0
3. Bilimsel Açıdan ”Denizlerin Karışmaması” iddiası
a. iddianın Geçersizliği
Yüzey gerilimi su moleküllerinin birbirine çekim kuvveti uygulamasıyla oluşur. Üç boyutlu düşünürsek suyun ortalarındaki bir molekül her yönden çekim kuvvetine maruz kalır ve dengededir. Ancak su yüzeyindeki moleküller iç kısımdan çekilirken dıştan kuvvet etkimediğinden -hattâ hava basıncını da eklersek- içeri doğru çekilir ve itilirler. Dolayısı ile tüm sıvılarda olan bu yüzey gerilimi sıvılara toplu durma eğilimi kazandırır. Bir su damlasının boncuk gibi durmasının, birbirine çok yakın iki su damlacığının hemen birleşmesinin, deniz yüzeyinin bir jelatin gibi durmasının, ince kaplarda suyun bombeli durmasının (kapilarite) nedeni budur.(2)
Eğer tuz, su ile kimyasal reaksiyona girip bileşik oluştursaydı ve bu madde suda çözünmeseydi suyun yüzey gerilimi ve oluşan maddenin (sıvı olduğunu varsayarak) yüzey gerilimi durgun suda(!) önem arzedecekti. Ancak denizler arasındaki güçlü akıntılar ve dalgalar sebebiyle bu farazi durumda bile bir sınır oluşmazdı. Denizleri dalgasız ve akıntısız düşünürsek de oluşan sınır, dünya yüzeyine dik değil oluşan maddenin ve suyun yoğunluklarına göre biri altta diğeri üstte olacak 2 sıvının ayrı ayrı kendi yüzey gerilimlerinden oluşan hat, bu sıvılar arasında yer yüzeyine yatay bir sınır olacaktı. Yani denizlerin üstü tatlı su, altı da tuzlu su olacaktı. (bardaktaki su-yağ heterojen karışımı gibi) Ancak su ile tuz zaten bileşik oluşturmaz! Tuz, su içerisinde sadece iyonik olarak çözünür. Bu sebeple denizlerin içerisinde tuz, homojen olmak için sürekli difüzyon eder. Bu difüzyonun en yoğun olduğu yerler tuz oranı düşük ve yüksek olan suların buluştuğu yerlerdir. Ancak bunu keskin bir sınır ile ifade edemezsiniz.
Eğer denizlerin birbirine karışmadığını iddia ediyorsanız denizler arası akıntıları da inkar ediyorsunuz demektir. Ama denizler arası akıntılar bilinen bir gerçektir. Denizler arasındaki akıntıların (yani karışmalarının) başlıca nedenleri aşağıdadır.
1.Gelgitler,
2.Denizler arasındaki yükseklik farkı (yağışlar, buharlaşma ve akarsular nedeniyle),
3.Denizler arasındaki sıcaklık farkı,
4.Denizler arasındaki tuzluluk farkı,
5.Rüzgar,
Denizlerdeki tuz sürekli difüzyon halinde olmasına ve sürekli dalga ve akıntılarla karışmasına rağmen neden tuzluluk oranlarında ufak da olsa fark vardır? Çünkü denizlere sürekli bir su girdisi ve çıktısı vardır. Örneğin Karadeniz.. Akarsuların bolluğu, yağışın fazla ve buharlaşmanın az olması nedeniyle tuzluluk düşüktür. Ancak Kızıldeniz’e baktığımızda akarsuların azlığı, yağışların çok düşük olması ve buharlaşmanın çok fazla olması nedeniyle tuzluluk diğer denizlere göre yüksektir. Eğer denizler karışmasaydı Kızıldeniz’in kuruyup bitmesi gerekirdi.
Tuzluluğu etkileyen etmenler şunlardır:
1. Akarsular,
2. Buharlaşma,
3. Yağışlar,
4. Eriyen Buzullar,
5. Denizler arası akıntılar,
işte denizlerin tuzluluğu bu yukarıda sayılan etmenler ve tuzun difüzyonu etkisiyle belli bir tuzluluk oranında dengelenir. Bu, o denizin ortalama tuzluluk oranıdır.
Sonuç olarak: Denizlerin birbirine karışmadığını iddia etmek fizik, kimya, coğrafya bilimlerine tecavüz anldıbına gelir. Birbirine karışmayan komşu denizler yoktur. Ancak yukardaki sebeplerden bu karışım bazı bölgelerde daha yavaş ve daha düşük oranda gerçekleşmektedir. Fakat karışmama, ”görünmez duvarla birbirinden ayrı durma” gibi olgular kesinlikle söz konusu değildir.
b. Cebelitarık Boğazı
Mucize iddiacılarının ”denizlerin karışmaması” konusunda verdikleri meşhur örneklerden biri de Akdeniz ile Atlas Okyanusu’nu birleştiren 60 km uzunluğundaki Cebelitarık Boğazıdır.
TÜBiTAK’ın bu soru üzerine resmi internet sitesinde verdiği kısa ve net cevap: ”Karışmama diye bir olayın varlığı kesinlikle doğru değildir.” (3) olmuştur.
Bugün Cebelitarık Boğazın’nın sadece su yüzeyinden Atlas Okyanusu’ndan Akdeniz’e saniyede 1 milyon metre küpten fazla akış olduğu bilinmektedir.(4)
Dünyaca ünlü Ana Britannica Angiblopedisi’ nin “Cebelitarık Boğazı” maddesini işleyen kısmına bakalım (cilt 3, sayfa 426):
“…Boğazda önemli bir su değişimi gerçekleşir. Doğu rüzgarlarınca engellenmez ise boğazın merkezinden doğuya doğru iki kol halinde bir yüzey akıntısı akar. Bu yüzey akıntısı su yüzeyinden yaklaşık 100 m. aşağıda batıya doğru akan daha yoğun, soğuk ve tuzlu bir akıntının üstünde yer alır. Böylelikle boğaz Akdeniz’ in giderek küçülen bir tuz gölüne dönüşmesini önler.”
Anlaşıldığı üzere yüzeyde bir akıntı olduğu gibi derin kısımlarda da ters yönde bir akıntı vardır. Ayrıca Akdeniz eğer Atlas Okyanusu’ nun bu suları ile beslenmeseydi sıcaktan buharlaşacak ve bir tuz gölüne dönüşecekti.
Atlantik Okyanusu, Akdeniz’den aldığı tuzlu sularla tuz oranı yükselemeyecek kadar büyüktü. Akdeniz’in tuz oranı ise Atlantik’ten gelen sular nedeniyle azalmıyordu. Çünkü kapalı ve sıcak bir deniz olması nedeniyle buharlaşma miktarı durumu dengeliyordu.
“Kuran Mucizeleri” adlı bir sitede ise daha değişik bir tez ileri sürülmektedir. Cebelitarık bölgesindeki suyun alt ve üst kısımlarının birbirine karışmadığını iddia etmekte ve aşağıdaki şemayı göstermektedirler..
Oysa yüzey suyunun bir kısmı alt taraftaki suya karışarak geldiği yöne doğru (Atlantik yönüne) devam etmektedir. Bu durum Ana Britannica Angiblopedisi’nde şöyle anlatılmaktadır:
“Yüzey akıntısıyla Atlas Okyanusu’ndan gelen suyun bir bölümü alt akıntıyla yeniden okyanusa döndüğünden Akdeniz “soluk alıp veren deniz” olarak da tanımlanmıştır.” (Ana Britannica Angiblopedisi, 1. cilt, “Akdeniz” maddesi, sayfa 257).
Bu bilgiler doğrultusunda düzenlediğimiz şema aşağıdaki şekildedir…
4. Kuran’dan daha Eski Kaynakların Varlığı
Tekrarlamak gerekirse “denizlerin karışmaması” diye birşey kesinlikle söz konusu değildir, olamaz. Ancak tatlı ve tuzlu suyun karışması yukardaki sebeplerden ötürü daha yavaş ve düşük oranda gerçekleşir. Bu gözlem milattan önceki bazı bilim insanlarını tatlı su ile tuzlu suyun hiç karışmadığı gibi yanlış bir varsayıma sevketmiştir.
muhafazid’den yaklaşık 550 yıl önce yaşayan Romalı bir bilgin olan Gaius Plinius Secundus (M.S. 23-79), Naturalis Historia adlı eserde bu varsayıma şu şekilde yer vermiştir:
…Denize bir borudan akar gibi karışan tatlı suyun özellikleri daha da ilginç ve harikadır. Çünkü suda hayret edilecek özellikler vardır. Kendisi daha ağır olan deniz suyu, kendisinden daha hafif olan tatlı suyu üzerinde taşır. Dolayısıyla tatlı su, deniz suyundan hafif olduğu için deniz suyuna karışmaz ve denizin üzerinde yüzer. (Gaius Plinius Secundus, Naturalis Historiae II, CVI 224)
5. Kaptan Coustea’nun Müslüman Olduğu Yalanı
Konuyla ilgili olarak uydurulan bir diğer iddia da Kaptan Cousteau’nun Cebelitarık’ta gördüğü bu bulgu üzerine Müslüman olduğudur.
Fakat bu iddiayı destekleyecek hiçbir kanıt ya da herhangi bir işaret olmadığı gibi aksine Cousteau’nun Hıristiyan geleneklerine göre defnedildiği bilinmektedir. iddia sadece bazı islami kitaplarda herhangi bir ciddi kaynak vermeden veya karşılıklı birbirini kaynak göstererek tam manâsıyla ”ortalıkta dolaşmaktadır”.
Cousteau Vakfı, yazılı olarak bu iddianın doğru olmadığını açıklamıştır..
Tümünü Göster