/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +25 -1
    Kışları çok soğuk geçerdi bizim köyde. Dağlardan hucum eden ağır zırhlıh suvariler gibi dolardı rüzgar boynumuzdan içeri. Soğuk havada, sığınırdık uzun kış gecelerinde köy odasına. Amcalar içerde hayvanlardan kasabadan bahseder. Büyükçe abiler sobaya odun getirme bahanesiyle sigaralarını içerlerdi. Biz küçüklerde sobanın başında oturmuş birbirimize babalarımızın işçi olarak gittiği Türkmenistandan, Arabistandan getirdiği oyuncakları gösterirdik. Elimdeki boz renk kırık uçlu kor çakımı arkadaşım Mustafaya gösterirken köyümüzün sempatik ve espirili amcası Hacı Hüseyin beyaz sakallarını güzelce burarak bir parça şeker kıtladı ve çayından bir yudum aldı. Gençliğinde Almanyada sürdüğü rahatlık ve zenginlik onun görünüşünü ve hareketlerini diğer yaşlılardan ayırıyordu.
    - Dün Fehime bacı kayasına gittim, hemide gece! Ne görüm toplanmışkar cinler aşşıh oynirlar. Dediler"Ola Hüseyin gada! gel sende oyna" dedim yoğ gardaş carpılmak istemirem...
    Bir ağacın çatırtısına benzeyen bi sesle ellerini dizine vurarak gülmeye başladı. Dedemin gözleri sonbaharda öle yapraklar gibi yaşlılığınde verdiği bir haslatılıksı sarılıkla birlikte kızardı. Derin bir töbe çekerek tabakasından bir sigara çıkardı. Bu sırada dışarıda birinci marka ağır filtresiz sigaralarının kokusunu sezdirmemek için yaşlılardan uzak duran abilerden aşağıki Nihat dedemden şu Fehime baci hikayesini anlatmasını istedi. Annem küçükken tandır başında yaramazlık yaptığım zaman korkuturdu beni kim bu Fehime ?
    Dedem sigarasını metal kül tablasında söndürdü ve başladı anlatmaya.
    ···
  2. 2.
    +2
    Okuyacak varsa yazıcam yoksa bosuna zamanimi harcamiyim
    ···
  3. 3.
    +7
    (Burdan sonrasini dedemin agzindan sive katmadan anlatcam)

    ikinci cihan harbi yeni bitmişti. Asker ocağından köye dönen gençlerden ilki bendim. Köye gelir gelmez bi tuhaflık olduğunu fark ettim elmadan dalları yere sarkan ağaçlarımız kurumuş, berrak akan deremiz bulanmış adeta dağların rengi ağarmıştı. Patikadan yukarı çıkınca yavaş yavaş caminin minaresi gözüktü. Koyu yeşil renge boyanmış kerbin taştan küçükce binanın yanına şehirdeki camilere özenerek gençlerle kavak ağaçlarından bir minare dikmiştik. Şimdi o kavak kararmış ve gittike kararan gökyüzünde tanrıya ulaşmaya çalısan yanmış bi insanı andırıyordu.
    Caminin kapısına geldiğimde akşam namazını eda etmiş cemaat hızlı hızlı deriden çarıklarını giyip konuşmadan acele ile evlerine gitmeye çalışıyordu. Kimse ne hoşgeldin dedi nede yüzüme baktı. Bir an babamla karşılaştım. Sanki ben gittikten sonra beşer beşer yaş atlamıştı. Geniş dudağının üstündeki gür pos bıyığı beyazlamış gözleri kanlanmış ve saçının ön kısımları dökülmüştü. Acele ile bavulumu alıp kolumdan cekmeye başladı noluyor demeye kalmadan caminin sağ tarafini baktığı yokuştan çıkıp kendimizi eve atmıştık. Korkmuştum ve sinirkiydim. Tam noluyor demeye kalmadan beni bumbuz kesen borozan sesini andıran ve titrek bir şekilde yükselen aşırı kalın davudi bir sesle tiz bir kadın cığlığı duyulmaya başladı. Annem kulaklarını elleriyle kapamış ve kafasını yastığa basmış babamsa duvardan kırmızı eskimiş kapli musafi cikarip okumaya başlamıştı
    ···
  4. 4.
    +3
    Okuyonuz mu panpalar yaziyim mi
    ···
  5. 5.
    +1
    Devam etmiyim ozaman
    ···
  6. 6.
    +4
    Dışarıdan gelen soğun rüzgarın ıslığıyla irkildim. Elimde küçük çakımla yonttuğum odun parçası insanvari bir şekil almıştı. Sobanın kenarındaki diğer ceviz odunlarının yanına koydum. Odada dikkatimi çeken tek şey ise iştilenin sadece dedemi sesi ile çakımı kapattığımda ışıldayan demirin balmumu tahta sapa değerken çıkardığı sesti. Birbiri ardına yakılan sigaraların dumanı ampulden yayılan ışıltıyı gölgelemiş fakat odadaki ciddiyeti etkisi altına alamamıştı.
    Soba susmuş dedemi dinlemekte ve arkadaşım mustafa ağzında yavaş yavaş açma çiğneyerek uyuklamakta. Hikayeyi dinlemedigimi fark edecek ki babam koltuk altlarımdan kaldırarak hadi eve git dedi. Yüzünde bir bıkkınlık oluştu.
    Mustafa ile soğukta çıktık dışarıya. Gocuklarımızı boğazımıza kadar çektiğimiz için robot gibi yuruyorduk. Gecenin geç saatleri olmuş ve köyün orta yaşlı kadınları dedikodunun tadına varmış olacak ki kıkırdayarak evlerine doğru gidiyorlardı.
    Caminin olduğu meydandan ben yukarı cikacaktım. Mustafa ise sola dönecekti. Yarın yapacağımız kuş tuzaklarını düşünerek birbirimize sırıttık. Karda cıkar katurtulu ayak seslerimizi geceye katarak yürüdük. Bir iki metre yürüdükten sonra sadece kendi ayak sesimi duyuyordum. Arkama dönüm Mustafaya bakınca olduğu yerde kaskatı kesilmiş bir noktaya bakıyordu. Nereye baktığını goremedim benim sağ tarafımda kom vardı sadece Mustafanin elinde radyoyu düşürüşünü gördüm.

    Sonra bir traktörün egsos sesi gibi bir bağırtı ve bir kadın çığlığı duydum.
    ···
  7. 7.
    +4
    Ses verin panpalae devam ettiriyim mi ?
    ···
    1. 1.
      0
      panpa yazsana be
      ···
  8. 8.
    +4
    Uyandığımda saat 5 gibiydi. Hava yeni aydinlaniyor. Üstündeki sok yavaş yavaş yavaş ortadan kalkıyordu. Yaşadıkları kaldıramamış zihnim. Belki bir kurban kesilmesini bekliyordum eğlenceler yemekler...
    Aylarca yoğun stress altında savaşı bekledik. Korktuk, sıkıldık, bunaldık içimiz dışımız rehavet oldu. Belki ben fark etmemiştim ama içim aslında bir hoşgeldin bekliyordu. Evet umduğum oldu sanırım annem namaz tülbentini düzelterek ağlamaktan gözleri morarmış yorgun bir halde yanıma geldi. Zorki bir gülümsemeyle hoşgeldin demeye çalıştı. Dedi demiyorum demeye calıştı cünkü gözyaşıyla ıslanıp kurumuş yanakları gülümsemeye calışınca buruştu ve kuru catlakları belirgin bir hal aldı.
    Ne oluyor anne? dedim
    Gaz lambasını kısara kaşlarını kaldırdı. Hastamsı korkun bir gulumsemeyle bilmiyorum ,dedi. Cahil bir köylü kadın kim bilir neler gördü işitti?
    Köylerde insanlar açıklayamadıklarìşeyleri ruhani varlıklarla özleştirirler. Akıl sağlığı kaybedip kendi kendine konuşmaya başlayan bir kimse gördüler mi hemen cinli diye damgalarlar. Oysa dün ki yaşadıklarımızı göz önüne koyarsa. Bütün koy ayni anda delirmiş olmalı.
    Babamla biraz konuştum.
    Birşey bilmiyor. Annemde aynı sekilde çökmüsler stressten. Aklıma gönüldaşım geldi. Birşey bilmesine gerek yok onu görsem yeterdi. Çıktım evden dere tarafına doğru indim ve kücük iki katlı evin bahçe kapısına geldim. Oda ordaydı oda çökmüş yorgundu. Beni görmesi onu şaşırtmamıştı heralde acı acı gülümsedi. Yanına yaklaştım ve selam verdim

    -Günaydın Fehime...
    ···
  9. 9.
    +2
    Sabah ısıkları vurmadan kargalar ötmeye başladı. Köyün meydana giderek sesimin yettiğince ezan okumaya başladım. Bugün şehirden devlet memuriyetleri gelecek. Cihan harbi için orduya alınacak gençlerin isimlerini alacaklar. Ülke buhranlı günlerdeki vesselam. Sabah namazını kıldırmak için camiye geçtim. Içerde su sırasıı kullanan birkaç yaşlı muhtar Hamit ve oğlu Osman'da vardı.
    Namazı kıldırdıktan sonra üç cenderme ve iki kaymakamlık görevlisi köye varmıştı. Peteklerime bakmak için camiden dışarı cıkınca istemeden muhtar ile onları karşılamış oldum. Osmanda galiba benim gibi devlet erkanını sıkıcı buluyor olacakki benim arıların yanına gideceğimi duyunca benimle gelmek istedi.
    Osman kızım Fehime ile yaşıt genç yağız bir delikanlıdır. Köydeki diğe gençler gibi çoban sırasına çıkar. Köyde olduğu zamanlarda ise ya avlanır yada kurumuş dişbudakları baltayla keset ve neredeyse bütün halinde köye getirir.
    Sabah olduğu için arılar fazla uğraştırmamıştı. Tepelik bi bölgeye kurduğum için ayılar fazla ulaşamıyordu da. Dönüş yolunda yolu şaşırmış olacağız ki karşıma daha önce hiç görmediğim bir taş cıktı bir Mezara benziyordu. Üstünde Arapçayanın soldan ve ters yazılmış haline benzeyen bir yazı vardı. Osman ile birbirimize baktık. Osmanın aklına define gelmiş olacak ki hemen kurcalamaya başladı kollarından tutup çektim. Çünkü Ermeniler gömdükleri definlere çok ciddi büyü yaptırırlardı. Kücükken babam anlatırdı.
    Ama o sırada kayanın ustten kapak gibi birşeyi düştu. Içinde bir tutam saçtan başka birşey yoktu. Heralde köyün çocukları eğlenemeye felan çalışıyorlardı. Genede yazılar hayra alame değildi birçocuk öyle yazamaz. Korkmadım değil kayanın kapağını kapattım ve onden giden Osmanı yakalamak için hızlı adımlarla yürüdüm.
    Osmanın bir paçasına o saçtan dolanmıştı sanırım...
    ···
  10. 10.
    +3
    Yatıcam panpalar okuyan olursa yarın devam ederim. Biraz merak edin.
    ···
  11. 11.
    0
    panpalar hepinizden çok özür diliyorum bu aralar işlerim biraz sıkı. en Kısa zamanda yazmaya devaam etcem
    ···
    1. 1.
      0
      Sıktır git pic yarım birakacaksin zaten yazma amk huuru
      ···
      1. 1.
        0
        lan dur yazıyom aşimdi
        ···
  12. 12.
    +2
    Gene başladı babam şu uğursuz hikayesini anlatmaya. Odanın içindekiler en az defa dinlemiştir belki. Ama babamın gerçekçi ve tedirgin anlatışı her defasında insanları bir fars efsunu gibi etkiliyor ve kendine çekiyordu.
    Odanın altında bulunan ahırdaki hayvanlar susmuş ısınmak için birbirlerine sinerek yukardan gelen yaşlıca adamın korku dolu sesini dinliyorlardı. Ev çatısındaki demir sacdan gelen gıcırtıya susmasını emretmiş. Koca söğüt delları pür dikkat pencereden bakıyorlardı adeta. Çelik araba jantlarından yapılmış bir kaynak ustasının maharetli ellerinin izini taşıyan sobaya yaklaştım. isli demir çubukla kızmış kapağını kaldırdım ve dişbudak ağacının çatal tarafından kesimiş sert odunu tıkıştıra tıkıştıra sobanın içine soktum. Sobanın diğer tarafında uyumakla oynamak arasında sıkışmış iki küçük çocuğa ilişti gözüm. Oğlum Ali ve arkadaşı Mustafa. Babamın hikayesini dinlemeyen bir onlar bir ben vardım sanki dünyada.
    Koltuklarından tutup kaldırdım oğlumu. Gözleri irkilircesine açılarak derince odayı ve beni süzdü. sonra gülümseyip gözlerini ovuşturdu. Sessizce "Hadi geç oldu evie gidin dedim."
    Parlak tahta saplı küçük çakısını cebine koyarak kapıya yöneldi. O kapıdan çkarken bende dışarda bir sigara içmek için montuma yöneldim. Montumun pelezlenmiş cepleri içinde ellerimi kavuşturarak odanın tahta kapısında giriş merdivenine çıktım. O sırada çocuklar caminin olduğu meydana inmişlerdi nerdeyse. Kibritler sigaramı yakmaya çalışırken iki katlı binanın merdivenle birleşik balkonunda, bir anda bir soğuk sokuldu içime. Hafif hafif yağan kar bir anda durmuş yıldızla kaplı gökyüzü bir anda kararmıştı sanki.
    Caminin önündeki sokakta bir gmlge vardı. Mustafa durmuş öylece dikiliyordu. Neoldu diye bağırmak için ağzımı açtığımda derin ve korkunç bir bağırtı kapladı ortalığı. Sanki ciğerlerin bir anda karla kaplı betona dökülmüş ensemden üçeri gümüş bir tırpan sokmuşlardı. Ardından yaşlı bir kadının acı dolu sızlaması yükseldi. Korku saçan bu bağırtının 3. saniyesinde kendime geldim ve nağırmak iiçin Mustafanın olduğu tarafa baktım.
    Güz aylarında kavakların yaprakları inceden dökülür. Bembeyaz uzun heybetlice bir gövde kalır. Bir keresinde babam kavak budarken düşüp bacak kemiğini kırmıştı. 3 ay bacağı alçıda kalmıştı. Bana avakla ilgili olan bu anımı çağrştıran Mustafanın ününde dikilmiş elinde saçından tuttuğu kolları ve bacakları olmayan yaşlıca çıplak bir kadın olan beyaz tenki hafif kambur kafası ile gövdesi arasında boynu bulunmayan uzun ince bir varlıktı. Mustafanın yanına koşmak ve içeriye girip kalabalığın arasına sığınmak arasında kalmıştım. Zaten kapı açılmıştı. Herhalde birisi korkusunu yenip dışarıya çıkmaya cesar edebildi. Varlık ani bir hareketle bana baktı. Bir hayvanın yüzüne bakarak neler düşündüğünü hissedebilirdiniz fakat laciverde çalan bu beyazız koyu gözlerde ne bir duygu ne de bir fikir görünüyordu. Aşağı doğru kıvlılmış büyük ince ağzı görünce o kalın cehennem boruusuna benzeyen sesi nasıl çıkarabildiğine hayret etmezdiniz.
    Ve ani bir hareketle Mustafaya döndü. Mustafanın üstüne bastığı kar sarıydı. Şaşmamalı 40 metre ilerimde beni bukadar kkorkutan bir şey 8 yaşındaki çocuğu nasıl korkutmasın. istemeden ağzımdan "Hayır" kelimesi döküldü.
    Uzun kollarıla küçük çocuğu tuttu ve havaya kaldırdı. Derince ve sakince baktktan sonra anlamadığımız karanlık bir lisanla birşeyler haykırarak çocuğu boynunu yukarı kaldırıp iki kolunuda ani bir hamleyle kopardı. Çocuğu ve kadını aldı ve dereyi atlayarak dağa doğru yankılanan gülüşüyle hızla gitti.
    Tekrardan "Hayır" dedim. Arkamdan birisi daha hayır dedi. Fal taşı gibi açılmış gözleriyle,
    Mustafanın dedesi Hacı Hüseyin...
    Tümünü Göster
    ···
  13. 13.
    0
    Beyler uzun yazıyorum ki sözlüğe girmeyefazla fırsat bulamıyorum iftardan sonra yazıcam birsonraki partı şukunuzu ekgib etmeyiniz teşekkürler
    ···
  14. 14.
    0
    iftardan sonra devam etcem panpalar kaybolmayın biryere
    ···
  15. 15.
    0
    Mustafayla radyon dınlemeyı cok severdık. Köyün heryerinden çekmezdi. Daglarda kayaların üstüne çıkar gerıye yaslanıp dinlenmekte olan dağların eşlığıyle akşama kadar dinlerdik.
    Kendımıze bır sepet dolusu meyve hazırlamıştık. Guneşın yakıcı bakışlarının azalmaya başladığı vakıtlerdı. Nerdeyse guze gırecektık fakat öğlen ve ikikindı vakiktlerinde ates puskuruyordu gökyüzü. Degneklerimze dayanarak sarp yollardan en yüksege cıkmaya calısıyorduk. Sankı bır anda bınlerce mermıye hedef olduk. Değneğımı yanlıslıkla yabanı arı yuvasına sokmuştum. Mustafa radyosuna bayırdan aşagı dusurerek geriye doğru koşmuştu. Bense elımdekı meyve sepetıyle panıkleyerek bayır aşağı yuvarlanmıştım. Pantolumda dızımden asagı bır yarık oluştu ve kucuk ınce bır Yaradan hafıfce parıldayarak akan bır kan gozukuyordu. Ellerım tut ve kaysıların serbetınden yapış yapıs olmuş hasırdan sepet ıse parçalanmış ve ıcındekı ezılmış meyvelerın ustunde karıncaları beklıyordu. Yuzumde hafıf bır uyusukluk vardı. Ellerımden ve yuzumden bırkac arı sokmuş. Daha önce cok sokuldum fakat bukadar arıyla ılk defa karsılaştım. Mustafanın radyosu sepetın az ılerısınde bır agacın köklerinın dıbınde cızırdıyordu. Yavaş yavaş sendeleyerek gittim aldim yerden. Dedesı Almanyada çalışıp kazandığı parayı orda har vurupharman savurarark harcamış. ve en son koye gelısınde bu kucuk radyo ve bırkac meyve dograma makınası getırmış. Oldukça saglamdı sadece bırkac cızık vardı okadar. Bel hızamda tuttuğum radyoyu kontrol ederken hemen önumde kaya gıbı bırsey yerden kalktı. Gözlerım cok ıyı gormuyordu. Bırı kapandı bırı kapanacak halde şışmıştı. Kafamı yukarı kaldıracak kadar cesaret edemedım. En sonuna yuzume vuran ekşı kokulu sıcak nefesın kaynagına dogru kafamı kaldırdım. Kahverengı tuylerın kapladıgı kocaman kafanın üstündekı kırmızı ateş gıbı parlayan gozlerle bana bakıyordu. Dudaklarını onunu buzuşturmuş dışlerını gostererek suzuyordu benı.
    Icımde derın bır bulantı oluştu. Korkudan kaynaklanıyordu herhalde. Elımdekı radyoyu sımsıkı kavramış sarımsı metal yuzeyınde ter damlaciklarimi birakmistim. Ayi elimdeki nesneyi fark ederek sol tatuluyla yere vurarak yuzume kukredi. Radyoya gene birsey olmamisti fakat yolun sonuna dogru yaklasmistim. Ayının kafadı bır anda dıkıldı ve kukremesı yarıda kesıldı. Arkama doğru gozlerını kocamak açarak bağırdı. Ikı ayak üstune kalkarak delıler gıbı feryat etmeye başladı. Sonrasında ıse dereden aşagı kactı. Sıslıkten kısılmış gozlerımden bırkac damla yaş suzuldu. Ikı bucuk metrelık bır ınsan bıverdoverınden kurtulduğumamı sevıneyım yoksa onu korkutabılecek arkamdakı seye mı ağlıyayım.
    Yavaşça arkamı dondum. Kahverengı ıhramlı guzel yuzlu bır kadınla karsılasınca şaşkınlıktan dudağım seğırdı. Ne ben bırsey dıyebıldım. Nede o bırsey soylemeye tenezzul etti. Basındakı kahverengı ıhramı cıkararak beyazla karısık kahve rengı saclarını ortaya cıkardı. Derın derin gozlerime baktiktan sonra yerdeki radyoyu alip ellerime tutuşturdu.

    Şimdı o kadın korku dolu halde derın derin yuzume bakiyor. Yaslı ve guzel çıplak vucudunda narın ve guzel kolları yoktu. Mustafanın kolları bacaklarından koparken gözlerımı ona kaydırdım. Kaydırmak zorundaydım. Beyaz uzun duz kolların arasında ınıleyen arkadaşıma bakamadım. O güzel yaşlı kadın çığlık atmayı bıraktı. Bır bana baktı bır radyoya.
    Ve sonunda dağlara doğru korkunç kahkahalarla suruklendi.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 16.
    +1
    Yeni parti yolladim panpalar bugun bir part daha yollamaya caliscam
    ···
  17. 17.
    +1
    Daha okunacagini sanmiyorum bitiririm bidahaki partta heralde nasil yapicaksam konu bukadar yayilmisken
    ···
  18. 18.
    +1
    Ufaktan cevreyi kolaçan ederek bahçeye yanaştım. Köy yerındeyız ve ikimizde artık çocuk olmaktan çıkmıştık. Kucuk yerlerde laf daha cabuk yayılır.
    Diger köy halki gibi korkmuş ve yıkılmış gıbı degildi. Yuzunde kabullenılmışlik vardı. Bahçenın ıcıne gırmeden hatrını sordum.
    - Keşke cihan harbi çıksada donemeseydın köye... Hahaha belkide bu dağların arasındakı köyüde bombalarlardı. Bızde kurtulmuş olurduk. Ikı tarafın arasından çıkar sonsuza kadar kendı meselelerınde bırakırdık. Kendı çığlıklarımızdan başkalarının kini duymazdık.
    Bu sozler kafamı karıştırıp benı uzmuştu. Ne ima ettığını anlayamadım. Fehime ıle konuşmanın ıyı geleceğını sanmıştım. Fakat dahada berbat etmıştı. Taşlık yokdan dere dıbındekı cevız bahçelerine gıtmeyı dusunuyordum ki. Bir erkek sesı duydum. Narın ve acız bı sesle kızına içeri gıtmesını soyledı. Köyümüzün imamı ve Fehımenın babası Hoca Salıh ıdı.
    Cami tarafına yönelerek hızla yürümeye başladı. Elinde bır kuran bırkac sayga kağıt ve küçük bir bohça vardı. Daha öğlen namazına nerdeuse 4 saat vardı. Bırden aklıma hocayı takip etmem gerektiğıne daır bı fıkır geldı. Arada bellı bır mesafe bırakarak peşine düstum. Kendısı zaten mesafeyı acıyordu hızlı hızlı adımlarla taş duvatları geçtikten sonra arı peteklerının olduğu patıkaya cıkmaya başladı. Acaba daha cok bal icin arılarına büyü mü yapcak dıye dusunmedım değil. Ama arılarının olduğu tarafa gıtmıyordu. Hiçbır yol izinin bulunmadıgı farklı bır yola gırmıştı. Kayalıkların arasından duse kalka ılerlıyordu. Bu yolu daha onceden hatırladım. Seferberlık cıktığı zaman sohbete dalarak bu yoldan gelmıştik. Bır anıt gıbı bırsey bulmuştuk. Yoksa imam defıne almak ıçın mı gelmişti buraya. Eger koyde yasanılanlar onun bu defıne avı yuzundense guzel bı dayak atıcaktım ona. Taş anıtın oraya geldi. Ben uzakta kayalıkların arasına saklanmış onu ızlemeye başladım. Torbanın ıcınden komurumsu bır tutsu cıkararak ucunu yaktı. Anıtın yanına bıraktı. Ve kucuk bır kalemle bırseyler yazdı taşa elınde getırdıgı kagıtları yakarak duvara surtup havaua fırlattı kullerı. Yer sarsıldı bı anda. Kayalar sankı hareket edıyor gok basımıza erıyordu. çığlıklar duydum. Dunkine benzeyen ama bırden fazla. Anıtın arkasındakı dağdan sel gıbı akarak ındıler. Tozu topragı arkalarına katatak bembeyaz ırıyarı garıp gureba seyler. Sekıllerı bırbırlerıne benzemeyen seylerdı. Kımısının kocaman kafası kımısının genıs bı omuz ve ıncecık belı kımısının boyunsuz bır govdesı vardı. Imamın karsısında durarak duygusuz ve canı bır sekılde sag elıyle gogsune bastırdıgı kıtaba bakıyorlardı. Yılan gıbı bır vucudu olup cırkınce bır kamburu olan varlık kocaman bır kayayı hıc zorlanmadan alarak, ımamı tehtıt edercesıne kaldırdı. Imam ellerıne havaya kaldırıpp boynunu buzerek kıtabı gerısınde kalan kayalardan bırıne bıraktı. ımam tulbente sarılmıs bır bohca ıcınden bırkac tutam sac alarak tasın ustune koydu. Korkudan kaskatı olmus bu vucudum koydugu kahverengı guzel sacı gorunce urperdı. Imam ezık bırsekılde bırkac adım gerıye cıkarak kacmaya baslamıstı kı. Bır anda ayagı takıldı ve hemen yanımda bulunan kayaya kafasını vurdu. gozlerını gozlerıme dıkerek saskın saskın bır mıktar kan kustu. Korkudan ve ofkeden yardım etmeye yeltenmedım. Sonra gozlerım karardı. Kahkahalar kafamda gıderek azaldı. Derın tatlı bır uykuya daldım adeta.
    Kımındı o sac ?
    Tümünü Göster
    ···