/i/İnanç

İnanç
  1. 76.
    0
    86-et-TÂRIK

    Beled sûresinden sonra Mekke'de inmiştir, 17 (onyedi) âyettir. Adını, 1. âyette geçen "târık" kelimesinden alır. Târık, geceleyin gelen, şiddetlice vuran, kapı çalan demektir. Sûrede geçen târık ise gece fazla ışık saçan yıldıza denir ki, bu, sabah yıldızıdır. Mecâzî olarak da ünlü kişiye denir. Bir edebî sanat olarak cahiliye devri geceye, o devirde gelen Hz. Peygamber de geceyi aydınlatan ve sabahı müjdeleyen sabah yıldızına benzetilmiş olabilir.

    Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

    1. Gökyüzüne ve târıka (sabah yıldızına) yemin ederim.

    2. Târıkın ne olduğunu nereden bileceksin?

    3. (O, karanlığı) delen yıldızdır.

    4. Hiç kimse yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici bulunmasın.

    5. insan neden yaratıldığına bir baksın!

    6. Atılan bir sudan yaratıldı.

    7. (O su) sırt ile göğüs kafesi arasından çıkar.

    8. işte Allah (başlangıçta bu şekilde yarattığı) insanı tekrar yaratmaya da kadirdir.

    9. Gizlenenlerin ortaya döküldüğü gün

    10. O gün insan için ne bir güç ne de bir yardımcı vardır.

    11. Dönüş sahibi olan (yağmur yağdıran) göğe, yemin ederim ki,

    12. (Nebat ile) yarılan yere ,

    13. Şüphesiz Kur'an, (hak ile bâtılı) ayıran bir sözdür.

    14. O, asla bir şaka değildir.

    15. Onlar bir tuzak kurarlar,

    16. Ben de bir tuzak kurarım.

    17. Onun için Kâfirlere mühlet ver, onları biraz kendi hallerine bırak (pek yakında desteğimiz sana gelecek).
    ···
  2. 77.
    0
    85-el-BÜRÛC

    Şems sûresinden sonra Mekke'de inmiştir; 22 (yirmiiki) âyettir. "Bürûc", burc kelimesinin çoğuludur. Sûrede burçları olan gökyüzüne, kıyamet gününe ve o güne tanıklık edecek olanlarla, yine o gün müşahede edilecek olaylara yemin edildikten sonra Yemen'de geçmiş bir olaya temas edilir: Yahudi Zûnuvas ve adamları, yahudiliği kabul etmeyen Necran hıristiyanlarını, Hendek içinde yakılmış bir ateşe atarak yakarlar ve yanmakta olan insanları seyrederler. Bu şekilde işkence ile yakılıp öldürülen kimseler inançları uğrunda ölmüşlerdir.

    Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

    1. Burçlara sahip gökyüzüne,

    2. Geleceği bildirilmiş olan güne,

    3. (O günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki,

    4. Kahroldu o hendeğin sahipleri,

    5. O çıralı ateşin ,

    6. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar,

    7. Müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.

    8. Onlardan, sırf, azîz ve hamîd olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar.

    9. O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisine aittir, ve Allah her şeye şahittir .

    10. Şüphesiz inanmış erkeklerle inanmış kadınlara işkence edip sonra tevbe de etmeyenlere cehennem azabı ve (orada) yanma cezası vardır.

    11. iman edip sâlih ameller işleyenlere ise, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır. işte büyük kurtuluş budur.

    12. Şüphesiz Rabbinin yakalaması çok şiddetlidir.

    13. Bilin ki O, (kâinat yokken) ilk olarak yaratan, (ölümden sonra tekrar hayatı) geri getirendir.

    14. O, çok bağışlayan ve çok sevendir.

    15. Şerefli Arş'ın sahibidir.

    16. Dilediği şeyleri mutlaka yapandır.

    17. Orduların, haberi sana geldi mi?

    18. Yani Firavun ve Semûd'un

    19. Doğrusu inkârcılar (gerçeği) yalanlayıp dururlar.

    20. Allah onları arkalarından kuşatmıştır.

    21. Hayır o şerefli bir Kur'an'dır.

    22. Levh-i Mahfuz'dadır.
    ···
  3. 78.
    0
    84-el-iNŞiKAK

    infitâr sûresinden sonra Mekke'de inmiştir, 25 (yirmibeş) âyettir. Göğün yarılmasından söz ettiği için bu adı almıştır.

    Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

    1. Gök yarıldığı,

    2. Rabbine kulak verip boyun eğecek hale getirildiği zaman,

    3. Yer dümdüz edildiği,

    4. içinde bulunanları atıp boşaldığı ,

    5. Ve Rabb'ini dinleyip O'na hakkıyla itaata mecbur kılındığı vakit (insanoğlu yaptıkları ile karşılaşır).

    6. Ey insan! Şüphe yok ki sen Rabbine karşı çaba üstüne çaba göstermektesin; sonunda O'na varacaksın.

    7. Kimin kitabı sağından verilirse,

    8. Kolay bir hesapla hesaba çekilecek;

    9. Ve sevinçli olarak ailesine dönecektir.

    10. Kimin de kitabı arkasından verilirse,

    11. Derhal yok olmayı isteyecek,

    12. Ve alevli ateşe girecektir.

    13. Zira o, (dünyada) ailesi içinde (mal-mülk sebebiyle) şımarmıştı.

    14. O hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sandı.

    15. Oysa gerçekten Rabbi onu görüyordu.

    16. Hayır! Şafağa, yemin ederim ki ,

    17. Geceye ve onda basan karanlığa,

    18. Dolunay olmuş aya ,

    19. Ki,siz elbette halden hale geçeceksiniz.

    20. Böyleyken onlar acaba neden iman etmezler?

    21. Onlar kendilerine Kur'an okununca secde de etmezler.

    22. Aksine, kâfirler yalanlıyorlar.

    23. Halbuki Allah onların gizlediği şeyleri çok iyi bilir.

    24. (Resûlüm!) Onlara acı azabı müjdele!

    25. iman edip sâlih amel işleyenler başkadır; onlar için arkası kesilmeyen bir mükâfat vardır.
    ···
  4. 79.
    0
    83-el-MUTAFFiFÎN

    Mekke'de inmiştir, 36 (otuzaltı) âyettir. Ölçü ve tartılarında hile yapanları kötüleyerek başladığı için bu adı almıştır.

    Rahmân veRahîm (olan) Allah'ın adıyla.

    1. Ekgib ölçüp noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun!

    2. Onlar insanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam,

    3. Onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise ekgib ölçer ve tartarlar.

    4. Onlar düşünmezler mi ki, tekrar diriltilecekler!

    5. Büyük bir günde

    6. Öyle bir gün ki, insanlar o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır.

    7. Doğrusu günahkârların yazısı, muhakkak Siccîn'de olmaktır.

    8. Siccîn nedir, bilir misin?

    9. (O günahkârların yazısı) Amellerin sayılıp yazıldığı bir kitaptır.

    10. O gün vay haline yalancıların!

    11. Ki onlar, ceza gününü yalan sayarlar.

    12. Onu ancak hükümleri çiğneyen ve günaha dalan kimseler yalanlar.

    13. Böyle birine âyetlerimiz okununca "Eskilerin masalları" derdi.

    14. Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir.

    15. Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden (O'nu görmekten) mahrum kalmışlardır.

    16. Sonra onlar cehenneme girerler.

    17. Sonra onlara: "işte yalanlamış olduğunuz (cehennem) budur" denilir.

    18. Hayır! Andolsun iyilerin kitabı illiyyûn'dadır.

    19. illiyyûn nedir, bilir misin?

    20. (O illiyyûn'daki kitap) içinde ameller kaydedilmiş bir kitaptır.

    21. O kitabı, Allah'a yakın olanlar görür.

    22. iyiler kesinkes cennettedir.

    23. Onlar orada koltuklar üzerinde etrafa bakarlar.

    24. Onların yüzünde nimetlerin sevincini görürsün.

    25. Kendilerine mühürlü hâlis bir içki sunulur.

    26. Onun içiminin sonunda misk kokusu vardır. işte yarışanlar ancak onda yarışsınlar.

    27. Karışımı Tesnîm'dendir.

    28. (O Tesnîm Allah'a) Yakın olanların içecekleri bir kaynaktır.

    29. Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman edenlere gülerlerdi.

    30. Onlarla karşılaştıklarında kaş göz hareketiyle alay ederlerdi.

    31. Ailelerine döndüklerinde, (alaylarından dolayı) keyiflenerek dönerlerdi.

    32. Müminleri gördüklerinde: "Şüphesiz bunlar sapıtmış" derlerdi.

    33. Halbuki onlar, müminleri denetleyici olarak gönderilmediler.

    34. işte o gün (ahirette) de iman edenler kâfirlere gülerler.

    35. Koltuklar üzerinde etrafa bakarlar.

    36. Kâfirler yaptıklarının cezasını bulduar mı! (Elbette buldular.)
    Tümünü Göster
    ···
  5. 80.
    0
    82-el-iNFiTÂR

    Nâziât sûresinden sonra Mekke'de inmiştir. 19 (ondokuz) âyettir. Manası "yarılmaktır"tır. Göğün yarılmasından söz ederek başladığı için bu adı almıştır. Konusu ahiret âlemidir.

    Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

    1. Gökyüzü yarıldığı zaman,

    2. Yıldızlar döküldüğü zaman,

    3. Denizler birbirine katıldığı zaman,

    4. Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman,

    5. insanoğlu (yapıp) gönderdiklerini ve (yapamayıp) geride bıraktıklarını bir bir anlar.

    6. Ey insan! ihsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?

    7. O Allah ki seni yarattı, seni düzgün ve dengeli kılıp, ölçülü bir biçim verdi.

    8. Seni istediği her hangi bir şekilde parçalardan oluşturdu.

    9. Hayır! Siz yine de dini yalanlıyorsunuz.

    10. Şunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler var,

    11. Değerli yazıcılar var,

    12. Onlar, yapmakta olduklarınızı bilirler.

    13. iyiler muhakkak cennettedirler,

    14. Kötüler de cehennemdedirler.

    15. Ceza gününde oraya girerler.

    16. Onlar (kâfirler) oradan bir daha da ayrılmazlar.

    17. Ceza günü nedir bilir misin?

    18. Evet, bilir misin? Nedir acaba o ceza günü?

    19. O gün hiçbir kimse başkası için bir şey yapamaz. O gün iş Allah'a kalmıştır.
    ···
  6. 81.
    0
    81-et-TEKVÎR

    Mekke'de inmiştir, 29 (yirmidokuz) âyettir. Sûrenin başında güneşin dürülmesinden söz edilmiş ve adını da buradan almıştır. Sûrenin söz dizisinde, ihtiva ettiği konuya ilişkin anlamları yankılandıran ve güçlendiren mükemmel bir mugibî taklit edilemez bir âhenk vardır.

    Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

    1. Güneş katlanıp dürüldüğünde,

    2. Yıldızlar (kararıp) döküldüğünde,

    3. Dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde,

    4. Gebe develer salıverildiğinde,

    5. Vahşî hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde,

    6. Denizler kaynatıldığında,

    7. Ruhlar (bedenlerle) birleştirildiğinde,

    8. Diri diri toprağa gömülen kıza, sorulduğunda,

    9. "Hangi günah sebebiyle öldürüldü? diye.

    10. (Amellerin yazılı olduğu) defterler açıldığında,

    11. Gökyüzü sıyrılıp alındığında,

    12. Cehennem tutuşturulduğunda,

    13. Ve cennet yaklaştırıldığında,

    14. Kişi neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır.

    15. Şimdi yemin ederim o sinenlere ,

    16. O akıp akıp yuvasına gidenlere,

    17. Kararmaya yüz tuttuğunda geceye andolsun,

    18. Ağarmaya başladığında sabaha andolsun ki,

    19. O (Kur'an), şüphesiz değerli,bir elçinin (Cebrail'in) getirdiği sözdür.

    20. O elçi güçlü, Arş'ın sahibi (Allah'ın) katında çok itibarlıdır.

    21. O orada sayılan, güvenilen (bir elçi) dir.

    22. Arkadaşınız (muhafazid) de mecnun değildir.

    23. Andolsun ki, onu (Cebrail'i) apaçık ufukta görmüştür.

    24. O, gaybın bilgilerini (sizden) esirgemez.

    25. O lânetlenmiş şeytanın sözü de değildir.

    26. Hal böyle iken nereye gidiyorsunuz?

    27. O, herkes için, bir öğüttür,

    28. Sizden doğru yolda gitmek isteyenler için de.

    29. Alemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
    ···
  7. 82.
    0
    80-ABESE
    Mekke'de inmiştir, 42 (kırkiki) âyettir. Adını, "yüzünü ekşitti, buruşturdu" anldıbına gelen ilk kelimesinden almıştır. Bu sûrenin iniş sebebiyle ilgili olarak şöyle bir hadise nakledilmiştir: Efendimiz; Velîd, Ümeyye b. Halef, Utbe b. Rabîa gibi Kureyş'in ileri gelenlerine islâm'ı anlattığı bir sırada âmâ olan Abdullah b. Ümmü Mektum gelir ve "Yâ Resûlallah! Allah'ın sana öğrettiklerinden bana da öğret" der. O esnada Resûlullah (a. s.) cevap vermez. Çünkü Kureyş'in bu ileri gelen kimseleri, zaten kendilerine özel muamele edilmesini istiyorlardı. Efendimiz onları gücendirmek istemedi. Abdullah tekrar seslenince elinde olmayarak yüz hatları değişti. Bu esnada onlar kalkıp gittiler. Biraz sonra bu âyetler geldi. Resûlullah'ın bazı davranışlarını tenkit ve onu ikaz mahiyetinde gelen bu ve benzeri âyetler, onun hak peygamber olduğuna en büyük delildir. Zira hiç kimse kendisini bu şekilde tenkit etmez.

    Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

    1. (Peygamber), yüzünü ekşitti ve geri döndü.

    2. Âmânın kendisine gelmesinden ötürü

    3. Belki o temizlenecek,

    4. Yahut öğüt alacak da o öğüt ona fayda verecek.

    5. Kendini (sana) muhtaç görmeyene gelince,

    6. Sen ona yöneliyorsun,

    7. Oysa ki onun temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin.

    8. Fakat koşarak sana gelen ,

    9. Ve (Allah'tan) korkarak gelenle ,

    10. Sen onunla ilgilenmiyorsun.

    11. Hayır! Şüphesiz bunlar bir öğüttür,

    12. Dileyen ondan (Kur'an'dan) öğüt alır,

    13. O, değerli sahifelerdir,

    14. Tertemiz kılınmış, yüce makamlara kaldırılmış mukaddes sahifelerde,

    15. Kâtiplerin ellerindedir ,

    16. Değerli ve güvenilir katiplerin.

    17. Kahrolası insan! Ne inkârcıdır!

    18. Allah onu neden yarattı?

    19. Bir nutfeden (spermadan) yarattı da ona şekil verdi.

    20. Sonra ona yolu kolaylaştırdı.

    21. Sonra onun canını aldı ve kabre soktu.

    22. Sonra dilediği bir vakitte onu yeniden diriltir.

    23. Hayır! (insan) Allah'ın emrettiğini yapmadı.

    24. insan, yediğine bir baksın!

    25. Yağmurlar yağdırdık,

    26. Sonra toprağı göz göz yardık,

    27. Bu suretle orada ekinler bitirdik,

    28. Üzümler ,yoncalar ,

    29. Zeytinlikler, hurmalıklar ,

    30. iri ve sık ağaçlı bahçeler,

    31. Meyveler ve çayırlar bitirdik.

    32. (Bütün bunlar) sizi ve hayvanlarınızı yararlandırmak içindir.

    33. Kulakları sağır eden o ses geldiğinde,

    34. işte o gün kişi kardeşinden, kaçar.

    35 . Annesinden, babasından,

    36. Eşinden ve çocuklarından .

    37. O gün, herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır.

    38. O gün bir takım yüzler parıl parıl,

    39. Güler ve sevinir.

    40. Yine o gün birtakım yüzleri de keder bürümüş,

    41. Hüzünden kapkara kesilmiştir.

    42. işte bunlar kâfirlerdir, günahkârlardır.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 83.
    0
    79-en-NÂZi'ÂT

    Nebe' sûresinden sonra Mekke'de inmiştir; 46 (kırkaltı) âyettir. Adını, "söküp çıkaranlar" manasına gelen "nâziât" kelimesinden alır. Ana fikir olarak kıyameti konu edinir. Cenab-ı Allah, sûrenin başında, kendilerini, ilk beş âyette belirtilen güç ve melekelerle donattığı varlıklara yemin etmektedir.

    Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

    1. Söküp çıkaranlara, andolsun;

    2. Yavaşça çekenlere,

    3. Yüzdükçe yüzenlere,

    4. Yarıştıkça yarışanlara,

    5. Derken iş düzenleyenlere .

    6. Birinci üflemenin (kâinatı) sarstığı,

    7. Onu ikinci üflemenin takip ettiği gün,

    8. işte o gün yürekler kaygıdan oynar,

    9. Gözler yorgun düşer.

    10. Diyorlar ki, "Öldükten sonra biz, (dünyadaki) ilk halimize mi döndürüleceğiz,

    11. (Hem de) çürümüş kemikler olduktan sonra ha?"

    12. "O zaman bu, ziyanlı bir dönüş olur" dediler.

    13. Bu dönüş, sadece bir seslenmeye bakar.

    14. Birdenbire kendilerini mahşerde buluverirler.

    15. (Habibim!) Sana Musa'nın haberi geldi mi?

    16. Kutsal vâdi Tuvâ'da Rabbi ona şöyle seslenmişti:

    17. Firavun'a git! Çünkü o çok azdı.

    18. De ki:Nasıl arınmağa gönlün var mı?

    19. Seni Rabbimin yoluna iletmemi ister misin? Böylece ondan korkarsın.

    20. Ve ona en büyük mucizeyi gösterdi.

    21. (O ise) hemen yalanladı ve isyan etti.

    22. Sonra (inkâr için) olanca çabasını göstererek sırtını döndü.

    23. Derhal (adamlarını) topladı ve (onlara) bağırdı:

    24. Ben, sizin en yüce Rabbinizim! dedi.

    25. Allah onu, (herkese ibret olarak) dünya ve ahiret azabıyla cezalandırdı.

    26. Elbette bunda, korkan kimseler için büyük bir ibret vardır.

    27. Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu Allah bina etti,

    28. Onu yükseltti, düzene koydu ,

    29. Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı.

    30. Ondan sonra da yerküreyi döşedi,

    31. Yerden suyunu ve otlağını çıkardı,

    32. Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.

    33. Kendiniz ve hayvanlarınız için bir faydalanma olmak üzere.

    34. Her şeyi alt üst eden o büyük felâket geldiği vakit,

    35. insanın yapıp ettiklerini hatırlayacağı gün,

    36. Ve görene cehennem açık bir şekilde gösterilmiştir.

    37. Artık kim azmışsa ,

    38. Ve dünya hayatını ahirete tercih etmişse,

    39. Şüphesiz cehennem(onun için) tek barınaktır.

    40. Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştırmış kimse için,

    41.Şüphesiz cennet(onun) yegâne barınağıdır.

    42. Sana kıyameti sorarlar: Gelip çatması ne zamandır? (derler.)

    43. Sen onu nereden bilip bildireceksin!

    44. Onun nihaî ilmi yalnız Rabbine aittir.

    45. Sen ancak ondan korkanları uyarırsın.

    46. Kıyamet gününü gördüklerinde (dünyada) sadece bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 84.
    0
    78-en-NEBE

    Meâric'den sonra inmiştir; ilk Mekkî sûrelerden olup 40 (kırk) âyettir. "Nebe' " haber demektir. Kıyamet haberlerini ihtiva ettiği için bu ad verilmiştir.

    Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

    1. Birbirlerine neyi soruyorlar?

    2. O büyük haberden mi?

    3. (inanıp inanmamakta) ayrılığa düşmektedirler.

    4. Hayır! Anlayacaklar!

    5. Yine hayır! Onlar anlayacaklar!

    6. Biz yeryüzünü bir döşek, yapmadık mı?

    7. Dağları da birer kazık .

    8. Sizi çifter çifter yarattık.

    9. Uykunuzu bir dinlenme kıldık.

    10. Geceyi bir örtü yaptık.

    11. Gündüzü de çalışıp kazanma zamanı kıldık.

    12. Üstünüzde yedi kat sağlam göğü bina ettik.

    13. (Orada) alev alev yanan bir kandil yarattık.

    14. Sıkışan bulutlardan şarıl şarıl akan sular indirdik.

    15. Size tohumlar, bitkiler, yetiştirmek için

    16. Ve ağaçları(birbirine) sarmaş dolaş bahçeler.

    17. Şüphesiz hüküm günü vakit olarak belirlenmiştir.

    18. Sûr'a üflendiği gün, bölük bölük Allah'a gelirsiniz.

    19. Gökyüzü açılır ve orada pek çok kapılar oluşur;

    20. Dağlar yürütülür, serap haline gelir.

    21. Şüphesiz, cehennem pusuda beklemektedir.

    22. Azgınların barınacağı yerdir (cehennem).

    23. (Azgınlar) orada çağlar boyu kalacaklar ,

    24. Orada bir serinlik ya da (susuzluk gideren) bir içecek tatmazlar,

    25. Kaynar su ve irin (tadarlar).

    26. Ancak (dünyada yaptıklarına) uygun karşılık olarak.

    27. Çünkü onlar hesap gününü (geleceğini) ummazlardı.

    28. Bizim âyetlerimizi yalanladıkça yalanlamışlardı.

    29. Biz ise her şeyi bir kitapta sayıp yazmışızdır.

    30. Tadın! Bundan sonra yalnızca azabınızı arttıracağız.

    31. Şüphesiz takvâ sahipleri için de başarı ödülü vardır.

    32. Bahçeler, bağlar,

    33. Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar,

    34. Ve içki dolu kâse(ler) .

    35. Onlar orada ne boş bir lâkırdı ne de yalan işitirler.

    36. Bunlar Rabbinin yeterli bir bağışı, mükâfatıdır.

    37. O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. O, rahmândır. O gün insanlar O'na karşı konuşmaya yetkili değillerdir.

    38. Ruh (Cebrail) ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahmân'ın izin verdiklerinden başkaları konuşmazlar; konuşan da doğruyu söyler.

    39. işte o, kesin olarak gelecek gündür. O halde dileyen Rabbine varan bir yol tutsun.

    40. Biz, yakın bir azap ile sizi uyardık. O gün kişi önceden yaptıklarına bakacak ve inkârcı kişi: "Keşke toprak olsaydım!" diyecektir.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 85.
    0
    77-el-MÜRSELÂT

    Mekke'de inmiştir. 50 (elli) âyettir. "Gönderilenler" anldıbına gelen "el-mürselât" kelimesi ile başladığı için sûre bu adı almıştır. Müfessirler, "gönderilenler"den maksadın, âlemin idaresi ile görevli bir kısım melekler veya rüzgârlar, yahut peygamberler, yahut da Kur'an âyetleri olabileceğini belirtmişlerdir.

    Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

    1. Yemin olsun, (iyiliklerle) birbiri peşinden gönderilenlere;

    2. Şiddetle eserek (zararlıları) savurup atanlara;

    3. (Hakikat ve hayırları) yaydıkça yayanlara;

    4. (Hak ile batılı) birbirinden iyice ayıranlara;

    5. Öğüt telkin edenlere;

    6. (Allah'a yönelenleri) arıtmak, (kötüleri) sakındırmak için.

    7. Bilin ki size vadolunan şey gerçekleşecek!

    8. Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman,

    9. Gökkubbe yarıldığı zaman,

    10. Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman ,

    11. Peygamberlerin (ümmetleri hakkında şahitlik) vakti tayin edildiği zaman (artık kıyamet kopmuştur).

    12. (Bu alâmetler) hangi vakte ertelenmiştir?

    13. Ayırım gününe.

    14. (Resûlüm!) Ayırım gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin!

    15. O gün (Peygamber'i ve ahireti) yalan sayanların vay haline!

    16. Biz, (bunlar gibi inkârcı olan) öncekileri helâk etmedik mi?

    17. Sonra arkadakileri de onların ardına takacağız.

    18. işte biz suçlulara böyle yaparız!

    19. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

    20. (Ey insanlar!) Biz sizi dayanıksız bir sudan yaratmadık mı?

    21. işte o suyu, sağlam bir yere yerleştirdik.

    22. Belli bir süreye kadar.

    23. Biz buna güç yetirmişizdir. Ve bizim gücümüz ne büyüktür!

    24. O gün (hakikatleri) yalan sayanların vayhaline!

    25. Biz, yeryüzünü toplanma yeri yapmadık mı?

    26. Dirilere ve ölülere .

    27. Yeryüzünde haşmetli dağlar yarattık, sizlere tatlı sular içirdik..

    28. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

    29. (inkârcılara o gün şöyle denilir:) yalan sayageldiğiniz azaba doğru gidin!

    30. Üç kola ayrılmış,bir gölgeğe gidin.

    31. Ki ne gölgelendiren ne de alevden koruyandır.

    32. O, saray gibi kocaman kıvılcım saçar.

    33. Her bir kıvılcım, sanki birer sarı deve gibidir.

    34. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

    35. Bu, (kâfirlerin) konuşamayacağı bir gündür.

    36. Onlara izin de verilmez ki (sözde) mazeretlerini beyan etsinler.

    37. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

    38. (O zaman şöyle denir:) Bu, ayırım günüdür. Sizi ve sizden öncekileri bir araya getirdik.

    39. (Azaptan kurtulmanız için) bir hileniz varsa, gösterin bana hilenizi!

    40. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

    41. Şüphesiz (o gün) takvâ sahipleri, gölgeliklerde ve pınar başlarında,

    42. Canlarının çektiği çeşit çeşit meyveler arasındadırlar.

    43. (Kendilerine:) "işlediklerinizin karşılığı olarak şimdi âfiyetle yeyin için" (denir).

    44. işte, biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.

    45. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

    46. (Ey inkârcılar!) Yeyiniz, (dünyadan) faydalanınız biraz! Gerçek şu ki, sizler suçlusunuz!

    47. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

    48. Onlar, kendilerine: "Allah'ın huzurunda eğilin!" denildiği vakit eğilmezler:

    49. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

    50. Onlar artık bundan (Kur'an'dan) sonra hangi söze inanacaklar.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 86.
    0
    76-el-iNSÂN

    Mekke'de veya Medine'de nâzil olduğuna dair rivayetler vardır; 31 (otuzbir) âyettir. Adını ilk âyetinde geçen "el-insân" kelimesinden almıştır. "Hel etâke", "ed-Dehr", "el-Ebrâr" ve "el-Emşâc" isimleri ile de anılır.

    Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

    1. insanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?

    2. Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden (erkek ve kadının dölünden) yarattık; onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık.

    3. Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. ister şükredici olsun ister nankör.

    4. Doğrusu biz, kâfirler için zincirler; demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.

    5. iyiler ise, kâfûr katılmış bir kadehten (cennet şarabı) içerler.

    6. (Bu,) Allah'ın has kullarının içtikleri ve akıttıkça akıttıkları bir pınardır.

    7. O kullar, şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak verdikleri sözü yerine getirirler.

    8. Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler.

    9. "Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz."

    10. "Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O'nun azabına uğramaktan) korkarız" (derler).

    11. işte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.

    12. Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve (cennetteki) ipekleri lütfeder.

    13. Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar; ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk.

    14. (Cennet ağaçlarının) gölgeleri, üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur.

    15. Yanlarında gümüşten kaplar ve billûr kupalar dolaştırılır.

    16. Gümüşten öyle kadehler ki onları istedikleri ölçüde tayin ve takdir etmişlerdir.

    17. Onlara orada bir kâseden içirilir ki (bu şarabın) karışımında zencefil vardır.

    18. (Bu şarap) orada bir pınardandır ki adına Selsebîl denir.

    19. O insanların etrafında öyle ölümsüz genç nedîmler dolaşır ki, onları gördüğünde, etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın.

    20. Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün.

    21. Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır; gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirir.

    22. (Onlara şöyle denir:) Bu, sizin için bir mükâfattır. Sizin gayretiniz karşılığını bulmuştur.

    23. (Resûlüm!) Kur'an'ı sana biz, evet biz indirdik.

    24. Artık Rabbinin hükmüne (boyun eğip) sabret; onlardan hiçbir günahkâra, yahut hiçbir nanköre boyun eğme.

    25.Sabah akşam Rabbinin ismini yâdet.

    26. Gecenin bir kısmında O'na secde et; gecenin uzun bir bölümünde de O'nu tesbih et.

    27. Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (ahireti) ihmal ediyorlar.

    28. Onları biz yarattık; onların yaratılışını sapasağlam yaptık. Dilediğimizde (kendilerini yok eder) yerlerine benzerlerıni getiririz.

    29. Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Aırtık dileyen Rabbine bir yol tutar.

    30. Sizler ancak Rabbinizin dilemesi (izin vermesi) sayesinde (bir şeyi) dileyebilirsiniz. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.

    31. O, dilediğini rahmetine dahil eder. Zalimlere gelince, onlar için elem verici bir azap hazırlamıştır.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 87.
    0
    90-el-BELED

    Mekke'de Kaf sûresinden sonra inmiştir. 20 (yirmi) âyettir. Adını, ilk âyette geçen, Mekke'yi anlatan ve "şehir" anldıbına gelen "beled" kelimesinden almaktadır. Bu sûrede insanın yaratılışından, onun bazı davranışlarından, insana verilen üstün vasıflardan, o vasıfları iyiye kullanmayanın kötü âkıbetinden, iyiye kullananların da mutlu geleceklerinden söz edilir.

    Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

    1. Andolsun bu beldeye ,

    2. Ki sen bu beldedesin ,

    3. Ve andolsun babaya ve ondan meydana gelen çocuğa,

    4. Biz, insanı ( yüzyüze geleceği nice ) zorluklar içinde yarattık.

    5. insan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

    6. " Pek çok mal harcadım " diyor.

    7. Kimse onu görmedi mi sanıyor?

    8. Biz ona iki göz vermedik mi?

    9. Bir dil ve iki dudak ,

    10. Ona iki yolu ( doğru ve eğriyi ) gösterdik .

    11. Fakat o, sarp yokuşu aşamadı.

    12. O sarp yokuş nedir bilir misin?

    13. Köle azat etmek,

    14. Veya açlık gününde yemek yedirmektir,

    15. Yakınlığı olan bir yetime.

    16. Veya hiçbir şeyi olmayan yoksula.

    17. Sonra iman edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirlerine acımayı öğütleyenlerden olmaktır.

    18. işte bunlar sağdakilerdir.

    19. Ayetlerimizi inkâr edenler ise işte onlar soldakilerdir,

    20. Cezaları, kapıları üzerlerine sımsıkı kapatılmış bir ateştir.
    ···
  13. 88.
    0
    61-es-SAFF

    Adını, müminlerin saf tutarak Allah yolunda savaştıklarını bildiren 4. âyetinden almıştır; Medine'de inmiştir; 14 (ondört) âyettir.

    Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

    1. Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah'ı tesbih eder. O, üstündür, hikmet sahibidir.

    2. Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?

    3. Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.

    4. Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever.

    5. Bir zaman Musa kavmine: Ey kavmim! Benim, Allah'ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni incitiyorsunuz? demişti. Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini saptırmıştı. Allah, fâsıklar topluluğunu doğru yola iletmez.

    6. Hatırla ki, Meryem oğlu isa: Ey israiloğulları! Ben size Allah'ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim, demişti. Fakat o, kendilerine açık deliller getirince: Bu apaçık bir büyüdür, dediler.

    7. islâm'a çağırıldığı halde Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir! Allah, zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez.

    8. Onlar ağızlarıyla Allah'ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır.

    9. Müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamberini hidayet ve hak ile gönderen O'dur.

    10. Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?

    11. Allah'a ve Resûlüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.

    12. işte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. işte en büyük kurtuluş budur.

    13. Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan yardım ve yakın bir fetih. Müminleri (bunlarla) müjdele.

    14. Ey iman edenler! Allah'ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu isa havârîlere: Allah'a (giden yolda) benim yardımcılarım kimdir? demişti. Havârîler de: Allah (yolunun) yardımcıları biziz, demişlerdi. israiloğullarından bir zümre inanmış, bir zümre de inkâr etmişti. Nihayet biz inananları, düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün geldiler.
    ···
  14. 89.
    0
    45-el-CÂSiYE

    Mekke'de inmiştir. 37 (otuzyedi) âyettir. Adını, 28. âyette geçen ve kıyamette diz üstü çökenleri anlatan "câsiye"den almıştır. Bu sûreye şerîat ve dehr sûresi de denilmiştir.

    Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

    1. Hâ. Mîm.

    2. Kitap, azîz ve hakîm olan Allah tarafından indirilmiştir.

    3. Şüphesiz göklerde ve yerde inananlar için birçok âyetler vardır.

    4. Sizin yaratılışınızda ve (Allah'ın) yeryüzünde yaydığı canlılarda, kesin olarak inanan bir toplum için ibret verici işaretler vardır.

    5. Gecenin ve gündüzün değişmesinde, Allah'ın gökten indirmiş olduğu rızıkta (yağmurda) ve ölümünden sonra yeri onunla diriltmesinde, rüzgârları değişik yönlerden estirmesinde, aklını kullanan toplum için dersler vardır.

    6. işte sana gerçek olarak okuduğumuz bunlar Allah'ın âyetleridir. Artık Allah'tan ve O'nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?

    7. Vay haline, her yalancı ve günahkâr kişinin!

    8. O, Allah'ın kendisine okunan âyetlerini işitir de sonra büyüklük taslayarak sanki hiç onları duymamış gibi (küfründe) direnir. işte onu acı bir azap ile müjdele!

    9. (O) âyetlerimizden bir şey öğrendiği zaman onlarla alay eder. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır!

    10. Ötelerinde de cehennem vardır. Kazandıkları şeyler de, Allah'ı bırakıp edindikleri dostlar da onlara hiçbir fayda vermez. Büyük azap onlaradır.

    11. işte bu Kur'an bir hidayettir. Rablerinin âyetlerini inkâr edenlere gelince, onlara en kötüsünden, elem verici bir azap vardır.

    12. Allah o (yüce) varlıktır ki, emri gereğince içinde gemilerin yüzmesi ve lütfedip verdiği rızkı aramanız için ve de şükredesiniz diye denizi size hazır hale getirmiştir.

    13. O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütfu olmak üzere) size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.

    14. iman edenlere söyle: Allah'ın (ceza) günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar. Çünkü Allah her toplumu, yaptığına göre cezalandıracaktır.

    15. Kim iyi iş yaparsa faydası kendinedir, kim de kötülük yaparsa zararı yine kendinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.

    16. Andolsun ki biz, israiloğullarına Kitap, hüküm ve peygamberlik verdik. Onları güzel rızıklarla besledik ve onları dünyalara üstün kıldık.

    17. Din konusunda onlara açık deliller verdik. Ama onlar kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.

    18. Sonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin isteklerine uyma.

    19. Çünkü onlar, Allah'a karşı sana hiçbir fayda vermezler. Doğrusu zalimler birbirlerinin dostlarıdır; Allah da takvâ sahiplerinin dostudur.

    20. Bu (Kur'an), insanlar için basiret nurları, kesin olarak inanan bir toplum için hidayet ve rahmettir.

    21. Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!

    22. Allah, gökleri ve yeri yerli yerince yaratmıştır. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez.

    23. Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız?

    24. Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar.

    25. Onlara açıkça âyetlerimiz okunduğu zaman: Doğru sözlü iseniz atalarımızı getirin, demelerinden başka delilleri yoktur.

    26. De ki: Allah sizi diriltir, sonra öldürür. Sonra sizi şüphe zütürmeyen kıyamet gününde biraraya toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler.

    27. Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kıyametin kopacağı gün var ya, işte o gün bâtıla sapanlar hüsrana uğrayacaklardır.

    28. O gün her ümmeti, diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağırılır, (onlara şöyle denilir:) "Bu gün, yaptıklarınızla cezalandırılacaksınız!"

    29. "Bu, yüzünüze karşı gerçeği söyleyen kitabımızdır. Çünkü biz, yaptıklarınızı kaydediyorduk."

    30. inanıp iyi işler yapanlara gelince, Rableri onları rahmetine kabul eder. işte apaçık kurtuluş budur.

    31. Ama inkâr edenlere gelince onlara: Âyetlerim size okunmuş, siz de büyüklenip suçlu bir toplum olmuştunuz, değil mi? denilir.

    32. "Allah'ın vâdi gerçektir, kıyamet gününde şüphe yoktur" dendiği zaman: Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz onun bir tahminden ibaret olduğunu sanıyoruz, (onun hakkında) kesin bir bilgi elde etmiş değiliz, demiştiniz.

    33. Yaptıklarının kötülükleri onlara görünmüş, alay edip durdukları şey onları kuşatmıştır.

    34. Denilir ki: Bu güne kavuşacağınızı unuttuğunuz gibi biz de bugün sizi unuturuz. Yeriniz ateştir, yardımcılarınız da yoktur!

    35. Bunun böyle olmasının sebebi şudur: Siz Allah'ın âyetlerini alaya aldınız, dünya hayatı sizi aldattı. Artık bugün ateşten çıkarılmayacaklardır ve onların (Allah'ı) hoşnut etmeleri de istenmeyecektir.

    36. Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.

    37. Göklerde ve yerde azamet yalnız O'nundur. O, azîzdir, hakîmdir.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 90.
    0
    38-SÂD

    Kamer sûresinden sonra Mekke'de inmiştir 88 (ciksensekiz) âyettir. ismini birinci âyette yer alan Sâd harfinden alır.

    Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

    1. Sâd. Öğüt veren Kur'an'a yemin ederim ki,

    2. Küfredenler, (iddia ettiklerinin) aksine, birgurur ve tefrika içindedirler.

    3. Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. O zaman feryat ettiler. Halbuki artık kurtulma zamanı değildi.

    4. Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve kâfirler: Bu pek yalancı bir sihirbazdır!

    5. Tanrıları, tek tanrı mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir! dediler.

    6. Onlardan ileri gelenler: Yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur.

    7. Son dinde de bunu işitmedik. Bu, ancak bir uydurmadır.

    8. Kur'an aramızdan muhafazid'e mi indirildi? diyerek kalkıp yürüdüler. Belki, bunlar Kur'an'ım hakkında şüphe içine düştüler. Hayır! Azabımı henüz tatmadılar.

    9. Yoksa azîz ve lütufkâr olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır!

    10. Yahut göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı onların elinde midir? Öyleyse (göklerin) yollarında yükselsinler (gö
    ···
  16. 91.
    0
    44-ed-DUHÂN

    Mekke'de inen bu sûre 59 (ellidokuz) âyettir. Adını, onuncu âyette geçen ve duman manasına gelen "duhan" kelimesinden almıştır.

    Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

    1. Hâ. Mîm.

    2. Apaçık olan Kitab'a andolsun ki,

    3. Biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyızdır.

    4. Her hikmetli işe o gecede hükmedilir.

    5. (Yani)katımızdan (verilen her) emir. Çünkü biz, peygamberler göndermekteyiz.

    6. Senin Rabb'inin acıması gereği olarak (gönderdiyimiz elçilere o gece emirlerimizi bir bir açıklar, vahiylerimizi bildiririz) .Doğrusu o işitendir ,bilendir.

    7. Eğer kesin olarak inanıyorsanız (bilin ki Allah), göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.

    8. O'ndan başka ilâh yoktur. (Her şeyi O) diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.

    9. Fakat onlar, şüphe içinde eğlenip duruyorlar.

    10. Şimdi sen, göğün, açık bir duman çıkaracağı günü gözetle.

    11. Duman insanları bürüyecektir. Bu, elem verici bir azaptır.

    12. (işte o zaman insanlar:) Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Doğrusu biz artık inanıyoruz (derler).

    13. Nerede onlarda öğüt almak? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir elçi gelmişti.

    14. Sonra ondan yüz çevirdiler ve: Bu, öğretilmiş bir deli! dediler.

    15. Biz azabı birazcık kaldıracağız, ama siz yine (eski halinize) döneceksiniz.

    16. Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, kesinlikle intikamımızı alırız.

    17. Andolsun, kendilerinden önce biz, Firavun'un kavmini de imtihan etmiştik. Onlara şerefli bir elçi geldi.(Şöyle diyerek)

    18. "Allah'ın kulları! Bana gelin! Çünkü ben size (gönderilmiş) güvenilir bir resûlüm"

    19. Allah'a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil getiriyorum.

    20. Ben, beni taşlamanızdan, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a sığındım.

    21. Eğer bana inanmazsanız, hiç değilse yanımdan uzaklaşın.

    22. Bunun üzerine Musa: Bunlar suç işleyen bir toplumdur, diye Rabbine arzetti.

    23. Allah, O halde kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü takip edileceksiniz, buyurdu.

    24. Denizi açık halde bırak. Çünkü onlar boğulacak bir ordudur.

    25. Onlar geride nice şeyler bıraktılar; bahçeler, çeimeler,

    26. Ekinler, güzel konaklar,

    27. Ve zevkü sefa sürdükleri nice nimetler!

    28. işte böylece biz de onları başka bir topluma miras bıraktık.

    29. Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.

    30. Andolsun biz, israiloğullarını o alçaltıcı azaptan kurtardık.

    31. Yani Firavun'dan. Çünkü o bir zorba idi, aşırı gidenlerdendi.

    32. Andolsun biz israiloğullarına, bilerek, (kendi zamanlarında) âlemlerin üstünde bir imtiyaz verdik.

    33. Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan işaretler verdik.

    34. Onlar (müşrikler) diyorlar ki:

    35. "ilk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz diriltilecek değiliz."

    36. " Doğru söylüyorsanız, atalarımızı getirin."

    37. Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba' kavmi ile onlardan öncekiler mi? Onları yok ettik, çünkü onlar suçlu idiler.

    38. Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.

    39. Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.

    40. Şüphesiz (hakkı bâtıldan ayıran) hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı gündür.

    41. O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz, kendilerine yardım da edilmez.

    42. Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz O, üstündür, merhametlidir.

    43. Şüphesiz zakkum ağacı,

    44. Günahkârların yemeğidir.

    45. O, karınlarda maden eriyiği kaynar.

    46. Sıcak suyun kaynaması gibi .

    47. (Allah zebânilere emreder): Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin!

    48. Sonra başına azap olarak kaynar su dökün!

    49. (Ve deyin ki:) Tat bakalım. Hani sen kendince üstündün, şerefliydin!

    50. işte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir.

    51. Müttakîler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar.

    52. Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.

    53. ince ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.

    54. işte böyle. Bunun yanısıra biz onları, iri gözlü hûrilerle evlendiririz.

    55. Orada, güven içinde (canlarının çektiği) her meyveyi isterler.

    56. ilk tattıkları ölüm dışında, orada artık ölüm tatmazlar. Ve Allah onları cehennem azabından korumuştur (sürekli hayata kavuşmuşlardır).

    57. (Bunlar) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir). işte büyük kurtuluş budur.

    58. Biz onu (Kur'an'ı), öğüt alalar diye senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık.

    59. (Yine de inanmayanların başlarına gelecekleri) bekle; onlar da beklemektedirler.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 92.
    0
    64. Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O'na ibadet edin. işte bu, doğru yoldur.

    65. Ama aralarından çıkan guruplar, bir ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin haline!

    66. Onlar farkında değillerken kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?

    67. O gün, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar (bile) birbirlerine düşman kesilirler.

    68. Ey kullarım! Bugün size korku yoktur. Sizler üzülmeyeceksiniz de.

    69. Onlar âyetlerimize inanan ve müslüman olan (kullarım)idiler.

    70. Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete giriniz!

    71. Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve siz, orada ebedî kalacaksınız.

    72. "işte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur."

    73. " Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz" denilir.

    74. Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklar.

    75. Azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde kurtuluştan ümit kesmişlerdir.

    76. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zalim kimselerdir.

    77. Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin! diye seslenirler. Mâlik de: Siz böyle kalacaksınız! der.

    78. Andolsun biz size hakkı getirdik, fakat çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.

    79. Yoksa (müşrikler) bir işe kesin karar mı verdiler? Doğrusu biz de kararlıyız!

    80. Yoksa onlar, bizim kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, öyle değil; yanlarındaki elçilerimiz (hafaza melekleri de) yazmaktadırlar.

    81. De ki : Eğer Rahmân'ın bir çocuğu olsaydı, elbette ben (ona) kulluk edenlerin ilki olurdum!

    82. Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın da Rabbi olan Allah onların vasıflandırmalarından yücedir, münezzehtir.

    83. Sen bırak onları, kendilerine söz verilen günlerine kavuşuncaya kadar bâtıla dalsınlar, oynaya dursunlar.

    84. Gökteki ilâh da, yerdeki ilâh da O'dur. O, hakîmdir, her şeyi bilendir.

    85. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü kendisine ait olan Allah ne yücedir! Kıyamet saatini bilmek de O'na mahsustur. Siz O'na döndürüleceksiniz.

    86. Allah'ı bırakıp da taptıkları putlar, şefâat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler bunun dışındadır.

    87. Andolsun onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette "Allah" derler. O halde nasıl (Allah'a kulluktan) çeviriliyorlar?

    88. (Resûlullah'ın:) "Yâ Rabbi! Bunlar, iman etmeyen bir kavimdir" demesini de( Allah biliyor)

    89. Şimdilik sen onlardan yüz çevir ve size selam olsun de. Yakında bilecekler! buyurdu.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 93.
    0
    43-ez-ZUHRUF

    Zuhruf, altın ve mücevher anldıbına gelir. Sûrede bunlardan söz edildiği ve Allah'ın insana sahip olduğu altın ve mücevherle değil, inanç ve davranışlarına göre değer verdiği anlatıldığı için sûre bu adla anılmıştır. Mekke'de inmiştir ve 89 (ciksendokuz) âyettir.

    Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

    1. Hâ. Mîm.

    2. Apaçık Kitab'a andolsun ki ,

    3. Biz, anlayıp düşünmeniz için onu Arapça bir Kur'an kıldık.

    4. O, katımızda bulunan Ana Kitap'ta (levh-i mahfuzda) mevcut, yüce ve hikmetle dolu bir kitaptır.

    5. Siz, haddi aşan kimseler oldunuz diye, sizi Kur'an'la uyarmaktan vaz mı geçelim?

    6. Daha önceki milletlere nice peygamberler göndermiştik.

    7. Onlar, kendilerine gelen her peygamberi mutlaka alaya alırlardı.

    8. Biz bunlardan daha zorba olanları da helâk ettik. Nitekim öncekilerde örneği geçmiştir.

    9. Andolsun ki, onlara gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan; "Onları şüphesiz güçlü olan, her şeyi bilen Allah yarattı" derler.

    10. O, size yeri beşik kılmış ve doğru gidesiniz diye yeryüzünde size yollar yaratmıştır.

    11. Gökten bir ölçüye göre suyu indiren O'dur. Biz onunla (kupkuru), ölü memlekete hayat veririz. işte siz de böylece (mezarlarınızdan) çıkarılacaksınız.

    12. Bütün çiftleri O yaratmıştır. Ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar vâr etti.

    13. Ki,böylece onların sırtına binip üzerlerine yerleşince, Rabbinizin ni'metini anarak: Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik, diyesiniz.

    14. Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz (demelisiniz).

    15. Ama onlar, kullarından bir kısmını, O'nun bir cüzü kıldılar. Gerçekten insan apaçık bir nankördür.

    16. Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğulları size mi ayırdı?!

    17. Onlardan biri, Rahmân'a isnat ettiği kız çocuğuyla müjdelenince, hiddetlenerek yüzü simsiyah kesilir.

    18. Süs içinde yetiştirilip savaş edemeyecek olanı mı istemiyorlar? (Onları Allah'ın parçası mı sayıyorlar?)

    19. Onlar, Rahmân'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba meleklerin yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.

    20. Ve dediler ki: Rahmân dileseydi biz onlara tapmazdık. Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.

    21. Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar?

    22. Hayır! "Sadece, biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz" derler.

    23. Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi.

    24. Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz (din)den daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız)? deyince, dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz.

    25. Biz de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?

    26. Bir zaman ibrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin taptıklarınızdan uzağım.

    27. Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir.

    28. Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, insanlar (onun dinine) dönsünler.

    29. Doğrusu bunları da atalarını da kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.

    30. Fakat kendilerine hak gelince: Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz, dediler.

    31. Ve dediler ki: Bu Kur'an iki şehirden bir büyük adama indirilse olmaz mıydı?

    32. Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.

    33. Şayet insanların küfürde birleşmiş bir tek ümmet olması (tehlikesi) bulunmasaydı, Rahmân'ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık.

    34. Evlerinin kapılarını ve üzerine yaslanacakları koltukları da (hep gümüşten yapardık).

    35. Ve onları zinetlere boğardık. Bütün bunlar sadece dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret ise, Rabbinin katında, Allah'ın azabından sakınıp rahmetine sığınanlara mahsustur.

    36. Kim Rahmân'ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz.

    37. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.

    38. O şeytan dostu kimse, en sonunda bize gelince arkadaşına: Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı, ne kötü arkadaşmışsın! der.

    39. Zulmettiğiniz için bugün (nedâmet) size hiçbir fayda vermeyecektir. Çünkü siz, azapta ortaksınız.

    40. (Resûlüm!) Sağırlara sen mi işittireceksin; yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi ileteceksin?

    41. Biz seni onlardan alıp zütürsek de yine onlardan intikam alırız.

    42. Yahut onlara vâdettiğimiz azabı, sana gösteririz. Çünkü bizim onlara gücümüz yeter.

    43. Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen, dosdoğru yoldasın.

    44. Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. ileride ondan sorumlu tutulacaksınız.

    45. Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize (ümmetlerine) sor! Rahmân'dan başka tapılacak tanrılar (edinin diye) emretmiş miyiz?

    46. Andolsun biz Musa'yı âyetlerimizle Firavun'a ve onun ileri gelen adamlarına göndermiştik de Musa: Ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim, demişti.

    47. Onlara âyetlerimizi getirince, bunlara gülüvermişlerdi.

    48. Onlara gösterdiğimiz her bir âyet (mucize) diğerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye onları azaba uğrattık.

    49. Bunun üzerine dediler ki: Ey büyücü! Sana verdiği ahde göre bizim için Rabbine dua et; çünkü biz artık doğru yola gireceğiz.

    50. Fakat biz onlardan azabı kaldırınca, sözlerinden dönüverdiler.

    51. Firavun kavmine seslendi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Mısır mülkü ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hâla görmüyor musunuz?"

    52. "Yoksa ben, kendisi zayıf ve neredeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha hayırlı değil miyim?"

    53. "Ona altın bilezikler verilmeli veya yanında ona yardımcı melekler gelmeli değil miydi?"

    54. Firavun kavmini aldattı; onlar da kendisine boyun eğdiler. Onlar yoldan çıkmış bir kavimdir.

    55. Böylece bizi öfkelendirince onlardan intikam aldık, hepsini suda boğduk.

    56. Onları, sonradan gelenlerin geçmişi ve bir ibret örneği kıldık.

    57. Meryem oğlu isa, bir misal olarak anlatılınca senin kavmin hemen bağrışmaya başladılar.

    58. Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu? dediler. Bunu sana ancak tartışmak için söylediler. Doğrusu onlar kavgacı bir toplumdur.

    59. O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve israiloğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.

    60. Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık.

    61. Şüphesiz ki o (isa), kıyametin (ne zaman kopacağının) bilgisidir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana uyun; çünkü bu, dosdoğru yoldur.

    62. Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.

    63. isa, açık delillerle geldiği zaman demişti ki: Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Öyleyse Allah'tan korkun ve bana itaat edin.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 94.
    0
    150. Yoksa biz melekleri onların gözü önünde kız olarak mı yarattık?

    151. Dikkat edin, kesinlikle yalan uydurup söylüyorlar ki;

    152. "Allah doğurdu" diyorlar. Onlar şüphesiz yalancıdırlar.

    153. Allah, kızları oğullara tercih mi etmiş!

    154. Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz?

    155. Hiç düşünmüyor musunuz?

    156. Yoksa sizin açık bir deliliniz mi var?

    157. Doğru sözlülerden iseniz, kitabınızı getirin!

    158. Allah ile cinler arasında da bir soy birliği uydurdular. Andolsun, cinler de kendilerinin hesap yerine zütürüleceklerini bilirler.

    159. Allah, onların isnat edegeldiklerinden yücedir, münezzehtir.

    160. Allah'ın ihlâsa erdirilmiş kulları müstesnadır (onlar azap görmeyeceklerdir).

    161. Sizler ve taptığınız şeyler!

    162. Hiçbiriniz, Allah'a karşı azdırıp saptıramazsınız.

    163. Cehenneme girecek kimseden başkasını.

    164. "(Melekler şöyle derler:) Bizim her birimiz için, bilinen bir makam vardır."

    165. " Şüphesiz biz, orada sıra sıra dururuz."

    166. "Ve şüphesiz Allah'ı tesbih ederiz."

    167. "Putperestler şöyle diyorlardı".

    168. "Eğer öncekilere verilenlerden bizde de bir kitap olsaydı",

    169. "Mu
    ···
  20. 95.
    0
    42-eş-ŞÛRÂ

    Mekke'de nâzil olan bu sûre 53 (elliüç) âyettir. Yalnız 23 - 26. âyetleri Medine'de inmiştir. Adını 38. âyette geçen ve müslümanların, işlerini aralarında danışma ile yapmalarının gereğini bildiren Şurâ kelimesinden almıştır.

    Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

    1. Hâ. Mîm.

    2. Ayn. Sîn. Kaf.

    3. Azîz ve hakîm olan Allah, sana ve senden öncekilere işte böyle vahyeder.

    4. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. O yücedir, uludur.

    5. Neredeyse yukarılarından gökler çatlayacak! Melekler de Rablerini hamd ile tesbih ediyorlar ve yerdekiler için mağfiret diliyorlar. iyi bilin ki Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

    6. Allah'tan başka dostlar edinenleri Allah daima gözetlemektedir. Sen onlara vekil değilsin.

    7. Şehirlerin anası (olan Mekke'de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kur'an vahyettik. (insanların) bir bölümü cennette, bir bölümü de çılgın alevli cehennemdedir.

    8. Allah dileseydi onları bir tek millet yapardı. Fakat O, dilediğini rahmetine kavuşturur; zalimlerin ise hiçbir dostu ve yardımcısı yoktur.

    9. Yoksa onlar Allah'tan başka dostlar mı edindiler? Halbuki dost yalnız Allah'tır. O ölüleri diriltir, her şeye kadirdir.

    10. Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah'a mahsustur. işte, bu Allah, benim Rabbimdir. O'na dayandım ve O'na yönelirim.

    11. O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.

    12. Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. Dilediğine rızkı bol verir, dilediğinden de kısar. O, her şeyi bilendir.

    13. "Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, ibrahim'e, Musa'ya ve isa'ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı. Fakat kendilerini çağırdığın bu (din), Allah'a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine (peygamber) seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.

    14. Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye kadar Rabbinden bir (erteleme) sözü geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlardan sonra kitaba vâris kılınanlar da onun hakkında derin bir şüphe içindedirler.

    15. işte onun için sen (tevhide) dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah'ın indirdiği Kitab'a inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir. Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de O'nadır. (Âyette Hz. Peygamber in insanları davet edeceği prensipler açıklanırken, uyacağı esaslar da beyan edilmiştir. Buna göre davete devam edilecek, inanma yanların teklifve ısrarları dinlenmeyecektir.)

    16. Daveti kabul edildikten sonra, Allah hakkında tartışmaya girenlerin delilleri, Rableri katında boştur. Onlar için bir gazap, yine onlar için çetin bir azap vardır.

    17. Kitab'ı ve mizanı hak olarak indiren Allah'tır. Ne biliyorsun, belki de kıyamet saati yakındır!

    18. Ona inanmayanlar, onun çabuk kopmasını isterler. inananlar ise ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. iyi bilin ki, kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler.

    19. Allah kullarına lütufkârdır, dilediğini rızıklandırır. O kuvvetlidir, güçlüdür.

    20. Kim ahiret kazancını istiyorsa, onun kazancını arttırırız. Kim de dünya kârını istiyorsa ona da dünyadan bir şeyler veririz. Fakat onun ahirette bir nasibi olmaz.

    21. Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var? Eğer erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimlere can yakıcı bir azap vardır.

    22. Yaptıkları şeyler başlarına gelirken zalimlerin, korkudan titrediklerini göreceksin. iman edip iyi işler yapanlar da cennet bahçelerindedirler. Rablerinin yanında onlara diledikleri her şey vardır. işte büyük lütuf budur.

    23. işte Allah'ın, iman eden ve iyi işler yapan kullarına müjdelediği nimet budur. Deki: Ben buna karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum. Kim bir iyilik işlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Şüphesiz Allah bağışlayan, şükrün karşılığını verendir.

    24. Yoksa onlar, (senin için) Allah'a karşı yalan uydurdu mu derler? Allah dilerse senin kalbini de mühürler. Ve Allah bâtılı yok eder; sözleriyle hakkı ortaya koyar. Şüphesiz O, kalplerde olanları bilendir.

    25. O, kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.

    26. Allah, iman edip iyi işler yapanların tevbesini kabul eder, lütfundan onlara, fazlasını verir. Kâfirlere gelince, onlara da çetin bir azap vardır.

    27. Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde azarlardı. Fakat O, (rızkı) dilediği ölçüde indirir. Çünkü O, kullarının haberini alandır, onları görendir.

    28. O, (insanlar) umutlarını kestikten sonra, yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, hakiki dosttur, övülmeye lâyık olandır.

    29. Gökleri, yeri ve bunların içine yayıp ürettiği canlıları yaratması da O'nun delillerindendir. O dilediği zaman bunları biraraya toplamaya da kadirdir.

    30. Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.

    31. Yeryüzünde (O'nu) âciz bırakamazsınız. Allah'tan başka bir dostunuz ve bir yardımcınız da yoktur.

    32. Denizde dağlar gibi akıp gidenler (gemiler) de O'nun (varlığının) delillerindendir.

    33. Dilerse O, rüzgârı durdurur,da onun (denizin) üstünde kalakalırlar. Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.

    34. Yahut yaptıkları yüzünden onları helâk eder. Birçoğunu da affeder (kurtarır).

    35. Böylece âyetlerimiz üzerinde tartışanlar, kendilerine kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.

    36. Size verilen şey, yalnızca dünya hayatının geçimliğidir. Allah'ın yanında bulunanlar ise daha iyi ve daha süreklidir. Bu mükâfat iman edenler ve Rablerine dayanıp güvenenler içindir.

    37. Onlar, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.

    38. Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.

    39. Bir haksızlığa uğradıkları zaman, yardımlaşırlar.

    40. Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.

    41. Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, artık onlara yapılacak bir şey yoktur.

    42. Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ceza vardır. işte acıklı azap bunlaradır.

    43. Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.

    44. Allah kimi saptırırsa, bundan sonra artık onun hiçbir dostu yoktur. Azabı gördüklerinde zalimlerin: Dönecek bir yol var mı? dediklerini görürsün.

    45. Ateşe arz olunurlarken onların, zilletten başlarını öne eğerek göz ucuyla gizli gizli baktıklarını göreceksin. inananlar da: işte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır, diyecekler. Kesinlikle biliniz ki, zalimler, sürekli bir azap içindedirler.

    46. Onların Allah'tan başka kendilerine yardım edecek hiçbir dostları yoktur. Allah kimi saptırırsa artık onun kurtuluşa çıkan bir yolu yoktur.

    47. Allah'tan, geri çevrilmesi imkânsız bir gün gelmezden önce, Rabbinize uyun. Çünkü o gün, hiçbiriniz sığınacak yer bulamazsınız, itiraz da edemezsiniz.

    48. Eğer yüz çevirirlerse, bilesin ki biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen sadece duyurmaktır. Biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinir. Ama elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir kötülük gelirse, işte o zaman insan pek nankördür!

    49. Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları bahşeder.

    50. Yahut onları, hem erkek hem de kız çocukları olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır kılar. O, her şeyi bilendir, her şeye gücü yetendir.

    51. Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîmdir.

    52. işte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.

    53. (O yol) göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın yoludur. Dikkat edin, bütün işler sonunda Allah'a döner.
    Tümünü Göster
    ···