-
126.
+4 -16tek tek yolluyorum ancak, hemen bakmak için https://twitter.com/quanttum 'da da paylasiyorum
-
127.
+19 -12Hoca bizi ormana gitmeden evvel bir takım hususlar konusunda uyarmıştı, bazı yazılardan ve bazı çizgilerden bahsetmişti, eğer birtakım ağaçlarda arap harflerine benzer şekilde yazılar görürsek derhal geri dönmemizi sıkı sıkı tembih etmişti, Hocanın evinin arka tarafından girdik ormana doğru, hocanın tarif ettiği şeyleri aramaya koyulduk, zaten çok uzakta olmayacağını söylemişti, bir taraftan yürüyor, bir taraftan göz ucuyla Atakan’a bakıyordum, yüzünü yere eğmiş düşünceli bir şekilde yürüyordu sadece, bir müddet böyle yan yana yürüdük, ikimizden de çıt çıkmıyordu, sadece kuş ve böcek sesleri vardı bu derin sessizliği bozan, ilerledikçe güneş ışığı azalıyordu, ağaçların dalları heryeri kaplıyordu, elimi atakan’ın omzuna vurdum hafiften gülümsedim ee bulabilecekmiyiz hocanın istediklerini dedim, amacım yaptıklarından çok pişman olan bir adamı teselli etmekti, yüzüme bakıp sahte bir gülümsemeyle buluruz be dostum dedi, ben de hafiften gülümsedim ama nedendir bilinmez ona karşı içim yumuşamıyordu aksine onu her gördüğümde nefret ediyordum,
-
128.
+17 -10biraz daha yürüdükten sonra hocanın tarif ettiği bölgeye geldiğimizi anladım zira yerde içi sarı *** adındaki çiçekler vardı, bu çiçeklerin ortasındaki kısmı istemişti hoca onlardan topladık, ancak işimiz henüz bitmemişti, hocanın dediğine göre bu çiçeklerin yakınında bu çiçeğe benzeyen mor renkli çiçekler olacaktı, biraz daha ileri gidip bu çiçekleri aramaya koyulduk, etrafa bakarak ağır ağır yürürken birden gözüm bir ağaca çarptı, diğerlerinden çok farklıydı, çok kalın bir gövdesi vardı, ama dikkatimi çeken bu değildi, üzerinde bir şekil vardı sanki yaklaştım ağacın yanına Arapça’ya benzer bir şeyler kazınmıştı üzerine, ancak bıcakla değil sanki o ağaçta her zaman olan birşeydi ya da biri ağacın içinden kazımıştı, çok ilginçti, direk aklıma hocanın nasihati geldi, hemen geri dönecektim ancak arkama baktım Atakan yoktu, sonra tekrar yazılı ağaç tarafında dönünce atakan’ın ağacın diğer tarafına geçtigini gördüm, Atakan hadi gidelim buradan diğer çiçeği bulamadıgımızı söyleriz dedim, Atakan ayakta ağacın diğer tarafında bir şeye bakıyordu, tekrar seslendim Atakan sana diyorum hadi birader dedim, duymuyordu sanki beni, hocanın söylediklerini bir an boşverip ben de yanına doğru gittim
-
129.
+16 -10Yüzüne baktım, hiçbir gariplik yoktu, ne oluyor bilader nereye bakıyorsun dedim, işte çiçekler orada dedi, gösterdiği tarafa baktım, gerçekten hocanın tarif ettiği diğer çiçekler vardı, yazıları falan unuttum sevindim bir an, hadi hemen toplayıp gidelim dedim, topladık beraber, lakin son çiçekleri de toplayıp hocanın evine dönecekken dikkatimi bir şey çekti, tam karşı tarafımda duran ağaçta da bir takım yazılar vardı, sanki bir sınırdaydık, kalkıp o ağaca doğru yürüdüm, baktım diğerinin aynısı yazıyordu, bir hayli şaşırdım, ama artık alısmıstım böyle tuhaf seylere, atakan’ı cagırdım yanıma birader gel bi saniye buraya dedim, geldi, suna bak dedim biraz önce de surdaki agacta gördüm aynısı ne yazıyor dedim, dikkatlice baktı, yüzü sarardı birden, hemen gidelim buradan dedi, niye dedim, giderken acıklayacagım dedi, hızlı adımlarla geldigimiz yoldan tekrar geri gidiyorduk artık, birader konussana neydi anlamları bu ağaclarda yazan seylerin dedim, anlatmaya basladı
-
130.
+16 -8Bunu mühürlü kitapta görmüştüm dedi, hiçbirşey demeden yüzüne bakıyordum sadece ve dinliyordum, kardeşim dedi bu bir çeşit sınır dedi, nasıl yani dedim, onlarla ademoğulları arasında yapılmış bir anlaşma dedi, sessizce dinliyordum, bir taraftan hızlı bir sekilde yürümeye devam ediyorduk, iyi ki güneş ışığı altındayız dedi, niye dedim, emin ol dedi o kitapta bu sınırlar hakkında yazılanları duysan geceleri bu ormana girmek değil, yanından dahi geçemezsin dedi, ne olur peki diyelim ki gece geldik o yazılı ağaçların ortasına durduk dedim, ihlal etmiş olursun dedi, bu durumda senin vebalini onlar almaz, her türlü işkenceye ve ızdıraba kendin davetiye çıkarmış olursun dedi, bu laflardan sonra sustum sadece ilerliyorduk, nihayet ormandan çıktık hocanın evine vardık tekrardan, kapıyı açınca hayli şaşırdım, evde genç bir kız ve babası olduğunu tahmin ettiğim orta yaşlarda kasketli bir adam oturuyordu selam verip girdik içeri, hoca bizim sağ sağlim döndüğümüzü görünce sevindi, hiç oturmadan direk lafa girdim, hocam simdi ne yapacagız dedim, şu an hiçbirşey yapmayacağız, güneşin batmasını bekleyeceğiz daha sonra mührü bozmak için elimizden geleni yapacağız oğlum dedi
-
131.
+16 -8Hocamın yanına yaklaştım hiç ormanda gördüğüm sınır mevzusunu açmadım baskaları da var diye, kulağına eğilip bu adam ve kız kim hocam dedim, otur oğlum yabancı değiller onlar da senin ve arkadaşının derdine benzer bir dertten muzdariptiler lakin dermanlarını buldular dedi, sessizce oturdum mindere, birkaç dakika kimseden ses çıkmadı herkes yerdeki desenlere bakıyordu, bu sessizliği hocam bozdu, yüzünü bana çevirdi, oğlum dedi Tuğba kızıma zamanında aşık olmuş bir tanesi, Tuğba dediği adamın yanındaki yani evdeki kızdı, çok güçlüydü ona bulaşan mahluk, lakin ar ve namus sahibi olan aynı zamanda iffetini koruyan bu kızımın azmi ve bir takım şeyler sayesinde uzaklaştırdık dedi, şaşırmıştım hocamı dinliyordum dikkatlice, bundan 2 sene evveldi oğlum Tuğba kızım banyo yapıyormuş, lakin banyoda avret yerlerini örtmemiş, bu tehlikeli bir durumdur oğlum dedi, dikkatimi iyice çekmişti anlattıkları, sadece dinliyordum, bu hatası yüzünden bunu görmüşler, bir tanesi buna aşk-ı musallat olmuş dedi,
-
132.
+22 -8günleri geceleri korku ile geçiyordu, bizzat ben şahidim oğlum dedi, geceleri kalkıp kimi zaman ahıra gidiyordu kimi zaman ormana, oralarda yatmak istiyordu ama bunu istemsizce yapıyordu dedi, babası annesi perişan bir halde neredeyse her gece kapımı çalıyordu ve kızlarını eve zütürmemi rica ediyorlardı bana dedi, çaktırmadan kızın yüzüne baktım o ise yere bakıyordu, çok saf bir güzelliği vardı, başörtüsü takmıyordu kız, ancak son derece kapalı ve hanımefendice bir giyimi vardı, siyah saçları büyük gözleri vardı, küçük bir burnu bebek gibi cildi vardı, babası söze girdi, sağolun hocam sizin yardımlarınız sayesinde diyordu, ama ben sadece kıza odaklanmıştım, tuhaf bir çekiciliği vardı, bir an kız kafasını kaldırıp bana baktı, hemen gözlerimi diğer tarafa çevirdim utanmıştım çünkü, o günlerde ilk defa bir umut ışığı doğmuştu içimde bu kızı görünce, hocam bana doğru baktı, oğlum dedi Tuğba kızımı kurtarmaktan çok daha zor mühür bozmak ancak sağolsun kendisi bize yardım edecek, bozmak için gerçekten çok ama çok kötü şeyler gerekiyor dedi, nasıl yani hocam dedim, tam bu sırada kızın babası konuşmanın kalanını dinlemek istemiyormuş gibi müsaade isteyip aniden kalktı gitti, ancak kız hala duruyordu
-
133.
+16 -10Odada hocam, Atakan, Tuğba ve ben kalmıştık, tekrardan hocam bu kötü şeyler neler, nasıl şeyler açıklayabilir misiniz dedim, hocam bir müddet durakladıktan sonra zar zor söyledi, hayız kanı gerekiyor dedi, şaşırdım direk kıza baktım bu sefer, hoca sözüne devam etti, hayızlı halde bekaretini yitirmemiş bir hanım kişinin hayız kanı dedi, kız kıpkırmızı oldu ama ben daha çok utandım bunları duyunca, gerçekler oğlum dedi, yapılması gereken bu, ne kadar arsızca utanmazca gelse de yolu bu devası bu dedi, odada bir sessizlik oldu kimseden çıt çıkmıyordu, zar zor kıza baktım, aynalardakini gördün mü dedim, kız bir müddet gözlerimin içine baktı ve kafasını evet manasında salladı çekinerek, belki kız bu yüzden ilgimi çekmişti, benim aynaların içinde gördüğümü o da gördüğü içindi belki, yalnızca ben bunları yaşadım zannederken, içime atarken, onun da benzer şeyleri yaşamasıydı aslında ilgimi çeken şimdi düşününce daha iyi anlıyorum
-
134.
+25 -11Kıza bakıp iyi misin peki şimdi dedim, iyiyim dedi sadece, sesi de kendi kadar güzeldi, bu kısa konuşmanın ardından yine bir sessizlik oldu, aslında hiç bahsetmiyorduk ama içten içe korkuyorduk akşamki mühür bozma olayından, hepimizin de aklı oradaydı, gece yakındı artık ve o yaklaştıkça üzerime bir ağırlık, bir hezeyan çöküyordu, sanki duvarlar üzerime geliyor gibiydi, daha fazla dayanamadım, birader dedim atakan’a dönerek, bana baktı, dışarıda oturalım mı biraz dedim, asıl amacım sigara içmekti, sonra hocama döndüm onay bekliyorum anlamında, kafasını çıkabilirsiniz manasında salladı, çıktık evin dışına orman tarafında bir taşa oturduk bununla, hatırlıyor musun dedim, neyi dedi, hiç cevap vermedim, cep telefonumu çıkardım mp3 olarak şu şarkıyı açtım, çok dinlerdik çünkü özellikle rakı içerken iki iyi dostken, bıraktım ortamıza telefonu, birer tane sigara yaktık sessizce dinlemeye başladık, Atakan’a baktım gözlerinden boncuk boncuk yaşlar akıyordu, onu öyle görünce başımı diğer tarafa çevirdim sessiz sessiz ağlamaya başladım, bir taraftan gözlerimizden yaşlar akıyordu, bir taraftan düşünüyordum, normal insanlar gibi niye değildim diye, niye normal bir sevgilim yoktu, normal bir yaşantım yoktu http://www.youtube.com/wa...v=IWRWtvVL6jA&t=3m15s
-
135.
+21 -6Bir müddet böyle oturduk yarım saat falan geçmişti sanırım, hiç konuşmadık, arka arkaya sigaraları içtik, sonra içeri girdik tekrar, hoca yalnızdı kız mutfak tarafındaydı, atakan hocanın bulunduğu tarafa mindere oturdu, ben hızlı adımlarla mutfak tarafına geçtim, kız beni görünce biraz tedirgin oldu hafiften de utandı, senin yalan söylediğini hissediyorum dedim, başı yere eğikti, sonra gözlerime baktı, nereden anladın dedi, bu olaylar başladığından beri hislerim kuvvetlenmişti gerçekten de, ona da bunu söyledim, doğru dedi, yalan söyledim, niye dedim, artık annemin babamın üzüntüsüne dayanamıyordum dedi, gülümsedim, o duyguyu çok iyi bilirim dedim, hala musallatın mı dedim, evet dedi, ben sormadan ismini söyledi, ismi *** ydı, rüyalarında mı geliyor insan ya da hayvan suretinde mi dedim, benim dedi çok sevdiğim biri vardı evvelden, ama artık o yok, işte onun suretinde geliyor dedi, direk onun kılığında uyku halinde olmadığım zamanlarda bile geliyor dedi, sana nasıl oluyor dedi, ben rüyalarımda görüyorum dedim, peki dedim o sevdiğin ne oldu, anlatmaya başladı, buralarda biz odunlarımızı ormandan kendimiz getirriz, birgün babası ile ormana oduna gitmişti babası onu kucağında getirdi, ormanda fenalaşmış ondan sonra düzelmedi ve artık o yok dedi, ilk başta rüyalar ile başladı, her gece aynı rüyayı görüyordum, ormandayım o karşımda ancak hep yere bakıyor orman zifiri karanlık en ufak ses yok sadece karşı karşıyayız onun başı öne eğik ama suret onun sureti böyle devam ediyor sonra karşımdan kayboluyor arkama geçiyor ama onu göremiyorum kulağıma eğilip rüzgardan gelen bir fısıltı gibi 'Ana Ba heb bak' diyordu her gece, bu sözü duydugumda sanki bir rüzgar beni uyandırıyordu uyanıp sabaha kadar uyuyamıyordm, birgün hocama gelip anldıbını sordum bu arapça imiş dedi, 'seni seviyorum' demekmiş dedi, betim benzim atmıştı bunu duyunca, sana aşkını söylüyordu yani dedim, evet dedi
-
136.
+18 -6peki dedim rüyalardan gerçeğe geçiş nasıl oldu, birgün yine aynı rüyayı gördüm 'ana ba heb bak' cümlesiyle yine sanki biri uyandırdı beni, ama farklı birşey vardı dedi, saat gece yarısını geçmişti, annemle babam uyuyordu, her zamanki gibi sabaha kadar uyumamayı planlıyordum yine aynı kabusu göreceğim diye, ancak bu sefer farklı birşey vardı, kapıdan ses geliyordu, köyümüzde zaten az insan var bu saatte ses gelmesi imkansız ama geliyordu işte, kapı çalması gibi değil, bu onun sesiydi evet oydu beni çağırıyordu, dışarısı karanlık ev karanlık ama o çağırıyordu, gitmeliydim o bana gelmişti, gittim kapıya doğru, kapıyı açtm kapının 10 metre uzağında rüyalarmdaki gibi kafası yere bakar vaziyette bir heykel misali en ufak bir kıpırtı olmadan duruyordu, yanına gitmek istiyorum ve gidiyordum ağır ağır, ağlıyordum mutluluktan, o yaşıyordu nasıl olmuştu bu, rüya değildi ama o, aşkım karşımdaydı, dibine yaklaştım, kafasını kaldırdım, gözlerini ağır ağır bana çevirdi, hayatımın en büyük korkusunu o an yaşadım bu aşkımın gözleri değildi bu dehşetin gözleriydi bu alevdi, göz çukurları dumansız ateş ile doluydu o an dilim kilitlendi, dondum kaldım, çığlık atmak istedim atamadım, gözlerine bakıyordum sadece aleve bakıyordum, babamın sesiyle irkildim, arkamı döndüğümde babam bana doğru koşuyordu, tekrar önüme döndüm o gitmişti, olduğum yere bayıldım, uyandığımda yatağımdaydım babam ve annem yanımdaydı, ilk onu görmem, fiziki birşey yaşamam o zamandı dedi
-
137.
+20 -7Artık alıştım diyordu, peki dedim madem ondan kurtulamadın hocam niye kurtulduğunu söyledi ya da onun gibi ilim sahibi birisini nasıl yanılttın, kurtulmuştum dedi, en azından uzaklaştırmıştım, hocam bana bir muska yazdı ve bu muskayı yanımdan ayırmamam gerektiğini söyledi, özellikle şunu tembih etti, eğer bu muskayı anan baban dahil her kim olursa olsun senden çıkarmanı isterse asla çıkarmayacaksın, banyoda bile boynunda tutacaksın dedi, öyle de yapıyordum, artık kabuslarım azalmıştı hatta hiç yok gibiydi lakin bir gün banyoda ayna karşısında saçlarımı tararken muska yine boynumdaydı, içeri annem girdi, hiç konuşmuyordu arkama geçti, aynadan görüyorum, boynumun dibinde nefesini hissediyorum annemin, ama hiç konuşmuyor, sonra muskamın ipine dokundu dedi, onu ağır ağır boynumdan kaldırıyordu ve ben hiçbirşey yapamıyordum donmuştum sanki, birden içerden annemin sesi geldi beni çağırıyordu yemeğe yardım etmem için, o an öyle bir çığlık attım ki, annem koştu geldi, direk ayaklarına baktım normaldi, su içirdi bana biraz sakinleştim sonra olayı anlattm ona, o da babama anlattı çözüm yolu arıyorlardı
-
138.
+15 -6muskamı alamamıştı ama korkularım tekrar başlamıştı, bundan bir hafta kadar sonra gece uyurken susuzlukla uyandım, hemen elimi boynuma zütürdüm muskam yoktu uyurken yastıga takılıp düşmüş olmalıydı çılgınca bir telaşla arıyordum yatağı yeri halıyı ama yoktu, bu telaş sırasında kapıda tekrar onun sesini duydum, durdum sadece, aramayı bıraktım, o an bağıramıyorsun sadece gitmek istiyorsun onunla, o nereye zütürürse orada olmak istiyorsun, gittim kapıya yine oradaydı, yanına gittim sadece elini tuttum, gidiyorduk ama nereye bilmiyorum, gözlerine bakmıyordum, düsünemiyordum, sadece gidiyordum, zütürdü beni ve uyuduk sadece, ya da be öyle görüyordum o an, sonra gözlerimi açtıgımda annem ve babam korku icinde bana bakıyordu yanlarında hocam vardı ve birşeyler okuyordu en kötü tarafı ise ahırdaydık mutlulukla yattıgım yerler samandı, hala geceydi, hocam evime zütürdü beni basımda bekledi, aklımı yitirme noktasına geliyordum, tekrar muska verdi, bak boynumdan çıkarmıyorum diyip gösterdi bana kız, eskisi kadar olmasa da hala benimle, görüyorum, hissediyorum dedi, ama saklıyorum, diyecek hiçbir şey bulamadım, acıdım sadece kıza, muhabbet esnasında güneş batmıştı, artık mührü bozacaktık, hadi dedim içeri gidelim ha bu arada teşekkür ediyorum bu kadar sıkıntın arasında bize yardım ettiğin için, sessizce içeri geçtik, hocam ve atakan oturuyordu, vakit geldi dedi hocam
-
139.
+15 -8ilk olarak bu odanın boşaltılması gerekiyor dedi hocam, nasıl yani dedim niye böyle bir şey gerekiyor, mührü bozmak için birtakım şeyler gerekiyor dedi bunlardan biri de odada sadece ritüelde kullanacağımız şeyler kalmalı ve dikkatimiz dağılmamalı, odadaki her şeyi benim yattığım diğer odaya taşıyın oğlum size zahmet dedi, tamam hocam dedik, ne var ne yoksa hocanın yattığı odaya taşıdık, ayini yapacağımız oda artık bomboştu, tuğbaya seslendi sonra, bunlar olurken hocam bir taraftan elinde bir kağıt yakıyordu, kağıdın külünü avucunda topladı, kızım dedi biraz su kaynat, suyun içine şu elimdeki sana vereceğim külü at, daha sonra ise sana başka bir kağıt vereceğim, kağıdı kaynayan suya atıp kağıdın üzerindeki yazıların suya karışmasını bekle, sonra suyu buraya getir dedi, tuğba hemen hocanın söylediklerini yapmaya başladı mutfak tarafında, sonra hocam bize dönerek çocuklar dedi biriniz köydeki evleri dolaşıp 4 tane ayna bulsun 4 taneyi bulunca derhal geri buraya gelsin fazlasına gerek yok
-
140.
+14 -2diğeriniz ise *** yaksın ve külünü bana getirsin, evin arka kısmında ahırın o tarafta bolca mevcut, ancak *** toplayıp gelin ve kapının önünde yakın, orman tarafında sakın ha hemen *** bulduk diye yakmayın toplayıp gelin evin önünde yakın dedi üzerine basa basa vurguladı bunu, bir müddet düşünerek durakladı, son olarak dedi, bunu biraz zorlanarak söylüyordu yüz ifadesinden anlaşılıyordu, ayna toplamaya giden kişi evlerin kapısını çalınca açan olmazsa, şu kelimeyi söylesin bir taraftan dedi, kelime ‘ene racül’ idi, o zaman kapıyı açarlar dedi, Atakan ile birbirimize baktık, tamam hocam diyip dışarı çıktık, kapının önünde atakan’a baktım, ben dedim aynaları toplayayım sen ***ları yakım işini yap, tamam manasında kafa salladı, sonra o orman tarafına yani ahırın olduğu bölgeye doğru gitti ben köydeki evlerden aynaları toplamak için ayın verdiği loş ışıkta toprak yolda ilerlemeye başladım bir taraftan sövüyordum aydınlatmak için direk dikmişler elektrik yok direklerde ve lambalar kırık aydınlatmıyor yolu diye
-
141.
+17 -2Köyde zaten az ev olduğunu biliyordum da niye bu kadar birbirine aralıklı yapmışlardı evleri diye düşünerek yürümeye devam ettim, dikkatimi çeken başka bir husus ise köyde neredeyse kimseyi görmemiştim bir insan niye böyle bir yerde yaşardı ki diye düşündüm bir an, ilk ev hocanın evine bayağı uzaktı, hocanın evi orman tarafındaydı diğer evler ormana zıt tarafta kalıyordu, toprak yolda ilerlerken ilk evi gördüm, yanında ahır olan tek katlı eski püskü bir evdi, ahırın kapısı yoktu içerisi dışarıdan daha karanlıktı ahıra baktım birkaç saniye hemen gözlerimi ev tarafına çevirdim bu kez gözüm direk kapıdaydı, hızla ilerlerken aniden zincir ve havlama sesiyle irkildim, sol tarafta köpek bağlıydı, 2 adım daha atsam bacağımı kapacaktı, biraz daha sağ tarafa geçtim köpeğin zinciri yetişmiyordu o tarafa, köpeğin gözlerine baktım, havlaması kesildi, parlıyordu gözleri ve büyük bir hırsla dişlerini sıkıyordu ama hiç havlamıyordu o andan sonra, sadece bana bakıyordu, bir müddet ona baktım, bu manzaradan rahatsızlık ve korku duyup hemen çaldım kapıyı, içeriden hiç ışık gelmiyordu bunun haricinde en ufak bir ses dahi yoktu, daha sesli çaldım bu sefer kapıyı, sağ tarafta kalan pencerenin perdesi bir an için kalktı bir kafa bana baktı sanki ama anlıktı bu olay, bunu görünce pencere tarafına gittim pencereye vurdum, hoca yolladı beni diyordum lütfen açın kapıyı, sadece benim sesim yankılanıyordu ayın loş ışığında, ne evden ne dışardan ne köpekten en ufak bir ses gelmiyordu ve azıcık bir kıpırtı dahi yoktu, pencereyi kıracaktım art arda vuruyordum cama, lütfen açın kapıyı diyordum bir taraftan, sonra hocamın söylediği şey aklıma geldi 'ene racül' dedim art arda bu sefer bağırarak, kapının kilit sesini duydum hemen o tarafa gittim, bir erkek çocuğuydu bu 'ene racül' dedi kafa salladım evet manasında, içeri çağırdı şöyle bir süzdüm içerisi de karanlıktı tamam deyip içeri girdim
-
142.
+16 -4çocuk önde ben arkada ilerliyorduk, evin en ucunda sağ tarafa döndü çocuk ben de onu takip edip girdim odaya, bir tane mum vardı ortada yanında oturan yaşlı 2 tane kadın vardı, hiç pencere yoktu ilk dikkatimi çeken bu olmuştu, duvarlara baktım hiçbir tablo ve benzeri şey gözükmüyordu, çocuk kadınlara dönüp beni işaret etti ve 'ene racül' dedi, bunu söyleyince kadınlar direk yüzüme ve ayaklarıma baktılar, gayet yumuşak bir ses tonuyla birisi otur oğlum buyur dedi, oturdum, beni hoca yolladı eğer sizde varsa ayna istiyorum dedim, hayır mı şer mi oğlum dedi kadın, diğeri hiç konuşmuyor sadece yaşlı gözlerle beni süzüyordu, şer dedim, kadının suratı düştü, evimizin içinde olmaz bizim ayna oğlum dedi, zamanında bütün aynaları ahıra kaldırmıştık orada olacaktı onları alabilirsin dedi, yanındaki küçük çocuğa arapça birşeyler söyledi kafasıyla beni işaret etti sanırım yardımcı ol diyordu, çocuk kendisini takip etmemi istedi ayağa kalktım, tam odadan çıkacakken hiç konuşmayan kadın birden bana seslendi ve, yanındaki dedi bizim evimize giremez ancak kapıda seni bekliyor, neden seninle dedi, dilim tutuldu sanki, kim dedim yanımdaki, kapıda seni bekleyen dedi, köpeğe bakıyor şu anda, ben yalnızım dedim, emin misin dedi, hiçbirşey diyemedim direk kapıya yöneldim çıktım odadan, bu yaşlı kadın niye öyle demişti bana kimdi yanımdaki bu gibi sorular beynimde yer etmişti birden, aklıma içerdeki kadınların ayakları üzerine oturdukları geldi birden, dikkat etmemiştim ayaklarına, geri dönüp baksamıydım acaba, bu düşünceleri beynimden kovup çocuğu takip ederken gözlerim ayakarına kaydı, normaldi ayakları, bir an rahatladım kapıyı açtı çocuk, dışarı çıkmıyordu, gel dedim ver aynaları, kendin al girişte sağ tarafta duvara dayalı aynalar, ahır orası dedi kapattı kapıyı yüzüme, köpeğe baktım sanki karşısında biri var gibi dört ayak üstünde dikilmiş dişlerini sıkarak bakıyordu, beni görmüyordu bile sanki, hiç bakmadım köpeğin baktığı tarafa doğru, ağır ağır ahıra doğru ilerledim hiç girmek istemiyordum oraya, baktım içerisi zifiri karanlık hemen hızlıca girip sağ taraftan aynaları alıp çıkacaktım
-
143.
+15 -3gözlerimi kapattım açtım, karşıma baktım direk girdim sağ tarafa zaten küçük bir ahırdı, elimi uzattım ne var ne yok kucakladım çıktım hemen, terin içinde kalmıştım ama o 1 dakikada, yere indirdim elimdekileri evet aynalardı bunlar, 5 tane ayna vardı, rahatlamıstım aynaları alıp çıkınca, birden köpek zincirini koparacak derecede tedirgin oldu havlıyordu bana değil ama karşı tarafına bakıp havlıyordu, hemen arkasından kapı açıldı çocuk beni çağırdı gel çabuk dedi, sonra köpeğin baktığı yere baktı ve sustu, o oraya bakınca ben de direk kafamı kaldırıp refleks olarak oraya çevirdim, ve görünüyordu, loş ışıkta oradaydı, köpeğin karşısındaydı, yüzü yere eğik biçimde duruyordu, kendi sıfatındaydı kimse gibi değil direk o idi, ne annem babam ne arkadaşlarım kılığında değil, saf doğal benliğiyle köpeğin karşısında duruyordu, kadının bahsettiği benimle gelen bumuydu, evden çıkmayan çocuk nedense bana doğru koştu, kolumdan tuttu, bakma diyordu, onun olduğu tarafı eliyle kapatıp beni çekiyordu hadi diyordu, çekti kolumdan eve doğru, bakma diyordu, bunu belki yüzlerce kez tekrar etti, birden irkildim koştum çocukla eve doğru aynalar arkada kalmıştı, köpek havlıyordu aşırı tedirgindi, eve girdik kapıyı kapadık, çocuk bana baktı özellikle alnıma doğru bakıyordu
-
144.
+16 -8iyisin dedi, kimdi o niye burada diyordum sorular soruyordum çocuğa, çocuk hiç cevap vermiyordu bir taraftan onu takip ediyordum, kadınların olduğu odaya girdik, ancak onlar yoktu, 2 adet saç teli vardı upuzun kadınların oturduğu yerde, çocuğa baktım direk, korkma dedi otur, kimsin sen dedim, otur anlatacağım dedi, hala oturmuyordum sonra selam verdi bana arapça, seldıbını aldım, kötü biri selam veremez değil mi dedi, çok olgun konuşuyordu küçük bir çocuktu ama konuşması hareketleri yaşlı bir adam gibiydi sanki, oturdum, gözlerini kapatır mısın dedi, niye dedim, zahar ve tilmun'u yani onları çağıracağım lakin sen bu anı görürsen aklını yitirirsin senin iyiliğin için dedi sadece kapat aç bir anlığına dedi, zahar ve tilmun onların adıdır tam isimleri الزهار تيلمون - الزهار تيلمون - الزهار تيلمون - الزهار تيلمون - الزهار تيلمون kapattım açtım gözlerimi, kadınlar oturuyordu tekrar o saç tellerinin olduğu yerde ve bana bakıyorlardı, odadan çıkarken benimle konuşan kadın gördün mü dedi, kafa salladım evet manasında, birden kapı çaldı, çocuk sessiz ol dedi bana, ses duyuldu hocamın bana söylediği kelimeyi söyleyen bir sesti bu, çocuk kapıya yöneldi, biraz sonra içeri geldi yanında atakan ve tuğba vardı, seni merak ettik dediler, direk ayaklarına baktım normaldi
-
145.
+19 -19beni aramaya çıkmışlar, tuğba yalnız gelecekmiş tahmin etmiş burada olduğumu ancak hocam tuğbayı yalnız yollamamış o yüzden atakanla gelmişler, hocanınkine en yakın ev bu olduğu için ilk buraya gelmişler, dışarda dedim birşey gördünüz mü, ikisi birbirine baktı hayır dediler, tamam dedim, tuğba niye dedi ne oldu birşey mi görmemiz gerekiyordu, yok dedim önemli değil, kadınların ikisi de yere bakıyordu hiç konuşmuyorlardı tuhaf olan şu idi atakan ve tuğba kadınlara doğru hiç bakmıyorlardı sanki onlara göre odada ben ve çocuk vardık, bu düsünceleri kafamdan direk attım, hadi gidelim dedim, çocuğun bana anlatacakları vardı aslında merakta ediyordum çok bilgili bir çocuktu veya çocuk suretindeydi bilemiyorum, sonradan konuşma fırsatım oldu onunla tekrardan, herneyse, çıktık dışarda bıraktığım yerde duruyordu aynalar, köpek yatmış sakince dışarıyı izliyordu, biraz önceki hırcınlıgından eser kalmamıştı, ama ben biraz öncekini yani onu bir kere görmüştüm, gözümün önünden o sureti gitmiyordu, aynalardan üçünü ben aldım ikisini atakana verdim ilerliyorduk dört tane ayna lazımdı fazlasıyla bulmuştuk yani, cevabını biliyordum ama yine de sordum, atakan dedim o odada kaç kişiydik, sen ve kücük cocuk vardı niye sordun dedi, boşver dedim sadece, gözlerim dolmuştu bu cevabı duyunca, artık görülmeyenleri gören birine mi dönüşüyordum, tuğbanın sesiyle irkildim, herşeyi hazırladım dedi, sadece aynalar kaldı bir de şekillerin çizimi, tamam dedim, hocanın evine varmıştık artık, hocam içerde yere birşeyler çiziyordu, elinde bir tas vardı içinde ise kül, şekli tarif ediyorum
başlık yok! burası bom boş!