-
1.
+1Koşma, coşumcu duyguların dile getirildiği, islamiyet öncesinde yazılan koşuk türünün bir devamı olan ladinî (dinî olmayan) Türk halk edebiyatı nazım biçimi. Koşmalar genellikle 11'li hece ölçüsü ile söylenir, en az 3 en çok 12 dörtlükten oluşur.[1] Türk halk edebiyatının en çok kullanılan nazım şekli olan koşma,[2] halk ozanları tarafından geliştirilmiş bir nazım şeklidir.[3] Bu nazım biçimi Türk Dil Kurumu tarafından:
« Sazla okunmak için hece ölçüsü ile yazılmış, ilk kıtasının birinci, ikinci ve dördüncü dizeleriyle öteki kıtalarının dördüncü dizeleri birbiriyle, kalan dizeler de kendi aralarında uyaklı, konuları sevgi ve doğa olayları olan bir halk şiiri.[4] »
olarak tanımlanmaktadır. Bu biçimin ilk örneklerine; islamiyet öncesi Türk edebiyatı'nda koşuk adı verilen ve genellikle şölen adı verilen bayramlarda söylenen şiirlerde rastlanmaktadır. Ayrıca, 11. yüzyılda kaleme alınan Divân-ı Lügati't-Türk'te de koşuk ifadesinin manzum eserlerin geneli için kullanıldığı görülmektedir.[5]
-
2.
+1Koşmalar, Türk halk edebiyatının âşık tarzı olarak bilinen koluna ait ürünlerdir. Bu yönüyle koşmaları oluşturan sanat kurgusu; kökenini halkın duyuş ve söyleminden almaktadır. Bu da halkla bağlantılı bir yazınsal temel kurulması sonucunu doğurmaktadır. Böylece; ana hatları benzetme ve eğretilemelere bağlı olan halk edebiyatına ait imgeler koşmalarda da kendini göstermektedir. Bu imgeler; halkın yaşayışına paralel olarak daha çok doğa unsurlarından seçilmiştir. Halk edebiyatındaki benzetme ögeleri üç temel unsura yönelik benzetme imgeleri taşır:
Sevgili imgesi: Halk edebiyatında sevgiliye genellikle halk nazarında güzelliğiyle değer bulan: ördek, bülbül, suna ve keklik gibi kuş isimleriyle -açık eğretileme yoluyla- hitap edilir.[12] Örnek olarak aşağıdaki Karacaoğlan'a ait koşmada; şair sevdiğini "gövel ördeğe" benzetmiştir:
« Hey ağalar, gelin seyran edelim,
Gövel ördek gölden uçtu sabahtan.
Allar geyinmiş de çelenk sokunmuş.
Doğan güneş gibi doğdu sabahtan[13] »
Yine koşmalarda sevgilinin en çok benzetildiği diğer iki varlık, ceylan ve ahudur.[13] Bu imgeleştirmenin toplumsal kabulü; bugün ahu kelimesinin güzel, ince, zarif kadın anlamında kullanılan mecazlı bir söz olması sonucunu doğurmuştur.[14]
Rakip imgesi: Halk şiirinde rakip; sürekli sevgilinin peşinde dolaşması ilgisiyle -açık eğretileme yoluyla- halk nazarında ilenç olarak görülen karakuş ve kelb (köpek) gibi ifadelerle anılır. Örneğin aşağıdaki şiirde rakip bir köpeğe benzetilmiştir.
« Karac'oğlan eydür: Sarsam dilberler,
Kelb rakipler birbirine girerler.[15] »
Seven imgesi: Koşmaların bazı dörtlüklerinde sevgili bir yırtıcı kuş olarak betimlenip, seven bir av olarak karşımıza çıkar.[13] Ancak bazen de ozan kendini; şahine, sevgiliyi de balaban, üveyik gibi kuşlara benzetir:
« Ben şahan (şahin) olsam da sen bir balaban
Alsam çırnağıma çıksam yola ben[16] » -
3.
+1Koşmalar, Tanrısal mistisizm ögelerini içeren ve baksılar tarafından söylenen koşukların günümüzdeki türevidir.[10] Genel olarak: aşk, sevgi, doğa ve yiğitlik temleri kullanılan koşmalar; konularına göre güzelleme, koçaklama, ağıt ve taşlama olmak üzere dört temel ulamda incelenir
-
4.
+1Koşma coşkun duyguları ifade etmeyi sağlayan bir nazım (dizem) biçimidir. Bunun için koşmalar daha çok: doğa, aşk, ölüm, ayrılık, yiğitlik, toplumsal olaylar... gibi konuları işler.[17] Temele inildiğinde ise koşmanın şaman geleneğinin izlerini taşıdığı görülmektedir. Örneğin Karakalpak koşuklarında; ateşe sığınma, gelin geldiğinde ateşe yağ dökme, zikir salma, ruh çağırma, hastalanan insana çeşitli nesnelerle vurma gibi şaman geleneğine ait ögeler; folklorik şiire yön verir.[18] Bunda ilk dönem Türk toplumlarında şiir söyleyen kişilerin baksılar olması en önemli etkendir. Hatta ilk dönemlerde şiirler baksılar vasıtasıyla, afetlere karşı korunmayı sağlayan bir çeşit moral-mistik unsur görevini görmüştür.[18] Örneğin bedik adı verilen bir koşuk türü, zamanıyla insan ve hayvanlara musallat olan hastalıkları def etmek için kullanılmıştır.[18] Yani özellikle mitolojik devirler boyunca sanat; yaşamın, korkuların ve sığınışın bir ifade biçimi olmuştur. Yaşdıbını anlamlandırmaya çalışan insanoğlu; mistik bir söylem üzerinde yoğunlaşmıştır. Bunun için estetik bir temele binaen gelişen bir edebiyatın oluşması mitolojik dönemlerin ardından gelir. Buradan hareketle genel hatlarıyla şu gerçeğe ulaşılır; koşmalar estetik kuramlamaları da kapsayan koşukların mitolojik dönem sonrası varyantlarıdır. Proto dönemlere ait bir koşuk incelendiğinde bu dönem koşuklarındaki yaşam algısının ne denli tanrısal bir mistisizm içerdiği görülmektedir:
« Tang Tengri kelti (Tan Tanrı geldi)
Tang Tengri özi kelti (Tan Tanrı kendisi geldi)
Tang Tengri kelti (Tan Tanrı geldi)
Tang Tengri özi kelti (Tan Tanrı kendisi geldi) -
5.
+1Koşma konuları
Koşukların yeni bir türevi olan koşmalar temel olarak: doğa, aşk, ölüm, ayrılık, yiğitlik, toplumsal olaylar... gibi konuları ele alır.[17] Koşmalar, insanî duyguları işledikleri ve saz eşliğinde söylendikleri için; koşmaların müzikalite ve coşumsal değerleri oldukça yüksektir. Bunun için, konu olarak ortak paydaları paylaştıkları semailer ve diğer nazım şekilleriyle, koşma arasındaki temel fark; koşmanın kendisine has müzikalitesidir. Halk şiirinde müzikalitenin süreğenliğini sağlayan olgu; saz olmaksızın şiir söyleyen şairlere ancak 19. yüzyılda rastlamaya başlamamızdan kaynaklanır.[19]
Koşmalar anlamsal bir sınıflandırılmaya tabii tutulursa 4 temel ulamda incelenir. Bu dört öge ayrıca halk edebiyatı nazım (dizem) türleri içerisinde de yer alır.[20] Bu dizem türlerinin ortaya çıkışı tesadüfî değildir. Koşmalar müzik eşliğinde söylendiği için; eğer bir konu içten bir üslupla anlatılacaksa güzelleme havası, eğer yerilecekse taşlama havası gibi pgibolojik sunumlar ortamdaki duruma göre kendini göstermiştir.[ -
6.
0okudum hepsini şuku
-
7.
0Güzellemeler
coşku ve övgü içerikli şiirlerdir. Sevilen kişilere veya varlıklara karşı olan bağlılığı ifade etmek için yazılırlar. Güzellemelerde ele alınan konular ayrı ayrı ya da birlikte ele alınabilir.[22] Özele indirgendiğinde, temel güzelleme temleri: bir kadına, at gibi Türk kültüründe önemli yeri olan hayvan ya da varlıklara, doğaya... duyulan sevgidir. Bunun yanında güzellemeler özlem gibi düşünsel-estetik konuları da işler. Güzellemeler halk edebiyatında en çok tercih edilen türlerdendir. Bugün güzellemeler anlamsal boyutta özellikle adlandırma bazında modern edebiyata da tesir etmiştir. Örneğin Tuna'yı anlatan bir seyahat kitabına Tuna Güzellemesi[23] adı verilirken, ikinci Yeni şiirinin temsilcilerinden Cemal Süreya'nın anlam bakımından güzellemeye yaklaşan bir şiirinin adı da Güzelleme[24]dir. Güzelleme yalnızca koşma biçimine mensup şiirler için kullanılan bir tabir olmayıp, anlamsal bir içeriği vardır. Bunun için güzelleme konularını işleyen semailer de güzelleme olarak değerlendirilir.[25] Güzelleme türünün en önemli temsilcisi olarak lirik söyleyişleriyle 17. yüzyıl halk ozanı Karacaoğlan kabul edilmektedir.[26]
« Kömür gözlüm ne salının karşımda,
Gündüz hayalimde, gece düşümde.
Bir güzelin sevdası var başımda,
Yar sevdası çetin olur yaradan.[26] »
Örneğin bu şiirde Karacaoğlan, yârini ne kadar sevdiğini lirik bir söylemle dile getirmiştir. işte güzellemeler, anlatılan duyguyu lirik bir biçimde övgüyle anlatan Türk halk şiiri ürünleridir. -
8.
0Koçaklama genel bir tür kavramından çok, yiğitlik ve meydan okuma içerikli şiirlere verilen addır. Yani koçaklama semaiye veya koşmaya özgü bir tür değildir; genel ve anlamsal bir kategoridir. Örneğin halk destanları da bir koçaklamadır. Kısacası koçaklamalar bir nevi epik kavrdıbının halk şiirindeki yansımasıdır. Bunu TDK'nın tanımında şöyle ifade edilmektedir:Tümünü Göster
"Halk edebiyatında biçimi ne olursa olsun, konusu yiğitlik, savaş, kahramanlık olan veya bir kahramanı öven, kahramanlık duygularını canlandıran şiir, yiğitleme."[27]
Genel olarak Türk edebiyatına baktığımız zaman, yiğitlik belirten söylemlerin azımsanamayacak düzeyde olduğu anlaşılmaktadır. Battalname gibi Divan edebiyatı geleneğinden beslenen ürünlerin yanında, bugün dahi hamasi (yiğitliklerden söz eden) bir anlayışla yazılan birçok modern şiire rastlamak mümkündür. Türk halk edebiyatına baktığımız zaman ise karşımıza iki tür koçaklama anlayışı çıkar. Bunlardan ilki duygusal koçaklama, ikincisi ise coşkun koçaklamadır.
Duygusal koçaklama, olayın pgibolojik bir analize tabii tutularak kahramanlık yönlerinin yanında trajik yönlerinin de ön plana çıkarıldığı koçaklama türüdür. Bu tür eserlerde çoşkun bir yiğitlik teminin ardında duygu gizlidir. Birçok kahramanlık bildiren halk destanı bu ulamda incelenir. Kayıkçı Kul Mustafa'ya ait olan Genç Osman Destanı bu tür koçaklamaların güzel bir örneğidir. Eserde yalnızca hamasi duygular yoktur; Genç Osman'ın öldürülüşünün ardından asker ve padişah nazarında yaşanan üzüntü hali de tahlil edilmiştir. Duygusal koçaklamalar halk tarafından çok sevilen bir türü oluşturur, bunun için bu eserler genellikle halk hikâyesi oluşum sürecinin bir parçası haline gelir. Örneğin Genç Osman Destanı halk öyküsü oluşum süreci bakımından incelenen ilk eserlerden biridir.[28]
Coşkun koçaklama, en yaygın koçaklama türüdür. Bu tür koçaklamalarda ozanın korkusuz ve meydan okuyan bir söyleyişi vardır. Gerek savaş meydanındaki kahramanlıklar gerekse mevcut düzene karşı yapılan başkaldırı bu yolla ifade edilir. Otoriteler tarafından çoşkun koçaklamaların en güzel örnekleri Köroğlu ve Dadaloğlu ait koçaklamalar olarak kabul edilir.[29] Köroğlu'nun bir koçaklaması şöyledir:
« Benden selam olsun Bolu Beyi’ne
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
Ok gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir[30] »
bu yapıtta da olduğu gibi, coşkun koçaklamalarda pgibolojik bir sentezden çok bir meydan okuma ve korkusuz söylem üzerinde durulmaktadır. -
9.
0Taşlama,Tümünü Göster
Türk halk edebiyatına ait satirik şiirlere verilen addır. Bu yönüyle taşlamalar: toplumdaki aksayan yönleri, bireysel yanlışlıkları, devlet yönetimindeki hataları... eleştirel bir dille konu edinir ve halk edebiyatında yermek-hicvetmek sözcüklerinin karşılığı olarak kullanılır.[31] Taşlamalar; semai ve koşma dizem (nazım) biçimleriyle yazılır.[31] Bu nazım şekilleri dörtlüklerden ibarettir; bunun için Divan edebiyatında dörtlüklerle yazılan ve felsefi-eleştirel dizem biçimleri olan rübai ve kıtalarla benzer özellikler gösterir. Taşlamalar divan edebiyatında bir tür olarak hicviyye karşılığını bulur. Hicviyye veya hiciv türünün Divan edebiyatındaki en büyük temsilcisi ise Nefi'dir.[32] Taşlamanın en önemli temsilcileri ise Dertli, Ruhsati ve Seyrani gibi ozanlardır.[31]Taşlama geleneği, çağdaş Türk edebiyatı dairesinde de kendini göstermiştir. Abdürrahim Karakoç gibi halk şiirine yakın şairler taşlamalar yazmıştır. Karakoç'un bir şiirini incelersek:
« Şu berbat dünyada delicesine.
Gülmemiz kötü şeydir emmeoğlu.
Kaç vicdan eğilmez para sesine.
Bilmemiz kötü şeydir emmeoğlu[7] »
Görüldüğü gibi şair bu dörtlüğünde; dünyanın madde ve paraya dayalı işleyişinden rahatsız olmuş; dünyadaki çıkara dayalı sistemi eleştirmiştir.
Taşlamalar bazen genel bir sitem üzerinden ilerlerken bazen; bazen de doğrudan eleştirilen hedefe açıkça saldırılmıştır.[31] Hatta Neyzen Tevfik gibi bazı şairler; şiirlerinde sokak dili ve argo ifadeleri kullanmaktan çekinmemiştir. Tevfik'in Mecnun şiiri buna örnektir.[33]
Eleştiri, halk edebiyatında temel olarak iki yolla yapılmıştır. Bunlardan biri; temsil yoluyla ikincisi ise türkü koşmak yoluyladır. Temsil yoluyla yapılan eleştiriler genellikle; yapıcı eleştiri mahiyetindedir. Bu tür yergilerde; görülen ekgiblik temsil yoluyla öyküleştirilir ve iletinin ulaşması istenen merciye üstü kapalı bir biçimde mesaj verilerek; istenilmeyen davranışın giderilmesi beklenir.[34] ikinci tür olan türkü dizme ise büyük oranda taşlamaya karşılık gelir. Çünkü istisnalar haricinde halk edebiyatı ürünleri saz eşliğinde söylenir ve bu eserlere halk nazarında türkü olarak bakılır. Taşlamaların dili temsil getirmeye göre daha sivridir. Bu şiirlerde yer yer alaycı ifadelere de rastlanır. Türkü koşma yoluyla oluşurulan eleştirilere aşağıda verilen anonim örnek; bu tür taşlamaların içerdiği eleştirel üslubu göstermektedir:
« Rüfet Ağa at getirmiş
Gurda guşa et getirmiş
Çobanlara dert getirmiş
Geberir kırat geberir -
10.
0Ağıt,
ölenin iyi niteliklerini, ölümünden duyulan acıyı dile getiren söz veya ezgi[36]lere verilen addır. Bu yönüyle ağıt, evrensel-insanî bir olgu gelişiminde, anlamsal bir genellik kazanmıştır. Hemen hemen tüm kavimlerde ağıt türünün farklı biçim ve ezgilerde örnekleri görülür. Örnek olarak ağıt; Amerikan edebiyatında elegy[37] adıyla anılırken, islam etkisinde gelişen klagib doğu edebiyatlarında mersiye biçiminde adlandırılmıştır.[38] Halk edebiyatındaki formu olan ağıt türü ile mersiyeler arasında konu bütünlüğü vardır. Halk ve Divan edebiyatlarının farkları üzerinde çok durulsa da aynı konuyu dile getiren bu iki şiir arasında aslında birtakım şeklî hususiyetleri dışında fazlaca bir farklılık yoktur.[38][39] Ağıt, bir ölüm üzerine belli bir geleneğe uyularak yapılan törenlerde yakılmış ve söylenmiş bir de böyle bir törende yakıldığı halde daha sonra da hatıralarda yaşayan türkü olarak iki anlama gelir.[40] Ayrıca evlenen kızın evden ayrılması gibi ölüm dışı konularda yazılan ağıtlar da vardır.[41]
Türk edebiyatında ağıt türünün ilk örnekleri sagulardır.[42] Türk halk edebiyatında en önemli ağıt ozanlarından biri Kağızmanlı Hıfzı'dır. Örnek olarak Hıfzı'nın ölen amcasının kızı için yazdığı ağıtın bir dörtlüğü şöyledir.
« Ecel tuzağını açamaz mısın?
Açıp da içinden kaçamaz mısın?
Azâd eyleseler uçamaz mısın?
Kırık mı kanadın kolların hani[42] »
Ağıt geleneği bugün çağdaş edebiyatta anlamsal olarak sürdürülmektedir. Örneğin Ceyhun Atıf Kansu'nun ölümü üzerine Cahit Külebi şu dizeleri söylemiştir:
« Ceyhun kardeş sen bu ilden gideli
Dağlarım yıkıldı, çöllerim bomboş.
Söğütlü dereler, iğdeli beller,
Kuraktan çatlamış göllerim bomboş. -
11.
0Yapısal özellikler
Halk edebiyatında nazım şekilleri ve türler daha çok ezgilerine göre ayrılır.[6] Bunun için koşma dahil birçok nazım (dizem) biçiminde belli bir hece sayısından bahsetmek imkânsızdır. Bununla birlikte, Türk halk edebiyatının en çok kullanılan biçimi olan koşmalar; daha çok 11'li hece ölçüsüyle yazılmıştır.[7] Kafiye düzeni ise: axax, bbbx, cccx... biçimindedir. Ayrıca koşmanın ilk dörtlüğü xaxa veya aaax biçiminde de olabilir.[7] Koşmalar yapıları bakımından beş ana başlık hâlinde incelenir: -
12.
0Yapılarına göre koşmalarTümünü Göster
Düz koşma: Genellikle 8 ve 11'li hece ölçüsü ile yazılan ve 4+4, 6+5 ya da 4+4+3 durakları kullanılan; 3-5 dörtlük arasında yazılan koşmalardır.[8] Düz koşma, halk edebiyatında en çok kullanılan koşma biçimidir.[8]
Sözcük oyunuyla kurulmuş koşmalar: Bu tür koşmalar kendi aralarında dörde ayrılır. Bunlardan ilki dedim dedili koşmadır. Dedim dedili koşmalar seven-sevilen arasındaki atışma biçimindedir.[8] Aşık Ömer'in sözcük oyunuyla kurulmuş bir koşması şöyledir:
« Dedim bu Ömer'in aklını aldın
Dedi sevdiğine pişman mı oldun
Dedim dilber niçün sararup soldun
Dedi hep çektiğim dil yarasıdır[44] »
Dedim dedili koşmanın yanında; cinasla söylenen cinaslı koşma, koşmanın son dizelerinin tekrarıyla şarkıya benzetilen koşma şarkı ve tümce aralarında iç uyaklar bulunan musammat koşma; sözcük oyunuyla kurulmuş koşmaların diğer türleridir.[8]
Ek getirilerek kurulan koşmalar: Ana manzumelerine ek getirilerek yapılan koşmalardır. Ek getirilerek yapılan koşmaların ayaklı ve yedekli olmak üzere iki türü vardır. Ayaklı koşma, ilk dörtlüğünün ikinci ve dördüncü dizelerinden sonra beş heceli kısa bir dizenin eklenmesiyle oluşan koşma biçimidir. Ayaklı koşmalarda uzun dizeler 6+5=11'li kısa dizeler 5'li olarak düzenlenir. Ziyade mısra da denilen kısa dizeler, daima ana kafiye taşıyan uzun dizelerden sonra yer alır. Kafiye bakımından da ana kafiye düzenine bağlı kalırlar.[45] Bir diğer ek getirilerek yapılan koşma çeşidi ise yedekli koşmalardır. Yedekli koşmalar, birimlerinin arasına mani vb. dizeler eklenerek yapılan ve daha çok Batı Türkçesinin Doğu kısımlarında tercih edilen bir yapıdır.[46]
Sözcük taşırması ile kurulan koşmalar: Bu tür koşmalar dize veya dörtlük sonunda uyak olan sözcüğün bir sonraki birimde tekrarı esasına dayanır. Eğer dize sonundaki uyak bir sonraki mısrada yineleniyorsa buna zincirleme koşma, eğer dörtlük sonundaki uyak yineleniyorsa buna da zincirbent koşma adı verilir.[47] Örneğin Aşık Zülali'nin aşağıdaki şiiri bir zincirbent koşmadır:
« O ki yaratıldık türâb-ı Tur'a
Perverdigâr Hak Sübhan'ı biliriz
Türâbın aslını yarattın nurdan
Nurdan evvel bir mekânı biliriz
Mekânda var iken nice bin seher
Anı ziynet kıldı ne mürg-i seher
Günde yetmiş kere eyledi teher
Eklettiği rızk u nânı biliriz[47] »
Yukarıdaki şiirde; mevcut yapıya uygun olarak ilk dörlüğün son uyak kelimesi mekân sözcüğü, ikinci dörtlüğün başında tekrar edilmiştir.
Birleşik koşmalar: Bu biçimdeki koşmalar birden fazla koşma biçiminin birlikte kullanılmasıyla oluşturulur ve dört başlık altında incelenir. Bunlar: Zincirbent ayaklı koşma, musammat ayaklı koşma, musammat zincirbent koşma ve musammat zincirleme ayaklı koşmalardır. Bu koşma biçimleri, adlandırıldıkları yapıların bir bileşimidir. Yalnızca zincirbent ayaklı koşmanın ziyade mısralarında da tekrarlama yoluna gidildiğinden kısmî bir değişiklik gösterir -
13.
0ölçü uyak şeması
Koşmalar Türk halk edebiyatı nazım biçimleri oldukları için; birçok koşma, hece ölçüsü kullanılarak söylenmiştir. Ancak özellikle 17. yüzyıldan başlayarak Bayburtlu Zihni gibi ozanlar, şiirlerinde aruz veznini de kullanmıştır.[48] Koşmalarda biçimsel türleri ve yapılarına göre birçok durak çeşidi kullanılır. Halk şiirinde en çok tercih edilen düz koşmalar 8 veya 11'li hece ölçüsü ile yazılır ve 4+4, 6+5 ya da 4+4+3 durak yapısına sahiptir.[8] Koşmaların yapısal biçimleri değiştikçe; hece sayılarında ve duraklamalarda değişiklikler meydana gelir. Tüm bunlarla birlikte koşmaların ekseriyetinde 11'li hece ölçüsü en çok kullanılan kalıptır. Koşmalarda 11'li hece ölçüsü çokça kullanıldığı için, genel tanımlamalarda koşma daha çok 11'li hece ölçüsüyle yazılan şiir olarak gösterilir.[49] Oysaki halk edebiyatı nazım biçimleri daha çok saz eşliğinde söylenir ve birbirinden farklı okunuş ezgilerine sahiptir. Biçimleri birbirinden ayıran temel kıstas da ezgidir.[6] Ancak koşmalar yazınsal metin olarak incelendiğinde, ezginin belirlenmesi zorlaştığı için özellikle edebiyat testlerine yönelik çalışmalarda koşmaların yalnızca 11'li biçimleri kullanılmaktadır.[29]
Halk şiirinde en çok tercih edilen kafiye türü; yarım uyaktır.[50] Bununla birlikte, Türk halk şiirinde, Türkçenin ses ve hece yapısına uygun olarak "a-e", "ı-i", o-ö", ve "u-ü" ünlüleri ve hatta dar ve geniş ünlüler arasında kafiye oluşturulabilmektedir.[51] Ruhsati'nin aşağıdaki şiirinde: -
14.
0tamam koşmam
-
15.
0« Babanı katma sayıya (a)
Özün benzettim ayıya (a)
Kendi eştiğin kuyuya (a)
Düşesin Seyit Efendi (b)[52] »
"u" ve "ı" dar ünlüleri arasında uyak oluşturulmuştur. Bu seslerden önce gelen "y" sesleri de uyağa katılarak bir tam uyak ortaya çıkmıştır. Birimdeki uyak örgüsü ise aaab olup; şiir 8'li hece ile (5+3) söylenmiştir. Uyaklardan sonra gelen "-ya"lar ise rediftir.
Yine halk şiirinde "ğ ve y" gibi özellikle kayıcılaşan bazı yakın sesler arasında kafiye oluşturulabilmektedir. Karacaoğlan'ın bir şiirinde:
« Karac'oğlan bunu böyle söyledi
indi aşkın deryasını boyladı
Kızlar gitti diye pınar ağladı
Acıştım yüreğim yandı pınara[53] »
bu tarz bir alımlamayla; "ğ" ve "y" sesleri arasında uyak ilgisi kurulmuştur.
Koşmalar ilk kıtasının birinci, ikinci ve dördüncü dizeleriyle öteki kıtalarının dördüncü dizeleri birbiriyle, kalan dizeler de kendi aralarında uyaklı şiirlerdir.[4] Yani, koşmaların uyak örgüsü; genellikle: axax - bbbx - cccx... biçimindedir ve bir koşma genellikle en az 3 en çok 12 dörtlükten oluşur. Ancak koşmanın ilk dörtlüğü: "xaya veya aaax" biçiminde de kafiyelendirilebilir.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ko%C5%9Fma -
16.
0ben buraya edebiyat falan yazmaya gelmiştim
-
17.
0Yorulduysan