-1
bir zamanlar, bütün dünya insanı gibi Mekke halkı da cehaletin zifiri karanlığında, gaflet uykusuna dalmıştı. Kâbe’nin içini dışını 360 kadar cansız putla doldurmuş; o putlara tapıyor, onlardan medet umuyorlardı. iç dünyalarında şefkat, sadakat, fedakârlık gibi hiçbir erdem yoktu ve zulüm her yerde kol geziyordu. Gönlü boş, kafası boş, gece ve gündüzü boş insanlardı. Nereden geldiklerini, dünyadaki görevlerinin ne olduğunu ve nereye gideceklerini bilmeyen zavallı yığınlardı.
işte böyle bir zamanda Cenâb-ı Hakkın rahmeti tecelli etti. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimize (a.s.m.) bir Ramazan günü Hira Dağında Cebrail (a.s.) geldi ve vahiy süreci başladı. insanlığın büyük bir kısmı onunla aydınlandı, gaflet perdeleri yırtıldı. Her türlü put, gönül dünyalarında paramparça oldu. Büyük insanlık olan islâmiyet’le Cennet evine girdiler. Kederleri bitti, yerine iki dünyalı bir huzur ve mutluluk geldi.
Evet, Peygamber Efendimiz Hira’daki Nur Mağarasında kulluk şerbetini doyasıya içerken, insanlığın bu kara cehaleti kendisini fevkalâde üzüyordu. Belki kurtuluş yollarını düşünüyor, dualar ediyordu.
Tam o esnada Cebrail (a.s.) buyurdu ve “Oku” dedi. Titrek bir sesle, “Ben okumak bilmem” dedi Peygamber Efendimiz. Melek onu kucaklayıp takati kesilinceye kadar sıktı ve aynı tatlı sesle, “Oku!” dedi. Yine “Ben okumak bilmem.” diye cevap verdi. Melek aynı şekilde onu tepeden aşağıya tekrar sıktıktan sonra “Oku!” dedi. Üçüncü defasında “Ne okuyayım?” deyince, melek, “Yaradan olan Rabbinin adına oku…” dedi ve ikra Sûresinin ilk beş ayetini vahyetti. Efendimiz de o ayetleri tekrarladı.
Peygamber Efendimiz bu olayı şöyle anlatıyor:
O döndü gitti. Ben uykudan uyanır gibi oldum. Sanki kalbime bir kitap yazılmıştı. Mağaradan çıkıp dağın ortasına geldiğim zaman gökten şöyle bir ses geldi:
“Yâ muhafazid, sen Allah’ın Resulüsün, ben Cebrail’im…”
Böylece Kur’ân’ın ilk beş ayeti inmiş oldu. Orada “ikra!” yani “Oku!” diyordu. “Kâinat kitabını Rabbinin adına satır satır oku! içindeki olayları Onun adına tahlil et! Mânâlarını öğren!” buyuruyordu.
“ikra!” aynı zamanda “Topla!” mânâsına da gelir. Yani, insanlar Allah’ın mülkünü putlara dağıttılar. Sahte güç odaklarına taksim ettiler. Sen Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur, diyerek, “Yaradan Rabbinin adına topla”, onları Rabbine ver.
Artık 23 yıl sürecek olan vahiy süresi böylece başlamış oldu ve bu zaman zarfında Kur’ân-ı Kerim ayet ayet tamamlandı.
Ayetler ilk inmeye başladığında, Peygamber Efendimizden yakın çevresini, aşiretini uyarması isteniyordu. Sonra tebliğ dalga dalga dünyaya yayıldı.
Vahiy, “Cenâb-ı Hakkın Peygambere şer’î bir hükmü bildirmesidir ve onun kalbine ilkâsıdır.” şeklinde tarif edilir. Vahiy sesle olduğu gibi, sözle, işaretle, remizle ve yazıyla da olur.
Şuarâ Sûresinde “O âlemlerin Rabbinin indirmesidir, sakındırıcılardan olasın diye Ruhu’l-Emin onu senin kalbine açık bir Arapça dil ile indirmiştir.” buyuruluyor. Bu ayetten anlıyoruz ki, vahiy, Cebrail (a.s.) vasıtasıyla doğrudan doğruya Peygamber Efendimizin kalbine indirilmiştir.
Peygamber Efendimiz bazen onun sesini işitir, bazen de insan suretine bürünmüş vaziyette onunla görüşür, vahyi ondan alırdı.
Şurâ Sûresinde ise vahyin keyfiyeti hakkında şöyle buyruluyor: “Vahiy ile veya perde arkasından, yahut elçi gönderip ona kendi izniyle dilediği şeyi vahyetmesinden başka bir suretle Allah’ın konuşması hiçbir insana müyesser olmaz. Yüce olan Hakîm Odur.”
Tümünü Göster