-
51.
08- Yıldızlar şeytanlara atış tanesi mi?
Mülk-5. Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.
Kandille kastedilen yıldız. Ama sanki yıldızın ne olduğu bilinmiyor.
Üstelik koca yıldız, belki de dünyanın 30-40 misli büyüklüğünde ama ayette şeytanlara atış tanesi olarak yapıldığını söylüyor. -
52.
-1Bu ayetlerde konuşan kim:
TEVBE SÛRESi
(30) Yahudiler, "Üzeyr Allah'ın oğludur" dediler. Hırıstiyanlar ise, "isa Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkar etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. allah onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!
MÜNÂFiKÛN SÛRESi
(4) Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kereste gibidirler. Her kuvvetli sesi kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar!
Burada allah onları kahr etsin diyen kim? -
53.
0rezerve kuran meali alip soledigin yerlerin altini cizicem
-
54.
-1Arşı su üzerindedir. (Hud-7)
Arşı taşıyan ve çevresinde tespih eden melekler vardır. (Zümer-75, Mümin-7)
Melekler 8 adettir. (Hakka-17)
Melekler iki üç ve dört kanatlıdır. (Fatır-1)
Bunlar Kuran Ayetleri. Şimdi benim anlamadığım yönler var; Allah'ın bir arşı var, bu arş su üzerinde ve bunu da taşıyan 8 adet Melek varsa, arşı taşıyan 8 adet Meleğin, arş su üzerinde olduğundan, suyun içinde olmaları gerekmez mi?
Peki bunlar suyun içinde ise neden 2,3 ve dört kanatlılar?
Hem koskoca Allah'ın arşını sadece 8 tanecik Melek nasıl taşıyabiliyor?
Bu kadar hafif veya küçük mü?
Peki Arş zaten su üzerinde ise, suyun kaldırma kuvveti zaten var, o halde neden Melekler suya girip arşı taşıyorlar?
Peki Arş, suyun üzerinde de, su neyin üzerinde?
Dökülmez mi?
Peki Allah hep Arş'ın üzerinde mi idi? Yoksa sonradan mı oraya geldi?
Eğer hep Arş'ın üzerindeydi ise, arş da suyun üzerinde olduğuna göre,
suyun da ezeliyetten beri var olması gerekmez mi?
Ya melekler? Onlar hep arşı taşıyordular ise, ezeliyetten beri hep var olmaları gerekmezmiydi?
Arş'ı ve Melekleri sonradan yarattı ise, daha önce nerede duruyordu?
Sonra koskoca Allah, neden kendini Meleklere taşıtıyor ki? Kendi kendine duramıyor mu? -
55.
0Bilimsel felsefeden çekiyosun... Ayıp züt
-
56.
0lan boşuna mı yazdık o kadar yazıyı
-
57.
-1bu başlığı uplamak hepimizin üzerine farz.
-
58.
+1@1 copy paste
ayetlerin böyle olmadığını ufak kelime oyunlarıyla inanmak istemeyişine dayanak aradığını hepimiz biliyoruz. gel sen de iman et korkma eğer hakkıyla tövbe edersen günahlarına reset atmış olursun -
59.
-2@50 ayet cımbızlıyorsundan başka bir bahane gördüm şuku panpa.
- 60.
-
61.
+1 -1dostum tüm entrylerini üşenmeyip tek tek eksiledim. rezervemi alıyorum, bundan sonrakileride eksileyeceğim.
senin o kıt beyninin okuyupta algılayamadığı ayetleri, sana burda açıklama gereği duymuyorum. çünkü açıklasamda anlamak istemeyeceksin, böyle diyonda, burası böyle diyeceksin. yazdıklarımı zütünden anlayacaksın. çünkü tartıştığım ateistlerin çoğu öyle, yazdığımı bile anlamıyor *
@36 ya kulak ver. Ayrıca niye bu kadar kin besliyorsun anlamış değilim, oysa ki sen ve senin gibiler, dinimizin 'sözde' kötü yaklaşımını reddetdiği için iyi olmayı savunanlar değil misiniz? Madem iyi olmak için bir yaratıcıya, dine ihtiyaç yok diye kıvranıyorsun, niye halen zamanını burada geçiriyorsun? git biraz yardım et, sözünde dur.
"benim inancım bana, senin inançsızlığın sana" -
62.
0@53 keşke eksileyeceğine açıklasaydın panpa neyse canın sağolsun.
-
63.
-1salaklar kur-an ı kerim de yazanları siz açıklayamazsınız boşuna uğraşmayın o yazıları dünyada sayılı kişiler açıklayabilir dininizi zedelemeyin
-
64.
0inanmamanın verdiği yürek sızısını destekçi bulmaya çalışarak gideremezsin kardeşim. bu konuda kendinle başbaşasın
-
65.
-1@56 nasıl bi yaratıcı tüm kullarına ona inanmalarını emreden ama aynı zamanda sadece birkaçı tarafından anlamı açıklanabilen bi kitap gönderir peki
-
66.
0adam haklı beyler
-
67.
0reserve
-
68.
+1evet byler bu arkadaşa cevap vereceğim demiştim. şimdi netten bilgi öğrenmek güzel bir şey. faydalı bir olay. ancak bu bilgiyi öğrenirken, özellikle din ile ilgili bir bilgiyi öğrenirken cevabı verilmiş mi verilmemiş mi gerçekten bir bakmak gerekir.bu aarkadaşın tek amacı ortalığı karıştırmak.ama kendi rezilliğiyle baş başa bırakıyorum bunu :D hee şunu da söyleyeyim. yabancı ateist arkadaşlarım var, sizin bu çaresizliğinize ve özenti ateizminize popolarıyla ahahaha diyorlar.biz yabancı ateistlerle bilimsel konular üzerinden tartışırken burdaki ateistlerin çelişki buldum diyip sevinmeleri bana çooook basit ve çocukça geliyor :DTümünü Göster
cevaplaarrrr :Şer-kötülük Allah’tan mı gelir?
Bu konuda eleştiri yapılmaya çalışılan Nisa Suresindeki iki ayettir. ilk başta bu ayetlere bakalım:
Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile. Onlara bir iyilik dokunsa: "Bu, Allah'tandır" derler; onlara bir kötülük dokunsa: "Bu sendendir" derler. De ki: "Tümü Allah'tandır." Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiç bir sözü anlamaya çalışmıyorlar? Sana iyilikten her ne gelirse Allah'tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şahid olarak Allah yeter. (4 Nisa Suresi, 78/79)
78. ayette tümü Allah katındandır derken, 79. ayete ise kötülüklerin kendinden olduğu bildirilmektedir. Bu iki mealde mana aynı gibi gözükürken, orijinal arapçasında birbirinden farklı olarak geçen bir kelime vardır. 78. ayete tümü Allah’tandır derken burada Arapça “ indi” (عند) (tarafından) kelimesi geçer. Fakat 79 ayette bu kelime geçmez. Bu kelime önemli bir anlam farkı ortaya çıkartır. Her şey Allah tarafından (indi Allah) dır. Her şey sonuçta Allah’ın dilemesi ve takdiriyledir. Başlara gelen kötülükler ise kendi elleriyle kazanılması sonucundadır.Örneğin bir insan elini ateşe soksa eli yanar. Elinin yanması Allah’ın yarattığı kanunlar gereğidir. Fakat elini yakan buna elini sokandır. Sorumluluk elini sokan insandandır ama onun elini yakan bu doğa kanunlarını yaratan Allah’tır.
Kuran’da güneşin suyu içinde battığı iddiası mı vardır?
Kehf suresi 86. ayetindeki “onu kara çamurlu bir gözede batmakta ( garabe) (مغرب) buldu,” ifadesinden yola çıkarak Kuran’da güneşin suyun içine battığını söylendiği iddia edilmektedir. Yine bu ayetlerdeki ifadenin dünyanın düz olduğu sonucunu çıkartmaktadırlar. Oysa diğer tüm iddialar gibi bunlar da doğru olmayan iddialardır.
Bu eleştirilerdeki en büyük hata kelimelerin anlamlarını kavrayamamak ve anlayış ekgibliğinden kaynaklanıyor. Bu gösterdiğiniz ayette iki yerde geçen ve türkçeye “batmak” olarak çevrilmiş iki kelime var. Bunlara bir daha bakalım:
Sonunda güneşin battığı ( mağrib) (مغرب) yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta ( Garabe) (غرب) buldu, yanında bir kavim gördü. (18 Kefh Suresi, 86)
Yukarıdaki ayette güneşin suyun içine batıyormuş gibi bir ifade olduğunu iddia ediliyor. Şimdi “güneşin batması” ile, “bir şeyin suda batması” türkçede aynı kelime olabilir, fakat bu kelimeler arapçada ayrı kelimelerdir. Bu farkı bilmemesi veya karmaşadan yararlanmak istemesi bu son derece yanlış iddiada bulunmasına neden oluyor.
Güneşin batması “Garebe” fiiliyle ifade edilir. Hatta bu kökten türeyen kelimeler türkçeye‘de geçmiştir. Örneğin “garb”(غرب)ya da “mağrib”(مغرب) aynı kökten türeyen kelimelerdir, “batı” (yön) anlamlarına gelir.
Bir nesnenin suda batması ise “gareke”(غرق) fiilidir ve “garabe” (غرب)den farklı bir fiildir. Bu kelime de aslında türkçeyegeçmiştir. Suya gark oldu derken bu fiili kullanırız. Kuran’da, da bir şeyin suyun içine batması anlamında bu kelime kullanılır, mesela Kehf suresinde:
…. "içindekilerini batırmak ( garake) (غرق) için mi onu deldin?... denmektedir (18 Kefh Suresi, 71)
Şimdi güneşin batmasıyla, bir şeyin suda batmasının türkçede batmak fiiliyle kullanıldığını, arapçada ise farklı kelimeler olduğunu anladık. Dolayısıyla Yukarıdaki ayette de güneşin suyun içinde bir cisim gibi batmasından bahsedilmesi söz konusu değildir. Bizim anladığımız (normal muhakemesi olanların anladığı) şekildeki güneşin batışıdır.
Aslında buradaki batmak fiilini arapça karşılıklarını bilinmese bile yukarıdaki eleştirileri yapan arkadaşların anladığı gibi anlamak bir art niyet sonucudur. Acaba biri “ Ben dün deniz kıyısında gittim ve güneşin denizde batışını seyrettim” dese bundan siz güneşin suyun içine battığını mı anlarsınız? Ya da “güneş her sabah doğuyor” derken sen güneşin bir annesi var, her sabah bu anne doğum yapıp, güneşi doğurduğunu mu düşünüyorsunuz? J ...
Zaten kelimelerin Arapça karşılıklarına baktığımızda konunun çok açık olduğu farkedilmiştir. Güneşin battığı yer olarak ayette geçen kelimenin orijinali “mağrib” (مغرب) kelimesidir. Bu kelime batıda bir yer anldıbına gelir. Bu ifade batıda gidilecek en uzak yeri ifade etmektedir. Mesela Kuzey Afrika ülkesi Fas’a Araplar “Mağrip “ derler. Çünkü batı yönünde gittikleri bir yer olduğu için böyle isimlendirmişlerdir. Buradan da dünya düz anlamı nasıl çıkar anlamıyorum. Mesela günümüzde de türkçede ya da diğer dillerde benzer ifadeler kullanılır. Japonya bir uzak doğu ülkesidir (ingilizcede de türkçedekiyle aynı anlama gelen “Far East”). Doğu da gidilebilecek en uzak ülke Japonya’dır. Japonya’nın dünyanın en doğudaki ülke denmesi dünyanın düz olduğunu mu gösterir? -
69.
+1 -1Allah hem adalet bakımından hem de hüküm bakımından verdiği sözleri zaman içerisinde değiştirebilir mi?Tümünü Göster
Allah verdiği sözleri hiçbir zaman değiştirmez. Daha önceden bir vaadi değiştirip daha sonra başka bir şey vaad etmez. Benzer şekilde Kuran’da Allah söylediği bir şeyi daha sonradan başka bir ayetle değiştirmemiştir. Nesh konusu son derece yanlış anlaşılan ve bu yönde kullanılan bir konudur. Bu konuya delil olarak kullanılan Nahl suresinin 101. ayetindeki bir kelime yanlışmeallendirilip bu yöndeki yorumlarda kullanılmaktadır.
Bu ayetteki manayı daha iyi anlayabilmek için “ayet” (اية) kelimesinin karşılığını tam olarak vermemiz gerekir. Ayet kelime anlamı olarak “ delil, mucize” anldıbına gelir Kuran ayetleri de Allah’ın delilleri olduğu için bu kelimeyle ifade edilir. Kuran’da ayet ve bunun çoğulu olan ayetler (ayat) (اياة) kelimesinin farklı kullanımları vardır. Tekil ayet kelimesi Kuran boyunca mucize, delil anlamlarında kullanılır. Örneğin:
Andolsun, biz Musa'ya apaçık dokuz ayet (mucize) vermiştik; işte israiloğullarına sor; onlara geldiği zaman Firavun ona: "Gerçekten ben seni büyülenmiş sanıyorum" demişti (17 isra Suresi, 101)
"Elini koltuğuna sok, bir hastalık olmadan, başka bir mucize (ayet) olarak bembeyaz bir durumda çıksın." (20 Taha Suresi,22)
(Musa) Ona büyük mucizeyi (ayeti) gösterdi. Fakat o, yalanladı ve isyan etti.(79 Naziat Suresi, 20- 21)
Bu şekilde Kuran’da geçen tüm tekil ayet kelimesi mucize delil anlamında olup, hiç birisi Kuran ayetleri anlamında kullanılmaz.Çoğul ayetler ( ayat) kelimesi ise Kuran’da Kuran ayetleri anlamında kullanılır.
"inkâr edip de ayetlerimizi yalanlayanlar ise; onlar, ateşin halkıdırlar ve orada süresiz kalacaklardır." (2 Bakara Suresi, 39)
Yanınızda olan (Tevrat)ı, doğrulayıcı olarak indirdiğime (Kur'an'a) iman edin; onu inkâr edenlerin ilki siz olmayın ve ayetlerimizi az bir değer karşılığında değişmeyin. Ve yalnızca benden korkun. (2 Bakara Suresi, 41)
Ona ayetlerimiz okunduğu zaman: "Geçmişlerin masallarıdır" dedi. (83 Mutafiffin Suresi, 41)
Bu örnekleri de çoğaltabiliriz. Bu ayetlerden de görülebileceği gibi çoğul ayetler kelimesi Kuran ayetleri olarak kullanılmaktadır.Şimdi ayet ve ayetler ( ayat) kelimelerinin bu anlamlarıyla nahl suresinin 101. ayetine bakarsak, konu daha iyi anlaşılacaktır.Biz bir delili (ayeti), bir (başka) delilin (ayetin) yeriyle değiştirdiğimiz zaman, -Allah neyi indirdiğini daha iyi bilir.- “Sen yalnızca iftira edicisin" dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler. (16 Nahl Suresi, 101)
Bu ayette Allah kendi varlığının gösteren bir delil verdiğini daha sonra gönderdiği başka bir delille yada mucize ile bunu değiştirdiğini söylemektedir. 102 ayet okunduğunda ise bu delilin yada mucizenin ne olduğu anlaşılacaktır.
De ki: "iman edenleri sağlamlaştırmak, müslümanlara bir müjde ve hidayet olmak üzere, onu (Kur'an'ı) hak olarak RabbindenRuhu'l-Kudüs indirmiştir." (16 Nahl Suresi, 102)
Burada verilen delil Kuran’dır. Allah geçmiş kitapların yerine Kuran’ı vermiştir. Yani ayetler arasında bir değişiklik değil, aksine Kuran’ın önceki kitapların yerine gönderilmesinden söz edilmektedir. Dolayısıyla Kuran’da ne birbirinin hükmünü kaldıran bir ayet vardır, nede böyle bir durumun olduğunu söyleyen bir Kuran ayeti bulunmaktadır.
içki konusu:
Nesih konusuna delil olarak gösterilmeye çalışılan iddialardan birisi içki hakkındadır. içki hakkındaki bazı ayetlerden yola çıkarak bazı ayetlerin diğer ayetlerin hükmünü kaldırdığı iddia edilir oysa durum böyle değildir. Şimdi bu konudaki ayetlere bakalım:
Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvelerinden kurdukları çardaklarda hem sarhoşluk verici içki, hem güzel bir rızıkedinmektesiniz. Şüphesiz aklını kullanabilen bir topluluk için, gerçekten bunda bir ayet vardır. (16 Nahl Suresi, 67)
Nahl suresindeki bu ayette bir durum tespiti vardır. Meyvelerden hem sarhoşluk veren şeyler üretildiğinden hem de güzel rızk üretildiğinden söz edilmektedir. içki içmek helaldir diye bir ifade yoktur. Sadece bir durum tespiti söz konusudur.
Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür."
Bakara suresindeki bu ayette de içkinin ( Şarap ve sarhoşluk) bazı faydaları olabileceğini fakat günahının yararından daha fazla olduğu bildirilmektedir Yani kısmen kısıtlama söz konusu değildir. Tümüyle yasak olduğu bu ayette açıkça ifade edilmektedir.
Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (4 Nisa Suresi, 43)
Nisa suresindeki bu ayette ise içkili durumda olan bir insanın nasıl namaz kılabileceği anlatılmaktadır. Bir insan içki içebilir, sarhoş olabilir bu haramdır fakat böyle olması onun namaz kılmayacağı anldıbına gelmez. Bir insan bu haramı işlese de, ibadetlerini nasıl yapacağı anlatılmaktadır. Bu ayette sarhoş olan bir kişinin eğer namaz kılmak isterse kendini bilene kadar namaza yaklaşmamasını emreder. Yoksa içkinin helal kılınması diye bir şey söz konusu değildir.
Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz.(5 Maide Suresi,90)
Bu ayette de açıkça içkinin haram olduğu ifade edilir.
Sonuç olarak bu ayetlerin hiçbiri diğeriyle çelişmediği gibi, hiç biri diğerinin hükmünü ortadan kaldırmaz. Aksine birbirini tamamlayan ayetlerdir.
Nesh olayını tedricilik olarak ele alıp " Toplumun zihnen ve ruhen altyapısı aşama aşama içkinin yasak olmasına alıştırılmış ve içki haram kılınmıştır ... " sonucuna varmakta mümkündür ! -
70.
+1 -11- hesap gününde allah'tan başkası şefaat edebilir mi?
“Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse başkasının yerine bir şey ödeyemez, kimseden şefaat kabul edilmez, hiç kimseden fidye alınmaz, hem onlara yardım da edilmez”(Bakara, 2/48) mealindeki ayette, inkârcıların kendilerine şefaat edeceklerini düşündükleri put ve benzeri gayr-ı islamî yakınlık bağlarının hiçbir faydasının olamayacağına işaret edilmiştir. Allah’ın kızları deyip meleklere tapanlar, Allah’ın oğlu deyip Hz. isa (as) ve Hz. Uzeyr (as)’i putlaştıranlar, biz Allah’ın sevgili kullarıyız, onun çocukları gibiyiz diyenlerin hepsine bir nevi cevap verilmiş ve onlara ciddi bir uyarı yapılmıştır.
“Rahman’ın huzurunda, söz almış olanlar dışında hiç kimse şefaat edemeyecek.”(Meryem, 19/87) mealindeki ayette ise, Allah’ın inayetiyle şefaat etmelerine izin verilenlerden hiç kimse, Rahman olan Allah’ın iznini almadan hiç kimseye şefaat edemeyeceklerine işaret edilmiştir. Böylece, yakın akrabalık münasebetiyle veya yakın dostluk münasebetiyle bazı peygamberlerin, şehitlerin, büyük velilerin kendilerine öncelik vereceğini düşünenlere yönelik verilen bir ders söz konusudur.
Özetlersek, Bakara Suresi'nde, iman, itaat, kulluk ile Allah’ın rızasını elde etmeyenlere bütün peygamberler şefaatçi olsa, bütün dünya fidye olsa kabul edilmeyeceğine işaret edilmiştir. Meryem Suresi'nde ise, Allah’ın izni olmadan şefaat konusunun gündeme bile gelemeyeciğine dikkat çekilmiştir.
Demek ki şefaatin gerçekleşmesi Allah’ın iznine ve rızasına bağlıdır. Rızası ise, kişinin Allah ile kurduğu manevî yakınlık ilişkisine bağlıdır. Bir insan günah işlemiş olabilir, fakat sonradan tevbe edip Allah katından bir değer kazanmış olabilir. işte böyle kimselere şefaat yapılabilir ve onlar hakkında yapılan şefaat kabul edilebilir.
-
ankarada incel dehşeti 8 ölü 22 yaralı
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 17 12 2024
-
bakirliği savunacağız
-
incici profil resimleri
-
patlak kadinla evlenenler liste
-
bu saate 27 tane mal burda bravo
-
genç yaşta vefat eden ferre yıldızları
-
ben iyice merhamet özelliklerimi kaybettim
-
yazar maaşları yatmamış
-
nasılsınızzzzzzmmwmama
-
demir perde zamanı gezilebilecek ülkeleri
-
sabahtan beri kahve çay ne varsa içiyorum
-
kafaya sıkmak için en güzel yer
-
annesi ciksi olanlar tam liste
-
beyler adamlar bir çeşit kuş türü
-
beyler columbia dan mont aldım
-
boskumbara
-
puantiyeli kuku online olmuş lan
-
soltasakgiberten
-
herifin attığı linkte russ beauties yazıyor
-
sicarken züt deliğinden içeri sinek kaçması
-
ıyce evden cikmiyan biri oldum
-
amımı arıyorum
-
bazilari icin savas hic bitmemis
-
ferrem çıktııııııı
-
khabib e balon demek eşittir
-
edit islerini ogrenince ferre izlemek
- / 1