-
1.
0Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?
Çünkü onlar ağırkanlı adamlardır
Değişen bir dünyaya karşı
Kerbin duvarlar gibi katı
Çakır dikenleri gibi susuz
Kayıtsızca direnerek yaşarlar.
Aptal, kaba ve kurnazdırlar.
inanarak ve kolayca yalan söylerler.
Paraları olsa da
Yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır.
Herşeyi hafife alır ve herkese söverler.
Yağmuru, rüzgarı ve güneşi
Birgün olsun ekinleri akıllarına gelmeden
Düşünmezler...
Ve birbirlerinin sınırlarını sürerek
Topraklarını büyütmeye çalışırlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
Çünkü onlar karılarını döverler
Seslerinin tonu yumuşak değildir
Dışarda ezildikçe içerde zulüm kesilirler.
Gazete okumaz ve haksızlığa
Ancak kendileri uğrarlarsa karşı çıkarlar.
Adım başı pınar olsa da köylerinde
Temiz giyinmez ve her zaman
Bir karış sakalla gezerler.
Çocuklarını iyi yetiştiremezler
Evlerinde, kitap, müzik ve resim yoktur.
Birgün olsun dişlerini fırçalamaz
Ve şapkalarını ancak yatarken çıkarırlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
Çünkü onlar köpekleri boğuşunca kavga ederler.
Birbirlerinin evlerine ancak
Ölümlerde ve düğünlerde giderler.
Şarkı söylemekten ve kederlenmekten utanırlar
gülmek ayıp eğlenmek zayıflıktır
Ancak rakı içtiklerinde duygulanır ve ağlarlar.
Binlerce yılın kalın kabuğu altında
Yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır.
Aldanmak korkusu içinde
Sürekli birbirlerini aldatırlar.
Bir yere birlikte gitmeleri gerekirse
Karılarından en az on adım önde yürürler
Ve bir erkeklik işareti olarak
Onları herkesin ortasında azarlarlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
Çünkü onlar yanlış partilere oy verirler
Kendilerinden olanlarla alay edip
Tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar.
Devlet; tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir
Devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar.
Yiğittirler askerde subay dövecek kadar
Ama bir memur karşısında -bu da tuhaftır-
Ezim ezim ezilirler.
Enflasyon denince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler
Cami duvarı, kahve ya da bir ağaç gövdesine yaslanıp
Onbir ay gökyüzünden bereket beklerler.
Dindardırlar ahret korkusu içinde
Ama bir kadının topuklarından
Memelerini görecek kadar bıçkındırlar
Harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez
Şehre giderler !..
Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
Çünkü onlar otobüslerde ayaklarını çıkarırlar
Ayak ve ağız kokuları içinde kurulup koltuklara
Herkesi bunalta bunalta, yüksek perdeden
Kızlarının talihsizliğini ve hayırsız oğullarını anlatırlar.
Yoksulluktan kıvrandıkları halde, şükür içinde
Bunun, tanrının bir lütfu olduğuna inanırlar.
Ve önemsiz bir şeyden söz eder gibi, her fırsatta
Gizli bir övünçle, uzak şehirdeki
Zengin bir akrabalarından söz ederler.
Kibardırlar lokantada yemek yemeyi bilecek kadar
Ama sokağa çıkar çıkmaz sünküre sünküre
Yollara tükürürler...
Ve sonra şaşarak temizliğine ve düzenine
Şehirde yaşamanın iyiliğinden konuşurlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
Çünkü onlar ilk akşamdan uyurlar.
Yarı gecelerde yıldızlara bakarak
Başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur.
Gökyüzünü, baharda yağmur yağarsa
Ve yaz güneşleri ekinlerini yetirirse severler.
Hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe
-Bu verimi yüksek bir tohum bile olsa-
Sonuçlarını görmeden inanmazlar.
Dünyanın gelişimine bir katkıları yoktur.
Mülk düşkünüdürler amansız derecede
Bir ülkenin geleceği
Küçücük topraklarının ipoteği altındadır.
Ve birer kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden
Zamanın derin ırmakları önünde...
KÖYLÜLERi, SÖYLEYiN NASIL NASIL KURTARALIM ?..
Şükrü Erbaş
-
2.
0okuyanı gibsinler
-
3.
0köylü, yani senin efendin
-
4.
0özet geç bin
-
5.
0okumayını gibsinler ironi yapmış huur
- 6.
-
7.
0senin zütünü çitlerle çeviririm aq bini
-
8.
0sus lan köylü
-
9.
0yalan mı haa yalan mı amk köylüleri.tam da böylesiniz amk.amk cahil cühelaları.
-
10.
0@1 niye gibmleyız cunku adamun dedesine saygsı yok
-
11.
0sen istedin panpaTümünü Göster
karayılan hikayesi (antep destanı)
yıl 1918-1919
ve
karayılan hikâyesi
ateşi ve ihaneti gördük
ve yanan gözlerimizle durduk
bu dünyanın üzerinde.
i̇stanbul 918 teşrinlerinde,
i̇zmir 919 mayısında
ve manisa, menemen, aydın, akhisar;
mayıs ortalarından
haziran ortalarına kadar
yani tütün kırma mevsimi,
yani, arpalar biçilip
buğdaya başlanırken
yuvarlandılar.
adana,
antep,
urfa,
maraş:
düşmüş dövüşüyordu...
ateşi ve ihaneti gördük,
ve kanlı bankerler pazarında
memleketi alman’a satanlar,
yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar
düştüler can kaygusuna
ve kurtarmak için başlarını halkın gazabından
karanlığa karışarak basıp gittiler.
yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet,
en azılı düvellerle dövüşüyordu fakat,
dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat,
iki kat soyulmamak için.
ateşi ve ihaneti gördük,
murat nehri, canik dağları ve fırat,
yeşilırmak, kızılırmak,
gültepe, tilbeşar ovası,
gördü uzun dişli i̇ngiliz’i.
ve aksu’yla köpsu,
karagöl’le söğüt gölü
ve gümüş basamaklı türbesinde yatan
büyük, aşık ölü,
şapkası horoz tüylü i̇talyan’ı gördü.
ve çukurova,
kıyasıya düzlük,
uçurumlar, yamaçlar, dağlar kıyasıya
ve seyhan ve ceyhan
ve kara gözlü yürük kızı,
gördü mavi üniformalı fransız’ı.
ve devam ettik ateşi ve ihaneti görmekte.
eşraf ve ayan ve mütehayyizanın çoğu
ve ağalar:
bağdasar ağadan
kellesi büyük mehmet ağaya kadar,
düşmanla birlik oldular.
ve inekleri, koyunları, keçileri sürüp, zütürüp,
gelinlerin ırzına geçip,
çocukları öldürüp
ve istiklali yakıp yıktıkça düşman,
dağa çıktı mavzerini, nacağını, çiftesini kapan
ve çığ gibi çoğaldı çeteler
ve köylülerden paşalar görüldü,
kara donlu köylülerden.
ve bizim tarafa geçenler oldu
tunuslu ve hindli kölelerden.
ve türkistanlı hacı ahmet,
kısık gözleri,
seyrek sakalı,
hafif makineli tüfeğiyle
dağlarda bir başına dolaştı.
ve sabahleyin ve öğle sıcağında ve akşam üstü
ve ayışığında ve yıldız alacasında geceleyin,
ne zaman sıkışsa bizimkiler,
peyda oluverdi, yerden biter gibi o
ve ateş etti
ve düşmanı dağıttı
ve kayboldu dağlarda yine.
ateşi ve ihaneti gördük,
dayandık,
dayandık her yanda,
dayandık i̇zmir’de aydın’da,
adana’da dayandık,
dayandık urfa’da, maraş’ta, antep’te.
antep’liler silahşor olur,
uçan turnayı gözünden
kaçan tavşanı art ayağından vururlar
ve arap kısrağının üstünde
taze yeşil selvi gibi ince uzun dururlar.
antep sıcak,
antep çetin yerdir.
antep’liler silahşor olur,
antep’liler yiğit kişilerdir.
karayılan
karayılan olmazdan önce
antep köylüklerinde ırgattı,
belki rahatsızdı, belki rahattı,
bunu düşünmeye vakit bırakmıyordular,
yaşıyordu bir tarla sıçanı gibi
ve korkaktı bir tarla sıçanı kadar.
yiğitlik atla, silahla olur,
onun atı, silahı, toprağı yoktu.
boynu yine böyle çöp gibi ince
ve böyle kocaman kafalıydı
karayılan
karayılan olmazdan önce.
düşman antep’e girince
antepliler onu
korkusunu saklayan
bir fıstık ağacından
alıp indirdiler.
altına bir at çekip
eline bir mavzer
verdiler.
antep çetin yerdir.
kırmızı kayalarda
yeşil kertenkeleler.
sıcak bulutlar dolaşır havada
i̇leri geri.
düşman tutmuştu tepeleri,
düşmanın topu vardı.
antepliler düz ovada
sıkışmışlardı
düşman şarapnel döküyordu,
toprağı kökünden söküyordu.
düşman tutmuştu tepeleri.
akan: antep’in kanıydı.
düz ovada bir gül fidanıydı
karayılan’ın
karayılan olmazdan önceki siperi..
bu fidan öyle küçük,
korkusu ve kafası öyle büyüktü ki onun,
namluya tek fişek sürmeden
yatıyordu yüzükoyun.
antep sıcak,
antep çetin yerdir.
antep’liler silahşor olur.
antepliler yiğit kişilerdir.
fakat düşmanın topu vardı.
ve ne çare, kader
düz ovayı antepliler
düşmana bırakacaklardı.
“karayılan” olmazdan önce
umrunda değildi karayılan’ın
kıyamete dek düşmana verseler antep’i
çünkü onu düşünmeğe alıştırmadılar.
yaşadı toprakta bir tarla sıçanı gibi,
korkaktı da bir tarla sıçanı kadar.
siperi bir gül fidanıydı onun,
gül fidanı dibinde yatıyordu ki yüzü koyun
ak bir taşın ardından
kara bir yılan
çıkardı kafasını.
derisi ışıl ışıl,
gözleri ateşten al,
dili çataldı.
birden bir kurşun gelip
kafasını aldı.
hayvan devrildi kaldı.
karayılan
karayılan olmazdan önce
kara yılanın encdıbını görünce
haykırdı avaz avaz
ömrünün ilk düşüncesini:
“ibret al deli gönlüm,
demir sandıkta saklansan bulur seni,
ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm.”
ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
bir tarla sıçanı kadar korkak olan,
fırlayıp atlayınca ileri
bir dehşet aldı anteplileri,
seğirttiler peşince,
düşmanı tepelerde yediler.
ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
bir tarla sıçanı kadar korkak olana:
karayilan dediler.
“karayılan der ki: harbe oturak,
kilis yollarından kelle getirek,
nerde düşman varsa orda bitirek,
vurun ha yiğitler namus günüdür... ”
ve biz bunu böylece duyduk
ve çetesinin başında yıllarca namı yürüyen
karayılan’ı
ve anteplileri
ve antep’i
aynen duyup işittiğimiz gibi
destanımızın birinci babına koyduk.
.
nazım hikmet -
12.
0@11 salak eskiden herkes köylüydü. şair modern zamanın köylüsünden bahsediyo.amk sarı çizlmeli köylüsü. ağalığın geçmez burda.
-
13.
0okuyanı gibsinler
-
14.
0oha amk okuyanı gibsinler
-
15.
0@1'i köylü karısı boynuzlamış
-
16.
0@12 salak nazım hikmeitn şiiri hangi yılda şükrü erbaşın ki hangi yılda.
-
17.
0işte böyle. şimdi kimse bana köylüleri savunmasın. dağalın.
-
18.
0köylü diil ama kasabalı görgüsüz
-
19.
0okuyanı gibsinler
-
20.
0okuyanı gibsinler