0
Kratylos adlar ve onların doğrulukları tartışmasıdır. Konu 4 ana madde etrafında döner. Bunlardan birincisi adların ne işe yaradıkları ile ilgili, ikincisi adlar ve onların bağlı oldukları yani adlandırdıkları şey ile arasındaki ilişki ile ilgili, üçüncüsü, bir şeyin kaç doğru adı olduğu ile ilgili ve dördüncüsü ise adların nasıl verildikleri ile ilgilidir. Konu Kratylos ile Hermogenes’in bu 4 konu etrafında görüş alışverişi ve bunlara Sokrates’in dahil olması ile ilerler.
Diyalogda Kratylos doğalcı görüşü temsil ederken, Hermogenes ise uylaşımcı görüşü savunur. Doğalcı ve uylaşımcı görüşü ve onlardan sonra Sokrates’in bu farklı iki görüşün ne tarafında yer aldığını dört maddeyi ayrı ayrı inceleyerek daha iyi anlayabiliriz;
Her iki görüşün benimsediği ilk madde şudur; Adlar, başkalarına bilgi vermek içindir. Bu, diyalogdaki iki ayrı görüşün ve Sokrates’in de benimsediği bir savdır. Şeyleri özlerine göre ayırt etmek için kullanılan adlar, özleri başkalarına öğretmeye yararlar.
K’ye göre ikinci madde de adlar ile onların adlandırdıkları şeyler arasında doğal bir bağ vardır. Bu şu demektir; her şeyin doğal bir adı vardır. Adların, adlandırdıkları şeylerin özlerini, ya da doğalarını başkalarına öğretmesini sağlayan adlar ile adlandırılan şey arasında ki bu ilişkiyi Sokrates’te savunurken, H’ye göre adlar ile onların adlandırdıkları şeyler arasında hiçbir doğal bağ yoktur. Zira adlar ile adlandırılan şeyler arasındaki adların hakkında bilgi vermesini sağlayan bağ “uylaşımdır”. Ona göre bir şeye bir kişi bir ad verirken bir başkası başka bir ad verebilir. Verdiği örnekte bir kişi küçük bir şeye büyük, büyük bir şeye küçük diyebilir. Bu verilen adın bilgi verme işlevini etkisizleştirdiğini düşünmez. Fakat Sokrates’e göre adlar ile onların adlandırdıkları şeyler arasında uylaşımsal değil, doğal bir bağ vardır. Burada Sokrates adlar iki gruba ayırır; Birincil adlar, şeylerin özlerinin harf ve hecelerle yapılmış taklitleridir. Ona göre harflerde aynı adlar gibi bir özü, bir doğayı gösterir. ikincil adlar ise, birincil adlar gibi adlandırdıkları şeylerin özlerini gösterirler ancak bunu birincil adlar sayesinde yaparlar. Sokrates bu noktada uylaşımcılık karşısında görünse bile doğalcılıkta da önemli hatalar görür; zira adlar ile onların adlandırdıkları şeyler bir ve aynı değildir. Eğer öyle olsaydı her şeyden iki tane olurdu ve hangisinin ad hangisinin adlandırılan şey olduğu bilinemezdi.
Üçüncü maddede K “bir şeyin, tek bir doğru adı vardır” der. Ona göre doğru ad, adlandırdığı şeyin doğasını gösteren addır. Bu sava göre bir şeyin özünü herkes için ortak tek bir ad gösterebilir. K’ya göre doğru olmayan bir şey söylemek imkânsızdır; çünkü yanlış bir şey söylemek, onun hem bir şey söyleyip hem de hiçbir şey söylemediği anldıbına gelir. Fakat bu K’ye göre olanaksızdır. Ona göre yanlış bir şeyler söylemek anlamsız sesler çıkarmaktır. Dolayısıyla yanlış bir şey söyleyebilmenin imkânı yoksa adlar doğru olmak zorundadır. “Bir ad eğer ad ise doğrudur.” H ise K’den farklı olarak söyle der; “Bir şeye verilen her ad doğrudur.” Ona göre bir şeye verilen ad daha sonra değiştirilip yeni bir ad verilebilir. Bir şeyin adı birisinin ona vermeye karar verdiği addır. K’de olduğu gibi H’de de yanlış adların olanaksız olduğu sonucu vardır. Yani K’de de H’de de bu aynı sonucu bu maddede görebiliriz. Ancak Sokrates diyalog’da doğru adlar olduğu gibi yanlış adlarında olduğu göstermeye çalışır ve düşüncesine şunu ekler; K’nin doğru dediği adlar gibi Sokrates’inde “adın kendisi” dediği adlar vardır ve bunlar aynı değildir. K’ye göre doğru adlar gündelik yaşamda kullanılan adlardır, ancak S’e göre “adın kendisi” olan adlar günlük yaşamda kullanılan adlar değil, gündelik yaşamda kullanılan adların kendilerine model olduğu adlardır. Zira S’ye göre “adın kendisi” olan adlar hep doğru iken, insanlar koydukları için gündelik yaşamda kullanılan adlar doğru ya da yanlış olabilirler.
4. maddede K adları ilk veren insan değil, onun üzerinde bir güç olmalıdır derken H, adları insan verir der. K’de bu düşünce adların doğru olması zorunluluğundandır. Zira bu görüşten önce K, adları ilk verenleri doğru adlar koymalarının ilk koşulu bu özleri bilen insanlar olmalarıdır, der. Fakat bu yeterli değildir. Sokrates K’ye karşı insanların koydukları adların, göstermeleri beklenen özü gösterme konusunda karşılarına çıkan sorunlara dikkati çeker. Bu noktada ortaya konulabilecek tek savunma, adları veren gücün insanın üstünde bir güç olması gerektiğidir. Diyalogda bu maddede fikri olmayan kişi H’dir. Uylaşımcılık, herkesin her şeye istediği adı verebileceğini savunur. Yani adların ilk kimin tarafından verildiğinin bir önemi yoktur. Bu noktada S H karşısında tam bir doğalcı gibi konuşur ama K’ye de eleştirileri vardır. S’ye göre adları ilk verenler “insanın üstünde bir güç değil”, insanlardır. Ancak herkes bir ad veremez, zira bilge insanlar, bilge olmayanlardan daha doğru adlar verirler. Bu insanlar şeylerin özlerini harfler ve heceler ile taklit edebilen insanlardır. Ancak bu konuda bile doğru ve yanlış ad verenler olacaktır. Bu yüzden verilen adları denetleyen başka insanlarda olacaktır. Bunlar soru sormayı ve onları yanıtlamayı bilenler, yani diyalektikçilerdir.