- Bilim ve Kuran çelişkili midir?
- Müslümanlar tesadüften mucize çıkarımı mı yapıyor?
- Kuran beşer (insan) kelamı mıdır?
. . .
[1] Gökyüzündeki Kırmızı Gül:
“Gök yarılıp da, erimiş yağ gibi kıpkırmızı bir gül olduğu zaman.”(Rahman 37)
Bu ayet-i kerimeyi izaha geçmeden önce ayette geçen bazı kelimeleri tahlil edelim. Öncelikle ayetin başında إِذَا kelimesi vardır. Bu kelime gelecek zaman zarfı olup şart anlamı taşır. Ayrıca gizli bir fiil olan رَأَيْتَ ‘’ (ra eyte) sen gördün’’ fiilinin mefulü (nesnesi) olur. Yani anlam “sen göreceğin zaman” anlamındadır. ikinci olarak انْشَقَّتِ (inşekkat) kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime lügatte ‘’yarılmak’’ anlamında kullanılır. اَلدِّهَانُ (eddihan) ise Arapça da iki anlamda kullanılır. Birincisi kızgın yağ, ikincisi ise tabaklanıp boyanmış deri (sahtiyan) anlamında kullanılır.
Bu izahlardan sonra şimdi ayet-i kerimeyi yeniden tercüme edelim. Eğer gökyüzü yarılır ise sen gökyüzünü sahtiyan (tabaklanmış ve boyanmış deri) gibi veya kızgın yağa benzer bir gül olarak görürsün. Bu ayeti kerimeyi birçok müfessir kıyametin koptuğu andaki gökyüzünün durumu olarak tefsir etmişlerdir. Çünkü gökyüzünün yarılması onlara kıyameti hatırlatmıştır. Oysa biz şu anda gökyüzünün yarılmasını atmosferin delinerek uzaya gidilmesi olarak anlayabileceğimiz gibi, teleskoplarla da nazarımızın gökyüzünü yarıp öteleri izlemesi olarak ta anlayabiliriz. işte bu cihette ayetin anlamı
‘’Eğer siz gökyüzünü delerek uzaya çıkmaya güç getirirseniz veya icad ettiğiniz aletlerle gökyüzünü yarıp ötesini izlemeye muvaffak olursanız gül renginde bir sahtiyan veya kızgın yağ göreceksiniz’’ demektir.
Peki “erimiş bir yağ gibi kıpkırmızı bir gül” ne demektir. Bu konuda bilim adamlarının ve uzay araştırmacılarının görüşlerine yer verelim.
Nebula uzayda bulunan ve geniş alanlara yayılmış olan gazlar, toz, hidrojen, helyum ve diğer iyonize gazlardan oluşan bulutsu yapılara verilen isimdir. Bu gaz püskürmeleri oldukça büyük ve hızlıdır. Daha sonraları bu gazlar yakınlaşarak bir gaz bulutu oluştururlar. Bu gaz bulutunun sıcaklığı 15.000 °C den fazladır.
Gerçekten de günümüzde yapılan uzay araştırmaları sonucunda bilim adamları tıpkı ayette ifade edildiği gibi erimiş bir yağ gibi kıpkırmızı bir gül renginde bir Nebula ile karşılaşmışlardır.
Evet bu Nebula tıpkı bir güle benzediğinden dolayı bilim adamları tarafından Gül şeklini andıran gaz bulutu manasında “Rosette Nebula” olarak isimlendirilmiştir. Rosette Nebula geniş bir toz ve gaz kütlesidir ve Dünya’dan yaklaşık olarak 5,200 ışık yılı uzaklıkta ve çapı yaklaşık 130 ışık yılıdır. Ve görünümü ise tıpkı Kur’an’da belirtildiği gibi erimiş bir yağ gibi kıpkırmızı bir gül şeklindedir.
[2] Göklerin ve Yerin Birbirinden Ayrılması:
Şu an üzerinde ittifak edilen ve geniş şekilde kabul gören teori Big Bang yani Büyük Patlama teorisidir. Big Bang, evrenin yaklaşık 13,7 milyar yıl önce aşırı yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiğini savunan kozmolojik bir modeldir.
ilk kez 1920’lerde Rus kozmolog ve matematikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı fizikçi Georges Lemaitre tarafından ortaya atılmıştır. Evrenin bir başlangıcı olduğunu varsayan bu teori, çeşitli kanıtlarla desteklendiğinden bilim insanları arasında, özellikle fizikçiler arasında geniş ölçüde kabul görmüştür.
Big Bang modeline göre, evren genişlemeden önceki bu ilk durumundayken aşırı derecede yoğun ve sıcak bir halde bulunuyordu. Yani âlem tek bir parça idi. Daha sonra Big-Bang denilen büyük bir patlamayla birbirinden ayrılarak şu andaki şeklini aldı.
Bilim adamlarının 19. Yüzyılda ancak ulaşabildikleri bu bilgiyi Kur’an bize 1.400 sene önce haber vermektedir.
Şöyle ki: Enbiya Suresi 30. ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur: “O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, göklerle yer birbiriyle bitişik iken biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Hala inanmıyorlar mı?”
Ayet-i kerimede geçen “fatk” kelimesi ise “ayırmak” manasına gelmektedir. Arapçada bu fiil, bitişik durumdaki bir nesneyi yarıp, parçalayıp dışarı çıkarma anlamında kullanılır. Mesela, tohumun filizlenerek topraktan dışarı çıkması Arapçada bu fiille ifade edilir.
Şimdi ayet-i kerimeye tekrar dönelim: Ayette göklerle yerin birbiriyle bitişik, yani “ratk” olduğu bir durumdan bahsediliyor. Ardından bu ikisi “fatk” fiili ile ayrılıyorlar. Yani biri diğerini yararak dışarı çıkıyor.
Gerçekten de Big Bang’in ilk anını düşündüğümüzde, evrenin tüm maddesinin tek bir maddede toplandığını görüyoruz. Diğer bir deyişle; her şey, hatta henüz yaratılmamış olan gökler ve yer bile bu maddenin içinde, birbiriyle iç içe ve ayrılmaz durumdadırlar. Yani ayette ifade edildiği gibi birbiriyle iç içe, “ratk” durumundaydılar. Ardından bu madde şiddetli bir patlamayla yarılıp ayrıldı. Yani Kur’an’ın “fatk” kelimesiyle beyan ettiği ayrılma fiili meydana geldi.
[3] Kapıyı Çalan Yıldız:
insan kulağı alemdeki tüm sesleri duyamamaktadır. 250 Hz ve 3000 Hz arasındaki konuşma frekansı bölgesini duyar. Bunun altındaki infrasound denilen alçak frekanstaki sesleri ve üzerindeki Ultrasonic denilen çok yüksek frekanstaki sesleri duyamaz. Bunlar ancak bu yüksek frekansları algılayan cihazlar ile kaydedilebilir.
Asrımızda bilim ve tekniğin gelişmesi ile alemde çok yüksek frekansta ses çıkaran, atmosferden tutun güneş sistemindeki bir çok gezegenin çıkardığı ultrasonik sesler kayıt altına alınmıştır. Bunların içlerinde en ilginç olanı Bilim adamlarının Pulsar diye isimlendirdikleri, ismi Kur’an da Tarık yıldızı olarak geçen ve kendisine yemin edilen bir yıldızdır. Evet ismi Tarık olan bu yıldız tıpkı kapıyı çalan bir kimsenin çıkardığı ses gibi ses çıkartmaktadır. işin en ilginç yanı ise Arapçada Tarık kelimesinin kapıyı çalan manasında olmasıdır.
TÂRIK, aslında “tark” kökünden ism-i fâildir. Tark, bir ses işitilecek şekilde şiddetle vurmak, çarpmaktır. Buna göre “târık”, esasen “tokmak vurur gibi şiddetle vuran ve kapıyı çalan” demektir.
(Bahsedilen frekansın sesi: https://www.youtube.com/watch?v=jI3HYI27RbQ)
...
VELHASIL KELAM: "Biz kitapta hiçbir şeyi ekgib bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp rablerinin huzuruna getirileceklerdir." (Enam,38)
“Allah, bu dini facirlerin / fasıkların eliyle de güçlendirir."
Hadis-i Şerif (Mecmau’z-Zevaid, 5/303)
(bkz:
kapanması zor derın yaraları olanlara)