/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +1
    Emma, arkasını döndüğünde sıçradı. "Aman Tanrım, beni
    korkuttunuz," dedi. "Kimsiniz kuzum?" Romanın çevirisindeki
    özenli dille konuşuyordu.
    Dehşetengiz bir şey, diye düşündü. Derken, kadının onunla
    konuştuğunu fark edince, "Affedersiniz," dedi, "Ben Sidney Ku-
    gelmass. City College'da öğretim üyesiyim. Beşeri bilimler dalın-
    da. CCNY neresi derseniz, şehrin yukarısında kalıyor. Of be!"
    Emma Bovary cilveli bir gülücük attı ve, "Bir içki ister misi-
    niz?" dedi. "Bir kadeh şarap mesela?"
    işte bu güzel, diye düşündü Kugelmass. Yatağını paylaştığı
    mağara cücesinden ne kadar da farklıydı! Karşısındaki görüntü­
    yü kollarına almak ve ona hayatının kadını olduğunu söylemek
    istedi.
    "Şarap içerim," dedi çatlak bir sesle. "Beyaz olsun. Yok, kır-
    mızı. Yok yok, beyaz. Beyaz olsun."
    "Charles bütün gün gelmez," dedi Emma, niyetini sezdiren
    işveli bir sesle.
    Şaraptan sonra Fransa'nın muhteşem doğasında bir yürü­
    yüşe çıktılar. "Hep esrarengiz bir yabancının çıkagelip beni bu
    bayağı kırsal hayatın tekdüzeliğinden kurtaracağını hayal et-
    miştim," dedi Emma, adamın elini tutarak. Küçük bir kilisenin
    yanından geçtiler. "Giysilerinizi çok beğendim," diye mırıldandı.
    "Buralarda hiç böylesini görmemiştim. Çok. .. Çok modern."
    "Spor ceket diyorlar," dedi romantikçe. "indiri! Ildeydi."
    Aniden kadını öptü. Sonraki bir saat boyunca, bir ağacın altına
    uzanıp birbirlerine güzel sözler fısıldadılar ve sözle ifade edeme-
    diklerini, çok derin, anlamlı bakışlarla anlattılar. Derken Kugel-
    mass dikildi. Bloomingdale'de Daphne ile buluşacağını hatırla-
    mıştı. "Şimdi gitmem gerek," dedi kadına. "Ama merak etme,
    tekrar geleceğim."
    "Umarım," dedi Emma.
    ···
  2. 2.
    +1
    C
    ity College'da beşeri bilimler profesörü olan Kugelmass,
    ikinci mutsuz evliliğini yaşamaktaydı. Daphne Kugelmass,
    bir eblehti. ilk karısı Flo'dan da iki durgun zekalı oğlu olan pro-
    fesör, boğazına kadar nafaka borcuna batmış durumdaydı.
    "Nereden bilecektim bu duruma düşeceğimi," diye ya-
    kınmıştı Kugelmass terapistine bir gün. "Daphne gelecek vaat
    ediyordu. ipin ucunu kaçırıp deniz topu gibi şişebileceği kimin
    aklına gelirdi? Üstelik üç beş kuruşu da vardı; belki biriyle ev-
    lenmek için tek başına sağlıklı bir neden değildir bu, ama benim
    durumumdayken de zararı dokunmaz. Bilmem anlatabiliyor
    muyum?"
    Kugelmass keldi ve bir ayı kadar kıllıydı, ama hiç değilse
    ince bir ruhu vardı adamın.
    "Başka bir kadınla tanışmam lazım," diye devam etmişti.
    "Bir kaçamak yaşamam lazım. Böyle göründüğüme bakma, ben
    aslında aşk adamıyım. Yumuşaklığa ihtiyacım var, flörte ihtiya-
    cım var. Yaşım ilerliyor artık. Çok geç kalmadan Venedik'te se-
    vişmeli, Kulüp 2ı'de kulaklara hoş sözler fısıldamalı, mum ışığı
    ve kırmızı şarap eşliğinde delici bakışlar atmalıyım. Anlıyor mu-
    sun beni?"
    Dr. Mandel sandalyesinde şöyle bir hareket ettikten sonra
    konuştu: "Kaçamak yaşamak hiçbir şeyi çözmez. Hiç gerçekçi
    davranmıyorsunuz. Sorunlarınız bundan çok daha derinde."
    "Söz konusu kaçamağın çok gizli olması gerek," diye devam
    etti Kugelmass. "ikinci bir boşanmayı kaldıramam. Daphne ça-
    mına ot tıkar."
    ···
  3. 3.
    +1
    "Bay Kugelmass ... "
    "City College'dan kimse olamaz çünkü Daphne de burada
    çalışıyor. Zaten öğretim üyeleri arasında öyle ahım şahım kimse
    yok da, bazı öğrenciler var gerçi ... "
    "Bay Kugelmass ... "
    "Yardım edin bana. Dün gece bir rüya gördüm. Bir kırda
    seke seke dolaşıyordum, kolumda da bir piknik sepeti... Sepetin
    üzerinde 'Seçenekler' yazıyordu. Sonra bir baktım ki dibi delik-
    miş."
    "Yapabileceğiniz en kötü şey, duygularınızı dışa vurmak.
    Hissettiklerinizi burada bana anlatın, birlikte analiz edelim. Bir
    gecede iyileşme yaşanamayacağını bilecek kadar uzun süredir
    hastamsınız benim. Ayrıca ben terapistim, büyücü değil."
    "O zaman benim bir büyücüye ihtiyacım var," diye koltuktan
    kalkan Kugelmass, bir daha terapiye gitmedi.
    iki hafta sonra, Kugelmass ve Daphne evlerinde iki köhne
    mobilya gibi somurturlarken telefon çaldı.
    "Ben bakarım," dedi Kugelmass. "Efendim?"
    "Kugelmass?" dedi bir ses. "Kugelmass, ben Persky."
    "Kim?"
    "Persky. Muhteşem Persky desem tanırsın belki."
    "Pardon? "
    "Hayatına biraz heyecan katsın diye yana yakıla büyücü arı­
    yormuşsun diye duydum. Doğru mu, değil mi?"
    "Şşşt!" diye fısıldadı Kugelmass. "Kapatma sakın. Nereden
    arıyorsun, Persky?"
    Kugelmass ertesi gün öğleden sonra, Brooklyn'in Bushwick
    semtindeki bakımsız bir apartmanın üçüncü katına çıktı. Kori-
    dorun karanlığına gözü alıştıktan sonra, aradığı kapıyı buldu ve
    zile bastı. Pişman olacağım, dedi kendi kendine.
    ···
  4. 4.
    +1
    Birkaç saniye sonra, karşısında kısa boylu, cılız, soluk be-
    nizli bir adam duruyordu.
    "Büyük Persky dedikleri sen misin?" diye sordu.
    "Muhteşem Persky. Çay ister misin?"
    "Hayır, romans istiyorum. Müzik istiyorum. Aşk ve güzellik
    istiyorum ."
    "Ama çay istemiyorsun ha? inanılmaz. Otur bakalım."
    Persky arka tarafa geçti ve Kugelmass'ın kulağına birta-
    kım kolilerin, mobilyaların yer değiştirme sesi geldi. Ardından
    Persky, küçük rulmanlar üzerine oturtulmuş büyük bir kutuyu
    iterek ortaya çıktı. Kutunun tepesindeki birkaç eski ipek mendili
    kaldırdı ve üfleyerek tozları dağıttı. Ucuz görünümlü, kötü cila-
    lanmış, Çin işi bir dolaptı bu.
    "Persky," dedi Kugelmass, "nasıl bir dolandırıcısın sen?"
    "Dikkat et şimdi," dedi Persky. "Çok güzel bir nane bu. Ge­
    çen yıl Pythias Şövalyeleri toplantısı için yaptırmıştım ama son-
    ra iş yattı. Dolaba gir."
    "Niye, sonra içine kılıç filan sokasın diye mi?"
    "Ortada kılıç görüyor musun?"
    Kugelmass suratını buruşturdu ve homurdanarak dolaba
    girdi. Tam yüzüne denk gelen yerde, kontrplağa yapıştırılmış
    iki çirkin yapay elmas dikkatini çekti. "Eğer dalga geçiyorsan ... "
    dedi.
    "Yok öyle bir şey. Olay şu: Bu dolapta senin yanına bir roman
    bırakıp dolabın kapağını kapatır, tepesine de üç kez vurursam, o
    kitabın içine girersin."
    Kugelmass, inanmadığını göstermek için sırıttı.
    "Tanrı bana el verdi sanki," dedi Persky. "Sadece roman da
    değil. Öykü olur, oyun olur, şiir olur. Dünyanın en iyi edebiyat­
    çılarının yarattığı en şahane kadınlarla tanışabilirsin. içinden
    kim geçiyorsa. Gücünün yettiği kadar takılırsın artık. Yeter de
    ···
  5. 5.
    +1
    diğinde de bana sesleniver, göz açıp kapayıncaya kadar çıkar-
    tırım seni."
    "Persky, yakın zamanda akıl hastanesinde bulundun mu?"
    "Ciddiyim diyorum sana," dedi Persky.
    Kugelmass hala kuşkuluydu. "Yani evde yaptığın şu uydur-
    ma dolap bana böyle maceralar mı yaşatacak?"
    "iki onluğa patlar."
    Kugelmass cüzdanını çıkardı. "Görmeden inanmayacağım
    ya, neyse," dedi.
    Persky paraları cebine tıkıştırdıktan sonra kitaplığına dön-
    dü. "Kiminle tanışmak istersin bakalım? Rahibe Carrie? Hester
    Prynne? Ophelia? Saul Bellow'un yazdığı biri de olabilir. Temple
    Drake'e ne dersin? Gerçi senin yaşında adamı biraz zorlar."
    "Fransız olsun. Bir Fransız kadınla aşk yaşamak istiyo-
    rum. "
    "Savaş ve Barış'taki Nataşa'ya ne dersin?"
    "Fransız dedim. Buldum! Emma Bovary olur mu? Tam bana
    göre biri."
    "Nasıl istersen Kugelmass. işini bitirdiğinde sesleniver."
    Persky, Flaubert'in romanını dolaba koydu.
    "Güvenli bir numara mı bu?" diye sordu Kugelmass, Persky
    kapakları kapatırken.
    "Şu çılgın dünyada güvenli bir şey kaldı mı?" Persky, dolabın
    tepesine üç kez vurdu ve kapakları tekrar ardına kadar açtı.
    Kugelmass kaybolmuştu. Aynı anda, Charles ve Emma
    Bovary'nin Yonville'deki evlerinin yatak odasında buldu kendi-
    sini. Karşısında, ona arkasını dönmüş, yatak toplayan güzel bir
    kadın vardı. inanamıyorum, diye düşündü Kugelmass, doktorun
    yanıp tutuşan karısı karşımda. Tekinsiz bir durum. Ben burada-
    yım. Kadın da o.
    ···
  6. 6.
    +1
    Kadına tutkuyla sarıldı, ardından birlikte eve yürüdüler.
    Emma'nın yüzünü avuçladı, dudaklarını tekrar öptü ve seslendi,
    "Tamamdır Persky, al beni! Üç buçukta Bloomingdale'de olmam
    gerek."
    Hafifbir küt sesinin ardından Kugelmass gözünü Brooklyn'de
    açtı.
    "Dolandırmış mıyım seni?" diye sordu Persky muzafferce.
    "Lexington Caddesi'nde prangamla buluşmam lazım, geç
    kaldım. Tekrar ne zaman gelebilirim? Yarın olur mu?"
    "Zevkle. Bir yirmilik getir ve bundan kimseye söz etme ye-
    ter."
    "Yok canım. Bir Rupert Murdoch'u arayacağım, o kadar."
    Kugelmass bir taksi çevirdi ve hızla şehir merkezine doğru
    yol almaya başladı. Kalbi yerinden fırlayacaktı. Aşık oldum, diye
    geçiyordu içinden, üstelik muhteşem bir sırrım var artık. Bilme-
    diği şeyse, o anda ülkenin yüzlerce okulunda binlerce öğrencinin
    öğretmenlerine, "Yüzüncü sayfada Madam Bovary ile öpüşen bu
    kel Yahudi kim?" diye sorduklarıydı. Güney Dakota'nın Sioux
    Falls kentindeki bir öğretmen içini çekti ve zıkkımın kökünü iç­
    sin bu çocuklar, dedi kendi kendine. Akılları başka şeye çalış­
    mıyor.
    Kugelmass nefes nefese yetiştiğinde, Daphne Kugelmass,
    Bloomingdale'in banyo aksesuarları bölümündeydi. "Nerede
    kaldın?" diye terslendi. "Saat dört buçuk oldu."
    "Trafiğe takıldım."
    Kugelmass ertesi gün de Persky'ye gitti ve birkaç dakika
    içinde sihir yoluyla Yonville'e ulaştı. Emma, onu gördüğünde
    heyecanını saklayamadı. Birlikte saatler geçirdiler; birbirinden
    çok farklı geçmişlerinden konuşarak, gülüşerek. Kugelmass ay-
    rılmadan önce de seviştiler. "Şuna bak yahu, Madam Bovary'le
    ···
  7. 7.
    +1
    "Evet Kugelmass," dedi büyücü, "Bu sefer nereye?"
    "Tek seferlik bir şey," dedi Kugelmass. "Hava çok güzel, eh,
    benim de yaşım ilerliyor ... Portnoy
    'un Feryadz'nı okumuş muy-
    dun? Oradaki Maymun'u hatırlıyor musun?"
    "Enflasyon dolayısıyla fiyat ayarlaması yaptık, yirmi beş do-
    lar oldu, ama geçen seferki talihsizliklerden ötürü sana bir kere-
    lik ücretsiz."
    "Delikanlı adamsın," dedi Kugelmass, dolaba girerken kalan
    birkaç tel saçını tarayarak. "Çalışacak mı peki?"
    "Umarım. Ama o tatsız olaydan sonra pek denemedim."
    "Aşk ve ciks," dedi Kugelmass dolabın' içinden. "Bir gül yüz-
    lü uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!"
    Persky içeri Portnoy
    'un Feryadz'nı attı ve dolabın üstüne üç
    kez vurdu. Ancak bu sefer, alışılmış pat sesi yerine, kof bir pat-
    lama duyuldu ve ardından çatırtılar, uçuşan kıvılcımlar ortaya
    saçıldı. Persky bir adım geri sıçradı, o anda kalbi sıkıştı. Adam
    yere yığılıp can verdi. Dolap alev aldı ve sonunda bütün ev yanıp
    kül oldu.
    Bu felaketten habersiz olan Kugelmass'ın başı büyük dert-
    teydi. Ne Portnoy'un Feryadz'na, ne de başka bir romana girebil-
    mişti. Yabancılar için ispanyolca adlı eski bir ders kitabının içi-
    ne sıkışıp kalmıştı ve çorak, taşlı bir arazide, canını kurtarmak
    için koşuyordu. Peşinde, tüylü ve büyük bir kuralsız eylem olan
    tener (sahip olmak) vardı.
    ···
    1. 1.
      0
      Bu hikaye bu sözlüğe fazla kaçar.
      ···
  8. 8.
    0
    "Ne diyeyim sana? Sabah akşam uğraşıyorum işte. Ayrıca
    kişisel dertlerine ben derman olamam. Sihirbazım ben, terapist
    değilim ki!"
    Pazar akşamüstü, Emma kendisini banyoya kilitlemişti ve
    Kugelmass'ın seslenmelerine cevap vermiyordu. Kugelmass cam-
    dan buz pateni pistine baktı ve intiharı düşündü. Bu kadar alçak
    bir katta olmasaydık çoktan atlamıştım, dedi kendi kendine.
    Avrupa'ya kaçsam, hayata baştan başlasam ... Belki o genç kızlar
    gibi lnternational Herald Iribune satarak para kazanabilirim.
    Telefon çaldı. Kugelmass, ruhsuz bir hareketle aldı ahizeyi.
    "Getir kızı," dedi Persky. "ifadesini aldım sonunda."
    Kugelmass'ın kalbi durayazdı. "Ciddi misin?" dedi. "Hallet-
    tin mi?"
    "Şanzımanında pislik varmış. Nerden bileceksin karde­
    şım. ?"
    .
    "Sen var ya, dahisin Persky. Bir dakika sonra ordayım . O
    kadar sürmez bile."
    Aşıklar tekrar aceleyle Persky'nin evine gittiler ve Emma
    Bovary dolaba kutularıyla birlikte bir kez daha girdi. Bu kez
    öpüşmediler. Persky kapakları kapattı ve dolabın tepesine üç kez
    vurdu. içlerini ferahlatan pat sesi geldi ve Persky dolaba bak-
    tığında kadının ortadan kaybolduğunu gördü. Madam Bovary,
    romanına dönmüştü. Kugelmass ciğerlerini patlatırcasına iç ge­
    çirdi ve sihirbazın elini büyük bir şevkle sıktı.
    "Bitti bu iş," dedi. "Dersimi aldım. Bir daha karımı asla al-
    datmayacağım. Yemin ederim." Persky'nin elini tekrar sıktı ve
    adama bir kravat armağan etmesi gerektiğini aklının bir köşe-
    sine yazdı.
    Persky bu olaydan üç hafta sonra, güzel bir ilkbahar günü­
    nün akşamında, zilin çalması üzerine kapıyı açtığında, karşısın-
    da mahcup mahcup sırıtan bir Kugelmass buldu.
    ···
  9. 9.
    0
    sevişiyorum," dedi Kugelmass kendi kendine, "Birinci sınıfta
    edebiyat dersinden çakmıştım oysa ben!"
    Geçen aylar içinde, Kugelmass Persky ile defalarca görüştü
    ve Emma Bovary ile çok yakın, tutkulu bir ilişki yaşamaya baş­
    ladı. "Beni mutlaka yüz yirminci sayfadan önce sok kitaba," dedi
    bir gün Kugelmass. "Rodolphe denen o herife takılmadan önce
    buluşmam şart kadınla."
    "Niye?" dedi Persky, "hızına yetişemiyor musun?"
    "Ne hızı? Herif toprak sahibi asillerden. Bu adamların tek
    bildiği kur yapıp at binmek . Benim için, uyduruk kadın dergi-
    lerinde gördüğün kasıntı heriflerden farkı yok. Ama onun için,
    ilah, ilah!"
    "Kocası hiçbir şeyden kuşkulanmıyor mu?"
    "Ruhu duymuyor. Geberesiye çalışan bir sağlık teknisyeni
    adam. Saat on oldu mu, kütük gibi devrilip uyuyor. Ama bizimki
    için gece yeni başlıyor. Neyse, hadi görüşürüz."
    Kugelmass bir kez daha dolaba girdi ve Bovary'lerin
    Yonville'deki evine geçti. "Nasılsın yavrucuğum?" diye sordu
    Emma'ya.
    "Ah, Kugelmass," diye iç geçirdi Emma, "nelere katlandığı­
    mı bilmiyorsun. Dün akşam yemek yiyorduk, Bay Salon Erkeği
    tam tatlı esnasında sızıverdi. Maxim'den, baleden konuşuyorum
    bir heyecanla, bir de ne duyayım, horultu!"
    "Üzülme canım, bak yanındayım artık," dedi Kugelmass,
    sarılarak. Bunu hak ettim, diye düşündü, Emma'nın Fransız
    parfümünü içine çekip yüzünü saçlarına gömerken. Yeterince
    çile çektim. Yeterince terapisti zengin ettim . Bitap düşene ka-
    dar aradım. Genç ve tavında bir kadın ... Ben de Leon'dan sonra,
    Rodolphe'tan önceyim. Doğru bölümlerde çıkagelirsem, durum
    kontrol altında kalır.
    ···
  10. 10.
    0
    "Dün Central Park'ta Broadway dışında çalışan bir yapım-
    cıyla tanıştım, bana aklındaki bir proje için çok uygun olduğumu
    söyledi," dedi Emma.
    "Kimmiş bu şaklaban?" diye sordu Kugelmass.
    "Şaklaban değil. Hassas, ince ve şirin bir adam. Adı Jeff Bil-
    memne, ayrıca Tony Ödülü'ne aday gösterilmiş."
    Kugelmass o akşamüstü Persky'ye gittiğinde sarhoştu.
    "Rahat ol biraz," dedi Persky. "Kalp krizi geçireceksin."
    "Ha, rahat. Rahat diyor herif. Bir roman karakterini otel
    odasına kapatmış haldeyim ve karımın peşime özel dedektif tak-
    tığından şüpheleniyorum."
    "Tamam, anladık, bir sorun olduğunun farkındayız." Persky
    dolabın altına girdi ve bir şeylere büyük bir ingiliz anahtarıyla
    vurmaya başladı.
    "Vahşi hayvanlara döndüm," diye devam etti Kugelmass.
    "Kentte oradan oraya gizlice seğirtiyorum ve Emma ile birbiri-
    mizi parçalamak üzereyiz. Otel faturası da faturadan çok askeri
    bütçeyi andırmaya başladı."
    "Elimden ne gelir ki? Sihir dünyası bu," dedi Persky. "Her
    şey nüanslardan ibaret."
    "Yemişim nüansını. Karıya içirmediğim Dom Perignon, ye-
    dirmediğim siyah havyar kalmadı. Yediği bitti kıyafetleri başladı.
    Derken dallamanın biri kafaya almış bunu, oyuncu ajansına yaz-
    dırmış, bir de profesyonel fotoğraf çekimi derdi çıktı. Bitmiyor ki
    Persky. Bir de beni hep kıskanmış bir adam var, karşılaştırmalı
    edebiyatçı, Fivish Kopkind diye. Flaubert'in romanında ara sıra
    ortaya çıkan karakterin ben olduğumu tespit etmiş. Daphne'ye
    söylemekle tehdit ediyor beni. Yıkım ve nafaka var önümde, bel-
    ki hapis. Madam Bovary ile zina yüzünden Daphne beni sokak-
    larda dilenecek hale düşürür."
    ···
  11. 11.
    0
    Ama hiçbir şey yapamadı. "Biraz zaman alacaktır," dedi
    Kugelmass'a. "Söküp bakmam lazım. Ben ararım seni."
    Kugelmass, Emma'yı apar topar bir taksiye bindirip Plaza
    Oteli'ne geri zütürdü. Dersine zor yetişti. Bütün gün Persky'le ve
    metresiyle telefonda konuştu. Büyücü, sorunun kökenine inme-
    sinin birkaç gün sürebileceğini söyledi.
    "Sempozyum nasıldı?" diye sordu Daphne o gece.
    "iyiydi, iyi," dedi sigarasını tersten yakarken.
    "Neyin var? Barut gibisin."
    "Ben mi? Güldürme adamı. Bir yaz gecesi kadar sakinim.
    Bir yürüyüş yapıp geleceğim." Kapıdan usulca çıktı, bir taksi çe-
    virdi ve Plaza'ya uçtu.
    "Durum kötü," dedi Emma. "Charles yokluğumu fark ede-
    cek."
    "Dayan biraz şekerim," dedi Kugelmass. Solgun ve terliydi.
    Kadını tekrar öptü, koşarak asansöre bindi ve lobideki bir tele-
    fondan bağıra çağıra Persky ile konuştuktan sonra gece yarısı
    olmadan evine döndü.
    "Popkin'e göre Krakova'da arpa fiyatları 1971'den beri bu ka-
    dar istikrarlı olmamış," dedi Daphne'ye ve yatağa girerken boş
    bir gülücük attı.
    Bütün hafta böyle geçti.
    Cuma akşamı Daphne'ye, bu sefer Syracuse'daki bir sem-
    pozyuma katılması gerektiğini söyledi. Tekrar Plaza Oteli'ne
    geçti ama bu hafta sonu, öncekine hiç benzemiyordu. "Ya beni
    kitaba gönder, ya da evlen benimle," dedi Emma. "Bu arada ben
    de bir iş bulmak veya derse gitmek istiyorum. Bütün gün televiz-
    yon izlemekten fenalık geldi."
    "Para kazanmana hayır demem," dedi Kugelmass. "Oda ser-
    visi faturaları senin boyunu aştı."
    ···
  12. 12.
    0
    iki aşık, muhteşem bir hafta sonu geçirdiler. Kugelmass
    Daphne'ye, bir sempozyum için Boston'a gideceğini ve pazarte-
    si döneceğini söylemişti. Her anın tadını çıkarmak için, Emma
    ile sinemaya gittiler, Çin Mahallesi'nde yemek yediler, bir dis-
    kotekte iki saat dans ettiler ve televizyonda film izleyerek uyu-
    yakaldılar. Pazar günü öğlene kadar uyudular, Soho'ya gittiler
    ve Elaines'de takılan ünlülere baktılar. Pazar gecesi süitlerinde
    şampanya eşliğinde havyar yiyip gün ağarana kadar konuştular.
    O sabah takside Persky'nin evine giderlerken, Kugelmass ken-
    disine, çok yorucu oldu ama değdi, dedi. Onu buraya sık getire-
    mem ama arada bir gelmesi Yonville'deki hayata kıyasla çok hoş
    bir değişiklik olur.
    Persky'nin evinde Emma dolaba girdi, yeni elbiselerinin ku-
    tularını çevresine dizdi ve Kugelmass'a tutkulu bir öpücük verdi.
    "Bunu saymam, bize beklerim," dedi gözünü kırparak. Persky
    dolaba üç kez vurdu. Hiçbir şey olmadı.
    "Hmm," dedi Persky, kafasını kaşıyarak. Tekrar vurdu ama
    yine büyü tutmadı. "Bir yanlışlık olacak," diye homurdandı.
    "Dalga mı geçiyorsun Persky?" diye bağırdı Kugelmass. "Na-
    sıl çalışmaz?"
    "Dur iki dakika. Hala içeride misin Emma?"
    "Evet."
    Persky bu kez daha da sert vurdu.
    "Hala buradayım Persky."
    "Biliyorum güzelim. Sıkı dur."
    "Persky, kadını göndermek zorundayız," diye fısıldadı Ku-
    gelmass. "Ben evli barklı bir adamım ve üç saat sonra dersim
    var. Şu aşamada ihtiyatlı bir kaçamaktan başka bir şeye hazır
    değilim."
    "Anlamıyorum ki," dedi Persky. "Çok da güvenilir bir numa-
    radır halbuki."
    ···
  13. 13.
    0
    "Bütün ailem orada olacak. ikizleri de görürüz. Kuzenim
    Hamish'i de. Hamish'e biraz daha iyi davransana. Seni sever o."
    "Tabii, ikizler," dedi Kugelmass banyo kapısını kapatıp ka-
    rısının sesini dışarıda bırakırken. Kapıya sırtını yasladı ve derin
    bir nefes aldı. Birkaç saat sonra yine Yonville'de olacağını, sev-
    gilisine kavuşacağını telkin etti kendine. Üstelik bu kez her şey
    yolunda giderse Emma'yı yanında geri getirecekti.
    Ertesi akşamüstü üçü çeyrek geçe, Persky büyücülüğünü
    yine konuşturdu. Kugelmass, istekle gülümseyerek Emma'nın
    karşısına çıktı. Yonville'de Binet ile birkaç saat geçirdikten sonra
    Bovary ailesinin at arabasına bindiler. Persky'nin talimatlarına
    uyarak birbirlerine sımsıkı sarıldılar, gözlerini kapadılar ve ona
    kadar saydılar. Gözlerini açtıklarında, Kugelmass'ın bir gün ön-
    ceden büyük bir iyimserlikle bir süit oda ayırttığı Plaza Oteli'nin
    önündeydi faytonları.
    Odada dans edercesine dolaşıp pencereden şehri seyreden
    Emma, "inanamıyorum! Tam hayal ettiğim gibi her şey!" dedi.
    "F.A.O. Schwarz şurası. Central Park ileride. Sherry hangisiydi?
    Hah, gördüm. ilahi bir güzellik bu."
    Yatağın üzerinde Halston ve Saint Laurent kutuları vardı.
    Emma bir kutuyu açtı ve içinden çıkan siyah kadife pantolonu
    mükemmel vücuduna tuttu.
    "Pantolon takım, Ralph Lauren'den," dedi Kugelmass. "için-
    de baş döndüreceksin. Gel bakalım şekerim, bir öpücük ver."
    "Hiç bu kadar mutlu olmamıştım!" dedi Emma, aynada
    kendisine bakarken. "Dışarı çıkalım, ne olur. Chorus Line'ı,
    Guggenheim'ı, hep sözünü ettiğin şu Jack Nicholson'ı görmek is-
    tiyorum. Filmi oynuyor mu bu aralar?"
    "Kafam almadı bir türlü," dedi Stanford Üniversitesi'nde bir
    profesör. "Önce Kugelmass denen bir karakter çıktı, şimdi kadın
    kitaptan silindi. işte bir klasiği klagib yapan, bin kez okusan da
    hep yeni bir şeyler bulabilmen."
    ···
  14. 14.
    0
    Şüphe yok ki Emma da Kugelmass kadar mutluydu. Heye-
    can için yanıp tutuşan kadının aklı, Broadway'deki gece hayatı,
    hızlı otomobiller, Hollywood ve televizyon yıldızlarının hikaye-
    leriyle uçup gitmişti.
    O gece Kugelmass ile Abbe Bournisien kilisesinin yanından
    geçerlerken, "Bana 0.J. Simpson'ı tekrar anlatır mısın?" dedi.
    "Ne diyebilirim ki? Muhteşem bir adam. Kırmadığı hız ve
    sayı rekoru yok gibi. Nasıl hareketler, görsen. Dokunamıyorlar
    bile."
    "Ya Akademi Ödülleri?" dedi Emma hasretle. "Kazanmak
    için her şeyimi verirdim."
    "Önce aday gösterilmen gerek."
    "Biliyorum, anlattın. Ama bence oyunculuk yapabilirim. Ta-
    bii bir iki ders almam gerekecektir. Belki Strasberg'den. Sonra,
    doğru menajeri bulursam ... "
    "Bakarız, bakarız. Persky ile konuşurum."
    O gece Persky'nin evine dönen Kugelmass, Emma'yı büyük
    şehre yanına aldırma düşüncesini adama açtı.
    "Bir düşüneyim," dedi Persky. "Yapabilirim belki. Daha tu-
    haf şeylerin gerçekleştiği görülmüştür." Tabii iki adamın da aklı­
    na daha tuhaf bir olay gelmiyordu.
    "Sen zırt pırt ne cehenneme kayboluyorsun?" diye çemkirdi
    Daphne Kugelmass, akşam eve dönen kocasına. "Bana bak, bir
    yerlerde dost mu tuttun yoksa?"
    "Tam addıbını buldun," dedi Kugelmass bitkince. "Leonard
    Popkin ile birlikteydim. Polonya'daki sosyalist tarım politikala-
    rından söz ettik. Popkin'i tanıyorsun. Konunun delisi adam."
    "Son zamanlarda bir tuhaflık var sende," dedi Daphne. "Çok
    dalgınsın. Babamın doğum gününü unutma da. Bu cumartesi."
    "Tabii, tabii," dedi Kugelmass banyoya giderken.
    ···
  15. 15.
    0
    Çok iyidi ama sen mi yazdın emin değilim
    ···
    1. 1.
      0
      Çalıntı imil hemde woddy alen dan
      ···