/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 76.
    +3
    Sizin için devam ediyorum panpalarım
    ···
    1. 1.
      +1
      Adamsın lan
      ···
  2. 77.
    +3
    Halamın yanında Zeynebe, "Ben yarın sabahtan arabayla izmir'e gidiyorum. Okula uğramam gerek. Bir iki gün kalıp döneceğim. Gelmek istiyorsan, Kuşadasına da uğrarız, nişanlını görmüş olursun!" dedim. Zeynep sevinçten uçacaktı, ama nişanlısını göreceği için değil tabii, benimle başbaşa kalacağına seviniyordu. Halam da sevinmişti buna. Zaten onlar da epeydir Zeynebi nişanlısının yanına göndermeyi düşünüyorlarmış. Ama Zeynebin yalnız gitmesinin uygun olmayacağından, yanında kardeşlerinden birini göndermeyi düşünmüşler, ozaman da masraflı olur diye vazgeçmişler. Ben de, bana extra hiç bir masrafı olmayacağını, sabah saat 7:00'de gelip Zeynebi alacağımı söyleyip, ordan ayrıldım. Zeyneple başbaşa kalacağımız anları düşünmekten o gece sabahı zor ettim.

    Sabah halamlara vardığımda, Zeynep hazırlanmıştı. Dizkapaklarına gelen bir etek ve üstünde de beyaz bir gömlek giymişti. Başını da çiçek desenli, yeni bir eşarpla bağlamıştı. Zeynebi ilk defa etekle görüyordum, hep şalvar giyerdi köyde. Giydikleri yakışmıştı da, ama nedense suratı asıktı. Ben daha Zeynebe ne olduğunu soramadan, içerden Mürüvet yengem kucağında çocuğu ile çıktı, o da yeni olduğu belli olan bir etek ve gömlek giymişt, başını eşarpla bağlamıştı. "Günaydın Harun, biz de izmir'e geliyoruz! Çocuğun kaç gündür ateşi var, dün kasabadaki doktora zütürdüm, birşeyi yok dedi, ama ben emin olmak için bir de izmir'de bir çocuk hastalıkları uzmanına göstermek istiyorum. Gelmemizin mahsuru yok değil mi?" dedi
    ···
  3. 78.
    +3
    Zeynebin suratının asık olma sebebini şimdi anlamıştım. Zeynep gibi ben de Mürüvet'in gelmesine bozulmuştum, ama hiç renk vermeden, "Ne mahsuru olacak yenge, arabada yer var nasıl olsa!" dedim. Çocuğu daha 9-10 aylık birşeydi. Mürüvet yengem 4 senelik uğraşla ve iğne ilaç tedavisinden sonra hamile kalıp, çocuk sahibi olmuştu. Çocuğun doğumu da Sezeryanla olmuştu. Bundan dolayı çocuğuna daha bir özen gösteriyordu. Ama belki de gereksiz yere evhamlanıyordu, çünkü çocuk Turp gibi sağlıklı görünüyordu.

    Mürüvet 'yengem', amcaoğlu Hidayet'in karısıydı. Hidayet de tesisatçıydı ve Rusya'daki bir Türk şirketinin işinde çalışmak için, Moskova'ya gitmişti. Duyduğum kadarıyla, Hidayet eve düzenli olarak her ay para gönderiyor, ama kendisi senede bir kez, o da 2 haftalığına anca izin alıp gelebiliyordu köye. Mürüvet yengemle aramızda fazla bir yaş farkı yoktu, benden sadece 1 yaş büyüktü. Bu sebebten dolayı kendisine ismiyle hitap etmemi isterdi hep. Ama ben nedense 'Yenge!' demeyi tercih ediyordum. 'Yenge!' dediğim zamanlar, bana şakacıktan kızar ve "Aşk olsun Harun, ben okadar yaşlımıyım? Bana birdaha yenge deme!" derdi.
    ···
  4. 79.
    +3
    Doğrusu ben de Zeynep kadar telaşlanmıştım, bizim hakkımızda birşeyler biliyor olmalıydı. "Ya Mürüvet yenge, bak ben de ne demek istediğini merak ettim şimdi! Benden çekinmene gerek yok! Konuşulan herşey üçümüzün arasında kalacak! Söz veriyorum, kimse kimseye darılmayacak, kızmayacak! Ne konuşacaksan açık açık konuş, ya değilse bu yolculuk bitmez böyle!" dedim. Mürüvet bana, "Peki Harun, bana göre hava hoş, ben açık konuşurum, ama siz utanmayın... " deyip, Zeynebe, "Kızım sen daha nişanlısın, henüz yarak yemedin! Hele bir evlen ve yarağın tadını bir al bakalım! Sonra erkeksiz kalınca, benim gibi kudurursun! dıbına salatalık sokmak falan da kesmez ozaman!" deyince, Zeyneple ben kahkahayı patlattık. Mürüvet de bizimle birlikte gülmeye başladı. Ama Zeynep de, ben de, müthiş gevşemiştik.

    Ben tabii bozuntuya vermedim ve aynadan Mürüvet'e bakıp gülerek, "ilahi Mürüvet yenge, sen varya... Sen acaip kafadengi bir kadınsın! işte aynen böyle ol hep! Samimi üç arkadaş olarak, hep birlikte güle eğlene yolculuğun tadını çıkaralım!" dedim. Mürüvet, "Ozaman sen de bana yenge deyip durmaktan vaz geç Harun! Tamam mı canım?" deyip göz kırptı. "Tamam Mürüvet, tamam canım!" dedim.
    ···
  5. 80.
    +2
    rez copy paste yap yada linkini at hadi cabuuk
    ···
    1. 1.
      0
      http://koyumuzun-amciklari-sex.yeahh.com
      ···
  6. 81.
    +2
    Beyler o zaman bekleyin 12 de burdayım
    ···
  7. 82.
    +2
    Muharrem Şermin'in omzuna dokunarak, "Şermin, kızım, çıkar şu kulağındaki zımbırtıyı! Bak misafirlerimiz var, kalk, hoşgeldin de!" deyince, Şermin kafasını çevirip babasına baktı önce. Sonra da bize baktı. Yüzünde (Bunlar da kim?) diyen bir ifade vardı. Kulaklığını çıkarıp, dizlerinin üzerinde domalarak kalktı şezlongdan. Kızın vücudunun her kıvrımından ciks fışkırıyordu. O birkaç saniyelik domalmada, amcığı Bursa Şeftalisi gibi şişirmişti bikinisinin arkasını. Ayağa kalkınca, bizim Türk kızlarında nadir görünen 1.80'den uzun boyu ile, eğilip babasının yanağını öptü. Muharrem bizi tanıştırırken, Zeynebi nişanlısı, Mürüvet'i de benim karım olarak tanıştırdı. Demek ki Şermin'le Zeynep ilk defa görüşüyorlardı.

    Şermin, "Selam, ben Şermin, hoşgeldiniz!" diye hepimizle tek tek tokalaştı. O anda Mürüvet'le Zeynepte Şermin'e karşı içten içe bir kıskançlık oluştuğunu sezdim. Şermin'in boyu ikisinden de uzundu ve kelimenin her iki anlamıyla da bizimkilere yüksekten bakıyordu. Şermin benimle tokalaşırken, bikinisinden taşan göğüslerini burnumua sokarcasına yaklaşmıştı bana. Eğer Şermin'le burda tanışmamış olsaydık da, ne bileyim, onu sokakta veya bir Cafe'de falan görmüş olsaydım, (Bu kız çok fazla, bana pas vermez asla!) diye düşünürdüm. Şimdi ise, (Bu kızı nasıl gibebilirim?) düşüncesi geçiyordu kafamdan. Ama Şermin'in kollarını görünce bu düşüncemi yeniden değerlendirmeye karar verdim. Şermin'in kollarında, aynı Pgibopatlarınki gibi Jilet izleri vardı.
    ···
  8. 83.
    +2
    Valla bir planımız yok Muharrem abi, en önemli meseleyi halletik sayende!" dediğimde, Muharrem, "Ozaman benim çiftliğe gidelim, orda kızımla da tanışırsınız! Hem de havuza falan girersiniz!" dedi. Güzel bir fikirdi, ama hiç birimiz mayo, bikini falan getirmemiştik. Bunu söylediğimde, Muharrem, "Sorun değil, şurda hemen köşede butikçi tanıdığım var!" dedi. Çaylarımız bitince kalktık, butiğe gittik. Bizim hatunların ikisi de hayatında hiç mayo, bikini falan giymemişti. Butiğin sahibi kadın, hatunlara birkaç bikini gösterdi. Mürüvet beyaz bir bikini takım seçti, kabinde denemeye girdi. Az sonra bana seslendi, "Harun, aşkım gelsene, nasıl olmuş?" diye. Kabinin perdesini aralayıp kafamı içeriye uzattım. "Üff, çok yakışmış hayatım! Çıkarma, üstünde kalsın! Etiketini ver, elbiseni giy üstüne!" dedim. Etiketi alıp, perdeyi kapattım.

    Muharrem kasada, butiğin sahibi kadınla gülüşerek birşeyler konuşuyordu. Zeynep de yandaki kabine girmişti seçtiği bikiniyi denemeye. Zeynep az sonra Mürüvet'e, "Abla, bu çok açık, ben giyemem bunu, utanırım!" dedi. Mürüvet, "Dur bir bakayım!" diyerek elbisesini giydi çıktı kabinden ve Zeynebin olduğu kabine girdi. "Hiç te açık falan değil! Hem kimden utanacaksın? Çıkarma, üzerinde kalsın!" dedi. Sonra da Zeynebin bikinsinin etiketini uzattı bana. Ben de kendime bir mayo seçtim ve aldıklarımızın parasını ödemek için kasaya gittim. Fakat Muharrem, "Ayıp oluyor ama Haruncuğum!" diyerek bana para ödetmedi. Ama kendisi de ödemedi. Butikçi kadınla da arasında birşeyler var diye düşünmeden edemedim. Kadın Fingirdek birşeye benziyordu.

    Muharrem'in arabaya atladık ve yarım saatlik yoldan sonra çiftliğine vardık. Uzaktan kumandayla açılan demir kapıdan araziye girip evin önüne yaklaştığımızda, arabanın sesine kahya ve karısı bizi karşılamaya çıktı. Kahya esmer tenli (veya güneşten kapkara olmuş), 30-35 yaşlarında, uzun boylu ve kaslı bir adamdı. Karısı ise tahminimce 25-30 yaşlarında olmalıydı.
    ···
  9. 84.
    +2
    Sonra birlikte duş almaya girdik. Biz yıkanırken çocuk uyanmış, ağlıyordu. Mürüvet benden önce çıktı, çocuğu ile ilgilendi. Ben de yıkanıp çıktığımda, bahçeden çatal bıçak sesleri geliyordu. Pencereden baktığımda, kahvaltı için masaları hazırlıyorlardı. Mürüvete, "Hadi hazırlan da, kahvaltıya inelim!" dedim. "Tamam!" deyip, hazırlandı. Ben de hazırlandım, yan odadan Zeynebi de alıp indik aşağıya. Zeynep de erkenden kalkmış ve hazırlanmıştı.

    Bahçeye çıktığımızda, Muharrem, dün akşam yemeği yediğimiz masada oturmuş, gazete okuyordu. Erkenden kalkabilmesine şaşırmıştım, kesin öğleye kadar uyur sanıyordum. Bizi görünce gazeteyi katlayıp kenara koydu ve "Günaydın!" diyerek ayağa kalktı, "Buyrun, buyrun!" diyerek sandalyelerimizi çekti. Biz de günaydınlaşıp oturduktan sonra, garsonlar etrafımızda fır dönmeye başladı. Açık büfe olmasına rağmen yine herşeyi masamıza getirdiler. Güzel bir kahvaltı yaptık. Ardından keyif çaylarımızı içip kalktık, Lobi'ye geçtk. Lobi'de de sabah kahvesi içerken, Muharrem bizi birazdan doktor arkadaşının kliniğine zütüreceğini söyledi. Saat 9:30 gibi kalktık.

    Klinik de fazla uzakta değildi, yürüyerek gittik. Muharrem yürürken Zeynebi koluna takmıştı. Ben de çocuğu kucağıma almıştım, Mürüvet de benim koluma girmişti. Hakikaten de çok Lüks, modern ve temiz bir klinikti, her yer Granit kaplıydı. Danışmadaki kız bizi görünce ayağa kalktı ve gülümseyerek, "Günaydın Muharrem... Bey!" dedi. Kıskanç bir bakışla Zeynebi tepeden tırnağa süzmüştü kız. Muharrem de, "Günaydın Seda hanım! Lütfü beyi görmeye geldik! Harun'un çocuk hasta da, bir Çekap yaptıracaktık!" dedi. Seda, "Buyrun odasına geçin, ben telefonla doktor beye haber vereyim!" dedi. Muharrem doktor Lütfü'nün odasının yerini biliyordu, arkasından gittik.
    ···
  10. 85.
    +2
    Yarağımı hafifçe çekmek istediğimde, bu sefer de, "Çıkarma, çıkarma, çok acıyor, kımıldama neolursun!" diye yalvarmaya başladı. "Bak ne diyeceğim, ben kımılamıyorum, sen kendin yap, tamam mı?" dediğimde, "Tamam!" dedi. Ve az sonra hafif hafif ileri geri salınmaya başladı. Yarağım zütünden 1-2 cm falan anca çıkıp giriyordu, ama başlangıç için fena değildi, sabırlı olmam gerektiğini biliyordum. Azar azar derken, 10-15 dakika sonra artık yarısı girip çıkacak kadar salınması hızlanmıştı. Aslında taa başından beri çok acıyacağına kendini koşullandırdığı için, zorlanıyordu. Ya değilse şimdiye kadar kanırta kanırta gibiyor olacaktım onun o bakire zütünü. Güzellikle, gönül rızasıyla olsun diye sabrediyordum.

    Bu kadar sabır yeter deyip, başladım zütüne pompalamaya. Biliyordum, halen acı hissediyordu, ama olacaktı okadar. Genelde yaptığım gibi, elimi alttan dıbına attım, klitorisini okşamaya başladım zütüne girip çıkmaya devam ederken. Ben zevk alıyordum, ama onun da zevk almasını istiyordum. Onun için bir ara zütünden tamamen çıkıp, dıbına soktum. Ve onu orgazm edene kadar dıbını gibtim. Sonra tekrar zütüne sokup, ben de boşalana kadar zütünü gibtim. Yarağım içinde küçülene kadar zütünden çıkmadım. Sabah sabah iyi gelmişti Mürüvet'in bakire zütünü gibmek. Kendimi Everest tepesine çıkmış gibi mutlu hissediyordum.
    ···
  11. 86.
    +2
    Onlar da soyunurken yarağım kazık gibi olmuştu. Ben de kalktım ve soyundum. Az sonra dördümüz de çırılçıplaktık ve odanın ortasında dans etmekten başka herşeye benzeyen hareketlerle salınıyorduk. Kimin eli kimin cebinde belli değildi. Bir Şermin'e sarılıyordum, zütünü avuçlayıp dudaklarını öpüyordum, bir Zümrüt'ü, sonra da Zeynebi kendime çekip dudaklarına yumuluyordum, memelerini ve zütünü okşuyordum, önümde çömeltip yarağımı yalattırıyordum. Ben biriyle oynaşırken, diğer ikisinin de birbiriyle dans etmesini istiyordum. Onlar kız kıza birbirine çırılçıplak yapışmış dans ederlerken, ben de resim çekiyordum.

    Cennet dedikleri böyle birşey olsa gerekti, kendimi Cennete düşmüş gibi hissediyordum. Ama aklımdan bir şey daha geçiyordu, hep yapmayı, daha doğrusu yaptırmayı istediğim bir şey vardı... Kızların birbirinin amlarını yalamaları! Bunu gerçekleştirmek için de bundan daha güzel ortamı ve fırsatı belki birdaha yakalayamazdım. Ayık kafayla bunu asla yapmazlardı, ama şimdi yapacaklarından emindim. Zeynebi divana oturttum ve bacaklarını ayırıp, Şermin'e Zeynebin dıbını yalamasını söyledim. Şermin gülerek, ruh gibi geldi çöktü Zeynebin önüne ve başladı dıbını yalamaya. istediğim şey buydu işte! Daha sonra Zümrüt'ün dıbını da Zeynebe, en son olarak da Şermin'in dıbını Zümrüt'e yalattırdım. Bu arada bol bol da resim çekmeyi ihmal etmiyordum tabii.
    ···
  12. 87.
    +2
    Muharrem abi kusura bakma rahatsız ettim! Mayomu giymek için banyoyu arıyordum!" dedim. Muharrem, "Yok canım ne rahatsızlığı... Senden saklayacak değilim, arada sırada kayıyorum buna... Bildiğin gibi değil, çok azgın, çookk... Mahvediyor beni huur! Ee, yaşlandım artık, hakkından gelemiyorum... Aslında tam senlik, sen gelirsin bu zillinin hakkından! He valla, dur sen, ayarlayım da kocası gelmeden ateşini söndür huurnun! Tamam mı?" dedi. "Tamam abi!" dedim. "Koçum benim! Gel banyonun yerini göstereyim!" diyerek koluma girdi, banyoya yürüdük.

    Muharrem banyonun kapısında beklerken ben mayomu giydim. Sonra birlikte havuz başına gittik. Mürüvet'le Zeynep havuza girmişler, fakat yüzme bilmediklerinden havuzun kenarına tutunarak öylece duruyorlardı suyun içinde. Havuzun ortalarına herhalde derin diye gitmeye cesaret edemiyorlardı. Şermin ise halen Pergolanın altında oturuyor ve meyve suyunu içiyordu. Beni mayolu görünce, alıcı gözle tepeden tırnağa süzdü.
    ···
  13. 88.
    +2
    Muharrem, "Ben Zümrüt'e birşey demeyi unuttum!" diyerek, Zümrüt'ün de gittiğini tahmin ettiğim müştemilata doğru gitti. Ben de direkt balıklama atladım havuza. Ara vermeden havuzu boydan boya 6-7 kere yüzdüm. Sonra yüzerek bizimkilerin yanına gittim, onlarla biraz sohbet ettim. Elimle göğüs hızamı gösterip, "Su fazla derin değil, bakın burama geliyor, korkmayın boğulmazsınız, biraz yüzmeyi deneyin!" dedim. Biraz daha yüzerek çıktım havuzdan. Şermin'in yanına oturdum, bir sigara yaktım.

    Şermin'in bakışları şimdi sular damlayan ıslak vücudumu inceliyordu. Bir sigara da o yaktı kendi paketinden. Derin bir fırt çekip üfledikten sonra, gülerek, "Nasıl oluyor, sen çok güzel yüzüyorsun, ama karın yüzme bilmiyor?" dedi. O anda aklıma ne estiyse artık, Şermin'e, "Sır saklamayı bilirmisin?" diye sordum. Şermin aniden ciddileşerek, "Hı hı! Benden sır çıkmaz, anlat hadi!" deyip bana doğru eğildi. Kulağına eğilip, "Mürüvet benim karım değil!" dediğimde çok şaşırdı, "Haa?" deyip geriye yaslandı. Sonra da, "Ama babam niye karın diye tanıştırdı ozaman? Peki ya çocuk? Çocuk senin mi?" dedi. "Hayır, çocuk ta benim değil! Sonra uygun bir zamanda, seninle başbaşa kalırsak anlatırım herşeyi! Şimdi sen bana kendini biraz anlat da, Şermin kimdir, nasıl bir kızdır tanıyayım!" dedim.
    ···
  14. 89.
    +2
    Muharrem nasıl, iyi gibiyor mu bari?" dedim. "Amaan, Muharrem'in gibtiğinden ne olacak ki, ahı gitmiş, vahı kalmış adamın! Ben hadi patronumuz diye, iyi gibtiğini söyleyip idare ediyorum onu da, Zeynep midir nedir nişanlısının adı, ben o kızcağıza üzülüyorum! Sanki gibebilecekmiş gibi, kızı yaşında biriyle evlenecek kart horoz! Evlendikten sonra Zeynep Muharrem'e boynuz takarsa hiç şaşmam! Sen Muharrem'in öyle hava attığına bakma, çapkınlık onun sadece dilinde... gibmeye geldi mi beceremiyor! Ne demişler, Horoz ölür, gözü çöplükte kalır!" dedi.

    Kalktık, bidonları alıp, ben ayakta gibimi yıkadım, Zümrüt de taharet alır gibi yere çöküp, dıbını zütünü yıkadı. Sonra külodunu verdi bana, gibimi kurulamam için. Ben de mayomu, şortumu ve tişörtümü giyerken, kendisi de dıbını zütünü kuruladı aynı külotla. Külodunu giymeden şalvarını giydi, ıslak külodunu cebine koydu, sütyenini ve tişörtünü giyip, tülbentini bağladı başına. Etrafı bulduğumuz gibi düzeltip, çıktık, kapıları kapattık. Atladık arabaya, kasabın yolunu tuttuk. Kasaptan etleri alıp eve dönerken Zümrüt, "Benden söylemesi Harun, karını başıboş bırakma, Muharrem karına da sarkabilir!" dedi. Zümrüt de Mürüvet'i karım sanıyordu. "Uyardığın için sağol!" dedim.
    ···
  15. 90.
    +2
    Meşrubatlarımızı içerken Zeynep de geldi, oturdu yanımıza. Elbiselerini giymişti. Zeynebin yüzüne bakıyordum, neler olduğunu anlamak için. Fakat Zeynep de bakışlarını kaçırıyordu. Huzursuz olmuştum, bir gerginlik vardı ortamda. Sonunda Muharrem kalkıp, kolumdan tutarak, "Gelsene, senle biraz konuşalım!" dedi. Birlikte uzaklaştık onların yanından. Merakla bekliyordum ne konuşacağını...

    "Ulan Eşşek herif! Senin yaptığını Çorumlu yapmaz! Senden beklemezdim böyle bir şeyi!" dedi. "Abi ne oldu ki? Ne yapmışım?" dedim. "Hayır yani, delikanlı gibi gelip söyleseydin ya! O kadar mı anlayışsız birine benziyorum ben?" dedi. "Abi dur bir saniye, sen neden bahsediyorsun?" dedim. "Mürüvet'ten bahsediyorum! Bana niye karın olmadığını söylemedin kerata?" dedi. "Abi, sen en başından Mürüvet'i karım olarak algılayınca, ben de cesaret edip gerçeği söyleyemedim! Özür dilerim!" dedim. "Haruncuğum, bak sen beni daha tanımıyorsun! Ben çapkın bir erkeğim ve çapkın erkeği de severim! Çapkınlık erkekliğin şanındandır! Sen bana gelip deseydin, abi Mürüvet karım değil, ama ben Mürüvet'i gibmek istiyorum, yardım et diye, ben sizi saçlarımın arasında gizler yine gibiştirirdim!" dedi.
    ···
  16. 91.
    +2
    Muharrem başladı konuşmaya. "Haruncuğum... Hep bir oğlum olsun istemiştim, ama Şermin'den başka çocuğum olmadı. Eğer bir oğlum olsaydı, aynı senin gibi olmasını isterdim. Oturup kalkmasını bilen, konuşmasını dinlemesini bilen, okumuş, kültürlü ve aynı zamanda da benim gibi çapkın. Sende şeytan tüyü mü var nedir bilmiyorum ama, sadece Şermin değil, seni ben de çok sevdim. Yanlış anlama, bir evlat gibi sevdim. Kafan çalışıyor, girişkensin, fırsatları değerlendirmesini biliyorsun. Gördüğüm kadarıyla sen yamuk yapacak biri de değilsin...

    Az çok anlamışsındır, benim parasal sorunum yok. Otelim var, 1-2 Milyon eder. Çifliğin kaç Milyon ettiğini bilmiyorum bile. Ayrıca 85 dönüm Zeytinliğim, küçük bir de Zeytinyağı fabrikam var. O gittiğimiz Kliniğin binası da benim, kiraya verdim. Disko'nun yeri de benim, orayı da kiraya verdim. Merkezde daha bir sürü dükkan var kirada. Sadece kiralardan gelen parayı duysan kafayı yersin. Otelde sadece turist karılarla haşır neşir olmak için takılıyorum...
    ···
    1. 1.
      0
      Serkan detected
      ···
  17. 92.
    +2
    Zümrüt koridorda beni bekliyordu. Ben banyoya girip, mayomun üzerine şortumu geçirdim, üstüme de tişörtümü giyip, Zümrüt'e, "Tamam, gidebiliriz! Nerden alacağız malzemeleri?" diye sordum. Zümrüt güldü, "Hadi gel, ben sana tarif ederim!" dedi. Bindik arabaya, çıktık çiftlikten, Zümrüt'ün tarif ettiği yere doğru sürdüm arabayı. Ama çiftliğin arazisinin duvarlarına paralel olarak, dışardaki toprak yolda ilerliyorduk sadece. Çiftliğin arazisinin sonuna yaklaştığımızda, "Tamam, burda dur!" dedi. Durdum, kontağı kapattım, etrafa baktım... Çiftliğin arazisine girilen küçük demir bir kapıdan başka birşey yoktu.

    indik arabadan, Zümrüt o küçük kapıyı açtı ve çiftliğin arazisine girdik. 10-15 metre yürüdük ağaçların arasından, Taştan, tek odalı, depo gibi küçük bir kulübeye geldik. Burası arazinin en sonunda ve ağaçların arasında olduğu için, asıl evin olduğu yerden bakınca görünmüyordu. Zümrüt kulübenin kapısını açtığında, içerde tek kişilik eski bir yatak, tahta bir dolap, tahta bir sandayleyle masa, duvar kenarında içi su dolu birkaç plastik bidon ve duvara dayalı birkaç tane kazma, kürek, bel, tırmık, keser, testere falan vardı.

    Zümrüt elimden tutup, "Gel hadi!" diyerek içeri çekti beni. Girip kapıyı kapatınca, hemen dudaklarıma yapıştı. Ve öpüşmeye başladık. Muharrem'in dediği gibi, Zümrüt çok azgın bir şeydi. Nezaman soyunduk, nezaman çırılçıplak kaldık anlayamadım bile. ikimiz de yatağa devrilmiş, çılgınlar gibi sevişiyorduk. Zümrüt beni sırtüstü yatırıp, boynumdan boğazımdan öperek, göbeğime, ordan da kazık gibi olmuş yarağıma indi. Sanki elinden alacaklarmış gibi yarağımı yalamaya, emmeye başladı. Okadar da güzel yapıyordu ki bu işi, fazla dayanamayacağımı anladım, "Dur! Geliyorum!" demek zorunda kaldım. Ama Zümrüt dediğime aldırış etmeden, emmeye devam etti. Ben böğürerek ağzına boşaldığımda da, yarağımı ağzından çıkarmadı, döllerimi midesine indirip, yalamaya devam etti.
    ···
  18. 93.
    +2
    Teklifime gelince... Diyorum ki, gel iyi bir maaş vereyim sana, hatta istersen Otelin gelirinden kar payı da vereyim, geç Otelin başına! Oteli istediğin gibi yönet, ben hiç bir şeye karışmayayım. Ben artık Çiftlikte takılmak istiyorum. Arada sırada senle bir iki duble Rakı içmeye uğrarım Otele. gibilecek turist karı düşerse de bakma gözünün yaşına gib! Hatta ayarla beraber gibelim! Gevur karılarından bıkarsan da, gibtiğim bir sürü yerli karı var, onları paslarım sana! Zümrüt'ü zaten istediğin zaman gibersin! Yok Zeynebi de gibmek istiyorum dersen, ona da amenna! Ama tek şartım var, Şermin'e göz kulak olacaksın! Yeri geldi mi ona abilik edeceksin, koruyacaksın onu. Yeri geldi mi, gezdirip dolaştıracaksın onu! Şermin'in mutlu olması benim için herşeyden daha önemli! Ne diyorsun bu teklifime?" dedi.

    "Abi teklifin iyi güzel de, benim daha okulum var! Okulum bitmiş olsaydı hemen geçerdim Otelin başına! Ama şu anda bunu yapamam!" dedim. Muharrem hayal kırıklığına uğramıştı, "Yapma yaa!" dedi ve bir süre düşündükten sonra, "Ohalde okulun bitene kadar haftasonları gelirsin buraya! En azından haftada bir iki gün, hem Otele, hem de Şermin'e göz kulak olursun. izmir buraya kaç kilometre ki! Tamam mı Haruncuğum?" dedi. Ben de, "Abi her haftasonu gelemem belki de, ama arada sırada fırsat buldukça uğrarım!" dedim. Muharrem, "iyi, tamam!" dedi. Kalktık, bizimkilerin yanına döndük.
    ···
  19. 94.
    +2
    Akşam üzeri, yemek için Pergolanın altına masa hazırlandı, Barbekü için düzenek kuruldu. Muharrem Barbekü'nün başına geçti, bir yandan Rakısını yudumluyor, bir yandan etleri pişiriyordu. Muharrem'in ısrarıyla, yemekte istisnasız herkes Rakı veya Bira içiyordu. Mürüvet' Bira içiyor, Zeynep Rakıyı denemek istiyordu. Onlar yüzlerini buruşturarak içerken, Zümrüt'le Şermin'in içmeye alışık oldukları belli oluyordu. Ben de Rakı içiyordum, ama Muharrem gibi hızlı gitmiyordum.

    Barbekü ve yemek yeme faslı bitti, Muharrem Zümrüt'e söyledi, içerden küçük bir müzik set getirttirdi. Müzik eşliğinde sohbete muhabette devam ettik. Muharrem'in kafa güzelleştikçe Mürüvet'e yazmaya başladı. Ben Mürüvet bu adama pas vermez diyordum, ama anlayamadığım bir şekilde Mürüvet de Muharrem'e ilgi gösteriyordu. Gecenin ilerleyen vaktinde, Mürüvet çocuğa bakma bahanesiyle kalktığında, sanki anlaşmışlar gibi Muharrem de kalktı ve "Gençler size iyi eğlenceler, ben yatmaya gidiyorum!" dedi. Mürüvet'le birlikte eve gittiler. Zümrüt de ufaktan masayı toplamaya başlayınca, Şermin, Zeynep ve ben de kalktık, ufak bir yürüyüş yapacaktık. Fakat daha pek bir uzaklaşmadan, Zeynep başının döndüğünü söyledi. Hemen Şermin'le birlikte Zeynebin koluna girdik ve havuzun kenarındaki şezlongların birine oturttuk. Biz de yanına oturduk.
    ···
  20. 95.
    +2
    Biraz oturduktan sonra Şermin Zeynebe, "Hayatım, kendini kötü hissediyorsan eve zütürelim, yat uyu!" dedi. Ama Zeynep gitmek istemiyor, "Yok, ben iyiyim, geçer şimdi!" diyordu. Şermin yavaştan sinirlenmeye başlamıştı. Benimle yalnız kalmak için Zeynepten kurtulmak istiyor diye düşünmüştüm, ama Şermin'in bambaşka bir sıkıntısı varmış. Tırnaklarını koluna geçirdiğini görünce, "Şşşt, ne yapıyorsun?" deyip elini tuttum, engelledim. Şermin, "Bırak beni!" diye bağırıp tersledi beni. Gözleri dönmüş gibi bakıyor, dişlerini sıkıyordu. O sırada Zümrüt geldi yanımıza, ne oluyor diye sormaya. Şermin'in halini görünce de, "Harun gelsene bir saniye!" diyerek beni ordan uzaklaştırdı ve "Şermin krize girmek üzere! Kocamın sigaralarından verince sakinleşir! Merak etme, daha önce de oldu böyle! Ben getireyim!" diyerek, müştemilata koştu.

    Getirdiği sigarayı yakıp verdim. Normal bir sigara değildi, elde sarılmıştı. içinde ne varsa artık, sigaranın tadı bir garipti ve değişik kokuyordu. Şermin sigaradan daha birkaç fırt çeker çekmez sakinleşmeye başladı. Sigarayı bitirip, iyice sakinleştikten sonra da, yok yere durup dururken gülmeye başladı. Dili de hareketleri gibi gevşemişti, Zeyneple Zümrüt'ün varlığına aldırış etmeden, "Aşkım seni çok seviyorum!" diyerek bana sarılıyordu. Ben de Zümrüt'e, "Ne güzel sigaraymış bu! Başka var mı, varsa biz de içsek ya şundan?" diye sordum. Zümrüt de gülerek, "Vaaar! Ama içeceksek içeriye geçelim!" dedi. "Tamam!" dedim ve Zümrüt'ün yardımıyla Zeyneple Şermin'i kaldırıp, müştemilata zütürdük.
    ···