/i/Başıma Geldi

Hayatta başınıza gelenlerden ibaret değil midir?
  1. 19.
    +1
    gönder de iki de ben gömeyim şıllığa
    ···
  2. 18.
    0
    http://www.incisozluk.com...in-günlüğünü-buldum/
    ···
  3. 17.
    +1
    Kardeşin ilerde master huur olur zumqi
    ···
  4. 16.
    0
    8 yaşında başlamış amk huurluğa geçimiş olsun
    ···
    1. 1.
      0
      amk reşat ın hiç mi suçu yok sıkıştırcam mecbur çocuğu
      ···
  5. 15.
    0
    @1 çocuktur deyip geçersen ilerde tost olmus halini bulursun ben olsam ıslak banyo terliği kombineli 5 50 bozmasi bi sopayla yola getiririm panpa ama sana kalmis gaz vermis gibi olmiyim
    ···
  6. 14.
    +2
    gizli mesaj; 8 yaşındaki bebeler sözlükte fink atıyor
    ···
    1. 1.
      0
      Ahaha bi sen anladîn panpa onu da bilerek yazmistim
      ···
      1. 1.
        0
        gizli mesajlık yanımı kalmış. Adam açık açık diyor.
        ···
  7. 13.
    +4
    Reşatı bulup sözlük olarak gibertme yapalım
    ···
  8. 12.
    +3
    O Reşatun amuna goyum sıçtı sözlüğün ağzına pekekent şu ipneyi bulup gibelim yeter amk
    ···
  9. 11.
    0
    Reşat değil jaws amk lolliği
    ···
  10. 10.
    +12
    Reşaaatt ananı gibeyim reşat
    ···
  11. 9.
    +12
    Reşat ne ana be bacı bıraktı amk
    Hatta birinin de babasını ayarttı
    ···
    1. 1.
      0
      aynen onu da okudum nesilden nesile oç bu reşatlar
      ···
  12. 8.
    0
    el kadar çocuğu dövsem babamda beni dövücek olmaz başka bi akıl verib
    ···
  13. 7.
    -2
    kanfi döv kızını dövemeyen kızının sevgilisini döver ilerde
    ···
  14. 6.
    +7 -2
    Reşata 2 posta attım helal etsin
    ···
  15. 5.
    +42
    reşat artık sübyancılığada başlamış amk reşatı ırz düşmanı sözlüğün yüzdde doksanının sevgilisini gibti
    ···
  16. 4.
    -2
    Tutar bu trend olur iki üç gün düşmez rez 😃😄😄😂😂😂😂😂
    ···
    1. 1.
      +7
      Ciddi ciddi okuyordum reşadı görünce dayanamadım güldüm
      ···
    2. 2.
      0
      http://www.incisozluk.com...in-günlüğünü-buldum/
      ···
  17. 3.
    +75
    Hepimizin bir reşatı var beyler...
    ···
    1. 1.
      -1
      Dövme.
      ···
    2. 2.
      +4 -1
      Reşat ne amk tecavüzcü ismi
      ···
    3. 3.
      0
      Adam haklı
      ···
    4. diğerleri 1
  18. 2.
    +13 -333
    Kiz kardeşini yazarak gibtim ahhhhh
    edit:hadi beyler cugunuza kuvvet
    ···
    1. 1.
      +7 -5
      Nadir görülen gecelerden biriydi.

      Hayat artık komik gelmediği için yazmıyordu. Bazen de tam aksine olanlara kahkahalarla gülüyordu, yine eskisi gibi. Fakat bu sefer de paylaşmak istemiyordu. Yazmıyordu. Yazılarında büyük harf kullanmayı sevmiyordu. Kullanmadı. Küçük harflerle yazılanlarsa okunmadı.

      Balığa gittiği bir gün oltasını atmış bekliyordu. Beklerken karnı acıktı. Herkes beklerken acıkır. O yüzden yemek yer. Hatta yemek bu sebepten icat edilmiştir. Beklemeyi mümkün kılabilmek için. Ve herkes bir şeyleri bekler. Kesinlikle bekler. Adına Hasan diyesim geliyor. Hasan oturduğu çivit mavisi katlanır koltuğundan kalktı, arkada bankın üzerine koyduğu balık çantasına doğru yönlendi. içini açtı. Ragbi topu büyüklüğündeki alüminyum paketi dışarıya çıkardı. Güneşin diklenmeye başladığını göz önüne alırsak, bahardayız, öğleye yakınız. Yok, yok öğle saatini biraz geçmişiz. Olmadı. Hasan beklerken acıktığına göre, demek ki olmaması gereken bir saat bu. Öğleden evvel olmalı. Belki de geç kalkmıştır. Belki de bu koca alüminyum top paket onun gecikmiş kahvaltısı. Hasan, hey Hasan!

      Paketini açmakta olan Hasan’a gaipten adını sesleniyorlarmış gibi geldiyse de, gerçeklikten uzaklaşmamayı kendine ilke ettiğinden etrafına bakmaya başladı. Güneş tepesindeydi. Başında kasketi yoktu. Gözlükleriyse hiç olmamıştı. Haliyle gözlerini buruşturdu. Göz kenarlarındaki, burada pınarlarında diyesim var ama onlar tamamıyla ters taraftalar, çizgiler daha da belirginleşti. Kafasını sağa sola çevirip durdu. Bir iki dakikalık sessizlikten sonra, gerçi boğaz trafiği hiç kesilmemişti ama ona ses edeni göremeyince oluşan boşluğu sessizlik sandı, acıktığı aklına düştü. Kafasını oltasından yana çevirdi. O da bekliyordu. Beklemek acıktırıyordu.

      O göz kenarı var ya o göz kenarı, bebeği tam ortadan denizin laciverdi üstünde karşı yakanın yakınsı uzaklığına dalmış bakarken oltanın kıpırdadığını fark etti. Böyledir işte… Hep bu kenarlar, köşeler ayırır insanı kendi yolundan. En azından Hasan için böyleydi. Sapakların, saplantıların adamıydı. Belki de o yüzden yazıyordu. Unutmadan bir gün sormalıyım neden yazdığını, neden küçük harf kullandığını… Nasıl olacaksa?
      ···
      1. 1.
        +20
        erkek. Kardeşim Reşat'ın günlüğünü okudum. Sevgili günlük anasınıfında dıbına boyama kalemi soktuğum sevgilimden ayrılmıştık üzerinden 1 sene geçti dün barıştık bu sefer cetvel soktum yine ayrıldık. acil yardım edin ne yapmalıyım
        ···
      2. 2.
        +1 -1
        kabul edelim yaratıcı
        ···
      3. 3.
        +1
        Özet geç pic kör oldum
        ···
      4. diğerleri 1
    2. 2.
      -3
      Nadir görülen gecelerden biriydi.

      Hayat artık komik gelmediği için yazmıyordu. Bazen de tam aksine olanlara kahkahalarla gülüyordu, yine eskisi gibi. Fakat bu sefer de paylaşmak istemiyordu. Yazmıyordu. Yazılarında büyük harf kullanmayı sevmiyordu. Kullanmadı. Küçük harflerle yazılanlarsa okunmadı.

      Balığa gittiği bir gün oltasını atmış bekliyordu. Beklerken karnı acıktı. Herkes beklerken acıkır. O yüzden yemek yer. Hatta yemek bu sebepten icat edilmiştir. Beklemeyi mümkün kılabilmek için. Ve herkes bir şeyleri bekler. Kesinlikle bekler. Adına Hasan diyesim geliyor. Hasan oturduğu çivit mavisi katlanır koltuğundan kalktı, arkada bankın üzerine koyduğu balık çantasına doğru yönlendi. içini açtı. Ragbi topu büyüklüğündeki alüminyum paketi dışarıya çıkardı. Güneşin diklenmeye başladığını göz önüne alırsak, bahardayız, öğleye yakınız. Yok, yok öğle saatini biraz geçmişiz. Olmadı. Hasan beklerken acıktığına göre, demek ki olmaması gereken bir saat bu. Öğleden evvel olmalı. Belki de geç kalkmıştır. Belki de bu koca alüminyum top paket onun gecikmiş kahvaltısı. Hasan, hey Hasan!

      Paketini açmakta olan Hasan’a gaipten adını sesleniyorlarmış gibi geldiyse de, gerçeklikten uzaklaşmamayı kendine ilke ettiğinden etrafına bakmaya başladı. Güneş tepesindeydi. Başında kasketi yoktu. Gözlükleriyse hiç olmamıştı. Haliyle gözlerini buruşturdu. Göz kenarlarındaki, burada pınarlarında diyesim var ama onlar tamamıyla ters taraftalar, çizgiler daha da belirginleşti. Kafasını sağa sola çevirip durdu. Bir iki dakikalık sessizlikten sonra, gerçi boğaz trafiği hiç kesilmemişti ama ona ses edeni göremeyince oluşan boşluğu sessizlik sandı, acıktığı aklına düştü. Kafasını oltasından yana çevirdi. O da bekliyordu. Beklemek acıktırıyordu.

      O göz kenarı var ya o göz kenarı, bebeği tam ortadan denizin laciverdi üstünde karşı yakanın yakınsı uzaklığına dalmış bakarken oltanın kıpırdadığını fark etti. Böyledir işte… Hep bu kenarlar, köşeler ayırır insanı kendi yolundan. En azından Hasan için böyleydi. Sapakların, saplantıların adamıydı. Belki de o yüzden yazıyordu. Unutmadan bir gün sormalıyım neden yazdığını, neden küçük harf kullandığını… Nasıl olacaksa?
      ···
    3. 3.
      0
      Nadir görülen gecelerden biriydi.

      Hayat artık komik gelmediği için yazmıyordu. Bazen de tam aksine olanlara kahkahalarla gülüyordu, yine eskisi gibi. Fakat bu sefer de paylaşmak istemiyordu. Yazmıyordu. Yazılarında büyük harf kullanmayı sevmiyordu. Kullanmadı. Küçük harflerle yazılanlarsa okunmadı.

      Balığa gittiği bir gün oltasını atmış bekliyordu. Beklerken karnı acıktı. Herkes beklerken acıkır. O yüzden yemek yer. Hatta yemek bu sebepten icat edilmiştir. Beklemeyi mümkün kılabilmek için. Ve herkes bir şeyleri bekler. Kesinlikle bekler. Adına Hasan diyesim geliyor. Hasan oturduğu çivit mavisi katlanır koltuğundan kalktı, arkada bankın üzerine koyduğu balık çantasına doğru yönlendi. içini açtı. Ragbi topu büyüklüğündeki alüminyum paketi dışarıya çıkardı. Güneşin diklenmeye başladığını göz önüne alırsak, bahardayız, öğleye yakınız. Yok, yok öğle saatini biraz geçmişiz. Olmadı. Hasan beklerken acıktığına göre, demek ki olmaması gereken bir saat bu. Öğleden evvel olmalı. Belki de geç kalkmıştır. Belki de bu koca alüminyum top paket onun gecikmiş kahvaltısı. Hasan, hey Hasan!

      Paketini açmakta olan Hasan’a gaipten adını sesleniyorlarmış gibi geldiyse de, gerçeklikten uzaklaşmamayı kendine ilke ettiğinden etrafına bakmaya başladı. Güneş tepesindeydi. Başında kasketi yoktu. Gözlükleriyse hiç olmamıştı. Haliyle gözlerini buruşturdu. Göz kenarlarındaki, burada pınarlarında diyesim var ama onlar tamamıyla ters taraftalar, çizgiler daha da belirginleşti. Kafasını sağa sola çevirip durdu. Bir iki dakikalık sessizlikten sonra, gerçi boğaz trafiği hiç kesilmemişti ama ona ses edeni göremeyince oluşan boşluğu sessizlik sandı, acıktığı aklına düştü. Kafasını oltasından yana çevirdi. O da bekliyordu. Beklemek acıktırıyordu.

      ______________________________________________________ _____________________________
      Intel Core i5 4590 - MSI GTX 970 GAMING 4G - MSI Z97 PC Mate - GSKILL 2X4GB - Seagate Barracude 1 TB - Zalman 500LX - Zalman Z3 Plus - ASUS VN247H 1MS 23.6" Monitör - Creative X-FI Surround Pro 5.1 - Logitech G402
      Samsung 850 EVO 250 GB SSD incelemesi ve Performans Testleri
      Intel HD 4600 Oyun Testleri
      ···
    4. 4.
      0
      Nadir görülen gecelerden biriydi.

      Hayat artık komik gelmediği için yazmıyordu. Bazen de tam aksine olanlara kahkahalarla gülüyordu, yine eskisi gibi. Fakat bu sefer de paylaşmak istemiyordu. Yazmıyordu. Yazılarında büyük harf kullanmayı sevmiyordu. Kullanmadı. Küçük harflerle yazılanlarsa okunmadı.

      Balığa gittiği bir gün oltasını atmış bekliyordu. Beklerken karnı acıktı. Herkes beklerken acıkır. O yüzden yemek yer. Hatta yemek bu sebepten icat edilmiştir. Beklemeyi mümkün kılabilmek için. Ve herkes bir şeyleri bekler. Kesinlikle bekler. Adına Hasan diyesim geliyor. Hasan oturduğu çivit mavisi katlanır koltuğundan kalktı, arkada bankın üzerine koyduğu balık çantasına doğru yönlendi. içini açtı. Ragbi topu büyüklüğündeki alüminyum paketi dışarıya çıkardı. Güneşin diklenmeye başladığını göz önüne alırsak, bahardayız, öğleye yakınız. Yok, yok öğle saatini biraz geçmişiz. Olmadı. Hasan beklerken acıktığına göre, demek ki olmaması gereken bir saat bu. Öğleden evvel olmalı. Belki de geç kalkmıştır. Belki de bu koca alüminyum top paket onun gecikmiş kahvaltısı. Hasan, hey Hasan!

      Paketini açmakta olan Hasan’a gaipten adını sesleniyorlarmış gibi geldiyse de, gerçeklikten uzaklaşmamayı kendine ilke ettiğinden etrafına bakmaya başladı. Güneş tepesindeydi. Başında kasketi yoktu. Gözlükleriyse hiç olmamıştı. Haliyle gözlerini buruşturdu. Göz kenarlarındaki, burada pınarlarında diyesim var ama onlar tamamıyla ters taraftalar, çizgiler daha da belirginleşti. Kafasını sağa sola çevirip durdu. Bir iki dakikalık sessizlikten sonra, gerçi boğaz trafiği hiç kesilmemişti ama ona ses edeni göremeyince oluşan boşluğu sessizlik sandı, acıktığı aklına düştü. Kafasını oltasından yana çevirdi. O da bekliyordu. Beklemek acıktırıyordu.

      O göz kenarı var ya o göz kenarı, bebeği tam ortadan denizin laciverdi üstünde karşı yakanın yakınsı uzaklığına dalmış bakarken oltanın kıpırdadığını fark etti. Böyledir işte… Hep bu kenarlar, köşeler ayırır insanı kendi yolundan. En azından Hasan için böyleydi. Sapakların, saplantıların adamıydı. Belki de o yüzden yazıyordu. Unutmadan bir gün sormalıyım neden yazdığını, neden küçük harf kullandığını… Nasıl olacaksa?
      ···
    5. 5.
      0
      Nadir görülen gecelerden biriydi.

      Hayat artık komik gelmediği için yazmıyordu. Bazen de tam aksine olanlara kahkahalarla gülüyordu, yine eskisi gibi. Fakat bu sefer de paylaşmak istemiyordu. Yazmıyordu. Yazılarında büyük harf kullanmayı sevmiyordu. Kullanmadı. Küçük harflerle yazılanlarsa okunmadı.

      Balığa gittiği bir gün oltasını atmış bekliyordu. Beklerken karnı acıktı. Herkes beklerken acıkır. O yüzden yemek yer. Hatta yemek bu sebepten icat edilmiştir. Beklemeyi mümkün kılabilmek için. Ve herkes bir şeyleri bekler. Kesinlikle bekler. Adına Hasan diyesim geliyor. Hasan oturduğu çivit mavisi katlanır koltuğundan kalktı, arkada bankın üzerine koyduğu balık çantasına doğru yönlendi. içini açtı. Ragbi topu büyüklüğündeki alüminyum paketi dışarıya çıkardı. Güneşin diklenmeye başladığını göz önüne alırsak, bahardayız, öğleye yakınız. Yok, yok öğle saatini biraz geçmişiz. Olmadı. Hasan beklerken acıktığına göre, demek ki olmaması gereken bir saat bu. Öğleden evvel olmalı. Belki de geç kalkmıştır. Belki de bu koca alüminyum top paket onun gecikmiş kahvaltısı. Hasan, hey Hasan!

      Paketini açmakta olan Hasan’a gaipten adını sesleniyorlarmış gibi geldiyse de, gerçeklikten uzaklaşmamayı kendine ilke ettiğinden etrafına bakmaya başladı. Güneş tepesindeydi. Başında kasketi yoktu. Gözlükleriyse hiç olmamıştı. Haliyle gözlerini buruşturdu. Göz kenarlarındaki, burada pınarlarında diyesim var ama onlar tamamıyla ters taraftalar, çizgiler daha da belirginleşti. Kafasını sağa sola çevirip durdu. Bir iki dakikalık sessizlikten sonra, gerçi boğaz trafiği hiç kesilmemişti ama ona ses edeni göremeyince oluşan boşluğu sessizlik sandı, acıktığı aklına düştü. Kafasını oltasından yana çevirdi. O da bekliyordu. Beklemek acıktırıyordu.

      O göz kenarı var ya o göz kenarı, bebeği tam ortadan denizin laciverdi üstünde karşı yakanın yakınsı uzaklığına dalmış bakarken oltanın kıpırdadığını fark etti. Böyledir işte… Hep bu kenarlar, köşeler ayırır insanı kendi yolundan. En azından Hasan için böyleydi. Sapakların, saplantıların adamıydı. Belki de o yüzden yazıyordu. Unutmadan bir gün sormalıyım neden yazdığını, neden küçük harf kullandığını… Nasıl olacaksa?
      Ohayodan geldim abiler
      ···
    6. diğerleri 3
  19. 1.
    +238 -28
    Ulan 8 yaşında yazdığı şeylere bak aynen buraya yazıyorum aklımda kalan kısmıyla. Okuduğumu görünce ağladı resmini çekemedim:
    -Sevgili günlük. Bugün sevgilimden ayrıldım.O aslında iyi biri ama ayrılmak zorundaydım. Sınıfımızdaki en iyi etiketler beslenme çantası ve suluğu ondaydı ama yinede ondan ayrılmak zorunda kaldım.Çünkü ana okulundan sevgilim Reşat ı görünce halan ona aşık olduğumu anladım.O da bana karşı boş değilmiş. Tekrar sevgili olduk. Bunu aldattığım sevgilime söyleyemedim. Yazdığım mektubu çantasın bıraktım. Kısaca mektupta Reşatı unutamadığımı,ona yüz yüze söylemek istediğimi ama yapamadığımı yazdım.ilk okuduğunda sinirlendi. Ağladı.Sana daha çikolata almicam dedi bağırarak. Görürsün sen sözlüğe yazıcam bunları dedi.Ne sözlüğü anlamadım ama Reşat la çok mutluyuz günlük. Senide seviyorum.
    Aynen böyle yazmış napayım panpalar akıl verin dövsem mi el kadar çocuğu
    ···