-
1.
-2Gelin, olasılıktan söz edelim. ilk önce, olasılık dediğimizde en sık akla gelen şey olan çekilişlerden, piyangolardan söz edelim.
Amerika’daki en büyük piyango olan Powerball’ı kazanabilme olasılığı 120 milyonda 1’dir. Powerball’ın ilk oynanmaya başlandığı 1997’den beri elliden fazla insan bu olasılığı alt üst ederek büyük ikramiyeyi kazanmıştır. Onlar bu gezegendeki en şanslı, en zengin insanlar arasındadır. Onlardan nefret ederim. Ama konumuz bu değil bilederimin bilederleri.
-
2.
-1Şimdi de düşük-olasılıklı bir olaydan söz edelim bilederimin bilederleri: Dünyaya dev bir gök taşı çarpacak ve uygarlık yok olacak. Jeofizikçilere göre, her yıl bunun olma olasılığı milyonda bir.
-
3.
+2lan amk isminle niye açıyorsun şu başlıkları
-
4.
-2insanoğlunun atalarını da hesaba katarsak, yedi milyon yılı aşkın bir süredir bu gezegende varlığımızı sürdürdüğümüze göre, bir gök taşının bugüne kadar bizi yok etmiş olma olasılığı yüzde yedi yüz. Yani anlayacağınız, bir kere değil, yedi kere ölmüş olmalıydık şimdiye kadar.
-
5.
-2Ama çoğunuzun bildiği gibi, insanoğlunun yazılı tarihinden bu yana yok olmadık.
Ne demeye çalışıyorum sizce? Bir gök taşı bizi yok edecek demeye çalışmıyorum. Düşük olasılıklı olaylar hakkında bir yorumda bulunmaya çalışıyorum, kıssadan hisse şudur: Her an her şey olabilir! -
6.
-2tıbbi gerçek
Beyindeki sinir hücreleri aşırı hareketlendiğinde, kontrolsüz, gelişigüzel gibi görünen sinyaller verirler. Bu sinyallerin sonucunda garip duygular hissedilebilir, farklı hareketlerde bulunulabilir; hatta psişik anomaliler ortaya çıkabilir. Bu gibi olaylara genelde nöbet denir. -
7.
-2Yetişkinlerin yüzde ikisi, ölmeden önce hayatlarında en az bir kere nöbet geçirirler. Genelde, bu tek nöbetten sonra başka bir nöbet de olmaz zaten. Ancak, bazı insanlar ömür boyu sürekli nöbet geçirip yaşamaya devam ederler. Bu rahatsızlık tarih boyunca bir sürü farklı isimle anılmıştır: Akıl hastalığı, dile getirilemez bir acı, iblisin işkencesi, hatta Tanrı’nın gazabı. Günümüzde biz buna epilepsi diyoruz.
-
8.
-2Bazen doktorlar epileptik nöbetlerin nedenlerini bulabilirler. Genelde bunların nedeni beyindeki mikroskobik yaralar veya tümörlerdir, ya da genetik nedenleri vardır. Ancak, dünyadaki epilepsi hastalarının yüzde yetmiş beşine (Amerika’da 1.9 milyon kişide epilepsi vardır mesela) durumlarının idiopatik olduğu söylenir.
-
9.
+1 -1loto bileti almaya gidiyorum panpa sağol
-
10.
-2idiopatik sözcüğünün kökeni eski Yunancadır. idio ‘garip, bir kişiye ya da şeye özgü, ayrı, farklı’ anldıbına gelir, path ise ‘duygu’ veya ‘acı’ demektir. Yani idiopatik ‘garip bir acı’ anldıbına gelir ki, bunun çağdaş tıptaki geniş tanımı ‘nedeni bilinmeyen bir hastalıkla ilgili veya bunun bir sonucu olarak ortaya çıkan’dır.
-
11.
-2Yani başka bir deyişle, tıp her ne kadar son birkaç yüzyıldır çok ilerlediyse de, doktorlar hâlâ insanların neden epileptik nöbetler geçirdiklerini bilemiyorlar.
Bu konuda tek bir fikirleri dahi yok. -
12.
-2i bÖlÜm koŞullarin kurbanlari
At yarışlarına, maçlara, kumarhanelere para yatıran veya bir boruda kaç yağmur damlası olduğu üzerine iddiaya giren bir kumarbaz, pek de lehinde olmayan bir olasılığa para yatırmıştır. Poker oynayan profesyonel bir kumarbaz ise, lehinde olan olasılıklara para yatırır. Biri romantik bir hayalperesttir, diğeri ise gerçekçidir. -
13.
-2-Anthony Holden, profesyonel poker oyuncusu
insanın şans faktörünü ve bunun sonuçlarını anlayabilmesinin yolu kumarı anlayabilmesinden geçer. Olasılık kalkülüsünün doğuşu kumara bağlıdır... insanın kumarı anlamaya çalışması gerekir; ama bunu felsefi bir şekilde algılamalı, yüzeyselliğinden arındırarak kavramalıdır.
-Louis Bachelier, matematikçi -
14.
-2“Bu yirmi sana, Caine. Var mısın, yok musun?”
David Caine kendisine söyleneni duyuyor, ama cevap veremiyordu; daha doğrusu koku cevap vermesine izin vermiyordu. Bu kokuyu daha önce hiç almamıştı. Sanki çürümüş et ve yumurta, idrarla karışmıştı. internette okuduklarına bakılırsa bazıları kokulara dayanamayıp kendilerini öldürüyormuş. ilk başta bunun abartılı olduğunu düşünmüştü, ama şimdi... Bunu neden yapmış olabileceklerini anlıyor gibiydi. -
15.
-1Aslında bu kokuyu sinir hücrelerindeki sinyaller bir şekilde karıştığından aldığının farkındaydı. Ama bunu bilmesi hiçbir şeyi değiştirmiyordu. David’in beyni bu kokuyu gerçekten algılıyordu. Hatta masanın etrafını sarmış olan sigara dumanından bile daha ağırdı koku. Walter’in gece yarısı yediği yağlı McDonald’s hamburgerinden bile daha gerçekti. Tüm odayı saran çaresizlik ve ter kokusundan daha baskındı
-
16.
0Koku o kadar kötüydü ki gözleri sulanmaya başladı, ama koku ne kadar kötü olursa olsun, habercisi olduğu şeyden daha kötü olamazdı. Caine bu durumdan daha fazla nefret ediyordu. Kokuya bakılırsa vakit yaklaşıyordu; insanın midesini bulandıran, zihnini karıncalandıran kokunun ağırlığına bakılırsa bu nöbet hiç de hafif olmayacaktı. Daha da kötüsü, her şey çok hızlı gelişiyordu. Tam zamanını bulmuştu, daha kötü bir zamanlama olamazdı.
-
17.
-2Caine bir an için gözlerini kapayıp iyice sıktı. Çaresizce, kaderine engel olmaya çalışıyordu. Gözlerini açıp Walter’in önünde duran buruşturulmuş kırmızı-sarı patates kutusuna baktı. Kutu birden gözünün önünde gitti geldi. Başını çevirdi; kusacağından korkmuştu.
“David, iyi misin?”
Caine kadının sıcak elini hissetti omzunda. Rahibe Mary Straight, eskiden gerçekten bir rahibeydi. Takma dişlerini David doğmadan önce yaptırmış olan kadın onun değil annesi, anneannesi yaşındaydı. O masadaki tek kadındı. Hatta Nikolaev’in oyuncuların önünde her an içki olması ve yerlerinden kalkmalarına bir neden kalmaması için tuttuğu, bir ayağı çukurda Romen garson dışında, kulüpteki tek kadındı rahibe. Herkes ona ‘Rahibe’ diye hitap ediyordu, ama o bu mahzende ya da Rusların deyimiyle podvaal’da yaşayan erkeklerin manevi annesi gibiydi daha çok. -
18.
-1Aslında, podvaal’da yaşamıyordu bu insanlar ama masaların etrafına üşüşmüş yirmi kadar adama sorulsa, Caine onların çoğunun East Village’deki bu kalabalık, penceresiz bodrumda kendilerini evlerinde hissettiklerini söyleyeceklerine iddiaya girebilirdi. Kumarbazlar. Bağımlılar. Bazılarının finans dünyasının nabzını tutan Wall Street’te veya şehir merkezindeki önemli binalarda ofisleri vardı, hatta kartvizitleri kabartmalı gümüşi yazılarla süslüydü, ama herkes bunun hiçbir anlamı olmadığını biliyordu. Hayattaki en önemli şey, hatta tek önemli şey, dağıtılan kartlar ve oyunda olup olmamaktı.
-
19.
+1ya sen ne işsiz bi insansın dıbına koyim
-
20.
-2Her gece D Bulvarı’ndaki Chernobyl Rus lokantasının kalabalık mahzenine gelirlerdi. Bar kirliydi, ama Vitaly Nikolaev’in oyunları temizdi; işe hile karıştırmazdı. Pudralanmışçasına beyaz tenini ve ince, kız gibi kollarını ilk gördüğünde Caine, Vitaly’nin Rus mafyasının bir üyesi olduğuna ihtimal vermemişti.
Ama Vitaly Nikolaev’in, aslında yaşlı ve zararsız bir adam olan Melvin Schuster’i kulüpte oynarken hile yaptığı için ölümüne dövdüğü gece işin doğrusunu gayet iyi anladı. Caine daha ne olup bittiğini anlayamadan Nikolaev hafif sarkık yüzlü ihtiyarın ağzını burnunu dağıtmış, adamı kan revan içinde bırakmıştı. O zamandan sonra da podvaal’da kimse hile yapmaya cesaret edemedi.