboluşuymuş. Adam, en sonunda şüphelenip köpeği takip etmeğe karar vermiş ve ertesi gün adam, köpeği koyunları eve getirdikten sonra yemeğini vermiş ve izlemeğe başlamış. Köpek, yemeği bittikten sonra ormana doğru gitmeye başlamış. Adam, takip ederken köpeği gözden kaçırmış. Ertesi gün yine takip etmiş, bu sefer daha yakın olarak. Köpek, uzak bir yol aldıktan sonra bir mağaraya girmiş. Adam dayanamayıp arkasından mağaraya girmiş ve ne görsün: cinler! Köpeğine, "Hoşgeldinnn kara oğlannn!" dediklerini duymuş. Adam, hemen oradan kaçmış. Ertesi gün, köpek koyunları otlatmaya geldiğinde adam, köpeğe "Hoşgeldin kara oğlan." dediğinde, köpek deliler gibi koşmaya başlamış ve bir daha geriye dönmemiş.

    son hikayeydi amk kimse yok yeter başka başlıklarda görüşürüz
    ···
  20. 20.
    0
    burdayız aq anlat sen
    ···