+52
-17
yaklaşık 20 sene önceden bahsediyorum beyler. bir çoğunuz için sadece gözünüzde betimlediği olaylar, bir bölümünüzünde anılarını canlandıracağı hikayemdir. tek entryde bitirmek, sözlük formatına aykırı olsada; paylaşıp yine uzun bir süre uzaklaşmak istiyorum nacizane ortamdam.
efendim, 16-17 yaşlarımdayım. bursa' nın denize sıfır küçük bir beldesi. yerleşke ismi vermiyorum şayet, okuyanlar, oralı olanlar arasında bahsi geçen olaylar silsilesinde anne veyahut bir takım bayan kişisine yakınlığı olan kardeşlerim ile ters düşmek istemiyorum.
atatürk kanunlarının sadece erkekleri vurduğu o karanlık dönemler. erkekler kafasında siyah şapka, kadınlarsa feraşe gezmekte. yaz sıcağı ile kavrulan beldemiz bir önceki güne göre epey kalabalık. nedeni dakikalar sonrasında anlanmakta.
gözünüzde yokluğumuzu düşleyin sayın sözlük yazarları, 90lı yılların başları, cinsellik adına sizi tetikleyebilen olanaklar sınırlı. samanlıklarda saklanan arzular. göğüs dekolteki, yırtmaçlı kadınların olduğu gazete parçaları. onlara bakılarak kurulan hayaller. hayli zorlu bu dönemlerde köy düğünleri, her genç ergen için öbnem arzetmekte. dönem ergenlerine kıyasla her ferre katagoresinin olduğu bir brazzers hesabının şifresini ele geçirmek gibi.
o yılların köy düğünleri, sadece düğünden ibaret değil. düğüne ev sahipliğ yapan köyün erkekleri tarafından çevrelenmiş, oynayanların dahi diğer köy erkeklerine gösterilmediği abluka içinde başlayıp bittiği birer gerdek öncesi merasimden ibaret. hal böyle olunca, traktör arkasında düğüne gelen komşu köydeki çocuklar için feraşeli babaneler; gözlem yapaiblcekleri tek canlı.
aslında tüm planım, düğün saati ortadan kaybolup; hafımaza attığım kıvrak kalçaların, dolgun göğüslerin hayalini kurarak herhangi bir incir ağacının altında boşalmaktan başka bir şey değildi. gelip çatan düğün saati, içimdeki azgınlığın verdiği bitip tükenmeyen enerji kafamda şimşek etkisiyle çakan fikirler. bu fikri uygulamaya dökmek için bir kaç şansım vardı aslında, işimi şansa dahi bırakmadan babanemin feraşelerinden birini torbaya geçirip , annemlerin önünden yavaştan köy kahvesinin olduğu yere kadar gelmiştim. o zamanlar hela olarak adlandırılan , sidik kokusunun hiç geçmediği her tarafı sararmış dört duvar arasında tüm kıyafetlerimi çıkarıp, simsiyah feraşeyi üzerime geçirdim. bulduğum kargilerden birinide baston gibi kullanarak düğünün en ön kısımlarına yaşlı bir kadın gibi oturmamla o anki heycanım, yaşadığım tüm duygular bir insanın yaşamak isteyipte milyarlar harcadığı o tüm arzularından çok çok daha üstün olduğuna yemin edebilirim. hayatımda ilk defa sabretmeyi orda öğrendiğimide itiraf etmeliyim.
çalgılar çengiler, danslar bir karış önümde sallanan kalçalar, eğilip kalkan göğüsleri önünde elimi feraşenin içine daldırıp ardı arkası kesilmeyen enerjiyle asılmaya başladım. hiç unutamadığım o üç kez orgazmın ardından, ıslanmış ve bir o kadarda beyaza yakın hal almış feraşenin meraklı gözlerce görülmemesi adına yeter annedeki kambur kadın gibi uzaklaşarak arkama dahi bakmadan gittim. feraşeyi poşetleyip çöpe attıktan sonra, incir ağacı altında bir kezde gözümde canlandırmayı ihmal etmedim tabiki.
Tümünü Göster