kurtuluş savaşı bir nefs-i müdaafadır.
kimsenin savaş çığlığı attığı yok. kimsenin çığlık atmaya tenezzül ettiği bile yok. insanlar o kadar "makul" ve "mantıklı" ve "rasyonel"ler ki; artık, savaşmayı strateji oyunlarının bir parçası sanarak, ölümü ve öldürmeyi yaşamlarına katıyorlar.
kurtuluş savaşı, hiç kimsenin savaş düşünü ve işgal şüphesini dayandırarak, savaşla kirletebileceği bir tarih hikayesi değildir. o "şanlı tarih", ölümün ve öldürmenin değil, öldürülmeye karşı duruşun tarihi olduğu için şanlıdır ve değerlidir.
kurtuluş savaşı daha başka ne değildir? bir intikam operasyonu değildir. bir öc alma mücadelesi de değildir.
bir gün, herhangi biri, alnıma silah dayarsa ve elimde bir tabanca varsa, onu tam karnından hiç düşünmeden vururum. ... ama, biri beni takip ediyor diye, gözetliyor diye, çeşitli şekillerde bana ultimatomlar veriyor diye hiç kimseyi vurmam. onu düşmanım ilan etmem. edersem, bir takım kişiler tarafından teşhis ve tedavi edilmeye yollanırım. üzerimde baskı kurmaya çalışan kişiyi öldürmeyi düşünmem. onunla iletişim kurmayı denerim. elini üzerimden çekmesi gerektiğini anlamasını sağlarım. biri bir diğerini ancak zamanı gelinceye dek susturabilir. kimse kimsenin üzerinde iktidar falan kuramaz. sahip olacağı şey iktidar falan değil, zavallı bir yalandır. ve günün birinde, çok daha büyük yıkımlar getirerek o yalan da çöker. her su, akması gereken yatağa doğru akar. (bkz:
cezayir kurtuluş savaşı)
türkiye kurtuluş savaşı; evine girilmiş, en "iyi" ihtimalle ölene dek esirlikle tehdit edilmiş; en kötü ihtimalle öldürülmekle burun buruna gelmiş bir insanın kendini savunmasıdır. bir başkasının evine girmek değildir. "evime girerler" paranoyasıyla silahlanmak demek değildir. dünya barışını ön plana almayacak kadar sığlaşmak değildir. komşularından tedirginlik duymak ve onlarla sürekli çıkar ilişkisi kurmak değildir. savaşı kutsamak değildir. savaş aşkıyla yanmak ve çevresindeki değerleri tutuşturmak değildir. savaşmayı meşru kılan bir savaş değildir. varoluşundan vazgeçmeyişin tarihidir. ... kimse size saldırmazken, savaşmayı düşünmek, savaşı düşlemek bir varolma biçimi değildir. yoketmek aşkıdır. esaret altında değilken, barış için çalışmak varoluşu sağlamlaştırmanın tek geçerli yoludur.
herhangi bir öldürmeyi, saldırmayı, intikam operasyonunu "haklı" gören birinin, mustafa kemal atatürk'ten ne anladığını bilmiyorum. bir insan, "yurtta barış dünyada barış" derken, sanıyorum savaşmaktan çok barışmayı üstün tutmuştur. ama kimin umrunda ki? bugün, "barışmak" çocukça bir eylem.
sözcüğün kendisini bile, yaşadığımız dünyanın ruhsuz politikasında barındırmayan düşünce adamları ve kadınları... sevmiyorum onları. "savaşmak" hala "erdemli" ve gayet ciddi masaların ülke kurtaran sohbetlerinin konusu olabiliyor... tiksiniyorum bundan. keşke sahiden kusacak kadar tiksinsem ve her "savaş" lafını duyduğumda masanın ortasına kusabilsem.
insanlar birbirini öldürürken nasıl daha fazla insanın ölmesi için stratejiler geliştirilebilir, kurgular yapılabilir; neden tüm bu zihinler tam tersine çabalamaz, kendine bir yol aramaz... ne dünyayı ne de ülkeyi anlamıyorum.
bir tek, kurtuluş savaşı'nı anlıyorum. savaştan kurtulmaya, o dönemki seferberlikte olduğu gibi, canla başla dört koldan çabalamayışımızı... canımızı barış için dişimize takıp kendimizi barışa adamayışımızı asla anlamıyorum.
tarih bilgim genelde belgelere dayanmaz. insanların, özellikle yaşlıların anlattıklarını kağıt üzerindekilere yeğliyorum. çünkü yüzleri var. sesleri var. nerelerde incindiklerini, nerelerde çocuk gibi heyecanlandıklarını gösteren gözleri var. bildiğim kadarıyla kurtuluş savaşı yılları büyük yokluk ve kıtlık yıllarıydı. şu an ise, gördüğüm kadarıyla, torunlarımıza anlatacağımız hikayeler şöyle başlayacak "bizim zamanımız yokluk ve kıtlık yıllarıydı. his kıtlığı vardı. sezgi yoksunuyduk hepimiz. savaşmayı bir tak sanıyorduk. intikamı peşin alıyorduk."
saygılar ya da sevgiler... bilmiyorum. nefes alıp veren birinin, herhangi biri tarafından öldürülmesine bile üzülen bir insana, çirkin sıfatlar yakıştıran bir dünyaya dair ne hissedeceğime karar veremedim.